X

“Gerçekten yaşamak” sanatı

Başlığını yazabilmek kadar iddalı bir konudur “yaşamak”, tabi ki çok kolayca söyleyiveririz; yaşamam gerektiğince yaşıyorum işte daha ne olsun değil mi, daha farklı ne yapabilirim, elimden gelenin en güzelini yapmaya çalışıyorum? Şunu da duyabiliriz genellikle; “zaman mı var canım”. Yaşamak için çalışıyoruz, zaman nasıl geçiyor anlamıyoruz, hafta sonu gelmiş oluyor, sonra yine aynı uğraşlar ve haftalar ve hatta aylar bir bakmışız ki yıllar böyle geçivermiş…

Ben bu yazımda sizlerle biraz durup düşünelim istiyorum, işte o gelip geçiveren günleri, tükettiğimiz saniyeleri, saatleri, bizler fark etmesek te aslında bu hayat zamanımızda yani bize “bir” kez verilmiş olan bu hayat akışımızda o “her sabah birbirinin aynı” diye yataktan kalkmamızı, her gece evimize dönerken “yine diğer bir gün gibi” diye düşünerek geçiştirmelerimizi. Bir soru soralım şimdi kendimize, biliyorum kolay olmayacak, sorması zor olduğu kadar cevap vermesi daha da zorlu bir yol, ama gelin birlikte bir bakalım neler yapıyoruz bu konuda…

Hangimiz ne kadar yaşıyoruz?

Sorumuz başlıktan da gördüğümüz üzere “gerçekten yaşıyor muyuz”; neden bunu sordun diyebilirsiniz, bu hafta çokça karşılaştığım “şikayet” içeren, istediklerini yapamayan, istediklerini yapamamanın kaynağını “dışarıda” arayan, hiç zaman olmadığını beyan eden ve kendi kendinin “enerjisinin adeta sıfır” derecesinde olduğunun farkında olmayan örnekten diye cevap vereceğim. Evet, ben bu hafta içerisinde gerçekten yaşıyor musun Pınar diye sordum, aldığım cevaplar günden güne değişti, uzun uzun düşündüm, neleri tercih ediyorum, nelerden “kaçınıyorum” veya neleri yapabilirim ama “ben yapamam” diye düşünerek kenara çekiliyorum… Ben şimdi sizler için samimiyetle zorlu sorumuza cevap vermeye çalışayım…

Gerçekten yaşıyor muyuz; rengarenk laleler açtı mesela bir parka gidebildik mi sadece laleri koklamak, moru, kırmızıyı ve sarıyı böyle muhteşem bir güzellikte bir arada görebilmek için? Bu soruya cevabım evet ama tam anlamıyla yaşadın mı Pınar diye soracak olursanız cevabım hayır çünkü ben o can-ım parkın içinden hep koşumun bir parçası olarak geçtim, evet sizler gibi, evet hepimiz gibi “beş dakika” oturacak zamanım olmadı, o laleleri gördüm ama baharı onların ağzından dinleyemedim, gözlerimi kapatıp da bir tanesine dokunamadım, koklayamadım ve en çok canımı acıtan ise; bahar çoktan başladı geçiyor, o lalelerin bir kısmı soldu bile. Ben henüz gönlümce baharın bu güzelliğine eşlik bile edemedim…

Hadi devam edelim, “havalar güzelleşti deniz kokusunu içine çekebildin mi sahile çok yakın bir yerde yaşıyorsun, sen bu güzel nisan ayında akşam güneşin batışına eşlik edebildin mi” diye soracaksınız, cevabım evet, fakat ‘sadece bazı akşamlar sahilde koştuğum zaman’ diye cevap verebileceğim. Çünkü güneş o muhteşem güzelliği ile denizin üzerinde kaybolurken benim geri döndüğümde yapmam gereken oldukça fazla işim oluyor, bir işi tamamlayıp ara bile vermeden bir sonrakine geçmem gerekiyor. Ben buna “kısmi” yaşama diyorum, aslında hakkını veremiyorsunuz ama yaşamaya çalışır oluyorsunuz. Siz “her şeye yetişmeye çalıştıkça” o yaşadığınız an daha da kaçıyor, siz hiçbir zaman “tam” olarak yaşamış olamıyorsunuz…

Yaşadıklarımızın hakkını verebiliyor muyuz?

