X

Yaşamınıza sihirli bir dokunuş: Kalbinizi açabilmek sihri üzerine

Bugüne kadar birçok ilişki tecrübemiz oldu, evet itiraf edelim çok sevdik, çok sevildik. Fakat bir o kadar çok da reddedildik değil mi, veya “hayır” dedik bazı noktalarda karşımıza çıkan olasılıklara. Şimdi hep birlikte baktığımızda şunu rahatlıkla söyleyebiliyoruz belki, zaman geçti ben unuttum, o eskidendi, gençlikte oldu öyle şeyler gibi daha birçok “bugün benim o eski yaşadıklarım ile hiçbir alakam olamaz ki” tonundaki cümlelerimiz…

Ben bu yazımda çok samimi olmak istiyorum sizlerle eğer şu anda bu kelimeleri okuyorsanız, daha önce yazdıklarımı biliyorsanız genel olarak samimiyette sınır tanımamak konusunda hızla kendimi geliştirdiğime inanıyorum. Bu yukarıda kurduğumuz cümlelerin hepsi aslında “egonun” sözleridir. Kalbinizin o en içten titreyen bir noktası vardır ya, o şu an benim hiç alakam yok bu konu ile dediğimiz her durum aslında orada asılı kalmıştır; ve itiraf edelim bunu değiştirmek için yapabileceğimiz bir şey yoktur; zaman geçer, yeni ilişkiler, yeni insanlar ve hatta çoluk çocuk bile gelir ama o nokta değişmez…

İşte burada sizlerle yine samimi bir soru soralım istiyorum, diyeceksiniz ki Pınar peki o noktayı buldun, şimdi biz ne yapabiliriz bu noktayı nasıl iyileştirebiliriz? Sen ne yaptın o noktaları aradığın şifaları bulabildin mi? Gelin hep birlikte yine bir maceraya atılalım; o noktalarımızı bugün değiştiremesek de “dönüştürebiliriz”... Peki nedir dönüştürmek, yani bambaşka bir hale getirebilir, evriltebilir ve hatta kendimiz için kalbimiz ve yaşamımız için birer ışık kaynağı haline getirebilmek demektir.

Şimdi nasıl dönüşürüz demeden önce diğer bir soruya cevap vermek gerekiyor; ben ne yaptım? Bundan tam beş yıl önce, ben öyle bir noktadaydım ki, dünya üzerindeki en fazla incitilmiş, en çok kalbi kırılmış ve kendine olan saygısı, sevgisi ve inancı tamamıyla sıfır noktasına eşitlenmiş bir Pınar düşünün… Hani şöyle derler yemekten içmekten kesilmiş, dünyayla bir bağlantısı kalmamış ve sevgiye olan inancı tamamıyla son bulmuş… İşte insan o en dip anında anlıyor ki hayatta en değerli hediyesi muhteşem kalbi… Ben ne yapmıştım, hepimiz gibi “savunmaya geçtim”, evet çok yakından bilirsiniz bu hissi “kalbimi kapatmıştım”. Ne olur kalbimizi kapattığımızda, bir daha kimse erişmesin, kimse giremesin, tekrar incinmeyeyim, acı çekmeyeyim dersiniz; fakat kendinizi kapattığınız hayatın ta kendisidir, hayat bu derece güzeldir yani sevinci kadar acısı da vardır, mutluluk kadar korku ve kayıplar da vardır. İşte siz “kalbinizi kapattığınızda” hayatı “olduğu gibi kabul etmezsiniz”. Bu durumda sizi olduğunuz gibi kabul edecek ve olduğunuz gibi sevebilecek bir hayat yansıması yaratabilmeniz mümkün müdür?

Çoğumuz işte bu yüzden fark etmeyiz fakat kalbimizi kapattığımız her noktada biz “sevgi” halinden uzaklaşmışızdır, yani kendimizden uzaklaşmışızdır… Sevgi hali yaşadıklarınız ne olursa olsun “kalbinizi açık tutabilmek” yani hayata karşı savunmaya geçmemek, kalbinizi anlayış ve denge içerisinde tutabilmek sanatıdır. Samimiyetle paylaşabilirim ki, bu o kadar kolay olmuyor dediğinizi duyar gibiyim ki benim bu süreçten sonra “bugün kalbimi tüm hayata açıyorum” diyebilmem için aradan beş yıl geçti… Gelin şimdi sevgili David Deida’dan öğrenelim, “Canım Sevgilim; Aşkın Gizemine Erişmek İsteyen Kadınlar İçin Bir Rehber“isimli eserinde bakın kalbi açık tutma halini nasıl anlatıyor;

“…Güvensizlik kalkanların nedeniyle, bedenini ve kalbini Tanrı’ya açabilmek için sana senden daha iyi rehberlik edemeyen, senin yaşamını, aşkın bütünlüğünü engelsizce akacak şekilde yönlendiremeyen bir adam seçmiş olabilirsin.

