X

İstanbul’da bir James Baldwin: Irkçılık karşıtı mücadelenin sembolik isminin İstanbul yılları

Irkçılık karşıtı mücadelenin sembolik ismi James Baldwin… Onun da yolu 1960’lı yıllarda İstanbul’dan geçmiş. Hem de yaklaşık 10 senesini geçirmiş Baldwin İstanbul’da.

Afroamerikan ve eşcinsel olmanın tüm zorluklarını en derinden yaşamış ve huzuru da belki inanmazsınız ama İstanbul’da bulduğunu belirtmiş kendisi. Hayatı boyunca hep savaş vermek zorunda kalmış ama bu savaşlar elbette onun benliğinin oluşmasına çok katkı sağlamış. Bir dönem eşcinsel olduğu için suçlu bile görülmüş kendisi.


Fotoğraf: Sedat Pakay

Aslında Baldwin’in İstanbul hikayesi 1960’lı yılların başında Engin Cezzar ve Gülriz Sururi’nin evlerinde verdikleri bir partiye gelerek başlar. Tanışıklıkları ise Engin Cezzar Amerika’dayken James Baldwin’in bir oyununda oynama fırsatı bulmasıyla başlar ve sonrasında çok yakın arkadaş olurlar. Kendi döneminde kendisi gibi mücadele eden Malcolm X, Martin Luther King gibi birçok arkadaşı suikaste kurban gittiği için çok üzülür, çok yoğun ümitsizlik ve hayal kırıklığı yaşar. Aslında Baldwin’in Amerika’dan uzaklaşma isteği onu derinden sarsan, yaralayıcı bu olaylarla alakalıdır.

İstanbul’da geçirdiği süre boyunca toplamda altı eser ortaya çıkarır ve belki de İstanbul’da geçirdiği bu yıllar onun en verimli yılları olmuştur. Kendisi her röportajında İstanbul’u ne kadar sevdiğinden ve burada ne kadar huzurlu olduğundan bahseder. Baldwin’in İstanbul’da kaldığı bu yıllarda Rumeli Hisarı’nda önemli Osmanlı entelektüeli ve devlet adamı Ahmet Vefik Paşa’ya ait bir yalıda konakladığı biliniyor. Buradaki evinde ise zamanında çok fazla parti düzenlemiş, hatta birçok kez de konuşma yaptığı etkinlik davetleri vermiş. Bu etkinliklere katılanlar arasında zamanında Marlon Brando’dan, Alex Haley’den tutun da Don Cherry’e kadar giden müthiş bir katılımcı listesi var, dinleyiciler arasında yine Robert Koleji öğrencileri de olduğu biliniyor. Hani çoğu zaman geçmişe gitmek, bazı yerlerin gizemini keşfetmek istediğimizde “Ah o taşların, duvarların, sokakların dili olsa da konuşsa” deriz ya, işte seneler önce bu hikayeyi öğrenmemle Rumeli Hisarı tam da böyle bir yer oldu benim için. Düşünsenize hayatı boyunca hep bir davası olmuş, insanlık için böylesine değer yaratmayı başarmış James Baldwin yıllarını geçirmiş burada, sokaklarından Marlon Brando, Elia Kazan ve daha sayamadığım birçok isim geçmiş…

Hep derim, İstanbul müthiş yaşanmışlıkları olan, belki çoğu zaman umursamadan önünden geçtiğimiz, görmeye aşina olduğumuz ama gerçekte hikayesini bilmediğimiz ya da unuttuğumuz birçok yapıya, sokağa, köşke, yalıya ev sahipliği yapıyor. Hepimizin bildiği gibi aşkın kelime anlamı giz, gizem, sırdır, bilinmeyendir. İşte tam da bu yüzden İstanbul’a duyulan aşk hiç bitemez, bitecek gibi de gözükmüyor çünkü hala bilinmeyen, gizemini koruyan ya da unutulmaya yüz tutmuş bir sürü hikayesi var, hepsini öğrenmeye de insan ömrü yetmez. O yüzden bir insan belki de hayatı boyunca en fazla İstanbul’a aşık olabilir dersem abartmış olmam sanki.

James Baldwin’in, Yaşar Kemal ve Ara Güler’le de yakın arkadaş olduğu biliniyor. Hatta Yaşar Kemal’le aralarında şöyle komik bir dialog olmuş. Irkçılıktan kaçıp İstanbul’a gelen James Baldwin bir gün Yaşar Kemal’e “Yaşar, I feel so free in Turkey” demiştir, bunun üzerine “Jimmy cause u are an American” diye cevap veren Yaşar Kemal sarkastik ve düşündürücü bir gönderme yapmıştır.

