X

Kendi kendine şifa: Bedenindeki muazzam sistemin sağlıklı çalışması için doğal yöntemler

Bizim aile doktora gitmeye bayılır. Yani kendi ailemi yargılamak için yazmıyorum bunu elbette. Sadece çocukluktan beri gördüğüm ve alışkın olduğum şey, hasta olunca doktora gitmek ve mutlaka ilaç kullanmak oldu. Bu işin tek doğrusu olarak bunu öğrendim. 

Ancak zaman içinde hastalık ve tedaviyle ilgili fikirlerim değişmeye başladı. Eskiye nazaran çok daha az doktora gidiyorum. Bununla birlikte bazı basit hastalık ve rahatsızlıklar için her an başvurduğum ilaçlardan vazgeçeli bir kaç yıl oluyor. 

Eskiden hastalığı bir felaket, derhal kurtulmam gereken bir durum olarak görüyordum. Kimse, ben dahil, hasta olmak istemeyiz tabi ki. Ancak bu bahsettiğim “bir an önce hastalıktan kurtulma” duygusu insanda bir paniğe de yol açıyor. Panik ve stresin ise bildiğimiz gibi hastalıklar için iyileştirici bir yanı yok. 

Sanırım mutlak sağlık diye bir şey yok. Yani en nihayetinde her gün yaşlandığımız gerçeği var. Ancak sağlık problemlerini “hastalık” diye tanımlamak yerine, her birine; yaşadığım hayat tecrübesinden ötürü bedenimde olağan şekilde meydana gelen birer biyolojik program demeyi tercih edebilirim. Böylece hemen kurtulmaya çalıştığım bir fenalık değil, bana benimle ilgili bir şey anlatan bir durum gözüyle bakabilirim. “Acaba hayatımda neyi mesele haline getirdim, bunca zaman tuttum tuttum da, şimdi bununla karşılaştım” diye sorabilirim. Ve bu durumu kendimle buluşmak, kendimi biraz daha yakından tanımak, bir meseleyi salıvermek, çözüme kavuşturmak, arınmak için fırsat olarak görebilirim.

Yıllardır “Hastalık çok kötü bir şeydir, hasta olunca mutlaka doktora gidilir ve illa ki ilaç kullanılır” fikrine çok inandığım için farklı bir açıdan bakmak zaman aldı. Ve bu süreç içerisinde öğrendiğim en çarpıcı şey, belki de en basit bilgiydi. “Organizmanın bilgeliğine güven”, ister hastaneye git, ilaç kullan, istersen doğal yöntemler uygula. Ama mutlaka bedenin, zihnin ve ruhun; yani organizmanın bilgeliğine güven. Bedenindeki muazzam sistemin sağlıklı çalışması için gereken bilgi ve şifa onda mevcut.

Tüm bunlar benim hayatımda büyük birer yaklaşım ve inanç değişiklikleri oldu.

***

Peki hasta olduğumda ne yapıyorum? Yazının devamında bazı tavsiyeler ve uyguladığım doğal yöntemlerden bir kısmını göreceksiniz. Ancak söylemek isterim ki; ben doktor değilim. Konuyla ilgili herhangi bir uzmanlığım da yok. “Doktor ve ilaç kötüdür ve ben doktora gitmem” gibi bir şey de asla söylemiyorum. Elbette ben de ihtiyaç duyduğumda tıbbi yardım alıyorum.

O yüzden okuyacaklarınızı mutlak doğru olarak değil, kişisel bir tecrübe olarak almanızı ve yine kendi araştırmanızı yaparak veya doktorunuza başvurarak uygulamanızı/kullanmanızı öneririm.

Hasta hissettiğimde neler yapıyorum?

  • Kendimi hasta hissettiğimde, bir yerim ağrımaya başladığında bana en iyi gelen şey kendimi güvende ve yuvada hissedebileceğim yerde, yani evde olmak. Hayattaki sorumluluklar izin verdiği ölçüde elbette. Meksikalı bir doktorun eğitimine katılmıştım birkaç sene evvel. Bu konuyu uzun uzun anlatmıştı; iyileşmelerin, kişinin kendini güvende, evinde hissettiği yerlerde daha hızlı olduğuyla ilgili.
  • Hastalığın verdiği “hastayım” stresini yaşadığımı hissettiğim her an, durup bunun normal bir süreç olduğunu kendime hatırlatıyorum. “Organizmanın bilgeliğine güven, elbet iyi olacak, sabret” diyorum.
  • Bedenimi sıcak tutmaya çalışıyorum. Battaniye, çay, çorba… Yine evde olma hissini kuvvetlendiriyor sanki bu sıcaklık. Sarıp sarmalanmak iyileşmeyi de destekliyor.
  • İşlenmiş gıdalardan, çok fazla işleme maruz kalan yemeklerden ve karışık tariflerden uzak beslenmeye dikkat ediyorum. Çiğ gıdalarla hafif bir şekilde beslenerek, bol su tüketerek ve mideyi yormadan bedenin enerjisini sindirime değil, iyileşmeye harcamasına müsade etmek gerekiyor.
  • Güzelce dinlenmek ve yeterince uyumak da beden için en kuvvetli ilaç. İşler güçler çoğu zaman izin vermiyor olabilir. Kurumsal iş hayatının göbeğinde çalışırken her ne olursa olsun iş hep daha önce gelirdi benim için ve çoğu zaman hasta olduğumda durup kendimi dinleyemez, hatta hastalığım biraz uzasa kendimi suçlu hissederdim. Şimdi öyle anlarda kendime samimiyetle soruyorum; hangisi daha önemli diye? O gün bekleyen iş, hayati mi? Bir gün daha bekleyebilir mi? Birilerini ciddi anlamda sıkıntıya sokacak mı? Yoksa biraz müsade edilebilir mi? İnsan kendi kıymetini bilmeli. “Merhametin seni de kapsamıyorsa, o merhamet değildir” diye bir söz duymuştum. Bunu durup düşünmeli.
  • Yardım almaya açık olmak. Eş, dost, anne, baba, kardeş… sizi seven birilerinin sizi biraz nazlamasına izin vermek de iyileşme sürecini olumlu etkiliyor bence.

