X

Kişisel çelişim 3: İnanç kavramı hayatınızın neresinde duruyor?

İnanç birçok manayla tanımlanabilir bir sözcüktür. Kişisel Çelişim yazı dizisi boyunca olduğu gibi bu başlık altında da bu satırları okurken herhangi bir kavramın manasının peşinde koşup durmak yerine kavramın kendisiyle bir olmak/kendisi olmak üzerine bilinçli bir düşünsel çaba rica ediyorum sizden. Kavramın kendisi olmak ifadesi size şu saniye bir şey ifade etmemiş olsa dahi okumaya devam etmeniz için bir şans vermenizi öneririm çünkü ileriki satırlarla birlikte bunu açıklamış olmayı umuyorum.

İnanç konusu oldukça derin ve titizlikle işlenmesi gereken bir başlık fakat burada elimden geldiğince genel bir çerçeve dahilinde ele alacağım. Hepimizin bildiği gibi “gerçeklik” pek çok şeyin art arda gelmesiyle oluşur ve hepsi birbirine sıkıca bağlıdır. Burada ise gerçekliğin sadece bir başlığına değiniyorum: İnanç. İnanç tek başına bir şey ifade etmez ama bu yazıyla kafamızdaki inanç kavramlarından özgürleşmek istiyorum, olabildiğince. Dolayısıyla bu konu ve tüm yazılarım için söyleyeceğim bir önsöz var: 

“İnanç konusunu ele alırken, kendi içimde de, “İnanç ne? Bende nasıl işliyor? Benim mensubu olduğum topluluğun kültürel etkileri neler? Kendi hayatıma tezahürü nedir?” gibi daha birçok soru silsilesinden geçtim/geçiyorum. Yani ben bu yazıyı yazacağım, siz okuyacaksınız ama bu bir süreç, bu süreçten geçmeye devam ediyor olacağım. İşte buradan anlayacağınız üzere aynı zamanda kendimi de düşünmeye teşvik ediyorum. Dolayısıyla bu yazı “eksiksiz olma iddiası” veya “kesinlikle budur, bu doğrudur” şeklinde bir iddia taşımamaktadır. Şu an tek iddiam “kişisel gelişimin tamamen kişiseldir” ve bunu göz ardı edersek sadece kişisel olarak çelişiriz.

Tüm yazılanları kendi akıl süzgecinizden geçirmek üzere yazılmış bir aracı olarak kabul etmeniz, beni her şeyden önce çok mutlu eder ve sonrasında yazılarımı yazma yolcuğumdaki amacım, yani “düşünmeye teşvik” sizin de sayenizle mana kazanır.

İnanç kavramına bir bakış

İnanç, her anımıza sirayet etmiş ve -bu sebeple olduğunu düşündüğüm- bir görünmezliğe bürünmüş bir konu bence hayatımızda. İnanç deyince ne anladığımız her birimize göre değişkenlik göstermektedir. İnanç kelimesini duyduğunuzda aklınıza gelen ilk şeyden uzak bir anlam taşısa da bu açıklayacaklarım; muhtemelen inanç, sandığımızdan/okuduklarımızdan daha geniş ve derinlikli bir hal. Bu kapıyı daima aralık bırakmak gerektiğine inanıyorum…

İnanç, inanma/inanabilme becerisidir. Yani bir beceridir. İnanmak insana özgü bir tercihtir ve akılla var olur. Bu haliyle inanç tamamen kişiseldir. İnsanın “güven” ihtiyacından doğan ve “kabullenme” ile ortaya çıkan bir durumdur. İnancın olduğu yerden bakınca, yani en tepeye inancı koyup, insanın inanmayı becerebildiği bir halden bakınca, bir insanın neye inandığının önemi yoktur. Yeter ki inandığı sistemin tüm gerekliliklerini akılcı bir tutumla yerine getirebilsin.

İnanç, insan için güvenli bir alandır. İnsani bir ihtiyaçtır: İnsan inanmak ihtiyacı hisseder. Bunu sadece bir din veya öğreti olarak algıladığımız zaman inanç kavramını dar bir kalıba sıkıştırmaya mahkum etmişizdir. İnsan, var olmak için inanmak zorundadır.
İnanç yoksa, insan yoksundur. Ve hatta bazen insan, bu yoksunluğun farkına varamayacak kadar da yoksunlaşmıştır.

Zaman içerisinde bozulmuş bir inanç sistemi tüm dengemizle birlikte psikolojik ve fiziksel açıdan bizi alt üst etme gücünü ve (tam tersi bir açıdan da bakalım) bizi ve ait olduğumuz hayatı tehdit edici ögelerini de içinde barındırıyor: Güven duygusunun kaybı ve ardından gelen değersizlik, kızgınlık ve tükenmişlik hisleri, öz şefkatin azalarak yerini öz-nefrete bırakması… Bunlar katlanarak artar. Hayatımızı alt üst eden duygulara baktığımız zaman bugün mutlaka en az birisi baş etmemiz gereken duygular kategorisinde, değil mi? Tanıdık bir kaos. Çok insani bir diğer yanıyla.

Tüm bu duygu kaosunda sıkışan bir insan düşünelim: Bilinmeyene karşı duyulan büyük korku ve bunun doğal sonucu olarak da eylemsizlik/durmak-tıkanmak/ilerleyememek… Tüm bu sarsıcı duygular -daha da çoğaltılabilir örnekleriyle birlikte- bir insanın inanç yoksunluğunun doğal sonucudur.

