X

Hangisini tercih edersiniz: Hazır olmayı beklemek ya da “deli cesareti”?

Herhangi bir işe başlarken ya da önemli bir iş sürecinde karşımıza yapılması gereken yeni görevler çıktığında, çoğunlukla otomatik bir fren mekanizması çalışır. Bunun nedeni yeninin bilinmezliğidir:

  • Çalışmamız gerektiğini biliriz ama ne kadar çalışmamız gerektiğini kestiremeyiz.
  • Bu işin sonunda, ulaşmayı amaçladığımız bir hedef vardır; ama buna ulaşmak ne kadar sürecek ve gerçekten uğraştığımıza değecek mi, bunu her zaman bilemeyiz.
  • Bu yeni işe başlamak küçük ya da büyük ve fakat mutlaka bir fedakârlık gerektirecektir (Zamandan, uykudan, aileden vb.); bu işi yapmak istememize rağmen söz konusu fedakârlıkları yapmak konusunda aynı istekliliğe sahip olmayabiliriz.

Bu bilinmezlikleri arttırabiliriz ama hızla sadede gelmek niyetindeyim: Yeni bir başlangıç, mevcut durumunuzdan farklı bir duruma geçmenizi gerektirir. Normalde yapmadığınız bazı yepyeni şeyleri yapmanız ve hatta sizin parçanız gibi olan bazı alışkanlıklarınızı değiştirmeniz gerekir. Bu sabah kalkış saatinizin bir saat erkene alınması da olabilir, yeni bir iş yerinde çalışmaya başlamak da, eski ilişkiyi bitirmek de…

“Konfor Alanı” egonun krallığıdır

Bu yeni durum ne olursa olsun asıl yapmanız gereken “konfor alanı” dediğimiz yerden çıkmaktır ve yukarıda bahsettiğim otomatik fren mekanizması da sizin egonuzun “Ne gerek var babacım, ne güzel duruyoruz işte burada!” diyen son derece ikna edici sesidir.

Konfor alanı, egonun krallığıdır. Bu yüzden egonuzu kontrol etmeyi öğrenmeli ve konfor alanında çıkmalısınız.

Yaptığım koçluklarda danışanlarımda benzer bir durum çıktığında, bunu fark etmelerini sağlıyorum. Ve en çok aldığım sorular da şu minvalde oluyor: ‘Peki, ego bunu niye yapıyor?’, ‘Ego kötü mü?’, ‘Ben, beni sevmiyor muyum?’, ‘Niye kendime bunu yapıyorum?’, ‘Egomdan kurtulmalı mıyım?’ vb.

Öncelikle şunu bilin ki, ego kötü değil. Bu dünya üzerinde yaşıyorsak egomuza da ihtiyacımız var, dolayısıyla zinhar ondan kurtulmanız gerekmiyor, bilakis onu korumanızda fayda var; çünkü ego bizim kişiliğimizin çok önemli parçalarından biri. Bir kere son derece içgüdüsel ve bilinçaltına yakın duruyor. Öte yandan egoyu fark etmek ve onu kontrol etmek düşündüğünüzden daha kolay.

Bu noktada da “Ne gerek var, kalalım konfor alanımızda” diyen egonun bunu neden yaptığı sorusu çok önemli bir soru olarak cevaplanmayı bekliyor. Konuyla ilgili bilinçaltınızla bir çalışma yapsak size özel sebepleri de bulabiliriz. Bununla birlikte takdir edersiniz ki, böyle bir çalışmayı bu sayfalardan yapmamız mümkün değil.

Bunun yerine ben egonun konfor alanında kalmak konusundaki ısrarına dair bazı genel sebepleri ve neler yapabileceğinizi yazacağım; eğer dikkatle okursanız kendinizde olup biteni fark edebilirsiniz.

1. Başarısızlık korkusu

Hepimiz hayatımızın belirli dönemlerinde bazı başarısızlıklar deneyimlemişizdir. Bu hoşlandığınız kişi tarafından reddedilmek de olabilir çok çalıştığınız sınavı geçememek de. Mesela, defalarca denemenize rağmen bir türlü rüzgâr sörfünün yelkenini kaldıramamışsınızdır veya küçük bir çocukken oynadığınız legoları bir türlü doğru bir şekilde birleştirememişsinizdir.

