X

Kendi dışımıza odaklanarak ilişkilerimizi nasıl geliştirebiliriz?

Pozitif psikoloji alanında çalışan, yani gelişim temelli literatür ve uygulamalarla ilgilenenler çok iyi bilir ki farkındalık olmadan ilerleme olması neredeyse imkansızdır. Farkındalık elde etmek için ise sıklıkla ihmal edilebilen bir şeyin ele alınması önemlidir: Kendi içimize bakmak ve kendimizle ilgili çalışmak. Hatta grup seviyesindeki müdahalelerde bile, örneğin bir ekibin uyumlu çalışması, bir şirketin hedeflerine ulaşması gibi konularda da, ekip dinamiklerini istenen yönde etkileyebilmek için, çevreyle ilgili unsurlar kadar bireyin davranışları ve bu davranışların altında yatan bakış açılarıyla ilgili farkındalığı da kilit önemdedir. Bu şekliyle kendi içimize dönmek, isteklerimiz, zorluklarımız, amaçlarımız, becerilerimiz gibi alanlarla ilgilenmek, sonunda amaçlarımıza ulaşmaya ya da daha gerçekçi olmaya, ideal dengeyi keşfetmeye ve genel olarak “öğrenerek ilerleme”ye hizmet eder. Bu nedenle, bireysel gelişimin hem bireye, hem bütüne olan katkısı yadsınamaz.

Aynı nedenle, bireysel gelişimle ilgili çok sayıda bilgi, öneri, araç, hizmet, fikir elimizin altında. Ne yapmak istediğimiz, neden yapmak istediğimiz, nasıl yapabileceğimiz üzerine kaynak bolluğu içinde yaşıyoruz. Özellikle kendi gelişim yolculuğunu objektif bir dış yönlendirme/rehberlik almadan kendisi yapanlar için odaklanacakları alan kendi seçimlerine bağlı. Bu, insanların gerçek ihtiyaçlarına temas edebilmeleri için gerekli bir serbestlik. Diğer yandan, sistematik bir tek yanlılığa evrilmesi de çok mümkün. İçinde olduğum gelişim endüstrisinde gözlemlediğim ise, genel eğilimin fazlaca bireyin iç dinamiklerine kaydığı yönünde. (Sebepleri apayrı bir tartışma konusu olabilir.)

Oysa, bireyin faydasına olabilecek gelişmelere bireyin kendisiyle ilgili çalışmaları üzerinden erişilebileceği gibi parçası olduğu dış çevre, yani diğer insanlarla ilgili bir perspektiften de gidilebilir. Üstelik hem iç dünyamıza, hem dışımızdakilere odaklanarak daha gerçekçi, sürdürülebilir ve geniş çevrenin de faydasına gelişim sağlanabilir. Çünkü biz insanlar topluluklar halinde yaşıyoruz ve giderek küçülen dünyamızda iç iklimimiz kadar dışımızda olan bitenler de, hem bireysel esenliğimizin, hem de kendi çevremiz, ülkemiz ya da dünyanın esenliği için önemli. Arada kaçınılmaz bir ilişki var. Bu yazıda hem kendimiz, hem de parçası olduğumuz sosyal çevrenin faydası için, dikkati diğer insanlara çevirmekle ilgili fikir ve önerilerden bahsetmek istedim. Hangi hallerde işe yarayabilir?

Zorlandığımız ilişkisel/iletişimsel durumlarda

İnsanlarla iletişim biçimimiz, eğer özel ilgi alanımız değilse, genelde objektif olarak çok farkında olduğumuz bir şey değildir. Farkındalığımız daha genel hatlardan ibaret olabilir: Örneğin, kibar/kaba üslubumuz, seçtiğimiz cümleler, ses tonumuz, mimik ve jestlerimiz ya da anlatım kurgumuz gibi. Ancak pek azımız nasıl dinlediğimizin farkındadır. İletişim hiçbir zaman tek taraflı bir olgu değildir. (O durumda “iletim” derdik.) Tamamen sessiz kaldığımızda bile, bunun karşımızdaki üzerinde bir etkisi olur.

