X

Ruhunuza ve zihninize nefes aldıracak 21 stressavar öneri

Sıfır stresle yaşamak mümkün değil. Hatta stresi doğru yönetmeyi bilirsek, faydaları bile olabilir. Ancak bunu başarabilmek için ihtiyaç duyduğumuzda stresi uzaklaştırmak ve huzurlu hissetmek için özel uygulamalar yapmak şart. İşte hem ruhunuza hem de zihninize nefes aldıracak 21 stressavar öneri!

1. Mükemmeliyetçilikten vazgeçin

Çin’de bir atasözü var; “Dünyada kusursuz iki insan var: Biri ölü, diğeri de henüz doğmamıştır” der. Hepimizin kusurları var ve bizi insan yapan da kusurlarımız. Hayatın her alanında mükemmeli bulmak imkansız, gerekli de değil zaten. Kendimizi kusurlarımız ve yanlışlarımız için yargılamak, kendimize karşı işlediğimiz suçların en büyüğü; kendimizi olduğumuz gibi kabul etmek ise huzura giden yolun ilk adımı…

2. Hayatı basitleştirin

Daha fazla, daha çok, daha çalışkan, daha yüksek not, daha pahalı ev, daha büyük tek taş… Siz de biliyorsunuz, dış dünyanın size gerekli olduğunu inandırdığı şeyler, objeler, durumlar… Her dakikası dolu günlük programlar, şehrin öteki tarafında verilen randevular, yürürken canınızı yakan ayakkabılar, dar gelen seksi kıyafetler… Fazla temiz evler, lekesiz camlar, kırışıksız kıyafetler, çorapla aynı renk çantalar…

Bırakın, biraz bırakın, biraz durun; hem ruhunuz hem zihniniz bir nefes alsın…

3. Gerçekçi beklentilere sahip olun
Bir adım geriye atın, derin bir nefes alın, olayları ve kişileri öyle değerlendirin.

İnsanlar değişmez, günler 48 saat olmaz, yöneticiler aynı kalır, bebekler uyumaz, ergenler atar yapar, 10 günde 4 kilo veremezsiniz… Bazen stresin nedeni olay ya da karşımızdaki kişiler değil, bizim olaylara nasıl yaklaştığımız ile ilgili. Bir adım geriye atın, derin bir nefes alın, olayları ve kişileri öyle değerlendirin.

4. Kontrol edemeyeceğiniz olayların farkına varın

Keşke mümkün olsa ama değil, siz her şeyi ve herkesi kontrol edemezsiniz. Kimse edemez. Maddenin doğasında entropi, yani düzensizlik var…

5. Durum ve duygularınızın sorumluluğunu alın

Olaylar ve durumlar için başkalarını, patronunuzu, eşinizi, kayınvalidenizi suçlamayın. Çektiğiniz üzüntü veya stres için hiç kimseyi sorumlu tutmayın. İçinde bulunduğunuz durum ve ruh hali için tek sorumlu var; siz! Sorumluluk almamak, başkalarını suçlamak büyümemek demek, unutmayın…

6. Geçmişten gelen fikir kalıplarınızı gözden geçirin

Arkadaşlarım beni her doğum günümde aramalı, insan 40 yaşına gelince evli ve çocuklu olmalı, yılda şu kadar para kazanmalı, insan her yaz deniz kenarına tatile gitmeli, sevgilim bana 14 Şubat’ta hediye almalı” mı? Hayır, bunların hepsi öğretilmiş bilgiler, -meli, -malı diye düşündüğünüzde kendinizi yakalayın, ve sorun: “mı acaba?

7. Kişisel günlük programınızı hafifletin
Kendinize ayıracağınız zamandan çalmayın.

Çağımız şehir insanının en büyük derdi saniyesine kadar dolu günlük programlar… Üzerine bir de trafik ekleyin… Katmerli stres, hele bir de karşınızdakiler sizin kadar titiz değil ve sizi bekletiyorlarsa… Yapmayın, biraz daha az randevu verin, kendinize ayıracağınız zamandan çalmayın.

