X

FilMüzik: 2016 Güzel Bir Başlangıç Yapıyor

2015 neredeyse 12 ayı ile dolu dolu yorucu bir yıl oldu ve insanoğlu, içinde barındırdığı tüm kötülüğe inat 2016’dan bolca iyilik bekliyor. İyiliği bulur muyuz, kendimizin farkında olur muyuz, dünya daha yaşanır bir yer haline döner mi, uzaylılar gelir mi bilemiyoruz. Bildiğimiz tek bir şey var; 2016’da da tıpkı 2015’te olduğu gibi güzel filmler izleyeceğiz, güzel film müzikleri dinleyeceğiz.

Yılın açılışını Joy, The Hateful Eight ve The Revenant yapıyor. Bu 3 filmin ikisinin ortak bir özelliği de var; kompozitörleri birden fazla. Joy’da David Campbell ve West Dylan Thordson birlikteliği karşımıza çıkarken The Revenant’ta Bryce Dessner, Carsten Nicolai ve Ryuichi Sakamoto karması bizi karşılıyor.

Detaylar için hazır mıyız?


JOY – DAVID CAMPBELL & WEST DYLAN THORDSON: 1 Ocak 2016

Jeniffer Lawrance-West Dylan-David Campbell:Joy

1948 Toronto doğumlu Campbell; aranjör, kompozitör ve orkestra şefi aynı zamanda enfes bir hayalci. Çünkü Campbell, okuduğu çizgi romanlardaki karakterlerden hayali bir orkestra kuruyor ve kendi hayali gitarı ile bu orkestrayı yönetmeye çalışıyor. Hepimizin tahmin edebileceği üzere 10 yaşında da violin, viola ve piyano çalmayı öğrenmeye karar veriyor. Kendisi İskoç viola ikonu William Primrose’dan ve Seattle maestro’su Vilem Sokol’dan eğitim almaya başlıyor.

Müziğe ve öğrenmeye olan tutkusu onu erken yaşta gelen bir stüdyo kariyerine ulaştırıyor ve Campbell, 70’li yıllarda Marvin Gaye’in yönettiği pek çok ‘Motown’ klasiğinde yer alıyor. 70’ler rock ve pop müziğinin hakimiyetindeyken Campbell punk rock gruplarının ulusallaşması için onlarla birlikte çalışmaya başlıyor ve aranjörlük dosyası böylece aralamış oluyor. 80’lere geldiğimizde Campbell’in kalbi film müzikleri için atmaya başlıyor ve kendisi 3 güzel filmin kompozitörü olarak karşımıza çıkıyor: Night of the Comet, Risky Business ve All the Right Moves. Bu süre zarfında Campbell pek çok şarkı yazıyor, grupların aranjörlüğünü üstleniyor, reklam ve oyunlar için müzik yapıyor. Linda Ronstadt’ın Grammy başarısından sonra yeniden aranjörlüğün ön planda olduğu yıllar geliyor ve Campbell, modern rock, country, hip hop ve r&b, pop gibi pek çok müzikte elektronik diskografiyi inşa etmeye başlıyor.

West Dylan Thordson ismini pek çoğunuz, West Thordson olarak A Whisper in The Noise grubundan biliyor olabilirsiniz. Genç ve ünlü kompozitör Thordson, Newyork’a taşınmadan önce Minnesota’da gayet başarılı bir müzik hayatının içerisindeydi. Bir Bob Dylan klasiği olan The Time They Are A’Changin şarkısını kendilerine has yorumladıkları dönemde, yönetmen Manoj Nelliyattu Shyamalan’ın ilgisini çekerler ve Shyamalan’ın 2006 yılında vizyona giren Lady in The Water filminin kapanışında onların bu cover şarkısına yer verir. Aradan kısa bir zaman geçtikten sonra da West Thordson adını 2009 yapımı The Art of Steal filminde görürüz. 2014 yılında Foxchachter filminde ve The Jinx: The Life and Deaths of Robert Durst dizisindeki müziklerde yine onun imzası vardır.

