X

Runfire Kapadokya Ultra Maratonu katılımcıları deneyimlerini anlatmaya devam ediyor

Geçen hafta başladığım Runfire Kapadokya Ultra Maratonu röportajları devam ediyor.

İşte, ateşe doğru koşan ekibin geri kalanının bir kısmı: Çağla Pole, Altan Deresoy, Ulaş Önol, Alicem Aktaş, Özcan Çamyar ve Gülseren Yıldız. Bakalım yaşadıkları müthiş deneyimi nasıl anlatmışlar .

Nasıl bir duygu ateşe doğru koşmak?

Çağla: Aslında kelimelerle ifade edebilmek çok zor. İlk defa arazi koşusu, üstelik uzun etaplı koşu denedim. “İyi ki de yapmışım” diyorum şimdi. Sınırlarını zorlamak, yapabileceklerini hayal etmenin ötesinde, hayata geçirebilmek harika bir duygu.

Altan: Spor, dostluk, eşsiz doğa; tek kelimeyle muhteşem.

Ulaş: Ben sıcağı hiç sevmeyen, yazın tatile çıkmayan, güneşe karşı göz hassasiyeti olan biriyim. Ateşe doğru koştuğumda tüm bunlarla yüzleştim ve sıcakla birlikte yaşayabileceğimi ve mutlu olabileceğimi de gördüm.

Alicem: Kalbinde olan sıcaklığı adımlarına taşıyorsun Runfire’da.

Özcan: Kendimle yarıştım. Yeni bir yol arkadaşı kazandım; Bakiye Duran. Güneş yanıklarını saymazsak çok keyifli bir koşuydu. Özellikle en uzun günde, sabrımın sınırlarını zorladım diye düşünüyorum.

Gülseren: İlk kez katıldığım bu yarışta kafamda çok fazla bilinmeyen vardı. Her gün rahat 20 km koşabileceğime inanıyordum. İlk gün heyecanım doruktaydı. Sadece koşabilmek değildi önemli olan; doğada tek başımaydım ve kaybolmadan yolumu bulmam gerekiyordu. Maalesef ki kayboldum ve kendimle başbaşa kaldım. Sıcak, çok sıcaktı ama bitişe varabilmek için sınırlarımı zorladım. Üçüncü etapta çok zorlu bir çıkışta öldüğümü, düzlüğe çıktığımda ise yeniden doğduğumu hissettim. Tuz Gölü etabında, sonsuzluğun içinde bir noktaydım. Önümde başka noktalar da vardı. Bir ara Caddebostan’da antrenmanda hissettim kendimi. Önümde de sevgili Elif Tacettinoğlu koşuyordu. Kaybolmadım!

Son etapta Peri Bacaları’nın üzerinde gezen bir peri oldum. Öyle ki kendimi boşluğa bırakacak kadar uçtum. Yaşamanın , nefes almanın, dostluğun ne kadar kıymetli olduğunu anladım bir kez daha…

Gülseren Yıldız, RFC Ultra Maratonu katılımcıları arasındaydı

Toplam kaç gün, kaç km koştun?

Çağla: Toplamda 4 gün 70-75 kilometre koştum.

Altan: 4 günde, yaklaşık 65 km koştum.

Ulaş: 4 günde toplam 66 km koştum. Aslında parkur toplamı 60 km idi. GPS’ten ve tecrübesizlikten kaynaklanan nedenlerle 6 km fazla koştum. Rotayı hiç şaşırmayan Altan abim benden 6 km az koştu ve yarışı 3 dakika önümde bitirerek 3. oldu. Kürsüye Adım Adım’dan, tanıdık biri çıktığı için üzülmedim.

Alicem: 6 gün, 7 etapta, toplam 125 km koştum.

Özcan: 6 gün, 253 km koştum.

Gülseren: Toplam 6 gün, 7 etap, 122 km koştum. Derecemi hatırlamıyorum. Son etapta kayboluşum ve yaşadıklarım dereceden çok daha önemliydi.

O kadar çok zorluğa; yokuşa, bayıra, sıcağa rağmen seni Runfire’a katılmaya iten asıl neden neydi?

Çağla: Aslında rağmen kelimesini kullanmak yanlış olur kendi adıma. Yokuş, bayır, sıcaktı; yani bir anlamda limitlerimi görmek ve zorlamaktı beni oraya çeken.

