X

İş hayatında otonomi neden önemlidir: İş tatmini ve esenliğin sırrı otonomide mi gizli?

Henüz iş hayatında insan konusuna odaklanma fikrimin olmadığı yıllarda, finans sektöründe risk uzmanı olarak çalışırken, sonradan üstüne çok kafa yoracağım bir durum yaşadım. Yaptığımız iş, önemli ayrıntılar içeren çıktıların, yetki seviyesine göre bir dizi onaydan geçerek sonuçlandığı türden bir işti. Doğru sonuçlanması için dikkatli kontrol gerekiyordu ve bu, onay zincirindeki herkesin sorumluluğuydu.

Beraber çalıştığım farklı yöneticiler arasında peş peşe denk gelen ikisi arasında, ben aynı ben olmama karşın, iş sonuçlarım arasında gözle görülür farklar oldu. Birincisi, bugün adına “mikro yöneticilik” dediğimiz bir tarza sahipti. Yaptığım işi onayına yolladığımda mutlaka bir değişiklik ya da düzeltme talebiyle geri gönderiyordu. Bu değişiklikler işin sonucuna etki edecek önemde değillerdi ama yöneticim mükemmelliği hedeflediği için böyle oluyordu. Gitgide yolladığım işlerde hatalar yapmaya, mutlaka gözümden kaçırmaya da başladım. Sanki hatasız olmaya çabaladıkça durum daha da kötüleşiyordu.

Bölümümüzdeki bir yeniden yapılanma sırasında yöneticiler ve tüm ekipler değişti. Bana denk gelen yeni yöneticiyle ise benzeri onay sürecinde şunu yaşamaya başladım: Yolladığım her iş hızla onaydan geçiyor ve büyük tutarlarda üst yönetime kadar gidiyordu. Çok önemli bir gereklilik olmadıkça, onaya yolladığım hiçbir şey bana geri gelmiyordu. Önce biraz panikledim. Bu yönetici, belli ki fazla ince detayla oyalanmadan işi bitirmeye daha yatkın biriydi. Eğer gözünden kaçan önemli bir şey olursa, hele ki üst yönetim onayında bu fark edilirse, onun kadar benim de sorunum olurdu!

İşte bu farkındalık anı, bugün biliyorum ki beni dönüştürdü. Yaptığım işin tam sorumluluğunu aldığım an o andır. Öncesinde de sorumluluk sahibi biriydim ancak başka birinin bakış açısını taklit etmekte zorlanıyordum ve işim yürümüyor gibiydi. Hatta nasıl olsa yeterli bulunmayacağını bilmenin verdiği bir kayıtsızlık da oluşuyordu. Oysa şimdi, hatasıyla ve sevabıyla ortaya çıkan işin gerçek sahipliğini iliklerime kadar hissediyordum. Yetişkin bir insanın da işini sahiplenmesinin başka yolu pek yok. İkinci yöneticim, liderlik özellikleri de taşıyan ve bugün hala saygıyla andığım kişilerden biri olarak anılarımda yer etti. Zaman içinde onu tanıdıkça, bizlere güvendiğini davranışlarıyla gösterdiğini ve bunu en baştan yaptığını anladım. Bunun karşılığında da, farklı kişiliklere sahip olmamıza karşın ekipçe hepimizin işe dört elle sarılarak zor zamanlarda bile işleri başarıyla kotardığımızı, fazla mesai gerektiğinde şikâyet etmediğimizi hatırlıyorum.

Kariyerimde önemli bir dönemeç olan iş değişikliklerinden birinde ise, kendi sorumlu olduğum konuda, kurumda benden başka bilgili ya da yetkili kimsenin olmaması durumunu yaşadım. Elimden çıkan her şeyin onay zinciriyle sonuca ulaşmasına yıllarca alışmış olan ben, tek yetkili olduğumda bir performans patlaması yaşadım. Motivasyonum kadar iş sonuçlarım da dikkate değer biçimde iyileşti.

