X

Karar vermek neden zor, nasıl daha iyi karar veririz?

Hayatımız boyunca pek çok kez karar verme sürecinden geçiyoruz. Bu kararlardan bazıları anlık ve çok kolay bir şekilde alınabilirken, bazılarının üzerine günlerce, aylarca, belki de yıllarca düşünmek zorunda kalıyoruz; hatta bazen hiçbir karar veremeyip kendimizi daha da çıkmaza sürüklüyoruz. Peki, karar vermek neden bu kadar zor? Nasıl daha iyi karar verebiliriz? En doğru karar nasıl verilir?

Kimilerimiz için “Kahvaltıda ne yesem, yarın ne giysem, akşam ne izlesem…” gibi günlük hayatın içinden olan ve uzun vadeli etkiler yaratmayacak seçimler bile fazlasıyla zor olabilirken; düşünün ki şehir değiştirmek ya da istifa etmek gibi belki de hayatımızı tamamen değiştirebilecek o kararları almak bizi ne kadar stresli bir hale sokar…

Karar vermek neden bu kadar zor?

Ev almak, araba satmak, yatırım yapmak, evlenmek ya da iş değiştirmek gibi risk taşıyan büyük kararlar almak, üzerimizde büyük bir baskı ve dolayısıyla stres yaratabiliyor ve hayatımızı değiştirecek o “zor kararları” vermek bizim için çözülmez bir probleme dönüşüyor.

Peki, o zor kararları almadan, riske girmeden, değişikliklere cesaret etmeden geçen bir ömür, bizi ne kadar tatmin eder? Hele ki monotonluktan sürekli yakınan insanlarsak…

Kendimizi geliştirmek, yaşam kalitemizi yükseltmek, farklılıkları deneyimlemek, yeni fırsatları keşfetmek için yola koyulmak ya da karşımıza çıkan fırsatları değerlendirmek için “zor karar”lar vermek zorunda kalabiliriz. Öyleyse, yapılacak şey karar almaktan kaçmak değil, zorlu bir süreç bile olsa doğru kararı bulmak için uğraşmak olmalıdır.

“İyi de nasıl alalım o zor kararları? Duygusal mı davranalım, akılcı mı; sezgilerimize mi güvenelim, beynimize mi?” diye düşünüyorsanız bu ikilemlerden kendinizi arındırarak işe başlayabilirsiniz. Hepimizin sık sık seçim yapmak zorunda hissettiği bir ikilem olan “duygular vs. mantık”, aslında sandığımız gibi kararlarımızı farklı yönlere çekmek için uğraşmıyor; aksine sadece “en doğru” karara varabilmemiz için bize hizmet ediyorlar.

Bazen karar vermek normalden daha da zor bir hal alabiliyor. Bol koşturmayla geçen, işlerin yoğun olduğu bir günün ardından eve geldiğinizde kendinizi yorgun argın koltuğa atıp “Hiçbir şey yapacak halim kalmadı…” dediğiniz oluyor mu? Benzer bir şekilde uzun süre karar vermek için çaba harcadığımızda, vereceğimiz kararların sayısı çoğaldığında, karar verme becerimiz azalır, bu da “karar yorgunluğu” olarak adlandırılır.

Seçeneklerimiz çoğalıyorsa, bir karara varana kadar uzun zaman geçiyorsa yaşadığımız kararsızlık, bizi psikolojik olarak yormaya, motivasyonumuzu düşürmeye başlar. Çünkü, iyi veya kötü insan bir karar verdiğinde, harekete geçer. Karara varamadığında ise olacakları düşünmeye, pişmanlık yaşamaya ve içindeki isteği, arzuyu kaybetmeye başladığını hisseder. O yüzden, “En kötü karar bile kararsızlıktan iyidir.”

İlginizi çekebilir: Karar verirken neden zorlanırız? Kararsız kalmak mı daha kötü, pişman olmak mı?

Karar verirken neden korkuyoruz?