Ayrıca iyileşmeye olan pozitif yaklaşım, dinlenmek ve beslenmek gibi şeylerle geçmeyecek gibi bir rahatsızlık yaşıyorsam, doktora veya ilaca başvurmadan önce bana iyi gelebilecek doğal şeyleri araştırmayı ve uygulamayı da seviyorum.

Yağlar, otlar, çaylar, baharatlar, bitkiler… Bu yazımda birkaç yıldır uyguladığım ve bana iyi gelen şeylerden birkaçını sizinle paylaşmak istedim.

Bizim evin ayrılmaz ikilisi: Nane yağı ve sıcak havlu

Bizim evde en sık kullanılan şeylerden biridir nane yağı. Sadece hastalıklar için değil, sabahları nefes açmak için de şişesini açıp koklamayı severiz. En çok da ağrılar için kullanıyoruz. Nane yağına benzer bir yağ daha var, çin yağı diyorlar sanırım. Biraz daha keskin oluyor kokusu. Onu da kullanıyoruz. Kas ve eklem ağrılarında ağrıyan yere sürüp, üstüne sıcak havlu kapatıyoruz. Sıcaklığını koruması için havlunun üstüne sıcak su torbası da koyduğum oluyor. Belimi incittiğimde, kuyruk sokumu kemiğimi kırdığımda, sırtım tutulduğunda ve buna benzer bir sürü vakada nane yağı ve sıcak havlu ikilisini birkaç saatte bir tekrar ede ede şifa bulduğum çok oldu.

Yoğun çalıştığım dönemlerde şöyle bir şey yaşamıştım. Sıklıkla migren benzeri şiddetli baş ağrıları yaşıyordum. Yine yoğun bir ağrı ile özel bir hastanede doktora gittim. Genç bir kadın doktor muayene etti ve hemen ilaç yazmaktansa yaşam tarzımla, bir günümü nasıl ve ne yoğunlukta geçirdiğimle ilgili sorular sordu. Ve şöyle söyledi; “Şu anda ağrınızı hafifletmek için serum verelim ama size migren ilacı veya başka bir ağrı kesici yazmayalım. Düzenli spor yapmaya, en azından her gün biraz yürümeye gayret edin, telefonsuz ve bilgisayarsız birkaç saat geçirin, bir adet nane yağı alın ve alnınıza yağ ile masaj yapın, aynı şiddette devam ederse o zaman yeniden görüşürüz” dedi.

İlk defa bir doktordan böyle şeyler duymuştum ve hem rahatladım hem mutlu oldum. Hala başım her ağrıdığında o doktoru hatırlıyorum. Kendimi sakinleştirip, bol su içip, nane yağı ile masaj yapıp, mutlaka dinlenip, ağrının kalmasına ve akabinde geçmesine izin veriyorum.

Elma yağı

Biz İstanbul’da yaşıyorduk, Şubat 2017’de Ege’ye taşındıktan sonra tanıdım elma yağını. Bizim buradakiler; en çok karın ağrısı, adet sancısı gibi şeyler için kullandıklarını söylediler. Bağırsak sorunu yaşadığım günlerde de kullandığım oluyor. Keskin ve bana göre çok güzel bir kokusu var. Nane yağı gibi o da minik şişelerde satılıyor. Gaz sancısı çeken bebekler için de kullanıyorlarmış. Bir iki damla ile karın bölgesine masaj yaparak kullanılıyor. Sürekli evde bulunan bir şeye dönüştü bizim için.

Canım kantaron

Kantaron otunu da yağını da tıpkı elma yağı gibi bizim buralara göçünce tanıdım. Biraz araştırırsanız görecekseniz faydaları saymakla bitmiyor. Adet sancısını giderir, yanıklar için kullanılabilir, iltihap giderici özelliği vardır, cilt ve deri hastalıklarına iyi gelir, kanamayı durdurur deniyor. Hatta depresyon tedavilerinde ve strese bağlı hastalıklar da bile kullanıldığını okudum.

Mazı Köyü’nde bal ve yağ satan bir abi var, ondan almıştım. Alırken eşi dedi ki; “Bu sefer kantaronu benden al ama madem artık buralısın, kendin yapmayı da öğren” Sonra tuttu kolumdan evlerine götürdü. Girişte yol kenarındaki çiçekli dikenli otlardan kesip kesip koca bir demet hazırladı bana. “Bu kantaron çiçeği” dedi, “bir bidona koy, üzerine de zeytinyağı doldur, güneşe çıkar. En az 2 ay beklet güneşte. Rengi değişmeye başlıcak zaten, görürsün. Sonra otunu atar, yağını biraz daha güneşte tutarsın”. O gün bir şişe ondan aldım, eve gelince de verdiği kantaron bitkisiyle söylediklerini yaptım. Şimdi benimki güneşte bekliyor.