Dolayısıyla aktif dinleme (derin dinleme) uygulamalarını denemek, özellikle sorunlu gördüğümüz ilişkilerimizde çığır açabilir, büyük farklar yaratabilir. Bunu yapabilmenin yolu da dikkati kendi iç dünyamızdan, düşüncelerimizden, ne hissettiğimizden çekip almak ve yargılamadan anlama isteğiyle tamamen karşımızdakine yöneltmektir. Örneğin iş yerinde belli bir davranışını değiştirmesini beklediğiniz çalışanı olan bir yöneticiyseniz ya da aile bireylerinden sürekli eleştiri duyan ya da fikirlerine değer verilmediğini hisseden biriyseniz ve bu kronik sorunun sizi zorladığını düşünüyor, ancak çabalarınız fayda etmiyorsa bu yöntemi deneyebilirsiniz.

Dikkatinizi karşınızdakinin ne yaşadığına, nedenlerine ve anlattıklarına gerçek bir merak ve anlama isteğiyle çevirdiğinizde iki tür değişim gerçekleşir:

1. Karşınızdaki yargılanmadan anlaşılmak istediğinizi hissederek davranışını değiştirme isteği duyabilir.
2. Siz ise daha önce fark etmediğiniz detaylar ve yeni bir gerçeklik ile karşılaşırsınız.

Ayrıca çoğu durumda, karşınızdaki kişilerin esas derdinin kendileriyle ilgili olduğunu da hayretle fark edebilirsiniz. Bu, uygulayarak gelişen bir beceridir. Alışkanlık haline gelmesi için bir süre bilinçle uygulanması gerekecektir. Zorluğu ise, yargısız kalabilmektir. Anlamaya başladıkça karşımızdakini veya kendimizi yargılamaya doğru otomatik bir geçiş oluşabilir. Pratik yapmak isteyenler, derin dinleme yaparken kendi zihinlerindeki bu yargılayıcı tonu da aynı tarafsızlıkla gözlemelidir. Yargılamadan bakabilme alışkanlığı yerleştikçe, olayları çok yönlü görmek, daha isabetli çözümler bulmaya yaramaya başlayacaktır. Zorlayıcı ilişkilerde ise üzerimizdeki baskıyı azaltacaktır.

Motivasyon ve enerjimizin düştüğü zamanlarda

Kendinizi geliştirmeye eğiliminiz çok güçlüyse, sonuç odaklılığınız öz-şefkatinizin önünde yer alıyorsa zaman zaman, başarmanız “gereken” şeyler ve bunların zorlukları enerjinizi düşürüp moralinizi bozuyor olabilir. Ya da eğer yaşadığınız güçlüklerin sebebini kendinizden çok diğer insanlarla, sistemle ya da ağırlıklı olarak sizin dışınızdaki unsurlarla ilgili olarak görüyorsanız, aslında kısır bir döngüde kalmışsınızdır. Bu zıt uçlardaki iki bakış açısının ortak noktası, her ikisinin de odağının bireyin kendisi üzerinde olmasıdır. Birinci örnekte, fazlaca sorumluluk üstlenme eğilimi nedeniyle, ikinci örnekte ise sorumluluğu hep dışarıda görme nedeniyle odak, kişinin kendisi ve yaşadıkları üzerindedir.

Eğer kendinizi bu iki durumdan birinde görüyor ve ek olarak, bu pozisyonunuzdan çıkmak istiyorsanız, yine odağı diğer insanlara çevirmek imdada yetişebilir. Aile veya arkadaşlarınızdan kişilere özel ve daha uzun vakit ayırmak, problemlerini dinlemek, yardım önermek, bir konuda onların fikrini sormak ya da yardımını istemek veya sadece gerçek anlamda sohbetler etmek, bunları yaparken de hala onlara yönelik odakta kalmak takılıp kalmışlığı çözecek, oksijen sağlayacak ve yenilenmenize yardım edecektir.

