X

Sen bu sene ‘içeride’ neleri başardın?

Yılın son günlerine yaklaşırken, hemen yeni hedeflere ve başlangıçlara odaklanmak yerine, geride bıraktığım son bir yılın bana kattıklarına uzaktan bakıp çıkarımlar yapmayı değerli buluyorum. Bu yazıda, 2024’ün bana öğrettiklerini paylaşmak istedim. Aslında çoğu, sıfırdan oluşan farkındalıklardan ziyade, geçmiş öğrenimlerimin üzerine eklenerek onları daha derinden içselleştirmemi sağlayan bakış açıları oldu.

“Acı hissedilmek ister.”

John Green’in Aynı Yıldızlar Altında kitabında geçen bu kısa cümle, acının hayatımızdaki yerini çarpıcı bir şekilde özetliyor.

Ego, çocukluk döneminden itibaren acıyı ve zorlu duyguları hissetmemek için çeşitli savunma mekanizmaları geliştiriyor. Günümüz dünyasında da bizi meşgul edip, dikkatimizi dağıtarak duygularımızı bastırmamızı kolaylaştıran birçok araç var. Ancak direndiğimiz şey kaybolmuyor. Aksine, ona daha fazla güç verip enerjik yükünü artırıyoruz. İronik olarak, acıyı bastırmak, onunla yüzleşmekten çok daha fazla enerji gerektiriyor. Ve eninde sonunda bastırdığımız enerji, fiziksel ya da zihinsel semptomlar olarak karşımıza çıkıyor.

Kabul edip, ortaya çıkmasına izin verdiğimiz enerji ise dağılıyor ve dönüşüyor.

Yeme bozukluğumu iyileştirmemin en önemli adımı, zorlu duygularımı hissetmeye izin vermek oldu.

Sindirim sorunlarımı hafifletmemin en önemli adımı, “sindiremediğim” deneyimlerle yüzleşmek oldu.

Tükenmişliğimi hafifletmenin en önemli adımı, yorgunluğumla ve onun bana anlatmak istedikleriyle temas etmek oldu.

Evet, kolay değil. Bazen tek başına baş edemeyip desteğe de ihtiyaç duyabiliriz. 

Ego, kaçmak için çok çaba sarf ettiği acılarımızla temas etmeyi birer “ölüm” olarak görüyor. Evet bunlar bir nevi ölüm ama onun sandığı gibi değil. İçimizdeki köklü kalıpları ve ağırlaşan enerjileri serbest bırakarak, eskiyi öldürüp, kendimizi yeniden doğuruyoruz.

Acın görülüp, hissedilmeyi bekliyor. Yaşadığın içsel sıkıntılar, sana tam da bunun mesajını veriyor olabilir.

“Bazen dışarıdan bir şey başarmıyor gibi görünsek de içeride çok şey başarıyor olabiliriz.”

Bu sene benim için tam da Eckhart Tolle’un bu cümlesinde ifade ettiği gibi bir deneyim oldu. Kurumsal hayata ara verip, kendimi tanımlamaya alışkın olduğum bazı kimlikleri kaybettim. Bunu yaşadığım rahatsızlıklar nedeniyle mecburen yapmış olsam da, başlarda zayıflık, geri kalmışlık ve kusurluluk hisleriyle mücadele ettim.

Kapitalist bakış açısı, mevsim ne olursa olsun sürekli sonuç bekler. Oysa hayatımızın uzun süren kış mevsimleri olabilir. Geri çekilip, dinlendiğimiz, yavaşladığımız dönemler olabilir. Tekrar harekete geçmeden önce fark edip, dönüştürmemiz gereken şeyler olabilir.

Bu uzun içsel kış dönemi bana;

  • Egomun korkularından ve sosyal yazılımların beklentilerinden sıyrılıp kendimi seçebilmeyi,
  • İki ileri bir geri giden iyileşme sürecinde kendime karşı sabırlı olabilmeyi,
  • Zamanında çizemediğim sınırlar için kendimi affedebilmeyi,
  • Ve ‘içeride’ başardıklarıma, dışarıdakilerden daha fazla değer verebilmeyi öğretti.