Kantaron araştırdığıma göre hem harici hem dahili olarak kullanılabiliyor. Ben şimdiye kadar çoğunlukla yaralar ve ağrılar için kullandım. Ellerimdeki egzamaya da iyi geldiğini söyleyebilirim. Yazdan beri birkaç basit deri hastalığında ve yaralarda kullandık, gerçekten çok hızlı şekilde tedavi ediyor. Ayrıca bazen yatmadan önce cildimi nemlendirmek için de kantaron kullandığım oluyor. Sürdükten sonra güneşe çıkmamak gerekiyormuş sanırım, leke yapıyor diye duydum.

Babaanneden gelen bal şerbeti

Eşimin ailesi Rizeli. Babaannesi ve dedesi zamanında arıcılıkla uğraşmışlar. Karakovanlarda yapılan hakiki ballara “ilaçlık bal” derlermiş. Çok kıymetli olurmuş o ballar ve hastalıklarda tüketirlermiş. Biz de şimdi onlar gibi, midemiz bozulduğunda, karnımız ağrıdığında, ishalde hemen bir bardak suyun içine 1-2 kaşık bal karıştırıp sıcak sıcak içiyoruz. Anında etki ediyor, benim için mucize gibi. Babaanneyi tanıma şansım olmadı ama her bal şerbeti yaptığımızda onu rahmetle anıyorum.

Dalından biberiye

Bu da son zamanlarda keşfettiğim, denediğim ve memnun kaldığım bir çay oldu. Dalından biberiye kopartıp (yaklaşık 10 cm kadar), kaynar suya koyup 10 dakika kadar demliyorum, minik bir parça limon da atıyorum hatta demlerken. Mide ağrılarına ve bağırsak problemlerine iyi geldiğini okumuştum. Denemelerim başarılı sonuç verdi, çok memnunum. Bir yerde Eski Yunanlıların biberiye için; “Zihni uyandırır, hafızayı güçlendirir, beyni rahatlatır ve anlamayı keskinleştirir” dediklerini okumuştum. Zaten kokusuna da bayıldığım için artık biberiye de bizim evin ilaçları arasına girdi bile.

Zencefil & Zerdeçal şifası

32 yaşındayım ama bu ikili benim hayatımda son 2 yıldır var. Öncesinde göstersen veya koklatsan adını bile söyleyemezdim. Şimdi o kadar çok tüketiyoruz ki. Özellikle en sevdiğimiz yemeklerden biri olan sebze soteye diğer birçok baharatla birlikte zencefil ve zerdeçalı da mutlaka ekliyoruz.

İlaç niyetine kullandığımız hali ise bir karışım. Ufak bir kaba birkaç kaşık bal, üstüne zencefil, zerdeçal ve karabiber katıp karıştırıyorum. En sevdiğim şeylerden biri olan çörekotunu da ekliyorum. Bazen bir iki damla da limon sıkıyorum üstüne. Karıştırınca macun kıvamına geliyor.

Boğaz ağrısında ilk adresim budur her zaman. Halsizlik, yorgunluk, kırgınlık gibi haller içindeysem de hemen bu karışımdan yapar yerim bir iki kaşık. Yerken biraz boğazımı yakıyor ama o hissi seviyorum, sanki şifa oluyormuş gibi geliyor bana. Üstüne hemen su içmiyorum ama kısa bir süre sonra ılık bir bitki çayı, çoğu zaman papatya mis gibi gidiyor.

Bulgaristan’dan tetre otu

Son yıllarda birkaç kez diş dolgusu yaptırdım ve yakın zamanda da yirmilik dişimi çektirdim. Zaman zaman da aft gibi basit ağız içi yaraları da oluyor. Özellikle yirmilik dişimi çektirdikten sonra doktorun tavsiye ettiği gargarayı bir süre kullandım. Sonra tetre otuyla tanışınca tetreli gargara günlük rutinime dönmeye başladı.

Yengemin anneleri Bulgaristan göçmeni. Çocukluğundan beri bilirmiş tetreyi. Şimdi Türkiye’de yaşıyor ve tetrenin fidanını getirip dikmiş bahçesine. Yapraklarını toplayıp kurutmuş. Kaynar suda biraz demleyip suyunu süzüyorsun ve gargara yapıyorsun. Hem ağız iltihapları ve yaralar hem de günlük ağız temizliği için kullanıyorum.

Yalnız kesinlikle yutulmaması gerekiyormuş. Kullanmadan önce mutlaka detaylıca araştırmanızı yapın. “Tetre” yerine “Tetra” diye de bakabilirsiniz ararken.

Çam katranı

Son birkaç yıldır kesik çizik gibi yaralanmalar için ilk adresimiz çam katranı. Yoğun kıvamlı, siyah renkte… Kanayan yere çok azıcık sürünce hem kanı durduruyor hem de bildiğim kadarıyla enfeksiyon riskini düşürüyor. Kokusunu herkes sevmeyebilir ama ben bayılıyorum.

Babam yıllardır kan sulandırıcı ilaç kullanıyor kalp rahatsızlığından ötürü. Bir yeri kanadığında biraz zor duruyor. Ona da vermiştik bizim çam katranından bir miktar. Üzerine etiket yapıştırıp “yara ilacı” yazmış.

***

Bir süredir biriktirdiğim bilgileri, edindiğim tecrübeleri, duyduğum tarifleri yazdığım bir şifa defterim var. Ona yeni şeyler eklemeye bayılıyorum. Yeni bitkiler, otlar tanımak, faydalarını araştırmak ve kullananların tecrübelerini dinlemek çok hoşuma gidiyor.

Yılmaz Erdoğan bir röportajında şuna benzer bir şey demişti; “Yaradan arka bahçemize eczane açmış da haberimiz yok”. Hakikaten çok doğru. Öyle şifalı ki bitkiler… Ot der geçersin, halbuki nelere faydalı her biri.

