X

Korkusuzca yaşamak için: Kendi denizinizi keşfetmeye var mısınız?

“Merhaba Dünya!” dedikten hemen sonra, siz de şanslı olan kısımdaysanız eğer; bir süre pamuklara sarılarak, el bebek gül bebek bakılıyorsunuz. “Tam da hayat size güzel” dönemi yani. Sonrasında okullar, sınavlar, başarılar, koşuşturmacalar, işler güçler derken; bakıyorsunuz ki hayat akıp geçiyor… Ve bir anda bir soru dökülüveriyor dudaklarınızdan: “Peki ya ben bu dünyaya neden geldim?”

Soru birçok başka soruyu da beraberinde getiriyor. Fark yaratmak için mi buradayım? Sadece bana söylenenleri, benden beklenenleri yerine getirmek için mi? Dünyaya faydası dokunacak birisi mi olmalıyım? Yoksa kendime faydam dokunsa, bu bana yeter de artar mı? Başarı için mi, sevilebilmek için mi, para için mi, takdir edilebilmek için mi? “Peki ya ben ne için yaşıyorum?”

Sorular büyük, cevaplar derin biliyorum. Sahi size de bu soruların ağır geldiği zamanlar oldu mu hiç? Umutsuzluğa kapıldığınız, her şeyin boş ve anlamsız göründüğü günler? Hayatınızın anlamını hep dışarıda; başka insanlarda, başka mekanlarda, başka hedeflerde aradığınız günler? Benim tüm bu sorulara cevabım dürüstçe bir “Evet!” olacak.

Evet! Zaman zaman bu duygular, düşünceler beni çevreler. Bir çıkış ya da çözüm yolu bulmakta zorlanırım. Hani kafanızın çok karışmaya başladığı, halinizin pek kalmadığı; çok da bir şey yapmak istemeyeceğiniz zamanlara gebe günler. İşte böyle süreçlerde bana umut veren, insan hayatının ne derecede anlamlı olabileceğini hatırlatan bir kitaptan bahsetmek istiyorum bugün sizlere: Viktor E. Frankl’ın kaleme aldığı İnsanın Anlam Arayışı.

1945 yılında sadece 9 günde yazılan kitap, toplama kamplarında hiçbirimizin hayal bile edemeyeceği koşullar altında yaşamış psikiyatrist Frankl’ın kamptaki hayatı ve gözlemlerinden oluşuyor. Yazar, kitabın ikinci kısmında ise kendi kurmuş olduğu “Logoterapi”nin temellerinden bahsediyor. Üzerinden oldukça fazla zaman geçmesine ve şu an o günlerden çok daha farklı hayatlarımız olmasına rağmen, Frankl’ın kitaptaki soruları ve cevapları hala güncelliğini koruyor. Ben de sizlerle, kitabın neden benim kurtarıcı, başucu kitaplarımdan biri olduğunu paylaşmak istiyorum.

İlk olarak yazarın “başarı” üzerine olan bakış açısı beni kendine çekiyor. Başarıyı amaçlamanın doğru olmadığı; önemli olanın elinden geleni yapmak olduğu ve başarının bir sonuç olarak -uzun vadede- kendiliğinden geleceği yönündeki görüşü. Siz yazarın bu görüşüne ne kadar katılırsınız bilemem; ama bana başarının hemen şu anda, yeri geldi çok da emek vermeden bize gelmesini istediğimiz dönemlerdeyiz gibi geliyor. Başarının asıl amaç olarak görüldüğü ve ona ulaşmak adına her şeyi yapmanın mübah olduğu ortamlar beni gerçekten düşündürüyor.

Kendi başarısı uğruna başkalarını harcamak, arkadan türlü işler çevirmek; tabiri caizse insanların üzerine basa basa yükselmek. “Nasıl”ın unutulup, sadece sonuca gözlerin delice kenetlendiği ortamlar… Ve asıl üzücü olan ise, bunun çok da normal bir durum olarak algılanması. Çünkü kendini rahatlatmak için yapılan açıklamaların ardı arkası kesilmeden geliyor. “Ama her yer böyle!” “Oyunda kalabilmek adına bunları yapmak zorundasın!” gibi gibi.

