X

Mutluluk yönetimi için 5 sihirli dokunuş

7 Nisan’da Boğaziçi Eğitim tarafından, İK profesyonellerine yönelik olarak düzenlenen “Mutluluk Yönetimi Zirvesi”nde yaptığım sunumu bir makale olarak paylaşmaya karar verip de makaleyi tamamladıktan sonra baktım ki paylaşım zamanlaması da çocuk bayramına denk geliyor… İster istemez çocukluğumda neyle nasıl mutlu olurdum, arkadaşlarımı neler mutlu ederdi diye hızlıca bir düşündüm.

Mutluluk kolay!

Çocukken hepimiz kolayca mutluyduk; sokakta taşlardan yapılmış kaleler arasında top koşturduktan sonra içtiğimiz gazoz, ramazanda kuyrukta bekledikten sonra aldığımız sıcak pidenin kenarından tırtıklamak ya da evde kendi kendimize yaptığımız oyuncak (o her neyse artık) ile oynamak mutluluk için yeterliydi…

Sonra büyürken bir şey oldu ve aralarda mutlulukla bağlantımız kesilmeye başladı; hatta kimimiz sonunda bu bağlantıyı tamamen kaybetti. Dikkat ederseniz “mutlu olmaya çalışmak”tan “bizi mutlu edebilecek şeyler”den falan söz etmiyorum; “mutlulukla bağlantımız” diyorum… “Mutluluk yönetimi” diyorum…

Çünkü mutluluk ulaşılabilir ya da yapılabilir bir şey değil: Mutluluğu; bir şeylere sahip olduktan sonra, bir yerlere vardığımızda veya Kaf Dağı’nın ardına uçar uçmaz ulaşacağımız bir hedef olarak algıladığımızda, aslında kendimizi sürekli mutsuz tutmak için muhteşem bir sebep yaratmış oluveriyoruz! Mutluluğu elimizin tersiyle itiyoruz. Çünkü mutluluk bir “olma hali”, bir “haleti ruhiye”… Ve eğer mutluluğun bir ruh hali olduğunu daima hatırlarsak mutlu olmak çok kolay.

Asıl soru şu: Mutlu olmayı siz ne kadar istiyorsunuz?

Bakın açık konuşalım; hayat sevimsiz birçok şeyle dolu ve onların üstünü örtmenin ya da inanmadığımız cümleleri sırf olumlama yapacağız diye tekrar etmenin bir faydası yok. Bir de üstüne inanmadığımız olumlamaları tekrarlamak bilinçaltımızda gereksiz bir stres yaratıp bizi içten içe mutsuz tutan bir ruh hali yaratıyor.

İlginizi çekebilir: Olumlamaları unutun ‘Büyülü Cümleler’ yazmanın 10 püf noktası

Aslında “mutlu olmak için” özellikle yapmamız gereken aman aman bir şey yok… 4 adet hormon var. Bunlar vücudumuzun zaten salgılamaya muktedir olduğu şeyler ve bir zahmet onların salgılanmasını sağlayacağız, hepsi bu. Gerisini vücudumuz bizim için yapıyor. Gelin şimdi vücudumuzun bu 4 hormonu daha fazla salgılamasını sağlayacak 5 sihirli dokunuşa bakalım:

1. sihirli dokunuş: Gülümsemek

Gülümsemenin vücudumuzda yarattığı muazzam etkiler var, paylaştıklarımı okuduğunuzda eminim günlük hayatınızda daha fazla gülümsemek konusunda adım atacaksınız. Gülümsemenin fizyolojik etkilerle yarattığı avantajlardan bahsetmeden evvel bizi nelerin güldürdüğünü anlamamız önemli:

  • Gerginlikten kurtulduğumuz anda gülüyoruz. Stresin biriktiği anlarda sarf edilen beklenmedik bir cümle bile bizi güldürmeye yetiyor. Sinema endüstrisi (özellikle Hollywood) bunu çok iyi biliyor ve filmlerde bu durumu sürekli kullanarak izleyicinin gerilimini boşaltıveriyor. Süper kahramanların düşmanlarla dövüşürken en kötü durumlara düştüğünde söyledikleri sürpriz cümleleri hatırlayacaksınız. Ya da kendi hayatımıza bakalım; annem kronik hastalığın acılarıyla cebelleşirken babamın veya benim söylediğim bazı şeylere kahkahalarla gülebiliyordu mesela. Ya da eminim bir sınav, sunum, toplantı ve hatta cenaze sırasında bile olmadık şeylere gülmekten kendinizi alamadığınız zamanlar olmuştur.
  • Bu da bizi güldüğümüz ikinci şeye getiriyor: Sürprizler. Beklemediğimiz, içinde bulunduğumuz durumla uyuşmayan, “yersiz” şeylere çok gülüyoruz. Bunun sebebi beynimizin çalışma biçimi: Bir şey okurken, izlerken ya da herhangi bir durumu yaşarken zihnimizin yaptığı şey geçmişte edindiği deneyimleri ve mantığı kullanarak bir sonraki anda ne olacağını tahmin etmekle ilgilenmek. Ve sonuç, tahminimizle uyumsuz bir şekilde ortaya çıktığında kendimizi kahkahalar atarken bulabiliyoruz.
  • Bizi güldüren bir diğer şey ise “üstünlük” hissi… Başkalarının hataları, şanssızlıkları ya da sakarlıkları onlardan üstün olduğumuzu hissettirerek bizi güldürüyor.

Kahkahanın ettiği…

Her ne sebeple olursa olsun kahkahalarla gülüyorsak eğer vücudumuzda çok faydalı şeyler oluyor: Diyafram kasılıyor ve mide, dalak, karaciğer gibi organlarımızı uyarıyor. Yüzümüzden karnımıza, boynumuzdan kollarımıza tüm kaslarımız gevşeyip rahatlıyor. Kan dolaşımı hızlanıyor ve oksijen vücudumuzun her noktasına çok daha kolay ulaşmaya başlıyor. Öyle ki egzersiz yaptıktan sonra vücudun salgıladığı endorfin hormonunun kahkaha atarken de salgılandığını biliyoruz.

Ayrıca gülmek beyinde adeta havai fişekleri patlatıyor; beyin son derece aktif hale geliyor ve 5 bölge aynı anda çalışmaya başlıyor. Faaliyete geçen bu bölgelerden biri de hipotalamus ki beynimizin bu küçük bölümü hormonlarımızın üreticisi ve fiziksel gülme eylemini duygusal bir tepkiye dönüştürüyor.

Gülmek endorfin hormonunu had safhaya ulaştırdığından bu hormon vasıtasıyla tüm organlarımıza “Her şey yolunda” mesajı gidiyor. “Mutluluk hormonu” da denen endorfin aşırı stres etkilerini yok ediyor ve yerine yoğun mutluluk hissi bırakıyor. Gülmek gerçekten çok sağlıklı; uzmanlar “1 dakikalık gülümseme 45 dakikalık rahatlamaya eşdeğer” diyor.

Birinci sihirli dokunuş olan gülmeyi hayatınıza sık sık kattığınızdan emin olun: Korku, dram veya gerilim yerine komedi filmleri ya da stand up gösterileri izlemek işinizi kolaylaştırabilir. Bir de emin olun ki her ortamda gülümsemenizi sağlayacak bir şeyler var, onları bulmak üzere bakın ve taammüden (önceden planlayarak, bilinçli bir şekilde) gülümsemeyi hatırlayın…

2. sihirli dokunuş: Fizyoloji

Bedeninizle ne yaptığınız, duygusal durumunuzun doğrudan sebebi. Eğer hareket ediyor ve vücudunuzu aktif bir şekilde kullanıyorsanız çok daha iyi hissetmeniz kaçınılmaz. Ve hatırlayın; mutluluk, sonuç ve beklentilerden bağımsız bir iyi hissetme hali. Bu yüzden bedeninizi aktif tutmak mutlu kalmak için çok önemli.

Sporu hayatınızın bir parçası haline getirmek kendinize yapabileceğiniz en iyi şeylerden biri. Spor yapanlar biliyor: Spordan sonra insan kendini çok çok daha iyi hissediyor. Ve bunun sebebi de yine hormonlarımız çünkü fiziksel aktivite sadece endorfini değil serotonin hormonunu da tetikliyor ve çok daha mutlu hissetmemizi sağlıyor.