Şimdi bu öğrenimlerimle yeni tohumlar ekip, yepyeni bir bahar dönemine hazırlanma sürecindeyim.

Sen bu sene ‘içeride’ neleri başardın?

“Hepimiz her gün tepki gösteririz. Ancak buradaki asıl soru, o tepkinin içinde ne kadar süre kalacağımızdır.”

Yıllarca bedenime fazla hassas ve güçsüz olduğu için tepki gösterdim. Fiziksel ve zihinsel sağlık problemlerime, bir an önce kurtulmam gereken sorunlar gözüyle baktım. Uzun süre “Neden böyleyim?” sorusuyla kendimi kurban rolüne hapsettim.

Sonra bu soruyu farklı bir yerden sormayı öğrendim. Suçlayıcı ve yargılayıcı bir tutum yerine, merak ve anlayışla: Neden böyleyim?

Joe Dispenza’nın söylediği gibi, tepki vermek insan olmanın bir parçası. Her zaman en bilge halimizle ya da farkındalıkla hareket edemeyiz. Fakat bir noktada bakış açımızı değiştirip, olanla savaşmayı bıraktığımızda, kurban modundan yaratım moduna geçebiliriz.

Şimdi’nin Gücü kitabında bu mesajı şöyle aktarıyor:

“Kabul edin ve sonra harekete geçin. Şu anın içerdiği her ne varsa, onu sanki siz seçmişsiniz gibi kabul edin. Daima onunla birlikte çalışın, ona karşı değil. Onu düşmanınız değil, dostunuz ve müttefikiniz yapın. Bu, tüm hayatınızı mucizevi bir şekilde dönüştürecektir.

Bedenin sana engel olmak için değil, iyileşmen için tepki veriyor.

Karşına çıkan aksilikler, seni geriye götürmek için değil, esas gitmen gereken yola yönlendirmek için beliriyor.

Evren sana karşı değil, senin için çalışıyor.

Mücadeleyi ve alışılmış tepkilerini bırakıp, kendini bedeninin, ruhunun ve evrenin bilgeliğine teslim etmeye var mısın?

“Sinir sisteminiz hayatta kalma modunda sıkışıp kaldığında, vücudunuzdaki her sistem bunun bedelini öder.”

Bu yıl, birçok sağlık problemimin, yıllardır kronik stres altında ve hayatta kalma modunda çalışan disregüle bir sinir sistemi nedeniyle kaynaklandığını fark ettim. Ancak bu, klasik ‘stres yönetimi’ durumundan çok daha derin bir konu.

Sempatik sinir sistemi etkisi altında yaşamak, bedeni savaş-kaç modunda tutarak sürekli bir alarm halinde bırakıyor. Gerçek bir tehdit olmasa bile, beden enerjisini görünmez düşmanlarla savaşmaya harcıyor. Bu süreçte, dinle ve sindir komutlarını veren parasempatik sistem yeterince devreye giremediği için, o an bizi somut olarak strese sokacak bir durum olmasa bile hiçbir zaman tam olarak rahatlayamıyor ve yediklerimizi sindiremiyoruz.

Bu kronik bir durum haline geldiğinde, ne kısa bir tatil ne de ufak rahatlatıcı pratikler yeterli oluyor. Ben ilk olarak hayatımdaki dışsal stres faktörlerine odaklandım. İşe ara verdim. Bazılarımız için bu yeterli olabilir. Ancak benim için olmadı.

Başlıktaki cümlenin sahibi Bessel van der Kolk’un ifade ettiği gibi: “Zihin unutsa da beden unutmuyor.” Geçmiş travmalarımızın izleri, bedenimizde kalarak bir içsel stres unsuru oluşturuyor. Bu yıl, neleri hala sistemimde tutup, taşımaya devam ettiğimi fark etmeye başladım.

En önemli farkındalığım ise hayatta var olma şeklimle ilgiliydi. Devamlı bir çaba enerjisinde, kendi değerimi kanıtlamaya çalışmak beni tükenme noktasına getirmişti. Bu süreçte, beni ‘yapmaktan olmaya’ taşıyan öğreten dişil enerji öğretilerinden, meditatif ve restoratif çalışmalardan destek alıyorum. 

