X

İçimizdeki potansiyeli açığa çıkarmak için kendimizle nasıl konuşmalıyız?

Hayatımız adeta bir pamuk ipliğine bağlı. Her an her şey olabilir. Hemen hemen hepimiz sevdiğimiz birini kaybetmenin acısını yaşamışızdır. Yaşlı-genç, zengin-fakir dinlemeden ölüm her an kapımızda. Hayat trajedinin de komedinin de oynandığı koskoca bir sahne. Yaşadığımız her bir olay ise insanlığın asaletini göstermek bir yana, hayatın ne kadar değerli olduğunu bizlere hatırlatıp durur.

Tüm bunlardan bahsetmemizin nedeni sizi korkuya ya da dehşete sürüklemek değil; içinizdeki potansiyel gücü keşfetmeniz. Ölüm yarın kapınızı çalacak olsa, geçmişe bakıp “Keşke yapmasaydım…” dediğiniz şeylerin sonunda farkına varır mıydınız?

Gerçek başarının kaynağı içinizdedir. Biz de Uplifers olarak, gerçek potansiyelinizi açığa çıkarmaktan sizleri alıkoyan her ne varsa hayatınızdan söküp atmak adına harekete geçtik ve aslında çoğu zaman “Umurumda değil!” demenin hayatınıza neler kazandıracağını gösteren 8 maddeyi sizler için sıraladık:

“Başkalarının hakkımda neler düşündüğü umursamıyorum”

Çoğu insan hayatının önemli bir kısmını –hatta tamamını– başkaları kendisi hakkında neler düşünüyor diye endişe duymakla geçiriyor. Sevdiklerimize karşı kendimizi tam anlamıyla yansıtabilmek elbette önemli; ancak birisi çıkıp da arzularımızı veya hedeflerimizi olumsuz bir dille eleştirirse “Ne düşündüğünüz zerre kadar umurumda değil!” demeyi öğrenmeliyiz. Başkası ne der, ne düşünür diye kafa patlatmaktan vazgeçersek kendi hedeflerimize odaklanır ve iç huzur yakalarız.

“Benim zararıma dahi olsa bulunduğum topluma kendimden bir şeyler vereceğim”

Ölüm döşeğine düştüğünüz vakit “Vermek, almaktır.” felsefesi kulağa mantıklı gelecektir. Kendi bencil arzularımızı önemseyip, tüm hayatımızı hep başkalarından bir şeyler alarak geçirdiysek, tüm olumlu duygular ve düşünceler yerini pişmanlık, suçluluk ve utanca bırakmış demektir.

İnsanlar topluluk halinde yaşayan hayvanlardır. Bir topluluk etrafında bir araya geldiğimiz insanlar ve destekleri olmasaydı bugünkü anlamıyla hayatta kalamaz ve gelişemezdik. Bu ilkeye göre hareket etmediysek kendi iç doğamızla paralel bir şekilde davranmadık demektir.

İster işimiz aracılığıyla, ister gönüllü olarak çalışarak olsun, bunu başarmanın birçok yolu var. Şunu unutmayın: Etrafımızdaki sevgi dolu insanlar olmasaydı birçok deneyim ve kurduğumuz bağlantılardan mahrum kalırdık. Öyleyse, “İhtiyacım olan her şeye sahibim; başkaları için güzel şeyler yapacağım.” deyin.

“Duygularım, benim dışımda hiçbir şey ya da kimsenin denetimi altına giremez”

Hayat kimi zamanlarda acımasızdır. İnsanlar birbirine berbat şeyler yapar, ancak en nihayetinde hissettiklerimiz konusunda nihai söz bize düşer. Bazı deneyimler ise elimizden gelenden daha fazlasını gerektirir. Bu durum, bizi olumsuz bir şekilde etkiler. Ancak hislerimizi kontrolümüz altına aldığımız an huzura ereriz. Hayatımızda başımıza gelen her ne ise ve değiştirmemiz de mümkün değilse, durumu olduğu gibi kabullenip hissetmeniz gereken her neyse sorumluluğunu üstlenin. İster biten bir ilişki, ister işinizi kaybetmeniz… Hiç fark etmez. Bu sayede iç huzurunuzu sürdüreceksiniz.

