X

İyi olmak mı, bütün olmak mı: Severance dizisi ve dissosiyasyon

“İyi olmaktansa, bütün olmayı tercih ederim.”
Carl Gustav Jung

Bir şirket düşünün. Bu şirkette çalışanlar evdeyken iş anılarını, işteyken de ev anılarını unutuyor, iki farklı yaşam sürüyorlar. Başarılı bir kapitalizm ve teknolojik düzen eleştirisi olan bilim-kurgu türündeki Severance dizisinde Lumon Industries adlı bir şirket, çalışanlarına, tam olarak bunu gerçekleştiren “severance (ayrılma)” isimli bir prosedür uyguluyor. Bir bedende birbirinden habersiz iki kişinin yaşamasını sağlayan bu “ayrılma prosedürü” aslında çok ciddi bir psikolojik bozukluk olan “Dissosiyatif Kişilik Bozukluğunu” akla getiriyor.

Tesadüfe bakın ki hem severance hem de dissosiyasyon kelime olarak “ayrılma” anlamına geliyor. Dissosiyasyon, travmaya verilmiş “normal” bir tepki olsa da travmanın normal bir olgu olduğu söylenemez. Başa çıkma kapasitemizi aşırı zorlayan bir felaketle karşılaşırsak, özellikle de bu felaket dayanılmaz bir acı ve/veya korku içeriyorsa, hepimiz dissosiye olabiliriz. Hangi yaşta yaşanmış olursa olsun dayanılmaz felaketler dissosiyasyona yol açabilir. Yani dissosiyasyon sağlıklı bir insanda da bir savunma mekanizması olarak görülebilir.

Ancak erken yaşlardan itibaren tekrar tekrar ürkütücü derecede suistimale maruz kalan bazı kişiler, alışılmış tepkileri olarak dissosiyasyonu kullanmayı öğrenebiliyorlar. Böyle durumlarda dissosiyasyon artık bir savunma mekanizması olmaktan çıkıyor, bozukluğa dönüşüyor. Dissosiyatif kimlik bozukluğu veya eski adıyla çoklu kişilik bozukluğu, DSM-5 Tanı Ölçütleri Başvuru Elkitabı’nda “Kimlik Çözülmesi Bozukluğu” olarak isimlendiriliyor ve şöyle tanımlanıyor: “İki ya da ikiden çok ayrı kişilik durumu ile belirli kimlik bölünmesi. Bu durum, kimi kültürlerde cin çarpması yaşantısı olarak tanımlanır. Sıradan bir unutkanlıkla açıklanamayacak bir biçimde, günlük olayları, önemli kişisel bilgileri ve/veya örseleyici olayları anımsarken yineleyici boşluklar olması.”

Dissosiyasyonun dayanılmaz olaylar karşısında kişinin acı, dehşet, ürküntü duygularıyla ve ölümünün yakın olduğu düşüncesiyle bağlantısını kesmesi gibi bir işlevi var. Çünkü yaklaşan yok olma duygusunun içinde bulunmaktansa dışında bulunmak daha iyidir. Travmaya maruz kalmış kişiler gündelik stres ile hayatı tehdit eden durumları birbirine karıştırabiliyorlar, bunun sonucunda da, hem kendilerinin hem de başkalarının kafalarını karıştıracak şekilde, ani bellek kaybı yaşayabiliyor veya tamamen başka biri gibi davranmaya başlayabiliyorlar. Dolayısıyla dissosiyasyon savunmasını daimi olarak kullanan kişinin, kişilerarası ilişkiler açısından ödediği yüksek bir bedel oluyor.