Altan: Sınırlarımı zorlamak.

Ulaş: Elbette merak!

Alicem: Beni iten asıl neden, Unlimited Academy’deki arkadaşlarım Oğuzhan ve Halil ile çok fazla bir araya gelemememizdi. Bu tarz uzun organizasyonlar, hem kendi içimizdeki motivasyonun derinleşmesi gerekliliğini hem de ortak paydada buluştuğumuz dostlarımızla geliştireceğimiz kaslarımız olduğunu fark ettiriyor bize. Ayrıca doğada olmak, zor ortamlarda birçok şeyi paylaşmak bizi birbirimize daha çok bağlıyor.

Alicem Aktaş, doğada koşmanın güzelliklerinin altını çiziyor

Özcan: Kendi sınırlarımı görmek , tüm yılın stresini atacak olmak ve ilk ultra yarışımı koşacak olmam. Bu heyecan beni motive etti.

Gülseren: Zorluğu, yokuşu, bayırı, sıcağı hiç düşünmedim. Ben doğada olmaya, yeni yerleri keşfetmeye odaklanmıştım.

Hayal ettiğini buldun mu?

Çağla: Hayal ettiğimden çok daha fazlasını buldum. Harika insanlarla tanıştım, inanılmaz bir elektrik yakaladık. Düşünsenize aynı hissiyatta, aynı kafa yapısına sahip bir avuç insan ve tabii ki süper bir organizasyon vardı. En ince detayına kadar herşey düşünülmüştü. İnanın bu kadarını sadece ben değil, hiçbirimiz beklemiyorduk.

Altan: Evet, bir spor organizasyonu ancak bu kadar güzel olabilir.

Ulaş: Giderken bir şey hayal etmemiştim açıkçası; pek beklentim yoktu. İyi ki de hayal etmemişim. Çok daha fazlasını kazandım. Ayrıca da çok şaşırdım! Şaşırmamın nedeni, hayatımda ilk defa bu kadar kısıtlı sayıda spor severe bu kadar çok imkanın verilmesini görmemdi. Neredeyse 40 kişi yarışıyordu ancak yaklaşık 80 kişi bizim için çalışıyordu ve 20’si arazi aracı olmak üzere, toplam 30 araç ekibe destek veriyordu! Ayrıca kamp alanları devasaydı ve mobil yemek, tuvalet, duş imkanı vardı. Kendimi Patagonya’daki uluslararası bir ultra maraton yarışına Türk Milli takımı ile gitmiş gibi hissettim. Konvoylar ile şehirlerin içinden geçiyor, başlangıç alanına gidiyorduk. Jandarma ve ambulans da bize eşlik ettiği için konvoyla şehir geçişlerinde politikacı gibi hissettim ve halkı selamlamak istedim.

Ulaş Önol, ultra maraton organizasyonunun geniş imkanlarının koşu severleri cezbetmesinden bahsediyor

Alicem: Hiçbir şey hayal etmedim. Yaşadım, sabrettim ve hepsi için aracı olan herkese teşekkür ettim.

Özcan: Hem evet hem de hayır diyebilirim. Tuz Gölü etabını daha fazla tuz üzerinde, bu denli zorlu olmadan bitirebileceğimi düşünmüştüm. Taşlık, makilik, bataklık ve tuzlu arazide sakatlanmamak en önem verdiğim şey oldu. Neyse ki yol arkadaşım Bakiye Duran’ın yüksek motivasyonu ve tecrübesi ile beklediğimden az bir sürede bitirdik. Hatta yarışın bazı kısımlarında tavşan bile yakaladık; kafa fenerini tavşanın gözüne tutunca hareket edemedi, kulağından tutup doğaya bıraktık tekrar. Ayrıca ultra koşan, 6g ve 4g koşanlarla güzel arkadaşlıklar kurduk. Hepsi eğlenceli ve motive edici insanlardı.

Özcan Çamyar ultra maratondaki eğlenceli anılarını anlatıyor

Gülseren: Hayal ettiğimi buldum. İnanılmaz bir coğrafyada yaşıyoruz. Normalde göremeyeceğimiz yerleri adımlamak şahaneydi. Yarışın ilk günü 3. olarak parkuru bitirmem maalesef benim için iyi olmadı. Üçüncülüğü kaybetmemek için sarf ettiğim efor ve kaygı ile parkurda hatalar taptım ve istediğim keşfi ne yazık ki yapamadım. Umuyorum tekrar aynı parkurları koşabilirim.

