X

Ferahlatıcı okyanus suyu, tatlı bir serinlik ve dalgalar: Bali’de dalga sörfü bir başka

Geçtiğimiz haftalarda Bali seyahati için pratik bilgileri ve yeme-içme-gezme önerilerini Bali seyahati için pratik bilgileri ve yeme-içme-gezme önerilerini olabildiğince toparlamaya çalıştım. Bu yazının konusu ise Levent’le Bali’ye gidişimizin asıl sebebiyle ilgili: Dalga sörfü. 

Dalga sörfü öğrenmek için yaptığımız “yatırımın” 3. yılında, bir önceki sörf tatillerimizden çıkardığımız önemli dersler sonucu rotamızı kimilerinin balayı destinasyonu olarak bildiği Bali adasına çevirdik. Önceki sörf tatililerimizi özetlersem, ilki için gittiğimiz Portekiz’in Peniche kasabası Temmuz ayında bile fazlasıyla soğuk, rüzgarlı ve okyanus çok haşindi. İkincisini yaptığımız Fransa’nın Lacanau kasabası ise biraz daha ılıman ve akıntısı daha dostaneydi. Bunlara karşın “Bali tam bir cennet” denebilir; hava sıcak, okyanus suyu ferahlatıcı ve tatlı bir serinlikte, dalgalar daha davetkar ve akıntı daha başa çıkılabilir (en azından bizim sörf yaptığımız Seminyak-Kuta arasında ve Canggu’da öyleydi). Ayrıca Tayland veya diğer Güneydoğu Asya ülkelerindeki gibi oksijen yokluğu çektiren nemli ve bunaltıcı bir havadan ziyade İstanbul’un yaz aylarına ve yer yer serin olabilen yaz akşamlarına benzemesi de cabası.

Bali’de düzen, insanın bir bütünün parçası olması ve dolayısıyla çevresiyle, doğayla uyum içinde olması gereken bir varlık olduğu üzerine kurulu. 

Detaylara girmeden önce, Avrupa’yla Bali arasındaki en önemli farkı aslında Doğu ve Batı kültürlerinin arasındaki farklılara benzettiğimi söylemeliyim: Burada baskın olan anlayış, Batı’daki “insanın ve rasyonelliğinin diğer her şey üzerinde hükmetmesi” bakışının aksine, insanın bir bütünün parçası olması ve dolayısıyla çevresiyle, doğayla uyum içinde olması gereken bir varlık olduğu üzerine kurulu.  Buna en güzel örnek belki de Bali’deki ilk sörf seansımızda takma adı “Mowgli” olan sörf eğitmenimiz bizi okyanusa karşı oturtup, teknik bilgilerden önce söyledikleridi: “Okyanusa bakın, rahatlayın, onu hissetmeye çalışın ve en önemlisi derin nefes alıp, gülümseyin, olumlu düşünün. Gülümser, keyif alır ve rahat nefes almaya devam ederseniz, okyanus size bu halinizle uyumlu bir deneyim yaşatır. Endişe, korku duyar ve tereddüt ederseniz, o da size bunu yansıtır ve çok kötü bir deneyim olur. Çünkü okyanus çok güçlü ve ona karşı mücadele ederek kazanamazsınız.” Böylece Mowgli’yle line-up’a her çıkışımızda suratımda endişe ifadesini gördükçe, “Rahatla Mimi, nefes al” diye (sık sık takılarak) hatırlatmasının sonucunda board’un üzerinde aslında ne kadar gergin olduğumun farkına vardım. Artık line-up’ta beklerken sürmeye çalışacağım her dalga için board’umu sahile doğru çevirdiğimde ilk yaptığım şey derin nefes almak.

Sörf kampları

Eğer bizim gibi halen öğrenme sürecinde olup bir eğitmenin eşlik etmesi, günün doğru saatlerinde en uygun sörf spotlarına yönlendirmesi, malzeme kiralamak ve genel anlamda sörf tatilinizin kolaylaştırılmasına ihtiyacınız varsa en doğrusu bir sörf kampıyla anlaşmak. Bali’nin farklı bölgelerinde pek çok sörf kampı (yani sörfe dair ihtiyaçlarınızın yanı sıra kalma imkanı da sunan yerleşkeler) mevcut. İki ayrı arkadaşımızın önerisi üzerine Seminyak ve Canggu’da yerleri olan Kima Surf Camp ve Canggu’daki Wave House Bali’yi araştırdık. Fakat her iki kampın da “başlangıç-orta seviye dostu” yerleşkeleri dolu olduğu için Seminyak’taki Bali Green Surf’te karar kıldık (eğer kalacağınız yeri kendiniz ayarlayıp, yalnızca ders almak isterseniz bazı kamplarda bu da mümkün olabilir, fakat kamp ile kalacağınız yerin birbirlerine çok yakın olmasına dikkat edin). Kima ve Wave House’un aksine Bali Green Surf’ün sahibi “Widi” bir lokal ve kamp tam teşekküllü bir yerleşkeden ziyade daha “mütevazi” toplaşma alanı ve hostelden oluşuyor. Biz çift olarak kendimize ayrı oda tercih ettiğimiz için bize kampın hemen karşısındaki Destiny Boutique Hotel’den yer ayarladılar.

