X

Özünüze giden yolda farkındalıklarla özgürleşmek: Uy’an ana’uy

Farkındalığa uyanan insanlar artık sadeleşiyor. Gereksiz yükleri, düşünceleri, fazlalıkları onları aşağı çeken şeyleri hayatlarından çıkarmanın yollarını arıyor. Sağlığa, huzura, dinginliğe giden yolun nefesten geçtiğinin farkına varıyor. Farkındalığa uyanmamış insanların hayatı ise çılgınca bir koşuşturmayla geçiyor. Ödemeler, faturalar, yapılması gerekenler, beklentiler, bitmeyen arzular derken nefes almayı unutuyor, kendilerine ayırdıkları zamanı azaltıyor. Korkular çoğalıyor, endişe ve çaba artıyor. Gerçek benlikle olan bağ kopuyor.

Evet korkular yarattık gerçek olmayan. İllüzyona kapıldık. Gelecek korkusu, terk edilme korkusu, başaramayacağım korkusu, ifade korkusu, yalnızlık korkusu, yetersizlik korkusu… Oysa bu hayatta tek bir görevimiz vardı. O da özgür ve mutlu olmaktı.

Ama biz ne yaptık. Deneyimlere ve hayata duygusal tepkiler vermekle kalmayıp, bunları sahiplendik. Davranış modeli haline getirdik. Olumsuz tüm duygu ve düşüncelere mühürlendik. Suçladık, suçlandık. Oysaki tüm yaşanılanların bir deneyim olduğunu bizim büyümemiz, gelişmemiz için olduğunu unuttuk. Hayatımıza giren her şeyin özümüze giden bir yol olduğunu, her şeye rağmen ilerleyebileceğimizi, yürüyebileceğimizi unuttuk.

Oysaki, duygular anlık yaşanmalıydı. Üzerimize yapışmamalıydı. Tanık olabilmeliydik. Bir bebekken nefesimiz doğaldı. Her şey tertemiz, saf ve şeffaftı. Sevgi vardı. Mutluyduk. Filtrelerden, korkulardan, endişelerden özgürdük. Olumlu veya olumsuz duygularımız yoktu. Bizi limitleyen düşüncelere tutunmuyorduk. Bir öfke gelse bile yaşıyor ve serbest bırakabiliyorduk. Ayrımlarımız, kurallarımız, kalıplarımız yoktu. Her şey çok güzeldi. Her şey ışıl ışıldı. Saf sevgiydi. Akıyordu hiç durmaksızın.

Sonra hayata duygusal tepkiler vermeye başladık. Yaşanılanlara karşı duygular, düşünceler, anlamlar yarattık. Değersiz olanı sahiplendik, onlara tutunduk. Yaşanılana, olmuş bitmiş olana yüzlerce yorum kattık. Bizi ve diğerlerini üzen, kıran, suçlayan…

Aslında duygular yaşanmalı ve sonrasında serbest bırakılmalıydı. Deneyimlenmeli ve özgürleşilmeliydi.

Şimdi soruyorum sana ne kadar özgürsün? Özgürlük ne demek? Yapmak istediğin şeyi yapmak mı?

Peki bunu özgürce mi yapıyorsun? Yaptığın şeyi sorguluyor musun? Yaptığın şey için kendini suçluyor musun? Özgürce davrandığını zannettiğinde şimdi ne diyecek bana acaba diye düşünüyor musun? Düşüncelerin seni ilerletiyor mu? Yoksa olanla savaştırıyor mu? Kendinle uyum içinde misin?

Bazen zihnim derin bir sessizlik içinde durgun bir nehir misali. Bazen savaş alanı.

Bazen yüreğimde ince bir sızı. Bazen kuşların cıvıltısı, kelebeklerin uçuşması.

Bazen yüzümde sevinç çığlıkları, başarının kokusu. Bazen hüznün evi.

Bazen dudaklarımda neşenin dansı. Bazen cenaze töreni.

Bazen nefesim okyanustaki bir dalga, yakamoz, yunusların özgün hareketi.

