X

Hangisini tercih edersiniz: Hazır olmayı beklemek ya da “deli cesareti”?

Herhangi bir işe başlarken ya da önemli bir iş sürecinde karşımıza yapılması gereken yeni görevler çıktığında, çoğunlukla otomatik bir fren mekanizması çalışır. Bunun nedeni yeninin bilinmezliğidir:

  • Çalışmamız gerektiğini biliriz ama ne kadar çalışmamız gerektiğini kestiremeyiz.
  • Bu işin sonunda, ulaşmayı amaçladığımız bir hedef vardır; ama buna ulaşmak ne kadar sürecek ve gerçekten uğraştığımıza değecek mi, bunu her zaman bilemeyiz.
  • Bu yeni işe başlamak küçük ya da büyük ve fakat mutlaka bir fedakârlık gerektirecektir (Zamandan, uykudan, aileden vb.); bu işi yapmak istememize rağmen söz konusu fedakârlıkları yapmak konusunda aynı istekliliğe sahip olmayabiliriz.

Bu bilinmezlikleri arttırabiliriz ama hızla sadede gelmek niyetindeyim: Yeni bir başlangıç, mevcut durumunuzdan farklı bir duruma geçmenizi gerektirir. Normalde yapmadığınız bazı yepyeni şeyleri yapmanız ve hatta sizin parçanız gibi olan bazı alışkanlıklarınızı değiştirmeniz gerekir. Bu sabah kalkış saatinizin bir saat erkene alınması da olabilir, yeni bir iş yerinde çalışmaya başlamak da, eski ilişkiyi bitirmek de…

“Konfor Alanı” egonun krallığıdır

Bu yeni durum ne olursa olsun asıl yapmanız gereken “konfor alanı” dediğimiz yerden çıkmaktır ve yukarıda bahsettiğim otomatik fren mekanizması da sizin egonuzun “Ne gerek var babacım, ne güzel duruyoruz işte burada!” diyen son derece ikna edici sesidir.

Konfor alanı, egonun krallığıdır. Bu yüzden egonuzu kontrol etmeyi öğrenmeli ve konfor alanında çıkmalısınız.

Yaptığım koçluklarda danışanlarımda benzer bir durum çıktığında, bunu fark etmelerini sağlıyorum. Ve en çok aldığım sorular da şu minvalde oluyor: ‘Peki, ego bunu niye yapıyor?’, ‘Ego kötü mü?’, ‘Ben, beni sevmiyor muyum?’, ‘Niye kendime bunu yapıyorum?’, ‘Egomdan kurtulmalı mıyım?’ vb.

Öncelikle şunu bilin ki, ego kötü değil. Bu dünya üzerinde yaşıyorsak egomuza da ihtiyacımız var, dolayısıyla zinhar ondan kurtulmanız gerekmiyor, bilakis onu korumanızda fayda var; çünkü ego bizim kişiliğimizin çok önemli parçalarından biri. Bir kere son derece içgüdüsel ve bilinçaltına yakın duruyor. Öte yandan egoyu fark etmek ve onu kontrol etmek düşündüğünüzden daha kolay.

Bu noktada da “Ne gerek var, kalalım konfor alanımızda” diyen egonun bunu neden yaptığı sorusu çok önemli bir soru olarak cevaplanmayı bekliyor. Konuyla ilgili bilinçaltınızla bir çalışma yapsak size özel sebepleri de bulabiliriz. Bununla birlikte takdir edersiniz ki, böyle bir çalışmayı bu sayfalardan yapmamız mümkün değil.

Bunun yerine ben egonun konfor alanında kalmak konusundaki ısrarına dair bazı genel sebepleri ve neler yapabileceğinizi yazacağım; eğer dikkatle okursanız kendinizde olup biteni fark edebilirsiniz.

1. Başarısızlık korkusu

Hepimiz hayatımızın belirli dönemlerinde bazı başarısızlıklar deneyimlemişizdir. Bu hoşlandığınız kişi tarafından reddedilmek de olabilir çok çalıştığınız sınavı geçememek de. Mesela, defalarca denemenize rağmen bir türlü rüzgâr sörfünün yelkenini kaldıramamışsınızdır veya küçük bir çocukken oynadığınız legoları bir türlü doğru bir şekilde birleştirememişsinizdir.

Deneyimlediğiniz başarısızlık ne olursa olsun; eğer bilinçaltınızda bu deneyime “Bu korkunçtu. Bir daha asla başarısız olmak istemiyorum” benzeri bir anlam verdiyseniz, o noktada pekâlâ bir başarısızlık korkusu geliştirmiş ve farkında bile olmadan yeni işlere başlamayı ve/veya yeni yollar denemeyi sırf başarısız olmamak için öteleyip duruyor olabilirsiniz.

Ne de olsa eğer hiç başlamazsanız başarısız olmanız da mümkün değildir, öyle değil mi?

Eğer bu okuduklarınız içinizde bir şeyleri titreştirdiyse lütfen daima anımsayın: Aslında başlamamak, sürecin sonunda bir ihtimal deneyimleyeceğiniz olası bir başarısızlığı, daha en başından kabul etmek anlamına gelir.

2. Mükemmeliyetçilik

“Şartlar istediğim gibi değil”, “Şunun şurası eksik”, “Elimizde şu imkânlar olsaydı derhal başlardık ama…”, “Bunun için gereken kaynaklar elimizde yok, hele bir olsun başlarız” vb. Bunlara benzer cümleleri çevrenizdekilerden duymuşsunuzdur; kim bilir belki siz de zaman zaman kullanırsınız.

