X

Sezgisel beslenme konusunda sık sorulan 6 soru

1995’te diyetisyenler Evelyn Tribole ve Elyse Resch sağlıklı beslenmeyle ilgili, o güne kadar hiç düşünülmemiş, basit ama devrim niteliğinde bir fikirle diyet kültürünü kökten değiştirecek bir kavramı bizlerle tanıştırdı: Sezgisel beslenme

Ne yiyeceğinize karar vermek için içgüdülerinize, duygularınıza ve düşüncelerinize dikkat kesilmenizi ve kendinizle ilgili farkındalık kazanmanızı öneren bu beslenme tarzının ortaya çıkmasındaki amaç, insanların (özellikle yeme bozukluklarıyla mücadele edenlerin) kilolarına ya da beden imajlarına takılmadan, nasıl yemek yedikleriyle ve beslenmeyle ilgili yaklaşımlarını yeniden düzenlemeleri konusunda kapsamlı bir çerçeve sunabilmek.

Sezgisel beslenmeyle ilgili detaylı bilgi edinmek ve sezgisel beslenmenin temel prensiplerini öğrenmek için Sezgisel beslenme: Diyet zihniyetini reddeden sezgisel beslenmenin 10 temel prensibi yazımızı mutlaka okumanızı öneriyoruz.

Günümüzün katı kuralları olan ve kısıtlamalarla dolu diyetleriyle domine edilmiş sağlıklı beslenme kültüründe sezgisel beslenmenin ne olduğu ve nasıl uygulanabileceğiyle ilgili soru işaretleri taşıyor olmanız oldukça normal. Sezgisel beslenmenin ne işe yaradığı, nasıl uygulandığı, kilo vermenize yardımcı olup olmadığı ve diğer beslenme türlerinden nasıl farklı olduğunu anlayabilmeniz için sezgisel beslenmeye dair en sık sorulan 6 soruyu sizler için araştırdık. İşte sezgisel beslenmeye dair doğru bilinen yanlışlar ve cevabı en çok merak edilen sorular:

1. Sezgisel beslenme kilo vermeye yardımcı olur mu?

Sezgisel beslenme yaklaşımını oluşturan pek çok kavram ve prensip, günümüzde diyetisyenler ve beslenme uzmanları tarafından verilen önerilerle benzerlik gösterebiliyor. Açlık sinyallerini takip etmek, aşırı yemeyi bilinçli farkındalıkla dizginleyebilmek gibi odaklanmayı ve farkındalığı temeline alan pek çok öneri sezgisel beslenmenin temel prensipleri arasında yer alsa da, sosyal medyada bu önerilere kilo verme ya da iştah kontrolü gibi başlıklar altında denk gelmiş olabilirsiniz.

Her ne kadar verilen önerilerin içeriği sezgisel beslenmenin temel prensipleri arasında yer alsa da, kilo verme amacıyla bu önerileri uygulamak sezgisel yemenin mantığıyla tutarlı olmayan bir bakış açısına işaret ediyor. Sezgisel yeme her ne kadar kilo vermenize ya da almanıza yardımcı olabilecek uygulamalar içerse de, bunun kasıtlı olmayan bir kilo kaybı olduğunu vurgulamak gerekiyor. Dolayısıyla kilo verme ya da alma amacıyla sezgisel beslenmeyi yaşam tarzı haline getirmeye çalışıyorsanız, diyet zihniyetini kıramadığınız için, sezgisel yemeyi yaşamınıza tam anlamıyla entegre edebilmeniz pek de mümkün görünmüyor.

2. Sezgisel beslenme içgüdülerimize güvenerek yemek yemek midir?

Sezgisel beslenmenin sadece “içgüdülerinize güvenmekle” ilgili olduğu gibi genellemelere ve basitleştirilmiş tanımlara denk gelmiş olabilirsiniz. Ancak sezgisel yeme, her ne kadar adında ‘sezgi’ kelimesini barındırsa da sadece içgüdülerimizle hareket etmeyi değil, duygu ve düşünce süreçlerinin farkına varmayı da içeren, oldukça kapsamlı bir kavram. İnsan psikolojisinin tüm bileşenlerini içerdiği için anlaşılması da bir o kadar karmaşık olan sezgisel beslenme, içgüdülerinizin ve bilinçaltınızdaki mekanizmaların yanı sıra yemekle ilgili düşüncelerinizin, bedeninizle ilgili hissettiklerinizin ve tüm beslenme deneyiminizle ilgili algınızın bir bütününden oluşuyor.