Konu yaşamak olunca sorularımız bu kadar ile de bitmiyor tabi ki, “en son ne zaman bir kahve keyfinde sonraki tamamlaman gereken şeyi düşünmeden dertleştin, kendini sadece andaki sohbete bıraktın, veya baharı yürüyebildin, yaşayabildin” diye soracaksınız, cevabım evet yaptım ama hep belirli saatler arasına sıkıştırdım, sonra ne oldu işe dönmem gerekti, başka bir yere yetişmem gerekti, bir sonraki programı düşünmem gerekti, yani hep bir “performans” ile tanımlamam gerekti gerçekten “yaşadığım” saydıklarımı…

Sadece bu sorular bile kendimize dönmemize ve “ne yapıyorum” diye sorgulamamıza yetecek kadar basit cevaplara (ki korkarım bu cevaplar tam da cevap olmuyor) sahiptir; yaşamak bu yüzden bizlerin hafife aldığı kadar kolay bir sanat değildir. Yaşamak fakat “hakkını vererek gerçekten” yaşamak mutlak bir farkındalık gerektirmektedir.

Öncelikle her anımızın çok değerli olduğunun bilinci bizlere eşlik etmelidir. Güne ilk başladığımız andan itibaren, her an orada olmalıyız bu araba kullanırken, işe başlarken, sabah kahvemizi içerken belki sokakta yürürken. Her an ama her an o günün “hakkını” verebilmek yani gerçekten yaşadım diyebilmek amacı kalbimizde yanmaya devam etmelidir. 

“Gerçekten yaşamak” anında dünya bizimle dönmelidir, bir sonraki iş bitirilecek hesaplar yetişilecek toplantılar olmamalıdır, hayat “bir” andır, bizim oluşturduğumuz, nefes aldığımız o “yaşadığımız” an… Bizlerin X olunca tam olacağına inandığımız, Y bitince çok daha hakkımız olduğunu düşündüğümüz veya Z kişinin isteklerini karşıladığımızda gerçekten hissedeceğimize kanaat getirdiğimiz “gerçekten yaşıyor” olabilme eylemi, sadece bugünden ve şu andan ibarettir…

Sevgili Aret Vartanyan değerli eseri Gerçekten Yaşıyor Musun? ile yaşamak sanatını bakın nasıl yorumluyor:

“…Eğer yaşamı kitaplarda, öğretilerde, filmlerde, gurularda bulmaya çalışıyorsan gerçekten yaşamıyorsun demektir. Sana hiç kimse senin yaşamını veremez. Yaşamak vermeyi deneyimlemektir, neyi alacağını, alabileceğini değil. Yaşam verilir, alınamaz. En fazla neyi verebilirim diye bak en fazla neyi alabilirim diye değil.

…Ne için yaşıyorsun? Gerçekten sen kimsin? Nereye gidiyorsun? Böyle mi öleceğine inanıyorsun? Ki her an ölebilirsin. Her an o an olduğun halinle ölebilirsin.

…Sen yaşamda nereye gidiyorsun? Bugüne kadar yaşadıkların, sana verilenler bunları bir yere koy. Sen koymasan da onlar zaten seninle… Yanlış doğru, iyi kötü şu ana kadar yaşadın ve geçmişi değiştiremeyeceksin. Ama bugünü belirleyerek, geleceğini seçeceksin.

