X

Kısırlıkla ilgili, tıbbın hala bilmediği 4 şey

ABD’deki Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi’nin açıkladığı verilere göre, çocuk doğurma yaşındaki Amerikalı kadınların % 12’si hamile kalmakta ve bunu sürdürmekte sorun yaşıyor; 44 yaşın altındaki cinsel tecrübesi bulunan erkeklerinse % 7,5 kadarı mutlaka bir doğum uzmanına gitmiş durumda. Ne var ki, oldukça yaygın olan kısırlık hakkında henüz bilmediğimiz pek çok şey var.

İnsanların rahatsızlıkları sebebiyle çocuk sahibi olamadıkları için bir utanç hissetmelerine sebep olan bu bilgi eksikliği durumu, aynı zamanda araştırmacıların konuyu ilerletmek için parasal kaynak bulmakta sıkıntı çekmelerine neden oluyor.

Oregon Health and Science University School of Medicine’da doğurganlık üzerinde çalışan doktor Richard Stouffer’a göre kısırlık hakkındaki utanç o kadar güçlü ki, bu durum insan üreme sistemiyle ilgili temel bilimsel araştırmalara bile engel olabiliyor.

Kısırlığı ölümcül olmayan bir hastalık olarak düşünmek, bu hastalıktan muzdarip olan insanların kalp damar hastalıkları, kanser ya da diyabet gibi ciddi hastalıklara yakalanma riskinin toplumun genelinden daha yüksek olduğunu görmezlikten gelmek anlamına geliyor.

Stouffer sözlerine şöyle devam ediyor: “Bazı insanlar, kısırlığın kalp ve damar hastalıkları ya da kansere kıyasla önemsiz bir hastalık olduğunu çünkü yaşamı tehdit etmediğini düşünebilir. Ancak bir yıldır hamile kalmaya çalışan genç bir kadınsanız ve tedaviyle çocuk sahibi olabilmek için binlerce dolar harcamaya hazırsanız, durum kesinlikle öyle değil.”

California Üniversitesi, üreme endokrinolojisi bölümü başkanı Dr. Marcelle Cedars ise  konunun sadece hamile kalmak ve bunu sürdürebilmekle ilgili olmadığını söylüyor: “Kısırlığı ölümcül olmayan bir hastalık olarak düşünmek, bu hastalıktan muzdarip olan insanların kalp damar hastalıkları, kanser ya da diyabet gibi ciddi hastalıklara yakalanma riskinin toplumun genelinden daha yüksek olduğunu görmezlikten gelmek anlamına geliyor.”

Cedars’a göre; doğurganlığı ayrı değerlendirmek ve onun toplum ya da bilimsel araştırmalar için bir değeri olup olmadığına karar vermek, oldukça dar görüşlü bir yaklaşım. Çünkü üremek, hayvanlarda olduğu gibi insanların hayatta kalmasında da temel bir süreç ve genel sağlığımız için de bir anahtar rol oynamak durumunda. Dolayısıyla kısırlığı değerlendirirken sadece bebek sahibi olup olmamaya odaklanmamalı, durumu daha geniş bir çerçeveden değerlendirmeliyiz.

Bilim insanları ve klinik çalışmalarda uzmanlaşmış hekimler, 1978’de tüp bebek yöntemiyle dünyaya gelen ilk bebekten bu yana doğum tedavisi yöntemlerinde bir hayli gelişme kaydetmiş olsalar da, kısırlığın nedenleri ve nasıl tedavi edilmesi gerektiği hakkında bilmediğimiz hala birçok şey var. Yazımıza, kısırlıkla ilgili bilim insanları için hala gizini koruyan konularla devam edeceğiz:

1- ABD’deki kadınların kısırlıkla ilgili en çok muzdarip oldukları hastalığa neyin neden olduğunu bilmiyoruz