Tüm bu karşılaştırmalar, öncesi–sonrası hikayeleri aynı kavrama işaret ediyor: Otonomi. Biz yetişkinlerin, yaptıkları ve ürettikleri işten memnun olmasını sağlayan, para kazanmak dışında elde etmek istedikleri başka faydalar da var. Bunlar aslında kişisel değerlerimizle de bağlantılı. Örneğin, başarı bizim için önemli bir değer ise, işte de başarıyı arıyoruz. (Bunu çok önemsemeyen biri, işte başarısızlık yaşadığı zamanları daha rahat atlatabilir.) Prestij kavramına çok değer veriyorsak, işin de bize prestij sağlayan cinsten olmasını istiyor, böyle olmadığında motivasyonumuzu kaybedebiliyoruz. Otonomi de bunlardan biri. İşimizi yaparken bağımsız olabilmek, bizi ve işimizi besliyor. Araştırmalara göre ise otonomi, hem çalışanın esenliği, hem de iş tatmini üzerinde büyük etkiye sahip. Tek başına iş performansını doğrudan etkilemese de, tatmin, motivasyon ve sağlık üzerindeki olumlu etkileri ve stresi azaltıcı etkisi sebebiyle de iş performansını dolaylı yoldan olumlu etkiliyor.

Otonominin tanımını şöyle yapabiliriz: Bir işi en iyi şekilde yapabilmemize olanak sağlayan koşullara sahip olmak. Bu, işin nasıl yapılacağı konusunda da inisiyatif sahibi olmak anlamına geliyor. Tersi durumda ise, işin sonucuyla yetinilmemesi ve işin nasıl yapılması gerektiğinin ince detayda tanımlanması ya da her adımın kontrol edilmesi gibi bir durum var. Bu, uzun vadede çalışanların özgüveninde ve motivasyonunda ve dolaylı olarak performansında da düşüşe yol açıyor. Sağlık sorunlarına varan stres yaşamalarına neden olabiliyor.

Otonomi sağlamak, kuralların hiç olmaması anlamına gelmiyor, çünkü hepimiz işimizi kurallara bağlı şekilde yapıyoruz.

Kimler daha çok sahip, kimler değil?

İş hayatında en çok otonomiye sahip olanlar yöneticiler. Bu da çok doğal, kuralları ve iş yapış şekillerini belirleyen kesim oldukları için. Kendi işini kendi yapan bağımsız profesyoneller, görece daha az otonomiye sahip, özellikle işin hızı ve çalışma saatleri anlamında. Bu da, bu kesimin normali. Vasıfsız çalışan kapsamına girenler ise özellikle çalışma saatleri açısından neredeyse hiçbir inisiyatife sahip değil.

Ne yapalım?

Bazen otonomi, hangi koşulların işimizi kolaylaştıracağını net tanımlamamız ile de başlayabilir. İyi bir yöneticiyle çalışıyorsak, bize bunu sağlamaya çalışacaktır. Ancak bunun öneminin farkında olmayan, ya da işimizi kolaylaştırmak için yeterince şey yaptığını sanan bir yöneticiye, bize destek olacak koşullarla ilgili daha açık ve talepkar olmak da otonomi kazanmamızı sağlayabilir. Bu noktada elbette olumsuz karşılanma endişesi doğuyor. Bunu ise biraz özenli bir odaklanmayla, sinyalleri doğru okuyarak, empati ve iletişim kaslarımızı kullanarak çözmeye çalışmak gerekecektir. O kişinin yerine kendini koyup, nelerin işini kolaylaştıracağını görebilmek, bunun iyi bir örneği olur.