8. Gerektiğinde yardım isteyin

İsteyenin bir yüzü, yardım etmeyenin her yüzü kara. Çoğumuz yardım istemeyi bilmiyoruz veya işler sarpa sarınca karşımızdakilerden imkansız taleplerde bulunuyoruz. Çoğunlukla da karşımızdakinin durumdan haberi bile olmuyor. Çok sıkışmayı beklemeyin, siz isteyin, gerisini sonra düşünün…

9. Ruhunuzu besleyecek arkadaşlık ve ilişkiler kurun

Hepimizin etrafında var, her şeye muhalif, her daim mutsuz, her zaman vızır vızır: Enerji emiciler, pozitivite cellatları! Kendi stresiniz size zaten yetiyor, bir de karşınızdakinin yükünün sizi daha da negatife çekmesine gerek yok.

10. Sosyalleşin

Sosyalleşmek, insanı insan yapan şey. Sonuçta hepimiz konuşan, konuşabilen ve konuşmayı seven memelileriz. Etrafında yakını olan hastaların daha çabuk iyileştiği, yalnız yaşayanların daha çabuk öldüğü bilimsel olarak da kanıtlandı. Konuşarak, dertleşerek, sorunlar küçülür, karşılıklı çözümler bulunur, serotonin ve dopamin sentezlenir, kendinizi iyi hissedersiniz. Sosyalleşmek vücudun kavga-kaç yanıtını da azaltarak sizi sakinleştirir. Daha ne olsun?

11. Hareket edin
Stresle baş etmek için kendinize verebileceğiniz en büyük hediye, hareket etmek!

Hareket etmek, spor yapmak, yürümek, yüzmek, dans etmek… Aklınıza ne gelirse! Tüm bu aktiviteler serotonin, dopamin ve endorfin düzeylerini yükseltir, mutlu olursunuz; beynin büyüme faktörü BDNF’yi artırır, esnek düşünürsünüz, sorunlara çözüm odaklı yaklaşırsınız; enflamasyonu azaltır, kendinizi iyi hissedersiniz.

Stresle baş etmek için kendinize verebileceğiniz en büyük hediye, hareket etmek. Her gün, bıkmadan, usanmadan ve üşenmeden…

12. Dik durun

Başka hiçbir şey yapmadan, hiçbir ilaç verilmeden, hiçbir girişim yapılmadan, bir grup hastadan sadece dik durmaları, bunun için çaba sarf etmeleri istenmiş. Çalışmanın sonunda, tüm hastalar kendilerini daha iyi hissetmiş, daha az depresif ve stresli olmuşlar.

Omuzlar geriye, sırt dik, çene yere paralel, sanki sizi başınızın üstünden bir balon yukarıya çekiyormuş gibi… Bu kadar basit…

13. Diyafragmatik nefes almayı öğrenin

Yüzeysel nefes almak demek, sık nefes alıp vermek demek. Bunun vücuttaki ve beyindeki için karşılığı; “tehlikeli bir problem var karşımda, ya kavga etmem ya da kaçmam lazım“. Bu da artmış stres hormonu, kortizon ve artmış stres demek. Karından derin derin nefes alıp vermek, vücudun sükunet sistemi parasempatik sistemi devreye sokarak anında stres düzeylerinizi düşürür.

Bu yüzden kendinizi her kötü hissettiğinizde, göbek deliğinizden nefes alıp verdiğinizi düşünerek 5-10 saniye nefes alın, 5-10 saniye nefes verin. Hemen fark edeceksiniz…

14. Yoga yapın
Haftada en az iki, mümkünse 3-4 kere, en güzeli her gün yapmak…

Yoga yapmak size anda kalmayı öğretir; geçmişle kavga etmez, gelecekten endişe duymazsınız. Derin ve yavaş nefes alıp verdiğiniz için parasempatik sistem devreye girer, stres düzeyleriniz azalır. Beyinde büyüme faktörü BDNF artar, esnek düşünür, daha az depresif olursunuz. Kalp hızı değişkenliğiniz artar (bu istediğimiz bir şey) daha mutlu ve sakin olursunuz… Haftada en az iki, mümkünse 3-4 kere, en güzeli her gün yapmak…

15. Meditasyon yapın

Kafamızdaki kumanda merkezi zihnimiz var ya? Aslında her şeyi karıştıran ve pireleri deve yaparak bizim stresimizi artıran o. Yaramaz ve huysuz çocuk zihin devreden çıkınca huzur geliveriyor zaten. Zihni devreden çıkarmak için yapabileceğiniz en iyi şey meditasyon yapmak (diğeri de komaya girmek, ki, bu pek arzu ettiğimiz bir durum değil). Meditasyon yapanların soğukkanlılık ve muhakeme merkezleri daha çok çalışıyor, stres ve panik merkezleri amigdalalar sakinleşiyor, parasempatik sistem devreye giriyor, anda kalıyorsunuz, derin nefesler alıyorsunuz, kendinize zaman ayırıyorsunuz…