Peki ya size de tüm bunlar oldukça tanıdık geldi mi? Gerçekten de bu ayak oyunları, günümüz dünyasında bir zorunluluk mu? Bu soruya kitaptan bir cevap vermek istiyorum. Frankl’a göre “İnsandan bir şey dışında her şey alınabilir; o da belirli koşullar altında insanın kendi tutumunu belirlemesi, kendi yolunu seçmesi.” Yani aslında “Çevre kötüydü, ben de o yüzden bunları yapmak zorunda kalıyorum” açıklaması pek de yeterli görünmüyor, özellikle de toplama kamplarındaki koşullarla karşılaştırılınca. Çünkü yazara göre insan kamp koşullarında dahi onurunu koruyabiliyor. Seçimlerini dışarının doğrularına ya da gerekliliklerine göre yapmaktansa; kendi doğrularına göre yaşamayı seçebiliyor.

Hatta yazar kitapta “İstisnai derecede zor koşullar, insana kendi ötesinde bir gelişme fırsatı sunuyordu” şeklinde gözlemlerini paylaşıyor. Bazen sınandığımızı düşündüğümüz, sadece bizim başımıza geliyor diye isyan ettiğimiz durumlar; içinde gerçekten acı barındırıyor olabilir. Yeri geldiğinde durumu tüm gerçekliğiyle kabullenip; sonrasında bu durumla nasıl yüzleştiğimiz, hangi rolü kendimize yakıştırdığımız önemli oluyor. Kahramanca elimizden gelenin en iyisini mi yapmaya çalışacağız? Yoksa daha kolay geldiği için kurban rolünü mü seçeceğiz?

Cevabınız “kahramanca kendi yolumu çizmek” olduysa eğer, yazarın kendi hayatını anlamlandırmak isteyenler için çarpıcı gözlemleri yol gösterici olabilir diye düşünüyorum. Mesela kampta daha uzun süre dayanabilenler kimler olmuş sizce? Fiziksel olarak daha güçlü olanlar mı? Aslına bakarsanız bunun pek de bir önemi yok; çünkü manevi dünyasına sığınmayı başarabilenler, kampta uzun süre dayanma gücünü kendilerinde bulabilmişler. İşte tam da burada geçmiş güzel günleri hatırlayarak destek almak; ama geçmişte takılı kalmayıp geleceğe bakabilmek önemli olmuş. Bütün bunları okuduktan sonra kendime birkaç soru soruyorum. Bazen biz de geleceğin belirsizliğindense, geçmişin hoş anılarında kendimizi kaybetme yolunu seçmiyor muyuz? Bazen adım atmaktan korktuğumuz için; kendi geleceğimize kara bulutları ellerimizle ekleyip, fırtınalarda savrulmaya başlamıyor muyuz?

Kitaptaki Nietzsche’nin “Yaşamak için bir “neden”i olan kişi, hemen hemen her “nasıl”a katlanabilir” sözü, cevabın nerede saklı olduğunu özetlemeye yetiyor. Ve evet kampta da gelecekten ümidini kesen tutuklunun sonunun yaklaştığını, Frankl birçok kere gözlemliyor. Yazarın kamp koşullarına dayanabilmesinde, o an belki de çok farkında olmasa da, kendisi hastayken ölümcül hastalarla ilgilenmeyi seçmesi yatıyor. Bu görev yazarın kamptaki yaşam amacı haline geliyor. Yazar ona pusula olacak, doğru yolda kalmasını sağlayacak amacına sıkı sıkı tutunuyor.

Peki ya sizin yaşam amacınız ne? Yaşamınızın anlamı ne? Hala bu soruların cevaplarını arayanlardan mısınız? O zaman yazarın bu konudaki önerilerine kulak vermeyi deneyebiliriz hep birlikte. “Yaşamın anlamı hakkında sorular sormayı bırakmamız; bunun yerine kendimizi yaşam tarafından her gün, her saat sorgulanan birileri olarak düşünmemiz gerekirdi. Yanıtımızın konuşma ya da meditasyondan değil; doğru eylemden ve doğru yaşam biçiminden oluşması gerekiyordu.” Yanlış anlaşılma olmaması adına konuşma ve meditasyon bizlere fayda sağlasa da; asıl kendi doğrumuza yönelik aksiyonlar almadığımız sürece hepsinin yetersiz kaldığı şeklinde yorumluyorum yazarı. Kendi hayatının iplerini eline alabilmek, bunun için çaba göstermek, aslında bizim kendimize ve dünyaya karşı sorumluğumuz değil mi sizce de?