Yöneticilik şapkası olanlar için, otonomi sağlamakta tereddüt hissetmek normal karşılanacak bir durum. Bu, özellikle yöneticilikteki ilk zamanlarda daha sık yaşanıyor. Ancak deneyim kazandıkça işleri delege etmek ve insanlara güven göstererek iş sonuçlarını takip etmek daha kolaylaşıyor. Eğer zorlanıyorsak, odağı ve amacı mükemmel iş sonuçlarından alıp, işlerin hallolmasına kaydırmakta fayda olabilir. Yönetici pozisyonu, artık işin kendisinden değil, insanların performansından sorumlu olma durumudur. İnsanların hangi durumlarda motive, yaratıcı, üretken olduklarına, hangi durumlarda enerjilerinin düştüğüne dikkat etmek, hangi açıdan desteğe ihtiyaç duyduklarını kendi sorumluluklarını da taşıyacak şekilde paylaşmalarını sağlamak ideal yaklaşımdır. Ancak bu paylaşımı yapabilmeleri için de sahici bir güven ortamı yaratabilmek kritiktir.

Eğer otonomi elde etmemiz neredeyse imkansız olan bir işte çalışıyorsak, bu işin bize sağladığı faydaların hayatımızdaki yerini gözden geçirmek ve hep fakında olmak, iş-yaşam dengesine aktif olarak dikkat etmek, işin mesai saatlerinin dışında zamanımızı almamasını sağlamak, iş dışında bizi besleyecek uğraşlar edinmek, sosyal ilişkilerimize önem vermek ve vakit ayırmak, stres kontrolü için kişisel gelişim yöntemlerini yaşantımıza mutlaka dahil etmek çok iyi olacaktır.

Kaynakça:
https://www.sciencedaily.com/
https://www.researchgate.net/
https://www.birmingham.ac.uk/
https://er.educause.edu/blogs/2015/6/why-autonomy-is-important-for-peak-performance
https://www.kigem.com/mikro-yoneticilik-nedir.html
https://decision-wise.com/autonomy-empowering-the-individual-to-do-their-best-work/

İlginizi çekebilir: İddialı olma iddiasında mısınız: Dikkat etmeniz gereken 6 nokta

Ece Ağabeyoğlu, ACC: 1998 – 2014 arasını kapsayan tam zamanlı kurumsal çalışma döneminde sigorta ve bankacılık sektörlerinde satıştan risk analizine, oradan eğitmenliğe ve koçluğa uzanan yerli ve küresel kurumlardaki yolculuğunda giderek iş tatmini ve insana merak saldı. Örgütsel Psikoloji alanında danışmanlık, profesyonel koçluk, eğitmenlik, iş ve meslek danışmanlığı şapkalarını taktı. Son yıllarda denge kavramına ilgi duyuyor. Ece, kurumsal eğitimler vermenin dışında, kendi yolunu kendi çizmek isteyen bireylere meslek seçimi, kariyerdeki adımlar ve iş tatmini gibi konular etrafında destek veriyor. Öğrenmeyi ve paylaşmayı seviyor.

Kıyafetlerinize özen gösteren teknoloji: Siemens iQ500 ile tanışın

Evde zamanımızın büyük bir kısmı, farkında olmasak da rutin işlere gidiyor. Pek çoğumuz için bu rutinde en çok vakit alan işlerden biri de şüphesiz ki çamaşır yıkamak ve kurutmak. Çamaşırlar için uygun programı seçmek, deterjanı ayarlamak, ıslak çamaşırların kurumasını beklemek ve ütü… Tüm bunlar bazen günün temposu içinde küçük ama rutinde bir yük haline dönüşebiliyor. Hayatı kolaylaştıracak birçok yenilik ise Siemens’ten geliyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makineleri ile rutininiz artık hiç olmadığı kadar kolay ve pratik. Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makinesinde çamaşırlarınızı sizden önce düşünen, her adımı sizin yerinize planlayan bir teknoloji var. Size ise bu teknolojinin keyfini çıkarmak kalıyor. 



intelligentDry: “Ben ne yapacağımı bilirim” diyen çamaşır ve kurutma ikilisi 

Pamuk tişörtler, hassas bluzlar, okuldan gelen kalın eşofmanlar… Normalde hepsi için ayrı ayrı düşünüp doğru programı aramanız gerekir. Ama artık değil. Gün içinde onlarca şeyle uğraşırken bir de çamaşırın “fazla mı kurudu, az mı kurudu, ya buruşursa?” stresi yaşamıyorsunuz. Çünkü makineler zaten kendi arasında konuşup sizin yerinize karar veriyor.  