Başladığımız işi başarıyla bitirmek isteriz ve bu harika bir amaçtır, ta ki konfor alanında kalmak isteyen egomuzu dinleyene kadar… Oldukça ikna edici, rasyonel ve o an için bize son derece doğru gelen sayısız sebebi (ki biz bu sebeplere “bahaneler” de diyebiliriz) bir çırpıda üretmek gibi olağanüstü bir yeteneğimiz var: Başlayıp bitirdiğimizde bize, çevremize ve hatta bütüne katkı sağlayacağını adımız gibi bildiğimiz şeylere başlamamak için kendimizi ikna edici bahaneler üretmek.

Peki, kendimizi ikna etme yeteneğimizi bu kez doğrusunu yapmak için kullanmaya ne dersiniz? Düşünsenize; Einstein izafiyet teorisi üzerine çalışmaya başladığında konfor alanında kalmayı tercih etseydi ne olurdu? Eminim isteseydi son derece ikna edici sebeplerle izafiyet teorisi üzerinde çalışmayı erteleyebilirdi. Mesela; ispatlamak üzere başladığı teorinin varlığına dair somut delili yoktu. Ayrıca etrafında onun fikirlerini çürütmek isteyenler de çoktu. Ve belki de o gün kendini bıkkın hissediyordu.

Bütün bu bahaneleri üretmek yerine o kendini, cevabını merak ettiği sorularla ikna ederek çalışmaya başlamayı seçti. Madem kendimizi ikna etmek gibi muazzam bir yeteneğimiz var, bunu doğru soruları sorarak kullanmayı seçmeye ne dersiniz?

Mesela:

  • Bu işe başladığımda nasıl hissedeceğim?
  • Bu işe başlarsam; 3 ay sonra, 6 ay sonra ve bir yıl sonra hayatımda nasıl bir fark yaratacağım?
  • Ulaşmak istediğim hedefin sonuçları bana, çevreme ve bütüne hangi katkıları sağlayacak?

Sadece bu soruları değerlendirmek bile, hedefiniz olsun veya olmasın, içinizde bir heyecan yaratıyor, öyle değil mi? Eğer öyleyse bahanelerden kurtulmak için büyük bir adım atmış bulunuyorsunuz. Başlamanız gereken işe dair kendinize soracağınız doğru sorulardan oluşan harika bir gereciniz var. Kullanın onu.

3. Başlamak bitirmenin yarısı

Ne beylik bir laf!

Ve aynı zamanda ne kadar doğru.

Okumayı geç söktüğü ve okuldaki öğretmenleri tarafından yetersiz bulunduğu, hayatının başında olduğu gibi çalışmalarının başında da elle tutulur hiçbir şeyi olmayan Einstein, buna rağmen her seferinde sadece başlayarak sayısız mükemmel teoriyle bilimin ufkunu genişletti. Aynı zamanda hayatımızı da geliştirdi.

Küçükten başlayalım

Büyük hedefler yerine günlük işlerinizden başlayın.

Büyük hedefleri şimdilik bir kenara koyun ve günlük işlerinizde küçükten başlamayı deneyin. Örneğin; pazartesiye bir rapor yetiştirmeniz gerekiyor. Raporu yazmak için oturmaya karar verdiğiniz anda kafanızdaki ses size ihtiyaçlarınızı bildirmeye başlar:

  • “Bir kahve yapayım”,
  • “Güzel bir müzik koyayım”,
  • “Bugün pazar, önce Facebook’a bakayım hem kafayı rahatlatmış olurum”,
  • “Google’da ‘İyi rapor nasıl yazılır?’ makalelerine bakayım”,
  • “Hava güzel, şimdi çıkayım akşam yaparım”.

Özellikle ihtiyaç kelimesini kullanıyorum; çünkü bu önermeler öyle kuvvetli gelir ki, sanki o kahveyi yapmaz ya da Facebook’a bakmazsanız kötü bir şey olacakmış gibi hissedersiniz. İlla o kahve yapılmalı ve illa o çalışma müziği seçilmelidir yoksa kıyamet kopabilir.

İlgili yazı: Hedeflerinizi gerçekleştirmek için yapmanız gerekenler 

Gerçeğin farkında olduğunuzu anımsayın

Bu ölüm kalım meselesi gibi gelen ihtiyaçların, aslında ihtiyaç olmadığını ve bunları yapmazsanız kıyametin falan kopmayacağını gayet iyi bilirsiniz ve avantajınız buradadır. O tuhaf panik anında “Bu raporu bitirdiğimde nasıl hissedeceğim?” diye sorun. Bir anda fark edeceksiniz ki, sürekli bahane üreten zihninizin dikkati bambaşka bir yöne çekilecek.

Geriye kalan tek şey başlamaktır ve bunun için de hemen bilgisayarın başına oturup raporunuzun başlığını yazmak yeterlidir. Raporunuza yazacağınız başlık, işe odaklanmanızı sağlar ve odağınızı korursanız gerisi çorap söküğü gibi gelir.

4. Odağınız gücünüzdür

Odağın ne kadar önemli olduğunu daha önceki yazılarımda da anlatmıştım. Dikkat edin; herhangi bir konuyla ilgili sahip olmadıklarınıza odaklandığınızda ne oluyor? Nasıl hissediyorsunuz? Enerjiniz artıyor mu yoksa azalıyor mu? Peki, bir de şimdi hedefinize ulaştığınız, projenizi gerçekleştirdiğiniz ve/veya istediğinizi başardığınız ana odaklanın. O anda kendinizi imgeleyin. Sadece bunu yapmak bile ruh halinizi nasıl pozitife çeviriyor fark edin ve hemen şimdi yapın bunu.