Deneyimlediğiniz başarısızlık ne olursa olsun; eğer bilinçaltınızda bu deneyime “Bu korkunçtu. Bir daha asla başarısız olmak istemiyorum” benzeri bir anlam verdiyseniz, o noktada pekâlâ bir başarısızlık korkusu geliştirmiş ve farkında bile olmadan yeni işlere başlamayı ve/veya yeni yollar denemeyi sırf başarısız olmamak için öteleyip duruyor olabilirsiniz.

Ne de olsa eğer hiç başlamazsanız başarısız olmanız da mümkün değildir, öyle değil mi?

Eğer bu okuduklarınız içinizde bir şeyleri titreştirdiyse lütfen daima anımsayın: Aslında başlamamak, sürecin sonunda bir ihtimal deneyimleyeceğiniz olası bir başarısızlığı, daha en başından kabul etmek anlamına gelir.

2. Mükemmeliyetçilik

“Şartlar istediğim gibi değil”, “Şunun şurası eksik”, “Elimizde şu imkânlar olsaydı derhal başlardık ama…”, “Bunun için gereken kaynaklar elimizde yok, hele bir olsun başlarız” vb. Bunlara benzer cümleleri çevrenizdekilerden duymuşsunuzdur; kim bilir belki siz de zaman zaman kullanırsınız.

Başladığımız işi başarıyla bitirmek isteriz ve bu harika bir amaçtır, ta ki konfor alanında kalmak isteyen egomuzu dinleyene kadar… Oldukça ikna edici, rasyonel ve o an için bize son derece doğru gelen sayısız sebebi (ki biz bu sebeplere “bahaneler” de diyebiliriz) bir çırpıda üretmek gibi olağanüstü bir yeteneğimiz var: Başlayıp bitirdiğimizde bize, çevremize ve hatta bütüne katkı sağlayacağını adımız gibi bildiğimiz şeylere başlamamak için kendimizi ikna edici bahaneler üretmek.

Peki, kendimizi ikna etme yeteneğimizi bu kez doğrusunu yapmak için kullanmaya ne dersiniz? Düşünsenize; Einstein izafiyet teorisi üzerine çalışmaya başladığında konfor alanında kalmayı tercih etseydi ne olurdu? Eminim isteseydi son derece ikna edici sebeplerle izafiyet teorisi üzerinde çalışmayı erteleyebilirdi. Mesela; ispatlamak üzere başladığı teorinin varlığına dair somut delili yoktu. Ayrıca etrafında onun fikirlerini çürütmek isteyenler de çoktu. Ve belki de o gün kendini bıkkın hissediyordu.

Bütün bu bahaneleri üretmek yerine o kendini, cevabını merak ettiği sorularla ikna ederek çalışmaya başlamayı seçti. Madem kendimizi ikna etmek gibi muazzam bir yeteneğimiz var, bunu doğru soruları sorarak kullanmayı seçmeye ne dersiniz?

Mesela:

  • Bu işe başladığımda nasıl hissedeceğim?
  • Bu işe başlarsam; 3 ay sonra, 6 ay sonra ve bir yıl sonra hayatımda nasıl bir fark yaratacağım?
  • Ulaşmak istediğim hedefin sonuçları bana, çevreme ve bütüne hangi katkıları sağlayacak?

Sadece bu soruları değerlendirmek bile, hedefiniz olsun veya olmasın, içinizde bir heyecan yaratıyor, öyle değil mi? Eğer öyleyse bahanelerden kurtulmak için büyük bir adım atmış bulunuyorsunuz. Başlamanız gereken işe dair kendinize soracağınız doğru sorulardan oluşan harika bir gereciniz var. Kullanın onu.

3. Başlamak bitirmenin yarısı

Ne beylik bir laf!

Ve aynı zamanda ne kadar doğru.