“Orta yaş bunalımına girmeden önce hayata dair büyük sorularla baş edecek kadar cesurum”

Daha çocuk yaştan itibaren belli bir çerçevede düşünmeye, hissetmeye ve davranmaya programlanmışızdır. Sevilmeme ya da anlaşılamama korkusuyla bu çerçevenin dışına çıkan çok az kişi vardır. İşte bu yüzden 20’li ve 30’lu yaşlarındaki çoğu insan Pandora’nın kutusunu açmaz ve yaşıtlarının imgesel, ego-temelli odak noktasından daha da ötesinde düşünmeye başlar.

Orta yaş krizinden kurtulmak istiyorsak; özsaygı, memnuniyet, ahlak, toplum, acı, ruhaniyet gibi büyük soruları daha erken yaşlarda sormaya başlamalıyız. Söylememiz gerekense şu: “Ruhsal olarak olgunluğa erişmek için egomdan gereken tavizi vereceğim.”

“Nasıl davranırlarsa davransınlar herkese karşı şefkat duyacağım”

Kendimiz de dâhil olmak üzere, durmadan hayatımızdaki insanları ya da herhangi bir durumu eleştirir ve değerlendiririz.

Önemli olan ise, şefkate ve empatiye yer vererek sağlıklı bir şekilde yargılamak. Olumsuz davranışlar sergileseler bile başkalarının olumlu özelliklerini görmeyi bilmeliyiz.
Bu nedenle, “Belli bir olgunluğa eriştim.” diye herkesin benzer bir seviyede olması gerektiğini düşünmek aşırı eleştiriye kaçar. “Bu yüzden her nerede, nasıl bir acı içinde olurlarsa olsunlar insanlara şefkat duymaya devam edeceğim.”

“Hayattaki iyi ya da kötü her şeye varsayılan cevabım gülmek olacak”

Her şeyin ardında bir komiklik bulmak gerçekten mümkün mü dersiniz? Elbette mümkün. Peki, neden mi gerekli? Çünkü gülmek en etkili ilaçtır.

Yapılan araştırmalara göre gülmek bir çeşit meditasyon. Söz konusu araştırmada, meditasyon yapanlarla bir espri sonrası gülenlerin beyin dalgası frekansları örtüştüğü görüldü. Bu nedenle en güç durumlarda bile komik, sıradan, tabu ve hatta ciddi şeylere bile gülmek huzura ve sağlığa erişmenin muhteşem yollarından birkaçı. Öyleyse bu yolda hayat felsefemiz şu olmalı: “Olmuşla ölmüşe çare yok, bu yüzden gülüp geçeceğim!”

“Kimse beni ailem ve arkadaşlarımla nitelikli ilişkiler kurmaktan alıkoyamaz”

İlişkilerimiz pahasına, sırf daha da güç kazanmak adına çoğumuz vaktimizin tamamını bir şeyler başarmaya adıyoruz. Ancak, dış dünyadaki başarımızla gerçek mutluluğun kaynağı insan ilişkilerimizi dengeleyemiyorsak dünyanın en başarılı insanı da olsak hiçbir fayda etmez.

Sevdiklerinizle veya çocuklarınızla geçireceğiniz zamanı, hayatınızın en değerli kısımlarını tamamen kariyer peşinde koşarak geçirenlerdenseniz, yolunuzu kaybettiniz demektir. Bunu değiştirmek elinizde. Öyleyse kuracağınız cümle şu olmalı: “Gerçek güç kendi içimde yatıyor, güç uğruna ilişkilerimi feda etmekte değil.”

“Hayattaki ilk önceliğim her daim kendim olmak!”