Bekliyorum…

Eğer odağınız, alacağınız sonuçtaysa o doğrultuda ilerleyeceksiniz. Bu, %100 doğru ve geçerli.

Denizde dalış yapanlar ya da bisiklet veya motosiklet kullananlar ne demek istediğimi hemen anladılar. Nereye bakarsanız oraya gidersiniz. Başınız öne eğik ve dibe bakarken su yüzüne çıkmakta zorlanırsınız, aynı şekilde yukarı doğru suyun yüzeyine bakarken derine dalamazsınız. Nereye gidecekseniz o yöne bakmalısınız. Bu yüzden o andaki kısıtlar ve yetersizlikler yerine, elinizdekilerle hedefinize ulaşmak için neler yapabileceğinize odaklanın. Cevaplar şaşırtıcı bir hızla gelecek.

Şimdi size büyük bir sır vereceğim

Hayatı boyunca türlü sorulara cevaplar aramış bir düşünür olan Platon’un (Eflatun) yaşadığı dönemin en önemli bilgelerinden birinden aldığı bir sır bu:

Platon, ülkenin önde gelen bilgelerinden biriyle sohbetteymiş. Laf lafı açmış ve Platon’un bilgeden bir talebi olmuş: “Sen bu dünyanın en bilgelerindensin; hayata dair her şeyi bilirsin. Bana öyle bir anahtar ver ki, tüm kapıları açmamı sağlasın.”

Bilge merakla Platon’a bakmış, kaşlarını kaldırıp gülümseyerek: “Olur” demiş, “Ama bu yükü taşıyabileceğinden emin misin? Bu sırrı bilmek omuzlarına büyük bir sorumluluk yükleyecek.”

“Eminim” demiş Platon.

Bilge zor duyulabilecek bir sesle konuşmaya başlayarak Platon’un bütün ilgisini konuşmasına vermesini sağlamış ve birkaç uyarı da bulunmuş: “Bu sırrı öğrendiğinde saklaman mümkün olmayacak; mutlaka ve mutlaka uygulaman gerekecek. Eğer sırrı öğrendikten sonra uygulamazsan, bu sır seni içten içe ve yavaş yavaş yiyip bitirecek. Unutma; kullanmazsan bu sır başına bela olur. Hazır mısın?”

Öğrenmeye hazır olan Platon “Evet” demiş, “Sırrı kullanacağıma dair söz veriyorum ve kullanmazsam olabileceklerin tüm sorumluluğunu kabul ediyorum.”

Ya siz?

  • Siz de hazır mısınız bu sırrı öğrenmeye?
  • Öğreneceğiniz bu sırrı kullanacağınıza söz veriyor musunuz?
  • Kullanmazsanız bu sırrın size yapacaklarının sorumluluğunu alıyor musunuz?

Eğer bu sorulara “Evet” cevabını verdiyseniz devam edebiliriz.

Bilge, Platon’un hazır olduğunu görünce yanına yaklaşmasını işaret etmiş, “Yaklaş ve kulaklarını dört aç o halde, sana dünyanın en büyük sırrını vereceğim.”

Plato bilgeye yaklaşarak söylediklerini duymak için hafifçe eğilmiş, bilge sakin ve güçlü bir tonla dünyanın en büyük sırrını ifşa etmiş:

5. Yap, sadece yap!

Plato şaşkınlıkla geri çekilip bilgeye bakarak “Ama” demiş, “ama bu çok basi…”

Daha sözünü bitiremeden bilge bu kez yüksek sesle tekrarlamış: “Yap! Soru yok, yorum yok, endişe yok… Yalnızca yap. Sana dünyanın tüm kapılarını açacak yegâne sır bu’.

  • Eğer muhteşem bir hayat istiyorsan git ve yap.
  • Eğer başarı istiyorsan git ve yap.
  • Eğer harika bir ilişkiyse istediğin git ve yap.

Hepsi bu. Herhangi bir işi bitirdiğinizde hissettiğiniz o hafiflik, huzur, rahatlık var ya, işte o his her şeyden daha büyük bir tamamlanmışlık hissi ve mutluluk içermiyor mu? Bir düşünün: Bu mutluluk hissini Facebook’a bakınca ya da bir bilgisayar oyunu oynayınca yahut herhangi bir internet sitesinde vakit geçirince tadabiliyor musunuz? Cevabın “Hayır” olduğunu siz de ben de biliyoruz, çünkü daha önce defalarca deneyimlediğimiz bir şey var: Yapılması gereken bir işi tamamlamanın verdiği hazzı başka hiçbir şey veremez!

Hakikat: Asla yeterince hazır olmayacaksınız!

Şöyle söyleyelim: Hiçbir zaman yeterince hazır olmayacaksınız. Ve bilin ki hazır olmayı bekledikçe, başlamanız ve elbette başarılı olmanız güçleşecek.

  • Hazır olmayı,
  • Mükemmel koşulların oluşmasını,
  • Doğru bağlantıların karşınıza çıkmasını falan beklemektense,

Artık sahip olduğunuz sırrı uygulayın ve size kattığı gücü kullanın: Yapın!