Eğer sen de çözümünü bulamadığın kronik semptomlar yaşıyorsan, cevap sinir sisteminde yatıyor olabilir.

“Ruhsal acımız ne olursa olsun, sevgi etkili bir kuvvet, bir şifa ve yanıttır.”

Dünya düzeni bizi korkutmak ve yetersiz hissettirmek üzerine kurulu.

Yeterince sevilmeyeceğimizden korkup, kendimiz olmaktan vazgeçiyoruz.

Kusurlu ve zayıf gördüğümüz taraflarımızdan utanıp, onlardan kurtulmaya çalışıyoruz.

Dış dünyada ortaya koyduklarımızla sevgiyi hak etmeye çalışıyoruz.

Oysa sevgi bizim temel realitemiz. Kazanmamız gereken bir şey değil. Ruhsal deneyimin belki de en temel konularından biri, bunu fark edip, varlığımızın temelini oluşturan sevgiye geri dönebilmek. Ve korkuya dayalı dünya düzeninde bu yola girmeye cesaret etmek, radikal bir öz sevgi eylemi. 

En derin dönüşüm:

Kendimizi olduğumuz halimizde sevip, kendimiz olmaya izin verdiğimizde,

İçimizdeki en kötü ve utanç verici bulduğumuz parçalarımızı kapsamaya niyet ettiğimizde,

Ve sadece var olduğumuz için değerli olduğumuzu fark ettiğimizde başlıyor.

Marianne Williamson’ın yazıları bana bu konuda çok yardımcı olsa da bu sonsuz ve evrensel sevgi anlayışına dair en yoğun hisleri manevi çalışmalarımda deneyimledim.

Senin hangi konuda sevginin şifalı gücüne ihtiyacın var?

İlham ve farkındalık sağlaması dileğiyle,

Mutlu seneler.

İlginizi çekebilir: Artık inanmadığım kişisel gelişim klişeleri

Kübra Keleş: 2018 yılında “kendi gerçeğimi” yaşamak üzere bir yolculuğa çıktım. Gerçi hayat boyu bu yolculuktaymışım da, bunu fark etmem 27 yılımı almış ve artık hızlanmanın zamanı gelmiş. En büyük destekçilerim Kundalini Yoga ve Gestalt öğretileriyle, kendimi değiştirmek için değil, tam tersi daha fazla “ben” olabilmek için yürümeye devam ediyorum. Hem kendimin hem de bu yoldaki diğer kahramanların yoluna ışık tutabilmek, yaralarımızı birlikte dönüştürebilmek için yazıyorum.

Kıyafetlerinize özen gösteren teknoloji: Siemens iQ500 ile tanışın

Evde zamanımızın büyük bir kısmı, farkında olmasak da rutin işlere gidiyor. Pek çoğumuz için bu rutinde en çok vakit alan işlerden biri de şüphesiz ki çamaşır yıkamak ve kurutmak. Çamaşırlar için uygun programı seçmek, deterjanı ayarlamak, ıslak çamaşırların kurumasını beklemek ve ütü… Tüm bunlar bazen günün temposu içinde küçük ama rutinde bir yük haline dönüşebiliyor. Hayatı kolaylaştıracak birçok yenilik ise Siemens’ten geliyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makineleri ile rutininiz artık hiç olmadığı kadar kolay ve pratik. Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makinesinde çamaşırlarınızı sizden önce düşünen, her adımı sizin yerinize planlayan bir teknoloji var. Size ise bu teknolojinin keyfini çıkarmak kalıyor. 



intelligentDry: “Ben ne yapacağımı bilirim” diyen çamaşır ve kurutma ikilisi 

Pamuk tişörtler, hassas bluzlar, okuldan gelen kalın eşofmanlar… Normalde hepsi için ayrı ayrı düşünüp doğru programı aramanız gerekir. Ama artık değil. Gün içinde onlarca şeyle uğraşırken bir de çamaşırın “fazla mı kurudu, az mı kurudu, ya buruşursa?” stresi yaşamıyorsunuz. Çünkü makineler zaten kendi arasında konuşup sizin yerinize karar veriyor.  