Okumayı geç söktüğü ve okuldaki öğretmenleri tarafından yetersiz bulunduğu, hayatının başında olduğu gibi çalışmalarının başında da elle tutulur hiçbir şeyi olmayan Einstein, buna rağmen her seferinde sadece başlayarak sayısız mükemmel teoriyle bilimin ufkunu genişletti. Aynı zamanda hayatımızı da geliştirdi.

Küçükten başlayalım

Büyük hedefler yerine günlük işlerinizden başlayın.

Büyük hedefleri şimdilik bir kenara koyun ve günlük işlerinizde küçükten başlamayı deneyin. Örneğin; pazartesiye bir rapor yetiştirmeniz gerekiyor. Raporu yazmak için oturmaya karar verdiğiniz anda kafanızdaki ses size ihtiyaçlarınızı bildirmeye başlar:

  • “Bir kahve yapayım”,
  • “Güzel bir müzik koyayım”,
  • “Bugün pazar, önce Facebook’a bakayım hem kafayı rahatlatmış olurum”,
  • “Google’da ‘İyi rapor nasıl yazılır?’ makalelerine bakayım”,
  • “Hava güzel, şimdi çıkayım akşam yaparım”.

Özellikle ihtiyaç kelimesini kullanıyorum; çünkü bu önermeler öyle kuvvetli gelir ki, sanki o kahveyi yapmaz ya da Facebook’a bakmazsanız kötü bir şey olacakmış gibi hissedersiniz. İlla o kahve yapılmalı ve illa o çalışma müziği seçilmelidir yoksa kıyamet kopabilir.

İlgili yazı: Hedeflerinizi gerçekleştirmek için yapmanız gerekenler 

Gerçeğin farkında olduğunuzu anımsayın

Bu ölüm kalım meselesi gibi gelen ihtiyaçların, aslında ihtiyaç olmadığını ve bunları yapmazsanız kıyametin falan kopmayacağını gayet iyi bilirsiniz ve avantajınız buradadır. O tuhaf panik anında “Bu raporu bitirdiğimde nasıl hissedeceğim?” diye sorun. Bir anda fark edeceksiniz ki, sürekli bahane üreten zihninizin dikkati bambaşka bir yöne çekilecek.

Geriye kalan tek şey başlamaktır ve bunun için de hemen bilgisayarın başına oturup raporunuzun başlığını yazmak yeterlidir. Raporunuza yazacağınız başlık, işe odaklanmanızı sağlar ve odağınızı korursanız gerisi çorap söküğü gibi gelir.

4. Odağınız gücünüzdür

Odağın ne kadar önemli olduğunu daha önceki yazılarımda da anlatmıştım. Dikkat edin; herhangi bir konuyla ilgili sahip olmadıklarınıza odaklandığınızda ne oluyor? Nasıl hissediyorsunuz? Enerjiniz artıyor mu yoksa azalıyor mu? Peki, bir de şimdi hedefinize ulaştığınız, projenizi gerçekleştirdiğiniz ve/veya istediğinizi başardığınız ana odaklanın. O anda kendinizi imgeleyin. Sadece bunu yapmak bile ruh halinizi nasıl pozitife çeviriyor fark edin ve hemen şimdi yapın bunu.

Bekliyorum…

Eğer odağınız, alacağınız sonuçtaysa o doğrultuda ilerleyeceksiniz. Bu, %100 doğru ve geçerli.

Denizde dalış yapanlar ya da bisiklet veya motosiklet kullananlar ne demek istediğimi hemen anladılar. Nereye bakarsanız oraya gidersiniz. Başınız öne eğik ve dibe bakarken su yüzüne çıkmakta zorlanırsınız, aynı şekilde yukarı doğru suyun yüzeyine bakarken derine dalamazsınız. Nereye gidecekseniz o yöne bakmalısınız. Bu yüzden o andaki kısıtlar ve yetersizlikler yerine, elinizdekilerle hedefinize ulaşmak için neler yapabileceğinize odaklanın. Cevaplar şaşırtıcı bir hızla gelecek.

