Muhteşem hayat hikayenizde olmayanları olanlar ile değiştirmeye hazır mısınız?

“Olduğumuz şey düşüncelerimizin bir sonucudur. Düşüncelerimizde zemin bulur, düşüncelerimizden üretilir.” Dhammapada

Olmayanlar, olduramadıklarımız, hayatımızda elde edemediklerimiz… Hayal kırıklıklarımız, o diğerlerinin belki çok kolayca sahip olduğuna (veya olabildiklerine) inandıklarımız… Bir türlü hayatımıza dahil edemediklerimiz. Belki eksikliklerimiz diye tanımladıklarımız; o herkesin olup da bir türlü bizim olmayan evlerimiz, arabalarımız, eşlerimiz, arkadaşlarımız, çocuklarımız, işlerimiz…

Ben bu yazımda sizlerle birlikte bu beklediklerimize ve ne yazık ki bekleme sürecinde kendi kendimize yok olduklarına bugün hayatımızda olmadıkları için belki kendimizi layık görmekten bile çekindiklerimize bakalım istiyorum. Cesaretle kendi kendimize soralım: Biz o olmayanları neden bu şekilde beklemekteyiz? Neden “olmayan” hayatlarımızın tam ortasında ve en önemli noktası olurken, olabileceğine inanmaktan bu kadar uzaklaşıyoruz? Her konuşmamızda “olmayandan” şikayet etmeyi seçerken neden bir kez bile olduğu durumda neler yapardık, bundan bahsetmeyi tercih etmiyoruz? Sizce bizler neden hayatımızın tüm “olmayanlarını” bu kadar çok düşünüp bu kadar çok konuşabilirken, “olan” ve bugün olma potansiyeline sahip olduklarımız ile aramıza bu kadar büyük engeller kuruyoruz? Kendi hikayelerimizi neden hep olmayanlar, kaybettiklerimiz,  isteyip de elde edemediklerimiz, kısacası hayata dair şikayetlerimiz üzerine kuruyoruz?

Muhteşem hayat hikayenizde olmayanları olanlar ile değiştirmeye hazır mısınız?

Bu konu sizlerden en fazla soru aldığım konulardan bir tanesi. Daha farklı ifade etmem gerekirse aslında en fazla soruyu olmayan üzerinden alıyorum. “Neden hayatımda istediğim erkek arkadaşa sahip değilim? Neden tüm arkadaşlarım benim istediğim gibi değiller, neden beni anlamıyorlar? Neden bana istediğim şekilde davranmıyorlar? Etrafımda herkes evli ve çocukları var, ben henüz boşanma süreci gerçekleştirdim ve kendimi herkesten farklı hissediyorum neden onlar gibi değilim? Tek başıma hayata karşı durabilmem mümkün değil, neden hiçbir zaman mutlu olamıyorum? Hayatımda neden hep istediklerimin tam tersi başıma geliyor?

Şimdi bu paragrafta geçen tüm sorulara bir süre için odaklanmanızı istiyorum sizlerden… Şimdi bir düşünelim, sabah kalktığınız andan itibaren gece uykuya daldığınız ana kadar bu paragrafı sürekli tekrarladığınızı düşünün… Günün herhangi bir anında aklınıza geldiğinde, sabah muhteşem kahvenizi yudumlarken, akşamüstü deniz kenarında biraz yosun kokusuyla dinlenirken… Her an sürekli bu paragrafın içinizden geçtiğini düşünün. Bir hafta sonra nasıl hissederdiniz? Ya bir ay sonra nasıl düşünürdünüz? Sorularınız, hayatınız, beklentileriniz daha doğrusu “hayata dair bakış açınız” nasıl olurdu?

Ben hemen cevap vereyim, bir paragraf dolusu olmayan ile geçireceğiniz bir gün sonunda, tüm hayatınız olmayana doğru hızla yön değiştiriyor olurdu. Günlük hayatınızda yaptığınız en basit şeyde bile hayatın size karşı olduğunu düşünmeye başlardınız. Hayatınızın odağı olumsuzluk ile kaplanırdı; hayatta kaybeden olmak kaderiniz oluverirdi. Peki ya bir ay geçirdiğinizi düşünelim… Sadece bir olumlu umut dolu cümle duymak için sizinle bir gün geçirsek bile belki yetmeyebilirdi. Bu paragraf ile geçireceğiniz bir ay sonrasında, aklınızla ve kalbinizle baktığınız daha doğrusu gerçekten görmeye gönüllü olduğunuz tek şey hayatınızda olmayanlar olurdu. Ve onlar o kadar büyük bir yer kaplarlardı ki, ne olabilecek olana inanmaya, ne hayal etmeye ne de heyecan ile ya olursa diye düşünebilmeye yer kalırdı.