Polikistik over sendromu, kadınlarda kısırlığın en yaygın nedeni. Bu sendroma sahip kadınlar, normalde erkeklerde daha yüksek olan androjenleri anormal yüksek oranlarda salgılıyorlar ve bu hormon dengesizliği, aşırı kıl çıkarma ya da sivilce gibi belirtileri de beraberinde getiriyor. Sendrom yumurtlamayı ya da yumurtanın yumurtalıklardan salınmasını engelliyor. Bu da regl düzensizliğine ve çiftlerin cinsel ilişki için doğru zamanlamayı kaçırmalarına neden oluyor. Polikistik over sendromu, ABD’deki kadınların % 10’unu etkilemekte ve rahim kanseri, tip 2 diyabet ve kalp krizi riskini artırmaktadır.

Polikistik over sendromu, regl düzensizliğine ve çiftlerin cinsel ilişki için doğru zamanlamayı kaçırmalarına neden oluyor.

Bilim insanlarının polikistik over sendromunun neden başladığını çözmesi durumunda, kadınların bu hastalıktan korunmaları kolaylaşacak. Öte yandan, sendroma sahip kadınların genellikle akrabalarında da aynı durumun gözlemlenmesi nedeniyle, hastalığın genetik olduğu da düşünülmekte. Bazı araştırmalar, bu sendromun vücut yağ oranının ve beden kitle endeksinin yüksek olmasıyla arasında bir bağ olduğuna dair bulgulara ulaştı. Fakat bu bulgularla ilgili anlaşılamayan şey, hormon dengesizliği ile fazla yağ oranına sahip olma durumlarından hangisinin diğerine neden olduğu. Ayrıca, bununla ilgili soru işareti oluşturan bir diğer konu da, normal kilodaki kadınlar arasında da androjen seviyesi yüksek olan ve düzenli yumurtlayamayanların bulunması.

Dr. Stouffer, bu soruları daha derin şekilde araştırmak adına yıllardır bir araştırma yürütüyor. Yüksek androjen salgısının ya da obezitenin veya bu ikisinin birlikte polikistik over sendromuna yol açıp açmadığının incelendiği araştırma, maymunlar üzerinde gerçekleştiriliyor. Dr. Stouffer, beş yıldan fazla süredir devam eden araştırmasında, hangi hayvanların polikistik over sendromu geliştireceği ve yumurtlamasının duracağını görmeyi umuyor. Sonrasında ise kilo verme ya da hormon dengesizliğini önleme yoluyla, veya her ikisinin birlikte kullanıldığı bir yöntemle sendromun tedavisinin sağlanıp sağlanamayacağını araştıracak.

Stouffer, araştımasıyla ilgili şu cümleleri sarfediyor: “Polikistik overin başlangıcında genetik faktörlerin rolü olduğunu varsayalım. Bu durumda gen değiştirme gibi bir şansımız yok. Fakat en azından bu sendromların nasıl geliştiğini bilmemiz halinde belirtilerden korunabilir ve yeni bir tedavi yöntemi geliştirebiliriz.”

2- Sperm üretiminin nasıl gerçekleştiğini bilmiyoruz

Erkeklerde kısırlıkla ilgili spermin şekilsiz olması, ilerleyememesi veya DNA’sının zarar görmüş olması gibi birçok tanı mevcut. Ya da kısırlık nedeni basitçe, yumurtayı döllemek için yeterli sayıda sperm üretilememesi de olabiliyor. Bazı sperm sayısı sorunları fiziki engellerle ilgili olsa da, diğer sperm üretimi sorunlarının kesin bir nedeni yok. Baylor College of Medicine’de Üreme Merkezi’nin müdürü olan Dolores Lamb’a göre, bu önemli bir sorun; çünkü araştırmacılar bu sorunun altında yatan moleküler nedenleri bilmiyorlar.

Bazı sperm sayısı sorunları fiziki engellerle ilgili olsa da, sperm üretimi sorunlarının genellikle bilinen bir nedeni yok.

