X

Joker filminden çıkarılması gereken mutluluk dersi: “mış” gibi yapmak yerine, duygunuzu yaşayın

Çocukluğumuzun anti kahramanı Joker, kendi adıyla beyaz perdede yerini alan son sinema filminde, mutluluk arayışımızdaki yanlışla ilgili bize nasıl bir mesaj veriyor?

Arka planda haber spikeri şehirde yaşanan rahatsız edici sorunlardan bahsederken kamera yavaşça aynada palyaço makyajını yapan Arthur’a (Joker) doğru yaklaşır. Arthur makyajını bitirir ve aynada kendine bakarak önce elleriyle ağzını yukarı doğru çekerek yüzünü güldürür, sonra yine elleriyle ifadesini tersi yönde değiştirir…

Sanki doğru ifadeyi yansıtmak ister gibidir. Ama en sonunda yine kendini ellerinin zoruyla güldürür. Gülerken gözünden büyük bir yaş damlar, palyaçonun siyah göz makyajı gülen yanağından aşağı doğru süzülür. Gözlerindeki ifadede taktığı maskenin aksine derin bir acı vardır. Ancak içi kan ağlasa da yüzü gülmek zorundadır. Çünkü çocukluğundan beri ona “mutlu yüz ifadeni takın” (put on a happy face) diye öğütlenmiştir.

Tüm dünyada gişe rekorlarına imza atan Joker’in bu kadar sevilmesinin nedeni onunla bir benzerlik kurmuş, kendimizi ona yakın hissetmiş olmamız olabilir mi? Elbette katil olmaya kadar varan, şiddet eğilimi olan ya da filmlerde karikatürize edilen bir anti kahramana duyulan yakınlıktan bahsetmiyorum. Bahsettiğim empatiden kaynaklanan, insani bir yakınlık. Her birimizin, yaşadığı sıkıntılara rağmen Arthur gibi kendimizi gülümsemeye zorladığımız zamanlarla örtüşen bir yakınlık. Toplumda bir yere sahip olma ve o yeri korumak için verilen çabayla, Arthur’un verdiği çabayı ilişkilendiren bir yakınlık. Kendini ifade etmek isteyip de etme cesaretini gösterememekten gelen bir yakınlık. Hissettikleri tamamen farklıyken bambaşka bir maske takarak, etrafa gülümsemenin yarattığı duygunun çaresiz yakınlığı…

Arthur “terapi” gören, çevresi tarafından ucube olarak görülen ve ezilen, annesiyle yaşayan ve ona bakmak zorunda olan, başarısız, kendine güvensiz bir yetişkin. Aynı zamanda çocukken yaşadığı bir travma yüzünden gülme bozukluğu diye zihinsel bir
rahatsızlığa sahip. İronik bir biçimde kendini kötü hissettiğinde çılgınca gülmeye başlıyor. Hissettikleriyle tamamen zıt, kocaman gülen bir maskenin arkasına saklandığı palyaçoluğu meslek olarak seçmesi elbette tesadüf değil, harika bir sembol…

Film ilerledikçe olaylar Arthur’u hissettiği gibi davranmak zorunda kaldığı bir dönüşüm noktasına getiriyor. İşte o ana gelip de, duygularını büyükçe ifade edebildiğinde inanılmaz bir özgürleşme yaşıyor. Bu özgürleşme anlarını, duyguları bedensel uzuvlarından akarcasına yoğun bir şekilde dans ettiği sahnelerde izliyoruz. İçinde birikmiş olan, ifade edemediği öfkesi ve acısı çıkacak bir yol bulduğunda kendini daha iyi hissettiği için Joker diye bir persona geliştiriyor; Arthur Joker’e dönüştüğünde gerçekten hissederek gülmeye başlıyor.

Ancak ne yazık ki içindeki birikmiş öfkenin aşırı ifadesi onun acımasız bir katile dönüşmesine yol açıyor. Arthur’un Joker karakterine dönüşüm yolculuğunun, daha sağlıklı ve mutlu bireyler haline gelmek için kendi hayatlarımızla ilişkilendirebileceğimiz harika semboller içerdiğini düşünüyorum.

