X

Gölgeler dosyası açılıyor: “Kanseri yenen” ben saklandığın yerden çık

Çok dürüstçe itiraf edeyim, en çok zorlandığım yazılarım oluyor gölgeler ile ilgili gerçekleri yazmak… Fakat okuyanlarda en büyük etkiyi bırakanın, gerek yazıların altına bırakmış olduğunuz mesajlardan gerekse bana özelden ulaşan ve detayları soran, kendi tecrübelerini paylaşan sizlerden aldığım geri bildirimler ile en fazla “kendinizden bir şeyler bulduğunuz” yazılar arasında olduğunu düşünüyorum.

Şimdi başlık biraz ağır oldu, kabul ediyorum ama kaçıp kurtulamayacağımız bazı gerçekleri de tüm detayları ile konuşmak bu gölgelere yeniden ve bambaşka bir bakış açısıyla bakmamızı sağlamıyor mu?

Gölge demişken, nedir gölge?

Bir bahçemiz olduğunu düşünelim; her yerini ayrı ayrı ağaçlandırıyoruz, suluyoruz, çiçekler ekiyoruz, fakat öyle bir köşesi var ki güneş vurmuyor, orada ne yaparsak yapalım bitki yetişmiyor, ısınmıyor, inatçı, adeta bahçe olmayı, toprak olmayı inkar ediyor…

Gölgelerimiz, biz unutsak da, çoğu zaman daha da güçlü olarak geri dönüyor.

İşte gölgelerimiz de bu şekilde, hayatımızın bizden ayrı olduğunu düşündüğümüz, içimizde kabul veremediğimiz, gizledikçe daha da güçlenen belki kimseye gösteremediğimiz o karanlık yanlar… Biz unuttuğumuzu düşünsek de birden bir tecrübe ile daha da güçlü olarak geri dönüyor. Örneğin; bir ilişkimizde başarısızlık yaşadıysak karşımıza cesaretle çıkıp seni seviyorum diyebilen biri olduğunda kaçıp gizleniyoruz, çünkü “sevgide başarısız olma” gölgemiz çoktan harekete geçmiş oluyor, korkularımız cesaretimizin önüne geçebiliyor…

Kanseri yenmek aslında güçlü bir olgu, “neden bir gölge olsun?” diye sorgulayabiliriz. Fakat o yenme noktasına gelişe kadar geçen akışta ve belki benim gibi birçoğunuzun tecrübe ettiği “onunla baş başa kalabilmek” ve “vücudunda senden öte bir şey olduğunu kabul edebilmeyi” deneyimlediğiniz noktada yine o gölgede kalmış yanlarınız hayatınızın bir numaralı eşlikçileri haline geliyor.

Neden kanser olunur? 

“Pınar Hanım başlangıçtasınız takip edeceğiz.” dedikleri an aklınıza gelen ilk soru oluyor; neden ben, neden benim rahimim, neden benim hücrelerim, ne yaptım, bunu neden hak ettim, neden bunca insan ve olasılık varken ben? İkinci düşünceyse, bunu nasıl kabul edeceğiniz ve nasıl yaşayacağınız. İşte bu noktada gölge geldi bile; “hayatta istenmedim, bu hastalığı hak ettim, kanser benim cezam, bu hastalık beni bitirecek, artık hayatımın sonuna geldim, hayatımın hiçbir değeri yok…”

Hayatımın o derece üzüntülü ve kendimi tamamiyle kendi içime kapattığım bir dönemini yaşıyordum ki çok yakın arkadaşlarım dışında kimseyle konuşmuyor, mümkünse işte geceler gündüzler geçiriyor ve kendimi sürekli bir şeyler okumaya ve neden ben sorusunun cevabını bulmaya çalışıyordum…

Çok açık bir şekilde kendime acıyordum. Başıma gelen boşanma, aldatılma, istenmeme, beğenilmeme ve yaşadığım sevginin tamamiyle bir yalan üzerine kurulu olduğunu anlama… Tüm bu tecrübeler beni o hastane odasına getirmişti; biriktirdiğim bunca “kötü enerji” rahim ağzı kanserimin ilk aşaması olarak sevgili hücrelerimce algılanmış ve işte başlattığım süreç hızla içimde ilerleyen “kanser” teşhisiyle evrilmeye devam ediyordu…

Bundan sonra sevgili gölgem beni insanlardan daha da uzaklaştırdı, ne de olsa artık bana eşlik edecek “sevgili bir kanserim de” vardı ve bu dünyada yaşamaya layık olmama bilincimi fiziksel olarak da kanıtlamış oluyordu. Bazen bu kanseri bile hak etmediğimi düşündüğüm zamanlar olurdu… Ve bu gölgeyle yaşamak her ay hastaneye gidiyor olmak, bunu ailemden ve tabi ki herkesten gizliyor olmak… Her aylık kontrolde Pınar Hanım ile başlayan cümleleri “dinleyebilmek” ve buna cesaret edebilmek…

Sonra ne oldu?