Her gün sabah ve akşam 1-2 dakika ile başlayın. Duramıyorsanız, zihniniz susmuyorsa, sadece gözlerinizi kapatıp 60’a kadar sayın…

Gün içinde farkındalık meditasyonu yapın, nefes aldığınızı, nefes verdiğinizi fark edin…

16. Daha çok uyuyun

Yapması en güzel, bedava, çaba gerektirmeyen, bizi mutlu eden, iyi hissettiren sihirli sığınak… Ama onu hor görüyoruz, daha az uyumayı marifet zannediyoruz, telefonlarımız, televizyonlarımız, dizilerimiz, yemeklerimiz daha önemli geliyor.

Az uyumak, uyumamak insanı hasta ediyor, enflamasyon artıyor, stres hormonu salgılanıyor. İnsan sinirli, gergin ve kaygılı oluyor. Üstüne bir de muhakeme ve doğru karar verme yeteneği bozuluyor. İşler iyice sarpa sarıyor. Her akşam en az 7, mümkünse 8 saat uyuyun. Ergenler ve 21 yaşın altındakiler ise en az 10 saat uyusun…

17. Sağlıklı beslenin
Yediğiniz sebzelerin içindeki lifler bağırsaklarınızın içindeki minik dost mikroplara da iyi geleceği için, serotonin düzeyleriniz artar.

Ne alakası var?” demeyin. Fazla şeker ve rafine karbonhidrat tüketmek, yanında çok kahve, çay ve kola benzeri içecekleri tüketmek vücutta stres reaksiyonuna neden oluyor, kortizol düzeyleri yükseliyor. Var olan stres katlanıyor, üstüne bir de stres nedeniyle abur cubur yeme eklenince kilo alınıyor, göbek çevresi büyüyor, hastalıklar başlıyor.

Omega 3 doymamış yağlar, lifli taze gıdalar ve kaliteli proteinden zengin beslenenlerin depresyon ve anksiyete düzeyleri, doymuş yağ ve karbonhidrattan zengin beslenenlere göre her zaman daha düşük bulunuyor. Özellikle stres katsayısı yükseldiğinde, yediğiniz sebze ve balık miktarını artırın, paketlenmiş, işlenmiş, şekerli unlu gıdaları azaltın.

Stresle beraber bağırsaklar kontrolden çıkıp size sıkıntı veriyorsa yediğiniz gluten miktarını da azaltın. Gluten artmış bağırsak geçirgenliğine neden olarak sizi daha hasta ve gergin yapabilir. Yediğiniz sebzelerin içindeki lifler bağırsaklarınızın içindeki minik dost mikroplara da iyi geleceği için, serotonin düzeyleriniz artar ve kendinizi daha iyi hissedersiniz.

18. Daha çok su için

Vücut ve beyin susuz kaldığı zaman strese giriyor, doğal olarak da sizi strese sokuyor. Beynin işleyişi bozuluyor, yavaşlıyor, muhakeme zorlukları başlıyor. Her gün en az 1 litre, mümkünse iki litre su lütfen. Spor yapıyorsanız, çok terliyorsanız, çok kahve çay içiyorsanız, daha da çok.

19. Daha az kahve için

Az miktarda alınan kahve/kafein dikkati ve konsantrasyonunu artırırken, 200-300 mg’ın üstünde kafein almak stres hormonu ve adrenalin salgısına neden olarak sizi stresli ve kaygılı yapar. Fazla miktarda alınan kafein, vücuttan daha fazla magnezyum atılmasına neden olarak, magnezyumun sakinleştirici etkisinden yararlanamamanıza ve daha sinirli olmanıza neden olur. Kafein uyku kalitesini bozduğu için de, uzun vadede sizi daha gergin yapar.

20. Sanatsal hobiler edinin

Tiyatro, resim, müzik, dans, seramik, ebru, çini, minyatür…Tüm bunlar zihni devreden çıkararak sizi sakinleştirir, anda kalmanızı sağlar. Bir şeyler yarattığınızda, bir işler ortaya çıkardığınızda serotonin ve dopamin salgılar, mutlu olursunuz. Depresyona eğiliminiz azalır, kaygılarınız hafifler.