Türkiye’de kimileri ona “Arap Jimmy” demiş, kimileri “Martin Luther Queen”. Hiç yabancı olarak görülmemiş ve zaten o da hiçbir zaman kendisini İstanbul’da yabancı olarak hissetmemiş. Irkçılığa karşı verdiği mücadeleyle dünyaya örnek olmayı başarmış, Harlemli James Baldwin huzuru Rumeli Hisarı’nda bulmuş, dünyada olup bitenleri bir zamanlar Rumeli Hisarı’ndan seyretmiş, takip etmiş ve arkasında çok sayıda etkileyici hikaye bırakarak geçmiş bu sokaklardan…

Kim bilir o sokaklarda kaç kez dünya barışı için planlar yaptı, kim bilir kaç kez dünyayı kurtarmaya çalıştı… Özellikle o sokaklardan geçerken bu düşüncelerden etkilenmemek elde değil ve bu hikayeleri bilerek geçtiğimizde, işte o zaman gerçekten o sokağa ya da o yapıya can veriyorsun ve onunla gerçekten tanışmış oluyorsun. O duvarların gözüktüğü gibi taştan ibaret olmadığını, bir hikayesi ve hatta birden çok hikayesi olduğunu öğreniyorsun, yaşaması için illa ki nefes alması gerekmiyor, bu hikayelerle onları anmak onları yaşatmakla eşdeğerdir benim için.

Şöyle bir olayı da anlatmadan geçmek istemiyorum… Ali Poyrazoğlu Londra’dayken “Düşenin Dostu” adlı bir oyun izler, çok anlamlı bulur. Oyun hapishanelerdeki insanların hayatlarından, eşcinsel insanların sarsıcı gerçeklerinden ve yaşadıklarından bahseder. Bu oyunun Türkiye’de oynanması için çok uğraşır ve sonra Engin Cezzar ile Gülriz Sururi’ye bu oyunun Türkiye’de oynanmasını istediğini söyler. James Baldwin’den de oyunu yönetmesini ister. Sonrasında 1970’te “Düşenin Dostu” bir şekilde oynanmaya başlanır. Oyun, sonrasında Türkiye’de eşcinselliği ve hapishanelerde yaşanan işkence ve diğer tüm olumsuzlukları sansürsüzce gösteren ilk oyun olarak tarihe geçer. Bu oyun hala Türkiye’nin gelmiş geçmiş en cesur ve en sarsıcı oyunu olarak kabul ediliyor ve hatta o dönem tüm dünyada yankı uyandırmış olduğu da biliniyor. Oyunun oynanması çok da kolay olmaz tabii. Hatta Gülriz Sururi de oyunu ilk okuduğunda “Bu oyunu kesinlikle Türkiye’de oynayamayız” diye karşı çıkar ama yine de 1970’te bir şekilde oynanır. En son oyun yasaklanmadan önce polisler oyunu değerlendirmek için izlemeye salona gelirler fakat salonun tıklım tıklım olduğunu gördükten sonra oyunu ayakta izlemek zorunda kalmış olmaları da enteresan bir detay olmuştur.

Özetle hayatta hep haklı bir davası olmuş bu insanların, başta James Baldwin’in… Kim bilir belki de bu davalar onlara nefes aldıklarını, yaşadıklarını daha derinden hissettirmiştir. James Baldwin, başta kendi hayatına ve sonra tüm insanlara dokunmayı, değer yaratmayı çok güzel başarmıştır, hatta bir insanın hayatının ancak bu kadar anlamlı olabileceğini bize çok güzel göstermiştir kendisi. Yolunun bir zamanlar İstanbul’dan geçmiş olması da bizim şansımız olmuştur. Şimdi o yollardan onu anarak geçme sırası ise bizde…

 

İlginizi çekebilir: Türkiye’nin ilk kadın avukatı Süreyya Ağaoğlu’nun azim dolu hikayesi

Pınar Özpak: Selam, ben Pınar! 2017 yılında Boğaziçi Üniversitesi’nden mezun olduktan sonra meşgul olacağım her şeyin sevdiğim, istediğim, en önemlisi inandığım şeylerin olmasına özen gösterdim ve hala da bunu başarmaya çalışıyorum. Farkında olduklarımı paylaşmak, araştırmak, yeni bir şeyler öğrenmek en büyük motivasyonum. Hep birlikte fark ettiğimiz günlere! :)