Lamb, sperm üretiminin testler yoluyla kontrolüyle ilgili doktorların anlayamadığı birçok şey olduğunu ve normal sürecin nasıl işlediğinin bilinmemesi nedeniyle, kısır erkeklerdeki spermle ilgili sorunların nedenlerini teşhis etmenin de imkansız olduğunu ifade ediyor.

Bazı erkeklerdeki sperm üretiminin neden sıfır olduğu sorusunun cevabını arayan Lamb’e göre; bu sorunun nedeni çözüldüğünde sadece erkeklerde kısırlık sorununun nedenleri değil, vücudun diğer bölümlerindeki bazı hücre sorunlarının da çözümüne ilişkin ipuçları ortaya çıkacak.

3- Embriyo ve yumurta kalitesinin artırılmasıyla ilgili çok şey bilinse de, bu ikisinin yerleştiği rahim hakkında aynı ölçüde bilgiye sahip değiliz

Tüp bebek denemelerinin neredeyse üçte ikisi hamilelikle sonuçlanmıyor. University of Illinois’te moleküler fizyoloji bölümünün başkanlığını yapan Milan Bagchi’ye göre bu durum kısmen, yaşayabilir embriyonun yerleştirilmesinin gizini korumasından kaynaklanıyor.

Bagchi; yumurta ve embriyonun kalitesinin beslenme şekli ve ilave değişikliklerle artırılması ve kromozomal anomalisi olan embriyoların elenmesiyle ilgili araştırmacılar tarafından şimdiye kadar çok şey öğrenilse de, rahim ortamını kontrol etme ile ilgili çok az şey bilindiğini ifade ediyor.

Bilim insanları, rahmin alıcılığını etkileyen genler ve onları nasıl kontrol edebilecekleri hakkında çok az bilgiye sahip.

Rahim astarının embriyonun yerleşebilmesi için uygun olup olmamasını etkileyen birçok faktör var ve bu faktörleri genler düzenliyor. Fakat Bagchi’nin ifadelerine göre bilim insanları, bu genler ve onları nasıl kontrol edebilecekleri hakkında çok az bilgiye sahip. Bu ise doktorların rahmin embriyo için en iyi nasıl hazırlanması gerektiğini bilmediği anlamına geliyor. Ayrıca annenin bağışıklık sistemi de rahmin alıcılığında rol oynuyor, fakat bilim insanları bağışıklık sisteminin yaşla birlikte nasıl değiştiği ve embriyo aşılama oranlarını nasıl etkilediği hakkında neredeyse hiçbir bilgiye sahip değil.

Dr. Bagchi bunların tüp bebek ve gebelik oranlarını artırmak için araştırılması gereken bilgiler olduğunu ifade ediyor.Dr. Cedars ise Bagchi’ye şu sözlerle katılıyor: “Rahim, embriyoyu yerleştirdiğimiz bir kapalı kutu. Ve biz sadece rahimle değil rahim ve embriyo arasındaki ilişkiyle ilgili de yeterince bilgiye sahip değiliz.”

4- Çocuk sahibi olamayan insanların daha düşük maliyetli ve düşük teknolojili tedavi yöntemlerine ihtiyaçları var

Kısırlık tedavisi, tıbbi değil lüks bir ihtiyaç olarak görülmekte. Dolayısıyla başta tüp bebek tedavisi olmak üzere tedavi yöntemlerinin çoğu oldukça pahalı. Cedars bunun iki yönlü bir yaklaşımla çözülebileceği görüşünde: “İlk olarak devletlerin bunu sigorta kapsamına alması, ikincil olarak da araştırmacıların daha düşük maliyetli tedavi yöntemleri üzerinde çalışmaları gerekiyor.”

Dünyada tüp bebek yönteminin maliyetinin düşürülmesiyle ilgili kaydedilen bazı aşamalar mevcut.