Çoğu zaman, bizi “zor kararlar” almaktan geride tutan şey, korkularımız olabiliyor. “Ya yapamazsam, ya başarısız olursam, ya mutlu olmazsam, ya öyle, ya böyle…” sonu gelmeyen olumsuz düşüncelerle kendimizi psikolojik olarak yoruyoruz. Karar verecek olmanın yarattığı kaygı ve stresten kaçınmak için de harekete geçmiyoruz. “Her seçiş bir vazgeçiştir.” sözünden sadece “vazgeçişe” odaklanıp bardağın dolu tarafını görmeyi ihmal edebiliyoruz.

Örneğin, çok daha iyi bir iş teklifi almanıza rağmen, alıştığınız iş ortamından, iyi anlaştığınız iş arkadaşlarınızdan “vazgeçmek” istemiyorsunuz ve konfor alanınızı terk etmeyerek yeni bir deneyimi kaçırıyorsunuz…

Eşinizle ettiğiniz büyük bir kavga sonucunda o an duygularınızı kontrol edemiyorsunuz ve patlayan bir öfke sonucu boşanma kararı alıyorsunuz. Birkaç gün sonra siniriniz geçmeye başladığında ise aslında boşanmanın yapmak istediğiniz bir şey olmadığını fark ediyorsunuz…

Büyük bir iş kurmak için elinizdeki tüm yatırımı kullanmaya karar veriyorsunuz ve çok geçmeden girişiminiz başarısız oluyor…

Şüphesiz ki hepimizin bu örneklere ekleyecekleri çoktur. Tüm bunlar korkumuzu biraz daha pekiştiriyor.

Karar verirken akıl mı duygu mu?

“Ben sadece mantığıma güvenirim.” ya da “Ben kararlarımı duygularıma göre alırım.” diyen kişiler, gerçekten bu ayrımı yapabiliyorlar mı; daha doğrusu tek bir kaynaktan beslenerek aldıkları o kararlar doğru kararlar oluyor mu? Karar verme süreci, beynin en gelişmiş yapılarından biri olan orbitofrontal korteks ile yönetilir. Aynı bölge, duyguların yönetiminden de sorumludur.

Uzmanlar, en doğru kararların kalp ve zihnin birleşiminden doğduğunu öne sürüyorlar. Duygudan eksik bir bilginin değerinin olmadığını; duyguların bilgiyi anlamlı kıldığına dikkat çekiyorlar. Aklın ve kalbin el ele alacağı bir kararın, hayatımızda doğru seçimler yapmak için önemli bir adım olduğunu belirtiyorlar. Sadece mantıkla alınan, duygulardan yoksun bir karar, sonradan duygularımızla çelişmez mi? Ya da tam tersini düşünelim, mantığımızı geri planda bırakarak sadece duygularımızın yönlendirmesiyle karara vardığımız bir durum, sonradan baş edemeyeceğimiz riskler doğurmaz mı?

En iyi kararlarımız, sağlıklı bir zihinsel berraklık ile uyumlu olarak duygusal istikrar yaşadığımızda alınır. – Louis Carter

Hepimiz, duygularla mantığın aynı yönde bir adım atmasını umuyor olsak da tabii ki her zaman öyle olamayacağının da farkındayız. “Kalbim başka, aklım başka şey söylüyor…” dediğimizde, işin içinden en doğru tercih ile çıkmak için işimizi kolaylaştıracak karar verme teknikleri yol gösterici olabilir. İşte o teknikler:

İlginizi çekebilir: Karar verme sürecinde beyinde neler oluyor?

İyi kararları hızlı bir şekilde almanın yolları

Doğru kararlar alabilmek için bize yardımcı olacak tekniklere başvurmadan önce gerçekten seçeneklerimizi belirlememiz ve arasında kalacağımız ayakları yere basan alternatifleri görmemiz gerekiyor. Atmanız gereken ilk adımlar:

Araştırma yapın: Vermemiz gereken kararı ilgilen konu ile ilgili detaylı bilgi olmalıyız. Örneğin, başka bir ülkeye taşınıp taşınmayacağınıza karar verecekseniz, önce gitmeyi düşündüğünüz ülkeyi yakından tanımanız gerekiyor. Belki de iklimi, insanları, yaşam tarzı size hiç uymuyor. Bilgi sahibi olmadan böyle bir kararı almak uzun vadede şaşırtıcı ve olumsuz etkiler yaratabilir.

