X

İlişkilerimizde inandıklarımızdan yaşadıklarımıza: Hangisi daha gerçek?

“Bulanlar, ancak arayanlardır.” Mevlana Celaleddin Rumi

Hadi itiraf edelim, bir ilişkiye başladığımızda beynimizde bir “insan” yaratırız. Bu tamamen görmek istediklerimizden yani “inanmayı” seçtiklerimizden oluşmuştur değil mi? Bu insan bir kere mükemmel insandır… Suçu veya pürüzü yoktur… İyi bir insandır, güzel bir insandır, kibar bir insandır, kısacası insanüstü niteliklerle donattığımız çamuru olmayan yaraları olmayan ve yara bırakmayan bir insandır… Kapılırız bu hayale hem de isteye isteye… Hem de tam tersi olduğunu bile bile kapılırız.

Neden derseniz inanmak isteriz, hepimiz böyleyiz… Kendimizi bilmeden yani kendimizden insan olmak fiilinin gerçekliğine varamadan o karşımızdaki adamdan veya kadından insanüstü bir varlık olmasını bekleriz… Her şeyde çok iyi olması gerekmektedir. Neye elini atsa başarılı olmalıdır. İşinde iyi olmalıdır, evde iyi olmalıdır, iyi bir anne iyi bir baba olmalıdır, iyi bir arkadaş olmalıdır… İnanırız değil mi? İyi olacağına, bizi incitmeyeceğine, bu kadar değişmeyeceğine, hep aynı kalacağına; kısacası bugün verilen tüm sözlere inanmak isteriz.

Çizgiler çizeriz sonra, sevdiklerimizi sevgililerimizi “çerçeveler” ile tanımlarız. Bizim sevdiğimiz olduğu için çok başarılı olmalıdır, bizim elimizi tuttuğu için önemli bir kişi olmalıdır, sırf bizim yanımızda olduğu için buna layık olmalıdır değil mi? Kendi gibi olmak mı? O da neymiş diye düşünürüz değil mi? Bu kişi ne de olsa bizim ona çoktan çizmiş olduğumuz sınırlara sığmak durumundadır. Bizler inanmışızdır bir kere… Tüm inandıklarımız, hayal ettiklerimiz, bu kişiye gerçekte “bakmadan” onun kim olduğunu anlamadan onun için “biçtiğimiz” hayat yıkılamaz olandır… Kimin gücü yetebilir ki bu çizgilerimizi silmeye, inandıklarımızın tam tersini bizlere kanıtlayabilmeye?

İşte biz burada “hayat” cevabını alıyor olacağız hep birlikte… İnandıklarımızın bir insanın özüne bakmak yerine kendi kafamızda yarattığımız imajının nasıl da eksik olduğunu bizlere gösteren hayattır. Ben bugün bu yazımda sizlerle birlikte ilişkilerimizde çok sık rastladığımız “hayal kırıklığı” üzerine biraz daha detaylı bakalım istiyorum… Neden hayallerimiz kırılır, neden inandıklarımız yaşadıklarımız olamaz, neden inançlarımız hayatımıza yansıyamaz, istediklerimiz o diğer kişi söz konusu olduğunda öyle inandığımız kadar muhteşem şekilde gerçekleşemez?

Cevabımız oldukça basit çünkü karşımızda keşfedilmeyi bekleyen kocaman bir dünya vardır… Bir düşünün uzay mekiğinin içinde bilinmeyen bir gezegene doğru gitmekteyiz. Kendimizce bazı tahminlerimiz var; bu gezegende hayat olduğunu, su olduğunu, verimli topraklar olduğunu ve gerçekten “yaşamayı” isteyeceğimiz bir gezegen olduğunu düşünüyoruz. Buna inanıyoruz. Sonraki aşamada bu böyle olsun istiyoruz. Fakat bu gezegene yaklaştıkça kurak çöller de görüyoruz, karanlık bölgeler de… Susuz topraklar da olduğunu biliyoruz, yeşil bölümler de… Sonunda ne oluyor, bir seçim yapmak noktasına geliyoruz… “İnandıklarımıza” karşın yaşadıklarımız oluşuyor…

