X

Ego ve sevgi çatışması: Gerçek sevgi nedir, nasıldır?

Babam. 3 kızı var ve hepimize de sonsuz, sınırsız bir sevgisi var. Bu yaşıma geldim bir dediğimi ikiletmedi derler ya, gerçekten öyle davrandı, yaşattı, yaşatıyor bizi. Aile, baba sevgisi konusunda çok şükür kardeşler olarak şanslı insanlarız.

Peki bu iyi bir şey mi yoksa kötü bir şey mi? Bu durumun da aslında bir sınırı olmalı mı?

Seneler evvel gittiğim bir psikolgtan duymuştum ilk: “Babana olan sevgin bağlılık mı bağımlılık mı Gamze? İkisi arasında fark var.

O gün bana koca bir soru işaretli kapı açmıştı psikoloğum. Ve bugün bu konuyu konuşmak isterim.

Öncelikle sevgi ne demek? Gerçek sevgi ne demek? Kendimce bildiklerimi ve yaşadıklarımı toparlarsam: Hiçbir beklentin olmadan, karşılığında sevilmeyi bile beklemeden sınırsızca kalbindekini, içindeki aşkı akıtmak karşındaki insana. Onu olduğu gibi kabul etmek; doğrularını alkışlamak, hatalarını şefkatle sarmak, kişinin tek başına özgür bir birey olmasına destek olmak.

Peki şimdi bu ne demek?

Bir insanı gerçekten çok sevmek aslında onun her şeyine koşmaktan ziyade onun hayata kendisinin tutunabilmesine destek vermek bence. Özgür olmasına, kendi olmasına, birey olmasına olanak tanımak.

Açıksözlülükle babam bizim için her şeyi ama her şeyi yapıyor. En basit şeyden hayattaki en karmaşık şeylere kadar. Öyle bir hal ki bizim yerimize de düşünür oldu. Ve doğduğumdan beri hep böyle olduğundan bu durumu o kadar normalleştirmişim ki bizi sevdiğinden her şeyi yaptığını düşünürken bize kötülük yaptığını uzun süre fark edememiştim.

Net hatırladığım olaylardan bir tanesini ben üniversitedeyken yaşadım. Arkadaşlarımla dışarıdaydık. Arabamı sokağa park etmiştim. Arabaya geri döndüğümüzde gece 01:00’di ve arabam çekilmişti. Arabamın yerinde olmadığını görmemle babamı aramak için telefona sarılmamın arasında yaklaşık 0.01 saniye falan olsa gerek. Yakın arkadaşlarımdan biri yakaladı beni o an:

Ne yapıyorsun Gamze?

“Babamı arıyorum.”

Ne için yahu? Bırak uyandırma, hallederiz şimdi.

“Ben ne yapacağımı bilmiyorum ki.”

Aldı elimden telefonu ve ben tabiri caizse dondum. Boş boş arkadaşlarımın suratına baktım. Birileri bir yerleri aradı ve hep beraber benim arabamı almaya gittik.

Düşünsenize durumun korkunçluğunu. Bilmiyorum! Çünkü babam beni böyle durumlarda kendim halledebilmem için hiç bırakmamış, kendi halletmiş. Ben sevgi, ilgi sanmışım o egosunu parlatmış.

Daha da kötüsü daha 1-2 sene evvel ailecek başımıza geldi. Yaşadığımız olayla hepimiz çarpılmışa döndük ve silkelendik.