Örneğin, vücudunuzun tatlı istediğini fark ederseniz, ancak muhtemelen diyet kültürünün baskı ve kısıtlamalarıyla yoğrulmuş olan zihniniz, bu içgüdüsel isteğiniz için sizde utanma, suçluluk, kaygı gibi duyguların ortaya çıkmasına neden olur. Tatlıyı yediğinizde ya da yemediğinizde yaşayacağınız iki farklı deneyim, sadece içgüdülerinizle değil, o içgüdülerin ortaya çıkardığı düşüncelerinizle ve duygularınızla da bağlantılı olacaktır.

3. Sezgisel beslenme canımızın her istediğini yiyebilmemiz anlamına mı geliyor?

Sezgisel beslenme kavramını öğrendiğiniz ilk an ‘Benim canım sürekli pizza yemek istiyor, o zaman her gün pizzayla mı besleneceğim?’ gibi sorular zihninizde belirmiş olabilir. Sezgisel beslenmeyle ilgili pek çok eleştiri de, sezgisel beslenmenin temel prensiplerinden olan açlık sinyalleri hissettiğiniz her an yemenin ve tatmin olmak için yemek yemenin ‘sadece abur cuburlarla’ beslenme anlamına geldiği fikrine odaklanıyor.

Ancak yapılan pek çok araştırma, herhangi bir yiyeceğe çok fazla maruz kaldığımızda, beynimiz artık o yiyeceği yeni bir uyaran olarak algılamayacağı ve bir süre sonra aynı uyarana maruz kalmaktan sıkılacağı için, o yiyeceği daha az arzulayacağımızı gösteriyor. Dolayısıyla yemek yemekten zevk almamız, ancak yediğimiz yiyeceklerin çeşitli olmasıyla mümkün. Yani bazen sağlıklı yiyecekler yiyerek, bazense abur cubur yiyerek aynı ölçüde haz alabilmemiz mümkün. Yiyecekleri genel geçer ‘faydalı’ ve ‘zararlı’ etiketleriyle sınıflandırmaktan ve bu yiyecekleri tüketmekle ilgili kendimizi kısıtlamaktansa her yiyeceği koşulsuz ve şartsız tüketmek, bedenimizin zamanla dengeyi bulmasına yardımcı oluyor.

4. Sezgisel beslenme sonradan öğrenilebilir mi?

Sezgisel beslenmenin içgüdülerle ilgili olması, bu beslenme tarzının sonradan öğrenilip öğrenilemeyeceğiyle ilgili pek çok soru işaretini de beraberinde getiriyor. Ebeveynlerimiz, büyüdüğümüz ev, bebekliğimizden itibaren ne tarz yiyecekler tükettiğimiz, tabağımızdaki yiyecekleri bitirdiğimizde ya da bitirmediğimizde bizi nelerin beklediği, yemekten önce tatlı yemememiz gerektiği gibi pek çok faktör yeme alışkanlıklarımızı ve yemekle kurduğumuz ilişkiyi şekillendiriyor.

Özellikle dış görünüşümüz yüzünden kabul gördüğümüz ya da dışlandığımız gençlik yılları, hayatımız boyunca yiyeceklerle nasıl bir ilişkimiz olacağı üstünde belirleyici bir etkiye sahip. Dolayısıyla, sezgisel beslenmeye ne kadar yatkın olursak olalım, içinde bulunduğumuz çevresel koşullar göz önüne alındığında hepimizin yiyeceklerle kurduğu ilişkinin içinde büyüdüğümüz diyet kültürünün bir ürünü olduğunu söyleyebiliriz. Ancak, bugüne kadar bu öğrenimlerle gelmiş olmamız, bundan sonrasında yeme alışkanlıklarımızı o öğrenimler üstünden sürdüreceğimiz anlamına gelmiyor.