…Erkeğin senin güven eksikliğini hisseder ve sen de onun aşk iradesindeki zayıflığı hissedersin. İki bağımsız ve sorumluluk sahibi insan olarak birbirinizi seviyor olabilirsiniz, ancak hiçbir zaman aşkın mutluluk dolu eriyişi içerisinde teslim olamayacaksınız.

…Yaşamına, her zaman aşka kalbini açmaya – tam şu anda – kendininki kadar derin bir şekilde bağlı olan bir adamı çekersin yada ona ilham verirsin.

Kalbini aç ve tüm toplumu hisset ve en sonunda da tüm dünyayı; her şeyi kalbinden içeri ve dışarı doğru nefes al: İnsanları, hayvanları, bitkileri, okyanusları, ormanları ve hatta gecenin karanlığını. Kalbinin her şeyi hissedip nefes almasına ve her şeye açılmasına izin ver. Tüm kalplerde hayat bulan özlemi içine nefes alırken her şey kadar canlı olduğunu hisset.

Böylece kalbinin ışığı, anın canlılığı kadar engin bir şekilde etrafa yayılır. Bu karşılıklı sunum aracılığıyla sen ve erkeğin birbirinizin kalbindeki en derin armağanları çağırabilir ve bu armağanlara ilham olabilirsiniz.”

Eğer siz de herhangi bir sebeple o güzel kalbinizi kapattıysanız ve bugün bu yazımı okuyorsanız, kalbinize dokunun, kalbinizi açın, dışarıda her ne oldu ise sizin en güzel hayırınız içindir, kalbinizin güzelliği sizin biricik ışığınızdır…

Çünkü siz çok değerlisiniz ve kalbinizi kapattığınız her an size verilmiş en güzel hediyeyi zindanlara kilitleyip karanlıklarda bırakmak gibidir, kalbinizi açın…

  • Bugün sahip olduğunuz tüm güzelliklere teşekkür edin / kabul verin: Geçmişte yaşadığınız herhangi bir şey sizin bugünkü durumunuzu örneğin aldatılmış olmanız bir sonraki ilişkinizde de aynı şeyi deneyimleyeceğiniz anlamına gelmez. Hayat her daim bir değişim sürecidir, bugün sahip olduğunuz tecrübeler, aldığınız dersler, arkadaşlarınız, hayatınız, zevkleriniz ve nefes aldığınız için teşekkür edin… Bugün içinizdeki ve hayatınızdaki tüm güzellikleri tek tek fark edin, yediğiniz yemekten içtiğiniz muhteşem kahvenize, duyabildiğiniz güzel müziklere ve koklayabildiğiniz beyaz güllere kadar… Bugün sizinle olan ve sizi siz yapan tüm hallerinize ve oluşunuza kalbinizden çok samimi bir şekilde “kabul verin”.
  • Her şeyi olduğu gibi kabul etmekle / geçmişe kabul vermekle başlayın: Bugüne kadar birçok tecrübe yaşamış olabilirsiniz, kayıplar, sizi üzen ayrılıklar veya hastalıklar. Bunlar hayatımızın birer parçasıdır, hepsi güzel sınavlarımızdır, bunları geçerek büyüyoruz, gelişiyoruz ve bilinçleniyoruz. Geçmişte yaşanmış her şey geçmişin parçasıdır, olanı değiştirmemiz de mümkün değildir. Bu yüzden öncelikle kalbinizde bu samimiyeti hissedinceye kadar onunla konuşun ve her şeyi olduğu gibi sizin en “güzel” halinize gelişiminiz için olduğuna hiçbir şeyin tam iyi veya tam kötü olmadığına kabul verin.