21. Sosyal yardım faaliyetlerine katılın

İnsanoğlunu en mutlu eden şeylerden birisi karşılık beklemeden yardım etmek. Ama öyle kazayla hasbelkader değil, bilerek, isteyerek, planlayarak yardım etmek. Bunun beyinde de karşılığı var; resmen dopamin sarhoşu oluyorsunuz. Tam bir kazan-kazan durumu. Tabii, mümkünse sosyal medyayı çok işin fazla içine karıştırmadan!

 

Sinir sistemini güçlendirici öneriler, ağrısız bir yaşam ve migrenle mücadele için Beynini Doğru Besle kitabıma bakabilir, bana www.banutascifresko.com üzerinden ulaşabilirsiniz. 

 

İlginizi çekebilir: Hayatı kabusa çeviren migrenle beraber görülen ve migrenin şiddetini artıran 10 hastalık

 

İllüstrasyon Kaynağı: 
New York Times

Dr. Banu Taşçı Fresko: Dr. Banu Taşcı Fresko, 1969 senesinde İstanbul’da doğmuştur. İstanbul Tıp Fakültesi’ni 1992 senesinde bitirmiş, ihtisasını İstanbul Tıp Fakültesi Nöroloji Anabilim Dalı’nda 1997 senesinde tamamlayıp Nöroloji Uzmanı olmuştur. Birçok özel hastanede çalıştıktan sonra şimdi çalışmalarını muayenehanesinde sürdürmektedir. Uzun yıllar kronik ağrılardan mustarip olduğu için, hastalara yol gösterecek, hayatlarını kolaylaştıracak bir kılavuz yazmak istemiştir. Ekim 2017de ‘Beynini Doğru Besle’ isimli kitabı çıkmış, kitapta migren ve fibromiyalji ağrılarıyla nasıl başa çıkılacağını, beslenmenin önemini ve tüm kronik hastalıklarda yoganın iyileştirici etkisinden bahsetmiştir. 2017 senesinde Arzu Rezzan Sunam ve Yelina Tayfur’dan Temel Yoga Hocalık Eğitimi ve Banu Çadırcı’dan 100 saat yoga terapi ve yoga anatomi eğitimi almıştır. Aynı zamanda Ahmet Güllü ve Vedat Örs atölyelerinde eğitim almış, profesyonel bir ressamdır, bu güne kadar 7 kişisel sergi açmıştır. Bugünlerde bir yandan Mayıs 2018’deki sergisine hazırlanmaktadır.

Hayatın küçük tatlı sürprizlerini L’Occitane Almond Shower Oil ile yakalayın

Hayat, beklenmeyen güzelliklerle dolu bir dans gibi; eğer görmeyi, fark etmeyi bilirsek hayatın şaşırtıcı güzellikteki tatlı anlarını sık sık yakalayabiliriz. Bazen uzun zamandır görmediğimiz bir arkadaşımızla yolda karşılaştığımız, bazense tatlı bir yağmurun ardından çıkan gökkuşağını gördüğümüz o ‘an’da gizli olabilir mutluluk. Bu, beklenmedik ama her zaman iyi hissetmemizi sağlayan hoş sürprizler, hayatın şaşırtıcı güzellikteki anlarından yalnızca birkaçı olsa da tüm gün yüzümüzü güldürmeye yetebilir.



Yakalamak için istekli olursak hayatın monoton akışına biraz olsun ara vermemizi sağlayan ve yaşamın ne kadar büyüleyici olduğunu hatırlatan pek çok tatlı sürpriz bulabiliriz. Tıpkı L’Occitane Almond Shower Oil’in su ile buluştuğunda yağ kıvamından köpüğe dönüşen sürprizli formu gibi.

Sürprizlerle dolu keyif veren bir deneyim

Mutluluk veren, keyif dolu ve sürprizli anlar dediğimizde şüphesiz ki kendimize ayırdığımız zamanların önemi ve yeri çok büyük. Çünkü, günlük hayatın koşturması içerisinde kendimizi şımartabildiğimiz, bedenimizin ve zihnimizin ihtiyaçlarını karşılayabildiğimiz bu özel anlar, monotonluğun içinden bize göz kırpan küçük sürprizler gibi. Özellikle de kişisel bakım ritüellerini taçlandıran L’Occitane Almond Shower Oil ile sürprizlerin hiç sonu yok. Bu özel duş bakım yağı, suyla buluştuğu anda değişen formu ile bize sıradan görünen anları bile özel kılan küçük sürprizler sunuyor.