Bazen gözlerim ıslak, bazen parlak bir güneşin ışığı…

Özgürlük işte bu. Her şey ve hiçbir şey olabilmek. Uyum, dans, müziğin eşsiz bir ritmi gibi. Azalan, çoğalan, yükselen, alçalan ama durmayan sürekli akan bir sonsuzluk. Özgürlük var olanı sevmek ya da sevmemek. Ama bir bütün olabilmek. Vazgeçmemek. Sahiplenmeden akıp gitmesine izin vermek. SERBEST BIRAKABİLMEK…

Özgür olmanı ne engelliyor biliyor musun?

Eksik olana, hataya, birilerinin yanlış yapacağına inanan ve değiştirmeye çalışan bir düşünce sistemi olan EGO. Hayat onlar için korku, endişe, öfke ve nefret üzerine kurulmuştur. Geçmişe tutunan, geleceğe güvensiz, korkuyla adım atanlar egonun tuzağına düşmüşlerdir. Aynı zamanda ego bir nimettir. Ego nimeti, bilincinizin ilerlemesi için geliştirilmesi gereken bir basamaktır. Bu kimlik, sizi kitlelerden ayıran ve eşsiz durmanıza olanak tanıyan bir faktördür. Fakat bu kimliğin altında yatan özünüzü unutursanız işte o zaman hayatınızı boyunca mutsuz ve tatminsiz bir birey olarak geçirirsiniz. Çünkü ego yetinmez daima fazlasını ister. Bir kez başarısız olursan bunu sana mal eder ve beynini kemirir.

Ego kimliği, kişide üç ile altı yaşlarında gelişmeye başlar. Psikologlar buna “fert olma” diyorlar. Fakat egonuz siz değilsiniz unutmayın. Sadece içinizde konuşan ve hiç susmayan bir canavar. Güç o değil sizsiniz.

Ego, değişimden nefret eder. Gelişime direnir. Kontrolün hep kendisinde olmasını ister. Zaten nefese gelmeden önce direnen danışanları çok iyi anlıyorum. Çünkü içindeki egoları hep onları kandırmaya çalışır. Ne gereği var sen zaten böyle mutlusun. Zaten ne değişecek ki… ve böyle uzar gider. O hep rahat olmak ister ve bir rutin dahilinde devam eder.

Ego hep haklı olmak ister. Örneğin sürekli kocasına “eşim çok öfkeli” diye etiket yapıştıran bir kadın var. Ve bunu o kadar çok tekrar ediyor ki. Adam muhtemelen öyle olmasa da kadının yanında öfkeli oluyor. Sonra bir arkadaşının yanında adam öfkelendiğinde arkadaşına dönüyor ve diyor ki “Bak ben sana demiştim.” Hiç yabancı gelmiyor değil mi?

Ego mantıktır ve sözde korumaya, kollamaya çalışır. Sen ne kadar plan yaparsan yap eğer niyetin belliyse evren sana zaten o niyetin ile ilgili gerekeni yapacak ve işaretlerini sunmaya başlayacaktır. Egon ne kadar kontrol etmeye çalışırsa akıntıya o kadar kürek çekersin. Ego durdurur, özün ilerletir.

Kontrol edebilir misin sen güneşi, ayı, yağmuru, karı, düşen bir yaprağı? Eğer arıyorsan hazineyi, aşkı, ön yargıyı, korkuyu, kontrolü bırakmak gerekir. Çünkü hazineler yıkıntıların altındadır. Her şer gibi görünenin ardından bir hazine çıkar. Bu yüzden korkma yoluna devam et ancak o zaman bulabilirsin AŞK’ı.

Egonun dışına çıkmak istiyorsan onu şaşırtmalısın. Her gün aynı yere koyduğun bir eşyanın yerini değiştir. Farklı kitaplar oku, farklı müzik dinle, buz gibi suda duş al. En sevdiğin kıyafetten, küpenden vazgeç, tarzını değiştir. Onu bir basamak olarak kullan. Onu itme, sahiplenme de. Sadece ötesine geç. Bu onu delirtir. Bu arada ona “evet olabilir” de. İşte o zaman o devasal ego görünmeyecek kadar küçülecek ve sen ortaya çıkacaksın.

