Jingkieng Jri: Hindistan’ın canlı kök köprüleri

Doğanın bize sağladıkları konusunda ne kadar cömert olduğu hepimizin bildiği bir gerçek; peki ya kendi için yaptıkları? Doğa, gücünü yalnızca bizim için değil kendi için de kullanıyor. Dünya’nın en yağışlı bölgelerinden biri olarak kabul edilen Hindistan’ın Meghalaya bölgesinde uçsuz bucaksız dağlar, sonsuz ormanlar ve nehirler bulunuyor. Yüzyıllarca geçmişi olan ağaçlarıyla tanınan Meghalaya’nın tek özelliği bu değil; asıl yerel halk dilinde Jingkieng Jri olarak bilinen canlı kök köprüleri ile ünlü.

Yaşayan köprüler, kök köprüler ya da İngilizce’de living bridges olarak geçen Jingkieng Jri, doğanın büyüleyici mimarisini gözler önüne seriyor. Görsel şölen havasına sahip bu canlı köprüler, adeta peri masallarının içinde hissettiriyor. Şimdilik UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi’ne dahil edilen yaşayan kök köprülerin, yakın zamanda kalıcı olarak UNESCO’nun koruma listesinde yer alması bekleniyor.

Meghalaya’nın dağlık eyaletlerinde bulunan, yoğunlukla Doğu Khasi ve Batı Jaintia Tepeleri’ndeki 72 köye dağılmış yaklaşık 100 tane canlı köprü olduğu biliniyor. Dilimizdeki hiçbir kelime, bu doğa harikası oluşumların yarattığı etkiyi anlatmaya yetmiyor. Peki, bu Jingkieng Jri’ler tam olarak nasıl oluşuyor; gerçekten doğa kendi kendine mi inşa ediyor yoksa halk mı doğanın sunduklarından faydalanarak bu köprüleri oluşturuyor? Aslında cevap her ikisi de.

Doğanın oldukça cömert davrandığı; yeşilin ve mavinin her tonunun yer aldığı Meghalaya sonsuz sayıda ağaca ev sahipliği yapıyor. Yağmur suları ve nehirlerle beslenerek güçlenen ağaçlar, yerel halkın bir yerden bir yere ulaşmasını kolaylaştırıyor. Şöyle ki, dağlık bir bölge olmasından dolayı depremlere yatkın olan Meghalaya’da karayolu bağlantısı yok denecek kadar az. Bu nedenle özellikle köylere ulaşım sağlamak için doğayla uyumlu bir geçiş şart. Yerel halk da bu durumu bildiğinden, zengin ağaç popülasyonunu kendi lehine kullanmayı başarıyor ve ağaçtan köprüler inşa ediyor.

Peki, doğa halkın bu çabasına sessiz kalıyor mu? Elbette ki hayır. Hızla büyüyen ve gelişen güçlenen ağaçlar dallarıyla daha da sıkı bağlantılar oluşturuyor ve köprüleri günden güne güçlendirmeye devam ediyor. Böylelikle geçmişi yıllar öncesine dayanan ve muhtemelen geleceğe de güçlü bir şekilde taşınacak olan doğal, köklü, canlı ağaç köprüler oluşuyor.

Genellikle bu bölgede sıkça yetişen incir ağaçlarının kökleriyle inşa edilen yaşayan köprüler, daha sonra kendi kendilerine de gelişmeye devam ediyor ve halkın bir yerden bir yere karayolu olmadan kolayca ve güvenli bir şekilde ulaşmasını sağlamak için hizmet ediyor. Doğanın bu kadar cömert ve çalışkan olabildiğini kim tahmin ederdi ki…

Kimi köprüler yüz yıldan fazla geçmişe sahipken kimileri belki de daha çok genç… Ancak, gerçek şu ki kendi aralarında yıllar geçtikçe sıkıca kenetlenerek daha da kalın ve güçlü hale geliyorlar. Yerel halkın rehberliğiyle başlasa da doğa, kendi kendine de yolu bulmaya devam ediyor ve ağaçların güçlü dallarıyla, kökleriyle harikalar yaratıyor.

Bu benzersiz doğa harikalarının, sürdürülebilir ve doğaya saygılı bir yaşam tarzına en güzel örnekleri oluşturdukları kesin. Her biri, binlerce ton çimento, demir ya da çivi harcanmadan da insanlara hizmet etmenin ve doğayı korumanın mümkün olduğunu gösteriyor. Daha fazla görsel için Instagram profilimizi ziyaret edebilir ve paylaşımımıza yeşil bir kalp bırakabilirsiniz 😊.

İlginizi çekebilir: Türkiye’nin en güzel tabiat parkları: Huzurun ve sakinliğin adresleri

Uplifers
Kaliteli ve mutlu yaşam koçunuz!