Babam iş seyahatinde şehir dışındaydı. En küçük kardeşimin alerjisi tutmuş ve apar topar hastaneye götürmüştük annemle. Birkaç gün evvelinde de ileri bir tarihte Afrika’ya gideceğimiz için hepimiz mecburi aşı olmuştuk. Hastanedeki doktor da haklı olarak aşıyı nerede olduğumuzu, ne aşısı olduğumuzu vb. detaylı sordu. İnanır mısınız hepimiz kitlendik. Vücudumuza aldığımız aşı konusunda doktorun suratına bakakaldık. Fütursuzca babamı aramaya başladık. Çünkü her şeyi o bilir, her şeyle o ilgilenirdi ve bizim hiçbir şey yapmamıza, düşünmemize gerek kalmazdı! Babama ilk an ulaşamadık ve stres, utanç hepsi birbirine karıştı. Doktor şaşkınlıkla bize bakıyor ama biz daha da şaşkınız kendimize ve içinde olduğumuz hale. Sonunda babama ulaştık, tüm detayları öğrendik fakat o günden sonra her şeyi babama bırakmanın marifet olmadığını çok net anladık.

Babam da bildim bileli espriyle karışık şu cümleyi kurar hep: “Ben olmasam siz ne yaparsınız yahu?

Anlıyorum ki bu cümle onun hoşuna gider. Herkes ona bağlı, her şey onun kontrolünde. Ona ihtiyacımız var! Sevgiden çok egodan geldiğini görmemek için kör olmak lazımmış ve evet körmüşüm.

Gerçekten de o haldeydik. Elimiz, kolumuz, hatta beynimiz olmuştu. Biz bütün gücümüzü farkında bile olmadan babama teslim etmiştik.

Gücünü teslim etmek. Bu olguyu da ilk ortanca kardeşimden duydum ve aile, aşk, arkadaş fark etmez her türlü ilişki için durup baktığımda ne kadar doğru bir tabir olduğunu  söyleyebiliyorum şu an.

Aslında yapamayacağımız pek bir şey yok insanoğlu olarak. Uğraşmamak var, tembellik var, çabuk vazgeçmek, sıkılmak var. Ve siz hiç denemeden bile birinden bir şey istediğinizde aslında gücünüzü kendi arzunuzla karşınızdakinin ellerine teslim etmiş oluyorsunuz. “Al canım kontrol sende. Nasıl kullanmak istiyorsan kullan sen.” Ve sürekli gücünü teslim etmeye alışmış ve bunu farkında bile olmayan bir kişilikseniz kendinizi bir şey beceremeyen, güçsüz, başarısız bir tip olarak görüp öz güveniniz ve öz saygınız da buhar olup uçmaya maalesef mahkum oluyor.

Sonra da ver elini öz güven çalışmaları.

Aşırı derinlerde sanıyoruz ama hayat çoğu zaman en basit anlarda.

Pili biten bir kumanda için “Çalışmıyor bu!” diye söylenip geri çekilmek değil de neden olduğunu deneyerek bakıp pilini kendin değiştirmek veya arabanın uyarı göstergeleri yanıyor deyip “Ben anlamam, alın” demek değil de her şeyi bilen Google amcadan bakıp ona göre yol almak. Bu gibi minik şeyleri yaptığımızda, yapabildiğimizde; gücümüzü başka kimseye bırakmadığımızda, sonunda kendimize daha inanmaya başlıyoruz, mutlu oluyoruz, saygımız artıyor. Gündelik hayatın içindeki bu tip anlar aslında tam da kendimizi geliştirmemiz için en harika fırsatlar.

Babamı suçlamayacağım. Belki o da sevginin anlamını bu sanıyordur. Belki o da babasından böyle görmüştür. Benim yapmam gereken ise bu durumu fark etmişken bu döngüyü kırmak. Çünkü eğer ben de çocuğuma böyle, o da çocuğuna aynı şekilde davranırsa insanlık hangi noktada gelişir ki?

Bu durum bir tek bununla kalmıyor tabii, bir sürü yan açılımları oluyor.

Bu ara kendimden çok net gözlemdiğim ve gözüme batmaya başlayan şey ise herhangi bir konuda sürekli anneme babama fikirlerini soruyor olmam.