Almond Shower Oil’in içeriğindeki badem yağı, su ile birleştiğinde anında yoğun keyif verici bir köpüğe dönüşüyor, bize de tatlı küçük sürprizlerle dolu dokunuşların cildimizde bıraktığı o yumuşacık etkinin keyfini sürmek kalıyor. Tabii, o tatlı ve küçük sürprizler Badem Duş Yağı’nın yalnızca köpüren özel formülünde saklı değil, kokusu da bambaşka bir heyecan.

Kokuların duyuları harekete geçiren büyülü dünyası

Bazen sizin de bir kokunun esintisiyle geçmişe doğru kısa bir yolculuğa çıktığınızı hissettiğiniz oluyor mu? Kabul edelim, hayatın içindeki tatlı sürprizli anlarda kokuların da etkisi oldukça büyük. Belki çocukluğunuzdan keyifli bir anı hatırlatan nostaljik bir koku, belki gençliğinizde kullandığınız eski bir parfümün rüzgarla karışmış hali, belki de taze biçilmiş çimlerin havada dağılan dansı… Kokular da sürprizli anların başrol oyuncusu olabiliyor.



Tıpkı, Almond Shower Oil’in tatlı bademin mis kokusunu cildimizde bırakması gibi. Üstelik vegan içeriği ile tüm cilt tiplerine de uygun olan bu bakım yağı, duyuları harekete geçiren büyülü bir dünyanın da kapısını aralıyor. Hayatın bitmeyen telaş ve karmaşasında her şeyden biraz da olsa uzaklaşıp, o büyülü dünyaları keşfetmek hepimizin ihtiyacı değil mi? Daha fark edilmeyi bekleyen onca tatlı sürpriz varken…

Şaşırtıcı üçlü etki

Köpüren özel formül, büyülü dünyalara açılan mis badem kokusu, tabii bir de şaşırtıcı üçlü etki. L’Occitane Almond Shower Oil ile hayatın sürprizlerle dolu anlarını yakalamak çok kolay. Özel vegan formülü, cildi hem temizliyor hem nemlendiriyor hem de onarıyor. Bu üç etkiyi bir arada bulabilmek de en tatlı sürprizlerden biri.

Badem Duş Yağı, özel köpük yapısı ile cildi temizliyor, içeriğindeki omega 6 ve 9 bakımından zengin tatlı badem yağı ve üzüm çekirdeği yağı ile ilk kullanımda nemlendirme etkisi sağlıyor ve cildi besleyerek ışıl ışıl bir görünüme kavuşturuyor.

Elbette, hayatta daha yakalanmayı bekleyen pek çok şaşırtıcı tatlı an var. Bazıları, bir anda karşımıza çıksa da bazen de bu anları biz yaratabiliriz. Bakım rutinlerimize L’Occitane Almond Shower Oil’i eklemek, tanımadığımız birine iltifat etmek ya da sevdiğimiz birine uzun zamandır istediği bir şeyi satın almak, hayatımızda o tatlı sürprizleri artırmaya ve yaşamın keyfini doyasıya çıkarmaya yardımcı olabilir.

Hiç vakit kaybetmeden birinden başlamak istiyorsanız hemen tıklayıp sürprizlerle dolu L’Occitane Almond Shower Oil dünyasını keşfedebilirsiniz.

Sıra dışı bir gelecek: Otomobil dünyasında bizi neler bekliyor?

Teknolojinin, yapay zekanın ve çevre bilincinin hızla geliştiği günümüzde otomotiv dünyası da bu gelişmelerden geri kalmıyor ve inovasyonlarla ve merakla dolu bir sektöre dönüşüyor. Son yıllarda elektrikli araçlar, otonom sürüş özellikleri, akıllı yol çözümleri gibi konularla pek çok gelişime imza atan otomobil dünyasında gelecekte bizi daha nelerin beklediği büyük bir merak konusu. Hepsi çok heyecan verici olsa da en çok merak edilen sorulardan ve benim de heyecanla beklediğim gelişmelerden biri; uçan arabaların hayatımıza girip girmeyeceği 🙂 Uçan arabalar yakın zamanda hayatımıza dahil olur mu bunu bilmiyorum ama otomotiv endüstrisinin geleceği hakkında kendi perspektifimden ele alacağım pek çok konu var. Gelin, benim de bir parçası olduğum bu sıra dışı gelecekte bizi neler bekliyor olabilir birlikte bakalım.