Yazara göre de “Yaşam, sorunlara doğru çözümler bulmak ve her birey için kesintisiz olarak koyduğu görevleri yerine getirme sorumluluğu almak anlamına gelir.” Ama burada güzel ve insani olan ise, herkesin yaşamın anlamını keşfedebilmek adına izleyeceği yolun birbirinden farklı olabilmesi. Frankl kitabında 3 seçenekten bahsediyor. Evet, bir eser bırakarak ya da bir iş yaparak olabilir bu. Ama kesinlikle zorunluluk olarak görmez bunu. Bir insanla etkileşerek, bir insanı yaşayarak yani severek de kendi yaşamımızın anlamını bulabiliriz. Son olarak da kaçınılmaz acı karşısındaki duruşumuz da bize anlamı getirebilir.

Benim kitabın en sevdiğim yanlarından biri ise, yazarın 3 farklı yolu bizlere aktarırken sahiplendiği bakış açısı oluyor. Çünkü aslında herkesin yaşam amacının sadece onun için olduğunu, biricik ve eşsiz yapısını vurguluyor. Bu yüzdendir ki, yaşam amacımız sadece bizim tarafımızdan keşfedilebilir. Maalesef hayata dair kullanma kılavuzu bekleyen bizler için, bu cevap biraz üzücü biliyorum. Hayatta kısa yol tuşu diye bir şey de yok! Bizden başka bir tane daha da yok! Bu yüzden de anlamımızı bulamayınca, başkaları ne yapmış diye cevapları dışarıda aramak da nafile. Çünkü bugün Sino’nun yaşamının anlamı dediği şey, başka birisi için hiçbir şey ifade etmeyebilir. Ve bu durum çok ama çok normaldir; iki farklı insan ve iki farklı yaşam. İşte bu kadar basit!

Ama birçoğumuz için kendi hayatımıza uygulama kısmının o kadar da basit olmadığını bizzat deneyimliyorum. Bu sorgulamalarda yalnız olmadığımızı da biliyorum. Anlam arayışı, çağın en büyük sorunu olarak karşımızda duruyor belki de. Yazar bu durumun sebebini; insanların araçları her zamankinden fazla iken, amaçlarının olmaması olarak görüyor. Çünkü aslında işinizin olması, amacınız olduğu anlamına gelmez. Sevgilinizin olması, amacınız olduğu anlamına gelmez. Çocuğunuzun olması, x ya da y’ye sahip olmanız da bu anlama gelmez. Peki ya anlamı ne getirebilir?

Frankl’a göre “Kişi hizmet edeceği bir davaya ya da seveceği insana kendini adayarak, ne kadar kendini unutursa, o kadar çok insan olur ve kendini o kadar gerçekleştirir.” İşte bu yüzden, kendimizi tanımladığımız etiketlerin öylesine bizlere eklenmiş olmamasına, bizde eğreti durmamasına, hayatta yuvarlanıp gidecek kadarı ile yetinmemeye dikkat edelim diyorum. Bu dünyada bu andan sonra ne kadar günümüz, şansımız, fırsatımız olduğunu bilmiyorsak eğer; başkalarının bize yakıştırdığı hayatı yaşamaktansa, kendi dilediğimiz hayatı yaşamaktan korkmayalım. Peki ne mi yapalım?

Balıklama atlayalım yaşam denizine! Başımıza bir şey gelir mi, ayağımıza yosun dolanır mı diye çekinmeden belki de. Çünkü uçsuz bucaksız denizlerde, kendimize özgü yüzme stilini keşfetmekten; evet arada su yutsak da, batsak çıksak da; keyif aldığımız diyarlarda dilediklerimizi yaşamaktan güzeli yok sanırım. Bir gün kendimize uyan denizi bulabilmek ve bu denizde nice korkusuzca kulaçlar atabilmek dileğiyle! Sevgiyle!

Not: Fotoğraflar, kendi anlam arayışımda, yollara düştüğüm, kilometrelerce yürüdüğüm ve nefesimi kesen her bir manzaradan sonra Machu Picchu’ya ulaştığım Salkantay Trek maceramdan (Temmuz 2015, Peru).