Bali Green Surf’ün en çok hoşumuza giden yanı ayda 1-2 kere Pazar günleri adanın kuzeyinde turistik olmayan bir bölgesinde, çevredekilerin yardımlarıyla yaşayan yetim çocuklar için yaptıkları destek.

Bali Green Surf’ün en çok hoşumuza giden yanı ayda 1-2 kere Pazar günleri adanın kuzeyinde turistik olmayan bir bölgesinde, çevredekilerin yardımlarıyla yaşayan yetim çocuklar için yaptıkları destek. Kampın sahibi ve eğitmenleri kendi imkanlarıyla veya destek olmak isteyen öğrencilerin katkılarıyla pirinç çuvalı, sabun gibi malzemeler alıyor, çocuklara bizzat götürüyor ve hatta beraber sörf yapıyorlar.

Bali Green Surf’ten Domi’yle Batu Bolong maceramızdan sonra…

Buradaki deneyimimiz pek çok açıdan eğlenceli ve geliştirici oldu: Balililer tarafından yönetilen ve çekip çevrilen bir kamp olarak daha samimi ve insancıl bir ortamda olduğumuzu hissettik. Örneğin kampta bulunanların çoğunluğu Bali’ye gezmek amacıyla gelip, bir kaç günlüğüne sörf yapmak isteyenlerden oluşuyordu ve neredeyse her sörf seansında farklı seviyelerden oluşan gruplara denk geliyorduk. Böyle olunca 2 günün sonunda Mowgli ve Domi gibi eğitmenlerle 2 kişilik özel ders kıvamında seanslar yapar bulduk kendimizi. Ayrıca tatilimizin sonuna doğru bir gün Domi  arabayla (trafiğe bağlı olarak) yaklaşık 15-30 dakika mesafedeki Canggu / Batu Bolong sahilinde sabah çok erken saatte bir seans ayarladı (bu seansın detayları az aşağıda). Fakat eğer aradığınız şey sarsılmaz bir disiplin, öngörülebilirlik ve akıntı ile “swell”e (fırtına ve rüzgarların gücüne, zamanlamasına göre oluşan ve sahile doğru taşınan dalga) göre önceden planlanmış günlük sörf seansları ise Alman ortaklı Kima’ya göz atabilirsiniz.

Sörf noktaları ve sahiller

Seminyak ve Kuta arasındaki sahil şeridine “başlangıç ve orta seviye sörfçülerin cenneti” demeleri boşa değil: İnce kumlu sahilleri, dalga sizi yerden yere vursa bile yumuşakça bir sürtünme ile kurtulmanızı sağlıyor. Dalgaların boyutları ve güçleriyse genelde hem “beyaz köpük” kısmında yeni başlayanlara uygun, hem line-up’a yeni yeni çıkanları korkutmayacak şekilde, hem de minicik board’larıyla dalga üzerinde cut-back yapan deneyimliler için yeterince eğlenceli. Biz Bali Green Surf ile yaptığımız seansları neredeyse tamamını kampın yerleşkesinden yürüyerek 5-10 dakikada ulaştığımız Double-Six Beach’te yaptık. Burada sörfçülerin yanı sıra, sahil boyunca sıralanmış piyasa restoran-barlarda takılan, kumda veya şezlong üzerinde güneşlenen turistler için de cazip bir sahil. Ayrıca örneğin Çeşme’deki gibi “kumsal” mafyasının olmaması ve şezlonga para vermek istemeyenlerin hemen yanına havlusunu serip yatmasına kimsenin karışmadığını görmek çok güzeldi.

“Reef break”in kuma kıyasla en önemli farkı dalgaların hep aynı yerde kırılıyor olması.