Runfire’da yaşadığın ve zihninin derinliklerine kazınan, aklına ilk gelen şey nedir?

Çağla: Değişim ve farkındalık. Aslında sağlıklı ve mutlu yaşamak için şehir hayatında yaptığımız çoğu şeye ihtiyacımızın olmadığının farkına varış. Bu konu mesela çok kurcaladı aklımı, hala da kurcalamaya devam ediyor..

Altan: Mutluluk.

Ulaş: Kamp yaptığımız 4 yerin 2’sindeki 360 derece manzaramızda 1 tek ev dahi görmüyorduk. Sadece uçsuz bucaksız sapsarı tarlalar vardı. Güneşin muhteşem doğuşu ve batışı… Daha önce böylesini tecrübe etmemiştim. Hiçbir şeyin ortasında çok değerli anları paylaştık.

Alicem: Çok güçlü bireyleriz ve inançlıyız yeter ki farkında olduğumuz güçlerimizi doğru kullanabilelim.

Özcan: İlk aklıma gelen, en uzun gün olan Tuz Gölü etabının zorlukları ve bataklıkta, ekili tarlalarda ayakta durma çabamız. Sonra rotayı hazırlayan Tolga Bey’i bulup tartışmak istemem. Bakiye Duran’ın beni cesaretlendirmesi. İkincisi ise Özgür Tetik, ben ve Sedanur Çelik’in ilk gün rotayı şaşırıp, evlerin çatısına çıkma girişimlerimiz sonrası kendi halimize gülüşlerimizdi.

Gülseren: Özgürlük. Dağları çok sevdiğimi bir kez daha anladım. Her kayboluşumda dağlardaydım.

Yola çıkan kişiyle, eve dönüş yolundaki sen, aynı sen miydi?

Çağla: Kesinlikle değil. Güzelliği de burada zaten. Ağırlıklar ve yüklerle RFC kampına giriş yapıp, hepsini yollarda bıraktım. Koştukça hafifleyip, hafifledikçe koştum.

Altan: Daha mutluydum ve yeni dostlarım vardı.

Ulaş: Herkes çok değiştiğini söylüyor. Ben değiştiğimi değil ama bu anları daha fazla yaşamaya mecbur olduğumu anladım. Bundan sonra doğaya şimdiye kadar ayırdığımdan daha fazla zaman ayıracağım.

Alicem: Aynı benim. Değişen tek şey, artık daha derin dostluklarım ve yeni dostlarım var. Ha, bu arada gülümsemem de büyüdü biraz daha.

Özcan: Öncesi ve sonrasındaki ben farklıydım. “Neden ilk 3’e girmeyeyim ki?” dedim. “Neden daha fazla ultra maratona katılmayayım?” sorusu zihnimde döndü, durdu. “Bu daha başlangıç, ultra maratona devam.” dedim.

Gülseren: Kesinlikle aynı değildim; risk aldım, zoru başardım, kendimle hesaplaştım ve çok güçlü dostlarımın varlığını hissettim.

6 gün içinde ne değişti hayatında?

Çağla: “Orada hayata bakışım değişti.” desem, çok mu abartmış olurum acaba? İnsanın böyle sadece kendine ayırabildiği ve sevdiği bir şeyi yaparak geçirdiği zamanlarda düşünmeye çok vakti oluyor tabii. Sosyal medyada bu konuyla ilgili yaptığım bir paylaşıma cevaben, hiç tanımadığım biri “Hayatı algılama terazinde bir denge değişikliği olmuş, güzellikler ağır basmış.” yazdı; bayıldım. Çok doğru bir tespit.

Çağla Pole, ultra maratonun hayata bakış açısını değiştirdiğini vurguluyor

Altan: Mücadeleci kişiliğimi perçinledi.

Alicem: İlk defa bir koşu organizasyonunda kürsüye çıkmak benim ve ekibimiz için büyük keyifti.

Gülseren: Hayatım, mücadele ile geçti. Gördüm ki mücadele benim yaşam biçimim. Her yerde, her zaman mücadele edeceğimi kesinlikle biliyorum. Risk alırken daha kontrollü olmam gerektiğinin farkına vardım. Artık sınırlarımın farkındayım.