Kıyafetlerinize özen gösteren teknoloji: Siemens iQ500 ile tanışın

Evde zamanımızın büyük bir kısmı, farkında olmasak da rutin işlere gidiyor. Pek çoğumuz için bu rutinde en çok vakit alan işlerden biri de şüphesiz ki çamaşır yıkamak ve kurutmak. Çamaşırlar için uygun programı seçmek, deterjanı ayarlamak, ıslak çamaşırların kurumasını beklemek ve ütü… Tüm bunlar bazen günün temposu içinde küçük ama rutinde bir yük haline dönüşebiliyor. Hayatı kolaylaştıracak birçok yenilik ise Siemens’ten geliyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makineleri ile rutininiz artık hiç olmadığı kadar kolay ve pratik. Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makinesinde çamaşırlarınızı sizden önce düşünen, her adımı sizin yerinize planlayan bir teknoloji var. Size ise bu teknolojinin keyfini çıkarmak kalıyor. 



intelligentDry: “Ben ne yapacağımı bilirim” diyen çamaşır ve kurutma ikilisi 

Pamuk tişörtler, hassas bluzlar, okuldan gelen kalın eşofmanlar… Normalde hepsi için ayrı ayrı düşünüp doğru programı aramanız gerekir. Ama artık değil. Gün içinde onlarca şeyle uğraşırken bir de çamaşırın “fazla mı kurudu, az mı kurudu, ya buruşursa?” stresi yaşamıyorsunuz. Çünkü makineler zaten kendi arasında konuşup sizin yerinize karar veriyor.  

Çamaşır ve kurutma makineniz sadece yan yana duran iki cihaz değil; birbirini anlayan, sizin yerinize düşünen bir ikili. Siemens iQ500’ün intelligentDry teknolojisi sayesinde “Acaba doğru programı seçtim mi?” stresi tamamen bitiyor. Yıkama bittiği anda çamaşır makineniz tüm detayları (kumaş türü, yük miktarı, ıslaklık seviyesi, hatta ısı toleransını) tek tek kurutma makinesine iletiyor. Kurutma makinesi de tüm bu bilgileri alıp kıyafetlerin için en doğru programı otomatik olarak seçiyor ve başlatıyor. 



Evinizde görünmez bir iş ortağı varmış gibi… Sessiz, hızlı ve tamamen sizin konforunuz için çalışan. Tek yapmanız gereken çamaşırları makineye atmak; gerisini teknolojinin kendisine bırakmak ve keyfini çıkarmak. 

Mini Yük Özelliği: “Şunu bir hızlı aradan çıkarayım” dediğiniz anlar için 

Spor sonrası sepette sırasını bekleyen bir tişört, “yarın tekrar giyeceğim” diye bir kenara ayırdığınız gömlek ya da akşam dışarı çıkmadan önce anında yıkanması gereken bir bluz. Makineyi tam dolduracak kadar birikmesini beklemek istemezsiniz; ama tek parça kıyafet için makinenizi çalıştırmak istemezsiniz. Siemens iQ500 çamaşır makinesinin mini yük özelliği tam da bu anlar için tasarlandı. Yarım kiloya kadar olan birkaç parça çamaşırı, kısa sürede ve düşük enerji tüketimiyle yıkayabilirsiniz. 



Günlük hayatın koşturmacasında en güzeli de şu: Siemens Home Connect uygulaması üzerinden bir dokunuşla mini yük programını açıyor, çamaşırlarınızı dakikalar içinde temiz ve mis gibi alıyorsunuz. Pratik, hızlı ve o küçük yükleri büyük bir mesele olmaktan çıkaracak kadar akıllı. Siz temponuza devam edin; o, çamaşırlarınız için detayları halletsin.  

20’den fazla yıkama ve 15’den fazla kurutma programı ile gardırobunuzdaki her kıyafete ayrı bir seçenek 

Her kumaş, her kullanım, her kıyafetin ayrı bir dili vardır. Siemens çamaşır ve kurutma makinesi işte bu yüzden onlarca akıllı programla kıyafetlerinizin ömrünü uzatıyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma Makineniz, tüm ihtiyaçları bilir ve sizin için en uygun seçeneği sunar. Siemens Home Connect uygulaması sayesinde tüm programlara tek dokunuşla erişebilir, hatta yeni çıkan programları indirerek makinenizi kişiselleştirebilirsiniz. Böylece makineniz yıllar geçse bile zamana ayak uydurmaya devam eder.  

Program Asistanı: “Sen söyle, ben ayarlarım” diyen yardımcı 

“Hangi program daha doğru? Çamaşır az mı çok mu? Bir kere giydim ama uzun programa atsam mı?” diye düşünmenize gerek kalmadan Program Asistanı tüm bunları size en doğru programında çalıştırır. Kumaş türünü, çamaşırın ağırlığını, kirlilik seviyesini analiz eder ve size en uygun yıkama-kurutma programını önerir. Bu sayede yalnızca doğru programı bulmakla kalmaz; suyu, enerjiyi ve zamanı en verimli şekilde kullanır. Siz de makinelerin işini yapmasına izin verip, geri kalan zamanınızı kendinize ya da sevdiklerinize ayırabilirsiniz. 