Bilgiyi, size hizmet etmesi için bir araç olarak kullanın.

Hem kazanacaklarınıza hem kaybedeceklerinize odaklanın: Ekonomide “fırsat maliyeti” olarak bilinen bu kavram, feragatte bulunulması gereken kazanç miktarı; vazgeçilmek zorunda kalınan ikinci en iyi alternatiftir. %100 kazançlı çıkacağımız “mükemmel” kararlar keşke olsa ama olmadıkları taktirde yapmamız gereken bizim için mükemmele en yakın seçeneği değerlendirmek.

Almaya değer bir risk varsa, alın.

Zamanı lehinize kullanın: Zaman, zor kararlar alırken hem lehimize hem aleyhimize işleyebilir. Eğer karar verme sürecimiz çok uzarsa, konuya olan ilgimiz azabilir ya da motivasyon düşüklüğü yaşayabiliriz; “İş işten geçti.” diyerek pişman olabiliriz. Çok hızlı karar aldığımızda da kendimize ihtiyacımız olan alanı yaratmadığımız için riskleri, fırsatları değerlendirme şansı bulmadan bir maceraya atılırız. Hem kalbimize hem beynimize sorma şansımızı kullanmadan, yeteri kadar bilgi sahibi olmadan nereye varacağı belli olmayan bir karar verebiliriz.

Kendinize zaman tanıyın; ne çok az ne çok fazla.

Nasıl daha iyi karar veririz?

Sizlerin zorlu kararlar alırken başvurduğunuz ve işe yaradığını düşündüğünüz teknikler varsa yazının yorumlarında bizimle paylaşarak yazımıza katkıda bulunabilirsiniz; eğer yoksa, belki bu yazıda bahsedeceğimiz taktikleri bir sonraki “zor karar” verme zamanı geldiğinde size yardımcı olması için kullanabilirsiniz.

İşte zor kararlar alırken bakış açınıza katkı sağlayacak ve karar verme sürecini hızlandırmanıza yardımcı olacak o teknikler:

1. Seçeneklerinizi listeleyin

Grafikler, listeler, tablolar, checklistler… Seçeneklerinizi daha net görmenize ve karşılaştırarak değerlendirme yapmanıza yardımcı olacak tüm araçları kullanın. Artı-eksi tabloları yapın; olası sonuçları, değişecek durumları listeleyin, kar-zarar hesabı yapın. Elinizdeki bilgileri kağıda dökün, tüm seçenekleri yazılı bir şekilde görmek karar verme sürecinizi hızlandırmanıza yardımcı olabilir.

2. 10-10-10 tekniğini deneyin

10-10-10 tekniği, 3 temel soruyu içeren, birçok başarılı iş insanının hayatlarında başvurduğu, kolayca uygulayabileceğiniz ve alacağınız kararların sonuçlarını değerlendirmenize yardımcı olacak bir yöntem. Kendinize şu üç soruyu sorun ve dürüstçe cevaplayın:

“10 dakika sonra bu kararın hayatıma etkisi ne olacak?”

“10 ay sonra bu kararın hayatıma etkisi ne olacak?”

“10 yıl sonra bu kararın hayatıma etkisi ne olacak?”