Tek bir kelimeyle, koşan birinin neden Runfire’a katılması gerektiğine dair ipucu verecek olsan, ne derdin?

Çağla: Tuz Gölü derim. Beni en çok etkileyen etap o oldu. Yerde mi koşuyorsun, gökte mi belli değil. Bata çıka ve hiçbir şeyi öngöremeden koşuyorsun. Tek başına, uçsuz, bucaksız beyazlık ve nefes alış verişinin sesini duyuyorsun. Başka hiçbir şey yok. Gece etabı da apayrı ve unutulmaz bir deneyim.

Altan: Keyif alarak, kendi sınırlarını zorlamanın en güzel yolu.

Ulaş: Hiç göremeyecekleri manzaralar, Tuz Gölü’nde gündüz ve gece dolunayda koşma fırsatı, verdiklerinden fazlasını alacak olmaları, yeni mükemmel arkadaşlıklar, doğa ile mücadelenin profesyonellerin gözetiminde yaşanması ki bu çok önemli.

Alicem: Gerçek dostları bulmak için…

Özcan: Sen hiç tuzda koştun mu ?

Gülseren: Kendini ve sınırlarını bilmek istiyorsan Runfire tam sana göre.

Koşarken asfaltı mı tercih edersin, araziyi mi? Neden?

Çağla: Bir seçim yapamam açıkçası. Ben asfalta alışkınım. İlk defa arazi koşusu denedim. Bunun da keyfi bambaşkaymış.

Altan: Arazi. Tabiatla iç içe olmak…

Ulaş: Arazi! Çünkü sesten, betondan, seni süzen gözlerden uzak, doğa ile içiçe ve elbette sakatlıklardan koruyan yumuşak zeminle baş başa.

Alicem: Arazi koşusu benliğimi hissettiriyor bana.

Özcan: Arazi, arazi, arazi. Arazi toprağı kasları daha az yoruyor. Ve doğa ile daha çok bütünleşik bir ortam yaratıyor. Ihlara Vadisi’nin asfalt olduğunu hayal edemiyorum. Doğal kalması en güzelidir.

Gülseren: Arazi kesinlikle. Arazi demek, doğa demek, dağlar demek. Ben dağları, özgürlüğü seviyorum.

Likya Yolu Ultra Maratonu’na da katılacak mısın?

Çağla: Kesinlikle. Kaydımı yaptırdım bile.

Altan: Evet, hazırlıklara başladım bile.

Ulaş: Daha önce kayıt olmuştum ve o sene yapılmamıştı. Bu sefer çok istiyorum ancak o tarihlerde iş dolayısı ile müsait olmama ihtimalim yüksek. Ancak seneye kesin!

Alicem: Evet.

Özcan: Likya Yolu’nda ben de olacağım. Bu ekip bırakılmaz. Gerek Uzun Etap görevlileri, gerekse yarışmacılar sonuna kadar motive edici bir yapıya sahip.

Gülseren: Bir süre dinlenmeyi düşünüyorum. Bu nedenle katılamayacağım ama arkadaşlarıma destek için orada olmayı planlıyorum.

Koşmaya yeni başlayanlara ne önerirsin?

Çağla: Teknik tavsiye verecek kadar deneyimli değilim, o işi hocalara bırakayım. Tek söyleyebileceğim, kalbinize ve kendinize yapabileceğiniz en büyük iyilik bence. Takın kulaklığınızı, giyin ayakkabınızı, çıkın dışarı. Koşunun alet, edevata, belirli bir yerde yapılmasına filan ihtiyacı yok. Güzelliği de bu zaten.

Altan: Tek günlük organizasyona katılıp, bu deneyimi yaşamalarını.

Altan Deresoy, doğada koşmanın muhteşem bir deneyim olduğunu söylüyor

Ulaş: Yalnız koşmasınlar, daha deneyimliler ile koşmaya çalışsınlar. Yürü-koş bile yapacak olsalar muhakkak eğlenebileceklerini düşündükleri kısa yarışlara kayıt olsunlar.

Alicem: Yeni başlayanlara tabii ki FRİG Ultra 14k ya da 29k öneririm.