Bir röportajında müziğe, dedesinin çiftliğindeki piyanoyu çalarak başladığını söyleyen Thordson ile Campbell’i aynı yapan şey müziği kendi çabaları ile keşfetmiş olmaları ve tabii ki Bob Dylan hayranlığı. Campbell ve Thordson’ı bir araya getiren de yeni yılda vizyonda izleyeceğimiz biyografik komedi-drama yapımı Joy. Film, Miracle Mop’un mucidi ve LLC’nin kurucusu Joy Mangano’nun tek başına üç çocuğu ile birlikte verdiği hayat mücadelesini ve kendi hedeflerine ulaşabilmek adına şekillendirdiği yeni rotasını konu alıyor. Joy’u Jennifer Lawrence oynarken Bradley Cooper ise eski eşi oynamaktadır.

Filmin Soundtrack’i;

https://www.youtube.com/watch?v=GvDj9suGak0

Filmin Fragmanı nerede diyenler için;

https://www.youtube.com/watch?v=uR-2TiQVY-k

Ennio Morricone: The Hateful Eight

THE HATEFULL EIGHT – ENNIO MORRICONE: 8 Ocak 2016 

1928’de Roma’da doğan Ennio Morricone, en tanınmış ve eleştirel takdir görmüş müzisyenlerden biridir. Film ve televizyon dünyasına kattığı birbirinden önemli 500’ün üzerinde eseri vardır. Morricone, Accademia Nazionale di Santa Cecilia’da trompet eğitimi alırken bir yandan piyanoda kendisini geliştiriyordu.

1962 yılında yayınlanan La Voglia Matta (Crazy Desire) filminin müzikleri ile kariyerine başlangıç yapan Morricone; rock’tan konçertoya, avant-garde’dan jazz’a kadar geniş bir repertuara sahipti ve 1964’te A Fistful of Dollars için bestelediği müziklerle adından söz ettirmeye başlamıştı. Kariyerinde pek çok tarzda müzik bestelese de A Fistful of Dollars için bestelediği batı müzikleri kendisini o dalda aranan isimlerden biri yapacaktı.

1970’lere geldiğimizde Hollywood’da iyice tanınan bir isim olmaya başlayan Morricone; Don Siegel, John Carpenter, Brian De Palma, Barry Levinson, Mike Nichols ve Oliver Stone ile çalışıyordu. 70 milyon üzerinde albüm satış rakamını elinde bulunduran, 5 dalda Oscar’a aday olan, 3 Grammy’si bulunan, 5 BAFTA Ödülü ve daha pek çok ödülün sahibi olan Morricone, aynı zamanda The Simpsons ve The Sopranos’un da müziklerini yapıyordu.

2003 yılına geldiğimizde Morricone ve Tarantino’nun yollarının Kill Bill Vol. 1’de kesiştiğini görüyoruz. O zamandan bu zamana ünlü yönetmenin pek çok filminde Morricone’nin imzası vardır, tıpkı The Hatefull Eight’te olduğu gibi.

Western, drama ve gerilim türündeki The Hatefull Eight, iç savaşın bitmesinin ardından yıllar sonra bir grup yabancının tipiden kurtulmak için konaklama yerine sığınmalarını konu alır. Filmin kadrosunda Samuel L. Jackson, Kurt Russell, Jennifer Jason Leigh gibi isimleri görüyoruz.

