X

Kitapları seven kız: Kerouac ile yollarda

Acaba çocuk kitaplarının mutlu, güvenli ve teselli edici ülkesini terk edip hiç bilmediğim bir ülkeye, yani yetişkin kitaplarının ülkesine doğru yola çıkışım tam olarak hangi zaman dilimine geliyor ve ilk olarak hangi kitapla başladı? Bunların cevabını veremiyorum. Ama ergenliğe adımımı atar atmaz bağımsızlığımı ilan etmek istediğimi çok iyi hatırlıyorum.

Hiçbir zaman evlenmeyeceğim”, diye yazardım günlüklerime. “Yola çıkacağım, çöle gideceğim, kaktüslere şarkılar söyleyen bir kertenkele olacağım.” İçimde dayanılmaz bir yol hasreti, bir özgürlük tutkusu, dinmek bilmeyen bir gitme arzusu vardı. Evde tuhaf şeyler oluyordu, annemle babam boşanmıştı ve kendi yalnızlığım içinde, kitaplar tek arkadaşımdı.

Nereye ya da kime yönelteceğimi bilemediğim bir öfkeyle dolup taşıyordum. Enerjimi asla dışa vuramıyor, sesimi asla yükseltemiyor, hatta kendime ait bir sesim olup olmadığından bile emin olamıyordum. Annemle babamın isteği üzerine bir terapistle görüşmeye başlamıştım. Bana ‘kendim olmayı seçmem’ ya da ‘kendimi daha çok sevmem’ gerektiğinden her söz edişinde ona aynı cevabı veriyordum: “İyi ama ben kim olduğumu bilmiyorum!”

Yetişkin kitaplarını keşfetmemle birlikte, her yazarın kendine özgü bir sesi olduğunu keşfetmem de bir oldu. Bu benim için büyük bir keşifti, çünkü kendime ait bir sesim olmadığını düşünüyordum ve bu yazarlardan biri belki bana sesini ödünç verebilirdi. Ancak ben bir kadın yazarın sesiyle konuşmak istemiyordum. Kadın yazarları hiç tanımıyor olsam da onlar hakkında çok kesin, tutucu ve acımasız fikirlere sahiptim. Onları zayıf, hastalıklı ve fazlasıyla ‘ağlak’ buluyordum.

O zamanlar bile biliyordum yazar olmak istediğimi. Ama ben sürekli sızlanıp duran o kadın yazarlar gibi olmayacaktım. “Kim onlar?”, diye soracak olsalar susup kalırdım ama biliyordum ki haklıydım. Bu, benim için bir ölüm kalım meselesiydi. Bir hayat felsefesiydi. Hiçbir zaman evlenmeyeceğini haykırmak gibi inatçı, toy ve çocukça bir şeydi. Hayır, onlardan biri olmayacaktım ben. İyi ama öyleyse kim olacaktım?

Belki de tutkuyla aradığım şey de bir yerlerde beni arıyordu. Sonunda onunla buluştuğumda ise dünyalar benim oldu. Adı Jack Kerouac’tı, Beat Kuşağı’nın en havalı ve yakışıklı üyesiydi ve bundan da öte, sesini ödünç alabileceğim biriydi. Ne de olsa ben kadın olmayı da kadın yazarları okumayı da reddediyordum. Kerouac, içindeki dişiyi dışlaması ve erilliği yüceltmesi sebebiyle, tam aradığım kişiydi.

Evet, o zamanlar kaderimde çok büyük, macera dolu, çılgınca bir şeylerin yazılı olduğuna inanıyordum. Ben kadın değil, erkek de değil, bambaşka bir şeydim. Bu tavrımın genç kızlar arasında son derece yaygın olduğunun ve aslında anneme duyduğum kızgınlıktan kaynaklandığının ise farkında bile değildim.

Ancak ben kabul etmek istemesem de, her geçen gün biraz daha büyüyor ve kanlı canlı bir kadına dönüşüyordum. Regl olmaya başlamıştım, göğüslerim giydiğim bol tişörtlerin altından belli oluyordu ve yakışıklı erkeklere, özellikle de öğretmenlerime karşı engel olamadığım bir ilgi duyuyordum.

