X

Peri masallarına esin kaynağı olmuş fantastik hayvanlar

Boynuzlu atlar gerçek olabilir mi?
Kazakistan’da bir fosil alanında çalışma yapan araştırmacılar, antik çağlardan kalma, Elasmotherium sibiricum adında, gergedan benzeri dev bir hayvanın kalıntılarına rastladılar. Devam eden araştırmalarda oldukça ilginç bir sonuçla karşılaşıldı: Hayvanın kemik yaşı sadece 26.000 yıl civarındaydı.
Bilim insanlarına göre bu tür yaratıkların soyu yaklaşık 350.000 yıl önce tükendi; dolayısıyla bu bulgunun, hayvan türleri için ortaya koyduğu bilimsel çıkarımlar hayli önemli. Söz konusu çalışma o dönemde yaşamış canlı türlerinin çoğunun nesli tükenirken, neden sadece küçük bir kısmının günümüze kadar geldiğini ve eski çağlarda var olan çevre koşullarını anlamamıza olanak sağlıyor. Fakat daha da ilginci, çalışmanın peri masallarıyla ilgili ulaştığı sonuç aslında.
Söz konusu yaratıkların sadece 26.000 yaşında olması, ilk insanlarla muhtemelen aynı anda hayatta oldukları anlamına geliyor. Yani boynuzlu at masalları tamamen hayal ürünü değil, aksine bulunan bir Elasmotherium sibiricum ile ilgili nesilden nesile aktarılmış bir hatıra olabilir.
Evet, boynuzlu atların gerçek olma ihtimali var.
Bu belki de düşündüğümüz kadar efsane olmayan yaratıklara ithafen, aşağıda peri masallarına ve sevdiğimiz canavarlara esin kaynağı olan altı hayvanı sıraladık:

1- Yazıya masallardaki kadar görkemli olmayan gerçek boynuzlu atla başlıyoruz

“Son Boynuzlu At” filmindekinden çok daha az ihtişamlı olan E. Sibiricum, neredeyse bir mamutunki kadar devasa olan kürkle kaplı gövdesiyle oldukça güçlü bir hayvandı.

Elasmotherium sibiricum

2- Herodot’un dev karıncaları

Dağ sıçanları Pakistan’ın kuzeyinde Deosai Vadisinde bulunmakta.

Yunan yazar Herodot, kulak misafiri olduğu her şeyi yazıya dökmesiyle bilinirdi. Bu özelliği ona “Tarihin Babası” adını kazandırmıştı. Fakat yazdığı bazı şeylerin biraz garip olduğu söylenebilir.
Hindistan’ın dev, tüylü, insan yiyen karıncalarla dolu olduğunu anlatan hikayelerini buna örnek gösterebiliriz. Bu hikayelere göre, karınca yuvaları aynı zamanda altınla kaplıydı ve yerliler bu yuvaları çekip çıkarmaya çalışıyor, dev karıncalar da onları kovalıyordu.
Kulağa pek gerçekçi gelmiyor, değil mi?
Fakat anlaşılan o ki, Herodot akıl sağlığını yitirmiş bir kaçık değil, sadece kötü bir kulaktan kulağa oyununun kurbanıydı. Çünkü Pakistan’ın kuzeyinde yer alan Deosai Vadisi’nin yükseklerinde, zaman zaman yer altından altın tozu çıkaran büyük ve tüylü yaratıklar mevcut.
Tek sorun, bu yaratıkların karınca değil dağ sıçanı olması.
Pakistan’a kendisi seyahat etmeyen Herodot muhtemelen başka insanlardan dinlediği hikayeleri yazıya döktü. Dolayısıyla hikayenin, Pakistan’dan Yunanistan’a ulaşıncaya kadar birileri tarafından yanlış tercüme edilmiş ve bu hayvanlara insan yeme gibi bazı özelliklerin sonradan eklenmiş olması ihtimal dahilinde. (Çünkü kabul edelim, hikaye insan yeme kısmına gelince biraz korkunçlaşıyor.)