Çamaşır ve kurutma makineniz sadece yan yana duran iki cihaz değil; birbirini anlayan, sizin yerinize düşünen bir ikili. Siemens iQ500’ün intelligentDry teknolojisi sayesinde “Acaba doğru programı seçtim mi?” stresi tamamen bitiyor. Yıkama bittiği anda çamaşır makineniz tüm detayları (kumaş türü, yük miktarı, ıslaklık seviyesi, hatta ısı toleransını) tek tek kurutma makinesine iletiyor. Kurutma makinesi de tüm bu bilgileri alıp kıyafetlerin için en doğru programı otomatik olarak seçiyor ve başlatıyor. 



Evinizde görünmez bir iş ortağı varmış gibi… Sessiz, hızlı ve tamamen sizin konforunuz için çalışan. Tek yapmanız gereken çamaşırları makineye atmak; gerisini teknolojinin kendisine bırakmak ve keyfini çıkarmak. 

Mini Yük Özelliği: “Şunu bir hızlı aradan çıkarayım” dediğiniz anlar için 

Spor sonrası sepette sırasını bekleyen bir tişört, “yarın tekrar giyeceğim” diye bir kenara ayırdığınız gömlek ya da akşam dışarı çıkmadan önce anında yıkanması gereken bir bluz. Makineyi tam dolduracak kadar birikmesini beklemek istemezsiniz; ama tek parça kıyafet için makinenizi çalıştırmak istemezsiniz. Siemens iQ500 çamaşır makinesinin mini yük özelliği tam da bu anlar için tasarlandı. Yarım kiloya kadar olan birkaç parça çamaşırı, kısa sürede ve düşük enerji tüketimiyle yıkayabilirsiniz. 



Günlük hayatın koşturmacasında en güzeli de şu: Siemens Home Connect uygulaması üzerinden bir dokunuşla mini yük programını açıyor, çamaşırlarınızı dakikalar içinde temiz ve mis gibi alıyorsunuz. Pratik, hızlı ve o küçük yükleri büyük bir mesele olmaktan çıkaracak kadar akıllı. Siz temponuza devam edin; o, çamaşırlarınız için detayları halletsin.  

20’den fazla yıkama ve 15’den fazla kurutma programı ile gardırobunuzdaki her kıyafete ayrı bir seçenek 

Her kumaş, her kullanım, her kıyafetin ayrı bir dili vardır. Siemens çamaşır ve kurutma makinesi işte bu yüzden onlarca akıllı programla kıyafetlerinizin ömrünü uzatıyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma Makineniz, tüm ihtiyaçları bilir ve sizin için en uygun seçeneği sunar. Siemens Home Connect uygulaması sayesinde tüm programlara tek dokunuşla erişebilir, hatta yeni çıkan programları indirerek makinenizi kişiselleştirebilirsiniz. Böylece makineniz yıllar geçse bile zamana ayak uydurmaya devam eder.  

Program Asistanı: “Sen söyle, ben ayarlarım” diyen yardımcı 

“Hangi program daha doğru? Çamaşır az mı çok mu? Bir kere giydim ama uzun programa atsam mı?” diye düşünmenize gerek kalmadan Program Asistanı tüm bunları size en doğru programında çalıştırır. Kumaş türünü, çamaşırın ağırlığını, kirlilik seviyesini analiz eder ve size en uygun yıkama-kurutma programını önerir. Bu sayede yalnızca doğru programı bulmakla kalmaz; suyu, enerjiyi ve zamanı en verimli şekilde kullanır. Siz de makinelerin işini yapmasına izin verip, geri kalan zamanınızı kendinize ya da sevdiklerinize ayırabilirsiniz. 