Şimdi size büyük bir sır vereceğim

Hayatı boyunca türlü sorulara cevaplar aramış bir düşünür olan Platon’un (Eflatun) yaşadığı dönemin en önemli bilgelerinden birinden aldığı bir sır bu:

Platon, ülkenin önde gelen bilgelerinden biriyle sohbetteymiş. Laf lafı açmış ve Platon’un bilgeden bir talebi olmuş: “Sen bu dünyanın en bilgelerindensin; hayata dair her şeyi bilirsin. Bana öyle bir anahtar ver ki, tüm kapıları açmamı sağlasın.”

Bilge merakla Platon’a bakmış, kaşlarını kaldırıp gülümseyerek: “Olur” demiş, “Ama bu yükü taşıyabileceğinden emin misin? Bu sırrı bilmek omuzlarına büyük bir sorumluluk yükleyecek.”

“Eminim” demiş Platon.

Bilge zor duyulabilecek bir sesle konuşmaya başlayarak Platon’un bütün ilgisini konuşmasına vermesini sağlamış ve birkaç uyarı da bulunmuş: “Bu sırrı öğrendiğinde saklaman mümkün olmayacak; mutlaka ve mutlaka uygulaman gerekecek. Eğer sırrı öğrendikten sonra uygulamazsan, bu sır seni içten içe ve yavaş yavaş yiyip bitirecek. Unutma; kullanmazsan bu sır başına bela olur. Hazır mısın?”

Öğrenmeye hazır olan Platon “Evet” demiş, “Sırrı kullanacağıma dair söz veriyorum ve kullanmazsam olabileceklerin tüm sorumluluğunu kabul ediyorum.”

Ya siz?

  • Siz de hazır mısınız bu sırrı öğrenmeye?
  • Öğreneceğiniz bu sırrı kullanacağınıza söz veriyor musunuz?
  • Kullanmazsanız bu sırrın size yapacaklarının sorumluluğunu alıyor musunuz?

Eğer bu sorulara “Evet” cevabını verdiyseniz devam edebiliriz.

Bilge, Platon’un hazır olduğunu görünce yanına yaklaşmasını işaret etmiş, “Yaklaş ve kulaklarını dört aç o halde, sana dünyanın en büyük sırrını vereceğim.”

Plato bilgeye yaklaşarak söylediklerini duymak için hafifçe eğilmiş, bilge sakin ve güçlü bir tonla dünyanın en büyük sırrını ifşa etmiş:

5. Yap, sadece yap!

Plato şaşkınlıkla geri çekilip bilgeye bakarak “Ama” demiş, “ama bu çok basi…”

Daha sözünü bitiremeden bilge bu kez yüksek sesle tekrarlamış: “Yap! Soru yok, yorum yok, endişe yok… Yalnızca yap. Sana dünyanın tüm kapılarını açacak yegâne sır bu’.

  • Eğer muhteşem bir hayat istiyorsan git ve yap.
  • Eğer başarı istiyorsan git ve yap.
  • Eğer harika bir ilişkiyse istediğin git ve yap.

Hepsi bu. Herhangi bir işi bitirdiğinizde hissettiğiniz o hafiflik, huzur, rahatlık var ya, işte o his her şeyden daha büyük bir tamamlanmışlık hissi ve mutluluk içermiyor mu? Bir düşünün: Bu mutluluk hissini Facebook’a bakınca ya da bir bilgisayar oyunu oynayınca yahut herhangi bir internet sitesinde vakit geçirince tadabiliyor musunuz? Cevabın “Hayır” olduğunu siz de ben de biliyoruz, çünkü daha önce defalarca deneyimlediğimiz bir şey var: Yapılması gereken bir işi tamamlamanın verdiği hazzı başka hiçbir şey veremez!

Hakikat: Asla yeterince hazır olmayacaksınız!

Şöyle söyleyelim: Hiçbir zaman yeterince hazır olmayacaksınız. Ve bilin ki hazır olmayı bekledikçe, başlamanız ve elbette başarılı olmanız güçleşecek.