Filmin Soundtrack’i:

https://www.youtube.com/watch?v=eKQNw57Ppg4

Filmin Fragmanı nerede diyenler için:

https://www.youtube.com/watch?v=gnRbXn4-Yis

THE REVENANT – RYUICHI SAKAMOTO, BRYCE DESSNER, CARSTEN NICOLAI: 22 Ocak 2016

Leonardo di Caprio, Ryuichi Sakamoto, Bryce Dessner, Carsten Nicolai:The Revenant

Ryuichi Sakamoto, 1952 Tokyo doğumlu müzisyen, kompozitör, piyanist, aktör ve dansçı. 1978 yılında üyesi olduğu Yellow Magic Orchestra ile büyük başarı yakalayan Sakamoto, grupta klavye çalıyor ve zaman zaman vokal yapıyordu. Ardı ardına çıkardıkları albümler Yellow Magic Orchestra’ya dünya çapında bir başarı getiriyor. Sakamoto, solo bir kariyer hedefliyor ve ilk deneysel elektronik albümü olan Thousand Knives albümünü 1978 yılında çıkarıyor. Pek çok albüm ve uluslararası isimlerle iş birliğinden sonra 1992 yılında Barcelona Olimpiyatları’nın açılış müziğini besteliyor.

Elini neye atsa başarı ile taçlandıran Sakamoto, 1983 yılında bir savaş filmi olan Merry Christmas Mr. Lawrance’ta hem oynuyor, hem müzikleri besteliyor. Sakamoto, aynı zamanda anime ve video oyunlar için hem senaryo yazıyor, hem beste yapıyor.

Bryce Dessner, 1976 Ohio doğumlu kompozitör, küratör ve gitarist. Pek çoğumuz onu, Grammy ödüllerine aday gösterilmiş The National’dan tanıyor. Kendisi aynı zamanda grubun gitaristi. Yale Üniversitesi’nde lisans ve yüksek lisans yapan Dessner’in müziği için NPR “muhteşem ve kalbin derinliklerinde hissedilen” tanımını kullanır.  2006 yılında MusicNOW Festivali’ni kuran Dessner, takvim 2007’yi gösterdiğinde film dünyası ile tanışır. Dessner; Padma Newsome’s Quartet, Clogs ile Turn the River filminin müziklerini yapar ve filmin kompozitör koltuğunda oturur.

The National grup üyelerinden biri de Bryce’ın kardeşi Aaron’du ve ikili Jack Kerouac’ın Big Sur kitabından uyarlanmış filmin müziklerini de yaparlar. Film 23 Ocak 2013’te Sundance Film Festivali’nde gösterilir ve büyük beğeni kazanır. 2015 yılına geldiğimizde Dessner’in şarkısı Tour Eiffel Altın Palmiye kazanır.

Carsten Nicolai (Alva Noto olarak da bilinir), 1965 Chemnitz, Saxony Almanya doğumlu kompozitör, yazar ve yönetmen. Diğer iki kompozitörden farklı olarak Nicolai, eğitim hayatında mimarlık ve peyzaj sanatını benimser. İçindeki müzik aşkının da farkına varan Nicolai, 1999 yılında Olaf Bender ve Frank Bretschneider ile yapımcı şirket Raster-Noton’u kurar. 2009 yılında, sanat ile yoğrulan hayatının kapılarını biraz daha aralayan Nicolai, Michael Nyman ile birlikte Sparkie: Cage and Beyond operasını yazar.

Nicolai’nin görsel sanat imzasını görebileceğiniz dünyanın en prestijli müze ve sanat merkezleri arasında the Guggenheim, the SF MoMA, Modern Art Oxford, NTT Tokyo, Tate Modern and Venice Biennale bulunuyor.

