X

Eğitim Danışmanı Yeşim Kirman cevaplıyor: ‘En pahalı okul, en iyi okul’ mudur?

Eğitim; çocuklarımızın geleceğini şekillendiren, onları hayata hazırlayan en önemli yapı taşlarından biri. Bu nedenle, ebeveynlerin okul seçimi sürecinin büyük bir titizlik ve dikkat gerektirdiği yadsınamaz bir gerçek. Özel okullar mı daha avantajlı, yoksa devlet okulları mı çocuklarımız için en iyi eğitimi sunuyor? Özel okullardaki yüksek fiyat artışları eğitimin kalitesini etkiliyor mu? Özel ve devlet okullarının sunduğu imkanlar birbirinden nasıl ayrılıyor? Hepsini ve çok daha fazlasını Eğitim Danışmanı Yeşim Kirman’a sorduk.

Keyifli okumalar…

Öncelikle Uplifers okuyucuları için kendinizden kısaca bahsedebilir misiniz?

Merhabalar, ben 1997 yılında Boğaziçi Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nden mezun oldum, daha sonra Eğitim Yönetimi alanında yüksek lisansımı tamamladım. 20 yıl İstanbul’un önde gelen özel okullarında öğretmenlik ve yöneticilik görevlerinden sonra 2016 yılında eğitim danışmanlığı yapmaya başladım. 8 yıldır da öğrencilerin eğitim hayatlarının planlanması, okul seçimi, LGS-YKS gibi ulusal sınavlar sonrası lise ve üniversite seçimi, kariyer planlama gibi alanlarda öğrenci ve velilere bireysel danışmanlık desteği vermekteyim, ayrıca kendi web sitem olan www.yesimkirman.com ve sosyal medya hesaplarım üzerinden eğitimle ilgili içerikler üretmekte ve paylaşmaktayım.

Son zamanlarda gündemi en çok meşgul eden ve ebeveynlerin de en büyük endişe kaynaklarından birine dönüşen özel okullardaki fahiş zam oranlarını ilk olarak sormak isteriz, bu konudaki düşüncelerinizi öğrenebilir miyiz? Bu artışların eğitimin kalitesiyle orantılı olduğunu düşünüyor musunuz?

Yürürlükte olan yönetmeliğe göre ara sınıflarda zam oranı üst sınırı bu yıl için %57 idi. Ancak yemek, kıyafet, etüt gibi ek hizmetlerde yapılacak zam için bir sınır bulunmuyor. Okullar bu kalemlere yüksek oranda zam yaparak ortalamada velinin ödediği ücrette bu oranın çok çok üstünde zam yapmış oldu. Yönetmeliğe göre bu kalemler isteğe bağlı ama okullar bu kalemleri de zorunlu tutuyor aksi takdirde kayıt yenilemeyeceklerini söylüyor, veliler de söz konusu çocukları olduğu için çoğu zaman bu tutumu kabul etmek zorunda kalıyor. Ayrıca 1., 5. ve 9. sınıf gibi giriş sınıflarında da zam sınırı bulunmuyor. Bu sebepten özel okullar bu sınıflara yüksek zamlar yaparak okulun genel ortalamasını da yükseltiyorlar. Bu zamların eğitime yansıması okuldan okula göre çok değişiyor. Bu zammı sundukları eğitim hizmetine yansıtan okullar olduğu gibi yansıtmayan okullar da bulunuyor. 

Şüphesiz ki her ebeveyn, çocuğu için en iyi eğitimi ister. Ancak bu konuda yüksek maliyetleri de göz ardı etmek imkansız. Özel okullar, devlet okullarından hangi spesifik alanlarda daha belirgin farklar gösteriyor? Bu farklılıkların öğrencilerin akademik ve sosyal başarısına sizce etkisi nedir?

Özel okullarla devlet okulları arasındaki en temel fark sınıf mevcutları ve yabancı dil eğitimleri diyebiliriz. İstanbul’da 24 kişilik sınıfları olan devlet okulları olmakla birlikte genellikle sınıf mevcutlarının 30 ve üstü olduğunu görüyoruz, bu sayı özel okullarda genellikle 24 ile sınırlı, hatta altında kaldığı da çok oluyor. Yine özel okullar hijyen, güvenlik gibi konularda devlet okullarından daha iyi şartlara sahipler. Ama en temel farkı yabancı dilde görüyoruz, 1. sınıfta devlet okulunda İngilizce dersi bulunmuyor, 2-3 ve 4. sınıfta ise haftada sadece 2 saat. Özel okullardaki yabancı dil saatleri okuldan okula değişiyor ama bu saatlerin oldukça üstünde olduğunu söyleyebiliriz, hatta 2. sınıftan itibaren 2. yabancı dil veren okullar da var.