Elbette mutlu hissetmek için maraton koşmanız, abdominalleri baklavaya dönüştürmeniz ya da kas yığını haline gelmeniz gerekmiyor. Asansör yerine merdiven kullanmak, metroya inip çıkarken yürüyen merdivenlerde sağda durmak yerine soldan ilerlemek veya hafta sonları doğaya yakın yerlerde yürüyüş yapmak da çok etkili. Hatta sadece gerinmek bile size çok daha iyi hissettirecek; inanmıyorsanız şimdi deneyin ve hemen gerinin.

Sadece fiziksel duruşunuz bile nasıl hissettiğinizi doğrudan etkiliyor: Eğer zor geçen bir günün ardından kamburunuzu çıkarıp yere bakarak miskin miskin oturmak yerine camı açıp dik durarak derin bir nefes alıyorsanız çok daha iyi hissediyorsunuz.

İkinci sihirli dokunuş fizyolojiniz: “Duruşunuzu değiştirin; hayatınız değişsin” dersek hiç de abartmış olmayız.

3. sihirli dokunuş: Etkileşim

Baştan kabul edelim ki istisnasız tüm insanların bağımlı olduğu bir şey var: İletişim.

Hepimiz de hayatımızın her anında bir tür iletişim kurmak zorundayız; iletişimsiz geçen tek bir anımız bile yok. Bebekliğimizden bu yana; hayatı öğrenmekten kendimizi geliştirmeye kadar her konuda iletişime muhtacız ve yine bebekliğimizden beri iletişim için sürekli kullandığımız bir gerecimiz var: Ayna nöronlar.

İletişim bağımlılığı aslında hiç de şaşırtıcı değil çünkü etkileşimin en aktif hallerinden biri olan iletişim sırasında mutlulukla yakından ilgili bir başka hormonumuz tavan yapıyor: Dopamin. Asıl bağımlı olduğumuz şey de dopamin hormonu aslında. Sağlıklı bir iletişim biçimi olmasa da bu bağımlığı iyi anlatabilmek için sosyal medyadaki paylaşımlarımıza gelen her yorum ve beğenilerin bize hissettirdiği şeyi fark etmek faydalı olabilir: Her yorum ve beğeni dopamin salgılamamıza neden oluyor ve itiraf edin bu bize kendimizi iyi hissettiriyor.

Bebekliğimizden bu yana otomatik olarak kullandığımız ayna nöronlar ise bize sihirli dokunuş fırsatını veren en önemli gücümüz. Hayatımızın anlamını etrafımızdaki insanlara göre belirliyoruz; bize benzeyenlere kendimizi yakın hissediyor, bize iyi hissettirenlere benzemeye çalışıyoruz. Olumsuz etkisi olan kişilerden çok daha az etkileniyor ve tam aksine bize olumlu etkisi olanları taklit etmeye eğilim gösteriyoruz. Bu da tamamen içgüdüsel ve kontrolümüz dışında gelişiyor.

Yani siz etrafınızla olumlu etkileşim kurmaya başladığınızda etrafınızdakiler de içgüdüsel olarak zamanla size uyumlanıyor. Böylece içimizi olumlu duygularla doldurup iyi ve mutlu hissetmemizi sağlayan fasit bir daire oluşturuyoruz. Bu yüzden etrafımızla iletişimde olumlu kalmak önemli ve elbette gerçek birer zehir olan şikayet ve dedikoduyu da hayatımızdan tamamen çıkarmak şart…

Bir yandan da hatırlamamız gereken en önemli şey sürekli iletişim kurduğumuz yegane kişinin kendimiz olduğu. Sabah uyandığınızda, aynaya baktığınızda kendinizle ilgili düşüncelerinize yani kendinize ne söylediğinize dikkat etmelisiniz. Eğer kendinizle iletişim kurarken özenli davranıyorsanız bir süre sonra çok daha iyi hissettiğinizi fark edeceksiniz. Kendi toksik düşüncelerinizi ortadan kaldırırken etrafınızdaki toksik insanlardan yani sizi şikayet, serzeniş, söylenme, bilgiye dayanmayan yargı ve dedikoduyla zehirleyenlerden de kurtulmanız önemli. 