Aslında dünyada tüp bebek yönteminin maliyetinin düşürülmesiyle ilgili kaydedilen bazı aşamalar mevcut. Economist dergisinin yaptığı bir habere göre; Belçikalı araştırmacılar, tüp bebek yönteminden % 90 daha az maliyeti olan ve yaklaşık aynı doğum oranı başarısına sahip yeni bir tedavi yöntemi buldular. Ayrıca Zambiya hükümeti ile birlikte çalışmalar yürüten bir İsveç yardım kuruluşu da, diğer ilaçlara oranla çok daha ucuz olan bir yumurtlama uyarıcı ilacın kullanıldığı yeni bir tüp bebek programı üzerinde çalışıyor.

Dr. Cedars ise sözlerini şu şekilde sonlandırıyor: “Kısırlık tedavisinin, üreme haklarının devamı için önemi anlaşıldıkça, tedavi yöntemlerinin maliyetinin azaltılması ya da devletler tarafından karşılanmasıyla ilgili daha sağlam adımlar atılacaktır. Çocuk sahibi olmak istemeyen bir birey, bunu yapmak zorunda değil. Ancak çocuk sahibi olmak isteyenlerin de bunu en az sorunla gerçekleştirebilmeleri gerekiyor.”

Kaynak: 

huffingtonpost.com

Uplifers: Kaliteli ve mutlu yaşam koçunuz!

Lezzetli ve eşsiz tatlarla dolu bir deneyim: Macroonline’da keşif dolu bir yolculuk

Şüphesiz ki söz konusu sofralarımız olduğunda hepimiz ‘en iyisi’nin peşindeyiz. Market alışverişlerimizi yaparken de gözümüz, elimiz hep en iyisinde, en kalitelisinde. Her şeyin en iyisini aldığımızdan emin olmak istiyoruz. Ancak, böylesi bir çabanın çok fazla zaman ve enerji gerektirdiği de aşikar. Hele ki büyük şehirlerde yaşıyorsak, iş çıkış saatinde markette olmak; kalabalıklar, trafik, koşturmaca gibi dertleri de beraberinde getirebiliyor. E peki bunca yorgunluk ve zamansızlığın içerisinde mesai bitimine dakikalar kalmışken her gün zihnimizde dönen o ‘Akşam ne pişirsem’ sorularına nasıl yanıt bulacağız? Hele bir de evde hazırlamak istediğimiz tarifin malzemeleri yoksa.



Güzel haber; artık bu soru da zihnimizi kurcalamayacak, yorgun argın market sırasında beklemek zorunda da kalmayacağız. Macroonline ile yorucu market gezileri, ev konforunda keşifler yapabileceğimiz bir fırsata dönüşüyor.

Macrocenter ayrıcalıkları aynı hizmet anlayışıyla Macroonline’da

Macrocenter’ı tercih edenler bilir; Macrocenter’da alışveriş yapmak, eşsiz bir deneyimdir. Ürün çeşitliliği, yeni keşifler, taptaze lezzetler, baş döndüren kokular ve başka yerde olmayan ürünler… Macroonline da tüm bu deneyimi, bizlere online olarak sunuyor. Aynı uzmanlık, aynı lezzet ve aynı hizmet anlayışıyla tüm Macrocenter ayrıcalıkları, artık Macroonline’da. Kısacası, hayatı güzelleştirecek her şey Macroonline’da. Peki siz neredesiniz; yoksa hala kasa sırasında mı? 🙂 Gelin, Macroonline’Macroonline’Macroonline’da neler neler var biraz daha yakından bakalım… (Ne yok ki! demek serbest.)

Ev konforunda kaliteli bir alışveriş deneyimi

Hangimiz istemeyiz ki raflardaki en taze meyve-sebzeler yer alsın mutfak tezgahımızda, kendi ellerimizle seçtiğimiz.. Ama zamanımız ve enerjimiz yoksa ne yapacağız? Merak etmeyin, en iyilerden vazgeçmek zorunda değiliz. Macroonline, her şeyin en iyisini bizim için seçip evimize kadar getiriyor. İhtiyacımız olan her şey, sanki raflardan kendimiz seçiyormuşuz gibi aynı titizlik ve özenle seçilip bize ulaştırılıyor. Ev konforunda kusursuz ve kaliteli bir alışverişi deneyimi, Macroonline ile artık kapımıza geliyor.