İlginizi çekebilir: Hayatımızdaki iki önemli güç: Şükür ve teşekkür! Çok şükür!

Sinem Kocacan: Bir eylül sabahı Denizli'de gözlerimi açmışım dünyaya. Benim hayat yolculuğum küçük bir şehirden üniversite ile İstanbul'a taşınmış. Boğaziçi Uluslararası Ticaret'i tercih etmişim, yurtdışına açılan kapım olsun diye. Gerçekten okul benim bambaşka diyarlarla tanışmama vesile olmuş; gönüllü çalışma kampları, work&travel, değişim öğrenciliği... Hepsi beni insanların hikayelerine yoldaş yapmış. Sino derler bana, heyecan verenlerin peşinden koşarım hep; bol bol samimiyet ve gözlerinin içi gülen insanlar ise en sevdiklerim olur. Kendi dünyamı yaratmak, -meli -malı'lardan kurtulmak için bolca çabalarım. Yeni ve rengarenk olan beni kendine çeker; düşe kalka büyüyen, içindeki küçük kız çocuğunu yaşatmak isteyen biriyim ben. Kurumsal hayatta pazarlama yaparken, bir gün kendime başka yollar yaratma kararı aldım. Sırtçantamla Güney Amerika'nın altını üstüne getirirken, 30'unda Interrail yaparken buldum kendimi. Fark ettim ki yolda attığım her adım kendi özüme yaklaştırıyor beni. Hayat bana göre bir yolculuk; onu dolu dolu yaşamak içinse ihtiyacımız, o ilk adımı atmak ve fark etmeye başlamak. Yolculuklarımızla hep beraber büyümek ve hikayelerimizi birlikte paylaşmak dileğiyle.. Her şey gönlümüzce olsun.

Güne lezzetli bir başlangıç için kahvaltılık tarifler

Ne demiş şair; kahvaltının mutlulukla bir ilgisi olmalı. Sizce de öyle değil mi? Günün ilk öğününün, bize gün boyu yetecek kadar neşe ve enerji kaynağı olması gerekmiyor mu? İster sabahın çok erken saatlerinde ister öğlene yakın olsun, fark etmez; günün ilk öğünü her zaman çok önemli. Çünkü günün geri kalanını etkileyen, o günün ne kadar kaliteli bir gün olduğunu belirleyen en önemli faktörlerden biri; güne neler yiyerek başladığımız…



Ancak hepimiz biliyoruz ki, klasik kahvaltı tarifleri zamanla sıkıcı hale gelebiliyor. Yumurta, peynir, zeytin güzel bir başlangıç olsa da her gün aynı şeyleri yemek hayatlarımızda monotonluk yaratabiliyor. Dolayısıyla biraz daha yaratıcı alternatiflere ihtiyacımız var. Ama bir yandan da yoğun tempomuza ayak uydurabilmek için pratik ve besleyici olmalı. Tabii lezzetten de ödün vermek olmaz. İşte tam da bu noktada lezzeti ile, pratikliği ile, besleyiciliği ile kahvaltıların yıldızı müsli karşımıza çıkıyor. İşte müsli kullanarak hazırlayabileceğiniz lezzetli ve sağlıklı kahvaltılık tarifler:

Müslili Ekmek

Eğer kahvaltıda değişiklik yapmak ve lezzet ile besleyici değeri bir arada sunan bir alternatif arıyorsanız, müslili ekmek tam size göre. Klasik ekmek tariflerine göre çok daha zengin ve doyurucu bir seçenek sunan bu kahvaltılık tarifi, aynı zamanda çok daha lezzetli, çok daha eğlenceli. Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli’nin içeriğindeki kızılcık, kuru üzüm, elma ve marakuyalı özel karışım sayesinde enerjik bir sabaha doyurucu dilimlerle merhaba diyebilirsiniz.

