X

Mutluluk yönetimi için 5 sihirli dokunuş

7 Nisan’da Boğaziçi Eğitim tarafından, İK profesyonellerine yönelik olarak düzenlenen “Mutluluk Yönetimi Zirvesi”nde yaptığım sunumu bir makale olarak paylaşmaya karar verip de makaleyi tamamladıktan sonra baktım ki paylaşım zamanlaması da çocuk bayramına denk geliyor… İster istemez çocukluğumda neyle nasıl mutlu olurdum, arkadaşlarımı neler mutlu ederdi diye hızlıca bir düşündüm.

Mutluluk kolay!

Çocukken hepimiz kolayca mutluyduk; sokakta taşlardan yapılmış kaleler arasında top koşturduktan sonra içtiğimiz gazoz, ramazanda kuyrukta bekledikten sonra aldığımız sıcak pidenin kenarından tırtıklamak ya da evde kendi kendimize yaptığımız oyuncak (o her neyse artık) ile oynamak mutluluk için yeterliydi…

Sonra büyürken bir şey oldu ve aralarda mutlulukla bağlantımız kesilmeye başladı; hatta kimimiz sonunda bu bağlantıyı tamamen kaybetti. Dikkat ederseniz “mutlu olmaya çalışmak”tan “bizi mutlu edebilecek şeyler”den falan söz etmiyorum; “mutlulukla bağlantımız” diyorum… “Mutluluk yönetimi” diyorum…

Çünkü mutluluk ulaşılabilir ya da yapılabilir bir şey değil: Mutluluğu; bir şeylere sahip olduktan sonra, bir yerlere vardığımızda veya Kaf Dağı’nın ardına uçar uçmaz ulaşacağımız bir hedef olarak algıladığımızda, aslında kendimizi sürekli mutsuz tutmak için muhteşem bir sebep yaratmış oluveriyoruz! Mutluluğu elimizin tersiyle itiyoruz. Çünkü mutluluk bir “olma hali”, bir “haleti ruhiye”… Ve eğer mutluluğun bir ruh hali olduğunu daima hatırlarsak mutlu olmak çok kolay.

Asıl soru şu: Mutlu olmayı siz ne kadar istiyorsunuz?

Bakın açık konuşalım; hayat sevimsiz birçok şeyle dolu ve onların üstünü örtmenin ya da inanmadığımız cümleleri sırf olumlama yapacağız diye tekrar etmenin bir faydası yok. Bir de üstüne inanmadığımız olumlamaları tekrarlamak bilinçaltımızda gereksiz bir stres yaratıp bizi içten içe mutsuz tutan bir ruh hali yaratıyor.

İlginizi çekebilir: Olumlamaları unutun ‘Büyülü Cümleler’ yazmanın 10 püf noktası

Aslında “mutlu olmak için” özellikle yapmamız gereken aman aman bir şey yok… 4 adet hormon var. Bunlar vücudumuzun zaten salgılamaya muktedir olduğu şeyler ve bir zahmet onların salgılanmasını sağlayacağız, hepsi bu. Gerisini vücudumuz bizim için yapıyor. Gelin şimdi vücudumuzun bu 4 hormonu daha fazla salgılamasını sağlayacak 5 sihirli dokunuşa bakalım:

1. sihirli dokunuş: Gülümsemek

Gülümsemenin vücudumuzda yarattığı muazzam etkiler var, paylaştıklarımı okuduğunuzda eminim günlük hayatınızda daha fazla gülümsemek konusunda adım atacaksınız. Gülümsemenin fizyolojik etkilerle yarattığı avantajlardan bahsetmeden evvel bizi nelerin güldürdüğünü anlamamız önemli:

  • Gerginlikten kurtulduğumuz anda gülüyoruz. Stresin biriktiği anlarda sarf edilen beklenmedik bir cümle bile bizi güldürmeye yetiyor. Sinema endüstrisi (özellikle Hollywood) bunu çok iyi biliyor ve filmlerde bu durumu sürekli kullanarak izleyicinin gerilimini boşaltıveriyor. Süper kahramanların düşmanlarla dövüşürken en kötü durumlara düştüğünde söyledikleri sürpriz cümleleri hatırlayacaksınız. Ya da kendi hayatımıza bakalım; annem kronik hastalığın acılarıyla cebelleşirken babamın veya benim söylediğim bazı şeylere kahkahalarla gülebiliyordu mesela. Ya da eminim bir sınav, sunum, toplantı ve hatta cenaze sırasında bile olmadık şeylere gülmekten kendinizi alamadığınız zamanlar olmuştur.
  • Bu da bizi güldüğümüz ikinci şeye getiriyor: Sürprizler. Beklemediğimiz, içinde bulunduğumuz durumla uyuşmayan, “yersiz” şeylere çok gülüyoruz. Bunun sebebi beynimizin çalışma biçimi: Bir şey okurken, izlerken ya da herhangi bir durumu yaşarken zihnimizin yaptığı şey geçmişte edindiği deneyimleri ve mantığı kullanarak bir sonraki anda ne olacağını tahmin etmekle ilgilenmek. Ve sonuç, tahminimizle uyumsuz bir şekilde ortaya çıktığında kendimizi kahkahalar atarken bulabiliyoruz.
  • Bizi güldüren bir diğer şey ise “üstünlük” hissi… Başkalarının hataları, şanssızlıkları ya da sakarlıkları onlardan üstün olduğumuzu hissettirerek bizi güldürüyor.

Kahkahanın ettiği…

Her ne sebeple olursa olsun kahkahalarla gülüyorsak eğer vücudumuzda çok faydalı şeyler oluyor: Diyafram kasılıyor ve mide, dalak, karaciğer gibi organlarımızı uyarıyor. Yüzümüzden karnımıza, boynumuzdan kollarımıza tüm kaslarımız gevşeyip rahatlıyor. Kan dolaşımı hızlanıyor ve oksijen vücudumuzun her noktasına çok daha kolay ulaşmaya başlıyor. Öyle ki egzersiz yaptıktan sonra vücudun salgıladığı endorfin hormonunun kahkaha atarken de salgılandığını biliyoruz.