…Yaşamak demek, anlamak demek. Yaşamak demek, kendini ortaya koymak demek. Yaşamak demek, yaşayan senin , seni tanıması ve ortaya çıkması demek. Yaşamak her şeyin başı ve sonu demek. Her şey, her an, şu an burada…”

Bizler işte tüm bu koşuşturmaca içerisinde bazen kayboluruz, bazen günümüze geçmişten gelen bir hatanın pişmanlığı gelir oturur, bazen o çokça “deneyimlediğimiz”, belki on yıllık eşimiz ile kahvaltı etmek bize “rutin” gelir, belki sadece kendi kendimize dişlerimizi fırçalayabiliyor olmamızın nasıl güzel bir mucize olduğunu fark etmeyiz. Aslında bunlar “gerçekten” yaşamaya, bugünümüzün bizim elimizde olduğuna, hayatımızda o rutin olarak görüp de hakkını vermeden aldığımız her nefesi bayrama dönüştürmeden sadece birbirini takip ederek geçen o çok bilindik yaşamın “kolayca elde edilmiş” parçaları olarak görünür gözümüze.

Çoktan kabul etmiş de olabiliriz, bu rutini gerçekleştirmek, gerçekten yaşamaktır aslında fazla sorgulamaya gerek yoktur. Mutlu muyuz, mutsuz muyuz, aşık mıyız, kalbimiz çarpıyor mu, kanımız delice akıyor mu, nefes aldığımıza şükrediyor muyuz? Örneğin; mavi rengi “görebilmek” güzel bir şey mi bizim için, veya sadece metroda yanımıza oturan tatlı yaşlı kadına gülümsemek’ ve karşılığında bir insanın gününe bir gülümseme katmış olmak “yaşamak” mıdır?

Bu yazımda bana eşlik eden sizler, umuyorum okuduklarınız, hayatınıza “gerçekten yaşadığınızı” ve bu an olduğunuz durumunuzda yaşadığınız hayatın “hakkını” verdiğinizi ta içinizden hissettiğiniz bir deneyim olarak katılmaktadır, çünkü siz, sizin her anınız ve sizin her nefesiniz çok kıymetlidir. Bugün benimle olan sizler, kendinize korkmadan sorun tekrar tekrar inanarak hissederek “gerçekten yaşıyor muyum” ve umuyorum verdiğiniz “evet” cevabı “evet yaşıyorum’”dediğiniz muhteşem tecrübelere dönüşerek sizi kocaman gülümsetmeye yetecek…

Pınar Özeken (Ulus): 2007 yılında Boğaziçi Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik bölümü ile Kimya bölümlerini bitirdi. Aynı üniversitede Biyomedikal Mühendisliği ve İspanya Pompeu Fabra üniversitesinde master derecelerini aldı. Özellikle 2011’den bu yana moda ile ilgili çalışmalara ağırlık verdi ve hala moda üzerine yazı dizileri, farklı moda kaynaklarında yayınlanmaktadır. Yoga eğitmeni olma yolunda ilerleyen Pınar, bir Arjantin Tango aşığı. Gerçek tutkularından bir diğeri ise seyahat etmek."Dünya üzerinde ayak basılmadık toprak kalmasın" mottosu ile dünyayı dolaşmaya devam ediyor.

Kıyafetlerinize özen gösteren teknoloji: Siemens iQ500 ile tanışın

Evde zamanımızın büyük bir kısmı, farkında olmasak da rutin işlere gidiyor. Pek çoğumuz için bu rutinde en çok vakit alan işlerden biri de şüphesiz ki çamaşır yıkamak ve kurutmak. Çamaşırlar için uygun programı seçmek, deterjanı ayarlamak, ıslak çamaşırların kurumasını beklemek ve ütü… Tüm bunlar bazen günün temposu içinde küçük ama rutinde bir yük haline dönüşebiliyor. Hayatı kolaylaştıracak birçok yenilik ise Siemens’ten geliyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makineleri ile rutininiz artık hiç olmadığı kadar kolay ve pratik. Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makinesinde çamaşırlarınızı sizden önce düşünen, her adımı sizin yerinize planlayan bir teknoloji var. Size ise bu teknolojinin keyfini çıkarmak kalıyor. 



intelligentDry: “Ben ne yapacağımı bilirim” diyen çamaşır ve kurutma ikilisi 

Pamuk tişörtler, hassas bluzlar, okuldan gelen kalın eşofmanlar… Normalde hepsi için ayrı ayrı düşünüp doğru programı aramanız gerekir. Ama artık değil. Gün içinde onlarca şeyle uğraşırken bir de çamaşırın “fazla mı kurudu, az mı kurudu, ya buruşursa?” stresi yaşamıyorsunuz. Çünkü makineler zaten kendi arasında konuşup sizin yerinize karar veriyor.  

