X

Hem eğlenelim, hem öğrenelim: Hindistan Günlükleri’nden önemli detaylar

Hindistana Gideceklere Tavsiyeler – Ekstra –

Delhi – Del(h)i Divane

  • Ünlü olmak nasıl bir şey görmek istiyorsanız mutlaka Hindistan’a gidin. Zira buradayken Andy Warhol’un “Bir gün herkes 15 dakikalığına ünlü olacak” cümlesini zikretmemek mümkün değil. Tipimizin onlardan farklı olduğundan mıdır, giyim tarzımızın onlara değişik gelmesinden midir nedendir bilinmez, günde en az 25 kişi fotoğraf çektirip el sıkışmak istiyor. Ben sıramı savdım, kendimi Madonna gibi hissettim valla. Ünlü olmak zor işmiş, Allah yardımcıları olsun…
  • Hindistan toprakları içinde ünlü olan herhangi birini Seda Sayan’ı tanıyandan daha çok kişinin tanıdığı gerçeğine parmak basmak isterim. 1,2 milyar insandan söz ediyoruz sonuçta, boru değil!
  • Kulağı hassas olanlar yanına mutlaka kulak tıpası alsın. Böyle bir korna sesi yok! Arabaların arkasında “Lütfen korna çalın” yazıyor. Değişik bir algı…
  • Kakasitalı sulardan geçebilecek hastalık tifo ve cırcıra karşı uyarmadı demeyin. Benim gibi susuzluktan bayıldığınız noktada seyyar limonatacıdan ne idüğü belirsiz limonatadan içerseniz midenizdeki tırtılların, enginlere sığmayıp taşarak kelebek olma evrelerini an be an yaşayabilirsiniz. Yapmayın.
  • Hintliler bizim gibi hanım evladı değiller, orijinal bir ekosistemleri var. Çıplak ayak sokaklarda dolaşırlar, en baharatlı, acı yemekleri yerler, yağlı, baharatlı, soya sütlü garip çaylarından içerler yine de sırtları yere gelmez. Ama siz geçmişinizi inkar etmeyin, kendinizi Hintli sanmayın, önleminizi alın!
Hindistana Gideceklere Tavsiyeler – Ekstra –

Ganj – Havada Ganj kokusu var

  • Hindistan’da uçak yolculuğu yapmadan önce mutlaka biletinizin çıktısını yanınıza alın, çünkü hava alanına girmeden önce kapıda polis bileti soruyor. Eğer üzerinizde yoksa bilin bakalım ne yapacaksınız? Bir şey yapamazsınız kardeşim fellik fellik fotokopici ara ki bulasın…
  • Spice Jet; bir Hindistan hava yolu şirketi olup hizmetinden oldukça memnun kaldığımız bir şirketti. Aklınızda ola… 
  • Varanasi’de mutlaka ama mutlaka iyi bir otelde kalın derim, zira gatlarda üzerinize yapışacak olan çamurlardan Mason’unki gibi geceliği 5 lira olan bir yerde kalarak kurtulamazsınız. Çünkü o misafirhanelerde sabun yok ve duvarlarında kertenkeleler, şiltelerinde böcekler cirit atıyor. Demedi demeyin… (Ramada veya Radisson’da kalın, muson zamanı gecesi 20 euro)
  • Varanasi’de her yere tuktuklarla gidebilirsiniz. Çok ucuz ama saatte 62,5 kere trafik kazası geçirme tehlikesi atlatacaksınız. Metin olun.
  • Anam yemeğe gitmek için bir yer aramayın. Ya paşa paşa otelinizde yiyin ya da Ramada’nın hemen yakınındaki Brownie Restaurant’ta yiyin. Orası bayağı iyi, belli ki Avrupa, Amerika görmüş bir genç açmış. Pek nezih ve turistik. Yemekler de harika…
  • Nehrin kenarında dua eden teyzeler fakirlikten kırılırken, burunlarındaki 10 tonluk, sizden benden çok para eden hızmaları nereden bulmuşlar, hangi anadan yadigar kalmış ben çözemedim. Hinduca öğrenirseniz siz sorun, bana da anlatın…
  • Eğer Hindistan’ı trenle gezmek istiyorsanız bilet alamamak için www.yatra.com’u ziyaret edebilirsiniz. Ne yaparsanız yapın olmuyor.
  • Kafasında turuncu saçları olan bir tuktuk şoförünün bu dünyada görebileceğiniz en gururlu, kibar ve ölçülü bir insan olabileceğini unutmayın. Ön yargılarınızı evde bırakıp “bu akşam tuktukları evde bıraktım, körkütük sarhoş oldum umrumda değil” şarkısını söyleyerek kendinizi ön yargılı olduğunuz için cezalandırın…
  • Benim yaptığım gibi BABA adındaki sözde falcıya 2000 rupi- 40 euro bayılın ki üzerinizdeki yüklerden kurtulun, hafifleyin. Bir daha da kendini nasıl pazarlarsa pazarlasın, bir falcının Alaaddin’in cini olamayacağını öğrenin!
  • Mutlaka kalabalık grupla nehir turuna çıkın. Baş başa çıkanlar romantizm yapacağım derken kelleden olabiliyorlarmış. Şehir dedikoduları bu yönde…
  • Gatlarda kafanıza yağ sürdürüp, masaj yaptırın ki bitlenesiniz. Bir de insanlar dua ederken benim gibi burunlarının dibine kadar girip fotoğraf çekin ve insanların ne kadar sabırlı ve özgün bir duruşu olduğunu görün. Aynısını bana yapsalar ana avrat küfrederdim. Dua ediyoruz lan!…
Hindistana Gideceklere Tavsiyeler – Ekstra –