Benzersiz tatlar, otantik lezzetler, yeni keşifler

Macroonline’da dilediğimiz ülkenin lezzetlerini bulmak mümkün. Bugün İtalyan, yarın Fransız Mutfağı, haftaya ise Japon, ne dersiniz? Macroonline dünyasında alışveriş yapmak, adeta geniş bir coğrafyada gezintiye çıkmak gibi. Uzak Doğu’nun egzotik sosları, ithal çikolatalar, artizan ürün çeşitliliği, her yerde bulunmayan lezzetli atıştırmalıklar, profesyonellere özgü ürün seçkileri, taptaze deniz ürünleri ve çok daha fazlası… Hepsi, premium hizmet kalitesi, zengin ürün çeşitliliği ve kolay erişim imkanıyla Macroonline’da. Tek yapmamız gereken bir tıkla sepete eklemek.

Şeflerin özgün tarifleriyle hazırlanan Homemade lezzetler

Dünya mutfağının yanı sıra Türkiye’nin özgün tatlarını da sunan Macroconline’da Homemade lezzetler de var. Şeflerin özgün tarifleriyle hazırlanan Homemade lezzetler, Macroonline’ın beklentileri aşan hizmet kalitesini evlerimize taşıyor. Hep ne pişireceğimizi düşünecek değiliz ya bazen de ne yiyeceğimizi düşünelim, öyle değil mi… Sağlıklı, lezzetli ve zahmetsiz alternatifler arayanların en gözde seçimleri, Macroonline Homemade kategorisinde.

Keyifli, pratik ve konforlu bir alışveriş deneyiminin yanı sıra keşiflerle dolu bir yolculuğa da hazırsak; istikamet: Macroonline. Üstelik, Macroonline’dan verdiğimiz siparişler 45 dakikada teslimat seçeneğiyle ve +4 dereceli araçlarla soğuk zincir kırılmadan dilediğimiz saatte bize ulaşıyor. Macrocenter’ın ayrıcalıklı dünyasını ev konforunda keşfetmek ve Macroonline’da ilk alışverişlerinize özel indirimden de faydalanmak için siz de hemen tıklayın.

*Bu yazı Macrocenter katkılarıyla hazırlanmıştır.

Sıra dışı bir gelecek: Otomobil dünyasında bizi neler bekliyor?

Teknolojinin, yapay zekanın ve çevre bilincinin hızla geliştiği günümüzde otomotiv dünyası da bu gelişmelerden geri kalmıyor ve inovasyonlarla ve merakla dolu bir sektöre dönüşüyor. Son yıllarda elektrikli araçlar, otonom sürüş özellikleri, akıllı yol çözümleri gibi konularla pek çok gelişime imza atan otomobil dünyasında gelecekte bizi daha nelerin beklediği büyük bir merak konusu. Hepsi çok heyecan verici olsa da en çok merak edilen sorulardan ve benim de heyecanla beklediğim gelişmelerden biri; uçan arabaların hayatımıza girip girmeyeceği 🙂 Uçan arabalar yakın zamanda hayatımıza dahil olur mu bunu bilmiyorum ama otomotiv endüstrisinin geleceği hakkında kendi perspektifimden ele alacağım pek çok konu var. Gelin, benim de bir parçası olduğum bu sıra dışı gelecekte bizi neler bekliyor olabilir birlikte bakalım.



Elektrikli otomobillerin hızlı yükselişi

Geçtiğimiz yıllarda pek çok otomobil markası, yakın gelecekte elektrikli araç üretimine ağırlık vereceğini açıklamıştı, hatta dünya çapında tamamen elektrikli araç üretimine geçmeyi planladığını belirten markalar da var. Elektrikli araçların hayatımıza dahil olması çok yeni bir gelişme olmasa da yaygınlaşması ve popülerliğinin artması son zamanlarda daha bir artış gösterdi. Gelecekte de elektrikli araçların üretiminin ve kullanıcısının artması sektörünün en beklenen gelişmeleri arasında.