Pek çok velinin özel okul tercihinde bulunmasının altında yatan temel sebeplerden biri yabancı dil eğitiminin önceliklendirilmesi. Bu, ne kadar doğru veya geçerli bir sebep sizce? Gerçekten fark yaratıyor mu?

Evet, bu konuda ciddi bir fark olduğunu söyleyebiliriz. Tabii her özel okul da aynı düzeyde yabancı dil eğitimi vermiyor. Haftalık ders saatlerinin çok olması yeterli değil, öğretmenlerin nitelikleri, kullanılan materyaller ve  yöntemler tüm bunlar yabancı dilde gelinen seviyeyi etkiliyor. Devlet okuluna giden, dile yatkın, dil öğrenmeyi seven, başarılı bir öğrenci 1. sınıftan itibaren özel ders ve kurs çalışmalarına katılarak, ortalama bir özel okulun yabancı dil seviyesine yaklaşabilir. Ancak bunların okul saatleri dışında düzenli bir şekilde, senelerce sürdürülmesi gerekir, bu da çoğu zaman kolay olmuyor, o yüzden genel olarak devlet okuluna giden öğrencilerle özel okula giden öğrenciler arasında en büyük farkın yabancı dil yetkinlikleri olduğunu söyleyebilirim. 

Yabancı dil eğitimi haricinde özel okulların sunduğu extracurricular (müfredat dışı) aktivitelerin, öğrencinin genel gelişimi üzerindeki etkisi nedir? Bu imkanlar dışarıdan sağlandığında da aynı etkiyi yaratır mı, örneğin devlet okuluna giden bir öğrenci için?

Özel okullarda müfredat dışı aktivitelerin öğrencilerin sosyal gelişimlerine katkıları büyük, sadece kendi okullarında değil, okullararası hatta yurtdışı düzenlenen yarışma veya organizasyonlara katılarak iletişim, sorun çözme, işbirliği, grup çalışması, zaman yönetimi, sorumluluk alma, kendini ifade etme ve yaratıcılık gibi pek çok yetkinliklerini geliştirebiliyorlar. Özel okullar kendi içlerinde de bir yarış içinde oldukları için bu tip organizasyonlara katılmaya daha istekli oluyor. Öğretmen başına düşen öğrenci sayısı da düşük olduğu için daha çok çocuk bu çalışmalara katılabiliyor. Devlet okullarına geldiğimiz zaman bu tip çalışmalar yapan okulların ve öğretmenlerin sayısının daha az olduğunu görüyoruz. Ayrıca öğrenci sayısı fazla olduğu için öğrencilerin bu tip faaliyetlere okul aracılığıyla katılma ihtimali azalıyor. Ancak şunu da söylemek isterim ki, hem özel hem devlet okulu öğrencileri okul dışı saatlerde spor, sanat, bilim vb. konularda kurslara katılıyorlar. Genellikle sadece okulların sunduğu fırsatlar yeterli olmuyor. 

Özellikle okul öncesi dönemde çocukların en büyük ihtiyaçlarından biri olan ‘oyun’a özel okullarda akademik kazanımların amaçlanmasıyla yeterince vakit ayrılmıyor gibi görünüyor. Bu durumu nasıl değerlendirirsiniz?

Aslında buna çok katılmıyorum, bu okuldan okula çok değişiyor. Oyuna çok vakit ayıran, bahçe zamanları çok olan pek çok anaokulu var. Zaten devlet veya özel tüm anaokulları belirli bir müfredatı tamamlamak zorunda ama bu müfredatın üstüne çıkan özel okullar olabiliyor. 

Peki, sizce ‘okul’ mu ‘öğretmen’ mi?

Aslında her ikisi de diyeceğim. Bir okulu öne çıkaran özelliklerin başında öğretmenler geliyor. O sebepten öğretmenlerinin mesleki gelişimine yatırım yapan, özlük haklarını koruyan, olumlu çalışma ortamı yaratan okullarda öğretmenler mutlu çalışırız, bu da öğrenciye çok yansır. Bunların olmadığı okullarda sirkülasyonun çok yüksek olduğunu görüyoruz. Bu da sunulan eğitim hizmetinin kalitesine, veli memnuniyetine ve okulun başarısına yansıyor. 