Ayrıca gülmek beyinde adeta havai fişekleri patlatıyor; beyin son derece aktif hale geliyor ve 5 bölge aynı anda çalışmaya başlıyor. Faaliyete geçen bu bölgelerden biri de hipotalamus ki beynimizin bu küçük bölümü hormonlarımızın üreticisi ve fiziksel gülme eylemini duygusal bir tepkiye dönüştürüyor.

Gülmek endorfin hormonunu had safhaya ulaştırdığından bu hormon vasıtasıyla tüm organlarımıza “Her şey yolunda” mesajı gidiyor. “Mutluluk hormonu” da denen endorfin aşırı stres etkilerini yok ediyor ve yerine yoğun mutluluk hissi bırakıyor. Gülmek gerçekten çok sağlıklı; uzmanlar “1 dakikalık gülümseme 45 dakikalık rahatlamaya eşdeğer” diyor.

Birinci sihirli dokunuş olan gülmeyi hayatınıza sık sık kattığınızdan emin olun: Korku, dram veya gerilim yerine komedi filmleri ya da stand up gösterileri izlemek işinizi kolaylaştırabilir. Bir de emin olun ki her ortamda gülümsemenizi sağlayacak bir şeyler var, onları bulmak üzere bakın ve taammüden (önceden planlayarak, bilinçli bir şekilde) gülümsemeyi hatırlayın…

2. sihirli dokunuş: Fizyoloji

Bedeninizle ne yaptığınız, duygusal durumunuzun doğrudan sebebi. Eğer hareket ediyor ve vücudunuzu aktif bir şekilde kullanıyorsanız çok daha iyi hissetmeniz kaçınılmaz. Ve hatırlayın; mutluluk, sonuç ve beklentilerden bağımsız bir iyi hissetme hali. Bu yüzden bedeninizi aktif tutmak mutlu kalmak için çok önemli.

Sporu hayatınızın bir parçası haline getirmek kendinize yapabileceğiniz en iyi şeylerden biri. Spor yapanlar biliyor: Spordan sonra insan kendini çok çok daha iyi hissediyor. Ve bunun sebebi de yine hormonlarımız çünkü fiziksel aktivite sadece endorfini değil serotonin hormonunu da tetikliyor ve çok daha mutlu hissetmemizi sağlıyor.

Elbette mutlu hissetmek için maraton koşmanız, abdominalleri baklavaya dönüştürmeniz ya da kas yığını haline gelmeniz gerekmiyor. Asansör yerine merdiven kullanmak, metroya inip çıkarken yürüyen merdivenlerde sağda durmak yerine soldan ilerlemek veya hafta sonları doğaya yakın yerlerde yürüyüş yapmak da çok etkili. Hatta sadece gerinmek bile size çok daha iyi hissettirecek; inanmıyorsanız şimdi deneyin ve hemen gerinin.

Sadece fiziksel duruşunuz bile nasıl hissettiğinizi doğrudan etkiliyor: Eğer zor geçen bir günün ardından kamburunuzu çıkarıp yere bakarak miskin miskin oturmak yerine camı açıp dik durarak derin bir nefes alıyorsanız çok daha iyi hissediyorsunuz.

İkinci sihirli dokunuş fizyolojiniz: “Duruşunuzu değiştirin; hayatınız değişsin” dersek hiç de abartmış olmayız.

3. sihirli dokunuş: Etkileşim

Baştan kabul edelim ki istisnasız tüm insanların bağımlı olduğu bir şey var: İletişim.

Hepimiz de hayatımızın her anında bir tür iletişim kurmak zorundayız; iletişimsiz geçen tek bir anımız bile yok. Bebekliğimizden bu yana; hayatı öğrenmekten kendimizi geliştirmeye kadar her konuda iletişime muhtacız ve yine bebekliğimizden beri iletişim için sürekli kullandığımız bir gerecimiz var: Ayna nöronlar.

İletişim bağımlılığı aslında hiç de şaşırtıcı değil çünkü etkileşimin en aktif hallerinden biri olan iletişim sırasında mutlulukla yakından ilgili bir başka hormonumuz tavan yapıyor: Dopamin. Asıl bağımlı olduğumuz şey de dopamin hormonu aslında. Sağlıklı bir iletişim biçimi olmasa da bu bağımlığı iyi anlatabilmek için sosyal medyadaki paylaşımlarımıza gelen her yorum ve beğenilerin bize hissettirdiği şeyi fark etmek faydalı olabilir: Her yorum ve beğeni dopamin salgılamamıza neden oluyor ve itiraf edin bu bize kendimizi iyi hissettiriyor.

Bebekliğimizden bu yana otomatik olarak kullandığımız ayna nöronlar ise bize sihirli dokunuş fırsatını veren en önemli gücümüz. Hayatımızın anlamını etrafımızdaki insanlara göre belirliyoruz; bize benzeyenlere kendimizi yakın hissediyor, bize iyi hissettirenlere benzemeye çalışıyoruz. Olumsuz etkisi olan kişilerden çok daha az etkileniyor ve tam aksine bize olumlu etkisi olanları taklit etmeye eğilim gösteriyoruz. Bu da tamamen içgüdüsel ve kontrolümüz dışında gelişiyor.

Yani siz etrafınızla olumlu etkileşim kurmaya başladığınızda etrafınızdakiler de içgüdüsel olarak zamanla size uyumlanıyor. Böylece içimizi olumlu duygularla doldurup iyi ve mutlu hissetmemizi sağlayan fasit bir daire oluşturuyoruz. Bu yüzden etrafımızla iletişimde olumlu kalmak önemli ve elbette gerçek birer zehir olan şikayet ve dedikoduyu da hayatımızdan tamamen çıkarmak şart…

Bir yandan da hatırlamamız gereken en önemli şey sürekli iletişim kurduğumuz yegane kişinin kendimiz olduğu. Sabah uyandığınızda, aynaya baktığınızda kendinizle ilgili düşüncelerinize yani kendinize ne söylediğinize dikkat etmelisiniz. Eğer kendinizle iletişim kurarken özenli davranıyorsanız bir süre sonra çok daha iyi hissettiğinizi fark edeceksiniz. Kendi toksik düşüncelerinizi ortadan kaldırırken etrafınızdaki toksik insanlardan yani sizi şikayet, serzeniş, söylenme, bilgiye dayanmayan yargı ve dedikoduyla zehirleyenlerden de kurtulmanız önemli. 