En basit ama aynı zamanda en kadim bilgileri unutur olmuşuz yıllar içerisinde. Kendimize, kendi bedenimize, kendi şifacı yanımıza güvenmeyi bırakıp, iyileşmeyi dışarıda arar olmuşuz. Doktor ve ilaç desteği almak elbette çok önemli ve iyi bir şey. Bununla birlikte kendi içsel gücümüzü, iyileşmeye olan inancımızı ve bedenimize neyin iyi geldiğini de bilmek o kadar önemli.

***

Sizin de uyguladığınız doğal yöntemler veya kullandığınız doğal şeyler varsa yorum kısmına ekleyebilirsiniz.

Sevgiler…

 

Çizimler: Seval Yılmaz / www.miniminidesign.com, Instagram: @sevalseval

İlginizi çekebilir: Hem fiziksel hem zihinsel terapi: Doğal yağların faydaları nelerdir?

Yazarın diğer yazıları için tıklayın.

Seval Yılmaz: İstanbul’da doğdum, büyüdüm. Üniversiteyi Eskişehir’de okudum. Bir süre İspanya’da yaşadım. Uzun yıllar sivil toplum kuruluşlarında ve firmalarda eğitmenlik yaptım. Şimdilerde ise boyaların ve renklerin büyülü dünyasındayım. Çizip boyadıklarım ve tasarladıklarım, aşkla yürüdüğüm bir yola dönüştü. Çalışmalarımı @miniminidesign instagram hesabından görebilirsiniz. Kendimi bildim bileli yazı yazarım. Son zamanlarda hayata dair, her telden yazdığım yazılarım bir araya geldi ve www.sevalyilmaz.com oluştu. Hayatı sade yaşamayı, az eşyayı, yogayı, temizlik ve bakım ürünlerimi kendim yapmayı, fotoğraf ve video çekmeyi, kamp kurmayı, denizi ve ormanı, her mevsimi, öğlen kestirmelerini ve gün ortası kahvesini, işini aşkla yapan insanları seyretmeyi ve insan hikayeleri dinlemeyi, doya doya yaşamayı, insan olmayı, içinde güzellik, naiflik ve aşk olan her şeyi çok seviyorum.

Güne lezzetli bir başlangıç için kahvaltılık tarifler

Ne demiş şair; kahvaltının mutlulukla bir ilgisi olmalı. Sizce de öyle değil mi? Günün ilk öğününün, bize gün boyu yetecek kadar neşe ve enerji kaynağı olması gerekmiyor mu? İster sabahın çok erken saatlerinde ister öğlene yakın olsun, fark etmez; günün ilk öğünü her zaman çok önemli. Çünkü günün geri kalanını etkileyen, o günün ne kadar kaliteli bir gün olduğunu belirleyen en önemli faktörlerden biri; güne neler yiyerek başladığımız…



Ancak hepimiz biliyoruz ki, klasik kahvaltı tarifleri zamanla sıkıcı hale gelebiliyor. Yumurta, peynir, zeytin güzel bir başlangıç olsa da her gün aynı şeyleri yemek hayatlarımızda monotonluk yaratabiliyor. Dolayısıyla biraz daha yaratıcı alternatiflere ihtiyacımız var. Ama bir yandan da yoğun tempomuza ayak uydurabilmek için pratik ve besleyici olmalı. Tabii lezzetten de ödün vermek olmaz. İşte tam da bu noktada lezzeti ile, pratikliği ile, besleyiciliği ile kahvaltıların yıldızı müsli karşımıza çıkıyor. İşte müsli kullanarak hazırlayabileceğiniz lezzetli ve sağlıklı kahvaltılık tarifler:

Müslili Ekmek

Eğer kahvaltıda değişiklik yapmak ve lezzet ile besleyici değeri bir arada sunan bir alternatif arıyorsanız, müslili ekmek tam size göre. Klasik ekmek tariflerine göre çok daha zengin ve doyurucu bir seçenek sunan bu kahvaltılık tarifi, aynı zamanda çok daha lezzetli, çok daha eğlenceli. Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli’nin içeriğindeki kızılcık, kuru üzüm, elma ve marakuyalı özel karışım sayesinde enerjik bir sabaha doyurucu dilimlerle merhaba diyebilirsiniz.

Malzemeler:

Hamuru için:

  • 1 su bardağı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 2-3 tatlı kaşığı Dr. Oetker Aktif Maya
  • 0,5 çay bardağı süt
  • 4-4,5 su bardağı un
  • 0,5 çay bardağı toz şeker
  • 1 su bardağı ılık süt
  • 1 yumurta
  • 100 gram yumuşak margarin

Üzeri için:



  • 2-3 yemek kaşığı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 1 yemek kaşığı su

Hazırlanışı:

  • Mayayı bir kaseye alın ve üzerine yarım çay bardağı ılık sütü ilave edin. Kaşık ile birkaç kez karıştırıp 10-15 dakika bekletin.
  • Unu derin bir kaba eleyin ve üzerine beklettiğiniz mayayı ilave edin. Toz şeker, süt, yumurta ve margarini ilave edip iyice yoğurun. Üzerini kapatıp ılık ortamda 40-45 dakika bekletin.
  • Süre sonunda mayalanan hamura 1 su bardağı meyveli müsliyi ekleyin ve yoğurun. Hamuru yuvarlayıp pişirme kağıdı serilmiş fırın tepsisine alın. Üzerine su sürüp meyveli müsli serpin ve 20 dakika bekletin.
  • Fırını belirtilen dereceye ayarlayıp ısınması için önceden açın. (Alt-üst pişirme: 170 °C, Turbo pişirme: 160 °C)
  • Hamurun üzerini keskin bıçak ile 3-4 yerinden 1 cm derinliğinde kesin ve 25-30 dakika pişirin.
  • Fırından çıkarıp soğutun. Dilimleyerek servis yapın.