Elektrikli otomobillerin hızlı yükselişi

Geçtiğimiz yıllarda pek çok otomobil markası, yakın gelecekte elektrikli araç üretimine ağırlık vereceğini açıklamıştı, hatta dünya çapında tamamen elektrikli araç üretimine geçmeyi planladığını belirten markalar da var. Elektrikli araçların hayatımıza dahil olması çok yeni bir gelişme olmasa da yaygınlaşması ve popülerliğinin artması son zamanlarda daha bir artış gösterdi. Gelecekte de elektrikli araçların üretiminin ve kullanıcısının artması sektörünün en beklenen gelişmeleri arasında.

Bildiğiniz gibi ben de elektrikli otomobil tutkunlarından biriyim ve sık sık sizlerle Instagram hesabımdan %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E ile olan maceralarımı paylaşıyorum 🙂 Konumuza dönecek olursak; fosil yakıt tüketimini azaltmak ve karbon emisyonlarını düşürmek için ülkelerin elektrikli araç kullanımına yönelik teşviklerini artırması da beklenenler arasında. Ayrıca, batarya teknolojisinde yeni ilerlemeler, elektrikli araçların menzillerinin artırılması, şarj altyapılarının geliştirilmesi de yine yakın gelecekte bizimle olacağa benziyor.

Sürdürülebilir ve çevre dostu çözümler

Elektrikli araçların yükselişi, otomobil dünyasının geleceğinde beklenen tek çevreci haber değil. Doğa dostu yaklaşımlar ve sürdürülebilir çözümlerle dolu yenilikler de ufukta. Pek çok sektörün son yıllarda önemli bir gündem maddesi haline gelmiş olan çevre bilinci, otomotiv dünyası için de önemli bir konu. Geri dönüştürülmüş malzemelerden üretilen iç dizayn ekipmanları, doğa dostu kumaşların kullanımı, üretim aşamasında yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı, daha az karbon salımı yapan motor teknolojileri ve daha nice gelişme, otomotiv dünyasının beklenenleri arasında.

Sektörde yeşil devrim adını verebileceğimiz daha pek çok gelişmenin damga vurması da olası. Araçların iç tasarımdan üretim süreçlerine kadar geniş bir yelpazede sürdürülebilir çözümler, otomobillerin gelecekteki dünyasını ve tabii ki dünyamızı taçlandıracak gibi. Bir çevreci olarak hızla yaygınlaşmasını görmek istediğim gelişmelerden birisi kesinlikle sürdürülebilir çözümler.

Otonom sürüş özelliklerinde ilerlemeler

Ve tabii ki otonom sürüş özelliklerinden bahsetmemek olmaz. Beni belki de en çok heyecanlandıran konulardan bir diğeri. Hani şu sürücüsüz giden otomobiller var ya, işte tam da onlardan bahsediyorum. Yakın bir gelecekte belki de araçların şoför koltukları hep boş kalacak. Olamaz mı? Bu, çok gerçekçi bir senaryo olmasa da şu an için benzer senaryolarla sık sık karşılaşacağız gibi. Çünkü pek çok dünya devi otomobil ve teknoloji firması, otonom araçlar alanında büyük yatırımlar yapıyor. Ancak, tam otonomiye ulaşmak için biraz daha geleceği beklemek gerekecek. Çünkü birtakım zorlukları aşabilmek için yeni teknolojilerin geliştirilmesi bekleniyor.

Özellikle büyük şehirlerdeki yoğun ve karışık trafik senaryoları, yasal düzenlemeler, kişisel hakların korunması, uygun yol ve altyapı çalışmalarının tamamlanması gibi pek çok faktör var. Yine de bu konudaki çalışmaların hız kazanması ve otonom sürüşün farklı seviyelerinin piyasaya sürülmüş olması, otonom sürüş teknolojilerinin potansiyelini gösteriyor. Gelecekte tam otonom seviyeye de erişilmesi mümkün.



Otonom özelliklerin yanı sıra farklı sürüş modları da ufukta. Hatta, ben şimdiden %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E  ile bu modları deneme fırsatına sahibim 🙂 Mustang Mach-E, sürüş deneyimini kişisel isteklere göre uyarlıyor; Aktive, Whisper ve Untamed modları sayesinde motor seslerini, ortam aydınlatmasını ve hatta aracın tepki verme hızını kişiselleştirmek mümkün. 