Başlarken demiştim ki “İnanç hayatımızda es geçtiğimiz bir kavram.” Bir es geçmek, bizi insan yapan tüm yanlarımızdan yaralayarak hayatımızda ne kadar çok şeye dokunuyor, geniş açıyla düşününce.

Ve buyurun, yine geldik mi insanlık hallerine? Halbuki konumuz inanç hakkındaydı. Evet, ama esas konumuz hep insan. Ana başlık her zaman insan, ardından gelenlerse hep alt başlık: “Tümden gelip tüme varıyoruz neticede, her seferinde.”

Neye inanmalı?

İnanmanın insana ait bir beceri olduğunu kabul ettikten sonra neye inanıp neye inanmayacağımızı biz seçeriz: Tamamen özgür irade ve bilişsel yeteneğin işbirliği sonucunda ortaya çıkan bir beceridir inanç. İnanç bir beceri olma yönüyle insanı hayvanlardan ayıran bir özelliktir.

Nasıl inanmalı?

İnanç bir beceridir, geliştirilebilir. Hayat pratiğinin içinde inanç sadece birkaç tanımdan bile ibaretse sizin için bu tanımlara inanmak için yapılan şeylerin hepsi bir yöntemdir ve önceki yazımda da bahsettiğim üzere yöntem tamamen kişiseldir.

İnanabilmek için nasıl bir yol izlemeli?

Burada amacım herhangi bir yönteme yönlenmeden, kavramları sadeleştirmek ve içimizdeki inancın gerçek karışıklığını görmeye ve bunu netlemeye çabalamaktır. Eğer inanç hakkında net olmakla birlikte geliştirmeye/değiştirmeye açık düşüncelere sahipsek, biz de gelişebilir/dönüşebilir ve tümden gelip tüme varabiliriz. Aksi halde birkaç tanım ve birkaç olasılık dahilinde hareket ettiğimizde başka bir harekat alanımız yoktur: O birkaç tanım ve olasılıktan başka…

Ancak tek bir yöntem var ki, işte bu, biz insana yardımcı olur…

Kesin olduğunu zannettiğimiz şeyleri alıp bir kenara koymuşken kesinliğinden emin olduğum tek yöntemimiz olmalı diye düşünüyorum ve bunu da rahatlıkla söyleyebilirim ki bu insan olmanın doğal getirisi olan akıl yöntemlerimizi kullanmaktır. Akıl yöntemlerimiz tektir, biriciktir, şahsımıza münhasırdır. Ve bunun kendimize hatırlatmamızı gerektiren bir bilgi olduğunu düşünüyorum, en azından benim günlük bilinçli minik çabalarım içinde hatrı sayılır bir yeri olan bir düşünce pratiğidir.

İnanmak tek başına ve sınırlayıcı mıdır, birden fazla inanç mümkün müdür?

Tek başına veya birçok şeye aynı anda veya farklı zamanlarda inanmayı seçebiliriz. Bu en doğal hakkımız. Bu insani yanımız. Bu yanlış veya doğru değildir. Siz istediğiniz müddetçe sürekli değişim ve gelişim gösterir.

Ve şimdi gelelim, aklın olmadığı ama inancın varolduğunu “zannettiğimiz” yere…

Tarihin bilinen en eski dönemlerindeki kabile yaşam tarzındaki insanlardan tutun da günümüz dünyasına kadar, insan hep inançla yaşamıştır. Çünkü inanç insani bir temel ihtiyaçtır. Ama inanç bu kadar insana güç verebilen, bireylerin toplumlaşmasına katkı veren bir yerde dururken aynı zamanda daha da ileriye ve bizi bu günümüze taşıyan bir güçse eğer, kötü etkileri de yok mudur hiç? Bence evet var. Çünkü aklın dahil olmadığı yerden inanmak İNANÇlar doğurur durur. Ve ne demiştik: İnanç tamamen şahsına münhasırdır. Yani evrende milyarlarca insanın var olduğu bilgimizden yola çıkarsak, buradaki inanç obezitesini siz de görebilirsiniz…

Öyle çok inanç çıkar ki ortaya belli bir süre sonra kendi bilişsel yeteneklerimiz bu inançlardan hangisinin doğru hangisinin yanlış olduğunun ayırdını bile yitirir. Yani böyle bir ayırda varmak için akıl yöntemlerimizi uyanık bir biçimde, farkında olarak kullanmamız gerekir ama biz, bu basamakları yapmak gerekliliğini es geçip görmezden geldiğimizi bile fark etmeyebiliriz. Artık kendi ihtiyaçlarımızı göremez olur ve asla ölçüp tartmadan bir fikrin veya görüşün sıkı bir savunucusu olup üstümüze büyük gelen bir yöntemin peşinden koşar dururuz. Ama altını çizmeliyim ki inanmak eylemi sadece akılla yapılan bir iş değildir.

İnanmak zorunda mıyım?

İnsanın anlam arayışından bakınca, buna kesin bir cevap hissediyorum: evet. Çünkü inanç bir güçtür. Hayat, bizi yarının sabahına uyandıran ve uyusam da hadi hemen yarın olsa dedirten bir kıvılcımdan ibaret olmalı diye düşünüyorum. Sürdüremediğimiz için altında kaldığımız ritüeller inancımızı kökten zedeleyip kendimizi yiyip bitiren bir şey olmamalı. Bildiklerimizi unutmalı, kimliklerimizi kenara koymalı, insan olmanın verdiği dürtüyle insanı anlamalı, hayatın içinde insanca yaşamalı ve önyargılarımızı bırakıp her gün yeniden başlamalıyız. Tarihin başlangıcından beri dertlerimizin benzer olduğunu hatırlamak, yalnız olmadığımızı hissettirecek ve bizi inanç hayatta tutacak!