3- Daha ilginç filmlere konu olabilecek gerçek deniz kızı

Denizkızlarının bilinen yarı insan yarı balık suretindeki tasvirlerinin, ilk defa görülen deniz ayılarından geldiği düşünülmekte.

Denizkızlarının bilinen yarı insan yarı balık suretindeki tasvirlerinin, ilk defa görülen deniz ayılarından geldiği düşünülmekte. Aslında, Colomb’un denizkızı gördüğünü iddia eden mürettebatının da “… iddia edildiği kadar güzel değillerdi.” dediğini düşünürsek bu tezin çok da yanlış olmadığını söyleyebiliriz.
Denizkızlarıyla deniz ayıları arasındaki bu bağlantı, bugün de geçerliliğini korumakta. Deniz ayısı ailesinin bir üyesi olan denizineklerinin Latince karşılığı “sirenia” kelimesi, mitolojide denizkızı görünümündeki “Siren” karakterinden gelmekte.

4- Ejderhalarla dolu olan tek yer Westeros değil

Mağara semenderleri, mağaralarda yaşayan kör hayvanlardır. 40 cm’ye kadar büyüyebilir ve ejderhalarınkine benzer bir boyun kıvrımına sahip olabilirler.

Hiçbir şövalye hikayesi; parlayan zırhı içindeki bir şövalye, ağzından alevler püskürten dev bir ejderhayı öldürerek bir küçük hanımı ya da bir şehri tehlikelerden kurtarmadan bitmez.
Peki, ya bu ejderhalar alev püskürtmek yerine aslında sadece çok sisli yerlerde dolaşmayı seven, birkaç santim uzunluğunda küçük hayvanlarsa? Slovenya’daki Postojna Mağarası’nda yumurtadan çıkan bu bebek ejderhaları -ya da en azından ejderhalara esin kaynağı olmuş küçük yaratıkları- görmek mümkün.
Mağara semenderleri, mağaralarda yaşayan kör hayvanlardır. 40 cm’ye kadar büyüyebilir ve ejderhalarınkine benzer bir boyun kıvrımına sahip olabilirler. Çok fırtınalı havalarda mağaralarından çıkarak insanlar tarafından görüldükleri yere, akarsulara sürüklenebilirler. Semenderlerin uzun yılana benzeyen garip yapılarını düşünürsek, insanlar tarafından ejderha yavruları olduklarının sanılmalarının olasılığı oldukça yüksek.
Üstelik bu hayvanların yuvalarını bulmaya çalışırsanız karşılaşacağınız şey, sisle kaplı bir mağara olacaktır. Bu sis aslında birileri tarafından dumanla karıştırılmış olabilir.

5- Balık tutmaya çıktığınızda bir deniz canavarı yakaladığınızı düşünün

Bahsedilen bu canavarların, uzunlukları tam olarak bilinmeyen boyutlara ulaşan dev kalamarlar olma ihtimali hayli yüksek.

Geçmişte birçok denizcinin korkusu, açıktayken bir deniz canavarıyla karşılaşmaktı. Dev dokunaçlı bu canavarların balinaları yediği, gemileri yerle bir ettiği ve denizcileri suyun derinliklerine çekip bir daha asla görülmedikleri anlatılıyordu.
Fakat görünen o ki; bahsedilen bu canavarların, uzunlukları tam anlamıyla bilinmeyen boyutlara ulaşan dev kalamarlar olma ihtimali hayli yüksek. Bazı tahminler, bu dev yaratıkların 18 metreye kadar büyüyebildiklerini söylese de, birçok insan bunun çok daha fazla olduğunu düşünmekte.

6- Tepegözler düşündüğünüzden çok daha garip olabilirler

Odisseas ve adamları Truva’dan yola çıktıklarında, duraklarından bir tanesi insan yiyen tepegözlerle dolu bir adaydı. Bu durumda Odisseas’ın yenmekten kurtularak adadan kaçtığını söylemek mümkün.