Mevcut durumumuzu, yüzleşmek zorunda olduğumuz şeyleri, zayıf ve güçlü yönlerimizi, arzularımızı elbette bizden daha iyi kimse bilemez. İhtiyacımız olan olgunluğun farkında olmadan, bu yolda hiçbir çaba göstermeden yaşamak pişmanlıktan başka bir şey getirmez.

Hayatta öğreneceğimiz dersler çok ama baş etmek için harekete geçmiyorsak gerçek ‘ben’i göstermiyoruz demektir. Her ne kadar görmezden gelmeye çalışsak da almamız gereken dersler farklı biçimlere bürünüp kendini göstermeye devam edecektir. Her şeyin üstesinden geldiğini sandığımız anlarda bile, almamız gereken dersi layığıyla aldık mı diye tekrar gün yüzüne çıkacaklardır. Öyleyse kim olduğumuz ve eksikliklerimiz konusunda inat etmeyi bırakıp, eninde sonunda erişeceğimiz kendinden güçlü “ben”e doğru kapılarımızı aralıyoruz.

Kaynak

The Mind Unleashed

Uplifers: Kaliteli ve mutlu yaşam koçunuz!

Sıra dışı bir gelecek: Otomobil dünyasında bizi neler bekliyor?

Teknolojinin, yapay zekanın ve çevre bilincinin hızla geliştiği günümüzde otomotiv dünyası da bu gelişmelerden geri kalmıyor ve inovasyonlarla ve merakla dolu bir sektöre dönüşüyor. Son yıllarda elektrikli araçlar, otonom sürüş özellikleri, akıllı yol çözümleri gibi konularla pek çok gelişime imza atan otomobil dünyasında gelecekte bizi daha nelerin beklediği büyük bir merak konusu. Hepsi çok heyecan verici olsa da en çok merak edilen sorulardan ve benim de heyecanla beklediğim gelişmelerden biri; uçan arabaların hayatımıza girip girmeyeceği 🙂 Uçan arabalar yakın zamanda hayatımıza dahil olur mu bunu bilmiyorum ama otomotiv endüstrisinin geleceği hakkında kendi perspektifimden ele alacağım pek çok konu var. Gelin, benim de bir parçası olduğum bu sıra dışı gelecekte bizi neler bekliyor olabilir birlikte bakalım.



Elektrikli otomobillerin hızlı yükselişi

Geçtiğimiz yıllarda pek çok otomobil markası, yakın gelecekte elektrikli araç üretimine ağırlık vereceğini açıklamıştı, hatta dünya çapında tamamen elektrikli araç üretimine geçmeyi planladığını belirten markalar da var. Elektrikli araçların hayatımıza dahil olması çok yeni bir gelişme olmasa da yaygınlaşması ve popülerliğinin artması son zamanlarda daha bir artış gösterdi. Gelecekte de elektrikli araçların üretiminin ve kullanıcısının artması sektörünün en beklenen gelişmeleri arasında.

Bildiğiniz gibi ben de elektrikli otomobil tutkunlarından biriyim ve sık sık sizlerle Instagram hesabımdan %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E ile olan maceralarımı paylaşıyorum 🙂 Konumuza dönecek olursak; fosil yakıt tüketimini azaltmak ve karbon emisyonlarını düşürmek için ülkelerin elektrikli araç kullanımına yönelik teşviklerini artırması da beklenenler arasında. Ayrıca, batarya teknolojisinde yeni ilerlemeler, elektrikli araçların menzillerinin artırılması, şarj altyapılarının geliştirilmesi de yine yakın gelecekte bizimle olacağa benziyor.