5. Sezgisel beslenme, sadece açlık ve tokluk sinyallerini duyumsayabilmekle mi ilgilidir?

Bedenin açlık sinyallerine saygı duyabilmek sezgisel beslenmenin en önemli prensiplerinden biri olsa da, sadece açlık hissini duyumsamak ya da tok olduğumuzu fark etmek sezgisel beslenmek anlamına gelmez. Açlık ya da tokluk sinyalleri sadece fizyolojik semptomlardır ve içgüdüleriniz, duygularınız ve düşüncelerinizle ilgili ipuçları taşımaz.

Dolayısıyla ‘Acıktığımda yiyorum, tok olduğumu hissettiğimde kendimi durduruyorum.’ gibi bir tutumla sezgisel beslendiğinizi düşünmek, yanlış bir çıkarım olacaktır. Açlık ve tokluk sinyallerini duyumsayabilmek sezgisel beslenmenin çok küçük bir parçasıdır. Tokluk olarak tanımladığınız durumun ne kadarı bedensel duyumsamanız, ne kadarının arkasında diyet zihniyetine dair izler var? Bedeninizi olduğu gibi kabul etmek sizin için ne kadar kolay? Sadece zevk aldığınız için egzersiz yaptığınızı söyleyebilir misiniz? Bu ve bunun gibi pek çok soruya verdiğiniz cevaplar, sezgisel beslenmenin açlık ve tokluk duyumsamaları dışında kalan önemli bileşenlerini oluşturur.

6. Sezgisel yeme ve mindful yeme (bilinçli farkındalıkla yeme) arasında bir farklılık var mı? Sezgisel beslenme mindful beslenme mi?

Sezgisel yeme ve farkındalıkla yeme birbiriyle sıkça karıştırılan ve birbiri yerine sık sık kullanılan kavramlar. Mindful yeme “kendi iç bilgeliğimize saygı duyarak; yeme deneyiminde bizlere sunulan olumlu ve besleyici fırsatların farkına varmamıza izin vermek” olarak tanımlanırken, hem mindful yeme hem de sezgisel beslenme yeme deneyimi sırasında duyuları kullanarak duyumsamalara odaklanmayı prensip ediniyor. Sezgisel yeme, mindful yemenin pek çok ilkesini kapsamakla birlikte, diyet zihniyetini reddetmek, bedeninize saygı duymak, duygusal yemeyle başa çıkmak, kendinizi yargılamadan ve zorlamadan egzersiz yapmak ve sağlığınızı odağınıza alarak beslenmek gibi prensipleriyle mindful yemeden daha kapsamlı bir çerçeve sunuyor. Ancak hem mindful yeme hem de sezgisel beslenme, bedeniniz için en iyi olabilecek yeme alışkanlıklarınızı geliştirmeniz konusunda oldukça faydalı çözümler sunar.

İlginizi çekebilir: Mindful beslenme: Yemek ile farkındalığın buluştuğu nokta

Uplifers: Kaliteli ve mutlu yaşam koçunuz!

Kıyafetlerinize özen gösteren teknoloji: Siemens iQ500 ile tanışın

Evde zamanımızın büyük bir kısmı, farkında olmasak da rutin işlere gidiyor. Pek çoğumuz için bu rutinde en çok vakit alan işlerden biri de şüphesiz ki çamaşır yıkamak ve kurutmak. Çamaşırlar için uygun programı seçmek, deterjanı ayarlamak, ıslak çamaşırların kurumasını beklemek ve ütü… Tüm bunlar bazen günün temposu içinde küçük ama rutinde bir yük haline dönüşebiliyor. Hayatı kolaylaştıracak birçok yenilik ise Siemens’ten geliyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makineleri ile rutininiz artık hiç olmadığı kadar kolay ve pratik. Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makinesinde çamaşırlarınızı sizden önce düşünen, her adımı sizin yerinize planlayan bir teknoloji var. Size ise bu teknolojinin keyfini çıkarmak kalıyor. 



intelligentDry: “Ben ne yapacağımı bilirim” diyen çamaşır ve kurutma ikilisi 

Pamuk tişörtler, hassas bluzlar, okuldan gelen kalın eşofmanlar… Normalde hepsi için ayrı ayrı düşünüp doğru programı aramanız gerekir. Ama artık değil. Gün içinde onlarca şeyle uğraşırken bir de çamaşırın “fazla mı kurudu, az mı kurudu, ya buruşursa?” stresi yaşamıyorsunuz. Çünkü makineler zaten kendi arasında konuşup sizin yerinize karar veriyor.  