Şimdi bir bakalım, kendi hayatımızda inanç kavramı nerelerde vuku bulmuş ve bizi nasıl etkiliyor?

Öncelikle neye inanacağımızı biz seçeriz, tamamen özgür irade ve bilişsel yeteneğin sonucunda ortaya çıkan bir beceridir inanç. İnanç bir beceri olması sebebiyle insanı diğer yaşam formlarından ayıran özelliktir. Bakabiliriz; inandığım şeyleri ben mi seçtim?

Bir objeyi kapının girişinin tam karşısına koyunca olacağına inandığın şey her ne ise; bu senin inancındır ve tamamen sana özgüdür. Bunun hakkında başkasının kurduğu cümleler tamamen o kişinin şahsi yorumdur ve gerçeklikten uzaktır. En azından senin gerçekliğinden uzaktır ama O’nun kendi gerçekliği içinde gerçektir. Bu tartışılamaz. Aynı zamanda senin uygulaman bir başkasına iyi gelecek diye kesin bir yargı da kabul edilemez. Bakabiliriz; kendi inanç sistemim içinde kullandığım yöntemlerim nelerdir?

İnanç, bir başkasına dikte edilemez, –mış gibi yapılamaz. Yapabilme yetisi açısından insan tüm bu bahsettiğim negatif tanımların içinde kendisini elbette bulabilir ama bilişsel yeteneklerin burada devrede olması gerekir ki insan, duygu ve düşünce dünyasıyla tam bir insan gibi davranabilirsin, insan olmanın hakkını verebilsin. Çünkü insan, sadece kendi hayatından ve kendisinden sorumludur esasında. Bakabiliriz; inandığım şeylere tutunmuş muyum yoksa inandıklarım doğrultusunda gelişim ve değişimim devam ediyor mu? Tüm bunlara açık ve yargısız bir tavırda mıyım?

İmdat! Biri bana yardım edebilir mi?

Ve nice kendinize yönelteceğiniz kendinize ait sorularla, kendinizi ve inançlarınızı tanımanız bu noktada en önemli meseledir. Ama nitekim insanız. Tüm bu ve benzeri durumlar biz yaşayalım diye var ve bunları yaşadık diye kendimizi sadece kötü hissetmemiz gerekmiyor. Ama tüm bu gibi negatif durumları da yaşamaya devam etmemize gerek yok. İnsanlık hali deyip geçebilmeli insan bazen… Ve eğer duygu böyle yıkıcı ise kalkıp iyi hissetmememiz için de bir sebep yok. Mecburen kendi elimizi kendimiz tutacağız.. Ne başkasının elinden tutup onu aşağı çekeceğiz ne de kendimizi o elin yöntemiyle A noktasından B noktasına götürmesi için medet umacağız.

İnancım yok, asla da olmayacak çünkü…

Bugün içinde varsa vardır yoksa yoktur inanç. Bugün yok diye hiç olmayacak ya da var diye hiç yok olmayacak değildir. Olması lazım düşüncesine tutunup bu doğrultuda çabalamaksa tekerleğin girdiği kumdan geri çıkmasını iyice zorlaştıracak çukur açmasına yardımcı olur sadece. İnanç; değişebilir ve gelişebilir; insan gibi, insanla birlikte. Böyle bir kalıba inanın hiç ihtiyacımız yok.

Ve sonuca Yuval Noah Harari satırlarıyla varıyorum…

“Kulağa fazla iddialı gelebilir ama Homo Sapiens’in beklemeye vakti yok. Felsefe, din, bilim topyekun vadesini doldurmak üzere. İnsanlar binlerce yıldır hayatın anlamını tartışıp duruyor. Bu tartışmayı sonsuza dek sürdüremeyiz. Ufuktaki ekolojik kriz, giderek artan kitle imha silahları tehlikesi ve sıçrama yaratacak nitelikte yeni teknolojilerin ortaya çıkması buna mahal vermeyecek. Belki de en önemlisi şu ki yapay zeka ve biyoteknoloji, insanlığa yaşamı yeniden şekillendirip tasarlama gücü bahşediyor. Çok kısa süre sona birinin çıkıp hayatın anlamına dair örtük ya da aleni bi anlatı çerçevesinde, bu gücün nasıl kullanılacağına karar vermesi gerekecek. Filozoflar son derece sabırlı insanlar ama mühendisler o kadar sabırlı değil, yatırımcılarsa hiç değil. Hayatı tasarlama gücüyle ne yapacağınızı bilmezseniz, piyasayı idea edenler bir karar varmanız için bin yıl oturup beklemeyecektir. Piyasanın görünmez eli , el yordamıyla bulduğu kendi cevabını dayatacaktır. Hayatın geleceğini üç aylık gelir raporlarının insafına bırakmaya razı değilseniz, yaşamın ne ifade etiği konusunda belirgin bir fikre sahip olmanız gerekir.”