İlginizi çekebilir: Şikayet etmenin sizi yavaş yavaş öldüren 3 özelliği

Temas edin!

Eğer bu olumlu etkileşimde temas varsa 4. hormonu da devreye sokuveriyoruz: Oksitosin. Bu hormon rahatlamaya ve kan basıncını düşürmeye yardım ederken ağrı eşiğini yükseltip büyümeyi ve iyileşmeyi hızlandırıyor. Annelerinin dokunuşlarından uzun süre mahrum kalan/bırakılan bebeklerin uzun süre yaşayamamasının ya da sağlıklarının bozulmasının bir nedeni var: Yapılan araştırmalarda biyolojik anneleriyle iletişim kuran çocukların oksitosin oranlarının arttığı tespit edilmiş. Aynı şekilde kardeş, sevgili, eş gibi yakınlarımızla sarmaş dolaş etkileşim de oksitosini arttırıyor.

Sadece temas değil başkalarına iyilik yapmak da oksitosin hormonu salgılamamıza neden oluyor ve çok daha iyi hissederek mutlu kalmamızı sağlıyor. İşte bize oksitosin salgılatacak birkaç “etkileşim” önerisi:

  • Sarılmak, el ele tutuşmak
  • Egzersiz yapmak
  • Evcil hayvan beslemek
  • Masaj yaptırmak
  • Eğlenceli aktivitelerde bulunmak
  • Arkadaşlarla vakit geçirmek
  • Hayal kurmak
  • Doğada vakit geçirmek
  • Başkalarına iyilik yapmak
4. sihirli dokunuş: Müzik

Babam müzisyendi ve harika bir plak arşivine sahipti. Üstelik ikiz kardeşimle birlikte 5 yaşımızdan itibaren çok geniş yelpazede birçok müzisyenin çalışmalarından oluşan bu arşive erişimimize izin de vardı. Birbirinden farklı bir sürü müziği dinleyerek büyüdüm. 14 yaşımda davul çalmaya başladım ve hala da çalıyorum. Yani müzik hayatımın vazgeçilmez bir parçası.

Belki de bu yüzden hiç ayırt etmeden her türlü müziği dinlerim: İbrahim Tatlıses’in erken dönem hareketli/neşeli şarkılarını da Bach’ın -özellikle yaylılar için- yarattığı barok eserleri de bayıla bayıla dinlerim. Öğrencilik yıllarımda ders çalışırken, sonrasında yazarken, çalışırken, spor yaparken, araba kullanırken, yürürken, kitap okurken, uyumadan evvel ve hatta zaman zaman uyurken bile devamlı müzik dinlerim. Bunun da beni hep iyi hissettirdiğini söylemeliyim.

Bunun sebebini merak edip araştırdığımdaysa müzikle hiç ilgisi olmayan çok önemli iki ismin söyledikleri çıktı karşıma:

  • “Eğer Evren’in sırrını bulmak istiyorsanız; enerjinin, frekansın ve titreşimin dilinde düşünün” Nicola Tesla
  • “”Madde dediğimiz şey, titreşimleri duyularımız tarafından fark edilebilecek seviyeye inmiş bir enerjidir. Madde yoktur!” Albert Einstein

Madde yoksa (yani sadece enerjinin duyularımızla algılayacağımız bir türüyse) ve enerjinin farklı türleri birbirini etkiliyorsa gelin düşünelim: Kendisi de bir enerji olan ses (müzik) bizi ve içinde bulunduğumuz mekanı doğrudan etkiliyor. (Konuyla ilgili şu iki video ilginizi çekebilir: Rezonans Deneyi ve Su ve Ses Deneyi).

Kabile tabanlı toplumlardan Osmanlı’ya, Uzak Doğu öğretilerinden modern çağ yöntemlerine kadar her yerde müziğin bir tedavi biçimi olarak kullanılması boşuna değil. Müzik endorfinden oksitosin ve serotonine bu yazıda bahsi geçen bütün mutluluk hormonlarının üretiminin artmasını sağlarken stres hormonu olarak da bilinen kortizolün düşmesine neden oluyor. (Konu ilginizi çektiyse oldukça detaylı bir makaleyi burada okuyabilirsiniz.)

Bu konuyla ilgili en önemli anahtar, müziğin size nasıl hissettirdiğinin farkında kalmak: Depresif, iç karartan duygulardan çok sizde pozitif, neşeli, coşkulu hisler uyandırıp hayal gücünüzü tetikleyen tınılar dinlediğiniz sürece kendinize mutluluk halini hediye ediyorsunuz demektir.

5. sihirli dokunuş: Empati

Bu yazının etkileşim kısmında konuştuklarımızı hatırlayın: Şikayet ve dedikodunun yanı sıra yargı da bir zehir ve ön yargılarımızı bir kenara bırakmak önemli. Bunu yapabilmenin en etkili yöntemi de empati kurmak… İyi haber şu ki “empati” becerisi, dilersek geliştirebileceğimiz yeteneklerimizden biri.

Empati kurmaya başladığımızda bakın ne oluyor:

  • Karşımızdakini daha iyi anlıyor, kendimizi daha net anlatabiliyor ve sonuç olarak çok daha kolay anlaşıyoruz.
  • “Anlaşmak” barışı ve huzuru getiriyor, ilişkilerde stres gidiyor
  • Empati her gün uyguladığınız bir şeye dönüştüğünde kaçınılmaz olarak daha sakin, daha huzurlu, daha anlayışlı ve dolayısıyla mutlu hissediyorsunuz.

Endorfin, dopamin, serotonin ve oksitosin hormonlarına tavan yaptıran bu 5 sihirli dokunuşu hayatınızın vazgeçilmezleri arasına kattığınızda “mutlu olmak” için başka hiçbir şey yapmanıza gerek kalmayacak çünkü mutluluk sizin için kalıcı bir ruh haline dönüşecek.