Özcan: Bir koşu ekibi ile başlasınlar. Beraber koşmak çok güzel ve kaç km koştuğunu anlamıyorsunuz. Yalnız koşmaktan çekinmesinler, zamanla iyi bir ekip bulabilirler. İkinci olarak, güzel bir doğa da koşmaları çok enerji verici olacaktır. Ihlara Vadisi nasıl bitti anlamadım.

Gülseren: Kendinle ve çevrenle olan kavgalarını, sıkıntılarını koşarak atabiliyorsan, o halde bedensel ve ruhsal sağlığın için koşmalısın, yürümelisin.

Röportajı okuyanlar seni sosyal medyada nereden takip edebilir, koşarken seninle nerede karşılaşabilirler?

Çağla: Facebook ve Instagram hesaplarım var. İstanbul’da koşulabilecek her yerde bana rastlayabilirler.

Altan: Beni Facebook’tan takip edebilir. Ayrıca benimle Belgrad Ormanı’nda, Kilyos sahilinde ve çeşitli yarışlarda karşılaşabilirler.

Ulaş: Facebook hesabımdan beni ekleyebilirler. Koşarken karşılaşmak pek olası değil. Haberleşelim koşalım!

Alicem: Facebook hesabımdan takip edebilirler.

ÖzcanFacebook Facebook ve Instagram Instagram hesaplarımdan takip edebilirler. Ayrıca hafta içi sabah 6-8 arasında, Yeşilköy Fener ve Florya Güneş Motel arasında koşuyorum genelde. Kumsal olduğu için tercih ediyorum orayı. Hafta sonu Belgrad Ormanı’nda oluyorum daha çok.

Gülseren: Facebook sayfamdan ve  Instagram’dan takip edebilirler.

Kıvanç Ergun: Kıvanç Ergun bugün bisikletin tepesinde, yarın ormanda çamurun içinde… Harekete, iyilik peşinde koşmaya doyamıyor, başkalarına çılgınca gelen şeyleri yapmaktan inanılmaz keyif alıyor. İflah olmaz bir spor tutkunu olan Kıvanç, ‘yükseklerde’ yaşamanın, hayattan keyif almanın yolunu sporda bulmuş ve her gün yeni alanlara kayıp, kendini bilinmezlerde kaybetmekten hiç ama hiç çekinmiyor. Yaşını başını almış ama adrenalin söz konusu olunca kendini alamıyor, aktiviteye dalıyor. 2013 İstanbul Maratonu’nda ilk maratonunu (42 km), 2014'te Frig Vadileri'nde ilk Ultra Maraton’unu (60 km) koştu. Ulaşım aracı olarak bisikleti kullanıyor ve bisiklet kullananların sayısını kültürel gelişmeyle eşdeğer tutuyor. Yazdığı yazılarda sınırları nasıl zorladığından, deneyimlerinden bahsederken, bir yandan da hareket etmemek için yaratılan bahaneleri çürütmekten büyük keyif alıyor. Yardımseverlik koşusunun Türkiye'de tanınmasını sağlayan Adım Adım Yardımseverlik Platformu'nda Marka ve İletişim Koçluğu görevini yürütürken, aynı zamanda TOG'un AA içindeki STK Sorumlusu ve gönüllü koşucusu olarak da devam ediyor yaşamına... Fotoğraf konusunda fena değildir, takip etmek isterseniz: instagram/kiverg

Kıyafetlerinize özen gösteren teknoloji: Siemens iQ500 ile tanışın

Evde zamanımızın büyük bir kısmı, farkında olmasak da rutin işlere gidiyor. Pek çoğumuz için bu rutinde en çok vakit alan işlerden biri de şüphesiz ki çamaşır yıkamak ve kurutmak. Çamaşırlar için uygun programı seçmek, deterjanı ayarlamak, ıslak çamaşırların kurumasını beklemek ve ütü… Tüm bunlar bazen günün temposu içinde küçük ama rutinde bir yük haline dönüşebiliyor. Hayatı kolaylaştıracak birçok yenilik ise Siemens’ten geliyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makineleri ile rutininiz artık hiç olmadığı kadar kolay ve pratik. Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makinesinde çamaşırlarınızı sizden önce düşünen, her adımı sizin yerinize planlayan bir teknoloji var. Size ise bu teknolojinin keyfini çıkarmak kalıyor. 



intelligentDry: “Ben ne yapacağımı bilirim” diyen çamaşır ve kurutma ikilisi 

Pamuk tişörtler, hassas bluzlar, okuldan gelen kalın eşofmanlar… Normalde hepsi için ayrı ayrı düşünüp doğru programı aramanız gerekir. Ama artık değil. Gün içinde onlarca şeyle uğraşırken bir de çamaşırın “fazla mı kurudu, az mı kurudu, ya buruşursa?” stresi yaşamıyorsunuz. Çünkü makineler zaten kendi arasında konuşup sizin yerinize karar veriyor.  