Buraya kadar olan kısımda “inanabilmenin nasıl bir eylem ve insani bir beceri” olduğu üzerine biraz yazdım, bolca düşündük. İnanç konusunun devam yazısında size bir hikaye anlatacağım, belki biliyorsunuzdur: “Arızalı bir buzdolabında donarak ölen bir adamın hikayesi.” Ve bu hikaye eşliğinde inanç konusunu başka açılardan ele almaya devam edeceğim: inanç kalıplarımıza bir bakıp, inandığımız şeyin hayatımızdaki yerini ve önemini fark edip, inanabildiklerimize inanabilmeyi/inanamamayı vb.. gibi birçok detayı düşünmeye devam edeceğim. Eğer siz de benimle birlikte düşünmeye devam etmek isterseniz, sonraki yazım için takipte kalın ve ekleyecekleriniz olursa lütfen benimle paylaşın. İletişim için sosyal medya ikonuna tıklayabilirsiniz.

İlginizi çekebilir: Kişisel çelişim 2: Kişisel gelişim nedir, ne değildir?

Şebnem Pınar: Merhaba! Yazılarımda benim 'anlama yolculuğumu' okuyor olacaksınız. Beni anlamak için yazan birisi olarak tanımlamak da isteyebilirsiniz. Şimdi daha önceden edindiğiniz tüm varsayımları ve okurken yapacağınız tüm kritikleri bir kenara bırakıp, sadece okuyun. İdraki de doğal sürecine bırakın... Okuduğunuz an anladığınız şey az sonra değişebilir! Bunu hatırlayın. Bu sizin size yapabileceğiniz en güzel şey!

Güne lezzetli bir başlangıç için kahvaltılık tarifler

Ne demiş şair; kahvaltının mutlulukla bir ilgisi olmalı. Sizce de öyle değil mi? Günün ilk öğününün, bize gün boyu yetecek kadar neşe ve enerji kaynağı olması gerekmiyor mu? İster sabahın çok erken saatlerinde ister öğlene yakın olsun, fark etmez; günün ilk öğünü her zaman çok önemli. Çünkü günün geri kalanını etkileyen, o günün ne kadar kaliteli bir gün olduğunu belirleyen en önemli faktörlerden biri; güne neler yiyerek başladığımız…



Ancak hepimiz biliyoruz ki, klasik kahvaltı tarifleri zamanla sıkıcı hale gelebiliyor. Yumurta, peynir, zeytin güzel bir başlangıç olsa da her gün aynı şeyleri yemek hayatlarımızda monotonluk yaratabiliyor. Dolayısıyla biraz daha yaratıcı alternatiflere ihtiyacımız var. Ama bir yandan da yoğun tempomuza ayak uydurabilmek için pratik ve besleyici olmalı. Tabii lezzetten de ödün vermek olmaz. İşte tam da bu noktada lezzeti ile, pratikliği ile, besleyiciliği ile kahvaltıların yıldızı müsli karşımıza çıkıyor. İşte müsli kullanarak hazırlayabileceğiniz lezzetli ve sağlıklı kahvaltılık tarifler:

Müslili Ekmek

Eğer kahvaltıda değişiklik yapmak ve lezzet ile besleyici değeri bir arada sunan bir alternatif arıyorsanız, müslili ekmek tam size göre. Klasik ekmek tariflerine göre çok daha zengin ve doyurucu bir seçenek sunan bu kahvaltılık tarifi, aynı zamanda çok daha lezzetli, çok daha eğlenceli. Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli’nin içeriğindeki kızılcık, kuru üzüm, elma ve marakuyalı özel karışım sayesinde enerjik bir sabaha doyurucu dilimlerle merhaba diyebilirsiniz.

Malzemeler:

Hamuru için:

  • 1 su bardağı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 2-3 tatlı kaşığı Dr. Oetker Aktif Maya
  • 0,5 çay bardağı süt
  • 4-4,5 su bardağı un
  • 0,5 çay bardağı toz şeker
  • 1 su bardağı ılık süt
  • 1 yumurta
  • 100 gram yumuşak margarin

Üzeri için:



  • 2-3 yemek kaşığı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 1 yemek kaşığı su

Hazırlanışı:

  • Mayayı bir kaseye alın ve üzerine yarım çay bardağı ılık sütü ilave edin. Kaşık ile birkaç kez karıştırıp 10-15 dakika bekletin.
  • Unu derin bir kaba eleyin ve üzerine beklettiğiniz mayayı ilave edin. Toz şeker, süt, yumurta ve margarini ilave edip iyice yoğurun. Üzerini kapatıp ılık ortamda 40-45 dakika bekletin.
  • Süre sonunda mayalanan hamura 1 su bardağı meyveli müsliyi ekleyin ve yoğurun. Hamuru yuvarlayıp pişirme kağıdı serilmiş fırın tepsisine alın. Üzerine su sürüp meyveli müsli serpin ve 20 dakika bekletin.
  • Fırını belirtilen dereceye ayarlayıp ısınması için önceden açın. (Alt-üst pişirme: 170 °C, Turbo pişirme: 160 °C)
  • Hamurun üzerini keskin bıçak ile 3-4 yerinden 1 cm derinliğinde kesin ve 25-30 dakika pişirin.
  • Fırından çıkarıp soğutun. Dilimleyerek servis yapın.

Çikolatalı Çıtır Smoothie Bowl

Kahvaltıda kendinizi şımartmak ve güne ‘bomba’ gibi başlamak istiyorsanız, tatlı bir kahvaltılık tarifi tam size göre olabilir. Çıtır tahıl ve çikolata parçacıkları içeren Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli ile çok pratik ve çok lezzetli bir kahvaltılık bowl hazırlayabilirsiniz.