  • Yargılamadan, sorgulamadan ve eleştirmeden kalbinizi dinleyin / kalbinizle baş başa kalın: Kalbinize bir arkadaş gibi yaklaşın, bir gün, bir saat, bir yarım saat veya kendinizi rahat hissedeceğiniz bir süre boyunca yalnız kalın ve kalbinizi dinleyin. Duyacağınız düşünceleri, inkarları, itirafları veya kavgaları yargılamayın, sadece izin verin kalbinizin sizin onu tüm varlığı ile tüm hoşgörünüz ve müteşekkirliğiniz ile dinlediğinizi bilmesine izin verin… O her şeyi hissedecektir, kalbinizle yüzleşin, onu hor gördüğünüz her an her yaşantı için özür dileyebilirsiniz… Kalbinizle konuşun, bu yolculuk size muhteşem gelecek… Ve bu konuşmadan samimiyetle öğrenin, kalbinize teşekkür edin.
  • Kalbinizi açın / kalbinize dolan ışığı yaşayın: Tüm geçmişten bağımsızlaşmış ve hissiyatını en yakından deneyimlediğiniz kalbinizi, tüm savunma kalkanlarınızı indirerek, hayata tam kabul vermiş derin bir inanç halinde, geri çekilmeden, alınmadan, egonuzdan ve dış etkenlerden bağımsız olarak açın… Derin derin nefes alabilir, bu nefesler sırasında ışığın kalbinize dolduğunu hayal edebilirsiniz. Vücudunuza dolan her nefeste kalbinizin dünyanın tüm katmanlarını içine aldığını evren kadar genişlediğini, muhteşem bir boyut yarattığını ve dünya üzerinde şu anda olmakta olan en güzel nokta olduğunu hayal edebilirsiniz. Kalbinizi yargılamadan sevgiye ve aşka sunmaya hazır olduğunuzu hissedin. Kalbinizi açın…
Pınar Özeken (Ulus): 2007 yılında Boğaziçi Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik bölümü ile Kimya bölümlerini bitirdi. Aynı üniversitede Biyomedikal Mühendisliği ve İspanya Pompeu Fabra üniversitesinde master derecelerini aldı. Özellikle 2011’den bu yana moda ile ilgili çalışmalara ağırlık verdi ve hala moda üzerine yazı dizileri, farklı moda kaynaklarında yayınlanmaktadır. Yoga eğitmeni olma yolunda ilerleyen Pınar, bir Arjantin Tango aşığı. Gerçek tutkularından bir diğeri ise seyahat etmek."Dünya üzerinde ayak basılmadık toprak kalmasın" mottosu ile dünyayı dolaşmaya devam ediyor.

Sıra dışı bir gelecek: Otomobil dünyasında bizi neler bekliyor?

Teknolojinin, yapay zekanın ve çevre bilincinin hızla geliştiği günümüzde otomotiv dünyası da bu gelişmelerden geri kalmıyor ve inovasyonlarla ve merakla dolu bir sektöre dönüşüyor. Son yıllarda elektrikli araçlar, otonom sürüş özellikleri, akıllı yol çözümleri gibi konularla pek çok gelişime imza atan otomobil dünyasında gelecekte bizi daha nelerin beklediği büyük bir merak konusu. Hepsi çok heyecan verici olsa da en çok merak edilen sorulardan ve benim de heyecanla beklediğim gelişmelerden biri; uçan arabaların hayatımıza girip girmeyeceği 🙂 Uçan arabalar yakın zamanda hayatımıza dahil olur mu bunu bilmiyorum ama otomotiv endüstrisinin geleceği hakkında kendi perspektifimden ele alacağım pek çok konu var. Gelin, benim de bir parçası olduğum bu sıra dışı gelecekte bizi neler bekliyor olabilir birlikte bakalım.



Elektrikli otomobillerin hızlı yükselişi

Geçtiğimiz yıllarda pek çok otomobil markası, yakın gelecekte elektrikli araç üretimine ağırlık vereceğini açıklamıştı, hatta dünya çapında tamamen elektrikli araç üretimine geçmeyi planladığını belirten markalar da var. Elektrikli araçların hayatımıza dahil olması çok yeni bir gelişme olmasa da yaygınlaşması ve popülerliğinin artması son zamanlarda daha bir artış gösterdi. Gelecekte de elektrikli araçların üretiminin ve kullanıcısının artması sektörünün en beklenen gelişmeleri arasında.

