X

Hamilelikte stres bebeği nasıl etkiler?

Hamilelik döneminde yaşanan fiziksel değişimler, bilinmeyen geleceğe dair kaygılar, yenilikler ve yapılacak pek çok şey maalesef anne adaylarının stres altında kalmasına sebep olabiliyor. Bu durum aslında çok normal ve genelde bir endişe kaynağı da değil. Fakat bazı komplikasyonların riskinde artışa sebep olabilen bazı stres türleri de mevcut.

Hamilelikte stres sebepleri

Aşağıda hamile kadınların hissettikleri stresin bazı yaygın kaynakları mevcut:

  • bebeğin kaybından korkmak
  • doğum konusunda korku yaşamak
  • bulantı, yorgunluk, ruh hali dalgalanmaları ve ağrılar gibi rahatsız edici fiziksel değişimler
  • işinizi annelik iznine göre ayarlama çabaları
  • bebek bakımı konusunda korkulara sahip olmak
  • çocuk büyütmeye dair finansal stres yaşamak

Elbette buna bir de stres olmaktan kaynaklanan stres de genelde ekleniyor.

İlginizi çekebilir: Gebeliğin ilk aylarında rahim ağrısı neden olur?

Stres türleri

Tüm stres türleri birbiri ile aynı değildir. Stres hayatın normal bir parçasıdır ve her zaman kötü de değildir. Bebeğiniz ve gebeliğiniz hakkında endişelere sahip olmak iyi bir ebeveyn olmaya hevesli olduğunuzu gösteren işaretler arasındadır.

Ayrıca iş yerindeki bir sıkıntı veya eşinizle küçük bir anlaşmazlık bir kalp ritminizde artışa sebep olabilir. Ancak bu tip şeyler genelde bebeğinizi uzun vadeli olarak etkilemezler. Stresi aşabilir ve rahatlarsanız hiç bir sorun olmaz. Ancak hem gebelik hem de normal yaşantıda ortaya çıkabilen kronik stres, kolayca atılamaz. Bu durum erken doğum veya düşük doğum ağırlığı gibi komplikasyonların ihtimalini arttırır. Çünkü bedeniniz savaş veya kaç modunda kalır. Bir yığın stres hormonu salgılarsınız ve bu da bebeğinizin stres yönetimi sistemini etkiler.

Sizi ve bebeğinizi etkileyebilecek ciddi stres kaynakları şöyle:

  • ailede ölüm, boşanma, iş ve ev kaybı gibi büyük hayati olaylar
  • finansal problemler, sağlık problemleri, depresyon gibi uzun vadeli zorluklar
  • felaketler, depremler ve diğer travmatik olaylar
  • ırkçılığa maruz kalmak
  • doğumdan normalden fazla korkmak, bebeğin sağlığına dair endişeler gibi bazı ciddi gebelik stresleri

Ayrıca daha önce felaket yaşamış olanlarda travma sonrası stres bozukluğu yaşanabilir. Bu durumda bebeğin erken doğması veya düşük doğum ağırlığına sahip olması riski artar. Eğer böyle bir durum varsa doktorunuzla konuşmanız uygun olacaktır.

Araştırmalar hamilelikte stresle ilgili neler söylüyor?

Bedeninizde biriken stres kendisini baş ağrısı, uyku problemleri ve aşırı yeme olarak gösterebilir. Aynı zamanda bebeğinizi de etkileyebilir. Peki gebelikte stresin oluşturduğu riskler nelerdir?

Preeklampsi: Preeklampsinin kendisi de bir stres kaynağı olabilir ancak hali hazırda yüksek tansiyonu olanların gebelikte preeklampsi riski daha fazladır. Ancak kronik stresin uzun vadeli yüksek tansiyona sebep olduğuna dair yaygın bir inanış da mevcut. Dolayısıyla sadece stres olarak preeklampsiye yol açtığınızı düşünmeyin. Stres tansiyonda kısa vadeli artışlara sebep olur. Ayrıca kronik yüksek tansiyonu olan herkeste de preeklampsi görülmez. Preeklampsi, tansiyon ve organlarınızı etkileyen bir gebelik komplikasyonudur ve bebeğin erken doğumuna sebep olabilir. Dolayısıyla ona dair stres yapmanız gerekmez ve hamile kadınların sadece %5’inde görülür. Stresli olmak tansiyonunuzu uzun vadeli yükseltmez ve preeklampsiye yol açmaz.