Şunun da altını çizmeme izin verin:

Kurumlarda giderek daha önemli haline gelen “Mutluluk Yönetimi” ile ilgili yaptığımız çalışmalarda; bahsettiğim bu unsurları kurumsal hayatın bir parçası haline getirdiğimiz yöntemler sayesinde çalışanların mutlu hissetme oranlarını yükseltebiliyoruz. İş ortamında bile bu mümkünse kendi hayatınızda bunu sağlamak tamamen sizin vereceğiniz karar ve atacağınız adımlara bağlı.

Bana ulaşmak isterseniz lütfen yazın: tolga@tolgahanci.com.tr

Mutlu kalın!

V. Tolga Hancı: Doğma büyüme İstanbul'lu Tolga, 20 yıllık reklamcılık kariyerini danışmanlığa, ve oradan da koçluk ve eğitmenliğe dönüştürmüş bir yüksek performans stratejisti. Çalıştığı kişi ve kurumların; hayatın her alanında sınırsız potansiyellerinin % 100'ünü kullanarak, daima yüksek performansta kalabilmeleri için stratejiler üretiyor. Power Coaching'in ve Anthony Robbins Türkiye oluşumlarının kurucu ortağı. Birlikte çalışacağı kişi ve kurumların hedef ve hayallerini merak ediyor ve şöyle söylüyor: "İstiyorsan yaparsın! Asıl soru şu: Harekete geçmek için ne kadar isteklisin?"

Hayatın küçük tatlı sürprizlerini L’Occitane Almond Shower Oil ile yakalayın

Hayat, beklenmeyen güzelliklerle dolu bir dans gibi; eğer görmeyi, fark etmeyi bilirsek hayatın şaşırtıcı güzellikteki tatlı anlarını sık sık yakalayabiliriz. Bazen uzun zamandır görmediğimiz bir arkadaşımızla yolda karşılaştığımız, bazense tatlı bir yağmurun ardından çıkan gökkuşağını gördüğümüz o ‘an’da gizli olabilir mutluluk. Bu, beklenmedik ama her zaman iyi hissetmemizi sağlayan hoş sürprizler, hayatın şaşırtıcı güzellikteki anlarından yalnızca birkaçı olsa da tüm gün yüzümüzü güldürmeye yetebilir.



Yakalamak için istekli olursak hayatın monoton akışına biraz olsun ara vermemizi sağlayan ve yaşamın ne kadar büyüleyici olduğunu hatırlatan pek çok tatlı sürpriz bulabiliriz. Tıpkı L’Occitane Almond Shower Oil’in su ile buluştuğunda yağ kıvamından köpüğe dönüşen sürprizli formu gibi.

Sürprizlerle dolu keyif veren bir deneyim

Mutluluk veren, keyif dolu ve sürprizli anlar dediğimizde şüphesiz ki kendimize ayırdığımız zamanların önemi ve yeri çok büyük. Çünkü, günlük hayatın koşturması içerisinde kendimizi şımartabildiğimiz, bedenimizin ve zihnimizin ihtiyaçlarını karşılayabildiğimiz bu özel anlar, monotonluğun içinden bize göz kırpan küçük sürprizler gibi. Özellikle de kişisel bakım ritüellerini taçlandıran L’Occitane Almond Shower Oil ile sürprizlerin hiç sonu yok. Bu özel duş bakım yağı, suyla buluştuğu anda değişen formu ile bize sıradan görünen anları bile özel kılan küçük sürprizler sunuyor.

Almond Shower Oil’in içeriğindeki badem yağı, su ile birleştiğinde anında yoğun keyif verici bir köpüğe dönüşüyor, bize de tatlı küçük sürprizlerle dolu dokunuşların cildimizde bıraktığı o yumuşacık etkinin keyfini sürmek kalıyor. Tabii, o tatlı ve küçük sürprizler Badem Duş Yağı’nın yalnızca köpüren özel formülünde saklı değil, kokusu da bambaşka bir heyecan.

Kokuların duyuları harekete geçiren büyülü dünyası

Bazen sizin de bir kokunun esintisiyle geçmişe doğru kısa bir yolculuğa çıktığınızı hissettiğiniz oluyor mu? Kabul edelim, hayatın içindeki tatlı sürprizli anlarda kokuların da etkisi oldukça büyük. Belki çocukluğunuzdan keyifli bir anı hatırlatan nostaljik bir koku, belki gençliğinizde kullandığınız eski bir parfümün rüzgarla karışmış hali, belki de taze biçilmiş çimlerin havada dağılan dansı… Kokular da sürprizli anların başrol oyuncusu olabiliyor.



Tıpkı, Almond Shower Oil’in tatlı bademin mis kokusunu cildimizde bırakması gibi. Üstelik vegan içeriği ile tüm cilt tiplerine de uygun olan bu bakım yağı, duyuları harekete geçiren büyülü bir dünyanın da kapısını aralıyor. Hayatın bitmeyen telaş ve karmaşasında her şeyden biraz da olsa uzaklaşıp, o büyülü dünyaları keşfetmek hepimizin ihtiyacı değil mi? Daha fark edilmeyi bekleyen onca tatlı sürpriz varken…

Şaşırtıcı üçlü etki

Köpüren özel formül, büyülü dünyalara açılan mis badem kokusu, tabii bir de şaşırtıcı üçlü etki. L’Occitane Almond Shower Oil ile hayatın sürprizlerle dolu anlarını yakalamak çok kolay. Özel vegan formülü, cildi hem temizliyor hem nemlendiriyor hem de onarıyor. Bu üç etkiyi bir arada bulabilmek de en tatlı sürprizlerden biri.

Badem Duş Yağı, özel köpük yapısı ile cildi temizliyor, içeriğindeki omega 6 ve 9 bakımından zengin tatlı badem yağı ve üzüm çekirdeği yağı ile ilk kullanımda nemlendirme etkisi sağlıyor ve cildi besleyerek ışıl ışıl bir görünüme kavuşturuyor.