Çamaşır ve kurutma makineniz sadece yan yana duran iki cihaz değil; birbirini anlayan, sizin yerinize düşünen bir ikili. Siemens iQ500’ün intelligentDry teknolojisi sayesinde “Acaba doğru programı seçtim mi?” stresi tamamen bitiyor. Yıkama bittiği anda çamaşır makineniz tüm detayları (kumaş türü, yük miktarı, ıslaklık seviyesi, hatta ısı toleransını) tek tek kurutma makinesine iletiyor. Kurutma makinesi de tüm bu bilgileri alıp kıyafetlerin için en doğru programı otomatik olarak seçiyor ve başlatıyor. 



Evinizde görünmez bir iş ortağı varmış gibi… Sessiz, hızlı ve tamamen sizin konforunuz için çalışan. Tek yapmanız gereken çamaşırları makineye atmak; gerisini teknolojinin kendisine bırakmak ve keyfini çıkarmak. 

Mini Yük Özelliği: “Şunu bir hızlı aradan çıkarayım” dediğiniz anlar için 

Spor sonrası sepette sırasını bekleyen bir tişört, “yarın tekrar giyeceğim” diye bir kenara ayırdığınız gömlek ya da akşam dışarı çıkmadan önce anında yıkanması gereken bir bluz. Makineyi tam dolduracak kadar birikmesini beklemek istemezsiniz; ama tek parça kıyafet için makinenizi çalıştırmak istemezsiniz. Siemens iQ500 çamaşır makinesinin mini yük özelliği tam da bu anlar için tasarlandı. Yarım kiloya kadar olan birkaç parça çamaşırı, kısa sürede ve düşük enerji tüketimiyle yıkayabilirsiniz. 



Günlük hayatın koşturmacasında en güzeli de şu: Siemens Home Connect uygulaması üzerinden bir dokunuşla mini yük programını açıyor, çamaşırlarınızı dakikalar içinde temiz ve mis gibi alıyorsunuz. Pratik, hızlı ve o küçük yükleri büyük bir mesele olmaktan çıkaracak kadar akıllı. Siz temponuza devam edin; o, çamaşırlarınız için detayları halletsin.  

20’den fazla yıkama ve 15’den fazla kurutma programı ile gardırobunuzdaki her kıyafete ayrı bir seçenek 

Her kumaş, her kullanım, her kıyafetin ayrı bir dili vardır. Siemens çamaşır ve kurutma makinesi işte bu yüzden onlarca akıllı programla kıyafetlerinizin ömrünü uzatıyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma Makineniz, tüm ihtiyaçları bilir ve sizin için en uygun seçeneği sunar. Siemens Home Connect uygulaması sayesinde tüm programlara tek dokunuşla erişebilir, hatta yeni çıkan programları indirerek makinenizi kişiselleştirebilirsiniz. Böylece makineniz yıllar geçse bile zamana ayak uydurmaya devam eder.  

Program Asistanı: “Sen söyle, ben ayarlarım” diyen yardımcı 

“Hangi program daha doğru? Çamaşır az mı çok mu? Bir kere giydim ama uzun programa atsam mı?” diye düşünmenize gerek kalmadan Program Asistanı tüm bunları size en doğru programında çalıştırır. Kumaş türünü, çamaşırın ağırlığını, kirlilik seviyesini analiz eder ve size en uygun yıkama-kurutma programını önerir. Bu sayede yalnızca doğru programı bulmakla kalmaz; suyu, enerjiyi ve zamanı en verimli şekilde kullanır. Siz de makinelerin işini yapmasına izin verip, geri kalan zamanınızı kendinize ya da sevdiklerinize ayırabilirsiniz. 