‘En pahalı okul, en iyi okul’ mudur, sizce bu algı ne kadar gerçekçi? Ebeveynler okul seçiminde maliyetin dışında hangi faktörleri dikkate almalı?

Eşit ücret aldığı halde sundukları eğitim hizmetinde ciddi farklar olan okullar var, o yüzden ücret yükseldikçe okulun sunduğu standartlar da yükselecek diye bir şey yok. Tüm okullar için doğru olmasa da yıllık ücretleri yüksek okullar ile öğretmen ücretleri arasında bir ilişki de var, bu da yüksek ücretli okulların daha nitelikli öğretmeni istihdam etmesi demek. Bir de okuldaki yabancı öğretmen sayısı da bu durumu etkiliyor. Yabancı öğretmenlerin ücretleri Dolar/Euro bazlı olduğu için bu öğretmenleri istihdam edebilmek için okulların daha yüksek ücret belirlemesi gerekiyor. Maliyetin dışında okulun mezun başarıları, sunduğu uluslararası programlar, kadrosunun güçlü olması, kampüs özellikleri gibi özelliklere bakılabilir. 

Okulun ve eğitimin kalitesini ölçmede hangi kriterler sizce esas alınmalı? Bu kriterler arasında akademik başarı, öğretmenlerin eğitimi ve deneyimi, okul imkanları, öğrenci ve veli profilleri, sosyal çevre, nasıl sıralanır?

Bu kriterlerin hepsini birlikte değerlendirmek gerekiyor ama genel olarak okulları değerlendirirken akademik başarıya bakmayı mutlaka öneriyorum. Bu alanda somut bazı veriler sunulduğu için okulları karşılaştırmak daha kolay oluyor. Okulun LGS/YKS sonuçları ve yurtdışı üniversiteleri kabullerinin detaylıca incelenmesini öneriyorum. Okul bir sonraki kuruma geçişi nasıl destekliyor bu da önemli bir konu. Aileler LGS hazırlık veya YKS hazırlık desteğini okuldan ne derece alıyor? Yurtdışı kabulleri için okul ne gibi destekler sağlıyor? Bu sorulara cevap aranmalı. Yabancı dilde hedeflenen seviyeler, uluslararası diploma seçenekleri de mutlaka incelenmeli. 

Farklı eğitim kademeleri için (okul öncesi, ilkokul, ortaokul, lise) özel veya devlet okulu seçimi nasıl yapılmalı?Öğrencilerin eğitim hayatlarının farklı aşamalarında okul türünü değiştirmek yaygın bir durum mu? Eğitimin farklı aşamalarında ebeveynler neleri göz önünde bulundurarak özel okul veya devlet okulu kararını vermeli?

Burada pek çok yol var, aile bütçesine göre karar veriyor genel olarak. Bütçesi varsa anaokulu, ilkokul, lise ve üniversite özel okullarda devam edebiliyor. Bütçe sınırlıysa ilkokulda devlet okulu, ortaokulda LGS’ye hazırlayan orta grup bir özel okul, lisede LGS puanıyla alan devlet Anadolu Lisesi ve devlet üniversitesi ile devam eden veliler de olabiliyor. Başka bir seçenekte de ilkokul ve ortaokul devlet okulu, lise ve üniversite özel okul da olabiliyor. 

Genellikle özel okulda başlayan öğrenci özel okulda devam ediyor, özel okuldan devlet okuluna geçtiğinde uyum sorunları yaşayabiliyor. O yüzden veliler özel okula verirken bütçeyi bir yıllık değil öğrenim hayatı kaç yıl olacaksa o kadar yılı dikkate alarak yapmalı. 

Ebeveynler, çocuklarının uzun vadeli eğitim yolculuğunu planlarken hangi stratejileri izlemeli? Mesela, bir çocuğun ileride yurtdışında üniversite eğitimi alması hedefleniyorsa, bu durum eğitimin ilk yıllarında okul seçimlerine nasıl yansımalı/yansımalı mı? Çocuğun ilgi alanlarına ve yeteneklerine göre okul seçimi yapmak ne kadar önemli? Bu konudaki yaygın tercihler nasıl?

