X

İskandinav ülkelerinden hayatı daha iyi yaşamaya dair 2 tavsiye

Tatil amaçlı gittiğim Danimarka Kopenhag’dan yeni döndüm. Kız kardeşimle geçirdiğim üç dört günlük tatilimizi unutulmayacaklar arasına yerleştirdik bile. Harika bir şehir! İsteğiniz, hevesiniz, merakınız, imkanınız var ise kesinlikle tavsiye ederim görmenizi; görmekten çok yaşamanızı. Şimdi oturup size oraya, buraya gidin diye bir yazı yazmayacağım. O bütün meşhur yerleri görmesi gereken, söylenen restaurantlara gitmesi gereken, tüm tarihi yerleri didik didik etmesi gereken Gamze’den geçeli çok oldu. Ben şimdiki Gamze olarak çok başka şeyleri anlatıyor olacağım size; dikkatimi çeken şeyleri; hayatıma katkıda bulunan, bakış açıma başka pencereler ekleyen şeyleri.

Öncelikle kendimde en büyük ilerlediğini, değiştiğini gördüğüm şey “bırakmak” oldu. Kendimi şehre, o an olana bırakmak. Kardeşimin de payı büyüktür bu konuda, hakkını ödeyemem. Ondan göre göre, duya duya benim de içime girmiş bu durum belli ki. Artık orada şöyle bir diyalog durumundaydık: 

  • “1 saat sonra buradan kalkıp…”
  • “Dur bakalım 1 saatte kim bilir hayat ne getirecek, neler olacak. Şu an keyfimize bakalım.”

Hakikaten de öyle yaşadık. Bazen öyle sohbetlere daldık ki hiç planda olmayan iki saatlik kahve molaları verdik. Bazen öyle yorulduk ki görmeyi düşündüğümüz yerlere adım atamayıp otele gidip uyuduk yarım gün boyunca şehri kaçırıyoruz telaşına hiç kapılmadan. Bazen öyle eğlendik ki bir saat durur döneriz dediğimiz yerden gecenin bir saati döndük. Yaptığımız en büyük şey bırakmaktı kendimizi hayatın getirdiklerine, an’a. Ve böyle olunca da hala yaşadığımız anlar aklımıza geldikçe birbirimize bakıp kıkır kıkır gülmekten kendimizi alamadığımız bir noktadayız. 

Özgür olun ve anı yaşayın

Kopenhag’da dikkatimizi çeken en büyük iki konudan bahsetmek istiyorum şimdi.

İlki, asla ama asla telefon kullanmamaları.

Nasıl oluyor bilmiyorum. Tüm dünya telefonla yaşarken, yeni düzen bu iken kendilerini nasıl bu kadar koruyabilmişler hiç anlamadık! Yollarda selfie çeken bir Allahın kulunu görmedik, ya da restoranda bırak telefona bakmayı, telefonlar masanın üzerinde bile durmuyordu. Gece barda herkes sözleşmiş telefonları evde bırakmış gibiydi! Tek yaptıkları sadece ama sadece sohbet etmek ve dans edip eğlenmekti. Orada biz de hemen bu duruma uyum sağladık tabi. İnsan direk etkileniyor yanındakilerden. Hep böyle sağlıklı etkileşimlerden ibaret olsa ya hayat! Ama baya baya da şaşırdık bu duruma. Çok takdir ettik ve kendi durumumuza bir de buradan baktık. Ben hemen giriştim sorgulamalara. Neydi bizim bu kadar telefonla yaşamamıza sebep olan? Neden tüm yaşadığımız anları, hayatta eğlendiğimiz anları çılgınca paylaşma ihtiyacı? Bunlar zaten benim her zaman sorduğum sorulardı açıkçası ama hiç telefon kullanmayan bir millet görünce ayyuka çıktı. Öncelikle alışkanlık. Kesinlikle böyle bir alışkanlığımız oluşmuş milletçe. Durduğumuz an o boşluğu kapatma, doldurma ihtiyacı sanki. Yine ve yine durmaktan, boşlukta olmaktan korkmak mı yani? Sanırsam ki… 