Çamaşır ve kurutma makineniz sadece yan yana duran iki cihaz değil; birbirini anlayan, sizin yerinize düşünen bir ikili. Siemens iQ500’ün intelligentDry teknolojisi sayesinde “Acaba doğru programı seçtim mi?” stresi tamamen bitiyor. Yıkama bittiği anda çamaşır makineniz tüm detayları (kumaş türü, yük miktarı, ıslaklık seviyesi, hatta ısı toleransını) tek tek kurutma makinesine iletiyor. Kurutma makinesi de tüm bu bilgileri alıp kıyafetlerin için en doğru programı otomatik olarak seçiyor ve başlatıyor. 

Evinizde görünmez bir iş ortağı varmış gibi… Sessiz, hızlı ve tamamen sizin konforunuz için çalışan. Tek yapmanız gereken çamaşırları makineye atmak; gerisini teknolojinin kendisine bırakmak ve keyfini çıkarmak. 

Mini Yük Özelliği: “Şunu bir hızlı aradan çıkarayım” dediğiniz anlar için 

Spor sonrası sepette sırasını bekleyen bir tişört, “yarın tekrar giyeceğim” diye bir kenara ayırdığınız gömlek ya da akşam dışarı çıkmadan önce anında yıkanması gereken bir bluz. Makineyi tam dolduracak kadar birikmesini beklemek istemezsiniz; ama tek parça kıyafet için makinenizi çalıştırmak istemezsiniz. Siemens iQ500 çamaşır makinesinin mini yük özelliği tam da bu anlar için tasarlandı. Yarım kiloya kadar olan birkaç parça çamaşırı, kısa sürede ve düşük enerji tüketimiyle yıkayabilirsiniz. 



Günlük hayatın koşturmacasında en güzeli de şu: Siemens Home Connect uygulaması üzerinden bir dokunuşla mini yük programını açıyor, çamaşırlarınızı dakikalar içinde temiz ve mis gibi alıyorsunuz. Pratik, hızlı ve o küçük yükleri büyük bir mesele olmaktan çıkaracak kadar akıllı. Siz temponuza devam edin; o, çamaşırlarınız için detayları halletsin.  

20’den fazla yıkama ve 15’den fazla kurutma programı ile gardırobunuzdaki her kıyafete ayrı bir seçenek 

Her kumaş, her kullanım, her kıyafetin ayrı bir dili vardır. Siemens çamaşır ve kurutma makinesi işte bu yüzden onlarca akıllı programla kıyafetlerinizin ömrünü uzatıyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma Makineniz, tüm ihtiyaçları bilir ve sizin için en uygun seçeneği sunar. Siemens Home Connect uygulaması sayesinde tüm programlara tek dokunuşla erişebilir, hatta yeni çıkan programları indirerek makinenizi kişiselleştirebilirsiniz. Böylece makineniz yıllar geçse bile zamana ayak uydurmaya devam eder.  

Program Asistanı: “Sen söyle, ben ayarlarım” diyen yardımcı 

“Hangi program daha doğru? Çamaşır az mı çok mu? Bir kere giydim ama uzun programa atsam mı?” diye düşünmenize gerek kalmadan Program Asistanı tüm bunları size en doğru programında çalıştırır. Kumaş türünü, çamaşırın ağırlığını, kirlilik seviyesini analiz eder ve size en uygun yıkama-kurutma programını önerir. Bu sayede yalnızca doğru programı bulmakla kalmaz; suyu, enerjiyi ve zamanı en verimli şekilde kullanır. Siz de makinelerin işini yapmasına izin verip, geri kalan zamanınızı kendinize ya da sevdiklerinize ayırabilirsiniz. 