Sizce bu ayna buraya olur mu, sizce bu renk buna uygun mu, sizce oraya gitsem mi gitmesem mi?” Hoop dur! Sonu yok! Onlar cevaplıyor cevaplamasına ama sonra ben “Bu yaşta hala bana hala çocuk muamelesi yapıyorsunuz, sıkıldım” diye ağlanıyorum. İyi de cancağzım, kendi sorumluluğunu almadıkça, güçlü bir şekilde birey olarak dimdik durmadıkça sana çocuk gibi davranılır tabii. Sensin buna izin veren. Onlar ego tatminiyle halinden hoşnut, ben ise hiç sorumluluk almayarak rahat yaşamaya alışmış geçinip gidiyormuşuz taa ki tüm bunlar benim gözümde aydınlığa çıkana kadar.

Farkındalık farkındalık diye etrafın inlemesi bu yüzden aslında. Fark ettikten soran güç bizde. Hoşlanmadığımız ne varsa süregelen değil de farklı seçimler yaparak hayatımıza bambaşka yön vermek bizim elimizde. Kötü haber: Kimse bizim için hiçbir şey yapmayacak. İyi haber: İstediğimiz an hayatımızı değiştirme gücüne sahibiz.

Nereden açıldı bu konu hayatında derseniz de köpeğimden dolayı gözlerimin önüne serildi her şey. Evde sürekli dibimde. Gölgem gibi. Su almaya kalktığımda, odama gittiğimde hatta tuvalete gittiğimde bile! Attığım her adımı beraber atıyoruz. Bazen evin içinde yürürken bilerek duruyorum ne yapacak diye. O da duruyor ve beni bekliyor. Geçen gün fenalık geldi bu durumdan ve “Yeter Bennie! Buradayım işte, dolanma peşimde. Bir yere gittiğim yok. Git biraz kendinle ol” diye kızdım.

Kızdığım anda da aydım. Onun hiçbir suçu yoktu. Güya sevgi adı altında onu bu hale getiren bendim! İçten içe bayılıyordum aslında bu duruma. Peşimden ayrılmamasına, bana ihtiyacı olmasına… Babamın bize yaptığının tamamen aynısını yapmıştım gayri ihtiyari!

Babamın nasıl bir motivasyonla böyle davrandığını anladım. Hiç farkında olmadığına eminim… Ve olmayacak da. Onun için böyle gelmiş ve böyle gidecek belli ki. Burada kendimi tekrar kendi elime almanın sırası bende. Sonra benim nasıl gözüktüğümü gördüm Bennie’e bakarak dışarıdan. Kendi başına bir şey yapamayan, hep birine ihtiyaç duyan, kendine güvenmeyen, cesaretsiz.

Ne kadar olmak istemediğim şey varsa oydum! İtiraf ediyorum hatta açık seçik söylenmese de bir ilişkimin bitiş sebebi içten içe tamamen bunlarmış. Haklıymış. Ben olsam ben de böyle biriyle beraber olmaya çekinir ve sıkılırdım!

Neden başıma geliyor, neden bunları yaşıyorum, hak etmiyor muyum diye faydasız soruların peşinde değil de her şeyin en güzelini hak ettiğimizi çok iyi bilerek azıcık kendimize dışarıdan bakabilmemizi sağlayacak soruların peşinden koşturursak; hayat enfes!

Başkalarının gücünden egomuzu beslediğimiz değil, kendi gücümüzü farkında olup kendimizden beslendiğimiz, kendimize aşk dolu bir hayata!