Çamaşır ve kurutma makineniz sadece yan yana duran iki cihaz değil; birbirini anlayan, sizin yerinize düşünen bir ikili. Siemens iQ500’ün intelligentDry teknolojisi sayesinde “Acaba doğru programı seçtim mi?” stresi tamamen bitiyor. Yıkama bittiği anda çamaşır makineniz tüm detayları (kumaş türü, yük miktarı, ıslaklık seviyesi, hatta ısı toleransını) tek tek kurutma makinesine iletiyor. Kurutma makinesi de tüm bu bilgileri alıp kıyafetlerin için en doğru programı otomatik olarak seçiyor ve başlatıyor. 

Evinizde görünmez bir iş ortağı varmış gibi… Sessiz, hızlı ve tamamen sizin konforunuz için çalışan. Tek yapmanız gereken çamaşırları makineye atmak; gerisini teknolojinin kendisine bırakmak ve keyfini çıkarmak. 

Mini Yük Özelliği: “Şunu bir hızlı aradan çıkarayım” dediğiniz anlar için 

Spor sonrası sepette sırasını bekleyen bir tişört, “yarın tekrar giyeceğim” diye bir kenara ayırdığınız gömlek ya da akşam dışarı çıkmadan önce anında yıkanması gereken bir bluz. Makineyi tam dolduracak kadar birikmesini beklemek istemezsiniz; ama tek parça kıyafet için makinenizi çalıştırmak istemezsiniz. Siemens iQ500 çamaşır makinesinin mini yük özelliği tam da bu anlar için tasarlandı. Yarım kiloya kadar olan birkaç parça çamaşırı, kısa sürede ve düşük enerji tüketimiyle yıkayabilirsiniz. 



Günlük hayatın koşturmacasında en güzeli de şu: Siemens Home Connect uygulaması üzerinden bir dokunuşla mini yük programını açıyor, çamaşırlarınızı dakikalar içinde temiz ve mis gibi alıyorsunuz. Pratik, hızlı ve o küçük yükleri büyük bir mesele olmaktan çıkaracak kadar akıllı. Siz temponuza devam edin; o, çamaşırlarınız için detayları halletsin.  

20’den fazla yıkama ve 15’den fazla kurutma programı ile gardırobunuzdaki her kıyafete ayrı bir seçenek 

Her kumaş, her kullanım, her kıyafetin ayrı bir dili vardır. Siemens çamaşır ve kurutma makinesi işte bu yüzden onlarca akıllı programla kıyafetlerinizin ömrünü uzatıyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma Makineniz, tüm ihtiyaçları bilir ve sizin için en uygun seçeneği sunar. Siemens Home Connect uygulaması sayesinde tüm programlara tek dokunuşla erişebilir, hatta yeni çıkan programları indirerek makinenizi kişiselleştirebilirsiniz. Böylece makineniz yıllar geçse bile zamana ayak uydurmaya devam eder.  

Program Asistanı: “Sen söyle, ben ayarlarım” diyen yardımcı 

“Hangi program daha doğru? Çamaşır az mı çok mu? Bir kere giydim ama uzun programa atsam mı?” diye düşünmenize gerek kalmadan Program Asistanı tüm bunları size en doğru programında çalıştırır. Kumaş türünü, çamaşırın ağırlığını, kirlilik seviyesini analiz eder ve size en uygun yıkama-kurutma programını önerir. Bu sayede yalnızca doğru programı bulmakla kalmaz; suyu, enerjiyi ve zamanı en verimli şekilde kullanır. Siz de makinelerin işini yapmasına izin verip, geri kalan zamanınızı kendinize ya da sevdiklerinize ayırabilirsiniz. 