Bunlar dışında, gönüllü çalışmalara ya da uzun soluklu proje gruplarına dahil olmak, yeni ve farklı insanlarla etkileşimde bulunmak da işe yarayacaktır. Burada püf nokta, odağı iç dünyamızdan alıp dışarıya yöneltirken pasif kalmamaktır. Söz gelimi, Clubhouse’da bir sohbet odasında insanları dinlemek, Instagram’da bir canlı yayını izlemek gibi sadece izleyici/gözlemci konumunda kalmamanız, diğer insanlarla diyaloglara, fikir alışverişine katılmanız, mümkünse inisiyatifler almanızdır. Böylelikle hem zihninizi farklı şekilde çalıştırmak hem de etkileşimle farklı tecrübeler yaşamak “zorunda kalmak” aslında buradaki temel amaç.

İş birliği yapmak gereken durumlarda

İş birliği aslında pek çok alanda ve çok fazla durumda zengin çözümleri, daha kolaylıkla problem çözebilmeyi ve ileriye dönük olumlu tohumlar ekmeyi sağlıyor.

Ailede çocukların bakımı, eğitimi, ya da başka halledilmesi gereken konular için eşlerin birbiriyle, başka aile üyeleriyle veya aile dışından kişilerle iş birliği yapması gerekiyor. İş yerinde bir konunun çözümlenmesi için yöneticiyle, takım arkadaşıyla ya da bize bağlı çalışanlarla iş birliği yapmak gerekiyor. Kendi işini yapanların çözüm ortaklarıyla, hatta kimi hallerde müşterisiyle iş birliği yapması gerekiyor. Hizmet alanların da hizmeti verenlerle iş birliği yapması gerekiyor. Liste uzar, gider.

Daha da büyük ölçekte, ülkede ve dünyada yaşadığımız krizlere baktığımız zaman, aslında büyük resimde, insanların topluca birbiriyle rekabete değil, iş birliğine ihtiyacı var. Yoksa, aşılanan insanlarla aşılanmayanlar aynı dünyada yaşadıkça yeni sorunlar çıkıyor, bir ülke plastik atık sorununu çözmek için başka ülkeye bunları satıyor ancak o plastikler okyanuslara karışarak herkesi etkiliyor, birinin yaşadığı ekonomik kriz diğerlerine yayılıyor, bir ülkede olan karışıklık, göç dalgasıyla diğerlerini vuruyor.

Bunların çoğu da, çıkarcı yaklaşımların yol açtığı sorunlardan türüyor. Büyüyen sorunların kolay ve hızlı çözümleri bazen olmayabilir ya da görmesi zor olabilir. Ancak kesin olan şey şu ki, kişisel ya da grupsal çıkarları önceleyen adımlar da, sorunları geçici olarak çözmüş gibi görünüp, misliyle geri dönmesine yol açıyor. Bu nedenle, iş birliği yapabilme becerisinin her zaman herkese lazım olduğu çok net.

İş birlikçi beceri gelişimiyle ilgili derinlemesine çalışılabilir, eğitim ve farkındalık müdahaleleri yapılabilir. Tüm bunların olmazsa olmaz parçası yine odağı kendimizden alarak dışarıya çevirmek olacaktır. Bu durumda bize lazım olacak birinci özellik merak. Muhatap(lar)ımızın durumunu samimi bir merakla, varsayımdan sıyrılarak incelemek, iş birliği kaslarını çalıştırmaya başlamanın bir yolu.