Sevgiyle…

 

İlginizi çekebilir: Korkuyu yenen merak duygusu: İnsanı geliştiren en harika his

Gamze Baytan: Selamlar, Gamze ben. Meditasyon ve yoga hocasıyım. 7/24 çalıştığım organizasyon sektöründen bir anda "Ne yapıyorum ben kendim için" diyerek çalışma hayatımda ne istediğime karar vermek adına verdiğim arada; kendimi bir anda bol kitap, bol sorgulama, bol seans ve bol yazının içerisinde buldum. Yol yolu açtı ve ben artık izlemek yerine hayata katılmayı seçtim. Eylül '15'te Ezgi Sorman'dan aldığım Meditasyon Eğitimi Eğitmenliği'nden mezun oldum. Şu an toplam 2 günden oluşan ve içerisinde “stres nedir, bedene etkileri nedir, sağlıklı seçimler yapmamız nasıl mümkündür, meditasyon nedir, ne işimize yarar, faydaları nedir, biz aslında kimiz” gibi soruların cevabını konuşup; her birimizin modu her an değişkenlik gösterdiği için tek bir tekniğe kendimizi sıkıştırmak yerine, esnek olabilmek adına 3 ayrı varyasyonun deneyimendiği eğitimler ve grup meditasyonları yapmaktayım. Yollar bitmez tabi hayat boyu; görebildiğimiz sürece. Ayık ve uyanık olarak yakalayabildiğimiz takdirde hayatı. Ve Cihangir Yoga'da Berivan Aslan Sungur'un Yin Yoga Eğitmenliği eğitimiyle kesişti yolum. Temmuz '17’de de meditasyon hocalığımın yanı sıra yin yoga hocalığına tam anlamıyla adım atmış oluyorum. Ben ruh-zihin-beden ile bütünüyle çalışmaktan çok keyif alıyorum. Yeni şeyler keşfediyorum. Hayatta hem daha güçlü hem daha esnek durabiliyorum artık. Her şey artık hem daha derin hem daha hafif. Ve bütün bu deneyimleri daha rahat anlamamı, içselleştirmemi, görmemi sağlayan en büyük araç da kelimelerim. Yazıyorum çünkü yazı benim bu hayatta ruhumla özgürce dansedebildiğim en özgür alan. Yazıyorum çünkü yaşadığımız, başımıza gelen herhangi bir şeyde yalnız olmadığımızı, çaresiz olmadığımızı bilelim, kuvvetimizi yine birbirimizden alalım, birbirimize yayalım ve şifa olalım diye.. Tüm insanlığa yayılmak niyetiyle. Mail adresim: gamzebaytan@gmail.com

Kıyafetlerinize özen gösteren teknoloji: Siemens iQ500 ile tanışın

Evde zamanımızın büyük bir kısmı, farkında olmasak da rutin işlere gidiyor. Pek çoğumuz için bu rutinde en çok vakit alan işlerden biri de şüphesiz ki çamaşır yıkamak ve kurutmak. Çamaşırlar için uygun programı seçmek, deterjanı ayarlamak, ıslak çamaşırların kurumasını beklemek ve ütü… Tüm bunlar bazen günün temposu içinde küçük ama rutinde bir yük haline dönüşebiliyor. Hayatı kolaylaştıracak birçok yenilik ise Siemens’ten geliyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makineleri ile rutininiz artık hiç olmadığı kadar kolay ve pratik. Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makinesinde çamaşırlarınızı sizden önce düşünen, her adımı sizin yerinize planlayan bir teknoloji var. Size ise bu teknolojinin keyfini çıkarmak kalıyor. 



intelligentDry: “Ben ne yapacağımı bilirim” diyen çamaşır ve kurutma ikilisi 

Pamuk tişörtler, hassas bluzlar, okuldan gelen kalın eşofmanlar… Normalde hepsi için ayrı ayrı düşünüp doğru programı aramanız gerekir. Ama artık değil. Gün içinde onlarca şeyle uğraşırken bir de çamaşırın “fazla mı kurudu, az mı kurudu, ya buruşursa?” stresi yaşamıyorsunuz. Çünkü makineler zaten kendi arasında konuşup sizin yerinize karar veriyor.  