SmartFinish: Ütüye ayırdığınız süre artık size kaldı 

Kim ister çamaşırların başında ütüyle saatlerini harcamayı? SmartFinish teknolojisi buharın gücünü kullanarak kırışıklıkları daha makineden çıkmadan %50’ye kadar azaltıyor. Sonuç? Daha az ütü, daha çok kendinize ayırdığınız zaman. Teknolojinin keyfini çıkarmak için Siemens Home Connect uygulamasıyla SmartFinish’i açmanız yeterli. Ütü masası açmadan, güç harcamadan, zaman kaybetmeden kıyafetleriniz giyime hazır hale gelir. Bir toplantı öncesi, spontane bir plan öncesi ya da sadece rahatlık istediğiniz bir anda SmartFinish teknolojisi sizin için çalışır.  

Program İndirme: Makineniz hep güncel, hep “yenilikte” 

Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makinesi, güncel yeni programları kolayca indirip tek dokunuşla kullanabilirsiniz. İhtiyaç değiştikçe çamaşır makineniz de sizinle birlikte kendini güncelliyor. Siemens’in en sevilen yanlarından biri, cihazların statik kalmaması. Yani bugün aldığınız çamaşır makinesi birkaç yıl sonra bile yeni özellikler kazanabiliyor. 



Siemens Home Connect üzerinden cihaza özel yeni yıkama ve kurutma programları indirebiliyorsunuz. Mevsimsel ihtiyaçlar, moda olan yeni kumaş türleri, spor kıyafetlerin gelişmesi… Ne değişirse değişsin, makineniz hep güncel kalıyor. 

Tıpkı telefonunuza uygulama güncellemesi indirir gibi çamaşır ve kurutma makineniz de güncellemelerle değişen yaşam tarzınıza ayak uyduruyor. 

Akıllı deterjan yönetimi: i-Dos ile her yıkamada doğru ölçü 

Makineyi tamamen doldurunca veya tek parça kıyafeti makineye attığınızda ne kadar deterjan koyacağınızı bilemiyor olabilirsiniz. İşte tam bu noktada i-Dos Deterjan Tarama teknolojisi devreye giriyor. Siemens Home Connect üzerinden şişelerin barkodunu okutup su sertliği ve deterjan yoğunluğunu makineye iletiyor, i-Dos ise her yıkamada doğru miktarı otomatik olarak ayarlıyor. Üstelik Siemens Home Connect uygulaması, deterjan seviyesini takip ederek deterjanınız tükenmeden önce size haber veriyor. Tek yapmanız gereken uygulamayı telefonunuza yüklemek ve çamaşır makinenizi uygulamaya bağlamak. 

stainRemoval teknolojisi: Zorlu lekelerle inatlaşmayı unutun 

Çay, yağ, makyaj, çikolata lekeleri… Gün içinde fark etmeden üzerinize bulaşan lekeler artık kâbus olmaktan çıkıyor. Siemens iQ500 çamaşır makinesi ile stainRemoval teknolojisi devreye giriyor. Tek bir dokunuşla çay, yağ, kozmetik veya günlük hayatta karşılaştığınız diğer zor lekeler için özel programları aktif edebilirsiniz. 

Siemens Home Connect uygulaması sayesinde daha fazla leke türünü ve bunlar için geliştirilmiş özel programları keşfetmek de mümkün. Yani sadece “lekeyi çıkar” demekle kalmıyor, sizin için en doğru yıkama programını da otomatik olarak öneriyor. Böylece hem lekelerle uğraşmak zorunda kalmıyor hem de giysilerinizin ömrünü koruyorsunuz. 

Artık çocuğunuza yemek yedirirken dökülen yemek lekeleri, kahve kazaları ya da mutfakta sıçrayan yağ lekeleri sizi endişelendirmiyor. stainRemoval, günlük hayatın getirdiği küçük sürprizlere karşı en güvenilir yardımcınız oluyor. 

Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makineleri, artık sadece kıyafetlerinizi temizleyen makineler değil; size zaman, konfor ve güven veren akıllı iş ortaklarınızdır. Ütüye harcadığınız vakti kendinize ayırın, lekelerle uğraşmayı unutun ve teknolojinin yaşam alanınıza uyumunun keyfini yaşayın.

*Bu yazı Siemens’in katkılarıyla hazırlanmıştır. 





İlgili Makale