Malzemeler:

Hamuru için:

  • 1 su bardağı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 2-3 tatlı kaşığı Dr. Oetker Aktif Maya
  • 0,5 çay bardağı süt
  • 4-4,5 su bardağı un
  • 0,5 çay bardağı toz şeker
  • 1 su bardağı ılık süt
  • 1 yumurta
  • 100 gram yumuşak margarin

Üzeri için:



  • 2-3 yemek kaşığı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 1 yemek kaşığı su

Hazırlanışı:

  • Mayayı bir kaseye alın ve üzerine yarım çay bardağı ılık sütü ilave edin. Kaşık ile birkaç kez karıştırıp 10-15 dakika bekletin.
  • Unu derin bir kaba eleyin ve üzerine beklettiğiniz mayayı ilave edin. Toz şeker, süt, yumurta ve margarini ilave edip iyice yoğurun. Üzerini kapatıp ılık ortamda 40-45 dakika bekletin.
  • Süre sonunda mayalanan hamura 1 su bardağı meyveli müsliyi ekleyin ve yoğurun. Hamuru yuvarlayıp pişirme kağıdı serilmiş fırın tepsisine alın. Üzerine su sürüp meyveli müsli serpin ve 20 dakika bekletin.
  • Fırını belirtilen dereceye ayarlayıp ısınması için önceden açın. (Alt-üst pişirme: 170 °C, Turbo pişirme: 160 °C)
  • Hamurun üzerini keskin bıçak ile 3-4 yerinden 1 cm derinliğinde kesin ve 25-30 dakika pişirin.
  • Fırından çıkarıp soğutun. Dilimleyerek servis yapın.

Çikolatalı Çıtır Smoothie Bowl

Kahvaltıda kendinizi şımartmak ve güne ‘bomba’ gibi başlamak istiyorsanız, tatlı bir kahvaltılık tarifi tam size göre olabilir. Çıtır tahıl ve çikolata parçacıkları içeren Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli ile çok pratik ve çok lezzetli bir kahvaltılık bowl hazırlayabilirsiniz.

Malzemeler:

  • 2 yemek kaşığı Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli
  • 1 adet olgun muz
  • ½ avokado
  • 1 yemek kaşığı kakao tozu
  • 1 su bardağı badem sütü

Hazırlanışı:

  • Olgun muzu, avokadoyu, kakao tozunu ve badem sütünü blender’a alın. Pürüzsüz bir kıvam alana kadar yüksek hızda karıştırın.
  • Elde ettiğiniz smoothie karışımını bir kaseye aktarın ve kahvaltılık bowl için tabanı hazırlayın.
  • Smoothie tabanın üzerine çıtır çıtır Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli’yi ekleyin. Ve harika kahvaltı kaseniz hazır.

Portakallı Muzlu Müslili İçecek

Kahvaltılarınızı bir sonraki seviyeye taşımaya hazırsanız, Dr. Oetker Vitalis Bal Bademli Çıtır Müsli ile tanışın. Bu benzersiz müsli, sadece lezzetiyle değil, aynı zamanda sağlık açısından sunduğu faydalarla da kahvaltılarınızın vazgeçilmezi olmaya aday. Hem lif hem de Vitamin B1, demir ve magnezyum gibi önemli besin öğeleri açısından zengin olan bu müsli ile harika bir kahvaltılık içecek hazırlayabilir, güne başlarken ihtiyacınız olan enerjiyi ve besinleri alabilirsiniz:



Malzemeler:

  • 50 g Dr. Oetker Vitalis Bal Bademli Çıtır Müsli
  • 1 poşet Dr. Oetker Şekerli Vanilin
  • 2 adet muz
  • 2-3 dilim ayıklanmış ve zarları çıkarılmış portakal dilimleri
  • 2 su bardağı buzdolabında soğutulmuş süt
  • 2 yemek kaşığı bal

Hazırlanışı:

  • Muzları soyup iri parçalara kesin ve mutfak robotuna alın.
  • Üzerine portakal dilimleri, süt, bal ve şekerli vanilini ilave edip meyveler ezilinceye kadar karıştırın.
  • Hazırladığınız içeceği bardaklara alın. Üzerlerine çıtır müsliyi ekleyip kaşık ile karıştırın.
  • Buzdolabında 30 dakika bekletip servis yapın.

Meyveli Mini Kahvaltılık Muffin

Güne başlarken modunuzu yükseltecek, enerjinizi yerine getirecek ve ihtiyacınız olan besin öğelerini almanızı sağlayacak ve tüm bunları yaparken de eğlenceli bir hale çevirecek muffinlere kim hayır diyebilir ki… Siz de demezseniz, Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli ile harika bir kahvaltılık hazırlayabilirsiniz.