Birçok insan Yunanların ve Romalıların mitolojilerini gerçek dünyanın üstünde temellendirdiklerine ve bu hikayelerde bahsedilen yaratıkların, bulunan kemiklerden esinlenildiğine inanmakta. Dolayısıyla National Geographic’in tahminlerine göre tepegözler, düşündüğümüzden daha buruşuk derili, daha az insana benzeyen ve bir hortuma sahip yaratıklar olabilir.
Ve bir de iki gözü olan.
Fillerin eski bir akrabası olan bu yaratığın adı Deinotherium giganteum; tepegözün dev korkunç gözünün olduğu yerde ise bir hortumu var.

Bütün bu yaratıkların varlığı, bize peri masallarıyla ilgili önemli bir şey anlatmakta: Atalarımız, bugün bizim bildiğimiz hayvan isimlerini tam olarak bilmiyordu; fakat bununla ilgili susmayı da tercih etmediler.

Etraflarında dönen dünyayı anlamlandırmak adına ellerinden gelenin en iyisini yaptılar, bunun için, yaşlanırken özenle hazırlanan ve dilden dile dolaşan hikayeler anlattılar. Bu hikayeler aracılığıyla hayal gücümüzü kavrayan karakterler yarattılar.

Ve galiba hikayelerden bazıları, içlerinde bizim düşündüğümüzden daha fazla doğruyu barındırıyor.

Kaynak

upworthy.com

Uplifers: Kaliteli ve mutlu yaşam koçunuz!

Sıra dışı bir gelecek: Otomobil dünyasında bizi neler bekliyor?

Teknolojinin, yapay zekanın ve çevre bilincinin hızla geliştiği günümüzde otomotiv dünyası da bu gelişmelerden geri kalmıyor ve inovasyonlarla ve merakla dolu bir sektöre dönüşüyor. Son yıllarda elektrikli araçlar, otonom sürüş özellikleri, akıllı yol çözümleri gibi konularla pek çok gelişime imza atan otomobil dünyasında gelecekte bizi daha nelerin beklediği büyük bir merak konusu. Hepsi çok heyecan verici olsa da en çok merak edilen sorulardan ve benim de heyecanla beklediğim gelişmelerden biri; uçan arabaların hayatımıza girip girmeyeceği 🙂 Uçan arabalar yakın zamanda hayatımıza dahil olur mu bunu bilmiyorum ama otomotiv endüstrisinin geleceği hakkında kendi perspektifimden ele alacağım pek çok konu var. Gelin, benim de bir parçası olduğum bu sıra dışı gelecekte bizi neler bekliyor olabilir birlikte bakalım.



Elektrikli otomobillerin hızlı yükselişi

Geçtiğimiz yıllarda pek çok otomobil markası, yakın gelecekte elektrikli araç üretimine ağırlık vereceğini açıklamıştı, hatta dünya çapında tamamen elektrikli araç üretimine geçmeyi planladığını belirten markalar da var. Elektrikli araçların hayatımıza dahil olması çok yeni bir gelişme olmasa da yaygınlaşması ve popülerliğinin artması son zamanlarda daha bir artış gösterdi. Gelecekte de elektrikli araçların üretiminin ve kullanıcısının artması sektörünün en beklenen gelişmeleri arasında.

Bildiğiniz gibi ben de elektrikli otomobil tutkunlarından biriyim ve sık sık sizlerle Instagram hesabımdan %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E ile olan maceralarımı paylaşıyorum 🙂 Konumuza dönecek olursak; fosil yakıt tüketimini azaltmak ve karbon emisyonlarını düşürmek için ülkelerin elektrikli araç kullanımına yönelik teşviklerini artırması da beklenenler arasında. Ayrıca, batarya teknolojisinde yeni ilerlemeler, elektrikli araçların menzillerinin artırılması, şarj altyapılarının geliştirilmesi de yine yakın gelecekte bizimle olacağa benziyor.

