X

Sayfanın diğer tarafı: İncinen erkek çocukları

Fark ettiniz mi hiç, bir erkek hayat hikayesini anlatmaya başladığında, önce babasını anlatmaya başlıyor. İlişkisi iyi ya da kötü olsun, iletişimi mesafeli ya da sıcak olsun ya da hiç olmasın, bir erkek kendini babasını anlatarak tarif ediyor. İçgüdüsel olarak, toplum dayatmasıyla, her erkek “babasının oğlu”, her kadın “annesinin kızı” olarak tanımlıyor kendini. “Ben annemin oğluyum, ben babamın kızıyım” gibi ifadeler bizim kültürde pek sık rastlanılan bir şey değil. Gerçi son yıllarda babasının kızı olmakla övünen nice hemcinsim var, bir algının yavaş yavaş değişmekte olduğunun belirtisi, çok mutluluk verici. Annesinin oğlu olmakla ilgili biraz daha yolumuz var gibi görünüyor, kısa zamanda şahit oluruz diye umuyorum.

Bu sabah önümdeki arabanın arkasında “babamın gölgesi, annemin duası yeter…” yazıyordu, içimden “rahim gibi kutsal bir organ ancak bu kadar inkar edilir” diye düşündüm okuduğumda. Belli ki kişi kendini babasının oğlu olarak tanımlamış, annesi de spiritüel bir varlık olmuş, ona ulvi tüm anlamlar yüklenmiş, dua eden, onaylayan, şefkatli anne figürü. Bu anne yaşadığı süre boyunca oğlunu onurlandıracak şekilde davranmak zorunda, elbette kusursuz, elbette sevişmiyor.

Birini doğurduğu andan itibaren dişiliğine ait tüm özelliklerden mecburen vazgeçiyor ve tanrısal bir özellik yapışıveriyor kadına. Bir kere dişiliğini yaşayan kadın da tanrının parçası, eğer tanrılara inanıyorsan. Can veriyor, daha ötesi olabilir mi! İşte bugün, geçen hafta bahsettiğim üzere anne yarasının erkek çocuklar üzerindeki etkisini yazıyorum, ama araba arkasında, ama kalbinde, anne ilişkisiyle yüzleşmeyi tabu sayan erkek çocukları hakkında.

Erkek olmayı sevgisini sınırlı göstermek, duygularını belli etmemek, özgürce ifade ettiği zamanlarda da onlara “kız gibisin, hatta -karı- gibisin, çok ağlaksın, erkek adam böyle yapmaz, erkek dediğin şöyle olur, her durumu masaya yumruğunu koyarak çözer” denilen bir toplumda yaşıyoruz, yüzyılların algısı. Bir kız çocuğu için ağlamak, nazlanmak, kendini duygularla ifade etmek doğal sayılırken, erkek çocuğu için duygu dünyasını anlatması pek kabul edilen bir hal değil, erkek çocukları “annesini koruyacak 2. bir güç” olmak durumunda, hele babası yoksa ve anne de ondan duygusal ihtiyaçlarını karşılamasını beklediğini hissettiriyorsa, ilişki kurduğu ilk kadın için yeterli olmak zorunda kalan erkek kişisinin hayatı boyunca başka bir kadınla sağlıklı ve dengeli bir ilişki yaşaması pek mümkün değil.

Düşünün ki oğlumun pek kırılgan ve duygusal bir çocuk olduğunu biliyorum ve benim için güçlü olmak demek ağlamamak, duygularını ifade etmemek demek olduğu için ona sürekli alttan alta bu duyguların tehlikeli ve utandırıcı olduğunu hissettirmeye başladım. Bu çocuk bir noktada:

1- Duygularını ifade etmekten vazgeçiyor.

2- Benden sürekli onay almak durumunda hissettiği için bana karşı ifade edilemez bir öfke geliştirmeye başlıyor, ya benden ruhsal olarak sonsuza dek uzaklaşıyor ya da korkuyla yapışık bir halde, aynı kız çocuklarında olduğu gibi hep benim onayıma muhtaç şekilde yaşıyor.

