Nöroloji Uzmanı ve Sinirbilimci Dr. Timur Yılmaz ile öze dönüşün nörobiyolojisi

Haftanın teması olan #ÖzeDönüş konusunda kendimizi ve benliğimizi tanımdan kendimizi sevebilmenin, değer verebilmenin, güvenebilmenin ve saygı duyabilmenin neden mümkün olmadığını; özümüzü anlamak için öz şefkatin ve farkındalığın; öz güvenin ve kendine saygının, irademizi kontrol edebilme becerimizin ve öz disiplinin ne kadar önemli olduğunu sizlerle paylaştık. Tüm bu becerileri geliştirebilmek için kendimize zaman ayırmanın öneminden bahsederken, öz bakımın neden ‘lüks‘ değil temel bir insan ihtiyacı olduğudan bahsettik.

Potansiyelimizi gerçekleştirmek için gerekli olan becerileri geliştirebilmenin ancak kendimizi, benliğimizi ve özümüzü çok iyi tanımamızla mümkün olduğunu biliyoruz. Peki, genelde klinik psikoloji alanının araştırma konusu gibi görülen benliğin ve özün beynimizdeki izdüşümünün ne olduğunu merak ediyor musunuz? 

Nöroloji Uzmanı ve Sinirbilimci Dr. Timur Yılmaz ile keyifli bir öze dönüş ve benliği keşif yolculuğuna çıktık. Sizin de bu yolculuktan keyif alacağınızı ve aradığınız pek çok sorunun cevabını bulabileceğinizi umuyoruz…

Röportajımıza önce sizi biraz tanıyarak başlamak isteriz. Timur Yılmaz, nam-ı diğer Dr. Deli kimdir? Neden deli?

Ben 1980 doğumluyum. 40 yaşındayım şu an. 8 yaşında Türkiye’ye kesin göç yaptık. İlkokulu, ortaokulu, üniversiteyi ve uzmanlığımın hepsini Antalya’da yaptım. Şu an bir nöroloji uzmanı olarak Antalya’da, kendi kliniğimde çalışıyorum. Ama aynı zamanda da hepinizin bildiği gibi sinirbilimi, beyin, davranışlarımız, düşüncelerimiz, inançlarımız, eğitim sistemi gibi pek çok konuda insanlara beynin nasıl çalıştığını anlatmaya çalışıyorum.

Youtube kanalıma gelince de, niye Dr. Deli koyduk biz bunun ismini? Youtube’da bir süre oturup baktık, çarpıcı bir isme ihtiyacımız vardı. İki tane şık arasında kalmıştık: Birisi ‘Deli Doktoru’, diğeriyse ‘Doktor Deli’. Biz Dr. Deli demeyi tercih ettik; kendimize deli diyelim dedik. Jiddu Krishnamurti’nin çok güzel bir sözü vardır: “Bu çağda delirmeyenden korkacaksınız” diye. Aynı zamanda Anadolu’da deli, aslında gurur duyulabilecek eylemler karşısında da size verilen bir ünvandır. Mesela kimsenin denemediğini denemek, kimsenin yapamadığını yapmak, kimsenin cesaret edemediğine cesaret etmek gibi. O yüzden biz aslında deliyi de bu anlamda, ben en azından kendime, bir hakaret olarak kabul etmiyorum. Hatta Anadolu’da şöyle bir laf da vardır biliyorsunuz; “Atın iyisine doru, yiğidin iyisine deli denir” diye.

Bir nörolog olarak beynin ve sinir sisteminin, dolayısıyla insan fizyolojisinin çalışma prensipleri konusunda uzmansınız. Peki insanın ideal benliğine ulaşma çabasını nörobilim perspektifinden nasıl açıklarsınız?