Bir gün bir noktada tamamiyle tesadüf eseri elime sevgili Byron Katie’nin Olanı Sevmek adlı eseri geçti. Her sayfasında kendimi görmüştüm; sevgili gölgemi, olan her şeye bakış açımın ne derece farklı olabileceğini, nasıl bir hayat rezistansı ile ve “kendime acımaya” sığınarak, gölgemin altına saklanarak insanlardan kaçarak ve “cesaretimi” tamamen silerek, hayatı nasıl “değersizce” yaşadığımı o anda anladım…

O bir an, minimal düzene olan hayranlığımla daima önünde yerde oturduğum kocaman penceremden giren güneş ışınlarıyla suratıma vuruyordu… Eğer sevgili Pınar “rahimini bu kanser ile paylaşmak istiyorsa ve hücrelerini teslim ediyorsa” bu olacaktı ama “bir yol” olduğuna inanabilirse, saklandığı kendine acıma gölgesinden çıkabilirse ve içindeki o çok sevdiği, fakat çoktan yenilgiyi kabul etmiş savaşçıyı gizlendiği gölgelerden çıkartabilirse “bir yol” olacaktı…

Bugün “kanseri yenen ben” olarak kendime sığınak ettiğim karanlıkları kucaklıyorum.

O andan sonra, hayatın her anına sadece kabul ediyorum diyerek başladım… Başarısızlığı başarı kadar, hastalığı sağlık kadar, olan ve olmayanı aynı incelikte ve titizlikle severek, hayatımda kaybettiklerimi kazandıklarım kadar ve her ne yaşandı ve yaşanacaksa, cesaretle tecrübe edebilecek kadar… Sorumluluğunu alarak, değerini bilerek ve kanser olmuş “beni” gölgelerden çıkartıp korkusuzca severek…

Aynı dönemde hayatıma giren ve yaşam enerjimi daha da yükselten bana en güzel sevgileri veren adama halen çok şeyi borçluyum… Bugün bu kanser başlangıcı durumum tamamiyle temizlenmiş durumda ve o bana bu iyileşme sürecimin ilahi bir hediyesi olarak 30. doğum günümde gelmişti…

Kanseri yenen ben…

Bugün “kanseri yenen ben” olarak kendime sığınak ettiğim karanlıkları, onlar büyüdükçe benim küçüldüğüm kendini kansere bile layık görememe ve hayatta hepimizin karşılaştığı ne olursa kabul verememe bakış açımı kucaklıyorum. Bu gölgeyi kucaklamak ve onunla barışık olmak, onu olduğu gibi kabul etmek, bana sevginin her şeyin üzerinde olduğunu, hayatta en önemli şeyin aslında kendimiz olduğumuzu ve hayatın gerçekten yaşanmaya değer olduğunu gösterdi…

Hayat siz neyi kendinize layık görecek olursanız onu ayaklarınıza sermeye gerçekten hazırdır. En güzelleri düşlemenizi ve bu yazıyı okuyorsanız “neyi yenmeniz gerekiyorsa” onu bir an önce yenerek, hayatınıza en güzel olanları davet etmenizi dilerim…

Pınar Özeken (Ulus): 2007 yılında Boğaziçi Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik bölümü ile Kimya bölümlerini bitirdi. Aynı üniversitede Biyomedikal Mühendisliği ve İspanya Pompeu Fabra üniversitesinde master derecelerini aldı. Özellikle 2011’den bu yana moda ile ilgili çalışmalara ağırlık verdi ve hala moda üzerine yazı dizileri, farklı moda kaynaklarında yayınlanmaktadır. Yoga eğitmeni olma yolunda ilerleyen Pınar, bir Arjantin Tango aşığı. Gerçek tutkularından bir diğeri ise seyahat etmek."Dünya üzerinde ayak basılmadık toprak kalmasın" mottosu ile dünyayı dolaşmaya devam ediyor.

Yeni yıl hediyelerinin vazgeçilmezi Sosyopix ile anılarınızı ölümsüzleştirin

Sevdikleriniz için hediye seçmek bazen uzun uzun düşünmeyi gerektirir. Çünkü aslında aradığımız şey, sadece bir eşya değildir; bir duyguyu, bir anıyı, bir hatırlamayı karşı tarafa hissettirmektir. Tam da bu yüzden fotoğrafla kişiselleştirilmiş hediyeler, her zaman daha çok dokunur. Tek bir kare, bir gülüşün ardındaki hikayeyi yeniden canlandırır; yıllar önce çekilmiş bir fotoğraf bile açıldığında ilk günkü kadar sıcak hisseder. Sosyopix işte tam da bu noktada, o paha biçilmez anılarınızı estetik ve yaratıcı dokunuşlarla unutulmaz kılıyor.