Malzemeler:

  • ½ su bardağı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 1 paket Dr. Oetker Hamur Kabartma Tozu
  • 1 su bardağı tam buğday unu
  • 2 yemek kaşığı bal
  • ½ su bardağı süt
  • 1 yemek kaşığı tereyağı
  • 1 adet yumurta
  • 1 adet mini muffin tepsisi

Hazırlanışı:

  • Fırını 180 derecede önceden ısıtın ve mini muffin tepsisini yağlayın.
  • Bir kasede tam buğday unu, Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli ve kabartma tozunu karıştırın.
  • Başka bir kapta süt, eritilmiş tereyağı ve yumurtayı çırpın. Islak malzemeleri kuru malzemelerin üzerine dökün ve karıştırın.
  • Hazırladığınız kek harcını mini muffin kalıplarına eşit miktarda bölün. Her bir kalıbı üçte iki oranında doldurmanız yeterli olacaktır, böylece kabardığı zaman da yeteri kadar alan kalacaktır.
  • Yaklaşık 20 dakika kadar pişirdikten sonra fırından çıkarın, birkaç dakika beklettikten sonra servis edebilirsiniz.

Bonus: Çabasız ve lezzetli kahvaltılar

Eğer daha hızlı bir şekilde lezzetli, pratik ve doyurucu kahvaltılık tarifler hazırlamak istiyorsanız, fazla çaba harcamadan da eğlenceli kahvaltılar yapabilirsiniz. Müslinizi ister sütle ister yoğurtla karıştırın; üzerine meyve, bal, biraz da kuruyemiş ekleyin ve voila! Enfes kahvaltınız hazır… Ama bir dakika; zaten eklenmişi var 🙂 Dr. Oetker Vitalis’in lezzetli, doyurucu ve sağlıklı dünyası ile klasik kahvaltılar yerine daha enerjik tariflerle güne başlayabilirsiniz.

Sağlıklı ve dengeli beslenmeyi, ‘sıkıcı’ kalıplardan çıkarmak ve her güne büyük bir neşe ile başlamak istiyorsanız Dr. Oetker Vitalis, kahvaltılarınızın vazgeçilmezi olacak. Üstelik sadece kahvaltılarınızın da değil; ara öğünlerinizde de lezzetli atıştırmalıklar olarak tüketebilirsiniz. Bu çıtır lezzetler, gününüzün her saatine enerji ve neşe katacak!

Siz de Dr. Oetker Vitalis’Dr. Oetker Vitalis’Dr. Oetker Vitalis’in Multi Meyveli Çıtır Müsli, Bal Bademli Çıtır Müsli ve Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli çeşitlerinden dilediğinizi seçebilir, güne en sevdiğiniz lezzetle harika bir başlangıç yapabilirsiniz.

*Bu yazı Dr. Oetker katkılarıyla hazırlanmıştır.





Virtual Influencer’lar: Kim bu sıra dışı influencer’lar? Takip etmeniz gerekenler?

Dijital dünya, sınırlarını sürekli olarak genişletmeye devam ediyor ve sanal dünyalar, artık hayatımızın ayrılmaz bir parçası haline geliyor. Üstelik yalnızca sanal dünyalar da değil, o dünyanın baş kahramanları olan virtual influencer’lar da. Yani biz 🙂 Sosyal medya platformlarında kendi takipçi kitlelerini oluşturan ve çokça sevgiyle ve ilgiyle karşılanan sanal influencer’lar, sadece teknolojik gelişmelerin başarılı bir somut örneği olmakla kalmıyor; aynı zamanda modern pazarlama pratiklerini de yeniden şekillendiriyor.