Agra – Agra beni pulla peni

  • Taj Mahal’in temelini 1632’de atıp, inşaatını 1652’de bitirerek bir sabır tablosu çizen işçiler; ödül olarak kollarının kesilmesiyle taçlandırılıyorlar. Neymiş efendim; Taj Mahal’in aynısından yapılmasın. Şehir efsaneleri bu yönde…
  • Taj Mahal’in girişinin kelle başı 700 rupi ( yaklaşık 23TL) olduğunu belirtir, Cuma günleri de kapalı olduğunu eklerim. Tek kalacağınız günü Cuma olarak ayarlarsanız totingonuza baka baka Dünya’nın 7 harikasından birini göremeden gidersiniz.
  • Turuncu saçlı, tatlı şoförümüz Wenne, namı değer “Wenne the Pooh”ya neden insanların saçlarını turuncuya boyadığını sorduğumuzda “Beyazları kapamak için” cevabını alarak “Başka renk mi yoktu aga” demeden geçemiyoruz. Altında başka anlamlar aramayın, adam beyazlarını kapıyor!
  • Tren’in kapısında Salman Khan, Singh Muttar, Gattarha Ghan tadında isimlerin arasında kendi isminizin nazikçe yazılmış olması gururunuzu okşayacak, ananızı babanızı arayıp size ne muhterem bir isim verdikleri için onlara teşekkür edeceksiniz.
  • Tren’de “çori puri çori puriiiii” ya da ona benzer bir tınıyla seslendikleri şey “su” demek. Korkmayın ama alıp içmeyin de. Her şey sağlığınız için, yoksa başka ne amacım olabilir ki!
  • Taj Mahal olsun, Baby Taj olsun bütün türbelerin içine çıplak ayak giriliyor, bir de üzerine yağmur yağıyorsa tadından yenmiyor, cırcıra davetiye çıkarılıyor. Bak, uyarmadı demeyin, 4.yazı oldu bangır bangır anons ediyorum. Ya olacaksınız, ya olacaksınız. Kaçış yok! (Kötü adam gülüşünü duyun)

Rajasthan – Jaipur Jodhpur’a baka baka kararırJaipur Jodhpur’