Çamaşır ve kurutma makineniz sadece yan yana duran iki cihaz değil; birbirini anlayan, sizin yerinize düşünen bir ikili. Siemens iQ500’ün intelligentDry teknolojisi sayesinde “Acaba doğru programı seçtim mi?” stresi tamamen bitiyor. Yıkama bittiği anda çamaşır makineniz tüm detayları (kumaş türü, yük miktarı, ıslaklık seviyesi, hatta ısı toleransını) tek tek kurutma makinesine iletiyor. Kurutma makinesi de tüm bu bilgileri alıp kıyafetlerin için en doğru programı otomatik olarak seçiyor ve başlatıyor. 



Evinizde görünmez bir iş ortağı varmış gibi… Sessiz, hızlı ve tamamen sizin konforunuz için çalışan. Tek yapmanız gereken çamaşırları makineye atmak; gerisini teknolojinin kendisine bırakmak ve keyfini çıkarmak. 

Mini Yük Özelliği: “Şunu bir hızlı aradan çıkarayım” dediğiniz anlar için 

Spor sonrası sepette sırasını bekleyen bir tişört, “yarın tekrar giyeceğim” diye bir kenara ayırdığınız gömlek ya da akşam dışarı çıkmadan önce anında yıkanması gereken bir bluz. Makineyi tam dolduracak kadar birikmesini beklemek istemezsiniz; ama tek parça kıyafet için makinenizi çalıştırmak istemezsiniz. Siemens iQ500 çamaşır makinesinin mini yük özelliği tam da bu anlar için tasarlandı. Yarım kiloya kadar olan birkaç parça çamaşırı, kısa sürede ve düşük enerji tüketimiyle yıkayabilirsiniz. 



Günlük hayatın koşturmacasında en güzeli de şu: Siemens Home Connect uygulaması üzerinden bir dokunuşla mini yük programını açıyor, çamaşırlarınızı dakikalar içinde temiz ve mis gibi alıyorsunuz. Pratik, hızlı ve o küçük yükleri büyük bir mesele olmaktan çıkaracak kadar akıllı. Siz temponuza devam edin; o, çamaşırlarınız için detayları halletsin.  

20’den fazla yıkama ve 15’den fazla kurutma programı ile gardırobunuzdaki her kıyafete ayrı bir seçenek 

Her kumaş, her kullanım, her kıyafetin ayrı bir dili vardır. Siemens çamaşır ve kurutma makinesi işte bu yüzden onlarca akıllı programla kıyafetlerinizin ömrünü uzatıyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma Makineniz, tüm ihtiyaçları bilir ve sizin için en uygun seçeneği sunar. Siemens Home Connect uygulaması sayesinde tüm programlara tek dokunuşla erişebilir, hatta yeni çıkan programları indirerek makinenizi kişiselleştirebilirsiniz. Böylece makineniz yıllar geçse bile zamana ayak uydurmaya devam eder.  

Program Asistanı: “Sen söyle, ben ayarlarım” diyen yardımcı 

“Hangi program daha doğru? Çamaşır az mı çok mu? Bir kere giydim ama uzun programa atsam mı?” diye düşünmenize gerek kalmadan Program Asistanı tüm bunları size en doğru programında çalıştırır. Kumaş türünü, çamaşırın ağırlığını, kirlilik seviyesini analiz eder ve size en uygun yıkama-kurutma programını önerir. Bu sayede yalnızca doğru programı bulmakla kalmaz; suyu, enerjiyi ve zamanı en verimli şekilde kullanır. Siz de makinelerin işini yapmasına izin verip, geri kalan zamanınızı kendinize ya da sevdiklerinize ayırabilirsiniz. 