Elbette, hayatta daha yakalanmayı bekleyen pek çok şaşırtıcı tatlı an var. Bazıları, bir anda karşımıza çıksa da bazen de bu anları biz yaratabiliriz. Bakım rutinlerimize L’Occitane Almond Shower Oil’i eklemek, tanımadığımız birine iltifat etmek ya da sevdiğimiz birine uzun zamandır istediği bir şeyi satın almak, hayatımızda o tatlı sürprizleri artırmaya ve yaşamın keyfini doyasıya çıkarmaya yardımcı olabilir.

Hiç vakit kaybetmeden birinden başlamak istiyorsanız hemen tıklayıp sürprizlerle dolu L’Occitane Almond Shower Oil dünyasını keşfedebilirsiniz.

Sıra dışı bir gelecek: Otomobil dünyasında bizi neler bekliyor?

Teknolojinin, yapay zekanın ve çevre bilincinin hızla geliştiği günümüzde otomotiv dünyası da bu gelişmelerden geri kalmıyor ve inovasyonlarla ve merakla dolu bir sektöre dönüşüyor. Son yıllarda elektrikli araçlar, otonom sürüş özellikleri, akıllı yol çözümleri gibi konularla pek çok gelişime imza atan otomobil dünyasında gelecekte bizi daha nelerin beklediği büyük bir merak konusu. Hepsi çok heyecan verici olsa da en çok merak edilen sorulardan ve benim de heyecanla beklediğim gelişmelerden biri; uçan arabaların hayatımıza girip girmeyeceği 🙂 Uçan arabalar yakın zamanda hayatımıza dahil olur mu bunu bilmiyorum ama otomotiv endüstrisinin geleceği hakkında kendi perspektifimden ele alacağım pek çok konu var. Gelin, benim de bir parçası olduğum bu sıra dışı gelecekte bizi neler bekliyor olabilir birlikte bakalım.



Elektrikli otomobillerin hızlı yükselişi

Geçtiğimiz yıllarda pek çok otomobil markası, yakın gelecekte elektrikli araç üretimine ağırlık vereceğini açıklamıştı, hatta dünya çapında tamamen elektrikli araç üretimine geçmeyi planladığını belirten markalar da var. Elektrikli araçların hayatımıza dahil olması çok yeni bir gelişme olmasa da yaygınlaşması ve popülerliğinin artması son zamanlarda daha bir artış gösterdi. Gelecekte de elektrikli araçların üretiminin ve kullanıcısının artması sektörünün en beklenen gelişmeleri arasında.

Bildiğiniz gibi ben de elektrikli otomobil tutkunlarından biriyim ve sık sık sizlerle Instagram hesabımdan %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E ile olan maceralarımı paylaşıyorum 🙂 Konumuza dönecek olursak; fosil yakıt tüketimini azaltmak ve karbon emisyonlarını düşürmek için ülkelerin elektrikli araç kullanımına yönelik teşviklerini artırması da beklenenler arasında. Ayrıca, batarya teknolojisinde yeni ilerlemeler, elektrikli araçların menzillerinin artırılması, şarj altyapılarının geliştirilmesi de yine yakın gelecekte bizimle olacağa benziyor.

Sürdürülebilir ve çevre dostu çözümler

Elektrikli araçların yükselişi, otomobil dünyasının geleceğinde beklenen tek çevreci haber değil. Doğa dostu yaklaşımlar ve sürdürülebilir çözümlerle dolu yenilikler de ufukta. Pek çok sektörün son yıllarda önemli bir gündem maddesi haline gelmiş olan çevre bilinci, otomotiv dünyası için de önemli bir konu. Geri dönüştürülmüş malzemelerden üretilen iç dizayn ekipmanları, doğa dostu kumaşların kullanımı, üretim aşamasında yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı, daha az karbon salımı yapan motor teknolojileri ve daha nice gelişme, otomotiv dünyasının beklenenleri arasında.

Sektörde yeşil devrim adını verebileceğimiz daha pek çok gelişmenin damga vurması da olası. Araçların iç tasarımdan üretim süreçlerine kadar geniş bir yelpazede sürdürülebilir çözümler, otomobillerin gelecekteki dünyasını ve tabii ki dünyamızı taçlandıracak gibi. Bir çevreci olarak hızla yaygınlaşmasını görmek istediğim gelişmelerden birisi kesinlikle sürdürülebilir çözümler.

Otonom sürüş özelliklerinde ilerlemeler

Ve tabii ki otonom sürüş özelliklerinden bahsetmemek olmaz. Beni belki de en çok heyecanlandıran konulardan bir diğeri. Hani şu sürücüsüz giden otomobiller var ya, işte tam da onlardan bahsediyorum. Yakın bir gelecekte belki de araçların şoför koltukları hep boş kalacak. Olamaz mı? Bu, çok gerçekçi bir senaryo olmasa da şu an için benzer senaryolarla sık sık karşılaşacağız gibi. Çünkü pek çok dünya devi otomobil ve teknoloji firması, otonom araçlar alanında büyük yatırımlar yapıyor. Ancak, tam otonomiye ulaşmak için biraz daha geleceği beklemek gerekecek. Çünkü birtakım zorlukları aşabilmek için yeni teknolojilerin geliştirilmesi bekleniyor.

Özellikle büyük şehirlerdeki yoğun ve karışık trafik senaryoları, yasal düzenlemeler, kişisel hakların korunması, uygun yol ve altyapı çalışmalarının tamamlanması gibi pek çok faktör var. Yine de bu konudaki çalışmaların hız kazanması ve otonom sürüşün farklı seviyelerinin piyasaya sürülmüş olması, otonom sürüş teknolojilerinin potansiyelini gösteriyor. Gelecekte tam otonom seviyeye de erişilmesi mümkün.



Otonom özelliklerin yanı sıra farklı sürüş modları da ufukta. Hatta, ben şimdiden %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E  ile bu modları deneme fırsatına sahibim 🙂 Mustang Mach-E, sürüş deneyimini kişisel isteklere göre uyarlıyor; Aktive, Whisper ve Untamed modları sayesinde motor seslerini, ortam aydınlatmasını ve hatta aracın tepki verme hızını kişiselleştirmek mümkün. 