Üniversiteyi Türkiye’de mi yurtdışında mı okuyacağına karar vermek önemli, bu karar lise seçimini, lise seçimi de ilkokul ve ortaokul seçimini etkiliyor. Burada karar verilmesi gereken bir konu da LGS’ye hazırlanıp hazırlanılmayacağı, LGS’ye ciddi şekilde hazırlanmayı tercih eden aileler ona göre bir okul seçiyor, LGS’ye hazırlanmamayı ya da daha az hazırlanmayı tercih eden aileler ise lisesi olan ve lisesine doğrudan geçiş yapılabilen bir okulu seçebiliyor. Tüm bunların yanında çocuğun hem akademik hem de sosyal gelişimi için uygun ortamlar sunan, veli ve öğrenciyle iletişimi güçlü ve değerleri sizin değerlerinizle örtüşen okulların seçilmesini de önemli buluyorum. 

Son olarak ebeveynlere, çocuklarının eğitimi ile ilgili genel olarak verebileceğiniz en kritik tavsiye nedir?

Çocuklarımızın güçlü ve geliştirmeye açık alanlarını iyi tespit etmek gerekiyor. Sadece geliştirmeye açık alanları üzerinde çalışmak yeterli olmuyor, güçlü alanlarını daha da parlatmayı öneriyorum. Okulların bu süreçteki rolü tabii ki çok önemli ama her şeyi okuldan beklememek gerekiyor. Çocukların ilgi alanları ve yetenekleri doğrultusunda bol bol deneyim kazanmasının önemli olduğunu düşünüyorum. Bir de karar süreçlerinde çok zorlanan velilerimiz oluyor, okul seçimi tabii ki çok önemli bir karar ama ölüm kalım meselesi de değil, her zaman telafi etmenin yolu bulunabilir diye düşünüyorum. Tüm velilere kolaylıklar diliyorum.

Kendisine paylaştığı tüm bilgiler için çok teşekkür ediyoruz.

İlginizi çekebilir: Ebeveynlerin akademik başarı baskısı çocukları nasıl etkiliyor?

Uplifers: Kaliteli ve mutlu yaşam koçunuz!

Hayatın küçük tatlı sürprizlerini L’Occitane Almond Shower Oil ile yakalayın

Hayat, beklenmeyen güzelliklerle dolu bir dans gibi; eğer görmeyi, fark etmeyi bilirsek hayatın şaşırtıcı güzellikteki tatlı anlarını sık sık yakalayabiliriz. Bazen uzun zamandır görmediğimiz bir arkadaşımızla yolda karşılaştığımız, bazense tatlı bir yağmurun ardından çıkan gökkuşağını gördüğümüz o ‘an’da gizli olabilir mutluluk. Bu, beklenmedik ama her zaman iyi hissetmemizi sağlayan hoş sürprizler, hayatın şaşırtıcı güzellikteki anlarından yalnızca birkaçı olsa da tüm gün yüzümüzü güldürmeye yetebilir.



Yakalamak için istekli olursak hayatın monoton akışına biraz olsun ara vermemizi sağlayan ve yaşamın ne kadar büyüleyici olduğunu hatırlatan pek çok tatlı sürpriz bulabiliriz. Tıpkı L’Occitane Almond Shower Oil’in su ile buluştuğunda yağ kıvamından köpüğe dönüşen sürprizli formu gibi.

Sürprizlerle dolu keyif veren bir deneyim

Mutluluk veren, keyif dolu ve sürprizli anlar dediğimizde şüphesiz ki kendimize ayırdığımız zamanların önemi ve yeri çok büyük. Çünkü, günlük hayatın koşturması içerisinde kendimizi şımartabildiğimiz, bedenimizin ve zihnimizin ihtiyaçlarını karşılayabildiğimiz bu özel anlar, monotonluğun içinden bize göz kırpan küçük sürprizler gibi. Özellikle de kişisel bakım ritüellerini taçlandıran L’Occitane Almond Shower Oil ile sürprizlerin hiç sonu yok. Bu özel duş bakım yağı, suyla buluştuğu anda değişen formu ile bize sıradan görünen anları bile özel kılan küçük sürprizler sunuyor.

Almond Shower Oil’in içeriğindeki badem yağı, su ile birleştiğinde anında yoğun keyif verici bir köpüğe dönüşüyor, bize de tatlı küçük sürprizlerle dolu dokunuşların cildimizde bıraktığı o yumuşacık etkinin keyfini sürmek kalıyor. Tabii, o tatlı ve küçük sürprizler Badem Duş Yağı’nın yalnızca köpüren özel formülünde saklı değil, kokusu da bambaşka bir heyecan.