  • Hazır olmayı,
  • Mükemmel koşulların oluşmasını,
  • Doğru bağlantıların karşınıza çıkmasını falan beklemektense,

Artık sahip olduğunuz sırrı uygulayın ve size kattığı gücü kullanın: Yapın!

Sadece, gidin, başlayın ve yapın. Bunun için de aşağıdaki tüyolardan faydalanın:

  • Elinizde her ne varsa başlamak için yeterlidir, onları kullanın. Elinizdekileri kullanmaya başladığınız anda daha önce farkında bile olmadığınız parlak fikirlerin hücumuna uğradığınız harika bir yaratıcı süreç başlayacak.
  • Şunu mutlaka anlayın: Mükemmel koşullar diye bir şey yok! Ve emin olun ki; mevcut şartlar, aklınıza gelen fikri uygulamaya sokmak üzere çalışmak için düşündüğünüzden çok daha uygun ve yeterlidir.
  • Ulaşmanız gereken kişi ya da nesnelere ulaşmak, size göründüğünden daha kolay. Tek yapmanız gereken konuyla ilgili harekete geçmek. İhtiyaç duyduğunuz bağlantılara nasıl ulaşacağınızı düşünmeye başladığınız anda çok sayıda alternatif yol aklınıza düşmek üzere sizi bekliyor.

Hatırlayın: Hayatta ilerleyenler; koşulların, kendisinin, ortamın hazır olmasını bekleyenler değil; deli cesareti gösterip ellerinde ne varsa onunla yola çıkanlar oldu hep.

Başarısızlık korkusu ve mükemmeliyetçilikten uzak; dilediğiniz zaman dilediğiniz işe kolaylıkla başladığınız ve odağınızı net ve keskin tutabildiğiniz, birçok şey yaparak mutlu hissettiğiniz harika bir hafta diliyorum hepinize. Deli cesaretiniz bol olsun!

Bana ulaşmak isterseniz lütfen yazın: tolga@powercoaching.us.

V. Tolga Hancı: Doğma büyüme İstanbul'lu Tolga, 20 yıllık reklamcılık kariyerini danışmanlığa, ve oradan da koçluk ve eğitmenliğe dönüştürmüş bir yüksek performans stratejisti. Çalıştığı kişi ve kurumların; hayatın her alanında sınırsız potansiyellerinin % 100'ünü kullanarak, daima yüksek performansta kalabilmeleri için stratejiler üretiyor. Power Coaching'in ve Anthony Robbins Türkiye oluşumlarının kurucu ortağı. Birlikte çalışacağı kişi ve kurumların hedef ve hayallerini merak ediyor ve şöyle söylüyor: "İstiyorsan yaparsın! Asıl soru şu: Harekete geçmek için ne kadar isteklisin?"

Kıyafetlerinize özen gösteren teknoloji: Siemens iQ500 ile tanışın

Evde zamanımızın büyük bir kısmı, farkında olmasak da rutin işlere gidiyor. Pek çoğumuz için bu rutinde en çok vakit alan işlerden biri de şüphesiz ki çamaşır yıkamak ve kurutmak. Çamaşırlar için uygun programı seçmek, deterjanı ayarlamak, ıslak çamaşırların kurumasını beklemek ve ütü… Tüm bunlar bazen günün temposu içinde küçük ama rutinde bir yük haline dönüşebiliyor. Hayatı kolaylaştıracak birçok yenilik ise Siemens’ten geliyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makineleri ile rutininiz artık hiç olmadığı kadar kolay ve pratik. Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makinesinde çamaşırlarınızı sizden önce düşünen, her adımı sizin yerinize planlayan bir teknoloji var. Size ise bu teknolojinin keyfini çıkarmak kalıyor. 



intelligentDry: “Ben ne yapacağımı bilirim” diyen çamaşır ve kurutma ikilisi 

Pamuk tişörtler, hassas bluzlar, okuldan gelen kalın eşofmanlar… Normalde hepsi için ayrı ayrı düşünüp doğru programı aramanız gerekir. Ama artık değil. Gün içinde onlarca şeyle uğraşırken bir de çamaşırın “fazla mı kurudu, az mı kurudu, ya buruşursa?” stresi yaşamıyorsunuz. Çünkü makineler zaten kendi arasında konuşup sizin yerinize karar veriyor.  