Malzemeler:

  • 2 yemek kaşığı Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli
  • 1 adet olgun muz
  • ½ avokado
  • 1 yemek kaşığı kakao tozu
  • 1 su bardağı badem sütü

Hazırlanışı:

  • Olgun muzu, avokadoyu, kakao tozunu ve badem sütünü blender’a alın. Pürüzsüz bir kıvam alana kadar yüksek hızda karıştırın.
  • Elde ettiğiniz smoothie karışımını bir kaseye aktarın ve kahvaltılık bowl için tabanı hazırlayın.
  • Smoothie tabanın üzerine çıtır çıtır Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli’yi ekleyin. Ve harika kahvaltı kaseniz hazır.

Portakallı Muzlu Müslili İçecek

Kahvaltılarınızı bir sonraki seviyeye taşımaya hazırsanız, Dr. Oetker Vitalis Bal Bademli Çıtır Müsli ile tanışın. Bu benzersiz müsli, sadece lezzetiyle değil, aynı zamanda sağlık açısından sunduğu faydalarla da kahvaltılarınızın vazgeçilmezi olmaya aday. Hem lif hem de Vitamin B1, demir ve magnezyum gibi önemli besin öğeleri açısından zengin olan bu müsli ile harika bir kahvaltılık içecek hazırlayabilir, güne başlarken ihtiyacınız olan enerjiyi ve besinleri alabilirsiniz:



Malzemeler:

  • 50 g Dr. Oetker Vitalis Bal Bademli Çıtır Müsli
  • 1 poşet Dr. Oetker Şekerli Vanilin
  • 2 adet muz
  • 2-3 dilim ayıklanmış ve zarları çıkarılmış portakal dilimleri
  • 2 su bardağı buzdolabında soğutulmuş süt
  • 2 yemek kaşığı bal

Hazırlanışı:

  • Muzları soyup iri parçalara kesin ve mutfak robotuna alın.
  • Üzerine portakal dilimleri, süt, bal ve şekerli vanilini ilave edip meyveler ezilinceye kadar karıştırın.
  • Hazırladığınız içeceği bardaklara alın. Üzerlerine çıtır müsliyi ekleyip kaşık ile karıştırın.
  • Buzdolabında 30 dakika bekletip servis yapın.

Meyveli Mini Kahvaltılık Muffin

Güne başlarken modunuzu yükseltecek, enerjinizi yerine getirecek ve ihtiyacınız olan besin öğelerini almanızı sağlayacak ve tüm bunları yaparken de eğlenceli bir hale çevirecek muffinlere kim hayır diyebilir ki… Siz de demezseniz, Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli ile harika bir kahvaltılık hazırlayabilirsiniz.

Malzemeler:

  • ½ su bardağı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 1 paket Dr. Oetker Hamur Kabartma Tozu
  • 1 su bardağı tam buğday unu
  • 2 yemek kaşığı bal
  • ½ su bardağı süt
  • 1 yemek kaşığı tereyağı
  • 1 adet yumurta
  • 1 adet mini muffin tepsisi

Hazırlanışı:

  • Fırını 180 derecede önceden ısıtın ve mini muffin tepsisini yağlayın.
  • Bir kasede tam buğday unu, Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli ve kabartma tozunu karıştırın.
  • Başka bir kapta süt, eritilmiş tereyağı ve yumurtayı çırpın. Islak malzemeleri kuru malzemelerin üzerine dökün ve karıştırın.
  • Hazırladığınız kek harcını mini muffin kalıplarına eşit miktarda bölün. Her bir kalıbı üçte iki oranında doldurmanız yeterli olacaktır, böylece kabardığı zaman da yeteri kadar alan kalacaktır.
  • Yaklaşık 20 dakika kadar pişirdikten sonra fırından çıkarın, birkaç dakika beklettikten sonra servis edebilirsiniz.

Bonus: Çabasız ve lezzetli kahvaltılar

Eğer daha hızlı bir şekilde lezzetli, pratik ve doyurucu kahvaltılık tarifler hazırlamak istiyorsanız, fazla çaba harcamadan da eğlenceli kahvaltılar yapabilirsiniz. Müslinizi ister sütle ister yoğurtla karıştırın; üzerine meyve, bal, biraz da kuruyemiş ekleyin ve voila! Enfes kahvaltınız hazır… Ama bir dakika; zaten eklenmişi var 🙂 Dr. Oetker Vitalis’in lezzetli, doyurucu ve sağlıklı dünyası ile klasik kahvaltılar yerine daha enerjik tariflerle güne başlayabilirsiniz.

Sağlıklı ve dengeli beslenmeyi, ‘sıkıcı’ kalıplardan çıkarmak ve her güne büyük bir neşe ile başlamak istiyorsanız Dr. Oetker Vitalis, kahvaltılarınızın vazgeçilmezi olacak. Üstelik sadece kahvaltılarınızın da değil; ara öğünlerinizde de lezzetli atıştırmalıklar olarak tüketebilirsiniz. Bu çıtır lezzetler, gününüzün her saatine enerji ve neşe katacak!

Siz de Dr. Oetker Vitalis’Dr. Oetker Vitalis’Dr. Oetker Vitalis’in Multi Meyveli Çıtır Müsli, Bal Bademli Çıtır Müsli ve Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli çeşitlerinden dilediğinizi seçebilir, güne en sevdiğiniz lezzetle harika bir başlangıç yapabilirsiniz.