Az önce bahsettiğim gibi tatilin son günlerinin birinde sabah çok erken saatte Domi ile Canggu‘daki Batu Bolong “reef break” yani dibi resiften oluşan sahile gittik. “Reef break”in kuma kıyasla en önemli farkı dalgaların hep aynı yerde kırılıyor olması (dalga, akıntı gibi etkenlerden dolayı dipteki kum yer değiştirip, farklı yerlerde çukur veya tümsekler oluşturabiliyor ve böylece dalgalar da kumdaki çukur ve tümseklere göre farklı yerlerde kırılıyor). Dolayısıyla acemiler için dalgayı nerede yakalayacağını anlama kolaylığı sağlıyor, fakat öte yandan sular sığken nispeten tehlikeli olabiliyor.

Sadede geliyorum…

Sörf tahtalarımızı alıp suya ilk girdiğimizde, hem daha önce hiç görmediğim kadar kalabalık bir line-up olmasından, hem de (kendimce) kocaman dalgaların arka arkaya kırılmasından nasıl da tedirgin olup korktuysam, Domi “sakin ol, sorun yok” deme gereği duydu. O noktada nefesimi rahat bırakma konusunda farkındalığım artmış olsa dahi, ilk dalgadan çok sağlam “laundry” oldum (dalgayı yakalayamazsanız üzerinize kırıldığı zaman aynen çamaşır makinesinin santrifüjü gibi sizi suyun içinde evirip çeviriyor ve Bali’liler buna haklı olarak “laundry” demeye bayılıyorlar).

Sabahın 6’sında gitmeden önce tüm huysuzluğum üzerimde olmasına rağmen Canggu’da bir üst seviyede bizi neyin beklediğine dair tedirgin edici ama heyecan verici bir deneyim yaşadık.

Canggu bölgesi keşfetmek pek mümkün olmadıysa da, bizim kaldığımız Seminyak tarafına göre kesinlikle çok daha sörf odaklı insanların tercih ettiği bir yer olduğunu söylemek mümkün. Batu Bolong sahilini dolduran sörfçüler hariç Hindu tapınağı önünde dua etmeye gelen lokaller dışında pek kimse görmedik sanırım. Ayrıca boyumuzu çok çok aşacağı için denemediğimiz ileri seviyelere uygun bölgeler arasında Uluwatu, Padang Padang ve Echo Beach sayılabilir.

Başımıza neler geldi?

Ben son günümüz hariç dengeli ama ağır “soft board”lardan kullanırken, Levent bir kaç gün içinde daha az stabil ama daha hafif olan “hard board”a geçti. Başlangıç-orta seviye sörfçülerin genelde kullandıkları board’ların stabiliteye karşılık ağır olmasından dolayı kollar onu yüzdürebilmek için çok yoruluyor. Daha da önemlisi “take-off”tan hemen önce, yani sürülecek olan dalga arkadan yaklaşırken, board’un dalgayla aynı hıza erişebilmesi için son derecede hızlı ve güçlü kulaç atmak (“paddle” yapmak) gerekiyor. Bu şahsen halen en çok zorlandığım kısımlardan biri ve o sırada bize eşlik eden eğitmen, dalga yaklaşırken board’umun arkasından itmese dalga yakalayabilmem çok zordu.

Tatilden önceki 1 ay boyunca rutin antrenmanlarıma sörf tahtası üzerinde dengede durmama yardımcı olacak egzersizler ekledim fakat bir sonraki tatilden önce “paddle” için başlı başına bir kol-omuz-göğüs-sırt programı gerekecek. 

Canggu bölgesi keşfetmek pek mümkün olmadıysa da, bizim kaldığımız Seminyak tarafına göre kesinlikle çok daha sörf odaklı insanların tercih ettiği bir yer olduğunu söylemek mümkün. Batu Bolong sahilini dolduran sörfçüler hariç Hindu tapınağı önünde dua etmeye gelen lokaller dışında pek kimse görmedik sanırım. Ayrıca boyumuzu çok çok aşacağı için denemediğimiz ileri seviyelere uygun spot’lar arasında Uluwatu, Padang Padang ve Echo Beach sayılabilir.