Bildiğiniz gibi ben de elektrikli otomobil tutkunlarından biriyim ve sık sık sizlerle Instagram hesabımdan %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E ile olan maceralarımı paylaşıyorum 🙂 Konumuza dönecek olursak; fosil yakıt tüketimini azaltmak ve karbon emisyonlarını düşürmek için ülkelerin elektrikli araç kullanımına yönelik teşviklerini artırması da beklenenler arasında. Ayrıca, batarya teknolojisinde yeni ilerlemeler, elektrikli araçların menzillerinin artırılması, şarj altyapılarının geliştirilmesi de yine yakın gelecekte bizimle olacağa benziyor.

Sürdürülebilir ve çevre dostu çözümler

Elektrikli araçların yükselişi, otomobil dünyasının geleceğinde beklenen tek çevreci haber değil. Doğa dostu yaklaşımlar ve sürdürülebilir çözümlerle dolu yenilikler de ufukta. Pek çok sektörün son yıllarda önemli bir gündem maddesi haline gelmiş olan çevre bilinci, otomotiv dünyası için de önemli bir konu. Geri dönüştürülmüş malzemelerden üretilen iç dizayn ekipmanları, doğa dostu kumaşların kullanımı, üretim aşamasında yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı, daha az karbon salımı yapan motor teknolojileri ve daha nice gelişme, otomotiv dünyasının beklenenleri arasında.

Sektörde yeşil devrim adını verebileceğimiz daha pek çok gelişmenin damga vurması da olası. Araçların iç tasarımdan üretim süreçlerine kadar geniş bir yelpazede sürdürülebilir çözümler, otomobillerin gelecekteki dünyasını ve tabii ki dünyamızı taçlandıracak gibi. Bir çevreci olarak hızla yaygınlaşmasını görmek istediğim gelişmelerden birisi kesinlikle sürdürülebilir çözümler.

Otonom sürüş özelliklerinde ilerlemeler

Ve tabii ki otonom sürüş özelliklerinden bahsetmemek olmaz. Beni belki de en çok heyecanlandıran konulardan bir diğeri. Hani şu sürücüsüz giden otomobiller var ya, işte tam da onlardan bahsediyorum. Yakın bir gelecekte belki de araçların şoför koltukları hep boş kalacak. Olamaz mı? Bu, çok gerçekçi bir senaryo olmasa da şu an için benzer senaryolarla sık sık karşılaşacağız gibi. Çünkü pek çok dünya devi otomobil ve teknoloji firması, otonom araçlar alanında büyük yatırımlar yapıyor. Ancak, tam otonomiye ulaşmak için biraz daha geleceği beklemek gerekecek. Çünkü birtakım zorlukları aşabilmek için yeni teknolojilerin geliştirilmesi bekleniyor.

Özellikle büyük şehirlerdeki yoğun ve karışık trafik senaryoları, yasal düzenlemeler, kişisel hakların korunması, uygun yol ve altyapı çalışmalarının tamamlanması gibi pek çok faktör var. Yine de bu konudaki çalışmaların hız kazanması ve otonom sürüşün farklı seviyelerinin piyasaya sürülmüş olması, otonom sürüş teknolojilerinin potansiyelini gösteriyor. Gelecekte tam otonom seviyeye de erişilmesi mümkün.



Otonom özelliklerin yanı sıra farklı sürüş modları da ufukta. Hatta, ben şimdiden %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E  ile bu modları deneme fırsatına sahibim 🙂 Mustang Mach-E, sürüş deneyimini kişisel isteklere göre uyarlıyor; Aktive, Whisper ve Untamed modları sayesinde motor seslerini, ortam aydınlatmasını ve hatta aracın tepki verme hızını kişiselleştirmek mümkün. 