Sürdürülebilir ve çevre dostu çözümler

Elektrikli araçların yükselişi, otomobil dünyasının geleceğinde beklenen tek çevreci haber değil. Doğa dostu yaklaşımlar ve sürdürülebilir çözümlerle dolu yenilikler de ufukta. Pek çok sektörün son yıllarda önemli bir gündem maddesi haline gelmiş olan çevre bilinci, otomotiv dünyası için de önemli bir konu. Geri dönüştürülmüş malzemelerden üretilen iç dizayn ekipmanları, doğa dostu kumaşların kullanımı, üretim aşamasında yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı, daha az karbon salımı yapan motor teknolojileri ve daha nice gelişme, otomotiv dünyasının beklenenleri arasında.

Sektörde yeşil devrim adını verebileceğimiz daha pek çok gelişmenin damga vurması da olası. Araçların iç tasarımdan üretim süreçlerine kadar geniş bir yelpazede sürdürülebilir çözümler, otomobillerin gelecekteki dünyasını ve tabii ki dünyamızı taçlandıracak gibi. Bir çevreci olarak hızla yaygınlaşmasını görmek istediğim gelişmelerden birisi kesinlikle sürdürülebilir çözümler.

Otonom sürüş özelliklerinde ilerlemeler

Ve tabii ki otonom sürüş özelliklerinden bahsetmemek olmaz. Beni belki de en çok heyecanlandıran konulardan bir diğeri. Hani şu sürücüsüz giden otomobiller var ya, işte tam da onlardan bahsediyorum. Yakın bir gelecekte belki de araçların şoför koltukları hep boş kalacak. Olamaz mı? Bu, çok gerçekçi bir senaryo olmasa da şu an için benzer senaryolarla sık sık karşılaşacağız gibi. Çünkü pek çok dünya devi otomobil ve teknoloji firması, otonom araçlar alanında büyük yatırımlar yapıyor. Ancak, tam otonomiye ulaşmak için biraz daha geleceği beklemek gerekecek. Çünkü birtakım zorlukları aşabilmek için yeni teknolojilerin geliştirilmesi bekleniyor.

Özellikle büyük şehirlerdeki yoğun ve karışık trafik senaryoları, yasal düzenlemeler, kişisel hakların korunması, uygun yol ve altyapı çalışmalarının tamamlanması gibi pek çok faktör var. Yine de bu konudaki çalışmaların hız kazanması ve otonom sürüşün farklı seviyelerinin piyasaya sürülmüş olması, otonom sürüş teknolojilerinin potansiyelini gösteriyor. Gelecekte tam otonom seviyeye de erişilmesi mümkün.



Otonom özelliklerin yanı sıra farklı sürüş modları da ufukta. Hatta, ben şimdiden %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E  ile bu modları deneme fırsatına sahibim 🙂 Mustang Mach-E, sürüş deneyimini kişisel isteklere göre uyarlıyor; Aktive, Whisper ve Untamed modları sayesinde motor seslerini, ortam aydınlatmasını ve hatta aracın tepki verme hızını kişiselleştirmek mümkün. 

Akıllı şehirlerin kurulması

Otonom sürüş özellikleri, farklı sürüş modları, otomobil ve yapay zeka teknolojisindeki gelişmeler, yalnızca bireysel kullanımla sınırlı kalmayacak muhtemelen. Ve önemli bir toplumsal gündem haline de gelecek. Bu da akıllı şehirler gibi bir konseptin hayatımıza girmesi anlamını taşıyabilir. Şehirlerin, otomobillerin geleceği ile ne ilgisi var ki diye düşünmeye başlamadan hemen araya gireyim. Eğer başta otonom sürüş özellikleri olmak üzere otomobiller kendi başlarına -bir sürücünün aracı sürmesine ihtiyaç kalmaksızın- yolda gidebilecekse, bu şehirlerin de birtakım düzenlemelerden geçmesi anlamını taşıyor. Yollardaki alt yapı çalışmalarının bu doğrultuda düzenlenmesi, akıllı şarj istasyonlarının kurulması ve otonom araçların kendi kendini şarja takabilmesi için uygun çevresel yapılanmaların tamamlanması gibi pek çok gelişmeyi de beraberinde getirebilir. Belki de gelecekte şehirlere akıllı taksi durakları kurulacak ve birtakım mobil uygulamalar üzerinden bağlantıya geçilebilecek.