Unutma güç sensin, o değil. Hayatınız, arzularınız, duygularınız ve beklentileriniz sizi yönetmesin. Sen hayatını yönet, çabayı bırak, sorumluluğunu al, yapman gerekeni yap ve yaşamının kahramanı ol.

Tuba Kaytaş: Türkiye’nin ilk nefes koçlarından olan Tuba Kaytaş, Beden Eğitimi Spor Yüksek Okulu’ndan mezun oldu. İlk nefes eğitimini 2005 yılında Judith Kravitz’ten aldı. Nefesin hayatına ve kendisine yaptığı muazzam değişikliği fark edince deneyimlediği tüm güzellikleri insanlarla paylaşabilmek için yoluna nefes eğitmeni olarak devam etmeye karar verdi. 2009 yılında Ommira Kişisel Gelişim Merkezi’ni kurdu. Bu süreçte yaptığı çalışmaları ve deneyimlediklerini Özgür Kocaeli Gazetesi’nde kişisel gelişim konularında yazılar yazarak paylaştı. Yıllardır içinde bulunduğu nefes seminerlerinin ardından bilgi ve tecrübelerini 2012 yılında yayımlanan ilk kitabı Nefes’le Mucizelere Giden Yol adlı kitabında topladı. Araştırmacı ve yenilikçi bakış açısıyla, nefesle ilgili her konuyla ilgilenerek yoluna devam eden Kaytaş, Nefesimizin düşüncelerimizi etkilediğini fark edince kendi yöntemini geliştirip nefesi duygularla bütünledi. 8 yıllık çalışmaları ve eğitimleri sonucu geliştirdiği Nefs-i Terapi yöntemini aynı isimli kitapla paylaşmaya karar verdi. 3. Kitabı olan Bedenin Şifresi ile okuyucularına bedeni tanımanın ve şifanın yollarını sundu. 4. Kitabı olan 1 ile ilişkilere farklı bakış açısıyla bakabilmeye rehber oldu. Türkiye’nin İlk Transformal Nefes Koçları’ndan olup, daha sonra kendi sistemini kuran Kaytaş, nefesin en doğal halini Bütünsel Nefes’te birleştirdi. Şu anda Nefes Kampları düzenliyor, sorgulanabilir sertifikalı olan Profesyonel Nefes Uygulayıcılık Eğitimleri veriyor ve kendi sitesi olan www.nefesatolyesi.com da yazı yazmaya devam ediyor.

Yeni yıl hediyelerinin vazgeçilmezi Sosyopix ile anılarınızı ölümsüzleştirin

Sevdikleriniz için hediye seçmek bazen uzun uzun düşünmeyi gerektirir. Çünkü aslında aradığımız şey, sadece bir eşya değildir; bir duyguyu, bir anıyı, bir hatırlamayı karşı tarafa hissettirmektir. Tam da bu yüzden fotoğrafla kişiselleştirilmiş hediyeler, her zaman daha çok dokunur. Tek bir kare, bir gülüşün ardındaki hikayeyi yeniden canlandırır; yıllar önce çekilmiş bir fotoğraf bile açıldığında ilk günkü kadar sıcak hisseder. Sosyopix işte tam da bu noktada, o paha biçilmez anılarınızı estetik ve yaratıcı dokunuşlarla unutulmaz kılıyor.



Kişiselleştirilmiş takvimlerle zamanı anlamlandırmak

Yeni yıl, hayatımızda yeni sayfalar açmak demektir. Bu nedenle kişiselleştirilmiş takvimler, sadece günleri takip ettiğiniz bir araç olmaktan öteye geçer; umut ve güzellikle dolu bir yılın sembolü haline gelir. En güzel fotoğraflarınızla hazırlanan masa veya duvar takvimleri, sevdiklerinizin her gününe anlam katar. Her sayfa, sadece bir tarih değil, hatırlanan ve paylaşılan özel bir anı olarak kalır. Takvimi her çevirdiğinizde, geçmişin güzel anılarını hatırlamak ve geleceğe dair küçük bir mutluluk hissi yaşamak mümkündür. Bu küçük ama etkili detay, hediyenizi hem estetik hem de duygusal olarak unutulmaz kılar.