  • Özellikle Jaipur’da müze tadındaki yerlerin içindeki ve yakınındaki yerlerden alışveriş yapmayın. Oradan biraz uzaklaştığınızda, yol kenarındaki tezgahlarda aynı pantolon, elbise ve incik boncukları yarıdan da az fiyatına bulacaksınız. Sabreden derviş muradına ermiş, dayanın.
  • Araba yolculuğuna çıkmadan birkaç saat öncesinden su ve herhangi bir sıvı tüketimini kesin, yoksa majör pişman olursunuz. Zira, otoyollarda güzel yurdumuzda olduğu gibi benzinciler, restoranlar falan yok. Ya çocukluğunuza dönüp altınıza yapmak zorunda kalırsınız ya da maymun gibi çalılara koşarsınız. Demedi demeyin.
  • Pushkar’da, adam olmadan cin çarpmaya çalışan bir takım delikanlılar yok değil. Size türlü hikayeler anlatıp, dünya kuru bazında küçük ama kendilerine göre büyük meblağlarda para aşırtmaya sizi ikna etmeye çalışacaklardır. 50-100 rupi ateşleyip, yanlarından uzaklaşabilirsiniz…
  • Özel şoförler, tuktukçular; turistleri hiç paraya saatlerce bekliyorlar. Günlük belli bir fiyata anlaşsanız da kendilerine 2 saat sonra geleceğim deyip, 5 saat sonra döneceğiniz için, onlara da 3-5 bahşiş ateşlerseniz çok sevineceklerdir.
  • Kasım’da Pushkar’da gerçekleşen Pushkar Camel Fair (Deve Festivali)’i de bir görün derim. Tavsiye edeni bol.
  • Jaipur’da file binmeyi de unutmayın. Tabii gönül ister ki daha doğanın göbeğinde bir fil turu yapalım ama bizim gibi musonda giderseniz, şehirde binalar arasında file binmekten başka şansınız olamaz. İlle de fil yine de fil diyenlerdenseniz, bununla yetineceksiniz.
Hindistana Gideceklere Tavsiyeler – Ekstra –

Udaipur – Gözlerin Udaipur menekşesi

  • James Bond Octopussy filmi Udaipur’da çekildiği için pek bir gururlu Udaipur halkı. Şehrin en önemli turist atraksiyonlarından biridir bu, ona göre!
  • Udaipur’da iki gece kalmak yeterli. Bir gününüzü ve gecenizi mutlaka Oberoi’de geçirin, zira dışarıdaki hiçbir yerde bu kadar muhteşem bir gün ve gece geçiremeyeceksinizdir.
  • Hijyen konusunda Hindistan’a pek güvenmesem de, bir cahil cesaretiyle piercing yaptırdım Udaipur’da. Bir çılgınlık da siz yapıp, bir tarafınıza piercing yaptırabilirsiniz. Bir taraf deyince yanlış anlamayın, ben kulağımın tepesine yaptırdım. Daha o kadar cesur olamadım.
  • Oberoi’deki lüks, ihtişam, şaşa, oh ne ala, Mualla’dan sarhoş olup, bütün bu asalet karşısında kendinizi çok paçoz hissedeceksiniz. Metin olun, bavula üç, beş şık parça ateşleyin…
Hindistana Gideceklere Tavsiyeler – Ekstra –

Goa & Mumbai – Evimiz Bollywood’daEvimiz Bollywood’

  • Goa’da İsmail Gracias diye bir cadde bulunduğunu söylemeden edemeyeceğim. İsmail Ağabey’e teşekkür etmekten başka bir çaremiz yok galiba…
  • Candolim Beach’de 2007’den bu yana Goa’nın ilk Uluslararası Dans ve Müzik Festivali Sunburn Festival yapılıyor. Her yıl genellikle 27-29 Aralık tarihleri arasında oluyor. Cozutmayı sevenler kaçırmamalı…
  • Leopold Cafe’de Bollywood yönetmen ve yapımcılarının cirit atıp, toy turistleri figüranlıkla kandırdıkları söyleniyor. Allah’ın Hindistan’ında ünlü olayım derken rejisörün yatak odasını ziyaret etmek zorunda kalmayasınız, aman dikkat.
  • Bandra, Bollywood camiasının anavatanı dediler, yol teptik, gittik ama bir şey göremedik. Çok yağmur vardı diye arayamadık da, siz giderseniz bana da anlatın.
  • Mumbai Hindistan’ın en zengin şehri dedik diye kızını kapan Mumbai’nin hamamlarında damat ararken bulmasın kendini. Her ne kadar zengin olursa olsun Hintlilerin ne kadar ısrarcı olduğunu bu durumdan dolayı ne kadar bayılma noktasına gelinebileceğini size anlatmıştım. Can çıkar, huy çıkmaz anacım. Demedi demeyin.
  • Mumbai’nin akşam trafiğinin de İstanbul’dan hallice olduğunu unutmayın. Bir buçuk saat boyunca trafikte telefonundan dinlediği korkunç Hint müziklerinden ve oğluyla yaptığı Hinduca konuşmalarından dolayı taksi şoförünü gırtlaklayıp, elinizi kana bulamayın.
  • Gittiğiniz dönemin en meşhur Bollywood filmini izlemeden sakın dönmeyin. Biz Ek Tha Tiger’a gittik. Başrol oyuncusu Salman Khan adamların Tanrısı tövbe ya rabbim. Bir de film başlamadan önce sinemada milli marşları çalıyor, ayağa kalkıp söylüyorlar. Allah akıl fikir versin… 