Buradaki zorluk da şu olabilir: İşbirliğini kendi faydası için kullanmaya yatkın bakış açısı, adımlarımızın bize olumlu dönüşünü hızlı almak isteme gibi bir dürtüye yol açabilir. Oysa gerçek farkı yaratabilmek için, sonucunu ve dönüşünü hesaplamaktan çok, karşımızdakini anlamak ve ihtiyacını gidermesine katkıda bulunmak öncelik olmalı. Yapılan bir iyiliğe ya da yardıma karşı belli bir iyiliğin beklentisinde olmak, konuyu dar çerçeveye hapsedebilir. “Karşılıklılık prensibi” olarak adlandırılabilecek yaklaşımla ilgili daha geniş bilgiyi, Robert Cialdini’nin İknanın Psikolojisi kitabında inceleyebilirsiniz.

Benim bahsettiğim, kitaptakinden biraz daha çok bütünün ve genelin faydasına yönelik bir yaklaşım. Kişisel hedefler ve hızlı elde edilmek istenen sonuçlar için daha stratejik davranarak, geri dönüşü hesaplamak mantıklıdır. Ama geniş çerçeveli ve sürdürülebilir iş birliği oluşturmak için, geri dönüşün zamanlaması veya büyüklüğünü amaç edinmeden, daha ucu açık bir tutum belirlemek gerekir.

Günlük yaşantınızda, kendinize odaklı bakış açısı ile dışınızda olanlara ve insanlara odaklı bakış açısı arasında hangi tarafta daha çok görüyorsunuz kendinizi? Eğer bir tarafta fazla kaldığınızı tespit ediyorsanız, diğer tarafı deneyimlemek için yeni fırsatlar yanı başınızda.

İlginizi çekebilir: Öğrenmek: En iyi stres giderme yöntemlerinden biri

Ece Ağabeyoğlu, ACC: 1998 – 2014 arasını kapsayan tam zamanlı kurumsal çalışma döneminde sigorta ve bankacılık sektörlerinde satıştan risk analizine, oradan eğitmenliğe ve koçluğa uzanan yerli ve küresel kurumlardaki yolculuğunda giderek iş tatmini ve insana merak saldı. Örgütsel Psikoloji alanında danışmanlık, profesyonel koçluk, eğitmenlik, iş ve meslek danışmanlığı şapkalarını taktı. Son yıllarda denge kavramına ilgi duyuyor. Ece, kurumsal eğitimler vermenin dışında, kendi yolunu kendi çizmek isteyen bireylere meslek seçimi, kariyerdeki adımlar ve iş tatmini gibi konular etrafında destek veriyor. Öğrenmeyi ve paylaşmayı seviyor.

Kıyafetlerinize özen gösteren teknoloji: Siemens iQ500 ile tanışın

Evde zamanımızın büyük bir kısmı, farkında olmasak da rutin işlere gidiyor. Pek çoğumuz için bu rutinde en çok vakit alan işlerden biri de şüphesiz ki çamaşır yıkamak ve kurutmak. Çamaşırlar için uygun programı seçmek, deterjanı ayarlamak, ıslak çamaşırların kurumasını beklemek ve ütü… Tüm bunlar bazen günün temposu içinde küçük ama rutinde bir yük haline dönüşebiliyor. Hayatı kolaylaştıracak birçok yenilik ise Siemens’ten geliyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makineleri ile rutininiz artık hiç olmadığı kadar kolay ve pratik. Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makinesinde çamaşırlarınızı sizden önce düşünen, her adımı sizin yerinize planlayan bir teknoloji var. Size ise bu teknolojinin keyfini çıkarmak kalıyor. 



intelligentDry: “Ben ne yapacağımı bilirim” diyen çamaşır ve kurutma ikilisi 

Pamuk tişörtler, hassas bluzlar, okuldan gelen kalın eşofmanlar… Normalde hepsi için ayrı ayrı düşünüp doğru programı aramanız gerekir. Ama artık değil. Gün içinde onlarca şeyle uğraşırken bir de çamaşırın “fazla mı kurudu, az mı kurudu, ya buruşursa?” stresi yaşamıyorsunuz. Çünkü makineler zaten kendi arasında konuşup sizin yerinize karar veriyor.  