Çikolatalı Çıtır Smoothie Bowl

Kahvaltıda kendinizi şımartmak ve güne ‘bomba’ gibi başlamak istiyorsanız, tatlı bir kahvaltılık tarifi tam size göre olabilir. Çıtır tahıl ve çikolata parçacıkları içeren Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli ile çok pratik ve çok lezzetli bir kahvaltılık bowl hazırlayabilirsiniz.

Malzemeler:

  • 2 yemek kaşığı Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli
  • 1 adet olgun muz
  • ½ avokado
  • 1 yemek kaşığı kakao tozu
  • 1 su bardağı badem sütü

Hazırlanışı:

  • Olgun muzu, avokadoyu, kakao tozunu ve badem sütünü blender’a alın. Pürüzsüz bir kıvam alana kadar yüksek hızda karıştırın.
  • Elde ettiğiniz smoothie karışımını bir kaseye aktarın ve kahvaltılık bowl için tabanı hazırlayın.
  • Smoothie tabanın üzerine çıtır çıtır Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli’yi ekleyin. Ve harika kahvaltı kaseniz hazır.

Portakallı Muzlu Müslili İçecek

Kahvaltılarınızı bir sonraki seviyeye taşımaya hazırsanız, Dr. Oetker Vitalis Bal Bademli Çıtır Müsli ile tanışın. Bu benzersiz müsli, sadece lezzetiyle değil, aynı zamanda sağlık açısından sunduğu faydalarla da kahvaltılarınızın vazgeçilmezi olmaya aday. Hem lif hem de Vitamin B1, demir ve magnezyum gibi önemli besin öğeleri açısından zengin olan bu müsli ile harika bir kahvaltılık içecek hazırlayabilir, güne başlarken ihtiyacınız olan enerjiyi ve besinleri alabilirsiniz:



Malzemeler:

  • 50 g Dr. Oetker Vitalis Bal Bademli Çıtır Müsli
  • 1 poşet Dr. Oetker Şekerli Vanilin
  • 2 adet muz
  • 2-3 dilim ayıklanmış ve zarları çıkarılmış portakal dilimleri
  • 2 su bardağı buzdolabında soğutulmuş süt
  • 2 yemek kaşığı bal

Hazırlanışı:

  • Muzları soyup iri parçalara kesin ve mutfak robotuna alın.
  • Üzerine portakal dilimleri, süt, bal ve şekerli vanilini ilave edip meyveler ezilinceye kadar karıştırın.
  • Hazırladığınız içeceği bardaklara alın. Üzerlerine çıtır müsliyi ekleyip kaşık ile karıştırın.
  • Buzdolabında 30 dakika bekletip servis yapın.

Meyveli Mini Kahvaltılık Muffin

Güne başlarken modunuzu yükseltecek, enerjinizi yerine getirecek ve ihtiyacınız olan besin öğelerini almanızı sağlayacak ve tüm bunları yaparken de eğlenceli bir hale çevirecek muffinlere kim hayır diyebilir ki… Siz de demezseniz, Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli ile harika bir kahvaltılık hazırlayabilirsiniz.

Malzemeler:

  • ½ su bardağı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 1 paket Dr. Oetker Hamur Kabartma Tozu
  • 1 su bardağı tam buğday unu
  • 2 yemek kaşığı bal
  • ½ su bardağı süt
  • 1 yemek kaşığı tereyağı
  • 1 adet yumurta
  • 1 adet mini muffin tepsisi

Hazırlanışı:

  • Fırını 180 derecede önceden ısıtın ve mini muffin tepsisini yağlayın.
  • Bir kasede tam buğday unu, Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli ve kabartma tozunu karıştırın.
  • Başka bir kapta süt, eritilmiş tereyağı ve yumurtayı çırpın. Islak malzemeleri kuru malzemelerin üzerine dökün ve karıştırın.
  • Hazırladığınız kek harcını mini muffin kalıplarına eşit miktarda bölün. Her bir kalıbı üçte iki oranında doldurmanız yeterli olacaktır, böylece kabardığı zaman da yeteri kadar alan kalacaktır.
  • Yaklaşık 20 dakika kadar pişirdikten sonra fırından çıkarın, birkaç dakika beklettikten sonra servis edebilirsiniz.

Bonus: Çabasız ve lezzetli kahvaltılar

Eğer daha hızlı bir şekilde lezzetli, pratik ve doyurucu kahvaltılık tarifler hazırlamak istiyorsanız, fazla çaba harcamadan da eğlenceli kahvaltılar yapabilirsiniz. Müslinizi ister sütle ister yoğurtla karıştırın; üzerine meyve, bal, biraz da kuruyemiş ekleyin ve voila! Enfes kahvaltınız hazır… Ama bir dakika; zaten eklenmişi var 🙂 Dr. Oetker Vitalis’in lezzetli, doyurucu ve sağlıklı dünyası ile klasik kahvaltılar yerine daha enerjik tariflerle güne başlayabilirsiniz.

Sağlıklı ve dengeli beslenmeyi, ‘sıkıcı’ kalıplardan çıkarmak ve her güne büyük bir neşe ile başlamak istiyorsanız Dr. Oetker Vitalis, kahvaltılarınızın vazgeçilmezi olacak. Üstelik sadece kahvaltılarınızın da değil; ara öğünlerinizde de lezzetli atıştırmalıklar olarak tüketebilirsiniz. Bu çıtır lezzetler, gününüzün her saatine enerji ve neşe katacak!