Anıların dokunulabilir hali: Fotoğraf baskıları



Bir zamanlar telefon ekranına sığdırdığınız, galeri arşivlerinizde kalan en mutlu kareleri bu yılbaşı yeniden keşfetmenin tam zamanı. Sosyopix fotoğraf baskıları, en özel anlarınızı sıcaklığını ve kalitesini koruyarak dilediğiniz formda hayat bulduruyor. İster yaz tatilinde o hiç bitmesin dediğiniz gün batımı karesini, ister kış tatilinde çekilmiş kar manzarasını seçin; retro tarzda ya da şık bir çerçeveyle hazırlatabilirsiniz.Çalışma masasında duran küçük bir fotoğraf, sizi kış tatilinin huzuruna veya yılın en güzel anılarına götürebilir. Bu yıl sevdiklerinize sadece bir hediye değil, birlikte paylaşılan özel anıları ve mutluluğu hediye edin.

Anıların estetik hali: Fotoğraf albümleri

Fotoğraf albümleri, her dönem popülerliğini koruyan ve hiçbir zaman değerini kaybetmeyen hediye seçeneklerinden biridir. Çünkü bir albüm, yalnızca fotoğrafları bir araya getirmez; aynı zamanda belirli bir dönemin, bir ilişkinin ya da bir yolculuğun hikayesini saklar. Sayfaları çevirdikçe hatırlanan detaylar, yeniden yaşanan duygular ve geçmişten gelen sıcaklık, bu hediyeyi zamansız bir klasik haline getirir.

Kişiye özel tasarlanan fotoğraf albümleri, hem estetik hem de duygusal yönüyle güçlü bir hediye seçeneği sunar. Kapak dokusundan sayfa düzenine, renk seçiminden yerleştirdiğiniz küçük notlara kadar tamamen size ait bir anlatım oluşturma fırsatı verir. Bu, sadece bir hediye değil; kendi elinizle hazırladığınız bir zaman kapsülüdür.



Anıları duvarlara taşıyan çerçeveler

Mutlu anıları saklamanın tek yolu albümlerde biriken fotoğraflar veya fotoğraf baskıları değildir; bazen evin en görünür köşesine yerleştirilen bir çerçeve de aynı etkiyi yaratır. Ölümsüzleştirilen anları çerçeveleyerek yaşam alanlarınıza sıcaklık ve derinlik katarken sevdiklerinizin her baktığında o ana yeniden dönmesini sağlar. Farklı boyut seçenekleri sayesinde ister küçük bir köşeyi canlandırabilir ister salonunuzun atmosferini değiştirebilirsiniz.  Duvarlara zarar vermeyen yapışkanlı çerçeveler ise kolay kullanımıyla, yalnızca bir dekor değil; her gün gülümseten bir anı sunar. 

Bi’kutu anı: Özel hediye kutularıyla yeni yıl coşkusu

Yeni yıl ruhunu tek bir kutuda toplamak istiyorsanız, özenle hazırlanmış hediye kutuları bunun için ideal bir çözüm sunar. İçerisinde not defterleri, yılbaşı ruhunu yansıtan kupalar, kokulu mumlar ve daha pek çok özel hediye, kutuyu açan kişinin yüzünde sıcak bir tebessüm bırakır. Böylece hediyeniz yalnızca bir kutu değil, birlikte paylaştığınız anıların sıcacık bir yansıması olur.

Siz de bu yıl, sıradanlığın dışına çıkarak sevdiklerinizin yüzünde unutulmaz bir gülümseme oluşturmak istiyorsanız, Sosyopix’in sunduğu bu kişiselleştirilmiş dünya tam size göre. Hatıralarınızı canlandırın ve onlara, her baktıklarında sizi hatırlatacak, zamana anlam katan dokunuşlar hediyeler sunmak isterseniz aradığınız her şey Sosyopix’te!





İlgili Makale