Akıllı şehirlerin kurulması

Otonom sürüş özellikleri, farklı sürüş modları, otomobil ve yapay zeka teknolojisindeki gelişmeler, yalnızca bireysel kullanımla sınırlı kalmayacak muhtemelen. Ve önemli bir toplumsal gündem haline de gelecek. Bu da akıllı şehirler gibi bir konseptin hayatımıza girmesi anlamını taşıyabilir. Şehirlerin, otomobillerin geleceği ile ne ilgisi var ki diye düşünmeye başlamadan hemen araya gireyim. Eğer başta otonom sürüş özellikleri olmak üzere otomobiller kendi başlarına -bir sürücünün aracı sürmesine ihtiyaç kalmaksızın- yolda gidebilecekse, bu şehirlerin de birtakım düzenlemelerden geçmesi anlamını taşıyor. Yollardaki alt yapı çalışmalarının bu doğrultuda düzenlenmesi, akıllı şarj istasyonlarının kurulması ve otonom araçların kendi kendini şarja takabilmesi için uygun çevresel yapılanmaların tamamlanması gibi pek çok gelişmeyi de beraberinde getirebilir. Belki de gelecekte şehirlere akıllı taksi durakları kurulacak ve birtakım mobil uygulamalar üzerinden bağlantıya geçilebilecek.

Sosyal dünya ile bağlantı sağlayan araç özelliklerinin geliştirilmesi

Bir düşünelim; otomobiliniz size en yakın kafeyi önerse ya da zevkinize uygun bir restoranda sizin için rezervasyon yaptırsa, nasıl olur? Ya da arkadaşlarınızla buluşma ayarlasa, arabaya bindiğinizde en sevdiğiniz dizinin kaldığınız bölümünü başlatsa? Siz keyifle buluşmalarınıza hazırlanırken veya dizinizi izleyip, müziğinizi dinlerken sizi istediğiniz yere götürse? Yani adeta bir eğlence merkezine dönüşse? Tüm bunlar, yakın gelecekte hayallerimizi süslemenin ötesine geçebilir. Bağlantılı araçlar, yani kendi internet erişimi olan ve verileri başka cihazlarla da paylaşabilen araçlar, otomobil dünyasının belki de gelecekte en çok parlayan yıldızı olabilir. Yalnızca yolculuk vadetmenin ötesinde bağlantılı araçlar, adeta kişisel mobil cihazlarımıza dönüşebilir.

Çoğu macerama tanıklık ettiğiniz Ford Mustang Mach-E de adeta benim eğlence merkezim. Araç içi iletişim ve eğlence sistemi olan Ford SYNC 4A ile konuşma, ses tanıma, kablosuz akıllı telefon entegrasyonu, sezgisel 15,5″ dokunmatik ekran ve çok daha fazlasını deneyimleyebiliyorum. Halihazırda gelişmiş teknolojinin keyfini sürebiliyor olsam da gelecekte bağlantılı araçlar bizi daha pek çok özelliği ile şaşırtacak diyebilirim.

Kısacası, otomobil dünyasının sıra dışı geleceğinde bizi bekleyen yepyeni heyecanlar var. Uçan arabalar yalnızca filmlerin unutulmaz bir parçası olarak mı hafızalarımızda kalır yoksa gerçekten de hayatımıza dahil olur mu bilinmez ama kesin olan bir şey varsa o da otomobil dünyasının hiç olmadığı kadar yenilik dolu olduğu. Kim bilir belki bir gün gökyüzünde bulutların arasında sıkışıp kaldığım bir trafikteyken size yazarım 🙂 Daha fazlası için yazılarımı ve Instagram hesabımı takip etmeyi unutmayın.

İlginizi çekebilir: Virtual Influencer’lar: Kim bu sıra dışı influencer’lar? Takip etmeniz gerekenler?

Güne lezzetli bir başlangıç için kahvaltılık tarifler

Ne demiş şair; kahvaltının mutlulukla bir ilgisi olmalı. Sizce de öyle değil mi? Günün ilk öğününün, bize gün boyu yetecek kadar neşe ve enerji kaynağı olması gerekmiyor mu? İster sabahın çok erken saatlerinde ister öğlene yakın olsun, fark etmez; günün ilk öğünü her zaman çok önemli. Çünkü günün geri kalanını etkileyen, o günün ne kadar kaliteli bir gün olduğunu belirleyen en önemli faktörlerden biri; güne neler yiyerek başladığımız…



Ancak hepimiz biliyoruz ki, klasik kahvaltı tarifleri zamanla sıkıcı hale gelebiliyor. Yumurta, peynir, zeytin güzel bir başlangıç olsa da her gün aynı şeyleri yemek hayatlarımızda monotonluk yaratabiliyor. Dolayısıyla biraz daha yaratıcı alternatiflere ihtiyacımız var. Ama bir yandan da yoğun tempomuza ayak uydurabilmek için pratik ve besleyici olmalı. Tabii lezzetten de ödün vermek olmaz. İşte tam da bu noktada lezzeti ile, pratikliği ile, besleyiciliği ile kahvaltıların yıldızı müsli karşımıza çıkıyor. İşte müsli kullanarak hazırlayabileceğiniz lezzetli ve sağlıklı kahvaltılık tarifler:

Müslili Ekmek

Eğer kahvaltıda değişiklik yapmak ve lezzet ile besleyici değeri bir arada sunan bir alternatif arıyorsanız, müslili ekmek tam size göre. Klasik ekmek tariflerine göre çok daha zengin ve doyurucu bir seçenek sunan bu kahvaltılık tarifi, aynı zamanda çok daha lezzetli, çok daha eğlenceli. Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli’nin içeriğindeki kızılcık, kuru üzüm, elma ve marakuyalı özel karışım sayesinde enerjik bir sabaha doyurucu dilimlerle merhaba diyebilirsiniz.