Düşük: 2017 yılında yapılan bir çalışmaya göre gebelikte stres ve düşük riskinde artış arasında bir bağlantı görülmüştür. Araştırmacılar hayatında büyük olumsuz olaylar olan veya psikolojik stres altında olanların düşük riskinin iki kat daha fazla olduğunu belirtiyorlar. Aynı incelemede iş yeri stresi ve düşükler arasında da bağlantı görülmüş ve bu da huzurlu bir iş ortamının önemini gösteriyor. Bu durum özellikle gece vardiyasında çalışanlar için önem arz ediyor.

Erken doğum ve düşük doğum ağırlığı: Başka bir küçük çalışmada ise erken doğum ile stres arasında bağlantı görülüyor. Erken doğum gerçekleştirmiş bebeklerin öğrenme bozuklukları ve gelişim gecikmeleri yaşamaları ihtimali daha fazladır. Yetişkinlik döneminde ise kronik sağlık problemleri yaşama riskleri vardır. Ayrıca stresle düşük doğum ağırlığı arasında da bağlantı vardır. Buna karşın her gün pek çok bebek erken doğum yapar ve büyük kısmı sorunsuzca yaşar. Temel nokta stres gibi risk faktörlerinden kaçınmak. Ne kadar az risk faktörü olursa, sonuç o kadar iyi olur.

Gebelikteki stresin çocuk üzerindeki doğumdan sonraki etkisi: Maalesef bazı durumlarda gebelik dönemindeki stresin pek çok sene sonra çocuk üzerinde etkilerinin olması mümkün. 2012 yılında yapılan bir çalışmaya göre doğum öncesi strese maruz kalmış çocukların dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu yaşama ihtimali daha yüksek. 2019 yılındaki bir çalışmada ise ergenlik döneminde depresyon gelişimi ile muhtemel bir bağlantı görülüyor. Elbette bebeğiniz doğduktan sonra yeni stres kaynaklarınız da olacaktır. Eğer bebeğinizin bakımında stres yaşarsanız, biraz daha uyumaya çalışın ve sağlıklı gıdalara odaklanın. Eşinizden yardımcı olmasını isteyin ve böylece biraz yürüyün, günlük tutun veya arkadaşlarınızla konuşun.

İlginizi çekebilir: Hamilelikte pastil kullanımı: Dikkat edilmesi gerekenler

Hamilelikte stresi azaltma yöntemleri

İyi haber: İllaki strese maruz kalmak zorunda değilsiniz. Bazı rahatlama yöntemleri mevcut ve bunlar şöyle:

1. Güvendiğiniz insanlarla konuşun

Bu kişi eşiniz olabilir, en iyi arkadaşınız, doktorunuz, terapistiniz, başka bir gebe kadın bile olabilir. Annelerin oluşturdukları online gruplara girebilirsiniz. Sıkıntılarınızı atmak ve duyulmak çok değerlidir ve illaki soruna bir çözüm bulunması da gerekmez.

2. Yardım isteyin

Yardım istemek kötü bir şey değildir. Aileniz, arkadaşlarınız, komşularınız ve iş arkadaşlarınız yardım etmek isteyebilirler ama nereden başlayacaklarını bilemeyebilirler. Eğer sorarlarsa, tekliflerini kabul edin.

3. Mindfulness

Gebelik yogası veya meditasyon uygulayabilirsiniz. Bir dizi derin nefes alın, her nefes verişte zihninizi sakinleştirin. Sizi odaklayan bir mantrayı tekrar edin. Bebeğinizle hayatınızı hayal edin. Her gün küçük şeylerden keyif alın. Düşüncelerinizi yazın. Rehberli kas rahatlatma uygulayın.

Bunlar düşüncelerinizi yavaşlatmanın yollarıdır ve zihniniz çok hızlı çalışırken tam da ihtiyacınız olan şeydir.

4. Sağlıklı kalın

Dinlenin ve spor yapın. Yatağa normalden daha erken gidin veya biraz kestirin. Yüzme ve yürüme gibi düşük yoğunluklu sporları uygulayın veya hamilelik yogası yapın.

5. Yemeklerinize dikkat edin

Bu dönemde aşermeniz ve bazı yemekleri hemen istemeniz çok mümkün. Fakat stres de yeme isteğine yol açabilir. Bu nedenle en azından yedikleriniz dengeli ve sağlıklı şeyler olsunlar.