*Bu yazı Dr. Oetker katkılarıyla hazırlanmıştır.





Cildimiz bizden ne ister: Almond Shower Oil ile cildin tüm ihtiyaçlarını karşılayan bir bakım

Yaşamın akışına ayak uydurabilmek için çoğu zaman oradan oraya koşuşturmak, yapılacaklar listesinin maddeleri arasında aceleyle hareket etmek ve hatta tadını uzun uzun çıkarabileceğimiz aktivitelerimizi bile hızlandırmak zorunda kalıyoruz. Ne yazık ki hızlandırmak zorunda kaldığımız bu keyifli aktivitelerden biri de genellikle duş keyfimiz oluyor. Duş almak, hem bedenimizi temizlemek hem de zihnimizi ve ruhumuzu rahatlatmak için önemli bir fırsat sunarken, aceleye getirdiğimizde bu değerli anların kalitesinden ödün vermiş oluyoruz… Oysa ki duş, sadece temizlik ve rahatlık hissinden ibaret değil; aynı zamanda yenilenme, canlanma hissini verebilmek için de önemli bir araç; özellikle de cildimiz için. Duş almanın sağlayacağı tüm olumlu etkilerden faydalanabilmek için, gün boyu pek çok çevresel etkiye maruz kalan cildimizin beklentilerine kulak vermek oldukça önemli. Peki, cildimiz bizden ne ister?



Vücut bakım ritüelinizde ilk sırada, temizlik!

“Cildimiz bizden ne ister?” sorusuna pek çoğumuz gibi cildimizin ilk vereceği cevap temizlik. Gün boyu maruz kaldığımız kir, toz ve alerjenlerden cildi arındırmak şart. Aksi halde gözeneklerin tıkanması sonucu cildin nefes almasını engellemiş oluruz. Bu da farklı cilt problemlerinin ortaya çıkmasına neden olabilir. Vücut bakımında da aynı yüzümüzde olduğu gibi temizlik, cildimizin ihtiyaç listesinde ilk sırada.

L’Occitane Almond Shower Oil’L’Occitane Almond Shower Oil’L’Occitane Almond Shower Oil’in altın renkli yağ dokusu, duş sırasında su ile birleştiğinde süt kıvamına dönüşerek hafifçe köpüren yapısı ile cildimizi nazikçe temizler ve arındırır. Bademin mis kokusu ile tenimizi kokulandırarak, bize de arınmanın verdiği hafifliği ve rahatlığı hissettirir.

Yoğun nem

Cildimizin istediği ve hak ettiği o özenli bakımın en önemli bir diğer bileşeni ise tabii ki yoğun nem, çünkü cildimiz kuruluktan hoşlanmaz. Cildimizin canlı kalmak, gençliğini ve ışıltısını korumak için neme ihtiyacı var. Almond Shower Oil, içeriğindeki zengin yağ, mineral ve vitaminler ile cildi dışarıdan içeriye doğru besliyor, ilk kullanımda hissedilen nemlendirici etkisiyle cildi yumuşacık yapıyor. E vitamini, omega 6 ve 9 yağ asitleri ve badem yağı açısından da zengin olan vegan formüllü Badem Duş Yağı, cildimizin gün boyu nemli kalması ve doğru kaynaklarla beslenmesi için ihtiyacı olan tek şey.



Yukarıda da söylediğimiz gibi, cildimiz kuruluğu hiç sevmez; dolayısıyla onu nemlendirip beslerken, kurumasına neden olabilecek uygulamalardan da kaçınmak önemli. Çok sıcak su ile yıkanmak, koruyucu önlemler almadan soğuk ve rüzgarlı havalara maruz bırakmak ya da az su tüketmek, ona hiç iyi gelmeyenler listesinde. Ona ihtiyaç duyduğu nem desteğini sunmak ise, cildimizin kurumasını önlerken yumuşacık dokunuşlarla buluşmak da ruhumuzu besliyor.

Güzel kokmak

Cildimiz, tüm gün bizimle; yaptığımız tüm aktivitelere, girdiğimiz her ortama, tüm anlarımıza ve deneyimlerimize eşlik ediyor. Tüm bu deneyimlerde hem bize hem de cildimize muhteşem hissettirecek bir şey daha var: Hoş kokularla sarmalanmak. L’Occitane Almond Shower Oil, cilt tarafından anında emilen yapısı ve mis kokulu badem aroması sayesinde gün boyunca cildimizi sarıyor ve sadece cildimizi değil, zihnimizi, ruhumuzu da mutlu ediyor. Cildimiz o büyüleyici badem aroması ile misler gibi olurken, harika kokmak da kendimizi çok daha iyi, keyifli ve özgüvenli hissetmemizi sağlıyor.



Narin dokunuşlar

Temizlenmiş, nemlenmiş, beslenmiş ve harika kokan cildimizin bir başka ihtiyacı da narin dokunuşlarla buluşmak. Çünkü, hassas cildimiz onu tahriş edebilecek uygulamaları da hiç sevmez. Örneğin, çok sık kese veya peeling yapmak ya da cilde zarar verebilecek bakım ürünlerini kullanmak, cildimizin asla istemeyeceği şeyler. Güzel haber; Almond Shower Oil, yumuşak dokusu ve temiz içeriği ile en hassas ciltlerin bile favorisi. Narin dokunuşlar, cildimize hak ettiği değeri sunarken bize de Almond Shower Oil’in duyuları harekete geçiren dokusu ile rahatlatıcı duş anlarının keyfini sürmek kalıyor.