Hem bir nöroloji uzmanı olduğunuz hem de sinirbilimiyle ilgilendiğiniz zaman, insan beyninin hem nasıl çalıştığına hem de nasıl çalışmadığına dair çok ciddi bir bilgi birikiminiz oluyor. Dünyada bu ikisini aynı anda işleyen, bu iki uç bilgiye aynı anda bu kadar çok sahip olan başka bir kesişim kümesi yok. Çünkü nöroloji dediğimiz şey beynin bir yerinde pıhtı atar, ufalır, küçülür, bazı bölgeleri çalışmaz, sinir uçlarında hasar olur gibi konularla ilgilenir ve bu muhteşem sistemin nasıl çalışmadığıyla alakalıdır. Sinirbilim ise nasıl oluyor da beynimiz şunu yapıyor, nasıl bunu yapıyor dediğimiz, beynimizin nasıl çalıştığıyla ilgilenen bir bilim dalı. O yüzden ikisine aynı anda sahip olmak evet çok ciddi bir bilgi veriyor ve çok uzun yıllardan beri de uzman olarak çalıştığım için sinirbilimiyle ilgili deneyim ve birikimim çok fazla.

Ve artık geldiğim noktada şunu fark ediyorum: İnsan kendi duygularını, düşüncelerini ve davranışlarını değiştirebilir. Kimliğini, kişiliğini çok zor da olsa değiştirebilir. Bazı huylarını, bazı etki-tepki mekanizmalarını törpüleyebilir. Öte yandan piyano çalmayı öğrenebilir, sanat yapmayı öğrenebilir. Ve hepimizin beyni aslında hem istemediğimiz şeyleri kendimizden atmak hem de istediğimiz şeyleri edinmek için çok uygun bir organ. Bütün mesele hepimiz farklı bir beyne sahip olduğumuz için, hepimizin yolculuk öyküsünün farklı olacağını anlamak ve bir başkasının yolculuğunu kopyalamaya çalışmamak, kendi yolculuğumuzu bulmak.

Öz kavramı psikolojide özgüven, öz saygı, öz farkındalık, öz şefkat, özdisiplin gibi pek çok farklı kavramla birlikte kullanılıyor. Peki öz kelimesi sizin için tek başına ne anlam ifade ediyor? İnsanın özü nerede başlayıp nerede bitiyor?

Öz kelimesi aslında sinirbilimiyle ilgilenen biri için çok farklı anlamlara gelebilir. Dikkat ettiyseniz siz sorunuzda hep beynimizin sonuçları, beynimizin dışarıya doğru attığı ürünlerle ilgili bir özden bahsediyorsunuz; öz farkındalık, öz benlik, öz şefkat gibi… Bunların hepsi insan beyninin birer ürünüdür. Halbuki eğer gerçek bir özden bahsedeceksek, beynimizin ürününe değil, beynimizin tam içine, tam ortasına, hücrelerine, sinapslarına, nörotransmitterlerine, atomlarına ve atom altına bakmamız lazım. O yüzden benim öz hakkındaki fikrim şu; evet bir öz var ama bugüne kadar bunu tanımlamak için kullandığımız bütün kelimeler, sizin az önce yukarıda söylediğiniz ya da teolojinin kullandığı bütün kelimeler son derece yetersiz kalmaktadır. Biz bu anlamda özümüze dönmek için nereye bakmamız gerektiğini daha yeni yeni çözmüş durumdayız. Dikkat ederseniz eskiden insanlar özlerini bulmak için gökyüzündeki haritaya bakarlardı; şimdi ise artık iki kulağımızın arasındaki galaksinin haritasına bakıyoruz.

Peki, insan türü özünde nasıl bir varlık? İçimizdeki yaşamda ilerleme ve en iyiye ulaşma, bilinmez olanı keşfetme motivasyonu sizce nereden geliyor? Bizi insan olarak diğer canlı varlıklardan ayıran özelliklerimiz neler?

Bu soruya şöyle bir metotla cevap vereyim: Dünyadaki bütün canlıları alırsanız ve bu canlıları birbirlerine benzer olan özelliklerine ve birbirlerinden farklı olan özelliklerine göre gruplandırırsanız insanın memeli sınıfında olduğunu görürsünüz. Yani bu ne demek? İnsan duyguları, toplumsal örgütlenmesi, yoğun bir anne çocuk bağlanması, aile kavramı ve kabile kavramlarına dahildir; kendinizi bundan isteseniz bile kopartamazsınız. Ama bildiğiniz üzere çok fazla memeli var dünyada. İnsanı anlamak için, insanı esas farklı kılanın ne olduğuna bakmak için bu yetmez. Çünkü bunu paylaştığımız başka canlılar da var. Sonra bir bakıyorsunuz bu memelilere, bu memelilerden elini kullanabilen, duvara resim çizen, alet kullanan, ayakta arada bir de olsa durabilme kabiliyetinde olan başka memeliler de var. Biz bunlara primatlar diyoruz. E bu primatlara bakıyorsunuz; bunların bize en çok benzeyen kısmı beyinleri. Ortak bir kısım var ama belli ki konuşma, sanat, teknoloji, okuma yazma, müzik yapabilme gibi pek çok insana ait özelliği bu memeliler de yapamıyorlar.