Malzemeler:

Hamuru için:

  • 1 su bardağı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 2-3 tatlı kaşığı Dr. Oetker Aktif Maya
  • 0,5 çay bardağı süt
  • 4-4,5 su bardağı un
  • 0,5 çay bardağı toz şeker
  • 1 su bardağı ılık süt
  • 1 yumurta
  • 100 gram yumuşak margarin

Üzeri için:

  • 2-3 yemek kaşığı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 1 yemek kaşığı su

Hazırlanışı:

  • Mayayı bir kaseye alın ve üzerine yarım çay bardağı ılık sütü ilave edin. Kaşık ile birkaç kez karıştırıp 10-15 dakika bekletin.
  • Unu derin bir kaba eleyin ve üzerine beklettiğiniz mayayı ilave edin. Toz şeker, süt, yumurta ve margarini ilave edip iyice yoğurun. Üzerini kapatıp ılık ortamda 40-45 dakika bekletin.
  • Süre sonunda mayalanan hamura 1 su bardağı meyveli müsliyi ekleyin ve yoğurun. Hamuru yuvarlayıp pişirme kağıdı serilmiş fırın tepsisine alın. Üzerine su sürüp meyveli müsli serpin ve 20 dakika bekletin.
  • Fırını belirtilen dereceye ayarlayıp ısınması için önceden açın. (Alt-üst pişirme: 170 °C, Turbo pişirme: 160 °C)
  • Hamurun üzerini keskin bıçak ile 3-4 yerinden 1 cm derinliğinde kesin ve 25-30 dakika pişirin.
  • Fırından çıkarıp soğutun. Dilimleyerek servis yapın.

Çikolatalı Çıtır Smoothie Bowl

Kahvaltıda kendinizi şımartmak ve güne ‘bomba’ gibi başlamak istiyorsanız, tatlı bir kahvaltılık tarifi tam size göre olabilir. Çıtır tahıl ve çikolata parçacıkları içeren Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli ile çok pratik ve çok lezzetli bir kahvaltılık bowl hazırlayabilirsiniz.

Malzemeler:

  • 2 yemek kaşığı Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli
  • 1 adet olgun muz
  • ½ avokado
  • 1 yemek kaşığı kakao tozu
  • 1 su bardağı badem sütü

Hazırlanışı:

  • Olgun muzu, avokadoyu, kakao tozunu ve badem sütünü blender’a alın. Pürüzsüz bir kıvam alana kadar yüksek hızda karıştırın.
  • Elde ettiğiniz smoothie karışımını bir kaseye aktarın ve kahvaltılık bowl için tabanı hazırlayın.
  • Smoothie tabanın üzerine çıtır çıtır Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli’yi ekleyin. Ve harika kahvaltı kaseniz hazır.

Portakallı Muzlu Müslili İçecek

Kahvaltılarınızı bir sonraki seviyeye taşımaya hazırsanız, Dr. Oetker Vitalis Bal Bademli Çıtır Müsli ile tanışın. Bu benzersiz müsli, sadece lezzetiyle değil, aynı zamanda sağlık açısından sunduğu faydalarla da kahvaltılarınızın vazgeçilmezi olmaya aday. Hem lif hem de Vitamin B1, demir ve magnezyum gibi önemli besin öğeleri açısından zengin olan bu müsli ile harika bir kahvaltılık içecek hazırlayabilir, güne başlarken ihtiyacınız olan enerjiyi ve besinleri alabilirsiniz:



Malzemeler:

  • 50 g Dr. Oetker Vitalis Bal Bademli Çıtır Müsli
  • 1 poşet Dr. Oetker Şekerli Vanilin
  • 2 adet muz
  • 2-3 dilim ayıklanmış ve zarları çıkarılmış portakal dilimleri
  • 2 su bardağı buzdolabında soğutulmuş süt
  • 2 yemek kaşığı bal

Hazırlanışı:

  • Muzları soyup iri parçalara kesin ve mutfak robotuna alın.
  • Üzerine portakal dilimleri, süt, bal ve şekerli vanilini ilave edip meyveler ezilinceye kadar karıştırın.
  • Hazırladığınız içeceği bardaklara alın. Üzerlerine çıtır müsliyi ekleyip kaşık ile karıştırın.
  • Buzdolabında 30 dakika bekletip servis yapın.

Meyveli Mini Kahvaltılık Muffin

Güne başlarken modunuzu yükseltecek, enerjinizi yerine getirecek ve ihtiyacınız olan besin öğelerini almanızı sağlayacak ve tüm bunları yaparken de eğlenceli bir hale çevirecek muffinlere kim hayır diyebilir ki… Siz de demezseniz, Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli ile harika bir kahvaltılık hazırlayabilirsiniz.

Malzemeler:

  • ½ su bardağı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 1 paket Dr. Oetker Hamur Kabartma Tozu
  • 1 su bardağı tam buğday unu
  • 2 yemek kaşığı bal
  • ½ su bardağı süt
  • 1 yemek kaşığı tereyağı
  • 1 adet yumurta
  • 1 adet mini muffin tepsisi

Hazırlanışı:

  • Fırını 180 derecede önceden ısıtın ve mini muffin tepsisini yağlayın.
  • Bir kasede tam buğday unu, Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli ve kabartma tozunu karıştırın.
  • Başka bir kapta süt, eritilmiş tereyağı ve yumurtayı çırpın. Islak malzemeleri kuru malzemelerin üzerine dökün ve karıştırın.
  • Hazırladığınız kek harcını mini muffin kalıplarına eşit miktarda bölün. Her bir kalıbı üçte iki oranında doldurmanız yeterli olacaktır, böylece kabardığı zaman da yeteri kadar alan kalacaktır.
  • Yaklaşık 20 dakika kadar pişirdikten sonra fırından çıkarın, birkaç dakika beklettikten sonra servis edebilirsiniz.

Bonus: Çabasız ve lezzetli kahvaltılar

Eğer daha hızlı bir şekilde lezzetli, pratik ve doyurucu kahvaltılık tarifler hazırlamak istiyorsanız, fazla çaba harcamadan da eğlenceli kahvaltılar yapabilirsiniz. Müslinizi ister sütle ister yoğurtla karıştırın; üzerine meyve, bal, biraz da kuruyemiş ekleyin ve voila! Enfes kahvaltınız hazır… Ama bir dakika; zaten eklenmişi var 🙂 Dr. Oetker Vitalis’in lezzetli, doyurucu ve sağlıklı dünyası ile klasik kahvaltılar yerine daha enerjik tariflerle güne başlayabilirsiniz.