Bir de bana görülme ihtiyacı gibi geldi. Başkaları tarafından “görülmeye” ihtiyacımız var. Bu hayatta var olduğumuzu anlatma biçimlerinden biri haline gelmiş sanki. “Ben eğlendiğim an’ı koyayım ki benim de eğlenceli, güzel, “dolu” bir insan olduğum görülsün.” Kendimi hep hatırlatmazsam kaybolurum, unutulurum gibi bir şey sanki.. Sosyal medya hesapları hiç olmayan insanlara uzaylı gibi baktığımız ve bir de üstüne sadece bu yüzden “Nasıl biri ki acaba, neden bir insanın hiç hesabı olmaz?” diye güvenmediğimiz bir noktada değil miyiz? Sevdiğimiz insanlar fotoğraflarımızı “like” etmiyor diye bozulanlar yine aynı biz değil miyiz? Sizce de korkutucu noktalara gitmiyor muyuz? Yaşadığımızı göstermek uğruna yaşamı kaçırdığımız bir nokta sanki. Kısaca, tehlikenin farkında mıyız?

Bu durum kardeşimle bana çok büyük örnek oldu. Döndüğümüz gibi sadece otomatik davranıştan ötürü telefonuma baktığım için hemen ilk uyarıyı yedim kendisinden. “Şşşt Danimarkalılığını kaybetme!” Hemen bıraktım elimden telefonu ateşi tutmuşum gibi. Ve bu hali, ikimizde elimizden geldiğince hayatımıza sokma kararı aldık. Ne mi tavsiye ederim? İşte bunu tavsiye edebilirim herkese. 

Diğeri ise insanları. İngilizce’deki “sense of humour” deyimiyle açıklayabiliriz insanlarını. Türkçeye ise mizah anlayışı olarak çevirsek çok yanlış olmaz sanırsam ki. Biz kuzey ülkeleri insanlarını kafamızda daha soğuk diye canlandırırken karşılaştığımızla çok şaşırdık açıkçası. İnsanlar mutlu, güler yüzlü, rahat ve komik! En basitinden sarayı gezmek için girdiğimiz bilet sırasındaki kasada duran kadına: “Bir tek söylediğiniz iki katı mı gezebiliyoruz? Diğer yerlere giremez miyiz?” diye sorduğumda aldığım cevap şuydu güler yüzle: “Kraldan davet alırsanız neden olmasın?” Biz de gülmeye başladık orada. Yani anlatmak istediğim bu. Kadın günde kaç bin kişiyle durmadan muhattap oluyor, kim bilir ne sorular geliyor, kim bilir nasıl yoruluyor ama kadın mutlu ve espri yapabiliyor arkamdaki sırada daha 50 kişi daha varken. Söylenmiyor, surat asmıyor, terslemiyor. Hayatı hafife, şakaya alıyor. Ahh! Nasıl ihtiyacımız var değil mi böyle hafif yaşamaya. 

Hele son gün sağanak yağmurdan dolayı yollarda ayak bileğimize kadar biriken sulara ne demeli? Türkiye’de olsa binbir küfür, kıyamet, öfke, stres, endişe, suratsızlık, mutsuzluk. Orada nasıl mıydı? Bizim o sağanağın altında yürümemiz gerekiyordu ki havaalanına yetişebilelim. Yürüdük de. Ama bir sorun nasıl yürüdük? Elimizde bavullar ki benim bavulumun her zaman büyük ve ağır olduğunu düşünürsek heryere aylarca kalacakmışım gibi yaptığımdan dolayı azimle, kardeşim de benim arkamda; yürüyoruz. Bir noktada su birikintisine geldik ki o birikinti falan değildi baya göldü! Ben girmiş bulundum içine önümdeki orta yaşlı çiftin peşinden. Ve ben hiç beklemediğim şeyler başıma geldiğinde genelde donup kalan bir insanım o şokla. Donup kaldım. Kıpırdayamıyorum ama arkamdan kardeşimin kahkaha sesleri geliyor ve ben de başladım karnım ağrıya ağrıya gülmeye olduğum yerde halime. Önümdeki orta yaşlı çiftin nasıl ilerlediğini görseniz gözünüzden sizin de yaş gelirdi. Hele karşıdan gelen adamın suratına suratına kahkahalar attık. (Bu sırada hala ayak bileğime kadar suyun içindeyim evet) Ve orada o halde ne kimse kızdı, ne mutsuzdu. Herkes kendi haline gülmeye başladı yolda. Önümde gitmiş olan çift hallerinin gülerek fotoğraflarını çekiyorlardı “karaya” vardıklarında! İnanamadık! 