Çamaşır ve kurutma makineniz sadece yan yana duran iki cihaz değil; birbirini anlayan, sizin yerinize düşünen bir ikili. Siemens iQ500’ün intelligentDry teknolojisi sayesinde “Acaba doğru programı seçtim mi?” stresi tamamen bitiyor. Yıkama bittiği anda çamaşır makineniz tüm detayları (kumaş türü, yük miktarı, ıslaklık seviyesi, hatta ısı toleransını) tek tek kurutma makinesine iletiyor. Kurutma makinesi de tüm bu bilgileri alıp kıyafetlerin için en doğru programı otomatik olarak seçiyor ve başlatıyor. 



Evinizde görünmez bir iş ortağı varmış gibi… Sessiz, hızlı ve tamamen sizin konforunuz için çalışan. Tek yapmanız gereken çamaşırları makineye atmak; gerisini teknolojinin kendisine bırakmak ve keyfini çıkarmak. 

Mini Yük Özelliği: “Şunu bir hızlı aradan çıkarayım” dediğiniz anlar için 

Spor sonrası sepette sırasını bekleyen bir tişört, “yarın tekrar giyeceğim” diye bir kenara ayırdığınız gömlek ya da akşam dışarı çıkmadan önce anında yıkanması gereken bir bluz. Makineyi tam dolduracak kadar birikmesini beklemek istemezsiniz; ama tek parça kıyafet için makinenizi çalıştırmak istemezsiniz. Siemens iQ500 çamaşır makinesinin mini yük özelliği tam da bu anlar için tasarlandı. Yarım kiloya kadar olan birkaç parça çamaşırı, kısa sürede ve düşük enerji tüketimiyle yıkayabilirsiniz. 



Günlük hayatın koşturmacasında en güzeli de şu: Siemens Home Connect uygulaması üzerinden bir dokunuşla mini yük programını açıyor, çamaşırlarınızı dakikalar içinde temiz ve mis gibi alıyorsunuz. Pratik, hızlı ve o küçük yükleri büyük bir mesele olmaktan çıkaracak kadar akıllı. Siz temponuza devam edin; o, çamaşırlarınız için detayları halletsin.  

20’den fazla yıkama ve 15’den fazla kurutma programı ile gardırobunuzdaki her kıyafete ayrı bir seçenek 

Her kumaş, her kullanım, her kıyafetin ayrı bir dili vardır. Siemens çamaşır ve kurutma makinesi işte bu yüzden onlarca akıllı programla kıyafetlerinizin ömrünü uzatıyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma Makineniz, tüm ihtiyaçları bilir ve sizin için en uygun seçeneği sunar. Siemens Home Connect uygulaması sayesinde tüm programlara tek dokunuşla erişebilir, hatta yeni çıkan programları indirerek makinenizi kişiselleştirebilirsiniz. Böylece makineniz yıllar geçse bile zamana ayak uydurmaya devam eder.  

Program Asistanı: “Sen söyle, ben ayarlarım” diyen yardımcı 

“Hangi program daha doğru? Çamaşır az mı çok mu? Bir kere giydim ama uzun programa atsam mı?” diye düşünmenize gerek kalmadan Program Asistanı tüm bunları size en doğru programında çalıştırır. Kumaş türünü, çamaşırın ağırlığını, kirlilik seviyesini analiz eder ve size en uygun yıkama-kurutma programını önerir. Bu sayede yalnızca doğru programı bulmakla kalmaz; suyu, enerjiyi ve zamanı en verimli şekilde kullanır. Siz de makinelerin işini yapmasına izin verip, geri kalan zamanınızı kendinize ya da sevdiklerinize ayırabilirsiniz. 

SmartFinish: Ütüye ayırdığınız süre artık size kaldı 

Kim ister çamaşırların başında ütüyle saatlerini harcamayı? SmartFinish teknolojisi buharın gücünü kullanarak kırışıklıkları daha makineden çıkmadan %50’ye kadar azaltıyor. Sonuç? Daha az ütü, daha çok kendinize ayırdığınız zaman. Teknolojinin keyfini çıkarmak için Siemens Home Connect uygulamasıyla SmartFinish’i açmanız yeterli. Ütü masası açmadan, güç harcamadan, zaman kaybetmeden kıyafetleriniz giyime hazır hale gelir. Bir toplantı öncesi, spontane bir plan öncesi ya da sadece rahatlık istediğiniz bir anda SmartFinish teknolojisi sizin için çalışır.  