 

Yazarın diğer yazıları için tıklayın

Irmak Yazım: Irmak Yazım // 1987’de İstanbul’da doğdum ama kendimi Rio’da veya Havana’da doğmuş gibi hisseden değişik bir canlıyım. Rio’nun Irmak demek olduğunu hesaba katarsak çok da garip gelmemeye başlıyor bir yerden sonra. Kapı gıcırtısına oynarım, gülmeyi, spor yapmayı, yemek yemeyi, insanları, hayvanları, kitapları, filmleri ve daha bir sürü şeyleri çok severim. Bir daha mı geleceğiz dünyaya bakış açısından yola çıkarak dünyayı gezmeyi kendime bir borç bildim. Hayatta kendimi en mutlu hissettiğim anların gezilerimi anlatırken olduğunu anlamamla birlikte bu mutluluğu sizlerle de paylaşmak istedim…

Hayatın küçük tatlı sürprizlerini L’Occitane Almond Shower Oil ile yakalayın

Hayat, beklenmeyen güzelliklerle dolu bir dans gibi; eğer görmeyi, fark etmeyi bilirsek hayatın şaşırtıcı güzellikteki tatlı anlarını sık sık yakalayabiliriz. Bazen uzun zamandır görmediğimiz bir arkadaşımızla yolda karşılaştığımız, bazense tatlı bir yağmurun ardından çıkan gökkuşağını gördüğümüz o ‘an’da gizli olabilir mutluluk. Bu, beklenmedik ama her zaman iyi hissetmemizi sağlayan hoş sürprizler, hayatın şaşırtıcı güzellikteki anlarından yalnızca birkaçı olsa da tüm gün yüzümüzü güldürmeye yetebilir.



Yakalamak için istekli olursak hayatın monoton akışına biraz olsun ara vermemizi sağlayan ve yaşamın ne kadar büyüleyici olduğunu hatırlatan pek çok tatlı sürpriz bulabiliriz. Tıpkı L’Occitane Almond Shower Oil’in su ile buluştuğunda yağ kıvamından köpüğe dönüşen sürprizli formu gibi.

Sürprizlerle dolu keyif veren bir deneyim

Mutluluk veren, keyif dolu ve sürprizli anlar dediğimizde şüphesiz ki kendimize ayırdığımız zamanların önemi ve yeri çok büyük. Çünkü, günlük hayatın koşturması içerisinde kendimizi şımartabildiğimiz, bedenimizin ve zihnimizin ihtiyaçlarını karşılayabildiğimiz bu özel anlar, monotonluğun içinden bize göz kırpan küçük sürprizler gibi. Özellikle de kişisel bakım ritüellerini taçlandıran L’Occitane Almond Shower Oil ile sürprizlerin hiç sonu yok. Bu özel duş bakım yağı, suyla buluştuğu anda değişen formu ile bize sıradan görünen anları bile özel kılan küçük sürprizler sunuyor.

Almond Shower Oil’in içeriğindeki badem yağı, su ile birleştiğinde anında yoğun keyif verici bir köpüğe dönüşüyor, bize de tatlı küçük sürprizlerle dolu dokunuşların cildimizde bıraktığı o yumuşacık etkinin keyfini sürmek kalıyor. Tabii, o tatlı ve küçük sürprizler Badem Duş Yağı’nın yalnızca köpüren özel formülünde saklı değil, kokusu da bambaşka bir heyecan.