Sadece, gidin, başlayın ve yapın. Bunun için de aşağıdaki tüyolardan faydalanın:

  • Elinizde her ne varsa başlamak için yeterlidir, onları kullanın. Elinizdekileri kullanmaya başladığınız anda daha önce farkında bile olmadığınız parlak fikirlerin hücumuna uğradığınız harika bir yaratıcı süreç başlayacak.
  • Şunu mutlaka anlayın: Mükemmel koşullar diye bir şey yok! Ve emin olun ki; mevcut şartlar, aklınıza gelen fikri uygulamaya sokmak üzere çalışmak için düşündüğünüzden çok daha uygun ve yeterlidir.
  • Ulaşmanız gereken kişi ya da nesnelere ulaşmak, size göründüğünden daha kolay. Tek yapmanız gereken konuyla ilgili harekete geçmek. İhtiyaç duyduğunuz bağlantılara nasıl ulaşacağınızı düşünmeye başladığınız anda çok sayıda alternatif yol aklınıza düşmek üzere sizi bekliyor.

Hatırlayın: Hayatta ilerleyenler; koşulların, kendisinin, ortamın hazır olmasını bekleyenler değil; deli cesareti gösterip ellerinde ne varsa onunla yola çıkanlar oldu hep.

Başarısızlık korkusu ve mükemmeliyetçilikten uzak; dilediğiniz zaman dilediğiniz işe kolaylıkla başladığınız ve odağınızı net ve keskin tutabildiğiniz, birçok şey yaparak mutlu hissettiğiniz harika bir hafta diliyorum hepinize. Deli cesaretiniz bol olsun!

Bana ulaşmak isterseniz lütfen yazın: tolga@powercoaching.us.

V. Tolga Hancı: Doğma büyüme İstanbul'lu Tolga, 20 yıllık reklamcılık kariyerini danışmanlığa, ve oradan da koçluk ve eğitmenliğe dönüştürmüş bir yüksek performans stratejisti. Çalıştığı kişi ve kurumların; hayatın her alanında sınırsız potansiyellerinin % 100'ünü kullanarak, daima yüksek performansta kalabilmeleri için stratejiler üretiyor. Power Coaching'in ve Anthony Robbins Türkiye oluşumlarının kurucu ortağı. Birlikte çalışacağı kişi ve kurumların hedef ve hayallerini merak ediyor ve şöyle söylüyor: "İstiyorsan yaparsın! Asıl soru şu: Harekete geçmek için ne kadar isteklisin?"

Güne lezzetli bir başlangıç için kahvaltılık tarifler

Ne demiş şair; kahvaltının mutlulukla bir ilgisi olmalı. Sizce de öyle değil mi? Günün ilk öğününün, bize gün boyu yetecek kadar neşe ve enerji kaynağı olması gerekmiyor mu? İster sabahın çok erken saatlerinde ister öğlene yakın olsun, fark etmez; günün ilk öğünü her zaman çok önemli. Çünkü günün geri kalanını etkileyen, o günün ne kadar kaliteli bir gün olduğunu belirleyen en önemli faktörlerden biri; güne neler yiyerek başladığımız…



Ancak hepimiz biliyoruz ki, klasik kahvaltı tarifleri zamanla sıkıcı hale gelebiliyor. Yumurta, peynir, zeytin güzel bir başlangıç olsa da her gün aynı şeyleri yemek hayatlarımızda monotonluk yaratabiliyor. Dolayısıyla biraz daha yaratıcı alternatiflere ihtiyacımız var. Ama bir yandan da yoğun tempomuza ayak uydurabilmek için pratik ve besleyici olmalı. Tabii lezzetten de ödün vermek olmaz. İşte tam da bu noktada lezzeti ile, pratikliği ile, besleyiciliği ile kahvaltıların yıldızı müsli karşımıza çıkıyor. İşte müsli kullanarak hazırlayabileceğiniz lezzetli ve sağlıklı kahvaltılık tarifler:

Müslili Ekmek

Eğer kahvaltıda değişiklik yapmak ve lezzet ile besleyici değeri bir arada sunan bir alternatif arıyorsanız, müslili ekmek tam size göre. Klasik ekmek tariflerine göre çok daha zengin ve doyurucu bir seçenek sunan bu kahvaltılık tarifi, aynı zamanda çok daha lezzetli, çok daha eğlenceli. Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli’nin içeriğindeki kızılcık, kuru üzüm, elma ve marakuyalı özel karışım sayesinde enerjik bir sabaha doyurucu dilimlerle merhaba diyebilirsiniz.

Malzemeler:

Hamuru için:

  • 1 su bardağı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 2-3 tatlı kaşığı Dr. Oetker Aktif Maya
  • 0,5 çay bardağı süt
  • 4-4,5 su bardağı un
  • 0,5 çay bardağı toz şeker
  • 1 su bardağı ılık süt
  • 1 yumurta
  • 100 gram yumuşak margarin

Üzeri için:



  • 2-3 yemek kaşığı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 1 yemek kaşığı su

Hazırlanışı:

  • Mayayı bir kaseye alın ve üzerine yarım çay bardağı ılık sütü ilave edin. Kaşık ile birkaç kez karıştırıp 10-15 dakika bekletin.
  • Unu derin bir kaba eleyin ve üzerine beklettiğiniz mayayı ilave edin. Toz şeker, süt, yumurta ve margarini ilave edip iyice yoğurun. Üzerini kapatıp ılık ortamda 40-45 dakika bekletin.
  • Süre sonunda mayalanan hamura 1 su bardağı meyveli müsliyi ekleyin ve yoğurun. Hamuru yuvarlayıp pişirme kağıdı serilmiş fırın tepsisine alın. Üzerine su sürüp meyveli müsli serpin ve 20 dakika bekletin.
  • Fırını belirtilen dereceye ayarlayıp ısınması için önceden açın. (Alt-üst pişirme: 170 °C, Turbo pişirme: 160 °C)
  • Hamurun üzerini keskin bıçak ile 3-4 yerinden 1 cm derinliğinde kesin ve 25-30 dakika pişirin.
  • Fırından çıkarıp soğutun. Dilimleyerek servis yapın.