İlk günden birkaç küçük sürtünme ve çarpma sonucu ayaklarım ve ellerimde oluşan kesikler, sürekli suya girmekten dolayı kesinlikle kapanmadı (bknz. deniz ülseri). İleri derece miyobum yüzünden kullanmak zorunda olduğum lenslerin içine sürekli su sıçradı. Pek çok kere beynimize kadar su kaçtı, bir kaç kere üzerimize kapaklanan dalgayla kafa üzeri sektik, defalarca “laundry” olduk. Canggu’daki bir “laundry” sırasında kafamı ellerimle kapatmama rağmen board’um yüzüme resmen yumruk attı. Levent’in kaburgalarında tüm önlemlerimize rağmen sürtünme yaraları oldu. Tüm bunların arasında herhalde en trajikomiği, suya girmeye hazırlananların dehşet dolu bakışları eşliğinde, suyun üzerinde sahile yakın bir noktada board’un üzerinde yüz üst yatarak biraz dinleneyim derken arkamdan gelen müthiş güçlü bir dalga yüzünden sahile kadar resmen uçmam ve kuma çakılmamdı. Her şeye rağmen 1,5-2 saatlik boğuşma içerisinde Domi’nin de yardımıyla 2 tane çok güzel dalga yakalamış olmak paha biçilemezdi.

Her şeye rağmen 1,5-2 saatlik boğuşma içerisinde Domi’nin de yardımıyla 2 tane çok güzel dalga yakalamış olmak paha biçilemezdi.

Her şey bir yana, yalnızca “rash guard” giyerek sörf yapmak çok büyük bir keyifmiş. Levent deniz şortu ve uzun kollu bir rash guard ile, bense bikini üzerine tek parça, yarım kollu bir suit ile sörf yaptım. Daha önce tüm vücudu kaplayan wetsuit’ler giymiş olmaktan dolayı hesaba katmadığımız tek şey, açıkta kalan yerlerimizde tahtanın üzerine iner-çıkarken ve paddle yaparken oluşan sürtünmeler. Benim dizlerimde, kollarımın alt kısmının içlerinde ve kombinezonun fazla keskin dikişlerinden dolayı kasıklarımda yaralar oldu. Levent’inse dizlerinde. Tabi bu yaralar da dönene kadar kapanmadı.

Son günümüzde Levent’in kullanmış olduğu “hard board”u ben aldım, Levent’se biraz daha kısasına terfi etti. Böylece tadı damağımızda uzun süre kalacak, döndüğümüz günden beri Bali nostaljisi hissetmemize sebep olan bir deneyim yaşama şansımız oldu.

Son olarak, Bali’yi fazla turistik bulursanız hemen doğusundaki Lombok adasındaki sörf kamplarına veya Endonezya adalar zincirinin en batısında bulunan ve halen yerlilerinin dış dünyayla minimal düzeyde iletişim kurdukları Mentawai Adası’ndaki sörf kampına göz atabilirsiniz.

Fotoğraflar: Adhie

İlginizi çekebilir: Bali’nin kurtarılmış bölgesi: CangguBali’

Yazarın diğer yazıları için tıklayın.

Gözde Mimiko Türkkan: Gözde Mimiko Türkkan, fotoğraf, sanatçı kitabı, video gibi çeşitli medyumları kullanarak toplumsal olarak inşa edilmiş kimlikler ve cinsiyet rolleri üzerine çalışmalar üretir. Eserleri, 2010’da Londra’da Central Saint Martins’de güzel sanatlar bölümünde yüksek lisansını tamamladığından beri yurtiçi ve yurtdışında çalışmaları sergilenmektedir. Öte yandan 15 yıl kadar önce başladığı dövüş sporlarına olan ilgisini ve deneyimini paylaşmak için Muay Thai ve CrossFit temelli dersler verdi. Ayrıca İstanbul’un ilk amatör koşu gruplarından olan İstanbul Koşu Kuvvetleri’nin ve Sosyal Güçlendirme için Spor ve Beden Hareketi Derneği BoMoVu’nun kurucularından. Muay Thai haricinde partneriyle beraber hayatlarında düzenli yer edinmiş snowboard, dalga sörfü, CrossFit, koşu ve yoga gibi sporlar ve bedensel aktivitelerini @sync.riders hesabından paylaşmaya devam ediyor.