Kokuların duyuları harekete geçiren büyülü dünyası

Bazen sizin de bir kokunun esintisiyle geçmişe doğru kısa bir yolculuğa çıktığınızı hissettiğiniz oluyor mu? Kabul edelim, hayatın içindeki tatlı sürprizli anlarda kokuların da etkisi oldukça büyük. Belki çocukluğunuzdan keyifli bir anı hatırlatan nostaljik bir koku, belki gençliğinizde kullandığınız eski bir parfümün rüzgarla karışmış hali, belki de taze biçilmiş çimlerin havada dağılan dansı… Kokular da sürprizli anların başrol oyuncusu olabiliyor.



Tıpkı, Almond Shower Oil’in tatlı bademin mis kokusunu cildimizde bırakması gibi. Üstelik vegan içeriği ile tüm cilt tiplerine de uygun olan bu bakım yağı, duyuları harekete geçiren büyülü bir dünyanın da kapısını aralıyor. Hayatın bitmeyen telaş ve karmaşasında her şeyden biraz da olsa uzaklaşıp, o büyülü dünyaları keşfetmek hepimizin ihtiyacı değil mi? Daha fark edilmeyi bekleyen onca tatlı sürpriz varken…

Şaşırtıcı üçlü etki

Köpüren özel formül, büyülü dünyalara açılan mis badem kokusu, tabii bir de şaşırtıcı üçlü etki. L’Occitane Almond Shower Oil ile hayatın sürprizlerle dolu anlarını yakalamak çok kolay. Özel vegan formülü, cildi hem temizliyor hem nemlendiriyor hem de onarıyor. Bu üç etkiyi bir arada bulabilmek de en tatlı sürprizlerden biri.

Badem Duş Yağı, özel köpük yapısı ile cildi temizliyor, içeriğindeki omega 6 ve 9 bakımından zengin tatlı badem yağı ve üzüm çekirdeği yağı ile ilk kullanımda nemlendirme etkisi sağlıyor ve cildi besleyerek ışıl ışıl bir görünüme kavuşturuyor.

Elbette, hayatta daha yakalanmayı bekleyen pek çok şaşırtıcı tatlı an var. Bazıları, bir anda karşımıza çıksa da bazen de bu anları biz yaratabiliriz. Bakım rutinlerimize L’Occitane Almond Shower Oil’i eklemek, tanımadığımız birine iltifat etmek ya da sevdiğimiz birine uzun zamandır istediği bir şeyi satın almak, hayatımızda o tatlı sürprizleri artırmaya ve yaşamın keyfini doyasıya çıkarmaya yardımcı olabilir.

Hiç vakit kaybetmeden birinden başlamak istiyorsanız hemen tıklayıp sürprizlerle dolu L’Occitane Almond Shower Oil dünyasını keşfedebilirsiniz.

Sıra dışı bir gelecek: Otomobil dünyasında bizi neler bekliyor?

Teknolojinin, yapay zekanın ve çevre bilincinin hızla geliştiği günümüzde otomotiv dünyası da bu gelişmelerden geri kalmıyor ve inovasyonlarla ve merakla dolu bir sektöre dönüşüyor. Son yıllarda elektrikli araçlar, otonom sürüş özellikleri, akıllı yol çözümleri gibi konularla pek çok gelişime imza atan otomobil dünyasında gelecekte bizi daha nelerin beklediği büyük bir merak konusu. Hepsi çok heyecan verici olsa da en çok merak edilen sorulardan ve benim de heyecanla beklediğim gelişmelerden biri; uçan arabaların hayatımıza girip girmeyeceği 🙂 Uçan arabalar yakın zamanda hayatımıza dahil olur mu bunu bilmiyorum ama otomotiv endüstrisinin geleceği hakkında kendi perspektifimden ele alacağım pek çok konu var. Gelin, benim de bir parçası olduğum bu sıra dışı gelecekte bizi neler bekliyor olabilir birlikte bakalım.



Elektrikli otomobillerin hızlı yükselişi

Geçtiğimiz yıllarda pek çok otomobil markası, yakın gelecekte elektrikli araç üretimine ağırlık vereceğini açıklamıştı, hatta dünya çapında tamamen elektrikli araç üretimine geçmeyi planladığını belirten markalar da var. Elektrikli araçların hayatımıza dahil olması çok yeni bir gelişme olmasa da yaygınlaşması ve popülerliğinin artması son zamanlarda daha bir artış gösterdi. Gelecekte de elektrikli araçların üretiminin ve kullanıcısının artması sektörünün en beklenen gelişmeleri arasında.