Bu 3 isimden Ryuichi Sakamoto ve Carsten Nicolai’ın yolları 2002 yılında kesişir. Raster-Noton yapım şirketinden çıkan Vrioon adlı albümde yer alan sanatçılardan biri de Ryuichi Sakamoto’dur. Ve nihayet 3 kompozitörü bir araya getiren isim ise yönetmen  Alejandro G. Iñárritu olur. Michael Punke’ın The Revenant: A Novel of Revenge isimli kitabından beyaz perdeye uyarlanan The Revenant; 1980’li yıllarda kürkleri için hayvan avlayan bir kuruluş için çalışan Hugh Glass adındaki bir tuzakçının, bir boz ayı tarafından ölümcül bir biçimde yaralandıktan sonra, kendi ekibi tarafından ölüme terk edilmesini anlatır. 2015’in Ocak ayında vizyona giren Tom Hardy, Domhnall Gleeson ve Leonardo DiCaprio gibi önemli isimleri bir araya getiren film görsel olduğu kadar müzikal anlamda da sinema izleyicilerinden tam not alacak gibi görünüyor.

Filmin Soundtrack’i;

https://www.youtube.com/watch?v=iO6d7R98lBU

Filmin Fragmanı nerede diyenler için;

https://www.youtube.com/watch?v=LoebZZ8K5N0

İlginizi çekebilecek diğer yazılar:

Filmüzik: Aralık ayında vizyona girecek filmler ve müzikleri

Hayatınızı değiştirecek 10 muhteşem film

Ufkunuzu genişletebilecek 12 ilginç macera filmi

 

Serpil Şahin: Serpil Şahin, üniversite yıllarından beri medya işi ile ilgileniyor. Radyo ve TV ile başlayan yolculuk, İstanbul’a döndüğünde gazete ve dergi ile devam eder. Bir süre sonra dijital medyayı öğrenmeye karar verir ve 2006’dan bu yana dijital medya üzerinde çalışır. Dijital medyanın hem mutfağında, hem restoran bölümünde bulunan Serpil, 2013 yılında kendi ajansı Happygen’i kurar. Happygen’in kurulduğu dönemlerde ilk kitabı Aşk Yemeği Acılı Sever çıkar, şimdilerde 2.kitap için çalışmaları devam ediyor. Tam bir müzik aşığı olan kadın, anime ve mangaya karşı koyamıyor. “Hayatlarımızda tiyatro, masal, sinema ve sevgi bolca olsun.” dileğini her gün evrene yolluyor. Umarız o uzaylı bu güzel dilekleri yutmaz.

Kıyafetlerinize özen gösteren teknoloji: Siemens iQ500 ile tanışın

Evde zamanımızın büyük bir kısmı, farkında olmasak da rutin işlere gidiyor. Pek çoğumuz için bu rutinde en çok vakit alan işlerden biri de şüphesiz ki çamaşır yıkamak ve kurutmak. Çamaşırlar için uygun programı seçmek, deterjanı ayarlamak, ıslak çamaşırların kurumasını beklemek ve ütü… Tüm bunlar bazen günün temposu içinde küçük ama rutinde bir yük haline dönüşebiliyor. Hayatı kolaylaştıracak birçok yenilik ise Siemens’ten geliyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makineleri ile rutininiz artık hiç olmadığı kadar kolay ve pratik. Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makinesinde çamaşırlarınızı sizden önce düşünen, her adımı sizin yerinize planlayan bir teknoloji var. Size ise bu teknolojinin keyfini çıkarmak kalıyor. 



intelligentDry: “Ben ne yapacağımı bilirim” diyen çamaşır ve kurutma ikilisi 

Pamuk tişörtler, hassas bluzlar, okuldan gelen kalın eşofmanlar… Normalde hepsi için ayrı ayrı düşünüp doğru programı aramanız gerekir. Ama artık değil. Gün içinde onlarca şeyle uğraşırken bir de çamaşırın “fazla mı kurudu, az mı kurudu, ya buruşursa?” stresi yaşamıyorsunuz. Çünkü makineler zaten kendi arasında konuşup sizin yerinize karar veriyor.  