Kokuların duyuları harekete geçiren büyülü dünyası

Bazen sizin de bir kokunun esintisiyle geçmişe doğru kısa bir yolculuğa çıktığınızı hissettiğiniz oluyor mu? Kabul edelim, hayatın içindeki tatlı sürprizli anlarda kokuların da etkisi oldukça büyük. Belki çocukluğunuzdan keyifli bir anı hatırlatan nostaljik bir koku, belki gençliğinizde kullandığınız eski bir parfümün rüzgarla karışmış hali, belki de taze biçilmiş çimlerin havada dağılan dansı… Kokular da sürprizli anların başrol oyuncusu olabiliyor.



Tıpkı, Almond Shower Oil’in tatlı bademin mis kokusunu cildimizde bırakması gibi. Üstelik vegan içeriği ile tüm cilt tiplerine de uygun olan bu bakım yağı, duyuları harekete geçiren büyülü bir dünyanın da kapısını aralıyor. Hayatın bitmeyen telaş ve karmaşasında her şeyden biraz da olsa uzaklaşıp, o büyülü dünyaları keşfetmek hepimizin ihtiyacı değil mi? Daha fark edilmeyi bekleyen onca tatlı sürpriz varken…

Şaşırtıcı üçlü etki

Köpüren özel formül, büyülü dünyalara açılan mis badem kokusu, tabii bir de şaşırtıcı üçlü etki. L’Occitane Almond Shower Oil ile hayatın sürprizlerle dolu anlarını yakalamak çok kolay. Özel vegan formülü, cildi hem temizliyor hem nemlendiriyor hem de onarıyor. Bu üç etkiyi bir arada bulabilmek de en tatlı sürprizlerden biri.

Badem Duş Yağı, özel köpük yapısı ile cildi temizliyor, içeriğindeki omega 6 ve 9 bakımından zengin tatlı badem yağı ve üzüm çekirdeği yağı ile ilk kullanımda nemlendirme etkisi sağlıyor ve cildi besleyerek ışıl ışıl bir görünüme kavuşturuyor.

Elbette, hayatta daha yakalanmayı bekleyen pek çok şaşırtıcı tatlı an var. Bazıları, bir anda karşımıza çıksa da bazen de bu anları biz yaratabiliriz. Bakım rutinlerimize L’Occitane Almond Shower Oil’i eklemek, tanımadığımız birine iltifat etmek ya da sevdiğimiz birine uzun zamandır istediği bir şeyi satın almak, hayatımızda o tatlı sürprizleri artırmaya ve yaşamın keyfini doyasıya çıkarmaya yardımcı olabilir.

Hiç vakit kaybetmeden birinden başlamak istiyorsanız hemen tıklayıp sürprizlerle dolu L’Occitane Almond Shower Oil dünyasını keşfedebilirsiniz.

Sıra dışı bir gelecek: Otomobil dünyasında bizi neler bekliyor?

Teknolojinin, yapay zekanın ve çevre bilincinin hızla geliştiği günümüzde otomotiv dünyası da bu gelişmelerden geri kalmıyor ve inovasyonlarla ve merakla dolu bir sektöre dönüşüyor. Son yıllarda elektrikli araçlar, otonom sürüş özellikleri, akıllı yol çözümleri gibi konularla pek çok gelişime imza atan otomobil dünyasında gelecekte bizi daha nelerin beklediği büyük bir merak konusu. Hepsi çok heyecan verici olsa da en çok merak edilen sorulardan ve benim de heyecanla beklediğim gelişmelerden biri; uçan arabaların hayatımıza girip girmeyeceği 🙂 Uçan arabalar yakın zamanda hayatımıza dahil olur mu bunu bilmiyorum ama otomotiv endüstrisinin geleceği hakkında kendi perspektifimden ele alacağım pek çok konu var. Gelin, benim de bir parçası olduğum bu sıra dışı gelecekte bizi neler bekliyor olabilir birlikte bakalım.