İşte hayal kırıklıklarımız burada başlıyor. Bizler bu can-ım gezegenin çöllerini “kabul edemiyoruz” “inanamıyoruz” ve evet inkar ediyoruz. Bu inkar ile başlıyor ayrılıklar, inandıklarımız asıl olanın öz olanın önüne geçiyor. Gerçek olana değil kafamızda tasarladığımıza, inanmayı seçtiğimize ve aslında olmayan bir gerçekliğe odaklanıyoruz… Kırıp dökülüyoruz, burada ne kendimiz kalıyoruz geriye ne de bu gezegenden bize verilebilecek bir nefes… Biz “inandığımız” üzere nefes almayı orada göreceğimiz yeşilliklere koşullandırıyoruz. Bunları görmediğimizde “gerçeklik” ile karşılaştığımızda nefes alamayacağımızı düşünüyoruz… Ve evet bol bol oksijen olan o muhteşem gezegen inandığımız gibi olmadığı için hayal kırıklığı yaşıyoruz. Sırf kafamızın içerisindeki kalıplara uyamadıklarından, sırf bizim istediğimiz gibi bir insan olamadıklarından öylece sevdiklerimizi kaybediveriyoruz…

Peki, ne yapmamız gerekir? Eğer inancımız ile yaşadıklarımız karşılaştıklarımız arasında bu kadar fark var ise gerçekten bir ilişkiyi devam ettirmek için ne yapmak gerekir? Bu kilit soruyu kendinize sormanızı istiyorum: Sizce doğru cevap nedir? Benim için bu sorunun cevabı sadece “görmeyi” bilmekten geçiyor… Yani hiçbir şeyi ve hiç kimseyi kalıplara, beklentilere, çerçevelere sığdırmaya çalışmadan sadece olduğu gibi sevebilmek yetimizden… Eğer bunu yapamıyorsak belki hikayemizde olduğu üzere yeni gezegenleri keşfetmek üzere bir seçim yapmamız ve yolumuza devam etmemiz gerekir. Eğer bunu “gerçekten” yaşamak istiyorsak, orası belki de tüm hayatımız boyunca bizi bekleyen sevgili cennetimiz oluverir.

Bugün bu yazımda bana eşlik ediyorsanız ilişkilerinizde yorumladıklarınıza veya çerçeve içine almaya çalıştıklarınıza yeniden bakmanızı dilerim. Elinizi tutan sevgili adama veya kadına “inançlarınızla” neleri yaşatmaya çalışıyorsunuz? Onları “oldukları” gibi kabul edebiliyor musunuz? Gerçekten hayal etmeden onların özüne bakabilecek kadar cesaret gösterebiliyor musunuz? İnançlarınız dışında kalsa da onları iyi ve kötüleri ile hayatınıza alabiliyor musunuz? Yaralarına yaşadıklarına ve bugünlerine yargılamadan ve değiştirmeden dokunabiliyor musunuz?

İnanmak kolay olandır… İnanıp da neden böyle olmadığını sormak yine kolay olandır… İnandıklarını yaşamaya çalışmak kolay olandır… Kafamızda bir insan yaratmak daha da kolay olandır… Zor olan “aramaktır,” zor olan “özüne bakmaktır” ve evet zor olan gerçekten “yaşamaya” gönüllü olmaktır… Bugün sizler, inandıklarınızdan sıyrılıp özü yaşamaya hazır mısınız?

 

İlginizi çekebilir: İlişkilerimizde güvenebilmek ya da güvenememek: İşte bütün mesele bu

Pınar Özeken (Ulus): 2007 yılında Boğaziçi Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik bölümü ile Kimya bölümlerini bitirdi. Aynı üniversitede Biyomedikal Mühendisliği ve İspanya Pompeu Fabra üniversitesinde master derecelerini aldı. Özellikle 2011’den bu yana moda ile ilgili çalışmalara ağırlık verdi ve hala moda üzerine yazı dizileri, farklı moda kaynaklarında yayınlanmaktadır. Yoga eğitmeni olma yolunda ilerleyen Pınar, bir Arjantin Tango aşığı. Gerçek tutkularından bir diğeri ise seyahat etmek."Dünya üzerinde ayak basılmadık toprak kalmasın" mottosu ile dünyayı dolaşmaya devam ediyor.