Daha da ötesi güvensiz, başkalarıyla ilişkilerine sınır koyamayan veya hiçbir şekilde ilişki yaşamayan, duygularından kopuk, uzak, sosyal hayatı olmayan, korkak ama bu korkuyu kimi zaman öfkeyle kimi zaman kızgınlıkla maskelemeyi beceren tuhaf bir adam oluyor. Erkek olmak, tüm bu davranışlarla bağdaştırıldığı için, bunlar toplumda normal sayılıyor, adam bu davranışlarından zarar gören bir tip mi, sorun değil, halleder çünkü o bir erkek ve tüm bu olumsuz davranışlar erkek olmanın alametifarikası. Otoriter bir tipsem eşimin dostumun yanında, en üst tondan, oğlumun ne kadar annesine düşkün biri olduğunu böbürlenen böbürlene anlatıyorum.

Çocukluğum boyunca manipüle edilmiş bir tipsem de gözyaşlarım ve belirsiz alınganlıklarım oğlumu yanımda tutmaya yarayan en güçlü silahlarım. Oysa erkek çocukları da kız çocukları kadar acı çekiyor. Onların da duyguları var. Kimi anne, anneliğin içgüdüsel bir hal olduğundan, “dünyada en çok çocuğunu sevmeye” odaklanıp buna da koşulsuz sevgi (?) dediğinden, onun için türlü türlü fedakarlık yaptığı için bir noktada karşılık görmeyi bekliyor. İşte burada da koşulsuz sevginin ne olduğunu anlamak gerekiyor ama bu bambaşka bir konu.

Hem uzun süreli ve sağlıklı aşk ilişkileri, hem de  başarılı, anlamlı ve yaratıcı bir iş hayatına sahip olmaları için erkeklerin cinsel enerjilerini sahiplenmeleri de önemli. Özellikle ergenlik yıllarında, erkek çocuklarının bu enerjiyi ifade etmeleri baskılandığından ilerleyen zamanlarda bunu sağlıklı bir şekilde yaşamaları kimi erkek için biraz zor. Annesiyle ilişkisiyle yüzleşmemiş bir birey, salt seksüel enerjiyle hareket ettiğinde oldukça kısa süren veya en olduğu haliyle kabul edileceğini düşünmediği için  karşı tarafa mutlaka maddi anlamda destek olduğu ilişkiler yaşıyor, onu elinde tutsun diye.

Duygularını bastırmaya alışkın erkek, karşı taraf duygularını açtığında onu reddediyor, duygular tehlikeli sular olduğundan, dişiliğin tam da karanlık tarafını yaşayan kadınlarla beraber oluyor, aşk ilişkisinin iş ilişkisine benzediği, tarafların kendilerini kendilerinden sakladığı için birbirini de tanıyamadıkları ilişkiler. Duygularını açtığında kırılganlığının onu utandıracağını düşündüğünden, annelik yarasını yaşayan bir kadınla olduğunda, kadın da kendi kırılganlığı sebebiyle duygularını ifade etmemeyi seçiyor ve her iki taraf da tatminsiz bir şekilde kendi yollarına gidiyor.

Bazı durumlarda da bu erkek, öylesine, sırf bir kadın onu her haliyle onayladığından, annesinden alamadığı şefkati ondan aldığından, bağımlı ilişkiyi yıllarca yaşıyor. Yetişkin ama sürekli karşısındaki kadının onayına ihtiyaç duyan, eşi veya beraber olduğu kadın tarafından sürekli pohpohlanmaya ihtiyaç duyan bir erkek. Yaralı adamlar, kadınların kendisini iyileştirmesini bekliyor ama iki taraf için de felaketten farksız.

Bir keresinde bir erkek arkadaşım bana içinde kocaman bir boşluk olduğunu, bu boşluğun ne iş yaparsa yapsın, ne kadar para kazanırsa kazansın, kiminle olursa olsun dolmadığını söylemişti. O da anne yarasını yaşayan bir erkek, annesiyle ilişkisini minimum düzeyde tutan, onun duygusal fırtınalarından yorulmuş ama herhangi bir terapi veya bir eğitimi erkeklik onuru sebebiyle aklının ucuna bile getirmeyen bir erkek. Tam da bahsettiğim gibi bitik ama bağımlı bir ilişkinin pençesinde olan biri.