Çamaşır ve kurutma makineniz sadece yan yana duran iki cihaz değil; birbirini anlayan, sizin yerinize düşünen bir ikili. Siemens iQ500’ün intelligentDry teknolojisi sayesinde “Acaba doğru programı seçtim mi?” stresi tamamen bitiyor. Yıkama bittiği anda çamaşır makineniz tüm detayları (kumaş türü, yük miktarı, ıslaklık seviyesi, hatta ısı toleransını) tek tek kurutma makinesine iletiyor. Kurutma makinesi de tüm bu bilgileri alıp kıyafetlerin için en doğru programı otomatik olarak seçiyor ve başlatıyor. 

Evinizde görünmez bir iş ortağı varmış gibi… Sessiz, hızlı ve tamamen sizin konforunuz için çalışan. Tek yapmanız gereken çamaşırları makineye atmak; gerisini teknolojinin kendisine bırakmak ve keyfini çıkarmak. 

Mini Yük Özelliği: “Şunu bir hızlı aradan çıkarayım” dediğiniz anlar için 

Spor sonrası sepette sırasını bekleyen bir tişört, “yarın tekrar giyeceğim” diye bir kenara ayırdığınız gömlek ya da akşam dışarı çıkmadan önce anında yıkanması gereken bir bluz. Makineyi tam dolduracak kadar birikmesini beklemek istemezsiniz; ama tek parça kıyafet için makinenizi çalıştırmak istemezsiniz. Siemens iQ500 çamaşır makinesinin mini yük özelliği tam da bu anlar için tasarlandı. Yarım kiloya kadar olan birkaç parça çamaşırı, kısa sürede ve düşük enerji tüketimiyle yıkayabilirsiniz. 



Günlük hayatın koşturmacasında en güzeli de şu: Siemens Home Connect uygulaması üzerinden bir dokunuşla mini yük programını açıyor, çamaşırlarınızı dakikalar içinde temiz ve mis gibi alıyorsunuz. Pratik, hızlı ve o küçük yükleri büyük bir mesele olmaktan çıkaracak kadar akıllı. Siz temponuza devam edin; o, çamaşırlarınız için detayları halletsin.  

20’den fazla yıkama ve 15’den fazla kurutma programı ile gardırobunuzdaki her kıyafete ayrı bir seçenek 

Her kumaş, her kullanım, her kıyafetin ayrı bir dili vardır. Siemens çamaşır ve kurutma makinesi işte bu yüzden onlarca akıllı programla kıyafetlerinizin ömrünü uzatıyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma Makineniz, tüm ihtiyaçları bilir ve sizin için en uygun seçeneği sunar. Siemens Home Connect uygulaması sayesinde tüm programlara tek dokunuşla erişebilir, hatta yeni çıkan programları indirerek makinenizi kişiselleştirebilirsiniz. Böylece makineniz yıllar geçse bile zamana ayak uydurmaya devam eder.  

Program Asistanı: “Sen söyle, ben ayarlarım” diyen yardımcı 

“Hangi program daha doğru? Çamaşır az mı çok mu? Bir kere giydim ama uzun programa atsam mı?” diye düşünmenize gerek kalmadan Program Asistanı tüm bunları size en doğru programında çalıştırır. Kumaş türünü, çamaşırın ağırlığını, kirlilik seviyesini analiz eder ve size en uygun yıkama-kurutma programını önerir. Bu sayede yalnızca doğru programı bulmakla kalmaz; suyu, enerjiyi ve zamanı en verimli şekilde kullanır. Siz de makinelerin işini yapmasına izin verip, geri kalan zamanınızı kendinize ya da sevdiklerinize ayırabilirsiniz. 

SmartFinish: Ütüye ayırdığınız süre artık size kaldı 

Kim ister çamaşırların başında ütüyle saatlerini harcamayı? SmartFinish teknolojisi buharın gücünü kullanarak kırışıklıkları daha makineden çıkmadan %50’ye kadar azaltıyor. Sonuç? Daha az ütü, daha çok kendinize ayırdığınız zaman. Teknolojinin keyfini çıkarmak için Siemens Home Connect uygulamasıyla SmartFinish’i açmanız yeterli. Ütü masası açmadan, güç harcamadan, zaman kaybetmeden kıyafetleriniz giyime hazır hale gelir. Bir toplantı öncesi, spontane bir plan öncesi ya da sadece rahatlık istediğiniz bir anda SmartFinish teknolojisi sizin için çalışır.  