Bildiğiniz gibi ben de elektrikli otomobil tutkunlarından biriyim ve sık sık sizlerle Instagram hesabımdan %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E ile olan maceralarımı paylaşıyorum 🙂 Konumuza dönecek olursak; fosil yakıt tüketimini azaltmak ve karbon emisyonlarını düşürmek için ülkelerin elektrikli araç kullanımına yönelik teşviklerini artırması da beklenenler arasında. Ayrıca, batarya teknolojisinde yeni ilerlemeler, elektrikli araçların menzillerinin artırılması, şarj altyapılarının geliştirilmesi de yine yakın gelecekte bizimle olacağa benziyor.

Sürdürülebilir ve çevre dostu çözümler

Elektrikli araçların yükselişi, otomobil dünyasının geleceğinde beklenen tek çevreci haber değil. Doğa dostu yaklaşımlar ve sürdürülebilir çözümlerle dolu yenilikler de ufukta. Pek çok sektörün son yıllarda önemli bir gündem maddesi haline gelmiş olan çevre bilinci, otomotiv dünyası için de önemli bir konu. Geri dönüştürülmüş malzemelerden üretilen iç dizayn ekipmanları, doğa dostu kumaşların kullanımı, üretim aşamasında yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı, daha az karbon salımı yapan motor teknolojileri ve daha nice gelişme, otomotiv dünyasının beklenenleri arasında.

Sektörde yeşil devrim adını verebileceğimiz daha pek çok gelişmenin damga vurması da olası. Araçların iç tasarımdan üretim süreçlerine kadar geniş bir yelpazede sürdürülebilir çözümler, otomobillerin gelecekteki dünyasını ve tabii ki dünyamızı taçlandıracak gibi. Bir çevreci olarak hızla yaygınlaşmasını görmek istediğim gelişmelerden birisi kesinlikle sürdürülebilir çözümler.

Otonom sürüş özelliklerinde ilerlemeler

Ve tabii ki otonom sürüş özelliklerinden bahsetmemek olmaz. Beni belki de en çok heyecanlandıran konulardan bir diğeri. Hani şu sürücüsüz giden otomobiller var ya, işte tam da onlardan bahsediyorum. Yakın bir gelecekte belki de araçların şoför koltukları hep boş kalacak. Olamaz mı? Bu, çok gerçekçi bir senaryo olmasa da şu an için benzer senaryolarla sık sık karşılaşacağız gibi. Çünkü pek çok dünya devi otomobil ve teknoloji firması, otonom araçlar alanında büyük yatırımlar yapıyor. Ancak, tam otonomiye ulaşmak için biraz daha geleceği beklemek gerekecek. Çünkü birtakım zorlukları aşabilmek için yeni teknolojilerin geliştirilmesi bekleniyor.

Özellikle büyük şehirlerdeki yoğun ve karışık trafik senaryoları, yasal düzenlemeler, kişisel hakların korunması, uygun yol ve altyapı çalışmalarının tamamlanması gibi pek çok faktör var. Yine de bu konudaki çalışmaların hız kazanması ve otonom sürüşün farklı seviyelerinin piyasaya sürülmüş olması, otonom sürüş teknolojilerinin potansiyelini gösteriyor. Gelecekte tam otonom seviyeye de erişilmesi mümkün.

Otonom özelliklerin yanı sıra farklı sürüş modları da ufukta. Hatta, ben şimdiden %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E  ile bu modları deneme fırsatına sahibim 🙂 Mustang Mach-E, sürüş deneyimini kişisel isteklere göre uyarlıyor; Aktive, Whisper ve Untamed modları sayesinde motor seslerini, ortam aydınlatmasını ve hatta aracın tepki verme hızını kişiselleştirmek mümkün. 