Bakın Chris Prentiss güzel eseri Zen ve Mutluluk Sanatı ile bu “olmayana” odaklanmak yerine olabilecek, olabileceğine inandığımız, olmasını istediğimiz yani pozitif olan herhangi bir şey koymanın gücünü nasıl yorumluyor:

Muhteşem hayat hikayenizde olmayanları olanlar ile değiştirmeye hazır mısınız?

“…Bizler her bir sonraki dakikamızın yazarlarıyız.

Bizler, düşünce ve hareketleriyle geleceğini yaratan çok güçlü canlılarız. Hayatı kontrol eden mekanizmalarız. Karşımıza çıkan olaylara verdiğimiz tepkiler sayesinde bu olayları kişisel felsefemiz ile kontrol ediyoruz.

Her birimizin kişisel bir felsefesi vardır fakat çok azımız bunu tam anlamıyla tanımlayabilir. Her ne kadar oturup da felsefenizi tanımlamamışsanız dahi, tamamen işlevsel ve hayatınızın her anında çalışan bir sistemdir. Yaşadığınız dünyadaki insanlar, olaylar ve bunların sizi nasıl etkilediği ve sizin onları nasıl etkilediğiniz ile ilgilenir ve inandığınız şeyler uğruna çalışır.

Genel hayat felsefeniz sorulduğunda şöyle diyebilirsiniz, ‘Hayat harika, başıma hep iyi şeyler gelir, şanlıyımdır ve dünya içinde muhteşem insanların olduğu muhteşem bir yer.’ Tam tersini de söyleyebilirsiniz, ‘Çok şanssızım, kötü şeyler hep beni bulur, dünya kötü bir yer ve insanlar hep benden faydalanmaya çalışıyor ve hep alabileceklerinin peşindeler.’

…Olaylar olduğunda ve sonrasında da görünürde kötü olmalarına, güç kazandırarak yatırım yapan bizlerizdir. William Shakespeare’ nin bilgece gözlemlediği gibi ‘İyi ya da kötü bir şey yoktur, bunu düşüncemiz yapar.’

…İnandığınız sürece, sizin için olmaktadır.”

Bugün bu yazımda bana eşlik ediyorsanız, her olmayan yerine en az bir olan koymanızı dilerim.  Belki muhteşem mavi gözlerinizi… Belki güzel saçlarınızı… Belki bugün sahip olduğunuz tam sağlık halinizi… Belki bir tanecik annenizin güzel bir kucaklamasını… Ya da güneşin ne kadar güzel doğduğunu veya dün gece izlediğiniz o dolunayın ne kadar olağanüstü olduğunu paylaşabileceğiniz bir dosta sahip olmanızı… Sabah birlikte uyanmaktan çok mutlu olduğunuz o adamı… Belki sizi işe göndermek için üzerinize titreyen o çok sevdiğiniz kadını… Parkta nasıl hayat dolu olduğunu izleme şansına eriştiğiniz o tatlı kızınızı… Çok sevdiğiniz Chopin’i bugün sadece iki kulaklık kadar muhteşem bir sadelikle sağlıkla ve kendi kulaklarınızla duyabilmek ve kalbinizle hissedebilmek keyfine sahip olmanızı… Hayatımızda öylesi çok olan vardır ki bunun için belki ayrıca kitaplar dolusu yazılabilir…

Bugün, gelin hep birlikte, o güzel hayat hikayemizde, tüm olmayanların yerine ve tüm olmayanlara inat, biz sadece olanlardan ve olmak şansına eriştiklerimizden olup da keyfine varabildiklerimizden bahsedelim…

 

İlginizi çekebilir: Dünyanın en değerli kavramları: Emek vermek, teşekkür ve takdir edebilmek üzerine

Pınar Özeken (Ulus)
2007 yılında Boğaziçi Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik bölümü ile Kimya bölümlerini bitirdi. Aynı üniversitede Biyomedikal Mühendisliği ve İspanya Pompeu Fabra üniversitesinde master derecelerini ... Devam