Akıllı şehirlerin kurulması

Otonom sürüş özellikleri, farklı sürüş modları, otomobil ve yapay zeka teknolojisindeki gelişmeler, yalnızca bireysel kullanımla sınırlı kalmayacak muhtemelen. Ve önemli bir toplumsal gündem haline de gelecek. Bu da akıllı şehirler gibi bir konseptin hayatımıza girmesi anlamını taşıyabilir. Şehirlerin, otomobillerin geleceği ile ne ilgisi var ki diye düşünmeye başlamadan hemen araya gireyim. Eğer başta otonom sürüş özellikleri olmak üzere otomobiller kendi başlarına -bir sürücünün aracı sürmesine ihtiyaç kalmaksızın- yolda gidebilecekse, bu şehirlerin de birtakım düzenlemelerden geçmesi anlamını taşıyor. Yollardaki alt yapı çalışmalarının bu doğrultuda düzenlenmesi, akıllı şarj istasyonlarının kurulması ve otonom araçların kendi kendini şarja takabilmesi için uygun çevresel yapılanmaların tamamlanması gibi pek çok gelişmeyi de beraberinde getirebilir. Belki de gelecekte şehirlere akıllı taksi durakları kurulacak ve birtakım mobil uygulamalar üzerinden bağlantıya geçilebilecek.

Sosyal dünya ile bağlantı sağlayan araç özelliklerinin geliştirilmesi

Bir düşünelim; otomobiliniz size en yakın kafeyi önerse ya da zevkinize uygun bir restoranda sizin için rezervasyon yaptırsa, nasıl olur? Ya da arkadaşlarınızla buluşma ayarlasa, arabaya bindiğinizde en sevdiğiniz dizinin kaldığınız bölümünü başlatsa? Siz keyifle buluşmalarınıza hazırlanırken veya dizinizi izleyip, müziğinizi dinlerken sizi istediğiniz yere götürse? Yani adeta bir eğlence merkezine dönüşse? Tüm bunlar, yakın gelecekte hayallerimizi süslemenin ötesine geçebilir. Bağlantılı araçlar, yani kendi internet erişimi olan ve verileri başka cihazlarla da paylaşabilen araçlar, otomobil dünyasının belki de gelecekte en çok parlayan yıldızı olabilir. Yalnızca yolculuk vadetmenin ötesinde bağlantılı araçlar, adeta kişisel mobil cihazlarımıza dönüşebilir.

Çoğu macerama tanıklık ettiğiniz Ford Mustang Mach-E de adeta benim eğlence merkezim. Araç içi iletişim ve eğlence sistemi olan Ford SYNC 4A ile konuşma, ses tanıma, kablosuz akıllı telefon entegrasyonu, sezgisel 15,5″ dokunmatik ekran ve çok daha fazlasını deneyimleyebiliyorum. Halihazırda gelişmiş teknolojinin keyfini sürebiliyor olsam da gelecekte bağlantılı araçlar bizi daha pek çok özelliği ile şaşırtacak diyebilirim.

Kısacası, otomobil dünyasının sıra dışı geleceğinde bizi bekleyen yepyeni heyecanlar var. Uçan arabalar yalnızca filmlerin unutulmaz bir parçası olarak mı hafızalarımızda kalır yoksa gerçekten de hayatımıza dahil olur mu bilinmez ama kesin olan bir şey varsa o da otomobil dünyasının hiç olmadığı kadar yenilik dolu olduğu. Kim bilir belki bir gün gökyüzünde bulutların arasında sıkışıp kaldığım bir trafikteyken size yazarım 🙂 Daha fazlası için yazılarımı ve Instagram hesabımı takip etmeyi unutmayın.

İlginizi çekebilir: Virtual Influencer’lar: Kim bu sıra dışı influencer’lar? Takip etmeniz gerekenler?

Sürdürülebilir çözümlerin izinde: VitrA’dan dünyanın ilk ve tek %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabosu

‘Biricik’ dünyamız günden güne artan çevreler baskılar ve azalan doğal kaynak sorunları ile karşı karşıya. İklim krizi, küresel ısınma, atık sorunları, hava kirliliği ve daha nice çevresel sıkıntı, hem dünyamızın hem de insanlığın geleceğini tehdit ediyor. Bu nedenle, sürdürülebilir yaşam alışkanlıklarına sahip olmanın önemi her zamankinden kat ve kat daha fazla. Böylesi bir gerçekliğin farkında olan tüm endüstrilerde de yenilikçi ve çevre dostu ürünlerin geliştirilmesi oldukça büyük bir öneme sahip. Bu bağlamda VitrA, büyük bir adım atarak çevreye saygısını ve döngüsel ekonomiye olan katkısını gözler önüne seriyor.