Şekerden olabildiğince kaçının ve bol bol su için. Kahvaltı yapmayı unutmayın.

6. Gerçekleri bilin

Hamilelik pek çok korkuyu beraberinde getirir. Düşük korkusu bunlardan birisidir ancak gebelikteki her hafta düşük riski azalır ve özellikle 13. haftadan sonra oldukça düşer. Bu nedenle saatler boyunca daha fazla strese sebep olacak araştırmalardan kaçının.

Endişelerinizden doktorunuza bahsedin. Sizin durumunuza özel öneriler ve tavsiyelerde bulunabilir, bilgiler verebilir.

7. Müzik dinleyin

Günde 30 dakika kadar müzik dinlemek bile bedenin temel stres hormonu olan kortizolü azaltabilir.

8. Gülümseyin

Gülümsemek bir ilaçtır. Sizi gülümseten şeyler okuyun veya izleyin. En iyi arkadaşınızla sohbet edin. Gözyaşlarınızı içinizde tutmayın ve doya doya ağlayın. Bazen stresi iyi bir ağlamadan daha fazla azaltacak şey yoktur.

9. Kendinizi şımartın

Ilık bir banyo yapın. Gebelik masajı yaptırın veya eşiniz biraz ayaklarınızı okşasın. Bunlar gebelik ağrılarına iyi gelirler ve stresi de azaltırlar.

10. Yavaşlayın

Kendinize biraz yavaşlamak için müsaade edin. Bazı işleri tanıdıklarınıza paslayın veya erteleyin. Eğer taleplere hayır demekte zorlanıyorsanız eşiniz bu konuda size destek olsun.

11. Pratik yapın ve planlayın

Doğum, bebek bakımı gibi konularda derslere gidin. Hastanenizi ziyaret edin ve ortamı önceden görün.

Doğum planınızı hazırlayın.

12. Stres düzeylerinize dikkat edin

Eğer stres çok yüksek gibi geliyorsa bundan doktorunuza bahsedin. Terapi ve diğer tedaviler ile depresyon ve anksiyetelerin üstesinden gelmeniz için sizi yönlendirebilir.

Sonuç olarak hamilelikte stresliyseniz yalnız değilsiniz ve bu durum çok normaldir. Ancak günlük stres kaynakları genellikle anneyi veya bebeği etkilemezler. Fakat kronik stres konusunda dikkatli olmak gerekir. Sadece sizin sağlığınızı etkilemez. aynı zamanda bebeğin doğumunu zorlaştırabilir ve gelişimini etkileyebilir.

İlginizi çekebilir: Anne Karnındaki Bebek, Sesleri Ne Zaman Duyar?

Uplifers: Kaliteli ve mutlu yaşam koçunuz!

Lezzetli ve eşsiz tatlarla dolu bir deneyim: Macroonline’da keşif dolu bir yolculuk

Şüphesiz ki söz konusu sofralarımız olduğunda hepimiz ‘en iyisi’nin peşindeyiz. Market alışverişlerimizi yaparken de gözümüz, elimiz hep en iyisinde, en kalitelisinde. Her şeyin en iyisini aldığımızdan emin olmak istiyoruz. Ancak, böylesi bir çabanın çok fazla zaman ve enerji gerektirdiği de aşikar. Hele ki büyük şehirlerde yaşıyorsak, iş çıkış saatinde markette olmak; kalabalıklar, trafik, koşturmaca gibi dertleri de beraberinde getirebiliyor. E peki bunca yorgunluk ve zamansızlığın içerisinde mesai bitimine dakikalar kalmışken her gün zihnimizde dönen o ‘Akşam ne pişirsem’ sorularına nasıl yanıt bulacağız? Hele bir de evde hazırlamak istediğimiz tarifin malzemeleri yoksa.



Güzel haber; artık bu soru da zihnimizi kurcalamayacak, yorgun argın market sırasında beklemek zorunda da kalmayacağız. Macroonline ile yorucu market gezileri, ev konforunda keşifler yapabileceğimiz bir fırsata dönüşüyor.