İlginizi çekebilir: Şikayet etmenin sizi yavaş yavaş öldüren 3 özelliği

Temas edin!

Eğer bu olumlu etkileşimde temas varsa 4. hormonu da devreye sokuveriyoruz: Oksitosin. Bu hormon rahatlamaya ve kan basıncını düşürmeye yardım ederken ağrı eşiğini yükseltip büyümeyi ve iyileşmeyi hızlandırıyor. Annelerinin dokunuşlarından uzun süre mahrum kalan/bırakılan bebeklerin uzun süre yaşayamamasının ya da sağlıklarının bozulmasının bir nedeni var: Yapılan araştırmalarda biyolojik anneleriyle iletişim kuran çocukların oksitosin oranlarının arttığı tespit edilmiş. Aynı şekilde kardeş, sevgili, eş gibi yakınlarımızla sarmaş dolaş etkileşim de oksitosini arttırıyor.

Sadece temas değil başkalarına iyilik yapmak da oksitosin hormonu salgılamamıza neden oluyor ve çok daha iyi hissederek mutlu kalmamızı sağlıyor. İşte bize oksitosin salgılatacak birkaç “etkileşim” önerisi:

  • Sarılmak, el ele tutuşmak
  • Egzersiz yapmak
  • Evcil hayvan beslemek
  • Masaj yaptırmak
  • Eğlenceli aktivitelerde bulunmak
  • Arkadaşlarla vakit geçirmek
  • Hayal kurmak
  • Doğada vakit geçirmek
  • Başkalarına iyilik yapmak
4. sihirli dokunuş: Müzik

Babam müzisyendi ve harika bir plak arşivine sahipti. Üstelik ikiz kardeşimle birlikte 5 yaşımızdan itibaren çok geniş yelpazede birçok müzisyenin çalışmalarından oluşan bu arşive erişimimize izin de vardı. Birbirinden farklı bir sürü müziği dinleyerek büyüdüm. 14 yaşımda davul çalmaya başladım ve hala da çalıyorum. Yani müzik hayatımın vazgeçilmez bir parçası.

Belki de bu yüzden hiç ayırt etmeden her türlü müziği dinlerim: İbrahim Tatlıses’in erken dönem hareketli/neşeli şarkılarını da Bach’ın -özellikle yaylılar için- yarattığı barok eserleri de bayıla bayıla dinlerim. Öğrencilik yıllarımda ders çalışırken, sonrasında yazarken, çalışırken, spor yaparken, araba kullanırken, yürürken, kitap okurken, uyumadan evvel ve hatta zaman zaman uyurken bile devamlı müzik dinlerim. Bunun da beni hep iyi hissettirdiğini söylemeliyim.

Bunun sebebini merak edip araştırdığımdaysa müzikle hiç ilgisi olmayan çok önemli iki ismin söyledikleri çıktı karşıma:

  • “Eğer Evren’in sırrını bulmak istiyorsanız; enerjinin, frekansın ve titreşimin dilinde düşünün” Nicola Tesla
  • “”Madde dediğimiz şey, titreşimleri duyularımız tarafından fark edilebilecek seviyeye inmiş bir enerjidir. Madde yoktur!” Albert Einstein

Madde yoksa (yani sadece enerjinin duyularımızla algılayacağımız bir türüyse) ve enerjinin farklı türleri birbirini etkiliyorsa gelin düşünelim: Kendisi de bir enerji olan ses (müzik) bizi ve içinde bulunduğumuz mekanı doğrudan etkiliyor. (Konuyla ilgili şu iki video ilginizi çekebilir: Rezonans Deneyi ve Su ve Ses Deneyi).

Kabile tabanlı toplumlardan Osmanlı’ya, Uzak Doğu öğretilerinden modern çağ yöntemlerine kadar her yerde müziğin bir tedavi biçimi olarak kullanılması boşuna değil. Müzik endorfinden oksitosin ve serotonine bu yazıda bahsi geçen bütün mutluluk hormonlarının üretiminin artmasını sağlarken stres hormonu olarak da bilinen kortizolün düşmesine neden oluyor. (Konu ilginizi çektiyse oldukça detaylı bir makaleyi burada okuyabilirsiniz.)