Kadın okuyucumun çoğunlukta olduğunu varsayarak yazıyorum, ilişki yaşatma tüccarlarının yaptığı gibi “kızlaaaaarrrrrr, bakın adamlar da en az sizin kadar yaralı, onları anlayın. Onlara bir anne şefkatiyle yaklaşın, yaralarının farkında olun ve bu yaralardan bahsetmeyin. Onların ihtiyaçları sizin ihtiyaçlarınızdan önemli, ancak bu şekilde davranırsanız bir ilişkiniz hatta kocanız olur’’ gibi uzun vadede bir işe yaramayan komik manipülasyon tekniklerinden bahsetmiyorum, demek istediğim bu değil. Hayır.

Her zaman ve en önce kişinin kendisini anlamasından yanayım. Sen, olduğun halinle, kendinden başka kimseyi şifalandırmak durumunda değilsin. Onu sevebilirsin ama bu onun duygularından sorumlu olduğun anlamına gelmiyor. Uzun süreli bir ilişki içindeysen de onun duygularından sorumlu değilsin. Beraberlik veya evlilik, senden taviz veya kendini feda etmeni gerektiren bir oluşum değil. Bir ilişki istiyorsan işe kendini sevmekle, dişiliğini onurlandırmakla başla. Adım adım ilerlediğinde karşılaşacağın güzelliklere inanamayacaksın ki zaten. Sen, kendini bulacaksın ve bir insanın hayatta başına gelecek en güzel şey; en olduğu haliyle yaşamak hayatı. Kendi olmak. Çünkü ancak kendine kavuşmuş biri dilediği hayatı yaratır ve başkalarını “anlar”.

İlginizi çekebilir: Anne yarası ve bağımlı kız çocukları

Sıla Karadoğan: İngiliz Dili Edebiyatı eğitimli, Mutfak Sanatları Akademisi programı sonrası kendi pastanesini açan bir pasta şefi, rafine şekerle vedalaşıp yalnızca kendi sevdiği şeyleri pişiren, okuyan, yazan, theta healing danışmanı, dişi bilgelik çalışmaları öğrencisi, bolluk bereket yaratımı uygulayıcısı, bir de full time bir ofis işi olan, hayatı ve insanları çok seven biriyim.

Kıyafetlerinize özen gösteren teknoloji: Siemens iQ500 ile tanışın

Evde zamanımızın büyük bir kısmı, farkında olmasak da rutin işlere gidiyor. Pek çoğumuz için bu rutinde en çok vakit alan işlerden biri de şüphesiz ki çamaşır yıkamak ve kurutmak. Çamaşırlar için uygun programı seçmek, deterjanı ayarlamak, ıslak çamaşırların kurumasını beklemek ve ütü… Tüm bunlar bazen günün temposu içinde küçük ama rutinde bir yük haline dönüşebiliyor. Hayatı kolaylaştıracak birçok yenilik ise Siemens’ten geliyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makineleri ile rutininiz artık hiç olmadığı kadar kolay ve pratik. Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makinesinde çamaşırlarınızı sizden önce düşünen, her adımı sizin yerinize planlayan bir teknoloji var. Size ise bu teknolojinin keyfini çıkarmak kalıyor. 



intelligentDry: “Ben ne yapacağımı bilirim” diyen çamaşır ve kurutma ikilisi 

Pamuk tişörtler, hassas bluzlar, okuldan gelen kalın eşofmanlar… Normalde hepsi için ayrı ayrı düşünüp doğru programı aramanız gerekir. Ama artık değil. Gün içinde onlarca şeyle uğraşırken bir de çamaşırın “fazla mı kurudu, az mı kurudu, ya buruşursa?” stresi yaşamıyorsunuz. Çünkü makineler zaten kendi arasında konuşup sizin yerinize karar veriyor.  