SmartFinish: Ütüye ayırdığınız süre artık size kaldı 

Kim ister çamaşırların başında ütüyle saatlerini harcamayı? SmartFinish teknolojisi buharın gücünü kullanarak kırışıklıkları daha makineden çıkmadan %50’ye kadar azaltıyor. Sonuç? Daha az ütü, daha çok kendinize ayırdığınız zaman. Teknolojinin keyfini çıkarmak için Siemens Home Connect uygulamasıyla SmartFinish’i açmanız yeterli. Ütü masası açmadan, güç harcamadan, zaman kaybetmeden kıyafetleriniz giyime hazır hale gelir. Bir toplantı öncesi, spontane bir plan öncesi ya da sadece rahatlık istediğiniz bir anda SmartFinish teknolojisi sizin için çalışır.  

Program İndirme: Makineniz hep güncel, hep “yenilikte” 

Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makinesi, güncel yeni programları kolayca indirip tek dokunuşla kullanabilirsiniz. İhtiyaç değiştikçe çamaşır makineniz de sizinle birlikte kendini güncelliyor. Siemens’in en sevilen yanlarından biri, cihazların statik kalmaması. Yani bugün aldığınız çamaşır makinesi birkaç yıl sonra bile yeni özellikler kazanabiliyor. 



Siemens Home Connect üzerinden cihaza özel yeni yıkama ve kurutma programları indirebiliyorsunuz. Mevsimsel ihtiyaçlar, moda olan yeni kumaş türleri, spor kıyafetlerin gelişmesi… Ne değişirse değişsin, makineniz hep güncel kalıyor. 

Tıpkı telefonunuza uygulama güncellemesi indirir gibi çamaşır ve kurutma makineniz de güncellemelerle değişen yaşam tarzınıza ayak uyduruyor. 

Akıllı deterjan yönetimi: i-Dos ile her yıkamada doğru ölçü 

Makineyi tamamen doldurunca veya tek parça kıyafeti makineye attığınızda ne kadar deterjan koyacağınızı bilemiyor olabilirsiniz. İşte tam bu noktada i-Dos Deterjan Tarama teknolojisi devreye giriyor. Siemens Home Connect üzerinden şişelerin barkodunu okutup su sertliği ve deterjan yoğunluğunu makineye iletiyor, i-Dos ise her yıkamada doğru miktarı otomatik olarak ayarlıyor. Üstelik Siemens Home Connect uygulaması, deterjan seviyesini takip ederek deterjanınız tükenmeden önce size haber veriyor. Tek yapmanız gereken uygulamayı telefonunuza yüklemek ve çamaşır makinenizi uygulamaya bağlamak. 

stainRemoval teknolojisi: Zorlu lekelerle inatlaşmayı unutun 

Çay, yağ, makyaj, çikolata lekeleri… Gün içinde fark etmeden üzerinize bulaşan lekeler artık kâbus olmaktan çıkıyor. Siemens iQ500 çamaşır makinesi ile stainRemoval teknolojisi devreye giriyor. Tek bir dokunuşla çay, yağ, kozmetik veya günlük hayatta karşılaştığınız diğer zor lekeler için özel programları aktif edebilirsiniz. 

Siemens Home Connect uygulaması sayesinde daha fazla leke türünü ve bunlar için geliştirilmiş özel programları keşfetmek de mümkün. Yani sadece “lekeyi çıkar” demekle kalmıyor, sizin için en doğru yıkama programını da otomatik olarak öneriyor. Böylece hem lekelerle uğraşmak zorunda kalmıyor hem de giysilerinizin ömrünü koruyorsunuz. 

Artık çocuğunuza yemek yedirirken dökülen yemek lekeleri, kahve kazaları ya da mutfakta sıçrayan yağ lekeleri sizi endişelendirmiyor. stainRemoval, günlük hayatın getirdiği küçük sürprizlere karşı en güvenilir yardımcınız oluyor. 

Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makineleri, artık sadece kıyafetlerinizi temizleyen makineler değil; size zaman, konfor ve güven veren akıllı iş ortaklarınızdır. Ütüye harcadığınız vakti kendinize ayırın, lekelerle uğraşmayı unutun ve teknolojinin yaşam alanınıza uyumunun keyfini yaşayın.

*Bu yazı Siemens’in katkılarıyla hazırlanmıştır. 





İlgili Makale