Oradan geri dönüp başka yol ararken tabiki önde kendini feda eden abla olarak bu defa başka bir su birikintisine dalmış bulundum ve gene kalakaldım. Gözde gene arkamdan gülmekten nefes alamıyor tek duyduğum o. Önümde varmaya çalıştığım kaldırımdan da çocuklar geçiyordu. Bunlar da beni görüp başladı mı gülmeye. Kimse kendini tutamıyor. Sağolsun bir tanesi dayanamadı imdadıma yetişti baya tuttu çekti beni o göletten. Bu defa hep beraber güldük halimize. Sonra da biz Gözde’yle başka yol araştırmalarıyla devam ettik yolumuza ve eğlenerek bir yolculuk yaşamış olduk. Sonuç: ayaklarım gölet, tüm üstüm sırılsıklam, kıyafetlerim yapışmış üstüme ve havaalanına gitmeye çalışıyoruz ve o halde bile tek yaptığımız halimize doyasıya gülmek oldu. O anın bile tadını çıkardık! Ve inanın bunda Danimarkalı insanların etkisi çok büyük. Öyle hafife alıyorlar ki hayatı, öyle eğleniyorlar ki içinde oldukları durumla; sizin aksini yapmanız mümkün değil zaten. 

Sizce de çok ciddiye almıyor muyuz kendimizi ve hayatı? Öfkelenmek, kızmak, mutsuz olmak minik bir kıvılcıma bakıyor. O kadar ağır insanlar haline geldik ki enerjisel olarak, yaşayamıyoruz. Tüm ciddiyetimizle sadece zaman geçiriyoruz sanki bu dünyada. Varamıyoruz tadına hiçbir şeyin. Yahu hayat o kadar da matah bir şey değil ki. Alt tarafı deneyimlemeye geldik, neyin ciddiyetindeyiz bu kadar? Ödül mü veriyorlar böyle olunca? Tek yaptığımız hayatı hafif ve eğlenceli yerden yaşayabilecekken biz ciddiyetle ağır yerden yaşamayı seçmemiz. Neden? Deli miyiz ey ahali?! Uyanın yahu! Dans edin, sohbet edin, yağmurda sıçana dönün, güneşte koca bir ohh çekin sıcaktan söylenmek yerine, saçmalayın, rezil olun; yaşayın işte! Hafif hafif, ferah ferah, şöyle püfür püfür yerinden hayatın. İşte bu da size Kopenhag’dan getirdiğim diğer tavsiyem olabilir.

Yani ben diyorum ki hayatta göre göre, yaşaya yaşaya büyüyoruz. Çevrenizdekilerden hayatınıza iyi gelecek şeyler almaya gayret edin. Kendinizden sıkılmanıza fırsat vermeden minik değişiklikler yapın hayatınızda. Ben size şimdi Kopenhag’dan telefonsuz yaşamı ve hayatı hafif, neşeli yaşama yolunu getirdim. Çoğumuza yepyeni iki yol. Bu yollar da siz de bana eşlik etmek ister misiniz?

İlginizi çekebilir: Özgürlüğün ne olduğunu gerçekten biliyor muyuz ve özgür yaşıyor muyuz?

Yazarın diğer yazıları için tıklayın.