Bizler de gerçekte hissettiklerimizi bastırdığımızda, öyle hissetmediğimiz halde “mış” gibi yaparak mutlu ifadeler takındığımızda hem kendimize hem ilişkilerimize zarar veriyoruz. Şöyle dediğini duyar gibiyim; “Hani olumsuz hissettiğimizde dahi mutlu gibi görünmemiz gerekiyordu?” Bu tarz iddialarda bulunan “öğretiler” görüyoruz, ancak bu kesinlikle doğru değil. İyi hissetmek için “mış” gibi yapmak yanlış bir yöntem. Çünkü işe yaramıyor.

Olumlu duygular üzerine çalışan Prof. Barbara Fredrickson bir duygunun ortaya çıkma sürecini şöyle anlatıyor; “Mevcut durumda bir değişim olur, biz onu olumlu ya da olumsuz olarak değerlendiririz, ardından hislerimizde, mimik ve ifadelerimizde, sesimizde ve bedenimizde değişimler olur ve tepki veririz.

Mevcut durumda olumsuz hissettiren bir değişim olduğunda “mış” gibi yapmak bizim yalnızca son iki seçeneği, yani mimik ve ifadeleri, sesi, bedendeki değişimleri ve tepkilerimizi değiştirmemize yol açar. Ama olumsuz his hala oradadır. Bu noktada Arthur’un berbat hissederken kahkahalarla gülmesi gibi bir sahne ortaya çıkar. Elbette bu abartılı bir örnek, ancak içsel olarak hissedilenler farklı değildir.

Olumsuz duygularla baş etmek için pek çok yöntem var; terapi gibi destek alabileceğin yöntemlerin yanı sıra, nörobilimciler ve biliminsanlarının negatif duyguları azalttığı kanıtlanmış metodlarını da uygulayabilirsin.

Olumlu hissetmek için de “mış” gibi yapmak yerine, mevcut durumda olumlu hissettireceğini bildiğimiz pratikleri uygulamak çok daha işe yarar bir yöntem olacaktır.

Kötü hissettiğimiz durumda iyi hissediyormuş gibi yapmak yerine, o olumsuz durumdan bağımsız olarak günlük rutinimize olumlu hissettireceğini bildiğimiz, bizi akışta tutacak, sosyal ilişkilerimizi güçlendirecek, hedeflerimize ulaşmamıza yardım edecek aktiviteleri koymak olumlu duygularımızı ve mutluluk seviyemizi artırır.

İçi dışı bir olabilmek, duyguların içinden geçebilmek, hissettiklerimizi numara yapmadan yansıtabilmek, duyguları işimize yarayacak şekilde bilinçli olarak yönetebilmek, psikolojik ve fiziksel sağlığımız, mutluluğumuz ve ilişkilerimiz için çok önemli.

Mevlana ne güzel söylemiş: “Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol.

Sevgilerimle…

İlginizi çekebilir: Hata yapmaktan korkmayı bırak: Hata yapmanın eşsiz getirileri

İrem Ülgü Orhan: Berkeley, North Carolina ve Pennsylvania Üniversitelerinde bulunan Pozitif Psikoloji kürsülerinde, Pozitif Psikoloji alanında eğitimler almış olan İrem Ülgü Orhan, bu eğitimlerini şamanik öğretiler ile besleyerek, doğu batı senteziyle kendi mutluluk atölyelerini tasarlıyor. Bireysel danışmanlık pratiğinde, özellikle kişilerin hedefleri önünde engel oluşturan, farkında olmadıkları düşünce ve davranış kalıplarını fark ettirme ve değişim yaratmaya dayalı kendine has koçluk metodlarını kullanıyor. Amacını "Her geçen gün daha çok kişinin potansiyelini gerçekleştirmesine yardımcı olmak" olarak özetliyor. İrem kurucusu olduğu HUB Consulting şirketi ile koçluk, eğitim ve danışmanlık hizmetleri vermenin yanı sıra, İrem Ülgü Orhan adlı Youtube kanalı aracılığıyla kendi alanıyla ilgili video içerikleri paylaşıyor.

Kıyafetlerinize özen gösteren teknoloji: Siemens iQ500 ile tanışın

Evde zamanımızın büyük bir kısmı, farkında olmasak da rutin işlere gidiyor. Pek çoğumuz için bu rutinde en çok vakit alan işlerden biri de şüphesiz ki çamaşır yıkamak ve kurutmak. Çamaşırlar için uygun programı seçmek, deterjanı ayarlamak, ıslak çamaşırların kurumasını beklemek ve ütü… Tüm bunlar bazen günün temposu içinde küçük ama rutinde bir yük haline dönüşebiliyor. Hayatı kolaylaştıracak birçok yenilik ise Siemens’ten geliyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makineleri ile rutininiz artık hiç olmadığı kadar kolay ve pratik. Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makinesinde çamaşırlarınızı sizden önce düşünen, her adımı sizin yerinize planlayan bir teknoloji var. Size ise bu teknolojinin keyfini çıkarmak kalıyor. 