Çamaşır ve kurutma makineniz sadece yan yana duran iki cihaz değil; birbirini anlayan, sizin yerinize düşünen bir ikili. Siemens iQ500’ün intelligentDry teknolojisi sayesinde “Acaba doğru programı seçtim mi?” stresi tamamen bitiyor. Yıkama bittiği anda çamaşır makineniz tüm detayları (kumaş türü, yük miktarı, ıslaklık seviyesi, hatta ısı toleransını) tek tek kurutma makinesine iletiyor. Kurutma makinesi de tüm bu bilgileri alıp kıyafetlerin için en doğru programı otomatik olarak seçiyor ve başlatıyor. 

Evinizde görünmez bir iş ortağı varmış gibi… Sessiz, hızlı ve tamamen sizin konforunuz için çalışan. Tek yapmanız gereken çamaşırları makineye atmak; gerisini teknolojinin kendisine bırakmak ve keyfini çıkarmak. 

Mini Yük Özelliği: “Şunu bir hızlı aradan çıkarayım” dediğiniz anlar için 

Spor sonrası sepette sırasını bekleyen bir tişört, “yarın tekrar giyeceğim” diye bir kenara ayırdığınız gömlek ya da akşam dışarı çıkmadan önce anında yıkanması gereken bir bluz. Makineyi tam dolduracak kadar birikmesini beklemek istemezsiniz; ama tek parça kıyafet için makinenizi çalıştırmak istemezsiniz. Siemens iQ500 çamaşır makinesinin mini yük özelliği tam da bu anlar için tasarlandı. Yarım kiloya kadar olan birkaç parça çamaşırı, kısa sürede ve düşük enerji tüketimiyle yıkayabilirsiniz. 



Günlük hayatın koşturmacasında en güzeli de şu: Siemens Home Connect uygulaması üzerinden bir dokunuşla mini yük programını açıyor, çamaşırlarınızı dakikalar içinde temiz ve mis gibi alıyorsunuz. Pratik, hızlı ve o küçük yükleri büyük bir mesele olmaktan çıkaracak kadar akıllı. Siz temponuza devam edin; o, çamaşırlarınız için detayları halletsin.  

20’den fazla yıkama ve 15’den fazla kurutma programı ile gardırobunuzdaki her kıyafete ayrı bir seçenek 

Her kumaş, her kullanım, her kıyafetin ayrı bir dili vardır. Siemens çamaşır ve kurutma makinesi işte bu yüzden onlarca akıllı programla kıyafetlerinizin ömrünü uzatıyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma Makineniz, tüm ihtiyaçları bilir ve sizin için en uygun seçeneği sunar. Siemens Home Connect uygulaması sayesinde tüm programlara tek dokunuşla erişebilir, hatta yeni çıkan programları indirerek makinenizi kişiselleştirebilirsiniz. Böylece makineniz yıllar geçse bile zamana ayak uydurmaya devam eder.  

Program Asistanı: “Sen söyle, ben ayarlarım” diyen yardımcı 

“Hangi program daha doğru? Çamaşır az mı çok mu? Bir kere giydim ama uzun programa atsam mı?” diye düşünmenize gerek kalmadan Program Asistanı tüm bunları size en doğru programında çalıştırır. Kumaş türünü, çamaşırın ağırlığını, kirlilik seviyesini analiz eder ve size en uygun yıkama-kurutma programını önerir. Bu sayede yalnızca doğru programı bulmakla kalmaz; suyu, enerjiyi ve zamanı en verimli şekilde kullanır. Siz de makinelerin işini yapmasına izin verip, geri kalan zamanınızı kendinize ya da sevdiklerinize ayırabilirsiniz. 