Gamze Baytan: Selamlar, Gamze ben. Meditasyon ve yoga hocasıyım. 7/24 çalıştığım organizasyon sektöründen bir anda "Ne yapıyorum ben kendim için" diyerek çalışma hayatımda ne istediğime karar vermek adına verdiğim arada; kendimi bir anda bol kitap, bol sorgulama, bol seans ve bol yazının içerisinde buldum. Yol yolu açtı ve ben artık izlemek yerine hayata katılmayı seçtim. Eylül '15'te Ezgi Sorman'dan aldığım Meditasyon Eğitimi Eğitmenliği'nden mezun oldum. Şu an toplam 2 günden oluşan ve içerisinde “stres nedir, bedene etkileri nedir, sağlıklı seçimler yapmamız nasıl mümkündür, meditasyon nedir, ne işimize yarar, faydaları nedir, biz aslında kimiz” gibi soruların cevabını konuşup; her birimizin modu her an değişkenlik gösterdiği için tek bir tekniğe kendimizi sıkıştırmak yerine, esnek olabilmek adına 3 ayrı varyasyonun deneyimendiği eğitimler ve grup meditasyonları yapmaktayım. Yollar bitmez tabi hayat boyu; görebildiğimiz sürece. Ayık ve uyanık olarak yakalayabildiğimiz takdirde hayatı. Ve Cihangir Yoga'da Berivan Aslan Sungur'un Yin Yoga Eğitmenliği eğitimiyle kesişti yolum. Temmuz '17’de de meditasyon hocalığımın yanı sıra yin yoga hocalığına tam anlamıyla adım atmış oluyorum. Ben ruh-zihin-beden ile bütünüyle çalışmaktan çok keyif alıyorum. Yeni şeyler keşfediyorum. Hayatta hem daha güçlü hem daha esnek durabiliyorum artık. Her şey artık hem daha derin hem daha hafif. Ve bütün bu deneyimleri daha rahat anlamamı, içselleştirmemi, görmemi sağlayan en büyük araç da kelimelerim. Yazıyorum çünkü yazı benim bu hayatta ruhumla özgürce dansedebildiğim en özgür alan. Yazıyorum çünkü yaşadığımız, başımıza gelen herhangi bir şeyde yalnız olmadığımızı, çaresiz olmadığımızı bilelim, kuvvetimizi yine birbirimizden alalım, birbirimize yayalım ve şifa olalım diye.. Tüm insanlığa yayılmak niyetiyle. Mail adresim: gamzebaytan@gmail.com

Kıyafetlerinize özen gösteren teknoloji: Siemens iQ500 ile tanışın

Evde zamanımızın büyük bir kısmı, farkında olmasak da rutin işlere gidiyor. Pek çoğumuz için bu rutinde en çok vakit alan işlerden biri de şüphesiz ki çamaşır yıkamak ve kurutmak. Çamaşırlar için uygun programı seçmek, deterjanı ayarlamak, ıslak çamaşırların kurumasını beklemek ve ütü… Tüm bunlar bazen günün temposu içinde küçük ama rutinde bir yük haline dönüşebiliyor. Hayatı kolaylaştıracak birçok yenilik ise Siemens’ten geliyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makineleri ile rutininiz artık hiç olmadığı kadar kolay ve pratik. Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makinesinde çamaşırlarınızı sizden önce düşünen, her adımı sizin yerinize planlayan bir teknoloji var. Size ise bu teknolojinin keyfini çıkarmak kalıyor. 



intelligentDry: “Ben ne yapacağımı bilirim” diyen çamaşır ve kurutma ikilisi 

Pamuk tişörtler, hassas bluzlar, okuldan gelen kalın eşofmanlar… Normalde hepsi için ayrı ayrı düşünüp doğru programı aramanız gerekir. Ama artık değil. Gün içinde onlarca şeyle uğraşırken bir de çamaşırın “fazla mı kurudu, az mı kurudu, ya buruşursa?” stresi yaşamıyorsunuz. Çünkü makineler zaten kendi arasında konuşup sizin yerinize karar veriyor.  