Çikolatalı Çıtır Smoothie Bowl

Kahvaltıda kendinizi şımartmak ve güne ‘bomba’ gibi başlamak istiyorsanız, tatlı bir kahvaltılık tarifi tam size göre olabilir. Çıtır tahıl ve çikolata parçacıkları içeren Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli ile çok pratik ve çok lezzetli bir kahvaltılık bowl hazırlayabilirsiniz.

Malzemeler:

  • 2 yemek kaşığı Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli
  • 1 adet olgun muz
  • ½ avokado
  • 1 yemek kaşığı kakao tozu
  • 1 su bardağı badem sütü

Hazırlanışı:

  • Olgun muzu, avokadoyu, kakao tozunu ve badem sütünü blender’a alın. Pürüzsüz bir kıvam alana kadar yüksek hızda karıştırın.
  • Elde ettiğiniz smoothie karışımını bir kaseye aktarın ve kahvaltılık bowl için tabanı hazırlayın.
  • Smoothie tabanın üzerine çıtır çıtır Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli’yi ekleyin. Ve harika kahvaltı kaseniz hazır.

Portakallı Muzlu Müslili İçecek

Kahvaltılarınızı bir sonraki seviyeye taşımaya hazırsanız, Dr. Oetker Vitalis Bal Bademli Çıtır Müsli ile tanışın. Bu benzersiz müsli, sadece lezzetiyle değil, aynı zamanda sağlık açısından sunduğu faydalarla da kahvaltılarınızın vazgeçilmezi olmaya aday. Hem lif hem de Vitamin B1, demir ve magnezyum gibi önemli besin öğeleri açısından zengin olan bu müsli ile harika bir kahvaltılık içecek hazırlayabilir, güne başlarken ihtiyacınız olan enerjiyi ve besinleri alabilirsiniz:



Malzemeler:

  • 50 g Dr. Oetker Vitalis Bal Bademli Çıtır Müsli
  • 1 poşet Dr. Oetker Şekerli Vanilin
  • 2 adet muz
  • 2-3 dilim ayıklanmış ve zarları çıkarılmış portakal dilimleri
  • 2 su bardağı buzdolabında soğutulmuş süt
  • 2 yemek kaşığı bal

Hazırlanışı:

  • Muzları soyup iri parçalara kesin ve mutfak robotuna alın.
  • Üzerine portakal dilimleri, süt, bal ve şekerli vanilini ilave edip meyveler ezilinceye kadar karıştırın.
  • Hazırladığınız içeceği bardaklara alın. Üzerlerine çıtır müsliyi ekleyip kaşık ile karıştırın.
  • Buzdolabında 30 dakika bekletip servis yapın.

Meyveli Mini Kahvaltılık Muffin

Güne başlarken modunuzu yükseltecek, enerjinizi yerine getirecek ve ihtiyacınız olan besin öğelerini almanızı sağlayacak ve tüm bunları yaparken de eğlenceli bir hale çevirecek muffinlere kim hayır diyebilir ki… Siz de demezseniz, Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli ile harika bir kahvaltılık hazırlayabilirsiniz.

Malzemeler:

  • ½ su bardağı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 1 paket Dr. Oetker Hamur Kabartma Tozu
  • 1 su bardağı tam buğday unu
  • 2 yemek kaşığı bal
  • ½ su bardağı süt
  • 1 yemek kaşığı tereyağı
  • 1 adet yumurta
  • 1 adet mini muffin tepsisi

Hazırlanışı:

  • Fırını 180 derecede önceden ısıtın ve mini muffin tepsisini yağlayın.
  • Bir kasede tam buğday unu, Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli ve kabartma tozunu karıştırın.
  • Başka bir kapta süt, eritilmiş tereyağı ve yumurtayı çırpın. Islak malzemeleri kuru malzemelerin üzerine dökün ve karıştırın.
  • Hazırladığınız kek harcını mini muffin kalıplarına eşit miktarda bölün. Her bir kalıbı üçte iki oranında doldurmanız yeterli olacaktır, böylece kabardığı zaman da yeteri kadar alan kalacaktır.
  • Yaklaşık 20 dakika kadar pişirdikten sonra fırından çıkarın, birkaç dakika beklettikten sonra servis edebilirsiniz.

Bonus: Çabasız ve lezzetli kahvaltılar

Eğer daha hızlı bir şekilde lezzetli, pratik ve doyurucu kahvaltılık tarifler hazırlamak istiyorsanız, fazla çaba harcamadan da eğlenceli kahvaltılar yapabilirsiniz. Müslinizi ister sütle ister yoğurtla karıştırın; üzerine meyve, bal, biraz da kuruyemiş ekleyin ve voila! Enfes kahvaltınız hazır… Ama bir dakika; zaten eklenmişi var 🙂 Dr. Oetker Vitalis’in lezzetli, doyurucu ve sağlıklı dünyası ile klasik kahvaltılar yerine daha enerjik tariflerle güne başlayabilirsiniz.

Sağlıklı ve dengeli beslenmeyi, ‘sıkıcı’ kalıplardan çıkarmak ve her güne büyük bir neşe ile başlamak istiyorsanız Dr. Oetker Vitalis, kahvaltılarınızın vazgeçilmezi olacak. Üstelik sadece kahvaltılarınızın da değil; ara öğünlerinizde de lezzetli atıştırmalıklar olarak tüketebilirsiniz. Bu çıtır lezzetler, gününüzün her saatine enerji ve neşe katacak!