Elektrikli otomobillerin hızlı yükselişi

Geçtiğimiz yıllarda pek çok otomobil markası, yakın gelecekte elektrikli araç üretimine ağırlık vereceğini açıklamıştı, hatta dünya çapında tamamen elektrikli araç üretimine geçmeyi planladığını belirten markalar da var. Elektrikli araçların hayatımıza dahil olması çok yeni bir gelişme olmasa da yaygınlaşması ve popülerliğinin artması son zamanlarda daha bir artış gösterdi. Gelecekte de elektrikli araçların üretiminin ve kullanıcısının artması sektörünün en beklenen gelişmeleri arasında.

Bildiğiniz gibi ben de elektrikli otomobil tutkunlarından biriyim ve sık sık sizlerle Instagram hesabımdan %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E ile olan maceralarımı paylaşıyorum 🙂 Konumuza dönecek olursak; fosil yakıt tüketimini azaltmak ve karbon emisyonlarını düşürmek için ülkelerin elektrikli araç kullanımına yönelik teşviklerini artırması da beklenenler arasında. Ayrıca, batarya teknolojisinde yeni ilerlemeler, elektrikli araçların menzillerinin artırılması, şarj altyapılarının geliştirilmesi de yine yakın gelecekte bizimle olacağa benziyor.

Sürdürülebilir ve çevre dostu çözümler

Elektrikli araçların yükselişi, otomobil dünyasının geleceğinde beklenen tek çevreci haber değil. Doğa dostu yaklaşımlar ve sürdürülebilir çözümlerle dolu yenilikler de ufukta. Pek çok sektörün son yıllarda önemli bir gündem maddesi haline gelmiş olan çevre bilinci, otomotiv dünyası için de önemli bir konu. Geri dönüştürülmüş malzemelerden üretilen iç dizayn ekipmanları, doğa dostu kumaşların kullanımı, üretim aşamasında yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı, daha az karbon salımı yapan motor teknolojileri ve daha nice gelişme, otomotiv dünyasının beklenenleri arasında.

Sektörde yeşil devrim adını verebileceğimiz daha pek çok gelişmenin damga vurması da olası. Araçların iç tasarımdan üretim süreçlerine kadar geniş bir yelpazede sürdürülebilir çözümler, otomobillerin gelecekteki dünyasını ve tabii ki dünyamızı taçlandıracak gibi. Bir çevreci olarak hızla yaygınlaşmasını görmek istediğim gelişmelerden birisi kesinlikle sürdürülebilir çözümler.

Otonom sürüş özelliklerinde ilerlemeler

Ve tabii ki otonom sürüş özelliklerinden bahsetmemek olmaz. Beni belki de en çok heyecanlandıran konulardan bir diğeri. Hani şu sürücüsüz giden otomobiller var ya, işte tam da onlardan bahsediyorum. Yakın bir gelecekte belki de araçların şoför koltukları hep boş kalacak. Olamaz mı? Bu, çok gerçekçi bir senaryo olmasa da şu an için benzer senaryolarla sık sık karşılaşacağız gibi. Çünkü pek çok dünya devi otomobil ve teknoloji firması, otonom araçlar alanında büyük yatırımlar yapıyor. Ancak, tam otonomiye ulaşmak için biraz daha geleceği beklemek gerekecek. Çünkü birtakım zorlukları aşabilmek için yeni teknolojilerin geliştirilmesi bekleniyor.

Özellikle büyük şehirlerdeki yoğun ve karışık trafik senaryoları, yasal düzenlemeler, kişisel hakların korunması, uygun yol ve altyapı çalışmalarının tamamlanması gibi pek çok faktör var. Yine de bu konudaki çalışmaların hız kazanması ve otonom sürüşün farklı seviyelerinin piyasaya sürülmüş olması, otonom sürüş teknolojilerinin potansiyelini gösteriyor. Gelecekte tam otonom seviyeye de erişilmesi mümkün.



Otonom özelliklerin yanı sıra farklı sürüş modları da ufukta. Hatta, ben şimdiden %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E  ile bu modları deneme fırsatına sahibim 🙂 Mustang Mach-E, sürüş deneyimini kişisel isteklere göre uyarlıyor; Aktive, Whisper ve Untamed modları sayesinde motor seslerini, ortam aydınlatmasını ve hatta aracın tepki verme hızını kişiselleştirmek mümkün. 