Çamaşır ve kurutma makineniz sadece yan yana duran iki cihaz değil; birbirini anlayan, sizin yerinize düşünen bir ikili. Siemens iQ500’ün intelligentDry teknolojisi sayesinde “Acaba doğru programı seçtim mi?” stresi tamamen bitiyor. Yıkama bittiği anda çamaşır makineniz tüm detayları (kumaş türü, yük miktarı, ıslaklık seviyesi, hatta ısı toleransını) tek tek kurutma makinesine iletiyor. Kurutma makinesi de tüm bu bilgileri alıp kıyafetlerin için en doğru programı otomatik olarak seçiyor ve başlatıyor. 



Evinizde görünmez bir iş ortağı varmış gibi… Sessiz, hızlı ve tamamen sizin konforunuz için çalışan. Tek yapmanız gereken çamaşırları makineye atmak; gerisini teknolojinin kendisine bırakmak ve keyfini çıkarmak. 

Mini Yük Özelliği: “Şunu bir hızlı aradan çıkarayım” dediğiniz anlar için 

Spor sonrası sepette sırasını bekleyen bir tişört, “yarın tekrar giyeceğim” diye bir kenara ayırdığınız gömlek ya da akşam dışarı çıkmadan önce anında yıkanması gereken bir bluz. Makineyi tam dolduracak kadar birikmesini beklemek istemezsiniz; ama tek parça kıyafet için makinenizi çalıştırmak istemezsiniz. Siemens iQ500 çamaşır makinesinin mini yük özelliği tam da bu anlar için tasarlandı. Yarım kiloya kadar olan birkaç parça çamaşırı, kısa sürede ve düşük enerji tüketimiyle yıkayabilirsiniz. 



Günlük hayatın koşturmacasında en güzeli de şu: Siemens Home Connect uygulaması üzerinden bir dokunuşla mini yük programını açıyor, çamaşırlarınızı dakikalar içinde temiz ve mis gibi alıyorsunuz. Pratik, hızlı ve o küçük yükleri büyük bir mesele olmaktan çıkaracak kadar akıllı. Siz temponuza devam edin; o, çamaşırlarınız için detayları halletsin.  

20’den fazla yıkama ve 15’den fazla kurutma programı ile gardırobunuzdaki her kıyafete ayrı bir seçenek 

Her kumaş, her kullanım, her kıyafetin ayrı bir dili vardır. Siemens çamaşır ve kurutma makinesi işte bu yüzden onlarca akıllı programla kıyafetlerinizin ömrünü uzatıyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma Makineniz, tüm ihtiyaçları bilir ve sizin için en uygun seçeneği sunar. Siemens Home Connect uygulaması sayesinde tüm programlara tek dokunuşla erişebilir, hatta yeni çıkan programları indirerek makinenizi kişiselleştirebilirsiniz. Böylece makineniz yıllar geçse bile zamana ayak uydurmaya devam eder.  

Program Asistanı: “Sen söyle, ben ayarlarım” diyen yardımcı 

“Hangi program daha doğru? Çamaşır az mı çok mu? Bir kere giydim ama uzun programa atsam mı?” diye düşünmenize gerek kalmadan Program Asistanı tüm bunları size en doğru programında çalıştırır. Kumaş türünü, çamaşırın ağırlığını, kirlilik seviyesini analiz eder ve size en uygun yıkama-kurutma programını önerir. Bu sayede yalnızca doğru programı bulmakla kalmaz; suyu, enerjiyi ve zamanı en verimli şekilde kullanır. Siz de makinelerin işini yapmasına izin verip, geri kalan zamanınızı kendinize ya da sevdiklerinize ayırabilirsiniz. 