Bildiğiniz gibi ben de elektrikli otomobil tutkunlarından biriyim ve sık sık sizlerle Instagram hesabımdan %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E ile olan maceralarımı paylaşıyorum 🙂 Konumuza dönecek olursak; fosil yakıt tüketimini azaltmak ve karbon emisyonlarını düşürmek için ülkelerin elektrikli araç kullanımına yönelik teşviklerini artırması da beklenenler arasında. Ayrıca, batarya teknolojisinde yeni ilerlemeler, elektrikli araçların menzillerinin artırılması, şarj altyapılarının geliştirilmesi de yine yakın gelecekte bizimle olacağa benziyor.

Sürdürülebilir ve çevre dostu çözümler

Elektrikli araçların yükselişi, otomobil dünyasının geleceğinde beklenen tek çevreci haber değil. Doğa dostu yaklaşımlar ve sürdürülebilir çözümlerle dolu yenilikler de ufukta. Pek çok sektörün son yıllarda önemli bir gündem maddesi haline gelmiş olan çevre bilinci, otomotiv dünyası için de önemli bir konu. Geri dönüştürülmüş malzemelerden üretilen iç dizayn ekipmanları, doğa dostu kumaşların kullanımı, üretim aşamasında yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı, daha az karbon salımı yapan motor teknolojileri ve daha nice gelişme, otomotiv dünyasının beklenenleri arasında.

Sektörde yeşil devrim adını verebileceğimiz daha pek çok gelişmenin damga vurması da olası. Araçların iç tasarımdan üretim süreçlerine kadar geniş bir yelpazede sürdürülebilir çözümler, otomobillerin gelecekteki dünyasını ve tabii ki dünyamızı taçlandıracak gibi. Bir çevreci olarak hızla yaygınlaşmasını görmek istediğim gelişmelerden birisi kesinlikle sürdürülebilir çözümler.

Otonom sürüş özelliklerinde ilerlemeler

Ve tabii ki otonom sürüş özelliklerinden bahsetmemek olmaz. Beni belki de en çok heyecanlandıran konulardan bir diğeri. Hani şu sürücüsüz giden otomobiller var ya, işte tam da onlardan bahsediyorum. Yakın bir gelecekte belki de araçların şoför koltukları hep boş kalacak. Olamaz mı? Bu, çok gerçekçi bir senaryo olmasa da şu an için benzer senaryolarla sık sık karşılaşacağız gibi. Çünkü pek çok dünya devi otomobil ve teknoloji firması, otonom araçlar alanında büyük yatırımlar yapıyor. Ancak, tam otonomiye ulaşmak için biraz daha geleceği beklemek gerekecek. Çünkü birtakım zorlukları aşabilmek için yeni teknolojilerin geliştirilmesi bekleniyor.

Özellikle büyük şehirlerdeki yoğun ve karışık trafik senaryoları, yasal düzenlemeler, kişisel hakların korunması, uygun yol ve altyapı çalışmalarının tamamlanması gibi pek çok faktör var. Yine de bu konudaki çalışmaların hız kazanması ve otonom sürüşün farklı seviyelerinin piyasaya sürülmüş olması, otonom sürüş teknolojilerinin potansiyelini gösteriyor. Gelecekte tam otonom seviyeye de erişilmesi mümkün.



Otonom özelliklerin yanı sıra farklı sürüş modları da ufukta. Hatta, ben şimdiden %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E  ile bu modları deneme fırsatına sahibim 🙂 Mustang Mach-E, sürüş deneyimini kişisel isteklere göre uyarlıyor; Aktive, Whisper ve Untamed modları sayesinde motor seslerini, ortam aydınlatmasını ve hatta aracın tepki verme hızını kişiselleştirmek mümkün. 