Kıyafetlerinize özen gösteren teknoloji: Siemens iQ500 ile tanışın

Evde zamanımızın büyük bir kısmı, farkında olmasak da rutin işlere gidiyor. Pek çoğumuz için bu rutinde en çok vakit alan işlerden biri de şüphesiz ki çamaşır yıkamak ve kurutmak. Çamaşırlar için uygun programı seçmek, deterjanı ayarlamak, ıslak çamaşırların kurumasını beklemek ve ütü… Tüm bunlar bazen günün temposu içinde küçük ama rutinde bir yük haline dönüşebiliyor. Hayatı kolaylaştıracak birçok yenilik ise Siemens’ten geliyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makineleri ile rutininiz artık hiç olmadığı kadar kolay ve pratik. Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makinesinde çamaşırlarınızı sizden önce düşünen, her adımı sizin yerinize planlayan bir teknoloji var. Size ise bu teknolojinin keyfini çıkarmak kalıyor. 



intelligentDry: “Ben ne yapacağımı bilirim” diyen çamaşır ve kurutma ikilisi 

Pamuk tişörtler, hassas bluzlar, okuldan gelen kalın eşofmanlar… Normalde hepsi için ayrı ayrı düşünüp doğru programı aramanız gerekir. Ama artık değil. Gün içinde onlarca şeyle uğraşırken bir de çamaşırın “fazla mı kurudu, az mı kurudu, ya buruşursa?” stresi yaşamıyorsunuz. Çünkü makineler zaten kendi arasında konuşup sizin yerinize karar veriyor.  

Çamaşır ve kurutma makineniz sadece yan yana duran iki cihaz değil; birbirini anlayan, sizin yerinize düşünen bir ikili. Siemens iQ500’ün intelligentDry teknolojisi sayesinde “Acaba doğru programı seçtim mi?” stresi tamamen bitiyor. Yıkama bittiği anda çamaşır makineniz tüm detayları (kumaş türü, yük miktarı, ıslaklık seviyesi, hatta ısı toleransını) tek tek kurutma makinesine iletiyor. Kurutma makinesi de tüm bu bilgileri alıp kıyafetlerin için en doğru programı otomatik olarak seçiyor ve başlatıyor. 



Evinizde görünmez bir iş ortağı varmış gibi… Sessiz, hızlı ve tamamen sizin konforunuz için çalışan. Tek yapmanız gereken çamaşırları makineye atmak; gerisini teknolojinin kendisine bırakmak ve keyfini çıkarmak. 

Mini Yük Özelliği: “Şunu bir hızlı aradan çıkarayım” dediğiniz anlar için 

Spor sonrası sepette sırasını bekleyen bir tişört, “yarın tekrar giyeceğim” diye bir kenara ayırdığınız gömlek ya da akşam dışarı çıkmadan önce anında yıkanması gereken bir bluz. Makineyi tam dolduracak kadar birikmesini beklemek istemezsiniz; ama tek parça kıyafet için makinenizi çalıştırmak istemezsiniz. Siemens iQ500 çamaşır makinesinin mini yük özelliği tam da bu anlar için tasarlandı. Yarım kiloya kadar olan birkaç parça çamaşırı, kısa sürede ve düşük enerji tüketimiyle yıkayabilirsiniz. 



Günlük hayatın koşturmacasında en güzeli de şu: Siemens Home Connect uygulaması üzerinden bir dokunuşla mini yük programını açıyor, çamaşırlarınızı dakikalar içinde temiz ve mis gibi alıyorsunuz. Pratik, hızlı ve o küçük yükleri büyük bir mesele olmaktan çıkaracak kadar akıllı. Siz temponuza devam edin; o, çamaşırlarınız için detayları halletsin.  

20’den fazla yıkama ve 15’den fazla kurutma programı ile gardırobunuzdaki her kıyafete ayrı bir seçenek 

Her kumaş, her kullanım, her kıyafetin ayrı bir dili vardır. Siemens çamaşır ve kurutma makinesi işte bu yüzden onlarca akıllı programla kıyafetlerinizin ömrünü uzatıyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma Makineniz, tüm ihtiyaçları bilir ve sizin için en uygun seçeneği sunar. Siemens Home Connect uygulaması sayesinde tüm programlara tek dokunuşla erişebilir, hatta yeni çıkan programları indirerek makinenizi kişiselleştirebilirsiniz. Böylece makineniz yıllar geçse bile zamana ayak uydurmaya devam eder.  

Program Asistanı: “Sen söyle, ben ayarlarım” diyen yardımcı 

“Hangi program daha doğru? Çamaşır az mı çok mu? Bir kere giydim ama uzun programa atsam mı?” diye düşünmenize gerek kalmadan Program Asistanı tüm bunları size en doğru programında çalıştırır. Kumaş türünü, çamaşırın ağırlığını, kirlilik seviyesini analiz eder ve size en uygun yıkama-kurutma programını önerir. Bu sayede yalnızca doğru programı bulmakla kalmaz; suyu, enerjiyi ve zamanı en verimli şekilde kullanır. Siz de makinelerin işini yapmasına izin verip, geri kalan zamanınızı kendinize ya da sevdiklerinize ayırabilirsiniz. 