Dissosiyatif kimlik bozukluğunda kişinin genelde birbirinden habersiz alter (diğer) kişilikleri oluyor. Dissosiyasyon, kendiliğin bu bölünmeyi bilen kısımlarının bile sırlarını açığa çıkarmak istemediği “bir saklanma patolojisi”. Dissosiyatif kişiler, temelde kendilerini hipnotize etme konusunda birer uzmanlar. Çünkü kapasiteyi aşan bir stres altındayken farklılaşmış bir bilinç durumuna geçmek herkesin yapabileceği bir şey değil. Çoklu kişilik gösteren biri olmak için, kişinin, hipnotik duruma girmeye yönelik bir bünyesel potansiyeli olması gerek. Kimlik çözülmesinin erken dönem gelişimsel süreçte bakıcıları tarafından cinsel travmaya ve suistimale maruz kalma deneyimleriyle doğrudan bir ilişkisi var. Bunun dışında savaş veya işkence durumlarında durmaksızın tekrarlayan ağır deneyimler sonucunda ortaya çıksa da, deneysel çalışmalar kimlik çözülmesi tanısı konmuş vakaların %97-98’inin sistematik olarak erken dönem bakım verenin cinsel istismarına maruz kaldığını gösteriyor. Zaten kişinin açıkça tespit edilen dissosiyasyonunun, içinde büyüdüğü aile ortamından ayrıldığında ortadan kalktığı durumlara çok rastlanıyor (McWilliams, 2013).

Kimlik çözülmesi yaşayan kişileri terapiye getiren şey genellikle, günlük hayatlarını devam ettiremez hale getirecek kadar uzun zaman aralıkları içeren hafıza kayıpları oluyor. Kişi diğer kimliklerine geçtiği zamanlarda ne yaptığını, etrafındaki kişilerle neler konuştuğunu hatırlayamadığı için çoğunlukla yalan söylemekle suçlanıyor. Çocukluklarında, tekrar tekrar hatırlayamadıkları şeyler hakkında “yalan söylüyorsun” diye suçlandıkları için, kişilik değişimlerini örtmeyi öğreniyorlar. Onları koruması gereken kişilerin ellerinde dehşet verici suistimallere maruz kaldıkları için, otorite konumundaki kişilere güvenmiyor ve terapiye de, kendilerini tam olarak açmanın kendi iyiliklerine yarayacağı beklentisiyle başvurmuyorlar. Dissosiyatif bir kişinin tüm kimliklerinde, karmaşık bir müzik bestesindeki temalar gibi, çocuklukta yaşanan suistimallerin yol açtığı belirli temel inançlar oluyor (McWilliams, 2013). Bu inançların başında, “Suistimalden kurban sorumludur, yani bu benim yüzümden oldu” inancı geliyor. Bu inancı takip eden alt inançlar ise şöyle: “Kötü biri olmalıyım, yoksa bu olay olmazdı. Mükemmel biri olsaydım bu olay yaşanmazdı. Öfkeli olduğum için cezalandırılmayı hak ediyorum. Mükemmel olsaydım öfkelenmezdim.”

Yukarıda da söylediğim gibi, dissosiyatif kişilik geliştiren bir kişinin çocukluk ilişkilerinin en öne çıkan özelliği suistimaldir. Bu kişilerde suistimal, cinsel tacizi de içeriyor, ancak genellikle bununla sınırlı kalmıyor, çoklu kişilik bozukluğu gösteren kişilerin ebeveynlerinin kendileri de dissosiyatif oluyorlar. Çoğu kez bu durum doğrudan kendi travmatik tarihçelerinin bir sonucu ya da alkol veya madde bağımlılığının sonucu oluyor. Modern savaşlar (bu savaşlarda sadece savaşan gruplar değil, tümden uygarlıklar travmatize oluyor ve sonrasında yaşadıkları dehşeti çocuklarıyla ilişkilerinde yeniden eylemle canlandırma davranışı artmış durumda), ailelerin istikrarsızlaşması, madde kullanımının yaygınlaşması (madde etkisi altındaki bir ebeveyn, aklı başındayken yapmayı aklına bile getirmeyeceği şeyleri yapabilir), medyadaki şiddet içeren görüntü ve imgelerin artması, çağdaş hayatın getirdiği komşuların birbirini tanımaması (kapı komşusunun çocuklarına nasıl davrandıkları hakkında hiçbir fikrin ve davranışları üzerinde hiçbir kişisel etkinin olmaması) gibi sebepler günümüzde dissosiyatif kişilikleri hızla artırıyor (McWilliams, 2013).