intelligentDry: “Ben ne yapacağımı bilirim” diyen çamaşır ve kurutma ikilisi 

Pamuk tişörtler, hassas bluzlar, okuldan gelen kalın eşofmanlar… Normalde hepsi için ayrı ayrı düşünüp doğru programı aramanız gerekir. Ama artık değil. Gün içinde onlarca şeyle uğraşırken bir de çamaşırın “fazla mı kurudu, az mı kurudu, ya buruşursa?” stresi yaşamıyorsunuz. Çünkü makineler zaten kendi arasında konuşup sizin yerinize karar veriyor.  

Çamaşır ve kurutma makineniz sadece yan yana duran iki cihaz değil; birbirini anlayan, sizin yerinize düşünen bir ikili. Siemens iQ500’ün intelligentDry teknolojisi sayesinde “Acaba doğru programı seçtim mi?” stresi tamamen bitiyor. Yıkama bittiği anda çamaşır makineniz tüm detayları (kumaş türü, yük miktarı, ıslaklık seviyesi, hatta ısı toleransını) tek tek kurutma makinesine iletiyor. Kurutma makinesi de tüm bu bilgileri alıp kıyafetlerin için en doğru programı otomatik olarak seçiyor ve başlatıyor. 



Evinizde görünmez bir iş ortağı varmış gibi… Sessiz, hızlı ve tamamen sizin konforunuz için çalışan. Tek yapmanız gereken çamaşırları makineye atmak; gerisini teknolojinin kendisine bırakmak ve keyfini çıkarmak. 

Mini Yük Özelliği: “Şunu bir hızlı aradan çıkarayım” dediğiniz anlar için 

Spor sonrası sepette sırasını bekleyen bir tişört, “yarın tekrar giyeceğim” diye bir kenara ayırdığınız gömlek ya da akşam dışarı çıkmadan önce anında yıkanması gereken bir bluz. Makineyi tam dolduracak kadar birikmesini beklemek istemezsiniz; ama tek parça kıyafet için makinenizi çalıştırmak istemezsiniz. Siemens iQ500 çamaşır makinesinin mini yük özelliği tam da bu anlar için tasarlandı. Yarım kiloya kadar olan birkaç parça çamaşırı, kısa sürede ve düşük enerji tüketimiyle yıkayabilirsiniz. 



Günlük hayatın koşturmacasında en güzeli de şu: Siemens Home Connect uygulaması üzerinden bir dokunuşla mini yük programını açıyor, çamaşırlarınızı dakikalar içinde temiz ve mis gibi alıyorsunuz. Pratik, hızlı ve o küçük yükleri büyük bir mesele olmaktan çıkaracak kadar akıllı. Siz temponuza devam edin; o, çamaşırlarınız için detayları halletsin.  

20’den fazla yıkama ve 15’den fazla kurutma programı ile gardırobunuzdaki her kıyafete ayrı bir seçenek 

Her kumaş, her kullanım, her kıyafetin ayrı bir dili vardır. Siemens çamaşır ve kurutma makinesi işte bu yüzden onlarca akıllı programla kıyafetlerinizin ömrünü uzatıyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma Makineniz, tüm ihtiyaçları bilir ve sizin için en uygun seçeneği sunar. Siemens Home Connect uygulaması sayesinde tüm programlara tek dokunuşla erişebilir, hatta yeni çıkan programları indirerek makinenizi kişiselleştirebilirsiniz. Böylece makineniz yıllar geçse bile zamana ayak uydurmaya devam eder.  

Program Asistanı: “Sen söyle, ben ayarlarım” diyen yardımcı 

“Hangi program daha doğru? Çamaşır az mı çok mu? Bir kere giydim ama uzun programa atsam mı?” diye düşünmenize gerek kalmadan Program Asistanı tüm bunları size en doğru programında çalıştırır. Kumaş türünü, çamaşırın ağırlığını, kirlilik seviyesini analiz eder ve size en uygun yıkama-kurutma programını önerir. Bu sayede yalnızca doğru programı bulmakla kalmaz; suyu, enerjiyi ve zamanı en verimli şekilde kullanır. Siz de makinelerin işini yapmasına izin verip, geri kalan zamanınızı kendinize ya da sevdiklerinize ayırabilirsiniz. 