Kıyafetlerinize özen gösteren teknoloji: Siemens iQ500 ile tanışın

Evde zamanımızın büyük bir kısmı, farkında olmasak da rutin işlere gidiyor. Pek çoğumuz için bu rutinde en çok vakit alan işlerden biri de şüphesiz ki çamaşır yıkamak ve kurutmak. Çamaşırlar için uygun programı seçmek, deterjanı ayarlamak, ıslak çamaşırların kurumasını beklemek ve ütü… Tüm bunlar bazen günün temposu içinde küçük ama rutinde bir yük haline dönüşebiliyor. Hayatı kolaylaştıracak birçok yenilik ise Siemens’ten geliyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makineleri ile rutininiz artık hiç olmadığı kadar kolay ve pratik. Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makinesinde çamaşırlarınızı sizden önce düşünen, her adımı sizin yerinize planlayan bir teknoloji var. Size ise bu teknolojinin keyfini çıkarmak kalıyor. 



intelligentDry: “Ben ne yapacağımı bilirim” diyen çamaşır ve kurutma ikilisi 

Pamuk tişörtler, hassas bluzlar, okuldan gelen kalın eşofmanlar… Normalde hepsi için ayrı ayrı düşünüp doğru programı aramanız gerekir. Ama artık değil. Gün içinde onlarca şeyle uğraşırken bir de çamaşırın “fazla mı kurudu, az mı kurudu, ya buruşursa?” stresi yaşamıyorsunuz. Çünkü makineler zaten kendi arasında konuşup sizin yerinize karar veriyor.  

Çamaşır ve kurutma makineniz sadece yan yana duran iki cihaz değil; birbirini anlayan, sizin yerinize düşünen bir ikili. Siemens iQ500’ün intelligentDry teknolojisi sayesinde “Acaba doğru programı seçtim mi?” stresi tamamen bitiyor. Yıkama bittiği anda çamaşır makineniz tüm detayları (kumaş türü, yük miktarı, ıslaklık seviyesi, hatta ısı toleransını) tek tek kurutma makinesine iletiyor. Kurutma makinesi de tüm bu bilgileri alıp kıyafetlerin için en doğru programı otomatik olarak seçiyor ve başlatıyor. 



Evinizde görünmez bir iş ortağı varmış gibi… Sessiz, hızlı ve tamamen sizin konforunuz için çalışan. Tek yapmanız gereken çamaşırları makineye atmak; gerisini teknolojinin kendisine bırakmak ve keyfini çıkarmak. 

Mini Yük Özelliği: “Şunu bir hızlı aradan çıkarayım” dediğiniz anlar için 

Spor sonrası sepette sırasını bekleyen bir tişört, “yarın tekrar giyeceğim” diye bir kenara ayırdığınız gömlek ya da akşam dışarı çıkmadan önce anında yıkanması gereken bir bluz. Makineyi tam dolduracak kadar birikmesini beklemek istemezsiniz; ama tek parça kıyafet için makinenizi çalıştırmak istemezsiniz. Siemens iQ500 çamaşır makinesinin mini yük özelliği tam da bu anlar için tasarlandı. Yarım kiloya kadar olan birkaç parça çamaşırı, kısa sürede ve düşük enerji tüketimiyle yıkayabilirsiniz. 



Günlük hayatın koşturmacasında en güzeli de şu: Siemens Home Connect uygulaması üzerinden bir dokunuşla mini yük programını açıyor, çamaşırlarınızı dakikalar içinde temiz ve mis gibi alıyorsunuz. Pratik, hızlı ve o küçük yükleri büyük bir mesele olmaktan çıkaracak kadar akıllı. Siz temponuza devam edin; o, çamaşırlarınız için detayları halletsin.  

20’den fazla yıkama ve 15’den fazla kurutma programı ile gardırobunuzdaki her kıyafete ayrı bir seçenek 

Her kumaş, her kullanım, her kıyafetin ayrı bir dili vardır. Siemens çamaşır ve kurutma makinesi işte bu yüzden onlarca akıllı programla kıyafetlerinizin ömrünü uzatıyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma Makineniz, tüm ihtiyaçları bilir ve sizin için en uygun seçeneği sunar. Siemens Home Connect uygulaması sayesinde tüm programlara tek dokunuşla erişebilir, hatta yeni çıkan programları indirerek makinenizi kişiselleştirebilirsiniz. Böylece makineniz yıllar geçse bile zamana ayak uydurmaya devam eder.  

Program Asistanı: “Sen söyle, ben ayarlarım” diyen yardımcı 

“Hangi program daha doğru? Çamaşır az mı çok mu? Bir kere giydim ama uzun programa atsam mı?” diye düşünmenize gerek kalmadan Program Asistanı tüm bunları size en doğru programında çalıştırır. Kumaş türünü, çamaşırın ağırlığını, kirlilik seviyesini analiz eder ve size en uygun yıkama-kurutma programını önerir. Bu sayede yalnızca doğru programı bulmakla kalmaz; suyu, enerjiyi ve zamanı en verimli şekilde kullanır. Siz de makinelerin işini yapmasına izin verip, geri kalan zamanınızı kendinize ya da sevdiklerinize ayırabilirsiniz. 