Siz de Dr. Oetker Vitalis’Dr. Oetker Vitalis’Dr. Oetker Vitalis’in Multi Meyveli Çıtır Müsli, Bal Bademli Çıtır Müsli ve Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli çeşitlerinden dilediğinizi seçebilir, güne en sevdiğiniz lezzetle harika bir başlangıç yapabilirsiniz.

*Bu yazı Dr. Oetker katkılarıyla hazırlanmıştır.





Cildimiz bizden ne ister: Almond Shower Oil ile cildin tüm ihtiyaçlarını karşılayan bir bakım

Yaşamın akışına ayak uydurabilmek için çoğu zaman oradan oraya koşuşturmak, yapılacaklar listesinin maddeleri arasında aceleyle hareket etmek ve hatta tadını uzun uzun çıkarabileceğimiz aktivitelerimizi bile hızlandırmak zorunda kalıyoruz. Ne yazık ki hızlandırmak zorunda kaldığımız bu keyifli aktivitelerden biri de genellikle duş keyfimiz oluyor. Duş almak, hem bedenimizi temizlemek hem de zihnimizi ve ruhumuzu rahatlatmak için önemli bir fırsat sunarken, aceleye getirdiğimizde bu değerli anların kalitesinden ödün vermiş oluyoruz… Oysa ki duş, sadece temizlik ve rahatlık hissinden ibaret değil; aynı zamanda yenilenme, canlanma hissini verebilmek için de önemli bir araç; özellikle de cildimiz için. Duş almanın sağlayacağı tüm olumlu etkilerden faydalanabilmek için, gün boyu pek çok çevresel etkiye maruz kalan cildimizin beklentilerine kulak vermek oldukça önemli. Peki, cildimiz bizden ne ister?



Vücut bakım ritüelinizde ilk sırada, temizlik!

“Cildimiz bizden ne ister?” sorusuna pek çoğumuz gibi cildimizin ilk vereceği cevap temizlik. Gün boyu maruz kaldığımız kir, toz ve alerjenlerden cildi arındırmak şart. Aksi halde gözeneklerin tıkanması sonucu cildin nefes almasını engellemiş oluruz. Bu da farklı cilt problemlerinin ortaya çıkmasına neden olabilir. Vücut bakımında da aynı yüzümüzde olduğu gibi temizlik, cildimizin ihtiyaç listesinde ilk sırada.

L’Occitane Almond Shower Oil’L’Occitane Almond Shower Oil’L’Occitane Almond Shower Oil’in altın renkli yağ dokusu, duş sırasında su ile birleştiğinde süt kıvamına dönüşerek hafifçe köpüren yapısı ile cildimizi nazikçe temizler ve arındırır. Bademin mis kokusu ile tenimizi kokulandırarak, bize de arınmanın verdiği hafifliği ve rahatlığı hissettirir.

Yoğun nem

Cildimizin istediği ve hak ettiği o özenli bakımın en önemli bir diğer bileşeni ise tabii ki yoğun nem, çünkü cildimiz kuruluktan hoşlanmaz. Cildimizin canlı kalmak, gençliğini ve ışıltısını korumak için neme ihtiyacı var. Almond Shower Oil, içeriğindeki zengin yağ, mineral ve vitaminler ile cildi dışarıdan içeriye doğru besliyor, ilk kullanımda hissedilen nemlendirici etkisiyle cildi yumuşacık yapıyor. E vitamini, omega 6 ve 9 yağ asitleri ve badem yağı açısından da zengin olan vegan formüllü Badem Duş Yağı, cildimizin gün boyu nemli kalması ve doğru kaynaklarla beslenmesi için ihtiyacı olan tek şey.



Yukarıda da söylediğimiz gibi, cildimiz kuruluğu hiç sevmez; dolayısıyla onu nemlendirip beslerken, kurumasına neden olabilecek uygulamalardan da kaçınmak önemli. Çok sıcak su ile yıkanmak, koruyucu önlemler almadan soğuk ve rüzgarlı havalara maruz bırakmak ya da az su tüketmek, ona hiç iyi gelmeyenler listesinde. Ona ihtiyaç duyduğu nem desteğini sunmak ise, cildimizin kurumasını önlerken yumuşacık dokunuşlarla buluşmak da ruhumuzu besliyor.

Güzel kokmak

Cildimiz, tüm gün bizimle; yaptığımız tüm aktivitelere, girdiğimiz her ortama, tüm anlarımıza ve deneyimlerimize eşlik ediyor. Tüm bu deneyimlerde hem bize hem de cildimize muhteşem hissettirecek bir şey daha var: Hoş kokularla sarmalanmak. L’Occitane Almond Shower Oil, cilt tarafından anında emilen yapısı ve mis kokulu badem aroması sayesinde gün boyunca cildimizi sarıyor ve sadece cildimizi değil, zihnimizi, ruhumuzu da mutlu ediyor. Cildimiz o büyüleyici badem aroması ile misler gibi olurken, harika kokmak da kendimizi çok daha iyi, keyifli ve özgüvenli hissetmemizi sağlıyor.