SmartFinish: Ütüye ayırdığınız süre artık size kaldı 

Kim ister çamaşırların başında ütüyle saatlerini harcamayı? SmartFinish teknolojisi buharın gücünü kullanarak kırışıklıkları daha makineden çıkmadan %50’ye kadar azaltıyor. Sonuç? Daha az ütü, daha çok kendinize ayırdığınız zaman. Teknolojinin keyfini çıkarmak için Siemens Home Connect uygulamasıyla SmartFinish’i açmanız yeterli. Ütü masası açmadan, güç harcamadan, zaman kaybetmeden kıyafetleriniz giyime hazır hale gelir. Bir toplantı öncesi, spontane bir plan öncesi ya da sadece rahatlık istediğiniz bir anda SmartFinish teknolojisi sizin için çalışır.  

Program İndirme: Makineniz hep güncel, hep “yenilikte” 

Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makinesi, güncel yeni programları kolayca indirip tek dokunuşla kullanabilirsiniz. İhtiyaç değiştikçe çamaşır makineniz de sizinle birlikte kendini güncelliyor. Siemens’in en sevilen yanlarından biri, cihazların statik kalmaması. Yani bugün aldığınız çamaşır makinesi birkaç yıl sonra bile yeni özellikler kazanabiliyor. 



Siemens Home Connect üzerinden cihaza özel yeni yıkama ve kurutma programları indirebiliyorsunuz. Mevsimsel ihtiyaçlar, moda olan yeni kumaş türleri, spor kıyafetlerin gelişmesi… Ne değişirse değişsin, makineniz hep güncel kalıyor. 

Tıpkı telefonunuza uygulama güncellemesi indirir gibi çamaşır ve kurutma makineniz de güncellemelerle değişen yaşam tarzınıza ayak uyduruyor. 

Akıllı deterjan yönetimi: i-Dos ile her yıkamada doğru ölçü 

Makineyi tamamen doldurunca veya tek parça kıyafeti makineye attığınızda ne kadar deterjan koyacağınızı bilemiyor olabilirsiniz. İşte tam bu noktada i-Dos Deterjan Tarama teknolojisi devreye giriyor. Siemens Home Connect üzerinden şişelerin barkodunu okutup su sertliği ve deterjan yoğunluğunu makineye iletiyor, i-Dos ise her yıkamada doğru miktarı otomatik olarak ayarlıyor. Üstelik Siemens Home Connect uygulaması, deterjan seviyesini takip ederek deterjanınız tükenmeden önce size haber veriyor. Tek yapmanız gereken uygulamayı telefonunuza yüklemek ve çamaşır makinenizi uygulamaya bağlamak. 

stainRemoval teknolojisi: Zorlu lekelerle inatlaşmayı unutun 

Çay, yağ, makyaj, çikolata lekeleri… Gün içinde fark etmeden üzerinize bulaşan lekeler artık kâbus olmaktan çıkıyor. Siemens iQ500 çamaşır makinesi ile stainRemoval teknolojisi devreye giriyor. Tek bir dokunuşla çay, yağ, kozmetik veya günlük hayatta karşılaştığınız diğer zor lekeler için özel programları aktif edebilirsiniz. 

Siemens Home Connect uygulaması sayesinde daha fazla leke türünü ve bunlar için geliştirilmiş özel programları keşfetmek de mümkün. Yani sadece “lekeyi çıkar” demekle kalmıyor, sizin için en doğru yıkama programını da otomatik olarak öneriyor. Böylece hem lekelerle uğraşmak zorunda kalmıyor hem de giysilerinizin ömrünü koruyorsunuz. 

Artık çocuğunuza yemek yedirirken dökülen yemek lekeleri, kahve kazaları ya da mutfakta sıçrayan yağ lekeleri sizi endişelendirmiyor. stainRemoval, günlük hayatın getirdiği küçük sürprizlere karşı en güvenilir yardımcınız oluyor. 

Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makineleri, artık sadece kıyafetlerinizi temizleyen makineler değil; size zaman, konfor ve güven veren akıllı iş ortaklarınızdır. Ütüye harcadığınız vakti kendinize ayırın, lekelerle uğraşmayı unutun ve teknolojinin yaşam alanınıza uyumunun keyfini yaşayın.

*Bu yazı Siemens’in katkılarıyla hazırlanmıştır. 





İlgili Makale