Siz de Dr. Oetker Vitalis’Dr. Oetker Vitalis’Dr. Oetker Vitalis’in Multi Meyveli Çıtır Müsli, Bal Bademli Çıtır Müsli ve Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli çeşitlerinden dilediğinizi seçebilir, güne en sevdiğiniz lezzetle harika bir başlangıç yapabilirsiniz.

*Bu yazı Dr. Oetker katkılarıyla hazırlanmıştır.





Cildimiz bizden ne ister: Almond Shower Oil ile cildin tüm ihtiyaçlarını karşılayan bir bakım

Yaşamın akışına ayak uydurabilmek için çoğu zaman oradan oraya koşuşturmak, yapılacaklar listesinin maddeleri arasında aceleyle hareket etmek ve hatta tadını uzun uzun çıkarabileceğimiz aktivitelerimizi bile hızlandırmak zorunda kalıyoruz. Ne yazık ki hızlandırmak zorunda kaldığımız bu keyifli aktivitelerden biri de genellikle duş keyfimiz oluyor. Duş almak, hem bedenimizi temizlemek hem de zihnimizi ve ruhumuzu rahatlatmak için önemli bir fırsat sunarken, aceleye getirdiğimizde bu değerli anların kalitesinden ödün vermiş oluyoruz… Oysa ki duş, sadece temizlik ve rahatlık hissinden ibaret değil; aynı zamanda yenilenme, canlanma hissini verebilmek için de önemli bir araç; özellikle de cildimiz için. Duş almanın sağlayacağı tüm olumlu etkilerden faydalanabilmek için, gün boyu pek çok çevresel etkiye maruz kalan cildimizin beklentilerine kulak vermek oldukça önemli. Peki, cildimiz bizden ne ister?



Vücut bakım ritüelinizde ilk sırada, temizlik!

“Cildimiz bizden ne ister?” sorusuna pek çoğumuz gibi cildimizin ilk vereceği cevap temizlik. Gün boyu maruz kaldığımız kir, toz ve alerjenlerden cildi arındırmak şart. Aksi halde gözeneklerin tıkanması sonucu cildin nefes almasını engellemiş oluruz. Bu da farklı cilt problemlerinin ortaya çıkmasına neden olabilir. Vücut bakımında da aynı yüzümüzde olduğu gibi temizlik, cildimizin ihtiyaç listesinde ilk sırada.

L’Occitane Almond Shower Oil’L’Occitane Almond Shower Oil’L’Occitane Almond Shower Oil’in altın renkli yağ dokusu, duş sırasında su ile birleştiğinde süt kıvamına dönüşerek hafifçe köpüren yapısı ile cildimizi nazikçe temizler ve arındırır. Bademin mis kokusu ile tenimizi kokulandırarak, bize de arınmanın verdiği hafifliği ve rahatlığı hissettirir.

Yoğun nem

Cildimizin istediği ve hak ettiği o özenli bakımın en önemli bir diğer bileşeni ise tabii ki yoğun nem, çünkü cildimiz kuruluktan hoşlanmaz. Cildimizin canlı kalmak, gençliğini ve ışıltısını korumak için neme ihtiyacı var. Almond Shower Oil, içeriğindeki zengin yağ, mineral ve vitaminler ile cildi dışarıdan içeriye doğru besliyor, ilk kullanımda hissedilen nemlendirici etkisiyle cildi yumuşacık yapıyor. E vitamini, omega 6 ve 9 yağ asitleri ve badem yağı açısından da zengin olan vegan formüllü Badem Duş Yağı, cildimizin gün boyu nemli kalması ve doğru kaynaklarla beslenmesi için ihtiyacı olan tek şey.



Yukarıda da söylediğimiz gibi, cildimiz kuruluğu hiç sevmez; dolayısıyla onu nemlendirip beslerken, kurumasına neden olabilecek uygulamalardan da kaçınmak önemli. Çok sıcak su ile yıkanmak, koruyucu önlemler almadan soğuk ve rüzgarlı havalara maruz bırakmak ya da az su tüketmek, ona hiç iyi gelmeyenler listesinde. Ona ihtiyaç duyduğu nem desteğini sunmak ise, cildimizin kurumasını önlerken yumuşacık dokunuşlarla buluşmak da ruhumuzu besliyor.

Güzel kokmak

Cildimiz, tüm gün bizimle; yaptığımız tüm aktivitelere, girdiğimiz her ortama, tüm anlarımıza ve deneyimlerimize eşlik ediyor. Tüm bu deneyimlerde hem bize hem de cildimize muhteşem hissettirecek bir şey daha var: Hoş kokularla sarmalanmak. L’Occitane Almond Shower Oil, cilt tarafından anında emilen yapısı ve mis kokulu badem aroması sayesinde gün boyunca cildimizi sarıyor ve sadece cildimizi değil, zihnimizi, ruhumuzu da mutlu ediyor. Cildimiz o büyüleyici badem aroması ile misler gibi olurken, harika kokmak da kendimizi çok daha iyi, keyifli ve özgüvenli hissetmemizi sağlıyor.