SmartFinish: Ütüye ayırdığınız süre artık size kaldı 

Kim ister çamaşırların başında ütüyle saatlerini harcamayı? SmartFinish teknolojisi buharın gücünü kullanarak kırışıklıkları daha makineden çıkmadan %50’ye kadar azaltıyor. Sonuç? Daha az ütü, daha çok kendinize ayırdığınız zaman. Teknolojinin keyfini çıkarmak için Siemens Home Connect uygulamasıyla SmartFinish’i açmanız yeterli. Ütü masası açmadan, güç harcamadan, zaman kaybetmeden kıyafetleriniz giyime hazır hale gelir. Bir toplantı öncesi, spontane bir plan öncesi ya da sadece rahatlık istediğiniz bir anda SmartFinish teknolojisi sizin için çalışır.  

Program İndirme: Makineniz hep güncel, hep “yenilikte” 

Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makinesi, güncel yeni programları kolayca indirip tek dokunuşla kullanabilirsiniz. İhtiyaç değiştikçe çamaşır makineniz de sizinle birlikte kendini güncelliyor. Siemens’in en sevilen yanlarından biri, cihazların statik kalmaması. Yani bugün aldığınız çamaşır makinesi birkaç yıl sonra bile yeni özellikler kazanabiliyor. 



Siemens Home Connect üzerinden cihaza özel yeni yıkama ve kurutma programları indirebiliyorsunuz. Mevsimsel ihtiyaçlar, moda olan yeni kumaş türleri, spor kıyafetlerin gelişmesi… Ne değişirse değişsin, makineniz hep güncel kalıyor. 

Tıpkı telefonunuza uygulama güncellemesi indirir gibi çamaşır ve kurutma makineniz de güncellemelerle değişen yaşam tarzınıza ayak uyduruyor. 

Akıllı deterjan yönetimi: i-Dos ile her yıkamada doğru ölçü 

Makineyi tamamen doldurunca veya tek parça kıyafeti makineye attığınızda ne kadar deterjan koyacağınızı bilemiyor olabilirsiniz. İşte tam bu noktada i-Dos Deterjan Tarama teknolojisi devreye giriyor. Siemens Home Connect üzerinden şişelerin barkodunu okutup su sertliği ve deterjan yoğunluğunu makineye iletiyor, i-Dos ise her yıkamada doğru miktarı otomatik olarak ayarlıyor. Üstelik Siemens Home Connect uygulaması, deterjan seviyesini takip ederek deterjanınız tükenmeden önce size haber veriyor. Tek yapmanız gereken uygulamayı telefonunuza yüklemek ve çamaşır makinenizi uygulamaya bağlamak. 

stainRemoval teknolojisi: Zorlu lekelerle inatlaşmayı unutun 

Çay, yağ, makyaj, çikolata lekeleri… Gün içinde fark etmeden üzerinize bulaşan lekeler artık kâbus olmaktan çıkıyor. Siemens iQ500 çamaşır makinesi ile stainRemoval teknolojisi devreye giriyor. Tek bir dokunuşla çay, yağ, kozmetik veya günlük hayatta karşılaştığınız diğer zor lekeler için özel programları aktif edebilirsiniz. 

Siemens Home Connect uygulaması sayesinde daha fazla leke türünü ve bunlar için geliştirilmiş özel programları keşfetmek de mümkün. Yani sadece “lekeyi çıkar” demekle kalmıyor, sizin için en doğru yıkama programını da otomatik olarak öneriyor. Böylece hem lekelerle uğraşmak zorunda kalmıyor hem de giysilerinizin ömrünü koruyorsunuz. 

Artık çocuğunuza yemek yedirirken dökülen yemek lekeleri, kahve kazaları ya da mutfakta sıçrayan yağ lekeleri sizi endişelendirmiyor. stainRemoval, günlük hayatın getirdiği küçük sürprizlere karşı en güvenilir yardımcınız oluyor. 

Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makineleri, artık sadece kıyafetlerinizi temizleyen makineler değil; size zaman, konfor ve güven veren akıllı iş ortaklarınızdır. Ütüye harcadığınız vakti kendinize ayırın, lekelerle uğraşmayı unutun ve teknolojinin yaşam alanınıza uyumunun keyfini yaşayın.

*Bu yazı Siemens’in katkılarıyla hazırlanmıştır. 





İlgili Makale