Çamaşır ve kurutma makineniz sadece yan yana duran iki cihaz değil; birbirini anlayan, sizin yerinize düşünen bir ikili. Siemens iQ500’ün intelligentDry teknolojisi sayesinde “Acaba doğru programı seçtim mi?” stresi tamamen bitiyor. Yıkama bittiği anda çamaşır makineniz tüm detayları (kumaş türü, yük miktarı, ıslaklık seviyesi, hatta ısı toleransını) tek tek kurutma makinesine iletiyor. Kurutma makinesi de tüm bu bilgileri alıp kıyafetlerin için en doğru programı otomatik olarak seçiyor ve başlatıyor. 



Evinizde görünmez bir iş ortağı varmış gibi… Sessiz, hızlı ve tamamen sizin konforunuz için çalışan. Tek yapmanız gereken çamaşırları makineye atmak; gerisini teknolojinin kendisine bırakmak ve keyfini çıkarmak. 

Mini Yük Özelliği: “Şunu bir hızlı aradan çıkarayım” dediğiniz anlar için 

Spor sonrası sepette sırasını bekleyen bir tişört, “yarın tekrar giyeceğim” diye bir kenara ayırdığınız gömlek ya da akşam dışarı çıkmadan önce anında yıkanması gereken bir bluz. Makineyi tam dolduracak kadar birikmesini beklemek istemezsiniz; ama tek parça kıyafet için makinenizi çalıştırmak istemezsiniz. Siemens iQ500 çamaşır makinesinin mini yük özelliği tam da bu anlar için tasarlandı. Yarım kiloya kadar olan birkaç parça çamaşırı, kısa sürede ve düşük enerji tüketimiyle yıkayabilirsiniz. 



Günlük hayatın koşturmacasında en güzeli de şu: Siemens Home Connect uygulaması üzerinden bir dokunuşla mini yük programını açıyor, çamaşırlarınızı dakikalar içinde temiz ve mis gibi alıyorsunuz. Pratik, hızlı ve o küçük yükleri büyük bir mesele olmaktan çıkaracak kadar akıllı. Siz temponuza devam edin; o, çamaşırlarınız için detayları halletsin.  

20’den fazla yıkama ve 15’den fazla kurutma programı ile gardırobunuzdaki her kıyafete ayrı bir seçenek 

Her kumaş, her kullanım, her kıyafetin ayrı bir dili vardır. Siemens çamaşır ve kurutma makinesi işte bu yüzden onlarca akıllı programla kıyafetlerinizin ömrünü uzatıyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma Makineniz, tüm ihtiyaçları bilir ve sizin için en uygun seçeneği sunar. Siemens Home Connect uygulaması sayesinde tüm programlara tek dokunuşla erişebilir, hatta yeni çıkan programları indirerek makinenizi kişiselleştirebilirsiniz. Böylece makineniz yıllar geçse bile zamana ayak uydurmaya devam eder.  

Program Asistanı: “Sen söyle, ben ayarlarım” diyen yardımcı 

“Hangi program daha doğru? Çamaşır az mı çok mu? Bir kere giydim ama uzun programa atsam mı?” diye düşünmenize gerek kalmadan Program Asistanı tüm bunları size en doğru programında çalıştırır. Kumaş türünü, çamaşırın ağırlığını, kirlilik seviyesini analiz eder ve size en uygun yıkama-kurutma programını önerir. Bu sayede yalnızca doğru programı bulmakla kalmaz; suyu, enerjiyi ve zamanı en verimli şekilde kullanır. Siz de makinelerin işini yapmasına izin verip, geri kalan zamanınızı kendinize ya da sevdiklerinize ayırabilirsiniz. 