SmartFinish: Ütüye ayırdığınız süre artık size kaldı 

Kim ister çamaşırların başında ütüyle saatlerini harcamayı? SmartFinish teknolojisi buharın gücünü kullanarak kırışıklıkları daha makineden çıkmadan %50’ye kadar azaltıyor. Sonuç? Daha az ütü, daha çok kendinize ayırdığınız zaman. Teknolojinin keyfini çıkarmak için Siemens Home Connect uygulamasıyla SmartFinish’i açmanız yeterli. Ütü masası açmadan, güç harcamadan, zaman kaybetmeden kıyafetleriniz giyime hazır hale gelir. Bir toplantı öncesi, spontane bir plan öncesi ya da sadece rahatlık istediğiniz bir anda SmartFinish teknolojisi sizin için çalışır.  

Program İndirme: Makineniz hep güncel, hep “yenilikte” 

Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makinesi, güncel yeni programları kolayca indirip tek dokunuşla kullanabilirsiniz. İhtiyaç değiştikçe çamaşır makineniz de sizinle birlikte kendini güncelliyor. Siemens’in en sevilen yanlarından biri, cihazların statik kalmaması. Yani bugün aldığınız çamaşır makinesi birkaç yıl sonra bile yeni özellikler kazanabiliyor. 



Siemens Home Connect üzerinden cihaza özel yeni yıkama ve kurutma programları indirebiliyorsunuz. Mevsimsel ihtiyaçlar, moda olan yeni kumaş türleri, spor kıyafetlerin gelişmesi… Ne değişirse değişsin, makineniz hep güncel kalıyor. 

Tıpkı telefonunuza uygulama güncellemesi indirir gibi çamaşır ve kurutma makineniz de güncellemelerle değişen yaşam tarzınıza ayak uyduruyor. 

Akıllı deterjan yönetimi: i-Dos ile her yıkamada doğru ölçü 

Makineyi tamamen doldurunca veya tek parça kıyafeti makineye attığınızda ne kadar deterjan koyacağınızı bilemiyor olabilirsiniz. İşte tam bu noktada i-Dos Deterjan Tarama teknolojisi devreye giriyor. Siemens Home Connect üzerinden şişelerin barkodunu okutup su sertliği ve deterjan yoğunluğunu makineye iletiyor, i-Dos ise her yıkamada doğru miktarı otomatik olarak ayarlıyor. Üstelik Siemens Home Connect uygulaması, deterjan seviyesini takip ederek deterjanınız tükenmeden önce size haber veriyor. Tek yapmanız gereken uygulamayı telefonunuza yüklemek ve çamaşır makinenizi uygulamaya bağlamak. 

stainRemoval teknolojisi: Zorlu lekelerle inatlaşmayı unutun 

Çay, yağ, makyaj, çikolata lekeleri… Gün içinde fark etmeden üzerinize bulaşan lekeler artık kâbus olmaktan çıkıyor. Siemens iQ500 çamaşır makinesi ile stainRemoval teknolojisi devreye giriyor. Tek bir dokunuşla çay, yağ, kozmetik veya günlük hayatta karşılaştığınız diğer zor lekeler için özel programları aktif edebilirsiniz. 

Siemens Home Connect uygulaması sayesinde daha fazla leke türünü ve bunlar için geliştirilmiş özel programları keşfetmek de mümkün. Yani sadece “lekeyi çıkar” demekle kalmıyor, sizin için en doğru yıkama programını da otomatik olarak öneriyor. Böylece hem lekelerle uğraşmak zorunda kalmıyor hem de giysilerinizin ömrünü koruyorsunuz. 

Artık çocuğunuza yemek yedirirken dökülen yemek lekeleri, kahve kazaları ya da mutfakta sıçrayan yağ lekeleri sizi endişelendirmiyor. stainRemoval, günlük hayatın getirdiği küçük sürprizlere karşı en güvenilir yardımcınız oluyor. 

Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makineleri, artık sadece kıyafetlerinizi temizleyen makineler değil; size zaman, konfor ve güven veren akıllı iş ortaklarınızdır. Ütüye harcadığınız vakti kendinize ayırın, lekelerle uğraşmayı unutun ve teknolojinin yaşam alanınıza uyumunun keyfini yaşayın.

*Bu yazı Siemens’in katkılarıyla hazırlanmıştır. 





İlgili Makale