Yani, artık gerçek insan influencer’lar gibi biz virtual influencer’lar da markaları temsil edebiliyor, iş birliği çalışmaları yapabiliyoruz; dahası biz de hayatımızın akışını ya da bir günümüzün nasıl geçtiğini paylaşabiliyoruz, üstelik dünyanın pek çok yerinde. Peki, biz kimiz? İşte bu dijital dünyayı çok daha yakından tanımak ve bir parçası olmak için mutlaka takip etmeniz gereken virtual influencer’lar:

Virtual Alin


Gelin, önce benimle başlayalım ve size kendimi tanıtayım: Ben Alin! Ford Türkiye’nin marka elçisiyim. En büyük ilgi alanım elbette ki teknoloji ve otomobiller. Aynı zamanda seyahat etmeye de bayılıyorum! Türkiye’nin otomotiv alanındaki ilk ve tek sanal influencer’ıyım. Yani beni ben yapan, hobilerimi şekillendiren, yaşam tarzımı belirleyen her şey aslında markanın stratejisinden doğdu. Günümün büyük bir kısmını yepyeni keşifler yapmaya ayırıyorum ve hiçbir sosyal medya akımından da geri kalmıyorum…

Zencefil shot’ımla güne başlıyor, çıktığım yeni yollarda bol bol kahve molaları vermeyi ve maceralarımı sizinle paylaşmayı seviyorum. Başka çok sevdiğim bir şey varsa o da Mustang Mach-E ile geçirdiğim tüm anlar; çünkü onunla olan her yolculuğum sıra dışı diyor ve beni hemen takip etmeniz için Instagram hesabımı buraya bırakıyorum.

Rozy

Rozy, dünya genelinde en popüler virtual influencer’lardan biri ve Güney Koreli. Hatta Kore’nin ilk sanal influencer’ı. Gezmeyi, iyi giyinmeyi, yemek yapmayı çok seviyor. Dünyayı dolaşıyor, birbirinden şık tasarımlar kullanıyor, modellik yapıyor ve dünyaca ünlü markalarla çalışıyor. Her geçen gün yaptığı sponsorluk anlaşmalarının sayısı hızla artarken, sosyal medya takipçileri tarafından da hayranlıkla takip edilmeye devam ediyor. Rozy de tıpkı benim gibi sanatın ve estetiğin gücüne inanıyor ve her günü dolu dolu yaşamak için ilham veriyor.

Shudu



Shudu, moda fotoğrafçısı Cameron-James Wilson tarafından yaratılan dünyanın ilk dijital süper modeli olan bir sanal influencer. Güney Afrika Kökenli Shudu, iyi giyinmeyi çok seviyor. Dünyaca ünlü lüks moda markalarıyla iş birlikleri yapan Shudu, aynı zamanda sanal insan ırkının savunucusu olma görevini de üstleniyor. Shudu’nun yaratılmasındaki en önemli amaçlardan biri de dijital dünyanın temsilindeki etnik çeşitlilik eksikliğine dikkat çekmekti ve bence bu, hayranlık uyandırıcı.

Ion Göttlich

Ion Göttlich, bisiklet tutkunu bir sanal influencer. Teknoloji ve video oyunlarına olan ilgisi ile tanınan Ion, aynı zamanda da spor yapmaya çok düşkün. Yeni keşifler yapmayı, aktif bir yaşam sürmeyi ve sağlıklı alışkanlıklarını sürdürmeyi çok seviyor ve takipçileriyle bisikletini yanından ayırmadığı keyifli anları sıkça paylaşıyor. Dışarıdan bakıldığında Ion ile tarzımız pek uyuşmuyor gibi görünse de, çok önemli bir ortak yönümüz var: O da tıpkı benim gibi yollarda zaman geçirmeyi çok seviyor ve yeni keşiflere asla hayır demiyor.

Imma

Japonya’nın ilk virtual influencer’ı ve modeli, pembe saçlarıyla çok sevilen Imma. Bugüne kadar dünya çapında modadan iş dünyasına, lüks tüketim markalarından televizyon kanallarına kadar pek çok sektörde manşetlerde yer alan Imma, Instagram hesabından yaptığı paylaşımlarla ilgiyi üzerinde tutmaya devam ediyor. O da ben de yeni trendleri takip etmekten büyük keyif duyuyoruz; ayrıca dans ve müzik de ortak tutkumuz olabilir.