VitrA’dan bir ilk; %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabo

Çevresel ayak izlerini azaltma yolunda önemli adımlar atan VitrA, sektörün değişim öncülerinden biri olarak bizi yeni çevre dostu lavabosu ile tanıştırıyor. Dünyanın ilk ve tek %100* geri dönüştürülmüş seramik lavabosu özelliğini taşıyan bu lavabo, atık olarak kabul edilen malzemelere yeniden hayat veriyor. Yeni çevre dostu lavaboların içerik olarak yaklaşık %100’ü, kırık seramikler de dahil olmak üzere üretim sürecinde ortaya çıkan ve bertarafa giden atıklardan oluşuyor.

VitrA’nın sürdürülebilirlik konusundaki vizyon ve öncülüğünü yansıtan bu yenilikçi ve çevre dostu lavabolarla, seramik sektöründe sürdürülebilir tasarım konusunda da yeni bir standart ortaya çıkıyor. Tasarım harikası ve fonksiyonel bir ürün olmanın ötesinde geri dönüştürülmüş seramik lavabolar, çevresel bilinç ve sürdürülebilir yaşam tarzlarını da destekleyen güçlü bir mesaj taşıyor.

%30 oranında iyileşen küresel ısınma potansiyeli

ISO 14040:2006 ve 14044:2006 standartlarına uygun yapılan Yaşam Döngüsü Değerlendirmesi sonuçlarına göre, atıkların kullanılması çevresel etkilerden küresel ısınma potansiyelini %30 oranında iyileştiriyor. Geri dönüştürülmüş lavaboların üretilmesi sayesinde, ürün başına, daha az hammadde kullanılarak %36’lık iyileştirmeyle yaklaşık 5 kilogram hammadde tasarrufu ve %38 iyileştirmeyle 2,48 Kwh elektrik tasarrufu elde edilmesi hedefleniyor.

Sadece bir lavabo olma işleviyle kalmayan, çevresel sürdürülebilirliğe yönelik geniş bir vizyonu temsil eden bu ürün, çevreye duyarlı bir gelecek için atılmış çok büyük bir adım. Eczacıbaşı Yapı Gereçleri’nin çevre dostu lavabolarla benimsediği bu üretim yaklaşımı, döngüsel ekonomiye katkıyı da en üst seviyeye çıkarıyor.

Sürdürülebilir bir gelecek için hijyenik ve şık bir ilham kaynağı

Küresel ısınma potansiyelini iyileştiren, çevre dostu bir tasarım harikası olmasının ötesinde VitrA’nın geri dönüştürülmüş lavaboları, hijyen endişesini de ortadan kaldırıyor; çünkü bu lavabolar VitrA Hygiene teknolojisiyle kaplanıyor. Bakteri gelişimini %99,9 oranında önleyen VitrA Hygiene teknolojisi sayesinde, seramik lavaboların kullanımı sırasında yüzeye bulaşan bakteriler etkisiz hale geliyor. Böylece, bir numaralı önceliğimiz olan hijyenden ödün vermeden çevre dostu seçimler yapmak da kolaylaşıyor.



Ayrıca, her zevke, her alana uygun seçimler yapmak da yine VitrA ile oldukça kolay. Bilecik, Bozüyük’teki VitrA Üretim Kampüsü’nde geliştirilen yenilikçi çözümler sayesinde üretimine başlanan bu çevre dostu çanak lavabolar, ilk olarak mat bej renkte ve 5 formda tasarlanmış olsa da VitrA’nın geri dönüştürülmüş ürün gamına yeni ürün ve renklerin eklenmesi de planlanıyor.

VitrA %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabonun hikayesi, gelecekteki çevre dostu ürünler ve teknolojiler için de büyük bir ilham kaynağı. Daha sürdürülebilir bir dünya için gelecekte atılacak tüm adımlara şimdiden ilham olduğu kesin. Siz de yaşam alanlarınızı çevre dostu bir bilinç ile şekillendirmek ve bir eşi daha olmayan dünyamızın geleceği için önemli bir adım atmak istiyorsanız hemen tıklayıp VitrA %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabo çeşitlerini keşfedebilirsiniz.

* İçerik olarak yaklaşık %100’ü üretim sürecinde ortaya çıkan ve bertarafa giden atıklardan üretilmiştir.

* Bu içerik VitrA katkılarıyla hazırlanmıştır.

İlgili Makale