Çamaşır ve kurutma makineniz sadece yan yana duran iki cihaz değil; birbirini anlayan, sizin yerinize düşünen bir ikili. Siemens iQ500’ün intelligentDry teknolojisi sayesinde “Acaba doğru programı seçtim mi?” stresi tamamen bitiyor. Yıkama bittiği anda çamaşır makineniz tüm detayları (kumaş türü, yük miktarı, ıslaklık seviyesi, hatta ısı toleransını) tek tek kurutma makinesine iletiyor. Kurutma makinesi de tüm bu bilgileri alıp kıyafetlerin için en doğru programı otomatik olarak seçiyor ve başlatıyor. 



Evinizde görünmez bir iş ortağı varmış gibi… Sessiz, hızlı ve tamamen sizin konforunuz için çalışan. Tek yapmanız gereken çamaşırları makineye atmak; gerisini teknolojinin kendisine bırakmak ve keyfini çıkarmak. 

Mini Yük Özelliği: “Şunu bir hızlı aradan çıkarayım” dediğiniz anlar için 

Spor sonrası sepette sırasını bekleyen bir tişört, “yarın tekrar giyeceğim” diye bir kenara ayırdığınız gömlek ya da akşam dışarı çıkmadan önce anında yıkanması gereken bir bluz. Makineyi tam dolduracak kadar birikmesini beklemek istemezsiniz; ama tek parça kıyafet için makinenizi çalıştırmak istemezsiniz. Siemens iQ500 çamaşır makinesinin mini yük özelliği tam da bu anlar için tasarlandı. Yarım kiloya kadar olan birkaç parça çamaşırı, kısa sürede ve düşük enerji tüketimiyle yıkayabilirsiniz. 



Günlük hayatın koşturmacasında en güzeli de şu: Siemens Home Connect uygulaması üzerinden bir dokunuşla mini yük programını açıyor, çamaşırlarınızı dakikalar içinde temiz ve mis gibi alıyorsunuz. Pratik, hızlı ve o küçük yükleri büyük bir mesele olmaktan çıkaracak kadar akıllı. Siz temponuza devam edin; o, çamaşırlarınız için detayları halletsin.  

20’den fazla yıkama ve 15’den fazla kurutma programı ile gardırobunuzdaki her kıyafete ayrı bir seçenek 

Her kumaş, her kullanım, her kıyafetin ayrı bir dili vardır. Siemens çamaşır ve kurutma makinesi işte bu yüzden onlarca akıllı programla kıyafetlerinizin ömrünü uzatıyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma Makineniz, tüm ihtiyaçları bilir ve sizin için en uygun seçeneği sunar. Siemens Home Connect uygulaması sayesinde tüm programlara tek dokunuşla erişebilir, hatta yeni çıkan programları indirerek makinenizi kişiselleştirebilirsiniz. Böylece makineniz yıllar geçse bile zamana ayak uydurmaya devam eder.  

Program Asistanı: “Sen söyle, ben ayarlarım” diyen yardımcı 

“Hangi program daha doğru? Çamaşır az mı çok mu? Bir kere giydim ama uzun programa atsam mı?” diye düşünmenize gerek kalmadan Program Asistanı tüm bunları size en doğru programında çalıştırır. Kumaş türünü, çamaşırın ağırlığını, kirlilik seviyesini analiz eder ve size en uygun yıkama-kurutma programını önerir. Bu sayede yalnızca doğru programı bulmakla kalmaz; suyu, enerjiyi ve zamanı en verimli şekilde kullanır. Siz de makinelerin işini yapmasına izin verip, geri kalan zamanınızı kendinize ya da sevdiklerinize ayırabilirsiniz. 