Macrocenter ayrıcalıkları aynı hizmet anlayışıyla Macroonline’da

Macrocenter’ı tercih edenler bilir; Macrocenter’da alışveriş yapmak, eşsiz bir deneyimdir. Ürün çeşitliliği, yeni keşifler, taptaze lezzetler, baş döndüren kokular ve başka yerde olmayan ürünler… Macroonline da tüm bu deneyimi, bizlere online olarak sunuyor. Aynı uzmanlık, aynı lezzet ve aynı hizmet anlayışıyla tüm Macrocenter ayrıcalıkları, artık Macroonline’da. Kısacası, hayatı güzelleştirecek her şey Macroonline’da. Peki siz neredesiniz; yoksa hala kasa sırasında mı? 🙂 Gelin, Macroonline’Macroonline’Macroonline’da neler neler var biraz daha yakından bakalım… (Ne yok ki! demek serbest.)

Ev konforunda kaliteli bir alışveriş deneyimi

Hangimiz istemeyiz ki raflardaki en taze meyve-sebzeler yer alsın mutfak tezgahımızda, kendi ellerimizle seçtiğimiz.. Ama zamanımız ve enerjimiz yoksa ne yapacağız? Merak etmeyin, en iyilerden vazgeçmek zorunda değiliz. Macroonline, her şeyin en iyisini bizim için seçip evimize kadar getiriyor. İhtiyacımız olan her şey, sanki raflardan kendimiz seçiyormuşuz gibi aynı titizlik ve özenle seçilip bize ulaştırılıyor. Ev konforunda kusursuz ve kaliteli bir alışverişi deneyimi, Macroonline ile artık kapımıza geliyor.

Benzersiz tatlar, otantik lezzetler, yeni keşifler



Macroonline’da dilediğimiz ülkenin lezzetlerini bulmak mümkün. Bugün İtalyan, yarın Fransız Mutfağı, haftaya ise Japon, ne dersiniz? Macroonline dünyasında alışveriş yapmak, adeta geniş bir coğrafyada gezintiye çıkmak gibi. Uzak Doğu’nun egzotik sosları, ithal çikolatalar, artizan ürün çeşitliliği, her yerde bulunmayan lezzetli atıştırmalıklar, profesyonellere özgü ürün seçkileri, taptaze deniz ürünleri ve çok daha fazlası… Hepsi, premium hizmet kalitesi, zengin ürün çeşitliliği ve kolay erişim imkanıyla Macroonline’da. Tek yapmamız gereken bir tıkla sepete eklemek.

Şeflerin özgün tarifleriyle hazırlanan Homemade lezzetler

Dünya mutfağının yanı sıra Türkiye’nin özgün tatlarını da sunan Macroconline’da Homemade lezzetler de var. Şeflerin özgün tarifleriyle hazırlanan Homemade lezzetler, Macroonline’ın beklentileri aşan hizmet kalitesini evlerimize taşıyor. Hep ne pişireceğimizi düşünecek değiliz ya bazen de ne yiyeceğimizi düşünelim, öyle değil mi… Sağlıklı, lezzetli ve zahmetsiz alternatifler arayanların en gözde seçimleri, Macroonline Homemade kategorisinde.

Keyifli, pratik ve konforlu bir alışveriş deneyiminin yanı sıra keşiflerle dolu bir yolculuğa da hazırsak; istikamet: Macroonline. Üstelik, Macroonline’dan verdiğimiz siparişler 45 dakikada teslimat seçeneğiyle ve +4 dereceli araçlarla soğuk zincir kırılmadan dilediğimiz saatte bize ulaşıyor. Macrocenter’ın ayrıcalıklı dünyasını ev konforunda keşfetmek ve Macroonline’da ilk alışverişlerinize özel indirimden de faydalanmak için siz de hemen tıklayın.

*Bu yazı Macrocenter katkılarıyla hazırlanmıştır.



Sıra dışı bir gelecek: Otomobil dünyasında bizi neler bekliyor?

Teknolojinin, yapay zekanın ve çevre bilincinin hızla geliştiği günümüzde otomotiv dünyası da bu gelişmelerden geri kalmıyor ve inovasyonlarla ve merakla dolu bir sektöre dönüşüyor. Son yıllarda elektrikli araçlar, otonom sürüş özellikleri, akıllı yol çözümleri gibi konularla pek çok gelişime imza atan otomobil dünyasında gelecekte bizi daha nelerin beklediği büyük bir merak konusu. Hepsi çok heyecan verici olsa da en çok merak edilen sorulardan ve benim de heyecanla beklediğim gelişmelerden biri; uçan arabaların hayatımıza girip girmeyeceği 🙂 Uçan arabalar yakın zamanda hayatımıza dahil olur mu bunu bilmiyorum ama otomotiv endüstrisinin geleceği hakkında kendi perspektifimden ele alacağım pek çok konu var. Gelin, benim de bir parçası olduğum bu sıra dışı gelecekte bizi neler bekliyor olabilir birlikte bakalım.