Akıllı şehirlerin kurulması

Otonom sürüş özellikleri, farklı sürüş modları, otomobil ve yapay zeka teknolojisindeki gelişmeler, yalnızca bireysel kullanımla sınırlı kalmayacak muhtemelen. Ve önemli bir toplumsal gündem haline de gelecek. Bu da akıllı şehirler gibi bir konseptin hayatımıza girmesi anlamını taşıyabilir. Şehirlerin, otomobillerin geleceği ile ne ilgisi var ki diye düşünmeye başlamadan hemen araya gireyim. Eğer başta otonom sürüş özellikleri olmak üzere otomobiller kendi başlarına -bir sürücünün aracı sürmesine ihtiyaç kalmaksızın- yolda gidebilecekse, bu şehirlerin de birtakım düzenlemelerden geçmesi anlamını taşıyor. Yollardaki alt yapı çalışmalarının bu doğrultuda düzenlenmesi, akıllı şarj istasyonlarının kurulması ve otonom araçların kendi kendini şarja takabilmesi için uygun çevresel yapılanmaların tamamlanması gibi pek çok gelişmeyi de beraberinde getirebilir. Belki de gelecekte şehirlere akıllı taksi durakları kurulacak ve birtakım mobil uygulamalar üzerinden bağlantıya geçilebilecek.

Sosyal dünya ile bağlantı sağlayan araç özelliklerinin geliştirilmesi

Bir düşünelim; otomobiliniz size en yakın kafeyi önerse ya da zevkinize uygun bir restoranda sizin için rezervasyon yaptırsa, nasıl olur? Ya da arkadaşlarınızla buluşma ayarlasa, arabaya bindiğinizde en sevdiğiniz dizinin kaldığınız bölümünü başlatsa? Siz keyifle buluşmalarınıza hazırlanırken veya dizinizi izleyip, müziğinizi dinlerken sizi istediğiniz yere götürse? Yani adeta bir eğlence merkezine dönüşse? Tüm bunlar, yakın gelecekte hayallerimizi süslemenin ötesine geçebilir. Bağlantılı araçlar, yani kendi internet erişimi olan ve verileri başka cihazlarla da paylaşabilen araçlar, otomobil dünyasının belki de gelecekte en çok parlayan yıldızı olabilir. Yalnızca yolculuk vadetmenin ötesinde bağlantılı araçlar, adeta kişisel mobil cihazlarımıza dönüşebilir.

Çoğu macerama tanıklık ettiğiniz Ford Mustang Mach-E de adeta benim eğlence merkezim. Araç içi iletişim ve eğlence sistemi olan Ford SYNC 4A ile konuşma, ses tanıma, kablosuz akıllı telefon entegrasyonu, sezgisel 15,5″ dokunmatik ekran ve çok daha fazlasını deneyimleyebiliyorum. Halihazırda gelişmiş teknolojinin keyfini sürebiliyor olsam da gelecekte bağlantılı araçlar bizi daha pek çok özelliği ile şaşırtacak diyebilirim.

Kısacası, otomobil dünyasının sıra dışı geleceğinde bizi bekleyen yepyeni heyecanlar var. Uçan arabalar yalnızca filmlerin unutulmaz bir parçası olarak mı hafızalarımızda kalır yoksa gerçekten de hayatımıza dahil olur mu bilinmez ama kesin olan bir şey varsa o da otomobil dünyasının hiç olmadığı kadar yenilik dolu olduğu. Kim bilir belki bir gün gökyüzünde bulutların arasında sıkışıp kaldığım bir trafikteyken size yazarım 🙂 Daha fazlası için yazılarımı ve Instagram hesabımı takip etmeyi unutmayın.

İlginizi çekebilir: Virtual Influencer’lar: Kim bu sıra dışı influencer’lar? Takip etmeniz gerekenler?

Sürdürülebilir çözümlerin izinde: VitrA’dan dünyanın ilk ve tek %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabosu

‘Biricik’ dünyamız günden güne artan çevreler baskılar ve azalan doğal kaynak sorunları ile karşı karşıya. İklim krizi, küresel ısınma, atık sorunları, hava kirliliği ve daha nice çevresel sıkıntı, hem dünyamızın hem de insanlığın geleceğini tehdit ediyor. Bu nedenle, sürdürülebilir yaşam alışkanlıklarına sahip olmanın önemi her zamankinden kat ve kat daha fazla. Böylesi bir gerçekliğin farkında olan tüm endüstrilerde de yenilikçi ve çevre dostu ürünlerin geliştirilmesi oldukça büyük bir öneme sahip. Bu bağlamda VitrA, büyük bir adım atarak çevreye saygısını ve döngüsel ekonomiye olan katkısını gözler önüne seriyor.