SmartFinish: Ütüye ayırdığınız süre artık size kaldı 

Kim ister çamaşırların başında ütüyle saatlerini harcamayı? SmartFinish teknolojisi buharın gücünü kullanarak kırışıklıkları daha makineden çıkmadan %50’ye kadar azaltıyor. Sonuç? Daha az ütü, daha çok kendinize ayırdığınız zaman. Teknolojinin keyfini çıkarmak için Siemens Home Connect uygulamasıyla SmartFinish’i açmanız yeterli. Ütü masası açmadan, güç harcamadan, zaman kaybetmeden kıyafetleriniz giyime hazır hale gelir. Bir toplantı öncesi, spontane bir plan öncesi ya da sadece rahatlık istediğiniz bir anda SmartFinish teknolojisi sizin için çalışır.  

Program İndirme: Makineniz hep güncel, hep “yenilikte” 

Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makinesi, güncel yeni programları kolayca indirip tek dokunuşla kullanabilirsiniz. İhtiyaç değiştikçe çamaşır makineniz de sizinle birlikte kendini güncelliyor. Siemens’in en sevilen yanlarından biri, cihazların statik kalmaması. Yani bugün aldığınız çamaşır makinesi birkaç yıl sonra bile yeni özellikler kazanabiliyor. 



Siemens Home Connect üzerinden cihaza özel yeni yıkama ve kurutma programları indirebiliyorsunuz. Mevsimsel ihtiyaçlar, moda olan yeni kumaş türleri, spor kıyafetlerin gelişmesi… Ne değişirse değişsin, makineniz hep güncel kalıyor. 

Tıpkı telefonunuza uygulama güncellemesi indirir gibi çamaşır ve kurutma makineniz de güncellemelerle değişen yaşam tarzınıza ayak uyduruyor. 

Akıllı deterjan yönetimi: i-Dos ile her yıkamada doğru ölçü 

Makineyi tamamen doldurunca veya tek parça kıyafeti makineye attığınızda ne kadar deterjan koyacağınızı bilemiyor olabilirsiniz. İşte tam bu noktada i-Dos Deterjan Tarama teknolojisi devreye giriyor. Siemens Home Connect üzerinden şişelerin barkodunu okutup su sertliği ve deterjan yoğunluğunu makineye iletiyor, i-Dos ise her yıkamada doğru miktarı otomatik olarak ayarlıyor. Üstelik Siemens Home Connect uygulaması, deterjan seviyesini takip ederek deterjanınız tükenmeden önce size haber veriyor. Tek yapmanız gereken uygulamayı telefonunuza yüklemek ve çamaşır makinenizi uygulamaya bağlamak. 

stainRemoval teknolojisi: Zorlu lekelerle inatlaşmayı unutun 

Çay, yağ, makyaj, çikolata lekeleri… Gün içinde fark etmeden üzerinize bulaşan lekeler artık kâbus olmaktan çıkıyor. Siemens iQ500 çamaşır makinesi ile stainRemoval teknolojisi devreye giriyor. Tek bir dokunuşla çay, yağ, kozmetik veya günlük hayatta karşılaştığınız diğer zor lekeler için özel programları aktif edebilirsiniz. 

Siemens Home Connect uygulaması sayesinde daha fazla leke türünü ve bunlar için geliştirilmiş özel programları keşfetmek de mümkün. Yani sadece “lekeyi çıkar” demekle kalmıyor, sizin için en doğru yıkama programını da otomatik olarak öneriyor. Böylece hem lekelerle uğraşmak zorunda kalmıyor hem de giysilerinizin ömrünü koruyorsunuz. 

Artık çocuğunuza yemek yedirirken dökülen yemek lekeleri, kahve kazaları ya da mutfakta sıçrayan yağ lekeleri sizi endişelendirmiyor. stainRemoval, günlük hayatın getirdiği küçük sürprizlere karşı en güvenilir yardımcınız oluyor. 

Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makineleri, artık sadece kıyafetlerinizi temizleyen makineler değil; size zaman, konfor ve güven veren akıllı iş ortaklarınızdır. Ütüye harcadığınız vakti kendinize ayırın, lekelerle uğraşmayı unutun ve teknolojinin yaşam alanınıza uyumunun keyfini yaşayın.

*Bu yazı Siemens’in katkılarıyla hazırlanmıştır. 





İlgili Makale