Program İndirme: Makineniz hep güncel, hep “yenilikte” 

Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makinesi, güncel yeni programları kolayca indirip tek dokunuşla kullanabilirsiniz. İhtiyaç değiştikçe çamaşır makineniz de sizinle birlikte kendini güncelliyor. Siemens’in en sevilen yanlarından biri, cihazların statik kalmaması. Yani bugün aldığınız çamaşır makinesi birkaç yıl sonra bile yeni özellikler kazanabiliyor. 



Siemens Home Connect üzerinden cihaza özel yeni yıkama ve kurutma programları indirebiliyorsunuz. Mevsimsel ihtiyaçlar, moda olan yeni kumaş türleri, spor kıyafetlerin gelişmesi… Ne değişirse değişsin, makineniz hep güncel kalıyor. 

Tıpkı telefonunuza uygulama güncellemesi indirir gibi çamaşır ve kurutma makineniz de güncellemelerle değişen yaşam tarzınıza ayak uyduruyor. 

Akıllı deterjan yönetimi: i-Dos ile her yıkamada doğru ölçü 

Makineyi tamamen doldurunca veya tek parça kıyafeti makineye attığınızda ne kadar deterjan koyacağınızı bilemiyor olabilirsiniz. İşte tam bu noktada i-Dos Deterjan Tarama teknolojisi devreye giriyor. Siemens Home Connect üzerinden şişelerin barkodunu okutup su sertliği ve deterjan yoğunluğunu makineye iletiyor, i-Dos ise her yıkamada doğru miktarı otomatik olarak ayarlıyor. Üstelik Siemens Home Connect uygulaması, deterjan seviyesini takip ederek deterjanınız tükenmeden önce size haber veriyor. Tek yapmanız gereken uygulamayı telefonunuza yüklemek ve çamaşır makinenizi uygulamaya bağlamak. 

stainRemoval teknolojisi: Zorlu lekelerle inatlaşmayı unutun 

Çay, yağ, makyaj, çikolata lekeleri… Gün içinde fark etmeden üzerinize bulaşan lekeler artık kâbus olmaktan çıkıyor. Siemens iQ500 çamaşır makinesi ile stainRemoval teknolojisi devreye giriyor. Tek bir dokunuşla çay, yağ, kozmetik veya günlük hayatta karşılaştığınız diğer zor lekeler için özel programları aktif edebilirsiniz. 

Siemens Home Connect uygulaması sayesinde daha fazla leke türünü ve bunlar için geliştirilmiş özel programları keşfetmek de mümkün. Yani sadece “lekeyi çıkar” demekle kalmıyor, sizin için en doğru yıkama programını da otomatik olarak öneriyor. Böylece hem lekelerle uğraşmak zorunda kalmıyor hem de giysilerinizin ömrünü koruyorsunuz. 

Artık çocuğunuza yemek yedirirken dökülen yemek lekeleri, kahve kazaları ya da mutfakta sıçrayan yağ lekeleri sizi endişelendirmiyor. stainRemoval, günlük hayatın getirdiği küçük sürprizlere karşı en güvenilir yardımcınız oluyor. 

Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makineleri, artık sadece kıyafetlerinizi temizleyen makineler değil; size zaman, konfor ve güven veren akıllı iş ortaklarınızdır. Ütüye harcadığınız vakti kendinize ayırın, lekelerle uğraşmayı unutun ve teknolojinin yaşam alanınıza uyumunun keyfini yaşayın.

*Bu yazı Siemens’in katkılarıyla hazırlanmıştır. 





İlgili Makale