Kişiselleştirilmiş takvimlerle zamanı anlamlandırmak

Yeni yıl, hayatımızda yeni sayfalar açmak demektir. Bu nedenle kişiselleştirilmiş takvimler, sadece günleri takip ettiğiniz bir araç olmaktan öteye geçer; umut ve güzellikle dolu bir yılın sembolü haline gelir. En güzel fotoğraflarınızla hazırlanan masa veya duvar takvimleri, sevdiklerinizin her gününe anlam katar. Her sayfa, sadece bir tarih değil, hatırlanan ve paylaşılan özel bir anı olarak kalır. Takvimi her çevirdiğinizde, geçmişin güzel anılarını hatırlamak ve geleceğe dair küçük bir mutluluk hissi yaşamak mümkündür. Bu küçük ama etkili detay, hediyenizi hem estetik hem de duygusal olarak unutulmaz kılar.



Anıların dokunulabilir hali: Fotoğraf baskıları



Bir zamanlar telefon ekranına sığdırdığınız, galeri arşivlerinizde kalan en mutlu kareleri bu yılbaşı yeniden keşfetmenin tam zamanı. Sosyopix fotoğraf baskıları, en özel anlarınızı sıcaklığını ve kalitesini koruyarak dilediğiniz formda hayat bulduruyor. İster yaz tatilinde o hiç bitmesin dediğiniz gün batımı karesini, ister kış tatilinde çekilmiş kar manzarasını seçin; retro tarzda ya da şık bir çerçeveyle hazırlatabilirsiniz.Çalışma masasında duran küçük bir fotoğraf, sizi kış tatilinin huzuruna veya yılın en güzel anılarına götürebilir. Bu yıl sevdiklerinize sadece bir hediye değil, birlikte paylaşılan özel anıları ve mutluluğu hediye edin.

Anıların estetik hali: Fotoğraf albümleri

Fotoğraf albümleri, her dönem popülerliğini koruyan ve hiçbir zaman değerini kaybetmeyen hediye seçeneklerinden biridir. Çünkü bir albüm, yalnızca fotoğrafları bir araya getirmez; aynı zamanda belirli bir dönemin, bir ilişkinin ya da bir yolculuğun hikayesini saklar. Sayfaları çevirdikçe hatırlanan detaylar, yeniden yaşanan duygular ve geçmişten gelen sıcaklık, bu hediyeyi zamansız bir klasik haline getirir.

Kişiye özel tasarlanan fotoğraf albümleri, hem estetik hem de duygusal yönüyle güçlü bir hediye seçeneği sunar. Kapak dokusundan sayfa düzenine, renk seçiminden yerleştirdiğiniz küçük notlara kadar tamamen size ait bir anlatım oluşturma fırsatı verir. Bu, sadece bir hediye değil; kendi elinizle hazırladığınız bir zaman kapsülüdür.



Anıları duvarlara taşıyan çerçeveler

Mutlu anıları saklamanın tek yolu albümlerde biriken fotoğraflar veya fotoğraf baskıları değildir; bazen evin en görünür köşesine yerleştirilen bir çerçeve de aynı etkiyi yaratır. Ölümsüzleştirilen anları çerçeveleyerek yaşam alanlarınıza sıcaklık ve derinlik katarken sevdiklerinizin her baktığında o ana yeniden dönmesini sağlar. Farklı boyut seçenekleri sayesinde ister küçük bir köşeyi canlandırabilir ister salonunuzun atmosferini değiştirebilirsiniz.  Duvarlara zarar vermeyen yapışkanlı çerçeveler ise kolay kullanımıyla, yalnızca bir dekor değil; her gün gülümseten bir anı sunar. 

Bi’kutu anı: Özel hediye kutularıyla yeni yıl coşkusu

Yeni yıl ruhunu tek bir kutuda toplamak istiyorsanız, özenle hazırlanmış hediye kutuları bunun için ideal bir çözüm sunar. İçerisinde not defterleri, yılbaşı ruhunu yansıtan kupalar, kokulu mumlar ve daha pek çok özel hediye, kutuyu açan kişinin yüzünde sıcak bir tebessüm bırakır. Böylece hediyeniz yalnızca bir kutu değil, birlikte paylaştığınız anıların sıcacık bir yansıması olur.

Siz de bu yıl, sıradanlığın dışına çıkarak sevdiklerinizin yüzünde unutulmaz bir gülümseme oluşturmak istiyorsanız, Sosyopix’in sunduğu bu kişiselleştirilmiş dünya tam size göre. Hatıralarınızı canlandırın ve onlara, her baktıklarında sizi hatırlatacak, zamana anlam katan dokunuşlar hediyeler sunmak isterseniz aradığınız her şey Sosyopix’te!





İlgili Makale