SmartFinish: Ütüye ayırdığınız süre artık size kaldı 

Kim ister çamaşırların başında ütüyle saatlerini harcamayı? SmartFinish teknolojisi buharın gücünü kullanarak kırışıklıkları daha makineden çıkmadan %50’ye kadar azaltıyor. Sonuç? Daha az ütü, daha çok kendinize ayırdığınız zaman. Teknolojinin keyfini çıkarmak için Siemens Home Connect uygulamasıyla SmartFinish’i açmanız yeterli. Ütü masası açmadan, güç harcamadan, zaman kaybetmeden kıyafetleriniz giyime hazır hale gelir. Bir toplantı öncesi, spontane bir plan öncesi ya da sadece rahatlık istediğiniz bir anda SmartFinish teknolojisi sizin için çalışır.  

Program İndirme: Makineniz hep güncel, hep “yenilikte” 

Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makinesi, güncel yeni programları kolayca indirip tek dokunuşla kullanabilirsiniz. İhtiyaç değiştikçe çamaşır makineniz de sizinle birlikte kendini güncelliyor. Siemens’in en sevilen yanlarından biri, cihazların statik kalmaması. Yani bugün aldığınız çamaşır makinesi birkaç yıl sonra bile yeni özellikler kazanabiliyor. 



Siemens Home Connect üzerinden cihaza özel yeni yıkama ve kurutma programları indirebiliyorsunuz. Mevsimsel ihtiyaçlar, moda olan yeni kumaş türleri, spor kıyafetlerin gelişmesi… Ne değişirse değişsin, makineniz hep güncel kalıyor. 

Tıpkı telefonunuza uygulama güncellemesi indirir gibi çamaşır ve kurutma makineniz de güncellemelerle değişen yaşam tarzınıza ayak uyduruyor. 

Akıllı deterjan yönetimi: i-Dos ile her yıkamada doğru ölçü 

Makineyi tamamen doldurunca veya tek parça kıyafeti makineye attığınızda ne kadar deterjan koyacağınızı bilemiyor olabilirsiniz. İşte tam bu noktada i-Dos Deterjan Tarama teknolojisi devreye giriyor. Siemens Home Connect üzerinden şişelerin barkodunu okutup su sertliği ve deterjan yoğunluğunu makineye iletiyor, i-Dos ise her yıkamada doğru miktarı otomatik olarak ayarlıyor. Üstelik Siemens Home Connect uygulaması, deterjan seviyesini takip ederek deterjanınız tükenmeden önce size haber veriyor. Tek yapmanız gereken uygulamayı telefonunuza yüklemek ve çamaşır makinenizi uygulamaya bağlamak. 

stainRemoval teknolojisi: Zorlu lekelerle inatlaşmayı unutun 

Çay, yağ, makyaj, çikolata lekeleri… Gün içinde fark etmeden üzerinize bulaşan lekeler artık kâbus olmaktan çıkıyor. Siemens iQ500 çamaşır makinesi ile stainRemoval teknolojisi devreye giriyor. Tek bir dokunuşla çay, yağ, kozmetik veya günlük hayatta karşılaştığınız diğer zor lekeler için özel programları aktif edebilirsiniz. 

Siemens Home Connect uygulaması sayesinde daha fazla leke türünü ve bunlar için geliştirilmiş özel programları keşfetmek de mümkün. Yani sadece “lekeyi çıkar” demekle kalmıyor, sizin için en doğru yıkama programını da otomatik olarak öneriyor. Böylece hem lekelerle uğraşmak zorunda kalmıyor hem de giysilerinizin ömrünü koruyorsunuz. 

Artık çocuğunuza yemek yedirirken dökülen yemek lekeleri, kahve kazaları ya da mutfakta sıçrayan yağ lekeleri sizi endişelendirmiyor. stainRemoval, günlük hayatın getirdiği küçük sürprizlere karşı en güvenilir yardımcınız oluyor. 

Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makineleri, artık sadece kıyafetlerinizi temizleyen makineler değil; size zaman, konfor ve güven veren akıllı iş ortaklarınızdır. Ütüye harcadığınız vakti kendinize ayırın, lekelerle uğraşmayı unutun ve teknolojinin yaşam alanınıza uyumunun keyfini yaşayın.

*Bu yazı Siemens’in katkılarıyla hazırlanmıştır. 





İlgili Makale