Akıllı şehirlerin kurulması

Otonom sürüş özellikleri, farklı sürüş modları, otomobil ve yapay zeka teknolojisindeki gelişmeler, yalnızca bireysel kullanımla sınırlı kalmayacak muhtemelen. Ve önemli bir toplumsal gündem haline de gelecek. Bu da akıllı şehirler gibi bir konseptin hayatımıza girmesi anlamını taşıyabilir. Şehirlerin, otomobillerin geleceği ile ne ilgisi var ki diye düşünmeye başlamadan hemen araya gireyim. Eğer başta otonom sürüş özellikleri olmak üzere otomobiller kendi başlarına -bir sürücünün aracı sürmesine ihtiyaç kalmaksızın- yolda gidebilecekse, bu şehirlerin de birtakım düzenlemelerden geçmesi anlamını taşıyor. Yollardaki alt yapı çalışmalarının bu doğrultuda düzenlenmesi, akıllı şarj istasyonlarının kurulması ve otonom araçların kendi kendini şarja takabilmesi için uygun çevresel yapılanmaların tamamlanması gibi pek çok gelişmeyi de beraberinde getirebilir. Belki de gelecekte şehirlere akıllı taksi durakları kurulacak ve birtakım mobil uygulamalar üzerinden bağlantıya geçilebilecek.

Sosyal dünya ile bağlantı sağlayan araç özelliklerinin geliştirilmesi

Bir düşünelim; otomobiliniz size en yakın kafeyi önerse ya da zevkinize uygun bir restoranda sizin için rezervasyon yaptırsa, nasıl olur? Ya da arkadaşlarınızla buluşma ayarlasa, arabaya bindiğinizde en sevdiğiniz dizinin kaldığınız bölümünü başlatsa? Siz keyifle buluşmalarınıza hazırlanırken veya dizinizi izleyip, müziğinizi dinlerken sizi istediğiniz yere götürse? Yani adeta bir eğlence merkezine dönüşse? Tüm bunlar, yakın gelecekte hayallerimizi süslemenin ötesine geçebilir. Bağlantılı araçlar, yani kendi internet erişimi olan ve verileri başka cihazlarla da paylaşabilen araçlar, otomobil dünyasının belki de gelecekte en çok parlayan yıldızı olabilir. Yalnızca yolculuk vadetmenin ötesinde bağlantılı araçlar, adeta kişisel mobil cihazlarımıza dönüşebilir.

Çoğu macerama tanıklık ettiğiniz Ford Mustang Mach-E de adeta benim eğlence merkezim. Araç içi iletişim ve eğlence sistemi olan Ford SYNC 4A ile konuşma, ses tanıma, kablosuz akıllı telefon entegrasyonu, sezgisel 15,5″ dokunmatik ekran ve çok daha fazlasını deneyimleyebiliyorum. Halihazırda gelişmiş teknolojinin keyfini sürebiliyor olsam da gelecekte bağlantılı araçlar bizi daha pek çok özelliği ile şaşırtacak diyebilirim.

Kısacası, otomobil dünyasının sıra dışı geleceğinde bizi bekleyen yepyeni heyecanlar var. Uçan arabalar yalnızca filmlerin unutulmaz bir parçası olarak mı hafızalarımızda kalır yoksa gerçekten de hayatımıza dahil olur mu bilinmez ama kesin olan bir şey varsa o da otomobil dünyasının hiç olmadığı kadar yenilik dolu olduğu. Kim bilir belki bir gün gökyüzünde bulutların arasında sıkışıp kaldığım bir trafikteyken size yazarım 🙂 Daha fazlası için yazılarımı ve Instagram hesabımı takip etmeyi unutmayın.

İlginizi çekebilir: Virtual Influencer’lar: Kim bu sıra dışı influencer’lar? Takip etmeniz gerekenler?

Sürdürülebilir çözümlerin izinde: VitrA’dan dünyanın ilk ve tek %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabosu

‘Biricik’ dünyamız günden güne artan çevreler baskılar ve azalan doğal kaynak sorunları ile karşı karşıya. İklim krizi, küresel ısınma, atık sorunları, hava kirliliği ve daha nice çevresel sıkıntı, hem dünyamızın hem de insanlığın geleceğini tehdit ediyor. Bu nedenle, sürdürülebilir yaşam alışkanlıklarına sahip olmanın önemi her zamankinden kat ve kat daha fazla. Böylesi bir gerçekliğin farkında olan tüm endüstrilerde de yenilikçi ve çevre dostu ürünlerin geliştirilmesi oldukça büyük bir öneme sahip. Bu bağlamda VitrA, büyük bir adım atarak çevreye saygısını ve döngüsel ekonomiye olan katkısını gözler önüne seriyor.