Bu konuyla ilgili en önemli anahtar, müziğin size nasıl hissettirdiğinin farkında kalmak: Depresif, iç karartan duygulardan çok sizde pozitif, neşeli, coşkulu hisler uyandırıp hayal gücünüzü tetikleyen tınılar dinlediğiniz sürece kendinize mutluluk halini hediye ediyorsunuz demektir.

5. sihirli dokunuş: Empati

Bu yazının etkileşim kısmında konuştuklarımızı hatırlayın: Şikayet ve dedikodunun yanı sıra yargı da bir zehir ve ön yargılarımızı bir kenara bırakmak önemli. Bunu yapabilmenin en etkili yöntemi de empati kurmak… İyi haber şu ki “empati” becerisi, dilersek geliştirebileceğimiz yeteneklerimizden biri.

Empati kurmaya başladığımızda bakın ne oluyor:

  • Karşımızdakini daha iyi anlıyor, kendimizi daha net anlatabiliyor ve sonuç olarak çok daha kolay anlaşıyoruz.
  • “Anlaşmak” barışı ve huzuru getiriyor, ilişkilerde stres gidiyor
  • Empati her gün uyguladığınız bir şeye dönüştüğünde kaçınılmaz olarak daha sakin, daha huzurlu, daha anlayışlı ve dolayısıyla mutlu hissediyorsunuz.

Endorfin, dopamin, serotonin ve oksitosin hormonlarına tavan yaptıran bu 5 sihirli dokunuşu hayatınızın vazgeçilmezleri arasına kattığınızda “mutlu olmak” için başka hiçbir şey yapmanıza gerek kalmayacak çünkü mutluluk sizin için kalıcı bir ruh haline dönüşecek.

Şunun da altını çizmeme izin verin:

Kurumlarda giderek daha önemli haline gelen “Mutluluk Yönetimi” ile ilgili yaptığımız çalışmalarda; bahsettiğim bu unsurları kurumsal hayatın bir parçası haline getirdiğimiz yöntemler sayesinde çalışanların mutlu hissetme oranlarını yükseltebiliyoruz. İş ortamında bile bu mümkünse kendi hayatınızda bunu sağlamak tamamen sizin vereceğiniz karar ve atacağınız adımlara bağlı.

Bana ulaşmak isterseniz lütfen yazın: tolga@tolgahanci.com.tr

Mutlu kalın!

V. Tolga Hancı: Doğma büyüme İstanbul'lu Tolga, 20 yıllık reklamcılık kariyerini danışmanlığa, ve oradan da koçluk ve eğitmenliğe dönüştürmüş bir yüksek performans stratejisti. Çalıştığı kişi ve kurumların; hayatın her alanında sınırsız potansiyellerinin % 100'ünü kullanarak, daima yüksek performansta kalabilmeleri için stratejiler üretiyor. Power Coaching'in ve Anthony Robbins Türkiye oluşumlarının kurucu ortağı. Birlikte çalışacağı kişi ve kurumların hedef ve hayallerini merak ediyor ve şöyle söylüyor: "İstiyorsan yaparsın! Asıl soru şu: Harekete geçmek için ne kadar isteklisin?"

Kıyafetlerinize özen gösteren teknoloji: Siemens iQ500 ile tanışın

Evde zamanımızın büyük bir kısmı, farkında olmasak da rutin işlere gidiyor. Pek çoğumuz için bu rutinde en çok vakit alan işlerden biri de şüphesiz ki çamaşır yıkamak ve kurutmak. Çamaşırlar için uygun programı seçmek, deterjanı ayarlamak, ıslak çamaşırların kurumasını beklemek ve ütü… Tüm bunlar bazen günün temposu içinde küçük ama rutinde bir yük haline dönüşebiliyor. Hayatı kolaylaştıracak birçok yenilik ise Siemens’ten geliyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makineleri ile rutininiz artık hiç olmadığı kadar kolay ve pratik. Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makinesinde çamaşırlarınızı sizden önce düşünen, her adımı sizin yerinize planlayan bir teknoloji var. Size ise bu teknolojinin keyfini çıkarmak kalıyor. 



intelligentDry: “Ben ne yapacağımı bilirim” diyen çamaşır ve kurutma ikilisi 

Pamuk tişörtler, hassas bluzlar, okuldan gelen kalın eşofmanlar… Normalde hepsi için ayrı ayrı düşünüp doğru programı aramanız gerekir. Ama artık değil. Gün içinde onlarca şeyle uğraşırken bir de çamaşırın “fazla mı kurudu, az mı kurudu, ya buruşursa?” stresi yaşamıyorsunuz. Çünkü makineler zaten kendi arasında konuşup sizin yerinize karar veriyor.  