Sürdürülebilir ve çevre dostu çözümler

Elektrikli araçların yükselişi, otomobil dünyasının geleceğinde beklenen tek çevreci haber değil. Doğa dostu yaklaşımlar ve sürdürülebilir çözümlerle dolu yenilikler de ufukta. Pek çok sektörün son yıllarda önemli bir gündem maddesi haline gelmiş olan çevre bilinci, otomotiv dünyası için de önemli bir konu. Geri dönüştürülmüş malzemelerden üretilen iç dizayn ekipmanları, doğa dostu kumaşların kullanımı, üretim aşamasında yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı, daha az karbon salımı yapan motor teknolojileri ve daha nice gelişme, otomotiv dünyasının beklenenleri arasında.

Sektörde yeşil devrim adını verebileceğimiz daha pek çok gelişmenin damga vurması da olası. Araçların iç tasarımdan üretim süreçlerine kadar geniş bir yelpazede sürdürülebilir çözümler, otomobillerin gelecekteki dünyasını ve tabii ki dünyamızı taçlandıracak gibi. Bir çevreci olarak hızla yaygınlaşmasını görmek istediğim gelişmelerden birisi kesinlikle sürdürülebilir çözümler.

Otonom sürüş özelliklerinde ilerlemeler

Ve tabii ki otonom sürüş özelliklerinden bahsetmemek olmaz. Beni belki de en çok heyecanlandıran konulardan bir diğeri. Hani şu sürücüsüz giden otomobiller var ya, işte tam da onlardan bahsediyorum. Yakın bir gelecekte belki de araçların şoför koltukları hep boş kalacak. Olamaz mı? Bu, çok gerçekçi bir senaryo olmasa da şu an için benzer senaryolarla sık sık karşılaşacağız gibi. Çünkü pek çok dünya devi otomobil ve teknoloji firması, otonom araçlar alanında büyük yatırımlar yapıyor. Ancak, tam otonomiye ulaşmak için biraz daha geleceği beklemek gerekecek. Çünkü birtakım zorlukları aşabilmek için yeni teknolojilerin geliştirilmesi bekleniyor.

Özellikle büyük şehirlerdeki yoğun ve karışık trafik senaryoları, yasal düzenlemeler, kişisel hakların korunması, uygun yol ve altyapı çalışmalarının tamamlanması gibi pek çok faktör var. Yine de bu konudaki çalışmaların hız kazanması ve otonom sürüşün farklı seviyelerinin piyasaya sürülmüş olması, otonom sürüş teknolojilerinin potansiyelini gösteriyor. Gelecekte tam otonom seviyeye de erişilmesi mümkün.

Otonom özelliklerin yanı sıra farklı sürüş modları da ufukta. Hatta, ben şimdiden %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E  ile bu modları deneme fırsatına sahibim 🙂 Mustang Mach-E, sürüş deneyimini kişisel isteklere göre uyarlıyor; Aktive, Whisper ve Untamed modları sayesinde motor seslerini, ortam aydınlatmasını ve hatta aracın tepki verme hızını kişiselleştirmek mümkün. 

Akıllı şehirlerin kurulması

Otonom sürüş özellikleri, farklı sürüş modları, otomobil ve yapay zeka teknolojisindeki gelişmeler, yalnızca bireysel kullanımla sınırlı kalmayacak muhtemelen. Ve önemli bir toplumsal gündem haline de gelecek. Bu da akıllı şehirler gibi bir konseptin hayatımıza girmesi anlamını taşıyabilir. Şehirlerin, otomobillerin geleceği ile ne ilgisi var ki diye düşünmeye başlamadan hemen araya gireyim. Eğer başta otonom sürüş özellikleri olmak üzere otomobiller kendi başlarına -bir sürücünün aracı sürmesine ihtiyaç kalmaksızın- yolda gidebilecekse, bu şehirlerin de birtakım düzenlemelerden geçmesi anlamını taşıyor. Yollardaki alt yapı çalışmalarının bu doğrultuda düzenlenmesi, akıllı şarj istasyonlarının kurulması ve otonom araçların kendi kendini şarja takabilmesi için uygun çevresel yapılanmaların tamamlanması gibi pek çok gelişmeyi de beraberinde getirebilir. Belki de gelecekte şehirlere akıllı taksi durakları kurulacak ve birtakım mobil uygulamalar üzerinden bağlantıya geçilebilecek.