VitrA’dan bir ilk; %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabo

Çevresel ayak izlerini azaltma yolunda önemli adımlar atan VitrA, sektörün değişim öncülerinden biri olarak bizi yeni çevre dostu lavabosu ile tanıştırıyor. Dünyanın ilk ve tek %100* geri dönüştürülmüş seramik lavabosu özelliğini taşıyan bu lavabo, atık olarak kabul edilen malzemelere yeniden hayat veriyor. Yeni çevre dostu lavaboların içerik olarak yaklaşık %100’ü, kırık seramikler de dahil olmak üzere üretim sürecinde ortaya çıkan ve bertarafa giden atıklardan oluşuyor.

VitrA’nın sürdürülebilirlik konusundaki vizyon ve öncülüğünü yansıtan bu yenilikçi ve çevre dostu lavabolarla, seramik sektöründe sürdürülebilir tasarım konusunda da yeni bir standart ortaya çıkıyor. Tasarım harikası ve fonksiyonel bir ürün olmanın ötesinde geri dönüştürülmüş seramik lavabolar, çevresel bilinç ve sürdürülebilir yaşam tarzlarını da destekleyen güçlü bir mesaj taşıyor.

%30 oranında iyileşen küresel ısınma potansiyeli

ISO 14040:2006 ve 14044:2006 standartlarına uygun yapılan Yaşam Döngüsü Değerlendirmesi sonuçlarına göre, atıkların kullanılması çevresel etkilerden küresel ısınma potansiyelini %30 oranında iyileştiriyor. Geri dönüştürülmüş lavaboların üretilmesi sayesinde, ürün başına, daha az hammadde kullanılarak %36’lık iyileştirmeyle yaklaşık 5 kilogram hammadde tasarrufu ve %38 iyileştirmeyle 2,48 Kwh elektrik tasarrufu elde edilmesi hedefleniyor.

Sadece bir lavabo olma işleviyle kalmayan, çevresel sürdürülebilirliğe yönelik geniş bir vizyonu temsil eden bu ürün, çevreye duyarlı bir gelecek için atılmış çok büyük bir adım. Eczacıbaşı Yapı Gereçleri’nin çevre dostu lavabolarla benimsediği bu üretim yaklaşımı, döngüsel ekonomiye katkıyı da en üst seviyeye çıkarıyor.

Sürdürülebilir bir gelecek için hijyenik ve şık bir ilham kaynağı

Küresel ısınma potansiyelini iyileştiren, çevre dostu bir tasarım harikası olmasının ötesinde VitrA’nın geri dönüştürülmüş lavaboları, hijyen endişesini de ortadan kaldırıyor; çünkü bu lavabolar VitrA Hygiene teknolojisiyle kaplanıyor. Bakteri gelişimini %99,9 oranında önleyen VitrA Hygiene teknolojisi sayesinde, seramik lavaboların kullanımı sırasında yüzeye bulaşan bakteriler etkisiz hale geliyor. Böylece, bir numaralı önceliğimiz olan hijyenden ödün vermeden çevre dostu seçimler yapmak da kolaylaşıyor.



Ayrıca, her zevke, her alana uygun seçimler yapmak da yine VitrA ile oldukça kolay. Bilecik, Bozüyük’teki VitrA Üretim Kampüsü’nde geliştirilen yenilikçi çözümler sayesinde üretimine başlanan bu çevre dostu çanak lavabolar, ilk olarak mat bej renkte ve 5 formda tasarlanmış olsa da VitrA’nın geri dönüştürülmüş ürün gamına yeni ürün ve renklerin eklenmesi de planlanıyor.

VitrA %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabonun hikayesi, gelecekteki çevre dostu ürünler ve teknolojiler için de büyük bir ilham kaynağı. Daha sürdürülebilir bir dünya için gelecekte atılacak tüm adımlara şimdiden ilham olduğu kesin. Siz de yaşam alanlarınızı çevre dostu bir bilinç ile şekillendirmek ve bir eşi daha olmayan dünyamızın geleceği için önemli bir adım atmak istiyorsanız hemen tıklayıp VitrA %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabo çeşitlerini keşfedebilirsiniz.

* İçerik olarak yaklaşık %100’ü üretim sürecinde ortaya çıkan ve bertarafa giden atıklardan üretilmiştir.

* Bu içerik VitrA katkılarıyla hazırlanmıştır.

İlgili Makale