SmartFinish: Ütüye ayırdığınız süre artık size kaldı 

Kim ister çamaşırların başında ütüyle saatlerini harcamayı? SmartFinish teknolojisi buharın gücünü kullanarak kırışıklıkları daha makineden çıkmadan %50’ye kadar azaltıyor. Sonuç? Daha az ütü, daha çok kendinize ayırdığınız zaman. Teknolojinin keyfini çıkarmak için Siemens Home Connect uygulamasıyla SmartFinish’i açmanız yeterli. Ütü masası açmadan, güç harcamadan, zaman kaybetmeden kıyafetleriniz giyime hazır hale gelir. Bir toplantı öncesi, spontane bir plan öncesi ya da sadece rahatlık istediğiniz bir anda SmartFinish teknolojisi sizin için çalışır.  

Program İndirme: Makineniz hep güncel, hep “yenilikte” 

Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makinesi, güncel yeni programları kolayca indirip tek dokunuşla kullanabilirsiniz. İhtiyaç değiştikçe çamaşır makineniz de sizinle birlikte kendini güncelliyor. Siemens’in en sevilen yanlarından biri, cihazların statik kalmaması. Yani bugün aldığınız çamaşır makinesi birkaç yıl sonra bile yeni özellikler kazanabiliyor. 



Siemens Home Connect üzerinden cihaza özel yeni yıkama ve kurutma programları indirebiliyorsunuz. Mevsimsel ihtiyaçlar, moda olan yeni kumaş türleri, spor kıyafetlerin gelişmesi… Ne değişirse değişsin, makineniz hep güncel kalıyor. 

Tıpkı telefonunuza uygulama güncellemesi indirir gibi çamaşır ve kurutma makineniz de güncellemelerle değişen yaşam tarzınıza ayak uyduruyor. 

Akıllı deterjan yönetimi: i-Dos ile her yıkamada doğru ölçü 

Makineyi tamamen doldurunca veya tek parça kıyafeti makineye attığınızda ne kadar deterjan koyacağınızı bilemiyor olabilirsiniz. İşte tam bu noktada i-Dos Deterjan Tarama teknolojisi devreye giriyor. Siemens Home Connect üzerinden şişelerin barkodunu okutup su sertliği ve deterjan yoğunluğunu makineye iletiyor, i-Dos ise her yıkamada doğru miktarı otomatik olarak ayarlıyor. Üstelik Siemens Home Connect uygulaması, deterjan seviyesini takip ederek deterjanınız tükenmeden önce size haber veriyor. Tek yapmanız gereken uygulamayı telefonunuza yüklemek ve çamaşır makinenizi uygulamaya bağlamak. 

stainRemoval teknolojisi: Zorlu lekelerle inatlaşmayı unutun 

Çay, yağ, makyaj, çikolata lekeleri… Gün içinde fark etmeden üzerinize bulaşan lekeler artık kâbus olmaktan çıkıyor. Siemens iQ500 çamaşır makinesi ile stainRemoval teknolojisi devreye giriyor. Tek bir dokunuşla çay, yağ, kozmetik veya günlük hayatta karşılaştığınız diğer zor lekeler için özel programları aktif edebilirsiniz. 

Siemens Home Connect uygulaması sayesinde daha fazla leke türünü ve bunlar için geliştirilmiş özel programları keşfetmek de mümkün. Yani sadece “lekeyi çıkar” demekle kalmıyor, sizin için en doğru yıkama programını da otomatik olarak öneriyor. Böylece hem lekelerle uğraşmak zorunda kalmıyor hem de giysilerinizin ömrünü koruyorsunuz. 

Artık çocuğunuza yemek yedirirken dökülen yemek lekeleri, kahve kazaları ya da mutfakta sıçrayan yağ lekeleri sizi endişelendirmiyor. stainRemoval, günlük hayatın getirdiği küçük sürprizlere karşı en güvenilir yardımcınız oluyor. 

Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makineleri, artık sadece kıyafetlerinizi temizleyen makineler değil; size zaman, konfor ve güven veren akıllı iş ortaklarınızdır. Ütüye harcadığınız vakti kendinize ayırın, lekelerle uğraşmayı unutun ve teknolojinin yaşam alanınıza uyumunun keyfini yaşayın.

*Bu yazı Siemens’in katkılarıyla hazırlanmıştır. 





İlgili Makale