VitrA’dan bir ilk; %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabo

Çevresel ayak izlerini azaltma yolunda önemli adımlar atan VitrA, sektörün değişim öncülerinden biri olarak bizi yeni çevre dostu lavabosu ile tanıştırıyor. Dünyanın ilk ve tek %100* geri dönüştürülmüş seramik lavabosu özelliğini taşıyan bu lavabo, atık olarak kabul edilen malzemelere yeniden hayat veriyor. Yeni çevre dostu lavaboların içerik olarak yaklaşık %100’ü, kırık seramikler de dahil olmak üzere üretim sürecinde ortaya çıkan ve bertarafa giden atıklardan oluşuyor.

VitrA’nın sürdürülebilirlik konusundaki vizyon ve öncülüğünü yansıtan bu yenilikçi ve çevre dostu lavabolarla, seramik sektöründe sürdürülebilir tasarım konusunda da yeni bir standart ortaya çıkıyor. Tasarım harikası ve fonksiyonel bir ürün olmanın ötesinde geri dönüştürülmüş seramik lavabolar, çevresel bilinç ve sürdürülebilir yaşam tarzlarını da destekleyen güçlü bir mesaj taşıyor.

%30 oranında iyileşen küresel ısınma potansiyeli

ISO 14040:2006 ve 14044:2006 standartlarına uygun yapılan Yaşam Döngüsü Değerlendirmesi sonuçlarına göre, atıkların kullanılması çevresel etkilerden küresel ısınma potansiyelini %30 oranında iyileştiriyor. Geri dönüştürülmüş lavaboların üretilmesi sayesinde, ürün başına, daha az hammadde kullanılarak %36’lık iyileştirmeyle yaklaşık 5 kilogram hammadde tasarrufu ve %38 iyileştirmeyle 2,48 Kwh elektrik tasarrufu elde edilmesi hedefleniyor.

Sadece bir lavabo olma işleviyle kalmayan, çevresel sürdürülebilirliğe yönelik geniş bir vizyonu temsil eden bu ürün, çevreye duyarlı bir gelecek için atılmış çok büyük bir adım. Eczacıbaşı Yapı Gereçleri’nin çevre dostu lavabolarla benimsediği bu üretim yaklaşımı, döngüsel ekonomiye katkıyı da en üst seviyeye çıkarıyor.

Sürdürülebilir bir gelecek için hijyenik ve şık bir ilham kaynağı

Küresel ısınma potansiyelini iyileştiren, çevre dostu bir tasarım harikası olmasının ötesinde VitrA’nın geri dönüştürülmüş lavaboları, hijyen endişesini de ortadan kaldırıyor; çünkü bu lavabolar VitrA Hygiene teknolojisiyle kaplanıyor. Bakteri gelişimini %99,9 oranında önleyen VitrA Hygiene teknolojisi sayesinde, seramik lavaboların kullanımı sırasında yüzeye bulaşan bakteriler etkisiz hale geliyor. Böylece, bir numaralı önceliğimiz olan hijyenden ödün vermeden çevre dostu seçimler yapmak da kolaylaşıyor.



Ayrıca, her zevke, her alana uygun seçimler yapmak da yine VitrA ile oldukça kolay. Bilecik, Bozüyük’teki VitrA Üretim Kampüsü’nde geliştirilen yenilikçi çözümler sayesinde üretimine başlanan bu çevre dostu çanak lavabolar, ilk olarak mat bej renkte ve 5 formda tasarlanmış olsa da VitrA’nın geri dönüştürülmüş ürün gamına yeni ürün ve renklerin eklenmesi de planlanıyor.

VitrA %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabonun hikayesi, gelecekteki çevre dostu ürünler ve teknolojiler için de büyük bir ilham kaynağı. Daha sürdürülebilir bir dünya için gelecekte atılacak tüm adımlara şimdiden ilham olduğu kesin. Siz de yaşam alanlarınızı çevre dostu bir bilinç ile şekillendirmek ve bir eşi daha olmayan dünyamızın geleceği için önemli bir adım atmak istiyorsanız hemen tıklayıp VitrA %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabo çeşitlerini keşfedebilirsiniz.

* İçerik olarak yaklaşık %100’ü üretim sürecinde ortaya çıkan ve bertarafa giden atıklardan üretilmiştir.

* Bu içerik VitrA katkılarıyla hazırlanmıştır.

İlgili Makale