Sosyal dünya ile bağlantı sağlayan araç özelliklerinin geliştirilmesi

Bir düşünelim; otomobiliniz size en yakın kafeyi önerse ya da zevkinize uygun bir restoranda sizin için rezervasyon yaptırsa, nasıl olur? Ya da arkadaşlarınızla buluşma ayarlasa, arabaya bindiğinizde en sevdiğiniz dizinin kaldığınız bölümünü başlatsa? Siz keyifle buluşmalarınıza hazırlanırken veya dizinizi izleyip, müziğinizi dinlerken sizi istediğiniz yere götürse? Yani adeta bir eğlence merkezine dönüşse? Tüm bunlar, yakın gelecekte hayallerimizi süslemenin ötesine geçebilir. Bağlantılı araçlar, yani kendi internet erişimi olan ve verileri başka cihazlarla da paylaşabilen araçlar, otomobil dünyasının belki de gelecekte en çok parlayan yıldızı olabilir. Yalnızca yolculuk vadetmenin ötesinde bağlantılı araçlar, adeta kişisel mobil cihazlarımıza dönüşebilir.

Çoğu macerama tanıklık ettiğiniz Ford Mustang Mach-E de adeta benim eğlence merkezim. Araç içi iletişim ve eğlence sistemi olan Ford SYNC 4A ile konuşma, ses tanıma, kablosuz akıllı telefon entegrasyonu, sezgisel 15,5″ dokunmatik ekran ve çok daha fazlasını deneyimleyebiliyorum. Halihazırda gelişmiş teknolojinin keyfini sürebiliyor olsam da gelecekte bağlantılı araçlar bizi daha pek çok özelliği ile şaşırtacak diyebilirim.

Kısacası, otomobil dünyasının sıra dışı geleceğinde bizi bekleyen yepyeni heyecanlar var. Uçan arabalar yalnızca filmlerin unutulmaz bir parçası olarak mı hafızalarımızda kalır yoksa gerçekten de hayatımıza dahil olur mu bilinmez ama kesin olan bir şey varsa o da otomobil dünyasının hiç olmadığı kadar yenilik dolu olduğu. Kim bilir belki bir gün gökyüzünde bulutların arasında sıkışıp kaldığım bir trafikteyken size yazarım 🙂 Daha fazlası için yazılarımı ve Instagram hesabımı takip etmeyi unutmayın.

İlginizi çekebilir: Virtual Influencer’lar: Kim bu sıra dışı influencer’lar? Takip etmeniz gerekenler?

Lezzetli ve eşsiz tatlarla dolu bir deneyim: Macroonline’da keşif dolu bir yolculuk

Şüphesiz ki söz konusu sofralarımız olduğunda hepimiz ‘en iyisi’nin peşindeyiz. Market alışverişlerimizi yaparken de gözümüz, elimiz hep en iyisinde, en kalitelisinde. Her şeyin en iyisini aldığımızdan emin olmak istiyoruz. Ancak, böylesi bir çabanın çok fazla zaman ve enerji gerektirdiği de aşikar. Hele ki büyük şehirlerde yaşıyorsak, iş çıkış saatinde markette olmak; kalabalıklar, trafik, koşturmaca gibi dertleri de beraberinde getirebiliyor. E peki bunca yorgunluk ve zamansızlığın içerisinde mesai bitimine dakikalar kalmışken her gün zihnimizde dönen o ‘Akşam ne pişirsem’ sorularına nasıl yanıt bulacağız? Hele bir de evde hazırlamak istediğimiz tarifin malzemeleri yoksa.



Güzel haber; artık bu soru da zihnimizi kurcalamayacak, yorgun argın market sırasında beklemek zorunda da kalmayacağız. Macroonline ile yorucu market gezileri, ev konforunda keşifler yapabileceğimiz bir fırsata dönüşüyor.