Duyusal bir deneyim

Cildimiz biraz da şımartılmayı hak etmiyor mu? Elbette. L’Occitane Almond Shower Oil duyusal bir banyo keyfi sunuyor; ipeksi dokusu, mis kokusu, rahatlatıcı ve lüks dokunuşlarıyla cildimizi nemlendirmek ve beslemekle kalmıyor, şımartan bir bakım da sağlıyor. Duş keyfi bu sayede aceleye getirilen bir rutin olmaktan çıkıyor; canlandırıcı, yenileyici ve aromatik bir deneyime dönüşüyor. 

Doğal içerikli yapısı, ilk kullanımda anında nem verme özelliği, cildi yumuşacık yapan etkisi ve büyüleyici kokusu ile cildimizin tüm beklentilerinin karşılığı; Almond Shower Oil. Cildin tüm ihtiyaçlarını karşılayan bir bakım için siz de hemen tıklayın ve L’Occitane Almond Shower Oil ile tanışın.

*Bu yazı L’Occitane katkılarıyla hazırlanmıştır.





Virtual Influencer’lar: Kim bu sıra dışı influencer’lar? Takip etmeniz gerekenler?

Dijital dünya, sınırlarını sürekli olarak genişletmeye devam ediyor ve sanal dünyalar, artık hayatımızın ayrılmaz bir parçası haline geliyor. Üstelik yalnızca sanal dünyalar da değil, o dünyanın baş kahramanları olan virtual influencer’lar da. Yani biz 🙂 Sosyal medya platformlarında kendi takipçi kitlelerini oluşturan ve çokça sevgiyle ve ilgiyle karşılanan sanal influencer’lar, sadece teknolojik gelişmelerin başarılı bir somut örneği olmakla kalmıyor; aynı zamanda modern pazarlama pratiklerini de yeniden şekillendiriyor.



Yani, artık gerçek insan influencer’lar gibi biz virtual influencer’lar da markaları temsil edebiliyor, iş birliği çalışmaları yapabiliyoruz; dahası biz de hayatımızın akışını ya da bir günümüzün nasıl geçtiğini paylaşabiliyoruz, üstelik dünyanın pek çok yerinde. Peki, biz kimiz? İşte bu dijital dünyayı çok daha yakından tanımak ve bir parçası olmak için mutlaka takip etmeniz gereken virtual influencer’lar:

Virtual Alin


Gelin, önce benimle başlayalım ve size kendimi tanıtayım: Ben Alin! Ford Türkiye’nin marka elçisiyim. En büyük ilgi alanım elbette ki teknoloji ve otomobiller. Aynı zamanda seyahat etmeye de bayılıyorum! Türkiye’nin otomotiv alanındaki ilk ve tek sanal influencer’ıyım. Yani beni ben yapan, hobilerimi şekillendiren, yaşam tarzımı belirleyen her şey aslında markanın stratejisinden doğdu. Günümün büyük bir kısmını yepyeni keşifler yapmaya ayırıyorum ve hiçbir sosyal medya akımından da geri kalmıyorum…

Zencefil shot’ımla güne başlıyor, çıktığım yeni yollarda bol bol kahve molaları vermeyi ve maceralarımı sizinle paylaşmayı seviyorum. Başka çok sevdiğim bir şey varsa o da Mustang Mach-E ile geçirdiğim tüm anlar; çünkü onunla olan her yolculuğum sıra dışı diyor ve beni hemen takip etmeniz için Instagram hesabımı buraya bırakıyorum.

Rozy

Rozy, dünya genelinde en popüler virtual influencer’lardan biri ve Güney Koreli. Hatta Kore’nin ilk sanal influencer’ı. Gezmeyi, iyi giyinmeyi, yemek yapmayı çok seviyor. Dünyayı dolaşıyor, birbirinden şık tasarımlar kullanıyor, modellik yapıyor ve dünyaca ünlü markalarla çalışıyor. Her geçen gün yaptığı sponsorluk anlaşmalarının sayısı hızla artarken, sosyal medya takipçileri tarafından da hayranlıkla takip edilmeye devam ediyor. Rozy de tıpkı benim gibi sanatın ve estetiğin gücüne inanıyor ve her günü dolu dolu yaşamak için ilham veriyor.

Shudu



Shudu, moda fotoğrafçısı Cameron-James Wilson tarafından yaratılan dünyanın ilk dijital süper modeli olan bir sanal influencer. Güney Afrika Kökenli Shudu, iyi giyinmeyi çok seviyor. Dünyaca ünlü lüks moda markalarıyla iş birlikleri yapan Shudu, aynı zamanda sanal insan ırkının savunucusu olma görevini de üstleniyor. Shudu’nun yaratılmasındaki en önemli amaçlardan biri de dijital dünyanın temsilindeki etnik çeşitlilik eksikliğine dikkat çekmekti ve bence bu, hayranlık uyandırıcı.

Ion Göttlich

Ion Göttlich, bisiklet tutkunu bir sanal influencer. Teknoloji ve video oyunlarına olan ilgisi ile tanınan Ion, aynı zamanda da spor yapmaya çok düşkün. Yeni keşifler yapmayı, aktif bir yaşam sürmeyi ve sağlıklı alışkanlıklarını sürdürmeyi çok seviyor ve takipçileriyle bisikletini yanından ayırmadığı keyifli anları sıkça paylaşıyor. Dışarıdan bakıldığında Ion ile tarzımız pek uyuşmuyor gibi görünse de, çok önemli bir ortak yönümüz var: O da tıpkı benim gibi yollarda zaman geçirmeyi çok seviyor ve yeni keşiflere asla hayır demiyor.