Elektrikli otomobillerin hızlı yükselişi

Geçtiğimiz yıllarda pek çok otomobil markası, yakın gelecekte elektrikli araç üretimine ağırlık vereceğini açıklamıştı, hatta dünya çapında tamamen elektrikli araç üretimine geçmeyi planladığını belirten markalar da var. Elektrikli araçların hayatımıza dahil olması çok yeni bir gelişme olmasa da yaygınlaşması ve popülerliğinin artması son zamanlarda daha bir artış gösterdi. Gelecekte de elektrikli araçların üretiminin ve kullanıcısının artması sektörünün en beklenen gelişmeleri arasında.

Bildiğiniz gibi ben de elektrikli otomobil tutkunlarından biriyim ve sık sık sizlerle Instagram hesabımdan %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E ile olan maceralarımı paylaşıyorum 🙂 Konumuza dönecek olursak; fosil yakıt tüketimini azaltmak ve karbon emisyonlarını düşürmek için ülkelerin elektrikli araç kullanımına yönelik teşviklerini artırması da beklenenler arasında. Ayrıca, batarya teknolojisinde yeni ilerlemeler, elektrikli araçların menzillerinin artırılması, şarj altyapılarının geliştirilmesi de yine yakın gelecekte bizimle olacağa benziyor.

Sürdürülebilir ve çevre dostu çözümler

Elektrikli araçların yükselişi, otomobil dünyasının geleceğinde beklenen tek çevreci haber değil. Doğa dostu yaklaşımlar ve sürdürülebilir çözümlerle dolu yenilikler de ufukta. Pek çok sektörün son yıllarda önemli bir gündem maddesi haline gelmiş olan çevre bilinci, otomotiv dünyası için de önemli bir konu. Geri dönüştürülmüş malzemelerden üretilen iç dizayn ekipmanları, doğa dostu kumaşların kullanımı, üretim aşamasında yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı, daha az karbon salımı yapan motor teknolojileri ve daha nice gelişme, otomotiv dünyasının beklenenleri arasında.

Sektörde yeşil devrim adını verebileceğimiz daha pek çok gelişmenin damga vurması da olası. Araçların iç tasarımdan üretim süreçlerine kadar geniş bir yelpazede sürdürülebilir çözümler, otomobillerin gelecekteki dünyasını ve tabii ki dünyamızı taçlandıracak gibi. Bir çevreci olarak hızla yaygınlaşmasını görmek istediğim gelişmelerden birisi kesinlikle sürdürülebilir çözümler.

Otonom sürüş özelliklerinde ilerlemeler

Ve tabii ki otonom sürüş özelliklerinden bahsetmemek olmaz. Beni belki de en çok heyecanlandıran konulardan bir diğeri. Hani şu sürücüsüz giden otomobiller var ya, işte tam da onlardan bahsediyorum. Yakın bir gelecekte belki de araçların şoför koltukları hep boş kalacak. Olamaz mı? Bu, çok gerçekçi bir senaryo olmasa da şu an için benzer senaryolarla sık sık karşılaşacağız gibi. Çünkü pek çok dünya devi otomobil ve teknoloji firması, otonom araçlar alanında büyük yatırımlar yapıyor. Ancak, tam otonomiye ulaşmak için biraz daha geleceği beklemek gerekecek. Çünkü birtakım zorlukları aşabilmek için yeni teknolojilerin geliştirilmesi bekleniyor.

Özellikle büyük şehirlerdeki yoğun ve karışık trafik senaryoları, yasal düzenlemeler, kişisel hakların korunması, uygun yol ve altyapı çalışmalarının tamamlanması gibi pek çok faktör var. Yine de bu konudaki çalışmaların hız kazanması ve otonom sürüşün farklı seviyelerinin piyasaya sürülmüş olması, otonom sürüş teknolojilerinin potansiyelini gösteriyor. Gelecekte tam otonom seviyeye de erişilmesi mümkün.