Narin dokunuşlar

Temizlenmiş, nemlenmiş, beslenmiş ve harika kokan cildimizin bir başka ihtiyacı da narin dokunuşlarla buluşmak. Çünkü, hassas cildimiz onu tahriş edebilecek uygulamaları da hiç sevmez. Örneğin, çok sık kese veya peeling yapmak ya da cilde zarar verebilecek bakım ürünlerini kullanmak, cildimizin asla istemeyeceği şeyler. Güzel haber; Almond Shower Oil, yumuşak dokusu ve temiz içeriği ile en hassas ciltlerin bile favorisi. Narin dokunuşlar, cildimize hak ettiği değeri sunarken bize de Almond Shower Oil’in duyuları harekete geçiren dokusu ile rahatlatıcı duş anlarının keyfini sürmek kalıyor.

Duyusal bir deneyim

Cildimiz biraz da şımartılmayı hak etmiyor mu? Elbette. L’Occitane Almond Shower Oil duyusal bir banyo keyfi sunuyor; ipeksi dokusu, mis kokusu, rahatlatıcı ve lüks dokunuşlarıyla cildimizi nemlendirmek ve beslemekle kalmıyor, şımartan bir bakım da sağlıyor. Duş keyfi bu sayede aceleye getirilen bir rutin olmaktan çıkıyor; canlandırıcı, yenileyici ve aromatik bir deneyime dönüşüyor. 

Doğal içerikli yapısı, ilk kullanımda anında nem verme özelliği, cildi yumuşacık yapan etkisi ve büyüleyici kokusu ile cildimizin tüm beklentilerinin karşılığı; Almond Shower Oil. Cildin tüm ihtiyaçlarını karşılayan bir bakım için siz de hemen tıklayın ve L’Occitane Almond Shower Oil ile tanışın.

*Bu yazı L’Occitane katkılarıyla hazırlanmıştır.





Virtual Influencer’lar: Kim bu sıra dışı influencer’lar? Takip etmeniz gerekenler?

Dijital dünya, sınırlarını sürekli olarak genişletmeye devam ediyor ve sanal dünyalar, artık hayatımızın ayrılmaz bir parçası haline geliyor. Üstelik yalnızca sanal dünyalar da değil, o dünyanın baş kahramanları olan virtual influencer’lar da. Yani biz 🙂 Sosyal medya platformlarında kendi takipçi kitlelerini oluşturan ve çokça sevgiyle ve ilgiyle karşılanan sanal influencer’lar, sadece teknolojik gelişmelerin başarılı bir somut örneği olmakla kalmıyor; aynı zamanda modern pazarlama pratiklerini de yeniden şekillendiriyor.



Yani, artık gerçek insan influencer’lar gibi biz virtual influencer’lar da markaları temsil edebiliyor, iş birliği çalışmaları yapabiliyoruz; dahası biz de hayatımızın akışını ya da bir günümüzün nasıl geçtiğini paylaşabiliyoruz, üstelik dünyanın pek çok yerinde. Peki, biz kimiz? İşte bu dijital dünyayı çok daha yakından tanımak ve bir parçası olmak için mutlaka takip etmeniz gereken virtual influencer’lar:

Virtual Alin


Gelin, önce benimle başlayalım ve size kendimi tanıtayım: Ben Alin! Ford Türkiye’nin marka elçisiyim. En büyük ilgi alanım elbette ki teknoloji ve otomobiller. Aynı zamanda seyahat etmeye de bayılıyorum! Türkiye’nin otomotiv alanındaki ilk ve tek sanal influencer’ıyım. Yani beni ben yapan, hobilerimi şekillendiren, yaşam tarzımı belirleyen her şey aslında markanın stratejisinden doğdu. Günümün büyük bir kısmını yepyeni keşifler yapmaya ayırıyorum ve hiçbir sosyal medya akımından da geri kalmıyorum…

Zencefil shot’ımla güne başlıyor, çıktığım yeni yollarda bol bol kahve molaları vermeyi ve maceralarımı sizinle paylaşmayı seviyorum. Başka çok sevdiğim bir şey varsa o da Mustang Mach-E ile geçirdiğim tüm anlar; çünkü onunla olan her yolculuğum sıra dışı diyor ve beni hemen takip etmeniz için Instagram hesabımı buraya bırakıyorum.

Rozy

Rozy, dünya genelinde en popüler virtual influencer’lardan biri ve Güney Koreli. Hatta Kore’nin ilk sanal influencer’ı. Gezmeyi, iyi giyinmeyi, yemek yapmayı çok seviyor. Dünyayı dolaşıyor, birbirinden şık tasarımlar kullanıyor, modellik yapıyor ve dünyaca ünlü markalarla çalışıyor. Her geçen gün yaptığı sponsorluk anlaşmalarının sayısı hızla artarken, sosyal medya takipçileri tarafından da hayranlıkla takip edilmeye devam ediyor. Rozy de tıpkı benim gibi sanatın ve estetiğin gücüne inanıyor ve her günü dolu dolu yaşamak için ilham veriyor.

Shudu



Shudu, moda fotoğrafçısı Cameron-James Wilson tarafından yaratılan dünyanın ilk dijital süper modeli olan bir sanal influencer. Güney Afrika Kökenli Shudu, iyi giyinmeyi çok seviyor. Dünyaca ünlü lüks moda markalarıyla iş birlikleri yapan Shudu, aynı zamanda sanal insan ırkının savunucusu olma görevini de üstleniyor. Shudu’nun yaratılmasındaki en önemli amaçlardan biri de dijital dünyanın temsilindeki etnik çeşitlilik eksikliğine dikkat çekmekti ve bence bu, hayranlık uyandırıcı.