SmartFinish: Ütüye ayırdığınız süre artık size kaldı 

Kim ister çamaşırların başında ütüyle saatlerini harcamayı? SmartFinish teknolojisi buharın gücünü kullanarak kırışıklıkları daha makineden çıkmadan %50’ye kadar azaltıyor. Sonuç? Daha az ütü, daha çok kendinize ayırdığınız zaman. Teknolojinin keyfini çıkarmak için Siemens Home Connect uygulamasıyla SmartFinish’i açmanız yeterli. Ütü masası açmadan, güç harcamadan, zaman kaybetmeden kıyafetleriniz giyime hazır hale gelir. Bir toplantı öncesi, spontane bir plan öncesi ya da sadece rahatlık istediğiniz bir anda SmartFinish teknolojisi sizin için çalışır.  

Program İndirme: Makineniz hep güncel, hep “yenilikte” 

Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makinesi, güncel yeni programları kolayca indirip tek dokunuşla kullanabilirsiniz. İhtiyaç değiştikçe çamaşır makineniz de sizinle birlikte kendini güncelliyor. Siemens’in en sevilen yanlarından biri, cihazların statik kalmaması. Yani bugün aldığınız çamaşır makinesi birkaç yıl sonra bile yeni özellikler kazanabiliyor. 



Siemens Home Connect üzerinden cihaza özel yeni yıkama ve kurutma programları indirebiliyorsunuz. Mevsimsel ihtiyaçlar, moda olan yeni kumaş türleri, spor kıyafetlerin gelişmesi… Ne değişirse değişsin, makineniz hep güncel kalıyor. 

Tıpkı telefonunuza uygulama güncellemesi indirir gibi çamaşır ve kurutma makineniz de güncellemelerle değişen yaşam tarzınıza ayak uyduruyor. 

Akıllı deterjan yönetimi: i-Dos ile her yıkamada doğru ölçü 

Makineyi tamamen doldurunca veya tek parça kıyafeti makineye attığınızda ne kadar deterjan koyacağınızı bilemiyor olabilirsiniz. İşte tam bu noktada i-Dos Deterjan Tarama teknolojisi devreye giriyor. Siemens Home Connect üzerinden şişelerin barkodunu okutup su sertliği ve deterjan yoğunluğunu makineye iletiyor, i-Dos ise her yıkamada doğru miktarı otomatik olarak ayarlıyor. Üstelik Siemens Home Connect uygulaması, deterjan seviyesini takip ederek deterjanınız tükenmeden önce size haber veriyor. Tek yapmanız gereken uygulamayı telefonunuza yüklemek ve çamaşır makinenizi uygulamaya bağlamak. 

stainRemoval teknolojisi: Zorlu lekelerle inatlaşmayı unutun 

Çay, yağ, makyaj, çikolata lekeleri… Gün içinde fark etmeden üzerinize bulaşan lekeler artık kâbus olmaktan çıkıyor. Siemens iQ500 çamaşır makinesi ile stainRemoval teknolojisi devreye giriyor. Tek bir dokunuşla çay, yağ, kozmetik veya günlük hayatta karşılaştığınız diğer zor lekeler için özel programları aktif edebilirsiniz. 

Siemens Home Connect uygulaması sayesinde daha fazla leke türünü ve bunlar için geliştirilmiş özel programları keşfetmek de mümkün. Yani sadece “lekeyi çıkar” demekle kalmıyor, sizin için en doğru yıkama programını da otomatik olarak öneriyor. Böylece hem lekelerle uğraşmak zorunda kalmıyor hem de giysilerinizin ömrünü koruyorsunuz. 

Artık çocuğunuza yemek yedirirken dökülen yemek lekeleri, kahve kazaları ya da mutfakta sıçrayan yağ lekeleri sizi endişelendirmiyor. stainRemoval, günlük hayatın getirdiği küçük sürprizlere karşı en güvenilir yardımcınız oluyor. 

Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makineleri, artık sadece kıyafetlerinizi temizleyen makineler değil; size zaman, konfor ve güven veren akıllı iş ortaklarınızdır. Ütüye harcadığınız vakti kendinize ayırın, lekelerle uğraşmayı unutun ve teknolojinin yaşam alanınıza uyumunun keyfini yaşayın.

*Bu yazı Siemens’in katkılarıyla hazırlanmıştır. 





İlgili Makale