Otonom özelliklerin yanı sıra farklı sürüş modları da ufukta. Hatta, ben şimdiden %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E  ile bu modları deneme fırsatına sahibim 🙂 Mustang Mach-E, sürüş deneyimini kişisel isteklere göre uyarlıyor; Aktive, Whisper ve Untamed modları sayesinde motor seslerini, ortam aydınlatmasını ve hatta aracın tepki verme hızını kişiselleştirmek mümkün. 

Akıllı şehirlerin kurulması

Otonom sürüş özellikleri, farklı sürüş modları, otomobil ve yapay zeka teknolojisindeki gelişmeler, yalnızca bireysel kullanımla sınırlı kalmayacak muhtemelen. Ve önemli bir toplumsal gündem haline de gelecek. Bu da akıllı şehirler gibi bir konseptin hayatımıza girmesi anlamını taşıyabilir. Şehirlerin, otomobillerin geleceği ile ne ilgisi var ki diye düşünmeye başlamadan hemen araya gireyim. Eğer başta otonom sürüş özellikleri olmak üzere otomobiller kendi başlarına -bir sürücünün aracı sürmesine ihtiyaç kalmaksızın- yolda gidebilecekse, bu şehirlerin de birtakım düzenlemelerden geçmesi anlamını taşıyor. Yollardaki alt yapı çalışmalarının bu doğrultuda düzenlenmesi, akıllı şarj istasyonlarının kurulması ve otonom araçların kendi kendini şarja takabilmesi için uygun çevresel yapılanmaların tamamlanması gibi pek çok gelişmeyi de beraberinde getirebilir. Belki de gelecekte şehirlere akıllı taksi durakları kurulacak ve birtakım mobil uygulamalar üzerinden bağlantıya geçilebilecek.

Sosyal dünya ile bağlantı sağlayan araç özelliklerinin geliştirilmesi

Bir düşünelim; otomobiliniz size en yakın kafeyi önerse ya da zevkinize uygun bir restoranda sizin için rezervasyon yaptırsa, nasıl olur? Ya da arkadaşlarınızla buluşma ayarlasa, arabaya bindiğinizde en sevdiğiniz dizinin kaldığınız bölümünü başlatsa? Siz keyifle buluşmalarınıza hazırlanırken veya dizinizi izleyip, müziğinizi dinlerken sizi istediğiniz yere götürse? Yani adeta bir eğlence merkezine dönüşse? Tüm bunlar, yakın gelecekte hayallerimizi süslemenin ötesine geçebilir. Bağlantılı araçlar, yani kendi internet erişimi olan ve verileri başka cihazlarla da paylaşabilen araçlar, otomobil dünyasının belki de gelecekte en çok parlayan yıldızı olabilir. Yalnızca yolculuk vadetmenin ötesinde bağlantılı araçlar, adeta kişisel mobil cihazlarımıza dönüşebilir.

Çoğu macerama tanıklık ettiğiniz Ford Mustang Mach-E de adeta benim eğlence merkezim. Araç içi iletişim ve eğlence sistemi olan Ford SYNC 4A ile konuşma, ses tanıma, kablosuz akıllı telefon entegrasyonu, sezgisel 15,5″ dokunmatik ekran ve çok daha fazlasını deneyimleyebiliyorum. Halihazırda gelişmiş teknolojinin keyfini sürebiliyor olsam da gelecekte bağlantılı araçlar bizi daha pek çok özelliği ile şaşırtacak diyebilirim.

Kısacası, otomobil dünyasının sıra dışı geleceğinde bizi bekleyen yepyeni heyecanlar var. Uçan arabalar yalnızca filmlerin unutulmaz bir parçası olarak mı hafızalarımızda kalır yoksa gerçekten de hayatımıza dahil olur mu bilinmez ama kesin olan bir şey varsa o da otomobil dünyasının hiç olmadığı kadar yenilik dolu olduğu. Kim bilir belki bir gün gökyüzünde bulutların arasında sıkışıp kaldığım bir trafikteyken size yazarım 🙂 Daha fazlası için yazılarımı ve Instagram hesabımı takip etmeyi unutmayın.

İlginizi çekebilir: Virtual Influencer’lar: Kim bu sıra dışı influencer’lar? Takip etmeniz gerekenler?



İlgili Makale