SmartFinish: Ütüye ayırdığınız süre artık size kaldı 

Kim ister çamaşırların başında ütüyle saatlerini harcamayı? SmartFinish teknolojisi buharın gücünü kullanarak kırışıklıkları daha makineden çıkmadan %50’ye kadar azaltıyor. Sonuç? Daha az ütü, daha çok kendinize ayırdığınız zaman. Teknolojinin keyfini çıkarmak için Siemens Home Connect uygulamasıyla SmartFinish’i açmanız yeterli. Ütü masası açmadan, güç harcamadan, zaman kaybetmeden kıyafetleriniz giyime hazır hale gelir. Bir toplantı öncesi, spontane bir plan öncesi ya da sadece rahatlık istediğiniz bir anda SmartFinish teknolojisi sizin için çalışır.  

Program İndirme: Makineniz hep güncel, hep “yenilikte” 

Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makinesi, güncel yeni programları kolayca indirip tek dokunuşla kullanabilirsiniz. İhtiyaç değiştikçe çamaşır makineniz de sizinle birlikte kendini güncelliyor. Siemens’in en sevilen yanlarından biri, cihazların statik kalmaması. Yani bugün aldığınız çamaşır makinesi birkaç yıl sonra bile yeni özellikler kazanabiliyor. 



Siemens Home Connect üzerinden cihaza özel yeni yıkama ve kurutma programları indirebiliyorsunuz. Mevsimsel ihtiyaçlar, moda olan yeni kumaş türleri, spor kıyafetlerin gelişmesi… Ne değişirse değişsin, makineniz hep güncel kalıyor. 

Tıpkı telefonunuza uygulama güncellemesi indirir gibi çamaşır ve kurutma makineniz de güncellemelerle değişen yaşam tarzınıza ayak uyduruyor. 

Akıllı deterjan yönetimi: i-Dos ile her yıkamada doğru ölçü 

Makineyi tamamen doldurunca veya tek parça kıyafeti makineye attığınızda ne kadar deterjan koyacağınızı bilemiyor olabilirsiniz. İşte tam bu noktada i-Dos Deterjan Tarama teknolojisi devreye giriyor. Siemens Home Connect üzerinden şişelerin barkodunu okutup su sertliği ve deterjan yoğunluğunu makineye iletiyor, i-Dos ise her yıkamada doğru miktarı otomatik olarak ayarlıyor. Üstelik Siemens Home Connect uygulaması, deterjan seviyesini takip ederek deterjanınız tükenmeden önce size haber veriyor. Tek yapmanız gereken uygulamayı telefonunuza yüklemek ve çamaşır makinenizi uygulamaya bağlamak. 

stainRemoval teknolojisi: Zorlu lekelerle inatlaşmayı unutun 

Çay, yağ, makyaj, çikolata lekeleri… Gün içinde fark etmeden üzerinize bulaşan lekeler artık kâbus olmaktan çıkıyor. Siemens iQ500 çamaşır makinesi ile stainRemoval teknolojisi devreye giriyor. Tek bir dokunuşla çay, yağ, kozmetik veya günlük hayatta karşılaştığınız diğer zor lekeler için özel programları aktif edebilirsiniz. 

Siemens Home Connect uygulaması sayesinde daha fazla leke türünü ve bunlar için geliştirilmiş özel programları keşfetmek de mümkün. Yani sadece “lekeyi çıkar” demekle kalmıyor, sizin için en doğru yıkama programını da otomatik olarak öneriyor. Böylece hem lekelerle uğraşmak zorunda kalmıyor hem de giysilerinizin ömrünü koruyorsunuz. 

Artık çocuğunuza yemek yedirirken dökülen yemek lekeleri, kahve kazaları ya da mutfakta sıçrayan yağ lekeleri sizi endişelendirmiyor. stainRemoval, günlük hayatın getirdiği küçük sürprizlere karşı en güvenilir yardımcınız oluyor. 

Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makineleri, artık sadece kıyafetlerinizi temizleyen makineler değil; size zaman, konfor ve güven veren akıllı iş ortaklarınızdır. Ütüye harcadığınız vakti kendinize ayırın, lekelerle uğraşmayı unutun ve teknolojinin yaşam alanınıza uyumunun keyfini yaşayın.

*Bu yazı Siemens’in katkılarıyla hazırlanmıştır. 





İlgili Makale