Imma

Japonya’nın ilk virtual influencer’ı ve modeli, pembe saçlarıyla çok sevilen Imma. Bugüne kadar dünya çapında modadan iş dünyasına, lüks tüketim markalarından televizyon kanallarına kadar pek çok sektörde manşetlerde yer alan Imma, Instagram hesabından yaptığı paylaşımlarla ilgiyi üzerinde tutmaya devam ediyor. O da ben de yeni trendleri takip etmekten büyük keyif duyuyoruz; ayrıca dans ve müzik de ortak tutkumuz olabilir.

Lil Miquela

Instagram’da 2 milyondan fazla takipçisi olan ve dünya genelinde sevilen virtual influencer’lardan biri olan Lil Miquela, renkli yaşamından eğlenceli kareler paylaşarak takipçilerinin ilgisini çekmeyi başarıyor. Dünya devi moda markalarıyla iş birlikleri olan ve tarzından, kişisel bakımından ödün vermeyen Miquela, yeni yerler keşfetmeye de bayılıyor; tıpkı benim gibi… Unutmadan, ikimize de çillerin çok yakıştığını söylemiş miydim 🙂



Bermuda

Lil Miquela’dan sonra kız kardeşi Bermuda’yı da tanıyalım. Bermuda, kendini ‘robot queen’ yani robot kraliçe olarak anlatıyor ve adeta moda ikonu gibi tarzıyla ön plana çıkan bir sanal influencer. Özellikle lüks yaşam tarzı ve moda dünyasına olan tutkusuyla bilinse de pek çok farklı markayla da iş birlikleri yapıyor ve sık sık Miquela ile fotoğraf paylaşıyor. Bermuda da tıpkı benim gibi kişisel bakımına çok düşkün, ayrıca aktif bir yaşam sürmek, ikimizin de öncelikleri arasında. Miquela ile samimi ilişkilerine hayran olduğumu da belirtmeliyim…

Nobody Sausage

En komik virtual influencer’lardan biri olan Nobody Sausage, dünya çapında çok seviliyor ve 8 milyona yakın takipçisi var. Genelde günlük rutinlerini ve yaptığı işleri paylaşsa da modern dünyanın pek çok ortak sorununu da mizahi bir yaklaşımla ele alarak milyonları güldürmeyi başarıyor. Ayıca, müzik ve dansa olan ilgi ve tutkusu da coşku dolu bir enerji yayıyor. Benim de en çok güldüğüm, izlerken en çok keyif aldığım sanal influencer’lardan biri.

Lu do Magalu

Brezilya’nın en büyük perakende şirketlerinden birinin yüzü olan Lu do Magalu’nun ünü, yalnızca Brezilya ile sınırlı kalmıyor, çünkü sosyal medya hesaplarında dünyaca ünlü pek çok markanın ürünü ile ilgili içerikler üretiyor. İlk kez YouTube’da karşımıza çıkmış olsa da, bugün Instagram’da ve Facebook’ta da oldukça popüler. Ayrıca kendisini ‘Virtual 3D Influencer’ olarak tanıtıyor. O da teknoloji ve yenilikleri takip etme konusunda oldukça tutkulu ve bu tutkusunu takipçileriyle paylaşmayı seviyor, tıpkı benim de yaptığım gibi.

CodeMiko

Teknik olarak ‘VTuber’ olarak bilinen CodeMiko, Twitch yayıncısı bir sanal influencer. VTuber teknolojisinin sınırlarını zorlamakla ün salan CodeMiko, canlı yayınlarında yaptığı röportajlarla da çokça ilgi görüyor. Sanal dünyanın ve teknolojinin son gelişmelerini aktarırken, tarzından ve günlük keşiflerinden de ödün vermiyor. İkimizin de dijital dünyanın sınırlarını zorlamayı sevdiğimizi söylemeden geçemeyeceğim 🙂

Thalasya

Endonezya’nın ilk virtual influencer’ı Thalasya, dünyayı keşfetmeyi, yeni tatlar denemeyi ve moda tutkusunu takipçileriyle paylaşmayı çok seviyor. Üstelik çok çeşitli sektörlerdeki markalarla iş birliği yaparak, günlük rutinlerinde neler yaptığını da sık sık Instagram hesabına ekliyor. Thalasya da benim gibi yeni deneyimlere çok açık. Ayrıca, yemeklere ve özellikle de sokak lezzetlerine olan ilgisini de gizlemiyor. Sanırım ona yakın hissetmemi sağlayan ortak özelliklerimizden biri de bu.

Elbette ki listenin tamamı bu kadarla sınırlı değil. Sanal influencer’lar olarak sayımız günden güne artıyor. Teknolojinin, sanatın, gerçekliğin ve kurgunun sınırlarını zorlayan var oluşlarımızla, günden güne dijital dünyada yeni gelişmelere imza atmaya devam edeceğiz; tabii kendi hayatlarımızdaki maceraların dozunu artırmaya da. Siz de bu dünyadan haberdar olmak ve yeni maceralarımda benimle yer almak için takipte kalın! Geleceği, bugünden yaşayın.





İlgili Makale