Çamaşır ve kurutma makineniz sadece yan yana duran iki cihaz değil; birbirini anlayan, sizin yerinize düşünen bir ikili. Siemens iQ500’ün intelligentDry teknolojisi sayesinde “Acaba doğru programı seçtim mi?” stresi tamamen bitiyor. Yıkama bittiği anda çamaşır makineniz tüm detayları (kumaş türü, yük miktarı, ıslaklık seviyesi, hatta ısı toleransını) tek tek kurutma makinesine iletiyor. Kurutma makinesi de tüm bu bilgileri alıp kıyafetlerin için en doğru programı otomatik olarak seçiyor ve başlatıyor. 



Evinizde görünmez bir iş ortağı varmış gibi… Sessiz, hızlı ve tamamen sizin konforunuz için çalışan. Tek yapmanız gereken çamaşırları makineye atmak; gerisini teknolojinin kendisine bırakmak ve keyfini çıkarmak. 

Mini Yük Özelliği: “Şunu bir hızlı aradan çıkarayım” dediğiniz anlar için 

Spor sonrası sepette sırasını bekleyen bir tişört, “yarın tekrar giyeceğim” diye bir kenara ayırdığınız gömlek ya da akşam dışarı çıkmadan önce anında yıkanması gereken bir bluz. Makineyi tam dolduracak kadar birikmesini beklemek istemezsiniz; ama tek parça kıyafet için makinenizi çalıştırmak istemezsiniz. Siemens iQ500 çamaşır makinesinin mini yük özelliği tam da bu anlar için tasarlandı. Yarım kiloya kadar olan birkaç parça çamaşırı, kısa sürede ve düşük enerji tüketimiyle yıkayabilirsiniz. 



Günlük hayatın koşturmacasında en güzeli de şu: Siemens Home Connect uygulaması üzerinden bir dokunuşla mini yük programını açıyor, çamaşırlarınızı dakikalar içinde temiz ve mis gibi alıyorsunuz. Pratik, hızlı ve o küçük yükleri büyük bir mesele olmaktan çıkaracak kadar akıllı. Siz temponuza devam edin; o, çamaşırlarınız için detayları halletsin.  

20’den fazla yıkama ve 15’den fazla kurutma programı ile gardırobunuzdaki her kıyafete ayrı bir seçenek 

Her kumaş, her kullanım, her kıyafetin ayrı bir dili vardır. Siemens çamaşır ve kurutma makinesi işte bu yüzden onlarca akıllı programla kıyafetlerinizin ömrünü uzatıyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma Makineniz, tüm ihtiyaçları bilir ve sizin için en uygun seçeneği sunar. Siemens Home Connect uygulaması sayesinde tüm programlara tek dokunuşla erişebilir, hatta yeni çıkan programları indirerek makinenizi kişiselleştirebilirsiniz. Böylece makineniz yıllar geçse bile zamana ayak uydurmaya devam eder.  

Program Asistanı: “Sen söyle, ben ayarlarım” diyen yardımcı 

“Hangi program daha doğru? Çamaşır az mı çok mu? Bir kere giydim ama uzun programa atsam mı?” diye düşünmenize gerek kalmadan Program Asistanı tüm bunları size en doğru programında çalıştırır. Kumaş türünü, çamaşırın ağırlığını, kirlilik seviyesini analiz eder ve size en uygun yıkama-kurutma programını önerir. Bu sayede yalnızca doğru programı bulmakla kalmaz; suyu, enerjiyi ve zamanı en verimli şekilde kullanır. Siz de makinelerin işini yapmasına izin verip, geri kalan zamanınızı kendinize ya da sevdiklerinize ayırabilirsiniz. 

