Sanrılar dünyasında bir yaşam mı, gerçeklerle yürüyen bir yaşam mı?

Bazen sandığından farklı ilerler her şey. Çünkü sanmışsındır, yine ve yeniden!
Kum havuzunda beş yaşındaki bebelerle oynayan filim ben. Çocukların da benim gibi hortumları olduğunu “sanan!”
Ya da daha vahimi, hortumunu görmeyip burnu var “sanan!”
Sanırım bu daha doğru.
Birbirimize baka baka kendimizi unutuyoruz. Onları kendimiz gibi sandığımız değil de, kendimizi onlar gibi sandığımızı fark etmeyişimizin girdabındayız. Kendini “görmemek” dedikleri hani, “kendinin farkında olmamak”…
Bunu ilk duyduğumda “Sanki kendim bir “…” da, başkalarını beğenmiyor muyum?” diye algılardım. Öyle değil, aynı cins değiliz sadece…

Filim. Kum havuzundayım ve oraya sığamıyorum. Ve bu yüzden kendimi sakarlıkla, şişmanlıkla, yüksekten bakmakla suçluyorum. Oysa sadece bedenim daha geniş, burun yerine hortumum var. Aynı işlevde olsalar da, benimkinin şekli farklı.
İlişkilerimizde karşılık bulamayan diyaloglarımızda olan şey, aslında farklı yapıların, kendi dünyalarını sanki karşısındakiyle aynı kişiymiş gibi iletişim kurmasından dolayı ortaya çıkıyor. Kendimizi tam olarak bilmiyor oluşumuz, sınırlarımızın farkında olmayışımız bizi karşımızda gördüğümüzle, yani aynadaki aksımızla eş tutmamıza sebep oluyor.
Karşımızdaki kendimize, kendimize davrandığımız gibi davranıyoruz.
Kendimizi sevdiğimiz şekilde seviyor, cezalandırdığımız gibi cezalandırıyor, ilişki kurduğumuz gibi ilişki kuruyoruz. Karşımızdakini kendimiz sanıyoruz.
Buna sebep, kendi sınırlarımızı bilmiyor olmaktan başka bir şey değil.
Benim elim kolum, hortumum nereye kadar uzanıyor?

Burada insanı insan yapan özelliklerden bir giriyor devreye: Soru sormak!

Alışkanlıklarımız gereği soru sormaya değil, sanmaya meyilliyiz. Zihin okumaya, niyet okumaya. Oysa çok net olarak soru sorma hakkına sahibiz pek tabii ki. Ne kadar zor gelirse gelsin!
Zor gelmesinin tek sebebi, alışkanlığımızın bu olmaması. Soru sormayı, akıl ve anlayış eksikliği olarak kaydetmiş zihinlerimizin dışına çıkıp bunun alan belirleme ve olanı tanıma aracı olduğunu kabul etmemiz gerekir. Bunu kullanmak, insanlığımıza atılmış bir adımdır.
Ne hissediyorsun?
Ne istiyorsun?
Nereye kadar devam edeyim?
Bu seni rahatsız ediyor mu?
Senden bakınca ben nasıl görünüyorum?
Burada ben böyle anladım, sen nasıl anladın?
Burada bir yarış, bir hiyerarşi yok. Burada bulunduğu alanı işaretlemek ve netleştirmek isteyen “olgunluk” var.
Sanmak ise, olgunluktan uzaktır. İma etmek, cesaretten uzaktır. Zarafet içermez ama bir kaçış ve cesaretsizlik içerir.

Bildiğimiz her şeyi ama cidden her şeyi sorgulamakta fayda var. Ancak soru sorarak ayırabiliriz kendimizi bir diğerinden. Ve sonra, tüm cevaplardan sonra birleşmeye başlarız tekrar ve doğru noktalardan. Aksi, bir illüzyon içindeki bağlantıdır. Kırmızı kablo yeşile, yeşil mora bağlanmıştır ve bu yüzden kendimizi güçsüz, hatalı hissederiz. Sebebini kestiremediğimiz bir boşluktan…
Soru sormak, kırmızı kabloyu kırmızıya, moru mora bağlar. Zihnindeki sanrılar yavaş yavaş kaybolur böylelikle. Sanmanı gerektiren bir şey kalmaz ortada. Sorup öğrenmişsindir. Cevaplayıp netleşmişsindir. Gerçekler düzlemindesindir artık.
Gördüğün ve konuştuğun gerçektir ve bu temel üzerinden inşa edersin bir sonraki davranışını, diyaloğunu, düşünceni.

Ve evet, dürüstlüğü, soruyu, gerçek cevapları herkes kaldıramaz. Olsun, sen neyi tercih ediyorsun? Sanrılar dünyasında bir yaşam mı, gerçeklerle yürüyen bir yaşam mı?
Doğal seleksiyonu yaratmaz mı tercihin?

Ben buraya sığamıyorum, sizin de böyle bir derdiniz var mı?
– Hayır yok!
Senden bakınca ben nasıl görünüyorum?
-Kocaman uzun bir hortumun ve dev gibi bir bedenin var!
Hortum mu? Burnum yok mu?!
-Hayır yok! Peki ya benim kocaman hortumum sence de çok ilginç değil mi?
Hortumun mu?
– ???
İşte burada özen ve zarafet… Birbirine dokunarak anlatabilir misin burun ve hortum arasındaki farkı? Ortak bir aynadan aynı anda bakmaya cesaret edebilir misin?
Ve böylelikle ayrışmaya?

Ve bu ortak ayna, zihinlerdeki usta gözlemcidir. Özendir.
Üçüncünün fikri değil, kişilerin ortak paylaşımları ve dürüst soru-cevaplarıdır.
Bu değer ve gerçek zarafettir.
Hepimize en gerekli olan şey!

İlginizi çekebilir: Bu telaş niye: Sakince kendin olmayı dener misin? 

Esra Uyman
Lise yıllarında başlayan kişisel gelişim, ruhsal gelişim ve metafizik konularına duyduğu yoğun merak onu yurt içi ve yurt dışında birçok özel eğitim çalışmalarına katılmaya ... Devam