Akıllı şehirlerin kurulması

Otonom sürüş özellikleri, farklı sürüş modları, otomobil ve yapay zeka teknolojisindeki gelişmeler, yalnızca bireysel kullanımla sınırlı kalmayacak muhtemelen. Ve önemli bir toplumsal gündem haline de gelecek. Bu da akıllı şehirler gibi bir konseptin hayatımıza girmesi anlamını taşıyabilir. Şehirlerin, otomobillerin geleceği ile ne ilgisi var ki diye düşünmeye başlamadan hemen araya gireyim. Eğer başta otonom sürüş özellikleri olmak üzere otomobiller kendi başlarına -bir sürücünün aracı sürmesine ihtiyaç kalmaksızın- yolda gidebilecekse, bu şehirlerin de birtakım düzenlemelerden geçmesi anlamını taşıyor. Yollardaki alt yapı çalışmalarının bu doğrultuda düzenlenmesi, akıllı şarj istasyonlarının kurulması ve otonom araçların kendi kendini şarja takabilmesi için uygun çevresel yapılanmaların tamamlanması gibi pek çok gelişmeyi de beraberinde getirebilir. Belki de gelecekte şehirlere akıllı taksi durakları kurulacak ve birtakım mobil uygulamalar üzerinden bağlantıya geçilebilecek.

Sosyal dünya ile bağlantı sağlayan araç özelliklerinin geliştirilmesi

Bir düşünelim; otomobiliniz size en yakın kafeyi önerse ya da zevkinize uygun bir restoranda sizin için rezervasyon yaptırsa, nasıl olur? Ya da arkadaşlarınızla buluşma ayarlasa, arabaya bindiğinizde en sevdiğiniz dizinin kaldığınız bölümünü başlatsa? Siz keyifle buluşmalarınıza hazırlanırken veya dizinizi izleyip, müziğinizi dinlerken sizi istediğiniz yere götürse? Yani adeta bir eğlence merkezine dönüşse? Tüm bunlar, yakın gelecekte hayallerimizi süslemenin ötesine geçebilir. Bağlantılı araçlar, yani kendi internet erişimi olan ve verileri başka cihazlarla da paylaşabilen araçlar, otomobil dünyasının belki de gelecekte en çok parlayan yıldızı olabilir. Yalnızca yolculuk vadetmenin ötesinde bağlantılı araçlar, adeta kişisel mobil cihazlarımıza dönüşebilir.

Çoğu macerama tanıklık ettiğiniz Ford Mustang Mach-E de adeta benim eğlence merkezim. Araç içi iletişim ve eğlence sistemi olan Ford SYNC 4A ile konuşma, ses tanıma, kablosuz akıllı telefon entegrasyonu, sezgisel 15,5″ dokunmatik ekran ve çok daha fazlasını deneyimleyebiliyorum. Halihazırda gelişmiş teknolojinin keyfini sürebiliyor olsam da gelecekte bağlantılı araçlar bizi daha pek çok özelliği ile şaşırtacak diyebilirim.

Kısacası, otomobil dünyasının sıra dışı geleceğinde bizi bekleyen yepyeni heyecanlar var. Uçan arabalar yalnızca filmlerin unutulmaz bir parçası olarak mı hafızalarımızda kalır yoksa gerçekten de hayatımıza dahil olur mu bilinmez ama kesin olan bir şey varsa o da otomobil dünyasının hiç olmadığı kadar yenilik dolu olduğu. Kim bilir belki bir gün gökyüzünde bulutların arasında sıkışıp kaldığım bir trafikteyken size yazarım 🙂 Daha fazlası için yazılarımı ve Instagram hesabımı takip etmeyi unutmayın.

İlginizi çekebilir: Virtual Influencer’lar: Kim bu sıra dışı influencer’lar? Takip etmeniz gerekenler?

İlgili Makale