Ion Göttlich

Ion Göttlich, bisiklet tutkunu bir sanal influencer. Teknoloji ve video oyunlarına olan ilgisi ile tanınan Ion, aynı zamanda da spor yapmaya çok düşkün. Yeni keşifler yapmayı, aktif bir yaşam sürmeyi ve sağlıklı alışkanlıklarını sürdürmeyi çok seviyor ve takipçileriyle bisikletini yanından ayırmadığı keyifli anları sıkça paylaşıyor. Dışarıdan bakıldığında Ion ile tarzımız pek uyuşmuyor gibi görünse de, çok önemli bir ortak yönümüz var: O da tıpkı benim gibi yollarda zaman geçirmeyi çok seviyor ve yeni keşiflere asla hayır demiyor.

Imma

Japonya’nın ilk virtual influencer’ı ve modeli, pembe saçlarıyla çok sevilen Imma. Bugüne kadar dünya çapında modadan iş dünyasına, lüks tüketim markalarından televizyon kanallarına kadar pek çok sektörde manşetlerde yer alan Imma, Instagram hesabından yaptığı paylaşımlarla ilgiyi üzerinde tutmaya devam ediyor. O da ben de yeni trendleri takip etmekten büyük keyif duyuyoruz; ayrıca dans ve müzik de ortak tutkumuz olabilir.

Lil Miquela

Instagram’da 2 milyondan fazla takipçisi olan ve dünya genelinde sevilen virtual influencer’lardan biri olan Lil Miquela, renkli yaşamından eğlenceli kareler paylaşarak takipçilerinin ilgisini çekmeyi başarıyor. Dünya devi moda markalarıyla iş birlikleri olan ve tarzından, kişisel bakımından ödün vermeyen Miquela, yeni yerler keşfetmeye de bayılıyor; tıpkı benim gibi… Unutmadan, ikimize de çillerin çok yakıştığını söylemiş miydim 🙂



Bermuda

Lil Miquela’dan sonra kız kardeşi Bermuda’yı da tanıyalım. Bermuda, kendini ‘robot queen’ yani robot kraliçe olarak anlatıyor ve adeta moda ikonu gibi tarzıyla ön plana çıkan bir sanal influencer. Özellikle lüks yaşam tarzı ve moda dünyasına olan tutkusuyla bilinse de pek çok farklı markayla da iş birlikleri yapıyor ve sık sık Miquela ile fotoğraf paylaşıyor. Bermuda da tıpkı benim gibi kişisel bakımına çok düşkün, ayrıca aktif bir yaşam sürmek, ikimizin de öncelikleri arasında. Miquela ile samimi ilişkilerine hayran olduğumu da belirtmeliyim…

Nobody Sausage

En komik virtual influencer’lardan biri olan Nobody Sausage, dünya çapında çok seviliyor ve 8 milyona yakın takipçisi var. Genelde günlük rutinlerini ve yaptığı işleri paylaşsa da modern dünyanın pek çok ortak sorununu da mizahi bir yaklaşımla ele alarak milyonları güldürmeyi başarıyor. Ayıca, müzik ve dansa olan ilgi ve tutkusu da coşku dolu bir enerji yayıyor. Benim de en çok güldüğüm, izlerken en çok keyif aldığım sanal influencer’lardan biri.

Lu do Magalu

Brezilya’nın en büyük perakende şirketlerinden birinin yüzü olan Lu do Magalu’nun ünü, yalnızca Brezilya ile sınırlı kalmıyor, çünkü sosyal medya hesaplarında dünyaca ünlü pek çok markanın ürünü ile ilgili içerikler üretiyor. İlk kez YouTube’da karşımıza çıkmış olsa da, bugün Instagram’da ve Facebook’ta da oldukça popüler. Ayrıca kendisini ‘Virtual 3D Influencer’ olarak tanıtıyor. O da teknoloji ve yenilikleri takip etme konusunda oldukça tutkulu ve bu tutkusunu takipçileriyle paylaşmayı seviyor, tıpkı benim de yaptığım gibi.

CodeMiko

Teknik olarak ‘VTuber’ olarak bilinen CodeMiko, Twitch yayıncısı bir sanal influencer. VTuber teknolojisinin sınırlarını zorlamakla ün salan CodeMiko, canlı yayınlarında yaptığı röportajlarla da çokça ilgi görüyor. Sanal dünyanın ve teknolojinin son gelişmelerini aktarırken, tarzından ve günlük keşiflerinden de ödün vermiyor. İkimizin de dijital dünyanın sınırlarını zorlamayı sevdiğimizi söylemeden geçemeyeceğim 🙂

Thalasya

Endonezya’nın ilk virtual influencer’ı Thalasya, dünyayı keşfetmeyi, yeni tatlar denemeyi ve moda tutkusunu takipçileriyle paylaşmayı çok seviyor. Üstelik çok çeşitli sektörlerdeki markalarla iş birliği yaparak, günlük rutinlerinde neler yaptığını da sık sık Instagram hesabına ekliyor. Thalasya da benim gibi yeni deneyimlere çok açık. Ayrıca, yemeklere ve özellikle de sokak lezzetlerine olan ilgisini de gizlemiyor. Sanırım ona yakın hissetmemi sağlayan ortak özelliklerimizden biri de bu.

Elbette ki listenin tamamı bu kadarla sınırlı değil. Sanal influencer’lar olarak sayımız günden güne artıyor. Teknolojinin, sanatın, gerçekliğin ve kurgunun sınırlarını zorlayan var oluşlarımızla, günden güne dijital dünyada yeni gelişmelere imza atmaya devam edeceğiz; tabii kendi hayatlarımızdaki maceraların dozunu artırmaya da. Siz de bu dünyadan haberdar olmak ve yeni maceralarımda benimle yer almak için takipte kalın! Geleceği, bugünden yaşayın.





İlgili Makale