3. Arkadaşınıza danışıyormuşsunuz gibi yapın

Zihninize biraz egzersiz yaptıracak, belki başta gülünç bulacağınız ama kesinlikle denemeye değer bir başka teknik; “gibi yapmak“. Düşünün ki şu an karar vermekte zorlandığınız durumu bir arkadaşınıza danışmak ve fikrini almak için onun yanına gidiyorsunuz. Kafanızda belirlediğiniz soruları ona soruyorsunuz. Alacağınız riskler, vazgeçecekleriniz, kazanacaklarınız… Kendinizle konuşun. Arkadaşınıza danıştığında size nasıl sorular yönlendirirdi ve o sorulara nasıl cevap verirdiniz? İçinizde saklı kalmış cevapları gün yüzüne çıkarmak için deneyebileceğiniz bu teknik, kararınıza yaklaşmanızda yardımcı olabilir.

4. Meditasyonun gücünden faydalanın

Düşüncelerinizi dizginlemek, içinize dönmek ve karar yorgunluğundan uzaklaşmak için meditasyon tekniklerinden faydalanın. Doğru kararı ancak berrak bir zihinle verebilirsiniz. Kendinize gereksiz yere yüklenmemek ve kontrol edemediğiniz duyguların, yoğun stresin sizi ele geçirmesine izin vermeden meditasyon ile daha iyi hissederek sizin için en uygun karara varabilirsiniz.

İlginizi çekebilir: Mindfulness ile verimli karar verme ve sorun çözme

5. Vereceğiniz kararın geri dönüşünü düşünün

Diyelim ki güzel bir teklif aldınız ve iş değiştirmeniz için yaşadığınız şehri değiştirmeniz gerekiyor. Fakat, alıştığınız yerden, ailenizden ya da yakın arkadaşlarınızdan ayrılmak sizi korkutuyor. Üstelik, taşınacağınız şehrin size uygun olup olmadığından da emin olamıyorsunuz, “Ya yapamazsam, ya alışamazsam…” diye içinizi karartıp duruyorsunuz.

Tüm bu düşüncelerinize bir ara verin. Evet, gittiniz, taşındınız ve yapamadınız; “O zaman geri dönerim.” diyebilir misiniz? Eğer alacağınız kararın sonucu sizi geri dönülmez bir yola sokmuyorsa, kendinizi karar alırken bu kadar yıpratmanıza gerek yok. En kötü geri dönerim diye düşünmek, sonradan gitmediğiniz, denemediğiniz için pişman olmaktan daha iyi olabilir. “Unutmayın; hayat, alınmaya değer risklerle dolu.”

İlginizi çekebilir: Önemli kararlar vermenizi kolaylaştıracak 13 etkili yöntem

Uplifers: Kaliteli ve mutlu yaşam koçunuz!

Kıyafetlerinize özen gösteren teknoloji: Siemens iQ500 ile tanışın

Evde zamanımızın büyük bir kısmı, farkında olmasak da rutin işlere gidiyor. Pek çoğumuz için bu rutinde en çok vakit alan işlerden biri de şüphesiz ki çamaşır yıkamak ve kurutmak. Çamaşırlar için uygun programı seçmek, deterjanı ayarlamak, ıslak çamaşırların kurumasını beklemek ve ütü… Tüm bunlar bazen günün temposu içinde küçük ama rutinde bir yük haline dönüşebiliyor. Hayatı kolaylaştıracak birçok yenilik ise Siemens’ten geliyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makineleri ile rutininiz artık hiç olmadığı kadar kolay ve pratik. Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makinesinde çamaşırlarınızı sizden önce düşünen, her adımı sizin yerinize planlayan bir teknoloji var. Size ise bu teknolojinin keyfini çıkarmak kalıyor. 



intelligentDry: “Ben ne yapacağımı bilirim” diyen çamaşır ve kurutma ikilisi 

Pamuk tişörtler, hassas bluzlar, okuldan gelen kalın eşofmanlar… Normalde hepsi için ayrı ayrı düşünüp doğru programı aramanız gerekir. Ama artık değil. Gün içinde onlarca şeyle uğraşırken bir de çamaşırın “fazla mı kurudu, az mı kurudu, ya buruşursa?” stresi yaşamıyorsunuz. Çünkü makineler zaten kendi arasında konuşup sizin yerinize karar veriyor.  