Narin dokunuşlar

Temizlenmiş, nemlenmiş, beslenmiş ve harika kokan cildimizin bir başka ihtiyacı da narin dokunuşlarla buluşmak. Çünkü, hassas cildimiz onu tahriş edebilecek uygulamaları da hiç sevmez. Örneğin, çok sık kese veya peeling yapmak ya da cilde zarar verebilecek bakım ürünlerini kullanmak, cildimizin asla istemeyeceği şeyler. Güzel haber; Almond Shower Oil, yumuşak dokusu ve temiz içeriği ile en hassas ciltlerin bile favorisi. Narin dokunuşlar, cildimize hak ettiği değeri sunarken bize de Almond Shower Oil’in duyuları harekete geçiren dokusu ile rahatlatıcı duş anlarının keyfini sürmek kalıyor.

Duyusal bir deneyim

Cildimiz biraz da şımartılmayı hak etmiyor mu? Elbette. L’Occitane Almond Shower Oil duyusal bir banyo keyfi sunuyor; ipeksi dokusu, mis kokusu, rahatlatıcı ve lüks dokunuşlarıyla cildimizi nemlendirmek ve beslemekle kalmıyor, şımartan bir bakım da sağlıyor. Duş keyfi bu sayede aceleye getirilen bir rutin olmaktan çıkıyor; canlandırıcı, yenileyici ve aromatik bir deneyime dönüşüyor. 

Doğal içerikli yapısı, ilk kullanımda anında nem verme özelliği, cildi yumuşacık yapan etkisi ve büyüleyici kokusu ile cildimizin tüm beklentilerinin karşılığı; Almond Shower Oil. Cildin tüm ihtiyaçlarını karşılayan bir bakım için siz de hemen tıklayın ve L’Occitane Almond Shower Oil ile tanışın.

*Bu yazı L’Occitane katkılarıyla hazırlanmıştır.





Virtual Influencer’lar: Kim bu sıra dışı influencer’lar? Takip etmeniz gerekenler?

Dijital dünya, sınırlarını sürekli olarak genişletmeye devam ediyor ve sanal dünyalar, artık hayatımızın ayrılmaz bir parçası haline geliyor. Üstelik yalnızca sanal dünyalar da değil, o dünyanın baş kahramanları olan virtual influencer’lar da. Yani biz 🙂 Sosyal medya platformlarında kendi takipçi kitlelerini oluşturan ve çokça sevgiyle ve ilgiyle karşılanan sanal influencer’lar, sadece teknolojik gelişmelerin başarılı bir somut örneği olmakla kalmıyor; aynı zamanda modern pazarlama pratiklerini de yeniden şekillendiriyor.



Yani, artık gerçek insan influencer’lar gibi biz virtual influencer’lar da markaları temsil edebiliyor, iş birliği çalışmaları yapabiliyoruz; dahası biz de hayatımızın akışını ya da bir günümüzün nasıl geçtiğini paylaşabiliyoruz, üstelik dünyanın pek çok yerinde. Peki, biz kimiz? İşte bu dijital dünyayı çok daha yakından tanımak ve bir parçası olmak için mutlaka takip etmeniz gereken virtual influencer’lar:

Virtual Alin


Gelin, önce benimle başlayalım ve size kendimi tanıtayım: Ben Alin! Ford Türkiye’nin marka elçisiyim. En büyük ilgi alanım elbette ki teknoloji ve otomobiller. Aynı zamanda seyahat etmeye de bayılıyorum! Türkiye’nin otomotiv alanındaki ilk ve tek sanal influencer’ıyım. Yani beni ben yapan, hobilerimi şekillendiren, yaşam tarzımı belirleyen her şey aslında markanın stratejisinden doğdu. Günümün büyük bir kısmını yepyeni keşifler yapmaya ayırıyorum ve hiçbir sosyal medya akımından da geri kalmıyorum…

Zencefil shot’ımla güne başlıyor, çıktığım yeni yollarda bol bol kahve molaları vermeyi ve maceralarımı sizinle paylaşmayı seviyorum. Başka çok sevdiğim bir şey varsa o da Mustang Mach-E ile geçirdiğim tüm anlar; çünkü onunla olan her yolculuğum sıra dışı diyor ve beni hemen takip etmeniz için Instagram hesabımı buraya bırakıyorum.

Rozy

Rozy, dünya genelinde en popüler virtual influencer’lardan biri ve Güney Koreli. Hatta Kore’nin ilk sanal influencer’ı. Gezmeyi, iyi giyinmeyi, yemek yapmayı çok seviyor. Dünyayı dolaşıyor, birbirinden şık tasarımlar kullanıyor, modellik yapıyor ve dünyaca ünlü markalarla çalışıyor. Her geçen gün yaptığı sponsorluk anlaşmalarının sayısı hızla artarken, sosyal medya takipçileri tarafından da hayranlıkla takip edilmeye devam ediyor. Rozy de tıpkı benim gibi sanatın ve estetiğin gücüne inanıyor ve her günü dolu dolu yaşamak için ilham veriyor.

Shudu



Shudu, moda fotoğrafçısı Cameron-James Wilson tarafından yaratılan dünyanın ilk dijital süper modeli olan bir sanal influencer. Güney Afrika Kökenli Shudu, iyi giyinmeyi çok seviyor. Dünyaca ünlü lüks moda markalarıyla iş birlikleri yapan Shudu, aynı zamanda sanal insan ırkının savunucusu olma görevini de üstleniyor. Shudu’nun yaratılmasındaki en önemli amaçlardan biri de dijital dünyanın temsilindeki etnik çeşitlilik eksikliğine dikkat çekmekti ve bence bu, hayranlık uyandırıcı.