Demek ki anlamak için insanın geneline baktığımızda memeli bir hayvana benziyor. Sonra sosyal davranışlarına, yaptıklarına ve beyninin büyük bir kısmına baktığımızda, evet bazı primatlara da benziyor. Ama en önemlisi şudur: İnsanı diğer bütün canlılardan ayıran beyninin en ön kısmında ve en dışında duran prefrontal korteksidir. Bu tabaka başka hiçbir canlıda bizde olduğu kadar muhteşem ve gelişmiş değildir. Peki bu bölge hangi işlevlerimizden sorumlu? Konuşma, konuşulanı anlama, muhakeme, kıyaslama, sebep sonuç ilişkisi, metafor, mindfulness, karar verme… Sadece insanda olan özelliklerimiz eğer bu tabakadaysa ve bu tabaka da bizden başka hiç kimsede yoksa ve az önce saydığımız insansı özellikleri de bizden başka hiçbir canlı yapamıyorsa, bence insanı insan yapan yer prefrontal korteksidir. Hiç kusura bakmayın o beklediğiniz romantik cevapların hiçbirisi geçerli değildir. Yani mesela insanın işte ‘iletişim gücü’ dersek; hayır çünkü iletişim yapabilen başka canlılar da var. Biz bir prefrontal kortekse sahip olduğumuz için iletişimi başka hiçbir canlının yapamadığı şekilde yapıyoruz.

İdeal benliğimize ulaşmaya çalışırken yeterliliklerimizi, becerilerimizi, zayıf ve güçlü yönlerimizi, dolayısıyla özümüzü tanımamız sizce önemli mi?

Bu soruya ‘insan Timur’ olarak cevap vermem gerekirse; ben zaten hepimizin kendimizin bir önceki halinden daha iyi olması gerektiğine inanıyorum. Yani mesela ‘Çocukluğumda ben çok çalışkandım.’, daha çalışkan olacağız; ‘Ergenliğimde çok spor yapıyordum.’, daha çok spor yapacağız; ‘30’lu yaşlarımda ben çok disiplineydim.’, daha da çok disiplinimizi artıracağız gibi. Ben insanın yolculuğunun sürekli olarak kendisini aşmak olduğuna inanan kişilerden birisiyim.

Ama bir de bu soruya ben bir beyin doktoru, bir sinirbilimci gözüyle bakacak olursam; zaten en iyi yapabildiğimiz şey bu arkadaşlar. Yani biz homo sapiens olarak yerimizde sayıkladığımız için mağaradan uzaya çıkmış değiliz. Bunu çok iyi anlamamız lazım. Her ne kadar bazen içinde yaşadığımız dünya sanki bir yere varacakmışız ve oraya vardıktan sonra mutlu olacakmışız gibi bize pompalansa da; hem yapılan çalımalar hem beyin kimya yapılarımızın özelliğinden dolayı biz şunu biliyoruz: İnsan bir şeyin peşinden koşmaktan keyif alır. Eğer anlamı bulduğunu zanneder, hedefe geldiğini zannederse… Bakın hepiniz yaşamışsınızdır bunu; evet peşinden koşuyordum, elde ettim, ah bana şimdi o kadar mutluluk vermiyor. Bence insan sürekli olarak yolculuğu ileriye doğru olan, sürekli olarak yol yapmakta olan bir canlı. Böyle bir beyni var; hatta beyni bunu yapmaktan mutluluk duyuyor. Ve böyle bir yolculukta bu yolculuğu sürekli olarak yaptığınız kişi kim? Sizsiniz. O yüzden kendini tanımak, bütün bilgeliğin başlangıcıdır.