Sağlıklı ve dengeli beslenmeyi, ‘sıkıcı’ kalıplardan çıkarmak ve her güne büyük bir neşe ile başlamak istiyorsanız Dr. Oetker Vitalis, kahvaltılarınızın vazgeçilmezi olacak. Üstelik sadece kahvaltılarınızın da değil; ara öğünlerinizde de lezzetli atıştırmalıklar olarak tüketebilirsiniz. Bu çıtır lezzetler, gününüzün her saatine enerji ve neşe katacak!

Siz de Dr. Oetker Vitalis’Dr. Oetker Vitalis’Dr. Oetker Vitalis’in Multi Meyveli Çıtır Müsli, Bal Bademli Çıtır Müsli ve Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli çeşitlerinden dilediğinizi seçebilir, güne en sevdiğiniz lezzetle harika bir başlangıç yapabilirsiniz.

*Bu yazı Dr. Oetker katkılarıyla hazırlanmıştır.

Sürdürülebilir çözümlerin izinde: VitrA’dan dünyanın ilk ve tek %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabosu

‘Biricik’ dünyamız günden güne artan çevreler baskılar ve azalan doğal kaynak sorunları ile karşı karşıya. İklim krizi, küresel ısınma, atık sorunları, hava kirliliği ve daha nice çevresel sıkıntı, hem dünyamızın hem de insanlığın geleceğini tehdit ediyor. Bu nedenle, sürdürülebilir yaşam alışkanlıklarına sahip olmanın önemi her zamankinden kat ve kat daha fazla. Böylesi bir gerçekliğin farkında olan tüm endüstrilerde de yenilikçi ve çevre dostu ürünlerin geliştirilmesi oldukça büyük bir öneme sahip. Bu bağlamda VitrA, büyük bir adım atarak çevreye saygısını ve döngüsel ekonomiye olan katkısını gözler önüne seriyor.



VitrA’dan bir ilk; %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabo

Çevresel ayak izlerini azaltma yolunda önemli adımlar atan VitrA, sektörün değişim öncülerinden biri olarak bizi yeni çevre dostu lavabosu ile tanıştırıyor. Dünyanın ilk ve tek %100* geri dönüştürülmüş seramik lavabosu özelliğini taşıyan bu lavabo, atık olarak kabul edilen malzemelere yeniden hayat veriyor. Yeni çevre dostu lavaboların içerik olarak yaklaşık %100’ü, kırık seramikler de dahil olmak üzere üretim sürecinde ortaya çıkan ve bertarafa giden atıklardan oluşuyor.

VitrA’nın sürdürülebilirlik konusundaki vizyon ve öncülüğünü yansıtan bu yenilikçi ve çevre dostu lavabolarla, seramik sektöründe sürdürülebilir tasarım konusunda da yeni bir standart ortaya çıkıyor. Tasarım harikası ve fonksiyonel bir ürün olmanın ötesinde geri dönüştürülmüş seramik lavabolar, çevresel bilinç ve sürdürülebilir yaşam tarzlarını da destekleyen güçlü bir mesaj taşıyor.

%30 oranında iyileşen küresel ısınma potansiyeli

ISO 14040:2006 ve 14044:2006 standartlarına uygun yapılan Yaşam Döngüsü Değerlendirmesi sonuçlarına göre, atıkların kullanılması çevresel etkilerden küresel ısınma potansiyelini %30 oranında iyileştiriyor. Geri dönüştürülmüş lavaboların üretilmesi sayesinde, ürün başına, daha az hammadde kullanılarak %36’lık iyileştirmeyle yaklaşık 5 kilogram hammadde tasarrufu ve %38 iyileştirmeyle 2,48 Kwh elektrik tasarrufu elde edilmesi hedefleniyor.

Sadece bir lavabo olma işleviyle kalmayan, çevresel sürdürülebilirliğe yönelik geniş bir vizyonu temsil eden bu ürün, çevreye duyarlı bir gelecek için atılmış çok büyük bir adım. Eczacıbaşı Yapı Gereçleri’nin çevre dostu lavabolarla benimsediği bu üretim yaklaşımı, döngüsel ekonomiye katkıyı da en üst seviyeye çıkarıyor.

Sürdürülebilir bir gelecek için hijyenik ve şık bir ilham kaynağı

Küresel ısınma potansiyelini iyileştiren, çevre dostu bir tasarım harikası olmasının ötesinde VitrA’nın geri dönüştürülmüş lavaboları, hijyen endişesini de ortadan kaldırıyor; çünkü bu lavabolar VitrA Hygiene teknolojisiyle kaplanıyor. Bakteri gelişimini %99,9 oranında önleyen VitrA Hygiene teknolojisi sayesinde, seramik lavaboların kullanımı sırasında yüzeye bulaşan bakteriler etkisiz hale geliyor. Böylece, bir numaralı önceliğimiz olan hijyenden ödün vermeden çevre dostu seçimler yapmak da kolaylaşıyor.



Ayrıca, her zevke, her alana uygun seçimler yapmak da yine VitrA ile oldukça kolay. Bilecik, Bozüyük’teki VitrA Üretim Kampüsü’nde geliştirilen yenilikçi çözümler sayesinde üretimine başlanan bu çevre dostu çanak lavabolar, ilk olarak mat bej renkte ve 5 formda tasarlanmış olsa da VitrA’nın geri dönüştürülmüş ürün gamına yeni ürün ve renklerin eklenmesi de planlanıyor.

VitrA %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabonun hikayesi, gelecekteki çevre dostu ürünler ve teknolojiler için de büyük bir ilham kaynağı. Daha sürdürülebilir bir dünya için gelecekte atılacak tüm adımlara şimdiden ilham olduğu kesin. Siz de yaşam alanlarınızı çevre dostu bir bilinç ile şekillendirmek ve bir eşi daha olmayan dünyamızın geleceği için önemli bir adım atmak istiyorsanız hemen tıklayıp VitrA %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabo çeşitlerini keşfedebilirsiniz.

* İçerik olarak yaklaşık %100’ü üretim sürecinde ortaya çıkan ve bertarafa giden atıklardan üretilmiştir.

* Bu içerik VitrA katkılarıyla hazırlanmıştır.

İlgili Makale