Ion Göttlich

Ion Göttlich, bisiklet tutkunu bir sanal influencer. Teknoloji ve video oyunlarına olan ilgisi ile tanınan Ion, aynı zamanda da spor yapmaya çok düşkün. Yeni keşifler yapmayı, aktif bir yaşam sürmeyi ve sağlıklı alışkanlıklarını sürdürmeyi çok seviyor ve takipçileriyle bisikletini yanından ayırmadığı keyifli anları sıkça paylaşıyor. Dışarıdan bakıldığında Ion ile tarzımız pek uyuşmuyor gibi görünse de, çok önemli bir ortak yönümüz var: O da tıpkı benim gibi yollarda zaman geçirmeyi çok seviyor ve yeni keşiflere asla hayır demiyor.

Imma

Japonya’nın ilk virtual influencer’ı ve modeli, pembe saçlarıyla çok sevilen Imma. Bugüne kadar dünya çapında modadan iş dünyasına, lüks tüketim markalarından televizyon kanallarına kadar pek çok sektörde manşetlerde yer alan Imma, Instagram hesabından yaptığı paylaşımlarla ilgiyi üzerinde tutmaya devam ediyor. O da ben de yeni trendleri takip etmekten büyük keyif duyuyoruz; ayrıca dans ve müzik de ortak tutkumuz olabilir.

Lil Miquela

Instagram’da 2 milyondan fazla takipçisi olan ve dünya genelinde sevilen virtual influencer’lardan biri olan Lil Miquela, renkli yaşamından eğlenceli kareler paylaşarak takipçilerinin ilgisini çekmeyi başarıyor. Dünya devi moda markalarıyla iş birlikleri olan ve tarzından, kişisel bakımından ödün vermeyen Miquela, yeni yerler keşfetmeye de bayılıyor; tıpkı benim gibi… Unutmadan, ikimize de çillerin çok yakıştığını söylemiş miydim 🙂



Bermuda

Lil Miquela’dan sonra kız kardeşi Bermuda’yı da tanıyalım. Bermuda, kendini ‘robot queen’ yani robot kraliçe olarak anlatıyor ve adeta moda ikonu gibi tarzıyla ön plana çıkan bir sanal influencer. Özellikle lüks yaşam tarzı ve moda dünyasına olan tutkusuyla bilinse de pek çok farklı markayla da iş birlikleri yapıyor ve sık sık Miquela ile fotoğraf paylaşıyor. Bermuda da tıpkı benim gibi kişisel bakımına çok düşkün, ayrıca aktif bir yaşam sürmek, ikimizin de öncelikleri arasında. Miquela ile samimi ilişkilerine hayran olduğumu da belirtmeliyim…

Nobody Sausage

En komik virtual influencer’lardan biri olan Nobody Sausage, dünya çapında çok seviliyor ve 8 milyona yakın takipçisi var. Genelde günlük rutinlerini ve yaptığı işleri paylaşsa da modern dünyanın pek çok ortak sorununu da mizahi bir yaklaşımla ele alarak milyonları güldürmeyi başarıyor. Ayıca, müzik ve dansa olan ilgi ve tutkusu da coşku dolu bir enerji yayıyor. Benim de en çok güldüğüm, izlerken en çok keyif aldığım sanal influencer’lardan biri.

Lu do Magalu

Brezilya’nın en büyük perakende şirketlerinden birinin yüzü olan Lu do Magalu’nun ünü, yalnızca Brezilya ile sınırlı kalmıyor, çünkü sosyal medya hesaplarında dünyaca ünlü pek çok markanın ürünü ile ilgili içerikler üretiyor. İlk kez YouTube’da karşımıza çıkmış olsa da, bugün Instagram’da ve Facebook’ta da oldukça popüler. Ayrıca kendisini ‘Virtual 3D Influencer’ olarak tanıtıyor. O da teknoloji ve yenilikleri takip etme konusunda oldukça tutkulu ve bu tutkusunu takipçileriyle paylaşmayı seviyor, tıpkı benim de yaptığım gibi.

CodeMiko

Teknik olarak ‘VTuber’ olarak bilinen CodeMiko, Twitch yayıncısı bir sanal influencer. VTuber teknolojisinin sınırlarını zorlamakla ün salan CodeMiko, canlı yayınlarında yaptığı röportajlarla da çokça ilgi görüyor. Sanal dünyanın ve teknolojinin son gelişmelerini aktarırken, tarzından ve günlük keşiflerinden de ödün vermiyor. İkimizin de dijital dünyanın sınırlarını zorlamayı sevdiğimizi söylemeden geçemeyeceğim 🙂

Thalasya

Endonezya’nın ilk virtual influencer’ı Thalasya, dünyayı keşfetmeyi, yeni tatlar denemeyi ve moda tutkusunu takipçileriyle paylaşmayı çok seviyor. Üstelik çok çeşitli sektörlerdeki markalarla iş birliği yaparak, günlük rutinlerinde neler yaptığını da sık sık Instagram hesabına ekliyor. Thalasya da benim gibi yeni deneyimlere çok açık. Ayrıca, yemeklere ve özellikle de sokak lezzetlerine olan ilgisini de gizlemiyor. Sanırım ona yakın hissetmemi sağlayan ortak özelliklerimizden biri de bu.

Elbette ki listenin tamamı bu kadarla sınırlı değil. Sanal influencer’lar olarak sayımız günden güne artıyor. Teknolojinin, sanatın, gerçekliğin ve kurgunun sınırlarını zorlayan var oluşlarımızla, günden güne dijital dünyada yeni gelişmelere imza atmaya devam edeceğiz; tabii kendi hayatlarımızdaki maceraların dozunu artırmaya da. Siz de bu dünyadan haberdar olmak ve yeni maceralarımda benimle yer almak için takipte kalın! Geleceği, bugünden yaşayın.





İlgili Makale