Kişinin benliğiyle ilgili farkındalığının potansiyelini gerçekleştirme konusunda bir motivasyon unsuru olduğunu düşünüyor musunuz?

Tabii ki. İnsanın kendisiyle yaptığı yolculuk ya da kendisini aşmasında farkındalık, mindfulness nerede duruyor derseniz eğer, bu sorunun cevabı şöyle olur: Yapılan pek çok çalışmada, beyin MR’ı çalışmalarında, fonksiyonel MR çalışmalarında, sosyal deneylerde biz şunu görüyoruz: Her insanın içinde limbik sistem dediğimiz, biraz daha hayvansı, biraz daha duygusal, biraz daha bencil, biraz daha tekrarı seven, biraz daha ani karar veren bir beyin bölgesi var. Tanıdık geldi mi bir yerden? Hepimizde var bundan. Bir de yine hepimizde bunun üstünde duran prefrontal korteksten doğan, hız yerine yavaşlığı tercih eden, bencillik yerine altruismi (kendisi kadar başkalarının yararını da gözetme) tercih eden, tekrardan öte yenilikçiliği tercih eden ve duygusallıktan öte mantığı tercih eden bir beyin bölgesi de var. Ve her birimizde bu iki beyin bölgesi mevcut. Ve görünen o ki hayatımızda sürekli olarak bu iki bölgenin zihnimizdeki çekişmesinden biz var oluyoruz. Kimi zaman biraz daha limbik davranıyoruz, özellikle uyku bozukluğu olduğu zaman. Sen bu sabah herhalde tersinden kalktın dediğimizin sinirbilimcesi, ‘Sen çok limbiksin bugün’. Yeri geliyor bazen belki de hiç beklenmeyecek bir şekilde mantıklı ve yavaş hareket ediyoruz; ‘Aa ne kadar kamil insan!’ diyoruz. Aslında onun da sinirbilimcesi ‘Ne kadar frontal korteks davranıyorsun sen bugün’. Ve bu yolculukta sihirli bir değnek olmasa da çok ciddi bir avantaj olan bir özellik keşfedildi: O da farkındalık, yani mindfulness. O yüzden hepinize tavsiyem, sabah kalkar kalkmaz 10 dakika ve gece yatmadan önce 10 dakika farkındalık çalışın. Göreceksiniz, beyninizi değiştirdiği kantılandı ve beyniniz değişirse siz değişirsiniz, siz değiştiğiniz zaman da dünyanız değişir.

Son olarak, okuyucularımıza kendi özlerinin bilincinde olmaları, öz farkındalıklarını kazanmaları ve kendilerini daha iyi tanımaları için önerileriniz neler olur?

  • Mutlaka farkındalık çalışın.
  • Lütfen tabağınızla kurduğunuz ilişkinizi değiştirin. Tabağınızla kurduğunuz ilişkiyi değiştirmeden hiçbir şeyi değiştiremezsiniz.
  • Lütfen uyku kalitenize ve uyku sürenize dikkat edin. Onu bir zaman kaybı olarak değil, en büyük dostunuz, en büyük hocanız olarak benimseyin.
  • Lütfen hayatınızın merkezine düzenli spor yapmayı koyun. Haftanın iki günü makyaj yaparak aynalı bir salona gitmenizden bahsetmiyorum; her gün düzenli olarak 40 dakika yaptığınız bir spordan bahsediyorum; en az…
  • Lütfen arada bir kan tahlili yaptırın ve özellikle Vitamin B 10, D vitamini, magnezyum, çinko, selenyum gibi hayati vitamin ve minerallerinize baktırın.
  • Sonuncusu da, lütfen bunu yapabileceğinize inanın. Çünkü yapılan çalışmalar gösteriyor ki, kendisinin iyileşebileceğine, düzelebileceğine, mutlu olabileceğine, değişebileceğine, dönüşebileceğine inanan insanlar bunu daha kolay yapıyorlar.

Sevgiler, saygılar.

Dr. Timur Yılmaz’ı Dr. Deli Timur Yılmaz Youtube Kanalı ve Instagram hesabı üzerinden takip edebilirsiniz. 

Uplifers
Kaliteli ve mutlu yaşam koçunuz!