Çamaşır ve kurutma makineniz sadece yan yana duran iki cihaz değil; birbirini anlayan, sizin yerinize düşünen bir ikili. Siemens iQ500’ün intelligentDry teknolojisi sayesinde “Acaba doğru programı seçtim mi?” stresi tamamen bitiyor. Yıkama bittiği anda çamaşır makineniz tüm detayları (kumaş türü, yük miktarı, ıslaklık seviyesi, hatta ısı toleransını) tek tek kurutma makinesine iletiyor. Kurutma makinesi de tüm bu bilgileri alıp kıyafetlerin için en doğru programı otomatik olarak seçiyor ve başlatıyor. 

Evinizde görünmez bir iş ortağı varmış gibi… Sessiz, hızlı ve tamamen sizin konforunuz için çalışan. Tek yapmanız gereken çamaşırları makineye atmak; gerisini teknolojinin kendisine bırakmak ve keyfini çıkarmak. 

Mini Yük Özelliği: “Şunu bir hızlı aradan çıkarayım” dediğiniz anlar için 

Spor sonrası sepette sırasını bekleyen bir tişört, “yarın tekrar giyeceğim” diye bir kenara ayırdığınız gömlek ya da akşam dışarı çıkmadan önce anında yıkanması gereken bir bluz. Makineyi tam dolduracak kadar birikmesini beklemek istemezsiniz; ama tek parça kıyafet için makinenizi çalıştırmak istemezsiniz. Siemens iQ500 çamaşır makinesinin mini yük özelliği tam da bu anlar için tasarlandı. Yarım kiloya kadar olan birkaç parça çamaşırı, kısa sürede ve düşük enerji tüketimiyle yıkayabilirsiniz. 

Günlük hayatın koşturmacasında en güzeli de şu: Siemens Home Connect uygulaması üzerinden bir dokunuşla mini yük programını açıyor, çamaşırlarınızı dakikalar içinde temiz ve mis gibi alıyorsunuz. Pratik, hızlı ve o küçük yükleri büyük bir mesele olmaktan çıkaracak kadar akıllı. Siz temponuza devam edin; o, çamaşırlarınız için detayları halletsin.  

20’den fazla yıkama ve 15’den fazla kurutma programı ile gardırobunuzdaki her kıyafete ayrı bir seçenek 

Her kumaş, her kullanım, her kıyafetin ayrı bir dili vardır. Siemens çamaşır ve kurutma makinesi işte bu yüzden onlarca akıllı programla kıyafetlerinizin ömrünü uzatıyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma Makineniz, tüm ihtiyaçları bilir ve sizin için en uygun seçeneği sunar. Siemens Home Connect uygulaması sayesinde tüm programlara tek dokunuşla erişebilir, hatta yeni çıkan programları indirerek makinenizi kişiselleştirebilirsiniz. Böylece makineniz yıllar geçse bile zamana ayak uydurmaya devam eder.  

Program Asistanı: “Sen söyle, ben ayarlarım” diyen yardımcı 

“Hangi program daha doğru? Çamaşır az mı çok mu? Bir kere giydim ama uzun programa atsam mı?” diye düşünmenize gerek kalmadan Program Asistanı tüm bunları size en doğru programında çalıştırır. Kumaş türünü, çamaşırın ağırlığını, kirlilik seviyesini analiz eder ve size en uygun yıkama-kurutma programını önerir. Bu sayede yalnızca doğru programı bulmakla kalmaz; suyu, enerjiyi ve zamanı en verimli şekilde kullanır. Siz de makinelerin işini yapmasına izin verip, geri kalan zamanınızı kendinize ya da sevdiklerinize ayırabilirsiniz. 