Macrocenter ayrıcalıkları aynı hizmet anlayışıyla Macroonline’da

Macrocenter’ı tercih edenler bilir; Macrocenter’da alışveriş yapmak, eşsiz bir deneyimdir. Ürün çeşitliliği, yeni keşifler, taptaze lezzetler, baş döndüren kokular ve başka yerde olmayan ürünler… Macroonline da tüm bu deneyimi, bizlere online olarak sunuyor. Aynı uzmanlık, aynı lezzet ve aynı hizmet anlayışıyla tüm Macrocenter ayrıcalıkları, artık Macroonline’da. Kısacası, hayatı güzelleştirecek her şey Macroonline’da. Peki siz neredesiniz; yoksa hala kasa sırasında mı? 🙂 Gelin, Macroonline’Macroonline’Macroonline’da neler neler var biraz daha yakından bakalım… (Ne yok ki! demek serbest.)

Ev konforunda kaliteli bir alışveriş deneyimi

Hangimiz istemeyiz ki raflardaki en taze meyve-sebzeler yer alsın mutfak tezgahımızda, kendi ellerimizle seçtiğimiz.. Ama zamanımız ve enerjimiz yoksa ne yapacağız? Merak etmeyin, en iyilerden vazgeçmek zorunda değiliz. Macroonline, her şeyin en iyisini bizim için seçip evimize kadar getiriyor. İhtiyacımız olan her şey, sanki raflardan kendimiz seçiyormuşuz gibi aynı titizlik ve özenle seçilip bize ulaştırılıyor. Ev konforunda kusursuz ve kaliteli bir alışverişi deneyimi, Macroonline ile artık kapımıza geliyor.

Benzersiz tatlar, otantik lezzetler, yeni keşifler

Macroonline’da dilediğimiz ülkenin lezzetlerini bulmak mümkün. Bugün İtalyan, yarın Fransız Mutfağı, haftaya ise Japon, ne dersiniz? Macroonline dünyasında alışveriş yapmak, adeta geniş bir coğrafyada gezintiye çıkmak gibi. Uzak Doğu’nun egzotik sosları, ithal çikolatalar, artizan ürün çeşitliliği, her yerde bulunmayan lezzetli atıştırmalıklar, profesyonellere özgü ürün seçkileri, taptaze deniz ürünleri ve çok daha fazlası… Hepsi, premium hizmet kalitesi, zengin ürün çeşitliliği ve kolay erişim imkanıyla Macroonline’da. Tek yapmamız gereken bir tıkla sepete eklemek.

Şeflerin özgün tarifleriyle hazırlanan Homemade lezzetler

Dünya mutfağının yanı sıra Türkiye’nin özgün tatlarını da sunan Macroconline’da Homemade lezzetler de var. Şeflerin özgün tarifleriyle hazırlanan Homemade lezzetler, Macroonline’ın beklentileri aşan hizmet kalitesini evlerimize taşıyor. Hep ne pişireceğimizi düşünecek değiliz ya bazen de ne yiyeceğimizi düşünelim, öyle değil mi… Sağlıklı, lezzetli ve zahmetsiz alternatifler arayanların en gözde seçimleri, Macroonline Homemade kategorisinde.

Keyifli, pratik ve konforlu bir alışveriş deneyiminin yanı sıra keşiflerle dolu bir yolculuğa da hazırsak; istikamet: Macroonline. Üstelik, Macroonline’dan verdiğimiz siparişler 45 dakikada teslimat seçeneğiyle ve +4 dereceli araçlarla soğuk zincir kırılmadan dilediğimiz saatte bize ulaşıyor. Macrocenter’ın ayrıcalıklı dünyasını ev konforunda keşfetmek ve Macroonline’da ilk alışverişlerinize özel indirimden de faydalanmak için siz de hemen tıklayın.

*Bu yazı Macrocenter katkılarıyla hazırlanmıştır.

İlgili Makale