Bununla birlikte ise çok acı bir gerçeğin farkına varıyordum: Beat Kuşağı bir grup güçlü kuvvetli, maço erkekten oluşuyordu ve ben cinsiyetimden dolayı hiçbir zaman onlar gibi tek başıma yollarda otostop çekecek ya da parklarda uyuyacak kadar özgür ve güvende olamayacaktım. Bana bahşedilen tek özgürlük parçası, odamda bir tütsü yakıp, tek kişilik yatağıma uzanarak onların kitaplarını okumaktı.

Ben de öyle yaptım. On dört ve on beş yaşlarımda çılgınlar gibi Beat Kuşağı yazarlarını okudum. Özellikle Kerouac’a karşı derin bir aşk besliyordum. Paris’te Satori, Yalnız Gezgin, Yolda… “Bir gezgin olmak, sırt çantamla dünyayı gezmek istiyorum”, diye yazıyordum. “Ceplerimi Afrika maskeleriyle, deniz kabuklarıyla, gizemli taşlarla ve gümüş yüzüklerle doldurmak…”

Kendimi onun sözcükleriyle yoğuruyor, tıpkı Pygmalion gibi çamurdan yarattığım bu yeni kadın heykeline onun kitaplarıyla şekil veriyor, sonra da yavaş yavaş bu heykele âşık oluyor ve tıpkı Pygmalion mitinde anlatıldığı gibi, oturup heykelin canlanmasını bekliyordum. Heykeli canlandırabilecek tılsımın bizzat kendi sözcüklerim olacağını, kendi sözcüklerimi bulmak içinse her şeyden önce kadın yazarları okumam gerektiğini ise henüz bilmiyordum.

Hayır, bütün bunların olmasına daha çok vardı. Kadın yazarları keşfetmeme ve dolaylı yoldan da olsa annemle barışmama, kendimi bir yazar yapmama, heykeli canlandırmama çok vardı… Ve bütün bunlardan önce, her şeye karşın, onunla geçirdiğim o iki uzun, acı dolu ve muhteşem yılda, Jack Kerouac benim hayatımı kurtarmıştı.

Bir yolculuğa çıkmıştım onun sayesinde, yollara düşmüştüm kendimce. Erkeklere tanınmış o ayrıcalıklı ‘hobo’ yaşantısını hayallerimde de olsa tadabilmiş, bu hayali deneyimlerin beni dönüştürmesine izin vermiştim. En önemlisi de, her yolculuğun aslında içsel bir yolculuk olduğunu öğrenmiştim.

Büyüyüp de yeniden çocuk kitaplarının mutlu, güvenli ve teselli edici ülkesine döndüğümde ise artık bir yazardım ve kendi sesime sahiptim.

İlginizi çekebilir: Tibet Budizmi’ne göre iyi kalabilmek için ‘Üç Taahhüt’Tibet Budizmi’

Zeynep Alpaslan: Zeynep Alpaslan 1983’te İstanbul’da doğdu. Hem çocuklar hem yetişkinler için öykü, roman, şiir ve karikatür alanında eserler verdi. Tokyo (2018) isimli ilk çocuk romanı KYÖV Çocuk Edebiyatı ödülünü kazandı. Plüton Sakinleri isimli müzik grubu için şarkı sözleri yazdı. Resimleriyle karma sergilere katıldı. Zeynep kedileri Pogo ve Yoko ile birlikte İstanbul’da yaşıyor, boş zamanlarında resim yapıyor ve kendi çizgi romanlarını yazıp çiziyor.

Yeni yıl hediyelerinin vazgeçilmezi Sosyopix ile anılarınızı ölümsüzleştirin

Sevdikleriniz için hediye seçmek bazen uzun uzun düşünmeyi gerektirir. Çünkü aslında aradığımız şey, sadece bir eşya değildir; bir duyguyu, bir anıyı, bir hatırlamayı karşı tarafa hissettirmektir. Tam da bu yüzden fotoğrafla kişiselleştirilmiş hediyeler, her zaman daha çok dokunur. Tek bir kare, bir gülüşün ardındaki hikayeyi yeniden canlandırır; yıllar önce çekilmiş bir fotoğraf bile açıldığında ilk günkü kadar sıcak hisseder. Sosyopix işte tam da bu noktada, o paha biçilmez anılarınızı estetik ve yaratıcı dokunuşlarla unutulmaz kılıyor.