Severance dizisinde kendiliğin bölünmesi

Yukarıda uzun uzadıya anlattığım dissosiyatif kişilik, yani kimlik çözülmesi, Mental Bozukluklar Elkitabında adı geçen bir bozukluk. Bu bozukluğun ortaya çıkması için çok ciddi erken dönem suistimallerin tekrar tekrar yaşanmış olması gerekiyor, yani diğer psikolojik bozukluklarda da olduğu gibi, özenilecek, gelişigüzel konuşulacak bir konu değil. Severance dizisinde ise çalışanlar bu dissosiyatif “ayrılma” prosedürünü gönüllü olarak kabul ediyorlar. Dizide Lumon Industries isimli şirket çalışanlarının beynine kendi istekleri ile bir çip takarak kendiliklerini ikiye bölüyor, kişinin bir parçası sadece iş yerinde yaşadıklarını, diğer parçası da hayatının geri kalanında yaşadıklarını hatırlıyor. Çalışanlar işe gittiğinde evini, ailesini, eve gittiğinde de çalışma hayatını unutuyorlar, birbirinden habersiz iki farklı kişiyi aynı bedende yaşıyorlar.

Bu şirketin çalışanlarının çocukluklarında ne yaşadıklarını bilmiyoruz ancak anladığımız kadarıyla onların bu işi isteyerek kabul etmelerini sağlayan bazı travmatik yaşantıları var. Örneğin başroldeki Mark S.’nin travmatik bir şekilde eşini kaybettiğini ve bu olaydan sonra bu işi kabul ettiğini görüyoruz. İkiye ayrılmış kendiliklerin iş yerindeki kısmı “içsel”, işten sonraki kısmı “dışsal” olarak adlandırılıyor. Bu bölünmenin gerçekleştiği sahneler de çok etkileyici. Eşinin kaybını atlatamamış, arabada gözleri şişene kadar ağlayan Mark S.’nin Lumon Industries binasına (ki bu bina meşhur Bell Laboratuarları’dır) girdikten sonra merdivenlerden epeyce aşağı inip, sadece “ayrıklara” özel asansöre bindikten sonra, asansör aşağı inerken içselinin devreye girdiği anı yüz ve mimiklerinden çok net anlıyoruz. Buradaki merdivenle ve asansörle aşağı doğru inmek bile, bilinç dışına inmeyi sembolize ediyor. İçseli devredeyken Mark, daha iki dakika önce ağladığından habersiz olduğundan elindeki mendile anlam veremiyor. Mark günümüzdeki dizi ve filmlerde görmeye alışık olmadığımız bir biçimde, labirent gibi bir koridordan uzunca bir yürüyüş yaparak ofisine varıyor. Tamamen suni olarak ışıklandırılmış ve uyarandan uzak bu ofiste çalışan sadece dört kişi var ve bu kişiler yaptıkları veri ayıklama işinin ne amaca hizmet ettiğini bile bilmiyor. Dizide kendiliklerinden bölünerek ayrılmış “içseller”in resmen regresyon yaşadığı (psikanalitik açıdan kendiliğin çok önceki gelişimsel dönemlerine gerilediği) dikkat çekiyor, yani çalışanlar adeta bebekleştirilmiş durumdalar. Ve Mark’ın bu ayrılma prosedürünü kabul etme sebebinin, asansörle yukarı (bilince) çıktığındaki gerçek kendiliğinin (dışsalının) eşini kaybetmesi sebebiyle yaşadığı acıdan kaçma isteği olduğunu anlıyoruz.

Severance dizisi açıkça patolojik bir durum olan dissosiyatif kimlik bölünmesini bir çip yardımıyla gerçekleştiren ayırma prosedürü, baş edilemeyecek kadar büyük travma ve acı durumlarında kendiliğin bir savunma olarak bölünmesini çok iyi gösteriyor. Ancak sağlıklı bir kendilik, kişinin kendine yönelik algısı, kendisini hissedişi ve bu süreçlerin etkisi içinde kendisi ile kurduğu ilişki bütünselliği ile ilgili. Bütünsellik, sağlıklı bir kişilik için önemli. Bölme en ilkel savunma mekanizmalarından biri. Analitik psikolojinin kurucusu Carl Gustav Jung’un bireyleşme dediği kavram da, tam olarak kişinin benliğinden ayırdığı, bakmadığı, deneyimlemekten korktuğu tarafları, travmatik yaşantıları, yani gölgesini su üstüne çıkardığı, bunlara bakma cesaretini gösterdiği bir bütünlüğü ifade ediyor. Bunun için kişinin iyi ve kötü diye kutuplu yaklaşmak yerine, ikisini de kapsayan bir bütünlükte olması gerekiyor. Jung bu sebeple kuramını özetleyen şu cümleyi söylüyor: “İyi olmaktansa, bütün olmayı tercih ederim.”