SmartFinish: Ütüye ayırdığınız süre artık size kaldı 

Kim ister çamaşırların başında ütüyle saatlerini harcamayı? SmartFinish teknolojisi buharın gücünü kullanarak kırışıklıkları daha makineden çıkmadan %50’ye kadar azaltıyor. Sonuç? Daha az ütü, daha çok kendinize ayırdığınız zaman. Teknolojinin keyfini çıkarmak için Siemens Home Connect uygulamasıyla SmartFinish’i açmanız yeterli. Ütü masası açmadan, güç harcamadan, zaman kaybetmeden kıyafetleriniz giyime hazır hale gelir. Bir toplantı öncesi, spontane bir plan öncesi ya da sadece rahatlık istediğiniz bir anda SmartFinish teknolojisi sizin için çalışır.  

Program İndirme: Makineniz hep güncel, hep “yenilikte” 

Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makinesi, güncel yeni programları kolayca indirip tek dokunuşla kullanabilirsiniz. İhtiyaç değiştikçe çamaşır makineniz de sizinle birlikte kendini güncelliyor. Siemens’in en sevilen yanlarından biri, cihazların statik kalmaması. Yani bugün aldığınız çamaşır makinesi birkaç yıl sonra bile yeni özellikler kazanabiliyor. 



Siemens Home Connect üzerinden cihaza özel yeni yıkama ve kurutma programları indirebiliyorsunuz. Mevsimsel ihtiyaçlar, moda olan yeni kumaş türleri, spor kıyafetlerin gelişmesi… Ne değişirse değişsin, makineniz hep güncel kalıyor. 

Tıpkı telefonunuza uygulama güncellemesi indirir gibi çamaşır ve kurutma makineniz de güncellemelerle değişen yaşam tarzınıza ayak uyduruyor. 

Akıllı deterjan yönetimi: i-Dos ile her yıkamada doğru ölçü 

Makineyi tamamen doldurunca veya tek parça kıyafeti makineye attığınızda ne kadar deterjan koyacağınızı bilemiyor olabilirsiniz. İşte tam bu noktada i-Dos Deterjan Tarama teknolojisi devreye giriyor. Siemens Home Connect üzerinden şişelerin barkodunu okutup su sertliği ve deterjan yoğunluğunu makineye iletiyor, i-Dos ise her yıkamada doğru miktarı otomatik olarak ayarlıyor. Üstelik Siemens Home Connect uygulaması, deterjan seviyesini takip ederek deterjanınız tükenmeden önce size haber veriyor. Tek yapmanız gereken uygulamayı telefonunuza yüklemek ve çamaşır makinenizi uygulamaya bağlamak. 

stainRemoval teknolojisi: Zorlu lekelerle inatlaşmayı unutun 

Çay, yağ, makyaj, çikolata lekeleri… Gün içinde fark etmeden üzerinize bulaşan lekeler artık kâbus olmaktan çıkıyor. Siemens iQ500 çamaşır makinesi ile stainRemoval teknolojisi devreye giriyor. Tek bir dokunuşla çay, yağ, kozmetik veya günlük hayatta karşılaştığınız diğer zor lekeler için özel programları aktif edebilirsiniz. 

Siemens Home Connect uygulaması sayesinde daha fazla leke türünü ve bunlar için geliştirilmiş özel programları keşfetmek de mümkün. Yani sadece “lekeyi çıkar” demekle kalmıyor, sizin için en doğru yıkama programını da otomatik olarak öneriyor. Böylece hem lekelerle uğraşmak zorunda kalmıyor hem de giysilerinizin ömrünü koruyorsunuz. 

Artık çocuğunuza yemek yedirirken dökülen yemek lekeleri, kahve kazaları ya da mutfakta sıçrayan yağ lekeleri sizi endişelendirmiyor. stainRemoval, günlük hayatın getirdiği küçük sürprizlere karşı en güvenilir yardımcınız oluyor. 

Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makineleri, artık sadece kıyafetlerinizi temizleyen makineler değil; size zaman, konfor ve güven veren akıllı iş ortaklarınızdır. Ütüye harcadığınız vakti kendinize ayırın, lekelerle uğraşmayı unutun ve teknolojinin yaşam alanınıza uyumunun keyfini yaşayın.

*Bu yazı Siemens’in katkılarıyla hazırlanmıştır. 





İlgili Makale