Program İndirme: Makineniz hep güncel, hep “yenilikte” 

Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makinesi, güncel yeni programları kolayca indirip tek dokunuşla kullanabilirsiniz. İhtiyaç değiştikçe çamaşır makineniz de sizinle birlikte kendini güncelliyor. Siemens’in en sevilen yanlarından biri, cihazların statik kalmaması. Yani bugün aldığınız çamaşır makinesi birkaç yıl sonra bile yeni özellikler kazanabiliyor. 



Siemens Home Connect üzerinden cihaza özel yeni yıkama ve kurutma programları indirebiliyorsunuz. Mevsimsel ihtiyaçlar, moda olan yeni kumaş türleri, spor kıyafetlerin gelişmesi… Ne değişirse değişsin, makineniz hep güncel kalıyor. 

Tıpkı telefonunuza uygulama güncellemesi indirir gibi çamaşır ve kurutma makineniz de güncellemelerle değişen yaşam tarzınıza ayak uyduruyor. 

Akıllı deterjan yönetimi: i-Dos ile her yıkamada doğru ölçü 

Makineyi tamamen doldurunca veya tek parça kıyafeti makineye attığınızda ne kadar deterjan koyacağınızı bilemiyor olabilirsiniz. İşte tam bu noktada i-Dos Deterjan Tarama teknolojisi devreye giriyor. Siemens Home Connect üzerinden şişelerin barkodunu okutup su sertliği ve deterjan yoğunluğunu makineye iletiyor, i-Dos ise her yıkamada doğru miktarı otomatik olarak ayarlıyor. Üstelik Siemens Home Connect uygulaması, deterjan seviyesini takip ederek deterjanınız tükenmeden önce size haber veriyor. Tek yapmanız gereken uygulamayı telefonunuza yüklemek ve çamaşır makinenizi uygulamaya bağlamak. 

stainRemoval teknolojisi: Zorlu lekelerle inatlaşmayı unutun 

Çay, yağ, makyaj, çikolata lekeleri… Gün içinde fark etmeden üzerinize bulaşan lekeler artık kâbus olmaktan çıkıyor. Siemens iQ500 çamaşır makinesi ile stainRemoval teknolojisi devreye giriyor. Tek bir dokunuşla çay, yağ, kozmetik veya günlük hayatta karşılaştığınız diğer zor lekeler için özel programları aktif edebilirsiniz. 

Siemens Home Connect uygulaması sayesinde daha fazla leke türünü ve bunlar için geliştirilmiş özel programları keşfetmek de mümkün. Yani sadece “lekeyi çıkar” demekle kalmıyor, sizin için en doğru yıkama programını da otomatik olarak öneriyor. Böylece hem lekelerle uğraşmak zorunda kalmıyor hem de giysilerinizin ömrünü koruyorsunuz. 

Artık çocuğunuza yemek yedirirken dökülen yemek lekeleri, kahve kazaları ya da mutfakta sıçrayan yağ lekeleri sizi endişelendirmiyor. stainRemoval, günlük hayatın getirdiği küçük sürprizlere karşı en güvenilir yardımcınız oluyor. 

Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makineleri, artık sadece kıyafetlerinizi temizleyen makineler değil; size zaman, konfor ve güven veren akıllı iş ortaklarınızdır. Ütüye harcadığınız vakti kendinize ayırın, lekelerle uğraşmayı unutun ve teknolojinin yaşam alanınıza uyumunun keyfini yaşayın.

*Bu yazı Siemens’in katkılarıyla hazırlanmıştır. 





İlgili Makale