İletişim: ayselkeskin2004@yahoo.com

Kaynaklar:

DSM-5 Tanı Ölçütleri Başvuru Elkitabı (2013). Amerikan Psikiyatri Birliği, Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve Sayımsal Elkitabı, Beşinci Baskı, çev. Köroğlu E, Hekimler Yayın Birliği, Ankara.
McWilliams, N. (2013). Psikanalitik Tanı: Klinik Süreç İçinde Kişilik Yapısını Anlamak. çev. Erkan Kalem. İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları. 3. Baskı.
https://barisozcan.com/beyninizi-ciple-ikiye-ayirma-ister-miydiniz-severance-dizisi/

İlginizi çekebilir: Batman aslında kimin hikayesi: Jung arketipleri açısından bir inceleme

Aysel Keskin: Merhaba ben Aysel Keskin. Psikolojik Danışman ve Psikoterapistim. 2006 yılında Marmara Üniversitesi Psikolojik Danışmanlık bölümünden mezun olduktan sonra, Türk Deniz Kuvvetlerinde yedi senelik bir kurumsal hayat deneyimim oldu. Kurumsal hayat deneyimimin ardından, çocukluk tutkum olan psikolojiye bir de seyahat tutkum eklendiği için okyanus ötesine giderek bir süre Amerika’nın Kalifornia ve Oregon eyaletlerinde yaşadım. Tüm psikoterapi yaklaşımlarını bilmekle beraber uzmanlaşmanın gerekliliğine inanarak, kanıta dayalı terapi yaklaşımlarından Süre Sınırlı Psikanalitik Psikoterapi (SSPP), Jungian Psikoterapi ve Rasyonel Psikoloji Enstitüsü Preferred Partner of The Albert Ellis Institute onaylı, APA (American Psychological Association) Kredili Rasyonel Duygucu & Bilişsel Davranışçı Terapi Eğitimlerini (süpervizyonlar dahil) tamamladım. Sorunların bütüncül ele alınması gerektiğine, beden ve zihnin dengesini kurduğumuzda hayatımızda olumlu değişimler olacağına inanıyorum. Beden ve zihin sağlığınız her şeyden önemli. Bana ayselkeskin2004@yahoo.com eposta adresinden ulaşabilirsiniz. Sağlık ve sevgi ile kalın. Instagram: ayselkeskin.psk.dan

Kıyafetlerinize özen gösteren teknoloji: Siemens iQ500 ile tanışın

Evde zamanımızın büyük bir kısmı, farkında olmasak da rutin işlere gidiyor. Pek çoğumuz için bu rutinde en çok vakit alan işlerden biri de şüphesiz ki çamaşır yıkamak ve kurutmak. Çamaşırlar için uygun programı seçmek, deterjanı ayarlamak, ıslak çamaşırların kurumasını beklemek ve ütü… Tüm bunlar bazen günün temposu içinde küçük ama rutinde bir yük haline dönüşebiliyor. Hayatı kolaylaştıracak birçok yenilik ise Siemens’ten geliyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makineleri ile rutininiz artık hiç olmadığı kadar kolay ve pratik. Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makinesinde çamaşırlarınızı sizden önce düşünen, her adımı sizin yerinize planlayan bir teknoloji var. Size ise bu teknolojinin keyfini çıkarmak kalıyor. 



intelligentDry: “Ben ne yapacağımı bilirim” diyen çamaşır ve kurutma ikilisi 

Pamuk tişörtler, hassas bluzlar, okuldan gelen kalın eşofmanlar… Normalde hepsi için ayrı ayrı düşünüp doğru programı aramanız gerekir. Ama artık değil. Gün içinde onlarca şeyle uğraşırken bir de çamaşırın “fazla mı kurudu, az mı kurudu, ya buruşursa?” stresi yaşamıyorsunuz. Çünkü makineler zaten kendi arasında konuşup sizin yerinize karar veriyor.  