Kişiselleştirilmiş takvimlerle zamanı anlamlandırmak

Yeni yıl, hayatımızda yeni sayfalar açmak demektir. Bu nedenle kişiselleştirilmiş takvimler, sadece günleri takip ettiğiniz bir araç olmaktan öteye geçer; umut ve güzellikle dolu bir yılın sembolü haline gelir. En güzel fotoğraflarınızla hazırlanan masa veya duvar takvimleri, sevdiklerinizin her gününe anlam katar. Her sayfa, sadece bir tarih değil, hatırlanan ve paylaşılan özel bir anı olarak kalır. Takvimi her çevirdiğinizde, geçmişin güzel anılarını hatırlamak ve geleceğe dair küçük bir mutluluk hissi yaşamak mümkündür. Bu küçük ama etkili detay, hediyenizi hem estetik hem de duygusal olarak unutulmaz kılar.



Anıların dokunulabilir hali: Fotoğraf baskıları



Bir zamanlar telefon ekranına sığdırdığınız, galeri arşivlerinizde kalan en mutlu kareleri bu yılbaşı yeniden keşfetmenin tam zamanı. Sosyopix fotoğraf baskıları, en özel anlarınızı sıcaklığını ve kalitesini koruyarak dilediğiniz formda hayat bulduruyor. İster yaz tatilinde o hiç bitmesin dediğiniz gün batımı karesini, ister kış tatilinde çekilmiş kar manzarasını seçin; retro tarzda ya da şık bir çerçeveyle hazırlatabilirsiniz.Çalışma masasında duran küçük bir fotoğraf, sizi kış tatilinin huzuruna veya yılın en güzel anılarına götürebilir. Bu yıl sevdiklerinize sadece bir hediye değil, birlikte paylaşılan özel anıları ve mutluluğu hediye edin.

Anıların estetik hali: Fotoğraf albümleri

Fotoğraf albümleri, her dönem popülerliğini koruyan ve hiçbir zaman değerini kaybetmeyen hediye seçeneklerinden biridir. Çünkü bir albüm, yalnızca fotoğrafları bir araya getirmez; aynı zamanda belirli bir dönemin, bir ilişkinin ya da bir yolculuğun hikayesini saklar. Sayfaları çevirdikçe hatırlanan detaylar, yeniden yaşanan duygular ve geçmişten gelen sıcaklık, bu hediyeyi zamansız bir klasik haline getirir.

Kişiye özel tasarlanan fotoğraf albümleri, hem estetik hem de duygusal yönüyle güçlü bir hediye seçeneği sunar. Kapak dokusundan sayfa düzenine, renk seçiminden yerleştirdiğiniz küçük notlara kadar tamamen size ait bir anlatım oluşturma fırsatı verir. Bu, sadece bir hediye değil; kendi elinizle hazırladığınız bir zaman kapsülüdür.



Anıları duvarlara taşıyan çerçeveler

Mutlu anıları saklamanın tek yolu albümlerde biriken fotoğraflar veya fotoğraf baskıları değildir; bazen evin en görünür köşesine yerleştirilen bir çerçeve de aynı etkiyi yaratır. Ölümsüzleştirilen anları çerçeveleyerek yaşam alanlarınıza sıcaklık ve derinlik katarken sevdiklerinizin her baktığında o ana yeniden dönmesini sağlar. Farklı boyut seçenekleri sayesinde ister küçük bir köşeyi canlandırabilir ister salonunuzun atmosferini değiştirebilirsiniz.  Duvarlara zarar vermeyen yapışkanlı çerçeveler ise kolay kullanımıyla, yalnızca bir dekor değil; her gün gülümseten bir anı sunar. 

Bi’kutu anı: Özel hediye kutularıyla yeni yıl coşkusu

Yeni yıl ruhunu tek bir kutuda toplamak istiyorsanız, özenle hazırlanmış hediye kutuları bunun için ideal bir çözüm sunar. İçerisinde not defterleri, yılbaşı ruhunu yansıtan kupalar, kokulu mumlar ve daha pek çok özel hediye, kutuyu açan kişinin yüzünde sıcak bir tebessüm bırakır. Böylece hediyeniz yalnızca bir kutu değil, birlikte paylaştığınız anıların sıcacık bir yansıması olur.

Siz de bu yıl, sıradanlığın dışına çıkarak sevdiklerinizin yüzünde unutulmaz bir gülümseme oluşturmak istiyorsanız, Sosyopix’in sunduğu bu kişiselleştirilmiş dünya tam size göre. Hatıralarınızı canlandırın ve onlara, her baktıklarında sizi hatırlatacak, zamana anlam katan dokunuşlar hediyeler sunmak isterseniz aradığınız her şey Sosyopix’te!





İlgili Makale