Sosyal dünya ile bağlantı sağlayan araç özelliklerinin geliştirilmesi

Bir düşünelim; otomobiliniz size en yakın kafeyi önerse ya da zevkinize uygun bir restoranda sizin için rezervasyon yaptırsa, nasıl olur? Ya da arkadaşlarınızla buluşma ayarlasa, arabaya bindiğinizde en sevdiğiniz dizinin kaldığınız bölümünü başlatsa? Siz keyifle buluşmalarınıza hazırlanırken veya dizinizi izleyip, müziğinizi dinlerken sizi istediğiniz yere götürse? Yani adeta bir eğlence merkezine dönüşse? Tüm bunlar, yakın gelecekte hayallerimizi süslemenin ötesine geçebilir. Bağlantılı araçlar, yani kendi internet erişimi olan ve verileri başka cihazlarla da paylaşabilen araçlar, otomobil dünyasının belki de gelecekte en çok parlayan yıldızı olabilir. Yalnızca yolculuk vadetmenin ötesinde bağlantılı araçlar, adeta kişisel mobil cihazlarımıza dönüşebilir.

Çoğu macerama tanıklık ettiğiniz Ford Mustang Mach-E de adeta benim eğlence merkezim. Araç içi iletişim ve eğlence sistemi olan Ford SYNC 4A ile konuşma, ses tanıma, kablosuz akıllı telefon entegrasyonu, sezgisel 15,5″ dokunmatik ekran ve çok daha fazlasını deneyimleyebiliyorum. Halihazırda gelişmiş teknolojinin keyfini sürebiliyor olsam da gelecekte bağlantılı araçlar bizi daha pek çok özelliği ile şaşırtacak diyebilirim.

Kısacası, otomobil dünyasının sıra dışı geleceğinde bizi bekleyen yepyeni heyecanlar var. Uçan arabalar yalnızca filmlerin unutulmaz bir parçası olarak mı hafızalarımızda kalır yoksa gerçekten de hayatımıza dahil olur mu bilinmez ama kesin olan bir şey varsa o da otomobil dünyasının hiç olmadığı kadar yenilik dolu olduğu. Kim bilir belki bir gün gökyüzünde bulutların arasında sıkışıp kaldığım bir trafikteyken size yazarım 🙂 Daha fazlası için yazılarımı ve Instagram hesabımı takip etmeyi unutmayın.

İlginizi çekebilir: Virtual Influencer’lar: Kim bu sıra dışı influencer’lar? Takip etmeniz gerekenler?



Lezzetli ve eşsiz tatlarla dolu bir deneyim: Macroonline’da keşif dolu bir yolculuk

Şüphesiz ki söz konusu sofralarımız olduğunda hepimiz ‘en iyisi’nin peşindeyiz. Market alışverişlerimizi yaparken de gözümüz, elimiz hep en iyisinde, en kalitelisinde. Her şeyin en iyisini aldığımızdan emin olmak istiyoruz. Ancak, böylesi bir çabanın çok fazla zaman ve enerji gerektirdiği de aşikar. Hele ki büyük şehirlerde yaşıyorsak, iş çıkış saatinde markette olmak; kalabalıklar, trafik, koşturmaca gibi dertleri de beraberinde getirebiliyor. E peki bunca yorgunluk ve zamansızlığın içerisinde mesai bitimine dakikalar kalmışken her gün zihnimizde dönen o ‘Akşam ne pişirsem’ sorularına nasıl yanıt bulacağız? Hele bir de evde hazırlamak istediğimiz tarifin malzemeleri yoksa.



Güzel haber; artık bu soru da zihnimizi kurcalamayacak, yorgun argın market sırasında beklemek zorunda da kalmayacağız. Macroonline ile yorucu market gezileri, ev konforunda keşifler yapabileceğimiz bir fırsata dönüşüyor.