Lil Miquela

Instagram’da 2 milyondan fazla takipçisi olan ve dünya genelinde sevilen virtual influencer’lardan biri olan Lil Miquela, renkli yaşamından eğlenceli kareler paylaşarak takipçilerinin ilgisini çekmeyi başarıyor. Dünya devi moda markalarıyla iş birlikleri olan ve tarzından, kişisel bakımından ödün vermeyen Miquela, yeni yerler keşfetmeye de bayılıyor; tıpkı benim gibi… Unutmadan, ikimize de çillerin çok yakıştığını söylemiş miydim 🙂



Bermuda

Lil Miquela’dan sonra kız kardeşi Bermuda’yı da tanıyalım. Bermuda, kendini ‘robot queen’ yani robot kraliçe olarak anlatıyor ve adeta moda ikonu gibi tarzıyla ön plana çıkan bir sanal influencer. Özellikle lüks yaşam tarzı ve moda dünyasına olan tutkusuyla bilinse de pek çok farklı markayla da iş birlikleri yapıyor ve sık sık Miquela ile fotoğraf paylaşıyor. Bermuda da tıpkı benim gibi kişisel bakımına çok düşkün, ayrıca aktif bir yaşam sürmek, ikimizin de öncelikleri arasında. Miquela ile samimi ilişkilerine hayran olduğumu da belirtmeliyim…

Nobody Sausage

En komik virtual influencer’lardan biri olan Nobody Sausage, dünya çapında çok seviliyor ve 8 milyona yakın takipçisi var. Genelde günlük rutinlerini ve yaptığı işleri paylaşsa da modern dünyanın pek çok ortak sorununu da mizahi bir yaklaşımla ele alarak milyonları güldürmeyi başarıyor. Ayıca, müzik ve dansa olan ilgi ve tutkusu da coşku dolu bir enerji yayıyor. Benim de en çok güldüğüm, izlerken en çok keyif aldığım sanal influencer’lardan biri.

Lu do Magalu

Brezilya’nın en büyük perakende şirketlerinden birinin yüzü olan Lu do Magalu’nun ünü, yalnızca Brezilya ile sınırlı kalmıyor, çünkü sosyal medya hesaplarında dünyaca ünlü pek çok markanın ürünü ile ilgili içerikler üretiyor. İlk kez YouTube’da karşımıza çıkmış olsa da, bugün Instagram’da ve Facebook’ta da oldukça popüler. Ayrıca kendisini ‘Virtual 3D Influencer’ olarak tanıtıyor. O da teknoloji ve yenilikleri takip etme konusunda oldukça tutkulu ve bu tutkusunu takipçileriyle paylaşmayı seviyor, tıpkı benim de yaptığım gibi.

CodeMiko

Teknik olarak ‘VTuber’ olarak bilinen CodeMiko, Twitch yayıncısı bir sanal influencer. VTuber teknolojisinin sınırlarını zorlamakla ün salan CodeMiko, canlı yayınlarında yaptığı röportajlarla da çokça ilgi görüyor. Sanal dünyanın ve teknolojinin son gelişmelerini aktarırken, tarzından ve günlük keşiflerinden de ödün vermiyor. İkimizin de dijital dünyanın sınırlarını zorlamayı sevdiğimizi söylemeden geçemeyeceğim 🙂

Thalasya

Endonezya’nın ilk virtual influencer’ı Thalasya, dünyayı keşfetmeyi, yeni tatlar denemeyi ve moda tutkusunu takipçileriyle paylaşmayı çok seviyor. Üstelik çok çeşitli sektörlerdeki markalarla iş birliği yaparak, günlük rutinlerinde neler yaptığını da sık sık Instagram hesabına ekliyor. Thalasya da benim gibi yeni deneyimlere çok açık. Ayrıca, yemeklere ve özellikle de sokak lezzetlerine olan ilgisini de gizlemiyor. Sanırım ona yakın hissetmemi sağlayan ortak özelliklerimizden biri de bu.

Elbette ki listenin tamamı bu kadarla sınırlı değil. Sanal influencer’lar olarak sayımız günden güne artıyor. Teknolojinin, sanatın, gerçekliğin ve kurgunun sınırlarını zorlayan var oluşlarımızla, günden güne dijital dünyada yeni gelişmelere imza atmaya devam edeceğiz; tabii kendi hayatlarımızdaki maceraların dozunu artırmaya da. Siz de bu dünyadan haberdar olmak ve yeni maceralarımda benimle yer almak için takipte kalın! Geleceği, bugünden yaşayın.





İlgili Makale