SmartFinish: Ütüye ayırdığınız süre artık size kaldı 

Kim ister çamaşırların başında ütüyle saatlerini harcamayı? SmartFinish teknolojisi buharın gücünü kullanarak kırışıklıkları daha makineden çıkmadan %50’ye kadar azaltıyor. Sonuç? Daha az ütü, daha çok kendinize ayırdığınız zaman. Teknolojinin keyfini çıkarmak için Siemens Home Connect uygulamasıyla SmartFinish’i açmanız yeterli. Ütü masası açmadan, güç harcamadan, zaman kaybetmeden kıyafetleriniz giyime hazır hale gelir. Bir toplantı öncesi, spontane bir plan öncesi ya da sadece rahatlık istediğiniz bir anda SmartFinish teknolojisi sizin için çalışır.  

Program İndirme: Makineniz hep güncel, hep “yenilikte” 

Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makinesi, güncel yeni programları kolayca indirip tek dokunuşla kullanabilirsiniz. İhtiyaç değiştikçe çamaşır makineniz de sizinle birlikte kendini güncelliyor. Siemens’in en sevilen yanlarından biri, cihazların statik kalmaması. Yani bugün aldığınız çamaşır makinesi birkaç yıl sonra bile yeni özellikler kazanabiliyor. 



Siemens Home Connect üzerinden cihaza özel yeni yıkama ve kurutma programları indirebiliyorsunuz. Mevsimsel ihtiyaçlar, moda olan yeni kumaş türleri, spor kıyafetlerin gelişmesi… Ne değişirse değişsin, makineniz hep güncel kalıyor. 

Tıpkı telefonunuza uygulama güncellemesi indirir gibi çamaşır ve kurutma makineniz de güncellemelerle değişen yaşam tarzınıza ayak uyduruyor. 

Akıllı deterjan yönetimi: i-Dos ile her yıkamada doğru ölçü 

Makineyi tamamen doldurunca veya tek parça kıyafeti makineye attığınızda ne kadar deterjan koyacağınızı bilemiyor olabilirsiniz. İşte tam bu noktada i-Dos Deterjan Tarama teknolojisi devreye giriyor. Siemens Home Connect üzerinden şişelerin barkodunu okutup su sertliği ve deterjan yoğunluğunu makineye iletiyor, i-Dos ise her yıkamada doğru miktarı otomatik olarak ayarlıyor. Üstelik Siemens Home Connect uygulaması, deterjan seviyesini takip ederek deterjanınız tükenmeden önce size haber veriyor. Tek yapmanız gereken uygulamayı telefonunuza yüklemek ve çamaşır makinenizi uygulamaya bağlamak. 

stainRemoval teknolojisi: Zorlu lekelerle inatlaşmayı unutun 

Çay, yağ, makyaj, çikolata lekeleri… Gün içinde fark etmeden üzerinize bulaşan lekeler artık kâbus olmaktan çıkıyor. Siemens iQ500 çamaşır makinesi ile stainRemoval teknolojisi devreye giriyor. Tek bir dokunuşla çay, yağ, kozmetik veya günlük hayatta karşılaştığınız diğer zor lekeler için özel programları aktif edebilirsiniz. 

Siemens Home Connect uygulaması sayesinde daha fazla leke türünü ve bunlar için geliştirilmiş özel programları keşfetmek de mümkün. Yani sadece “lekeyi çıkar” demekle kalmıyor, sizin için en doğru yıkama programını da otomatik olarak öneriyor. Böylece hem lekelerle uğraşmak zorunda kalmıyor hem de giysilerinizin ömrünü koruyorsunuz. 

Artık çocuğunuza yemek yedirirken dökülen yemek lekeleri, kahve kazaları ya da mutfakta sıçrayan yağ lekeleri sizi endişelendirmiyor. stainRemoval, günlük hayatın getirdiği küçük sürprizlere karşı en güvenilir yardımcınız oluyor. 

Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makineleri, artık sadece kıyafetlerinizi temizleyen makineler değil; size zaman, konfor ve güven veren akıllı iş ortaklarınızdır. Ütüye harcadığınız vakti kendinize ayırın, lekelerle uğraşmayı unutun ve teknolojinin yaşam alanınıza uyumunun keyfini yaşayın.

*Bu yazı Siemens’in katkılarıyla hazırlanmıştır. 





İlgili Makale