SmartFinish: Ütüye ayırdığınız süre artık size kaldı 

Kim ister çamaşırların başında ütüyle saatlerini harcamayı? SmartFinish teknolojisi buharın gücünü kullanarak kırışıklıkları daha makineden çıkmadan %50’ye kadar azaltıyor. Sonuç? Daha az ütü, daha çok kendinize ayırdığınız zaman. Teknolojinin keyfini çıkarmak için Siemens Home Connect uygulamasıyla SmartFinish’i açmanız yeterli. Ütü masası açmadan, güç harcamadan, zaman kaybetmeden kıyafetleriniz giyime hazır hale gelir. Bir toplantı öncesi, spontane bir plan öncesi ya da sadece rahatlık istediğiniz bir anda SmartFinish teknolojisi sizin için çalışır.  

Program İndirme: Makineniz hep güncel, hep “yenilikte” 

Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makinesi, güncel yeni programları kolayca indirip tek dokunuşla kullanabilirsiniz. İhtiyaç değiştikçe çamaşır makineniz de sizinle birlikte kendini güncelliyor. Siemens’in en sevilen yanlarından biri, cihazların statik kalmaması. Yani bugün aldığınız çamaşır makinesi birkaç yıl sonra bile yeni özellikler kazanabiliyor. 



Siemens Home Connect üzerinden cihaza özel yeni yıkama ve kurutma programları indirebiliyorsunuz. Mevsimsel ihtiyaçlar, moda olan yeni kumaş türleri, spor kıyafetlerin gelişmesi… Ne değişirse değişsin, makineniz hep güncel kalıyor. 

Tıpkı telefonunuza uygulama güncellemesi indirir gibi çamaşır ve kurutma makineniz de güncellemelerle değişen yaşam tarzınıza ayak uyduruyor. 

Akıllı deterjan yönetimi: i-Dos ile her yıkamada doğru ölçü 

Makineyi tamamen doldurunca veya tek parça kıyafeti makineye attığınızda ne kadar deterjan koyacağınızı bilemiyor olabilirsiniz. İşte tam bu noktada i-Dos Deterjan Tarama teknolojisi devreye giriyor. Siemens Home Connect üzerinden şişelerin barkodunu okutup su sertliği ve deterjan yoğunluğunu makineye iletiyor, i-Dos ise her yıkamada doğru miktarı otomatik olarak ayarlıyor. Üstelik Siemens Home Connect uygulaması, deterjan seviyesini takip ederek deterjanınız tükenmeden önce size haber veriyor. Tek yapmanız gereken uygulamayı telefonunuza yüklemek ve çamaşır makinenizi uygulamaya bağlamak. 

stainRemoval teknolojisi: Zorlu lekelerle inatlaşmayı unutun 

Çay, yağ, makyaj, çikolata lekeleri… Gün içinde fark etmeden üzerinize bulaşan lekeler artık kâbus olmaktan çıkıyor. Siemens iQ500 çamaşır makinesi ile stainRemoval teknolojisi devreye giriyor. Tek bir dokunuşla çay, yağ, kozmetik veya günlük hayatta karşılaştığınız diğer zor lekeler için özel programları aktif edebilirsiniz. 

Siemens Home Connect uygulaması sayesinde daha fazla leke türünü ve bunlar için geliştirilmiş özel programları keşfetmek de mümkün. Yani sadece “lekeyi çıkar” demekle kalmıyor, sizin için en doğru yıkama programını da otomatik olarak öneriyor. Böylece hem lekelerle uğraşmak zorunda kalmıyor hem de giysilerinizin ömrünü koruyorsunuz. 

Artık çocuğunuza yemek yedirirken dökülen yemek lekeleri, kahve kazaları ya da mutfakta sıçrayan yağ lekeleri sizi endişelendirmiyor. stainRemoval, günlük hayatın getirdiği küçük sürprizlere karşı en güvenilir yardımcınız oluyor. 

Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makineleri, artık sadece kıyafetlerinizi temizleyen makineler değil; size zaman, konfor ve güven veren akıllı iş ortaklarınızdır. Ütüye harcadığınız vakti kendinize ayırın, lekelerle uğraşmayı unutun ve teknolojinin yaşam alanınıza uyumunun keyfini yaşayın.

*Bu yazı Siemens’in katkılarıyla hazırlanmıştır. 





İlgili Makale