Çamaşır ve kurutma makineniz sadece yan yana duran iki cihaz değil; birbirini anlayan, sizin yerinize düşünen bir ikili. Siemens iQ500’ün intelligentDry teknolojisi sayesinde “Acaba doğru programı seçtim mi?” stresi tamamen bitiyor. Yıkama bittiği anda çamaşır makineniz tüm detayları (kumaş türü, yük miktarı, ıslaklık seviyesi, hatta ısı toleransını) tek tek kurutma makinesine iletiyor. Kurutma makinesi de tüm bu bilgileri alıp kıyafetlerin için en doğru programı otomatik olarak seçiyor ve başlatıyor. 



Evinizde görünmez bir iş ortağı varmış gibi… Sessiz, hızlı ve tamamen sizin konforunuz için çalışan. Tek yapmanız gereken çamaşırları makineye atmak; gerisini teknolojinin kendisine bırakmak ve keyfini çıkarmak. 

Mini Yük Özelliği: “Şunu bir hızlı aradan çıkarayım” dediğiniz anlar için 

Spor sonrası sepette sırasını bekleyen bir tişört, “yarın tekrar giyeceğim” diye bir kenara ayırdığınız gömlek ya da akşam dışarı çıkmadan önce anında yıkanması gereken bir bluz. Makineyi tam dolduracak kadar birikmesini beklemek istemezsiniz; ama tek parça kıyafet için makinenizi çalıştırmak istemezsiniz. Siemens iQ500 çamaşır makinesinin mini yük özelliği tam da bu anlar için tasarlandı. Yarım kiloya kadar olan birkaç parça çamaşırı, kısa sürede ve düşük enerji tüketimiyle yıkayabilirsiniz. 



Günlük hayatın koşturmacasında en güzeli de şu: Siemens Home Connect uygulaması üzerinden bir dokunuşla mini yük programını açıyor, çamaşırlarınızı dakikalar içinde temiz ve mis gibi alıyorsunuz. Pratik, hızlı ve o küçük yükleri büyük bir mesele olmaktan çıkaracak kadar akıllı. Siz temponuza devam edin; o, çamaşırlarınız için detayları halletsin.  

20’den fazla yıkama ve 15’den fazla kurutma programı ile gardırobunuzdaki her kıyafete ayrı bir seçenek 

Her kumaş, her kullanım, her kıyafetin ayrı bir dili vardır. Siemens çamaşır ve kurutma makinesi işte bu yüzden onlarca akıllı programla kıyafetlerinizin ömrünü uzatıyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma Makineniz, tüm ihtiyaçları bilir ve sizin için en uygun seçeneği sunar. Siemens Home Connect uygulaması sayesinde tüm programlara tek dokunuşla erişebilir, hatta yeni çıkan programları indirerek makinenizi kişiselleştirebilirsiniz. Böylece makineniz yıllar geçse bile zamana ayak uydurmaya devam eder.  

Program Asistanı: “Sen söyle, ben ayarlarım” diyen yardımcı 

“Hangi program daha doğru? Çamaşır az mı çok mu? Bir kere giydim ama uzun programa atsam mı?” diye düşünmenize gerek kalmadan Program Asistanı tüm bunları size en doğru programında çalıştırır. Kumaş türünü, çamaşırın ağırlığını, kirlilik seviyesini analiz eder ve size en uygun yıkama-kurutma programını önerir. Bu sayede yalnızca doğru programı bulmakla kalmaz; suyu, enerjiyi ve zamanı en verimli şekilde kullanır. Siz de makinelerin işini yapmasına izin verip, geri kalan zamanınızı kendinize ya da sevdiklerinize ayırabilirsiniz. 

