İlahi nizam ve kainat 2: Tekamül mucizesi

Adım atabilmek, kolay bir iştir. Sadece öylece ayağımızı kaldırırız ve ilerlemeye çalışırız. Ve işte adım geliverir. Yer değiştirmiş oluruz. Bir adım ileriye gitmek denir buna. Adım atmak örneğin birçoğumuz için oldukça “basit” olarak tanımlanan, kolay bir aksiyondur. Peki gerçekten öyle mi?

Bir adım dahi atabilmek bu dünyada nasıl bir yankı uyandırır? Ayağımızdaki tüm hücreleri tüm bağları neredeyse vücudumuzu boylu boyunca dolaşan sinirleri uyaran bu olay, aslında bu derece basit yorumlanabilir mi?

Şimdi birlikte düşünelim; hayatımız boyunca attığımız adımları, bu kadar adımın hayatımızda oluşturduğu bağlantıları. Bu kadar adımla yürüttüğümüz işleri, koştuğumuz sokakları, geçtiğimiz şehirleri, keşfettiğimiz ormanları, buluştuğumuz insanları, terk ettiğimiz aşkları…

Bu yazımda sizinle bir adım kadar basit fakat aynı zamanda bir o kadar da karmaşık olan kainata ve bağlantılara bakalım istiyorum. Basitçe bir adım dediğimiz, bir gün dediğimiz, bir insan dediğimiz, ne olacak ki kolayca alınan nefes dediğimiz, zaten yenisine uyanırım diye özensizce uykuya daldığımız bir geceye daha bakalım istiyorum… Tüm olağanüstü halleriyle bize bahşedilmiş olan, bunun üzerine bir de sadece bize özel olarak tasarlanmış olan tüm bu akışa bir kez daha “basit” gözlerle bakalım…

Doğduğumuz andan itibaren kainatın bir parçası olduk. Fakat asla durağan bir parça değiliz, her günümüz, her kararımız, her dokunuşumuz, her seçimimiz ve her anımız aslında bu yolculuğun bir parçası. Evet, yıllar geçtiğinde nasıl olsa diyerek özelliğini, güzelliğini, duruluğunu ve muhteşemliğini yitirmesine belki izin vermekteyiz… Şimdi, işte bu akış bizim tekamülümüz, dünyada olmamızın sebebi belki sadece atmamız gereken bir adım, belki sadece o adımı atabilmemiz için bizimle birlikte daha birçok olmak eyleminin aynı anda burada bu zamanda bulunması gerekti! Belki sadece bir adımla birkaç hayatı değiştirdik…

Bu muhteşem “tekamül” tasarımını gelin sevgili Bedri Ruhselman’ın güzel eseri İlahi Nizam ve Kainat’ın o farklı anlatımıyla inceleyelim;

İlk mekanik içgüdülerle yaşamaya başlayan varlık, artık bir ruhun hizmetindedir. O, ruhun bütün ihtiyaçlarına, bütün davranışlarına cevap verecek ve onun, evrendeki maddeler arasında gerçekleşmes gereken icaplarına vasıta olacaktır. Bu andan itibaren başlamış olduğu tekamül safhasına göre hidrojen aleminin henüz varlık safhasına girmemiş kaba atomları ve onların kaba kombinezonları arasında, aktif olarak tatbikatlar yapmak ihtiyacını duyacaktır.(…) Bunun için, onları toplamak, dağıtmak ve onlardan yeni oluşumlar meydana getirmek, bedenler kurmak, bedenleri idare etmek gibi faaliyetlerde bulunmak suretiyle, tekamülüne devam edecek ve bu alemdeki ileriye doğru hazırlıklarını da böylece tamamlamış olacaktır.
(…)
İnsanların iyi bir ifade kudreti taşımayan ‘enkarnasyon’ sözcüğüyle açıklamaya çalıştıkları, aslında şudur; Varlık kendisine sahip olan ruha hizmet edebilmek için, daha doğrusu ruh kendisne hizmet eden varlık vasıtasıyla kaba bir alemin maddelerini kullanabilmek için, o alemin maddelerinden kendisine bir tesir vasıtası, yani kaba bir beden yapmak ve onu kullanmak zorundadır. (…) İşte varlık, artık o dünyada maşeri tekamülüne başlamış olan ruhunun ihtiyaçlarına ait, kaba maddeler ve diğer varlıklar arasında faaliyetlerini, kurduğu bu beden sayesinde yapabilecektir. Yani, varlık, ruhun davranışlarına göre, o bedeni idare edecektir.
(…)
Bir insan, dünyada tek başına kalırsa, görgü ve deneyim sahibi olamaz. Görgü ve deneyim sahibi olamayınca da ruhun tekamülüne hizmet edemez. İşte bu noktada, madde evrenindeki çeşitli maşeri tekamül planlarının zorunluluğu, açık olarak kendisini gösterir.

Hayatımızın her anı her günü her karşılaşması her akışı her yanlışı her doğrusu her olumlusu her olumsuzu her iyi ve her kötüsü işte böyle büyük bir resmin sadece muhteşem bir parçasına karılık gelmektedir. Biz ne yaparız? Zaman geçer ve bizler hayatımızın bu olağanüstü tasarımını, tekamülü, olmayı, olgunlaşmayı, öğrenmeyi, deneyimleyerek değişmeyi unuturuz. Nasıl olsa bir günümüz daha vardır nasıl olsa her zaman biraz daha zaman vardır ve en kötüsü ise nasıl olsa öylesine geçirilmiş onlarca günün yerine koyulabilecek daha öylesine geçirlecek onlarca günümüz vardır!

Bugün sizlerle birlikte kendimize önemli birkaç soru soralım istiyorum, cevaplarını hemen alamasak da yine de soralım… Tekamülümüz neyi işaret ediyor, bu dünyada neden bugün bu an bu bağlamda bu hayatta bu cinsiyetle bu kişi olarak bulunmaktayız? Yararımız kime? Zararımız kime? Yarın dünya bizleri kim ve ne olarak hatırlayacak? Bizden sonra tekamül yolculuğunda olanlara ne bırakacağız? Hangi izi arayıp bulacaklar veya takip edecekler? Evrende, kainatta hangi sözümüz, hangi enerjimiz, hangi duygumuz yankılanacak?

Şimdi bir daha soralım, ben neden buradayım?

İlginizi çekebilir: Yerde gökte bulunmayan “motivasyon”: Sadece sev, tüm dünya sana gelir

Pınar Özeken (Ulus)
2007 yılında Boğaziçi Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik bölümü ile Kimya bölümlerini bitirdi. Aynı üniversitede Biyomedikal Mühendisliği ve İspanya Pompeu Fabra üniversitesinde master derecelerini ... Devam