SmartFinish: Ütüye ayırdığınız süre artık size kaldı 

Kim ister çamaşırların başında ütüyle saatlerini harcamayı? SmartFinish teknolojisi buharın gücünü kullanarak kırışıklıkları daha makineden çıkmadan %50’ye kadar azaltıyor. Sonuç? Daha az ütü, daha çok kendinize ayırdığınız zaman. Teknolojinin keyfini çıkarmak için Siemens Home Connect uygulamasıyla SmartFinish’i açmanız yeterli. Ütü masası açmadan, güç harcamadan, zaman kaybetmeden kıyafetleriniz giyime hazır hale gelir. Bir toplantı öncesi, spontane bir plan öncesi ya da sadece rahatlık istediğiniz bir anda SmartFinish teknolojisi sizin için çalışır.  

Program İndirme: Makineniz hep güncel, hep “yenilikte” 

Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makinesi, güncel yeni programları kolayca indirip tek dokunuşla kullanabilirsiniz. İhtiyaç değiştikçe çamaşır makineniz de sizinle birlikte kendini güncelliyor. Siemens’in en sevilen yanlarından biri, cihazların statik kalmaması. Yani bugün aldığınız çamaşır makinesi birkaç yıl sonra bile yeni özellikler kazanabiliyor. 



Siemens Home Connect üzerinden cihaza özel yeni yıkama ve kurutma programları indirebiliyorsunuz. Mevsimsel ihtiyaçlar, moda olan yeni kumaş türleri, spor kıyafetlerin gelişmesi… Ne değişirse değişsin, makineniz hep güncel kalıyor. 

Tıpkı telefonunuza uygulama güncellemesi indirir gibi çamaşır ve kurutma makineniz de güncellemelerle değişen yaşam tarzınıza ayak uyduruyor. 

Akıllı deterjan yönetimi: i-Dos ile her yıkamada doğru ölçü 

Makineyi tamamen doldurunca veya tek parça kıyafeti makineye attığınızda ne kadar deterjan koyacağınızı bilemiyor olabilirsiniz. İşte tam bu noktada i-Dos Deterjan Tarama teknolojisi devreye giriyor. Siemens Home Connect üzerinden şişelerin barkodunu okutup su sertliği ve deterjan yoğunluğunu makineye iletiyor, i-Dos ise her yıkamada doğru miktarı otomatik olarak ayarlıyor. Üstelik Siemens Home Connect uygulaması, deterjan seviyesini takip ederek deterjanınız tükenmeden önce size haber veriyor. Tek yapmanız gereken uygulamayı telefonunuza yüklemek ve çamaşır makinenizi uygulamaya bağlamak. 

stainRemoval teknolojisi: Zorlu lekelerle inatlaşmayı unutun 

Çay, yağ, makyaj, çikolata lekeleri… Gün içinde fark etmeden üzerinize bulaşan lekeler artık kâbus olmaktan çıkıyor. Siemens iQ500 çamaşır makinesi ile stainRemoval teknolojisi devreye giriyor. Tek bir dokunuşla çay, yağ, kozmetik veya günlük hayatta karşılaştığınız diğer zor lekeler için özel programları aktif edebilirsiniz. 

Siemens Home Connect uygulaması sayesinde daha fazla leke türünü ve bunlar için geliştirilmiş özel programları keşfetmek de mümkün. Yani sadece “lekeyi çıkar” demekle kalmıyor, sizin için en doğru yıkama programını da otomatik olarak öneriyor. Böylece hem lekelerle uğraşmak zorunda kalmıyor hem de giysilerinizin ömrünü koruyorsunuz. 

Artık çocuğunuza yemek yedirirken dökülen yemek lekeleri, kahve kazaları ya da mutfakta sıçrayan yağ lekeleri sizi endişelendirmiyor. stainRemoval, günlük hayatın getirdiği küçük sürprizlere karşı en güvenilir yardımcınız oluyor. 

Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makineleri, artık sadece kıyafetlerinizi temizleyen makineler değil; size zaman, konfor ve güven veren akıllı iş ortaklarınızdır. Ütüye harcadığınız vakti kendinize ayırın, lekelerle uğraşmayı unutun ve teknolojinin yaşam alanınıza uyumunun keyfini yaşayın.

*Bu yazı Siemens’in katkılarıyla hazırlanmıştır. 





İlgili Makale