SmartFinish: Ütüye ayırdığınız süre artık size kaldı 

Kim ister çamaşırların başında ütüyle saatlerini harcamayı? SmartFinish teknolojisi buharın gücünü kullanarak kırışıklıkları daha makineden çıkmadan %50’ye kadar azaltıyor. Sonuç? Daha az ütü, daha çok kendinize ayırdığınız zaman. Teknolojinin keyfini çıkarmak için Siemens Home Connect uygulamasıyla SmartFinish’i açmanız yeterli. Ütü masası açmadan, güç harcamadan, zaman kaybetmeden kıyafetleriniz giyime hazır hale gelir. Bir toplantı öncesi, spontane bir plan öncesi ya da sadece rahatlık istediğiniz bir anda SmartFinish teknolojisi sizin için çalışır.  

Program İndirme: Makineniz hep güncel, hep “yenilikte” 

Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makinesi, güncel yeni programları kolayca indirip tek dokunuşla kullanabilirsiniz. İhtiyaç değiştikçe çamaşır makineniz de sizinle birlikte kendini güncelliyor. Siemens’in en sevilen yanlarından biri, cihazların statik kalmaması. Yani bugün aldığınız çamaşır makinesi birkaç yıl sonra bile yeni özellikler kazanabiliyor. 



Siemens Home Connect üzerinden cihaza özel yeni yıkama ve kurutma programları indirebiliyorsunuz. Mevsimsel ihtiyaçlar, moda olan yeni kumaş türleri, spor kıyafetlerin gelişmesi… Ne değişirse değişsin, makineniz hep güncel kalıyor. 

Tıpkı telefonunuza uygulama güncellemesi indirir gibi çamaşır ve kurutma makineniz de güncellemelerle değişen yaşam tarzınıza ayak uyduruyor. 

Akıllı deterjan yönetimi: i-Dos ile her yıkamada doğru ölçü 

Makineyi tamamen doldurunca veya tek parça kıyafeti makineye attığınızda ne kadar deterjan koyacağınızı bilemiyor olabilirsiniz. İşte tam bu noktada i-Dos Deterjan Tarama teknolojisi devreye giriyor. Siemens Home Connect üzerinden şişelerin barkodunu okutup su sertliği ve deterjan yoğunluğunu makineye iletiyor, i-Dos ise her yıkamada doğru miktarı otomatik olarak ayarlıyor. Üstelik Siemens Home Connect uygulaması, deterjan seviyesini takip ederek deterjanınız tükenmeden önce size haber veriyor. Tek yapmanız gereken uygulamayı telefonunuza yüklemek ve çamaşır makinenizi uygulamaya bağlamak. 

stainRemoval teknolojisi: Zorlu lekelerle inatlaşmayı unutun 

Çay, yağ, makyaj, çikolata lekeleri… Gün içinde fark etmeden üzerinize bulaşan lekeler artık kâbus olmaktan çıkıyor. Siemens iQ500 çamaşır makinesi ile stainRemoval teknolojisi devreye giriyor. Tek bir dokunuşla çay, yağ, kozmetik veya günlük hayatta karşılaştığınız diğer zor lekeler için özel programları aktif edebilirsiniz. 

Siemens Home Connect uygulaması sayesinde daha fazla leke türünü ve bunlar için geliştirilmiş özel programları keşfetmek de mümkün. Yani sadece “lekeyi çıkar” demekle kalmıyor, sizin için en doğru yıkama programını da otomatik olarak öneriyor. Böylece hem lekelerle uğraşmak zorunda kalmıyor hem de giysilerinizin ömrünü koruyorsunuz. 

Artık çocuğunuza yemek yedirirken dökülen yemek lekeleri, kahve kazaları ya da mutfakta sıçrayan yağ lekeleri sizi endişelendirmiyor. stainRemoval, günlük hayatın getirdiği küçük sürprizlere karşı en güvenilir yardımcınız oluyor. 

Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makineleri, artık sadece kıyafetlerinizi temizleyen makineler değil; size zaman, konfor ve güven veren akıllı iş ortaklarınızdır. Ütüye harcadığınız vakti kendinize ayırın, lekelerle uğraşmayı unutun ve teknolojinin yaşam alanınıza uyumunun keyfini yaşayın.

*Bu yazı Siemens’in katkılarıyla hazırlanmıştır. 





İlgili Makale