Macrocenter ayrıcalıkları aynı hizmet anlayışıyla Macroonline’da

Macrocenter’ı tercih edenler bilir; Macrocenter’da alışveriş yapmak, eşsiz bir deneyimdir. Ürün çeşitliliği, yeni keşifler, taptaze lezzetler, baş döndüren kokular ve başka yerde olmayan ürünler… Macroonline da tüm bu deneyimi, bizlere online olarak sunuyor. Aynı uzmanlık, aynı lezzet ve aynı hizmet anlayışıyla tüm Macrocenter ayrıcalıkları, artık Macroonline’da. Kısacası, hayatı güzelleştirecek her şey Macroonline’da. Peki siz neredesiniz; yoksa hala kasa sırasında mı? 🙂 Gelin, Macroonline’Macroonline’Macroonline’da neler neler var biraz daha yakından bakalım… (Ne yok ki! demek serbest.)

Ev konforunda kaliteli bir alışveriş deneyimi

Hangimiz istemeyiz ki raflardaki en taze meyve-sebzeler yer alsın mutfak tezgahımızda, kendi ellerimizle seçtiğimiz.. Ama zamanımız ve enerjimiz yoksa ne yapacağız? Merak etmeyin, en iyilerden vazgeçmek zorunda değiliz. Macroonline, her şeyin en iyisini bizim için seçip evimize kadar getiriyor. İhtiyacımız olan her şey, sanki raflardan kendimiz seçiyormuşuz gibi aynı titizlik ve özenle seçilip bize ulaştırılıyor. Ev konforunda kusursuz ve kaliteli bir alışverişi deneyimi, Macroonline ile artık kapımıza geliyor.

Benzersiz tatlar, otantik lezzetler, yeni keşifler



Macroonline’da dilediğimiz ülkenin lezzetlerini bulmak mümkün. Bugün İtalyan, yarın Fransız Mutfağı, haftaya ise Japon, ne dersiniz? Macroonline dünyasında alışveriş yapmak, adeta geniş bir coğrafyada gezintiye çıkmak gibi. Uzak Doğu’nun egzotik sosları, ithal çikolatalar, artizan ürün çeşitliliği, her yerde bulunmayan lezzetli atıştırmalıklar, profesyonellere özgü ürün seçkileri, taptaze deniz ürünleri ve çok daha fazlası… Hepsi, premium hizmet kalitesi, zengin ürün çeşitliliği ve kolay erişim imkanıyla Macroonline’da. Tek yapmamız gereken bir tıkla sepete eklemek.

Şeflerin özgün tarifleriyle hazırlanan Homemade lezzetler

Dünya mutfağının yanı sıra Türkiye’nin özgün tatlarını da sunan Macroconline’da Homemade lezzetler de var. Şeflerin özgün tarifleriyle hazırlanan Homemade lezzetler, Macroonline’ın beklentileri aşan hizmet kalitesini evlerimize taşıyor. Hep ne pişireceğimizi düşünecek değiliz ya bazen de ne yiyeceğimizi düşünelim, öyle değil mi… Sağlıklı, lezzetli ve zahmetsiz alternatifler arayanların en gözde seçimleri, Macroonline Homemade kategorisinde.

Keyifli, pratik ve konforlu bir alışveriş deneyiminin yanı sıra keşiflerle dolu bir yolculuğa da hazırsak; istikamet: Macroonline. Üstelik, Macroonline’dan verdiğimiz siparişler 45 dakikada teslimat seçeneğiyle ve +4 dereceli araçlarla soğuk zincir kırılmadan dilediğimiz saatte bize ulaşıyor. Macrocenter’ın ayrıcalıklı dünyasını ev konforunda keşfetmek ve Macroonline’da ilk alışverişlerinize özel indirimden de faydalanmak için siz de hemen tıklayın.

*Bu yazı Macrocenter katkılarıyla hazırlanmıştır.



İlgili Makale