SmartFinish: Ütüye ayırdığınız süre artık size kaldı 

Kim ister çamaşırların başında ütüyle saatlerini harcamayı? SmartFinish teknolojisi buharın gücünü kullanarak kırışıklıkları daha makineden çıkmadan %50’ye kadar azaltıyor. Sonuç? Daha az ütü, daha çok kendinize ayırdığınız zaman. Teknolojinin keyfini çıkarmak için Siemens Home Connect uygulamasıyla SmartFinish’i açmanız yeterli. Ütü masası açmadan, güç harcamadan, zaman kaybetmeden kıyafetleriniz giyime hazır hale gelir. Bir toplantı öncesi, spontane bir plan öncesi ya da sadece rahatlık istediğiniz bir anda SmartFinish teknolojisi sizin için çalışır.  

Program İndirme: Makineniz hep güncel, hep “yenilikte” 

Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makinesi, güncel yeni programları kolayca indirip tek dokunuşla kullanabilirsiniz. İhtiyaç değiştikçe çamaşır makineniz de sizinle birlikte kendini güncelliyor. Siemens’in en sevilen yanlarından biri, cihazların statik kalmaması. Yani bugün aldığınız çamaşır makinesi birkaç yıl sonra bile yeni özellikler kazanabiliyor. 



Siemens Home Connect üzerinden cihaza özel yeni yıkama ve kurutma programları indirebiliyorsunuz. Mevsimsel ihtiyaçlar, moda olan yeni kumaş türleri, spor kıyafetlerin gelişmesi… Ne değişirse değişsin, makineniz hep güncel kalıyor. 

Tıpkı telefonunuza uygulama güncellemesi indirir gibi çamaşır ve kurutma makineniz de güncellemelerle değişen yaşam tarzınıza ayak uyduruyor. 

Akıllı deterjan yönetimi: i-Dos ile her yıkamada doğru ölçü 

Makineyi tamamen doldurunca veya tek parça kıyafeti makineye attığınızda ne kadar deterjan koyacağınızı bilemiyor olabilirsiniz. İşte tam bu noktada i-Dos Deterjan Tarama teknolojisi devreye giriyor. Siemens Home Connect üzerinden şişelerin barkodunu okutup su sertliği ve deterjan yoğunluğunu makineye iletiyor, i-Dos ise her yıkamada doğru miktarı otomatik olarak ayarlıyor. Üstelik Siemens Home Connect uygulaması, deterjan seviyesini takip ederek deterjanınız tükenmeden önce size haber veriyor. Tek yapmanız gereken uygulamayı telefonunuza yüklemek ve çamaşır makinenizi uygulamaya bağlamak. 

stainRemoval teknolojisi: Zorlu lekelerle inatlaşmayı unutun 

Çay, yağ, makyaj, çikolata lekeleri… Gün içinde fark etmeden üzerinize bulaşan lekeler artık kâbus olmaktan çıkıyor. Siemens iQ500 çamaşır makinesi ile stainRemoval teknolojisi devreye giriyor. Tek bir dokunuşla çay, yağ, kozmetik veya günlük hayatta karşılaştığınız diğer zor lekeler için özel programları aktif edebilirsiniz. 

Siemens Home Connect uygulaması sayesinde daha fazla leke türünü ve bunlar için geliştirilmiş özel programları keşfetmek de mümkün. Yani sadece “lekeyi çıkar” demekle kalmıyor, sizin için en doğru yıkama programını da otomatik olarak öneriyor. Böylece hem lekelerle uğraşmak zorunda kalmıyor hem de giysilerinizin ömrünü koruyorsunuz. 

Artık çocuğunuza yemek yedirirken dökülen yemek lekeleri, kahve kazaları ya da mutfakta sıçrayan yağ lekeleri sizi endişelendirmiyor. stainRemoval, günlük hayatın getirdiği küçük sürprizlere karşı en güvenilir yardımcınız oluyor. 

Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makineleri, artık sadece kıyafetlerinizi temizleyen makineler değil; size zaman, konfor ve güven veren akıllı iş ortaklarınızdır. Ütüye harcadığınız vakti kendinize ayırın, lekelerle uğraşmayı unutun ve teknolojinin yaşam alanınıza uyumunun keyfini yaşayın.

*Bu yazı Siemens’in katkılarıyla hazırlanmıştır. 





İlgili Makale