Akıllı şehirlerin kurulması

Otonom sürüş özellikleri, farklı sürüş modları, otomobil ve yapay zeka teknolojisindeki gelişmeler, yalnızca bireysel kullanımla sınırlı kalmayacak muhtemelen. Ve önemli bir toplumsal gündem haline de gelecek. Bu da akıllı şehirler gibi bir konseptin hayatımıza girmesi anlamını taşıyabilir. Şehirlerin, otomobillerin geleceği ile ne ilgisi var ki diye düşünmeye başlamadan hemen araya gireyim. Eğer başta otonom sürüş özellikleri olmak üzere otomobiller kendi başlarına -bir sürücünün aracı sürmesine ihtiyaç kalmaksızın- yolda gidebilecekse, bu şehirlerin de birtakım düzenlemelerden geçmesi anlamını taşıyor. Yollardaki alt yapı çalışmalarının bu doğrultuda düzenlenmesi, akıllı şarj istasyonlarının kurulması ve otonom araçların kendi kendini şarja takabilmesi için uygun çevresel yapılanmaların tamamlanması gibi pek çok gelişmeyi de beraberinde getirebilir. Belki de gelecekte şehirlere akıllı taksi durakları kurulacak ve birtakım mobil uygulamalar üzerinden bağlantıya geçilebilecek.

Sosyal dünya ile bağlantı sağlayan araç özelliklerinin geliştirilmesi

Bir düşünelim; otomobiliniz size en yakın kafeyi önerse ya da zevkinize uygun bir restoranda sizin için rezervasyon yaptırsa, nasıl olur? Ya da arkadaşlarınızla buluşma ayarlasa, arabaya bindiğinizde en sevdiğiniz dizinin kaldığınız bölümünü başlatsa? Siz keyifle buluşmalarınıza hazırlanırken veya dizinizi izleyip, müziğinizi dinlerken sizi istediğiniz yere götürse? Yani adeta bir eğlence merkezine dönüşse? Tüm bunlar, yakın gelecekte hayallerimizi süslemenin ötesine geçebilir. Bağlantılı araçlar, yani kendi internet erişimi olan ve verileri başka cihazlarla da paylaşabilen araçlar, otomobil dünyasının belki de gelecekte en çok parlayan yıldızı olabilir. Yalnızca yolculuk vadetmenin ötesinde bağlantılı araçlar, adeta kişisel mobil cihazlarımıza dönüşebilir.

Çoğu macerama tanıklık ettiğiniz Ford Mustang Mach-E de adeta benim eğlence merkezim. Araç içi iletişim ve eğlence sistemi olan Ford SYNC 4A ile konuşma, ses tanıma, kablosuz akıllı telefon entegrasyonu, sezgisel 15,5″ dokunmatik ekran ve çok daha fazlasını deneyimleyebiliyorum. Halihazırda gelişmiş teknolojinin keyfini sürebiliyor olsam da gelecekte bağlantılı araçlar bizi daha pek çok özelliği ile şaşırtacak diyebilirim.

Kısacası, otomobil dünyasının sıra dışı geleceğinde bizi bekleyen yepyeni heyecanlar var. Uçan arabalar yalnızca filmlerin unutulmaz bir parçası olarak mı hafızalarımızda kalır yoksa gerçekten de hayatımıza dahil olur mu bilinmez ama kesin olan bir şey varsa o da otomobil dünyasının hiç olmadığı kadar yenilik dolu olduğu. Kim bilir belki bir gün gökyüzünde bulutların arasında sıkışıp kaldığım bir trafikteyken size yazarım 🙂 Daha fazlası için yazılarımı ve Instagram hesabımı takip etmeyi unutmayın.

İlginizi çekebilir: Virtual Influencer’lar: Kim bu sıra dışı influencer’lar? Takip etmeniz gerekenler?

Sürdürülebilir çözümlerin izinde: VitrA’dan dünyanın ilk ve tek %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabosu

‘Biricik’ dünyamız günden güne artan çevreler baskılar ve azalan doğal kaynak sorunları ile karşı karşıya. İklim krizi, küresel ısınma, atık sorunları, hava kirliliği ve daha nice çevresel sıkıntı, hem dünyamızın hem de insanlığın geleceğini tehdit ediyor. Bu nedenle, sürdürülebilir yaşam alışkanlıklarına sahip olmanın önemi her zamankinden kat ve kat daha fazla. Böylesi bir gerçekliğin farkında olan tüm endüstrilerde de yenilikçi ve çevre dostu ürünlerin geliştirilmesi oldukça büyük bir öneme sahip. Bu bağlamda VitrA, büyük bir adım atarak çevreye saygısını ve döngüsel ekonomiye olan katkısını gözler önüne seriyor.



VitrA’dan bir ilk; %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabo

Çevresel ayak izlerini azaltma yolunda önemli adımlar atan VitrA, sektörün değişim öncülerinden biri olarak bizi yeni çevre dostu lavabosu ile tanıştırıyor. Dünyanın ilk ve tek %100* geri dönüştürülmüş seramik lavabosu özelliğini taşıyan bu lavabo, atık olarak kabul edilen malzemelere yeniden hayat veriyor. Yeni çevre dostu lavaboların içerik olarak yaklaşık %100’ü, kırık seramikler de dahil olmak üzere üretim sürecinde ortaya çıkan ve bertarafa giden atıklardan oluşuyor.

VitrA’nın sürdürülebilirlik konusundaki vizyon ve öncülüğünü yansıtan bu yenilikçi ve çevre dostu lavabolarla, seramik sektöründe sürdürülebilir tasarım konusunda da yeni bir standart ortaya çıkıyor. Tasarım harikası ve fonksiyonel bir ürün olmanın ötesinde geri dönüştürülmüş seramik lavabolar, çevresel bilinç ve sürdürülebilir yaşam tarzlarını da destekleyen güçlü bir mesaj taşıyor.

%30 oranında iyileşen küresel ısınma potansiyeli

ISO 14040:2006 ve 14044:2006 standartlarına uygun yapılan Yaşam Döngüsü Değerlendirmesi sonuçlarına göre, atıkların kullanılması çevresel etkilerden küresel ısınma potansiyelini %30 oranında iyileştiriyor. Geri dönüştürülmüş lavaboların üretilmesi sayesinde, ürün başına, daha az hammadde kullanılarak %36’lık iyileştirmeyle yaklaşık 5 kilogram hammadde tasarrufu ve %38 iyileştirmeyle 2,48 Kwh elektrik tasarrufu elde edilmesi hedefleniyor.

Sadece bir lavabo olma işleviyle kalmayan, çevresel sürdürülebilirliğe yönelik geniş bir vizyonu temsil eden bu ürün, çevreye duyarlı bir gelecek için atılmış çok büyük bir adım. Eczacıbaşı Yapı Gereçleri’nin çevre dostu lavabolarla benimsediği bu üretim yaklaşımı, döngüsel ekonomiye katkıyı da en üst seviyeye çıkarıyor.

Sürdürülebilir bir gelecek için hijyenik ve şık bir ilham kaynağı

Küresel ısınma potansiyelini iyileştiren, çevre dostu bir tasarım harikası olmasının ötesinde VitrA’nın geri dönüştürülmüş lavaboları, hijyen endişesini de ortadan kaldırıyor; çünkü bu lavabolar VitrA Hygiene teknolojisiyle kaplanıyor. Bakteri gelişimini %99,9 oranında önleyen VitrA Hygiene teknolojisi sayesinde, seramik lavaboların kullanımı sırasında yüzeye bulaşan bakteriler etkisiz hale geliyor. Böylece, bir numaralı önceliğimiz olan hijyenden ödün vermeden çevre dostu seçimler yapmak da kolaylaşıyor.



Ayrıca, her zevke, her alana uygun seçimler yapmak da yine VitrA ile oldukça kolay. Bilecik, Bozüyük’teki VitrA Üretim Kampüsü’nde geliştirilen yenilikçi çözümler sayesinde üretimine başlanan bu çevre dostu çanak lavabolar, ilk olarak mat bej renkte ve 5 formda tasarlanmış olsa da VitrA’nın geri dönüştürülmüş ürün gamına yeni ürün ve renklerin eklenmesi de planlanıyor.

VitrA %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabonun hikayesi, gelecekteki çevre dostu ürünler ve teknolojiler için de büyük bir ilham kaynağı. Daha sürdürülebilir bir dünya için gelecekte atılacak tüm adımlara şimdiden ilham olduğu kesin. Siz de yaşam alanlarınızı çevre dostu bir bilinç ile şekillendirmek ve bir eşi daha olmayan dünyamızın geleceği için önemli bir adım atmak istiyorsanız hemen tıklayıp VitrA %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabo çeşitlerini keşfedebilirsiniz.

* İçerik olarak yaklaşık %100’ü üretim sürecinde ortaya çıkan ve bertarafa giden atıklardan üretilmiştir.

* Bu içerik VitrA katkılarıyla hazırlanmıştır.

İlgili Makale