X

Doğuya giden en güzel yol: Unutulmaz Doğu Ekspresi yolculuğu

Aylardan Şubat’tı. İstanbul’da henüz kar yoktu; ama gideceğimiz memleket bembeyaz bir örtüyle kaplanmış bizi bekliyordu. İkimiz de acayip heyecanlıydık. Heyecanımızın asıl sebebi, yüreğimizi titreten Kars’ı görmek miydi, yoksa 25 saat yolculuk yapacağımız Doğu Ekspresi ile tanışacak olmamız mı?

İlgili yazı: Türkiye’nin pek bilinmeyen seyahat rotaları

İtiraf edeyim; Doğu Ekspresi ile tren yolculuğu, Kars gezisinden daha heyecan verici geliyordu bize. Hani tren seferi iptal edilse, uçakla Kars’a gitme fikri o kadar cezbetmeyecekti sanki bizi. Tabi gezi sonrası Kars’a aşık olduk, o ayrı!

Tren yolculuğu için heyecanlanıyoruz ama dürüst olmak gerekirse hakkında pek de birşey bilmiyoruz. Uzun bir yolculuk olacak ve harika manzaralar göreceğiz. Bir de yemekli vagonda, keyifli bir yemek yeme hayalimiz var, bu kadar.

Yolculuk yaklaşık 25 saat sürecek. Bunu bilmek bile yeterince heyecan verici. Her şeyin son sürat olduğu, çoğu yere uçakla gitmeye alışkın olduğumuz büyük şehir yaşamından sonra, bir şehre gidebilmek için 25 saat yolda olacak olmak enteresan geliyordu. Bu, sadece varmayı değil, yolda olmayı sevmeyi de gerektiriyordu. Yataklı vagonu tercih ederek biletlerimizi aldık.

Trenimizin gelmesine 1 saatten fazla zaman var. Gar lokantasına giriyoruz. İçerisi sıcacık, buz gibi Ankara havasında nasıl da iyi geliyor. Lokanta, zamanında Atatürk’ü ağırlamış, nostaljisini hala koruyor. Fonda tatlı bir müzik… Zarif bir beyefendi servis yapıyor bize. Karnımız epey aç; ama benim aklım trenin yemekli vagonunda. O yüzden tıka basa doyurmuyoruz karnımızı, birer çorba yeterli oluyor. Ah ne büyük hataymış bu meğer! Acı gerçekle birkaç saat sonra yüzleşecekmişiz de haberimiz yokmuş.

Garın kalabalığında biraz daha vakit geçirdikten sonra trenimizin geleceği perona gidip beklemeye başlıyoruz. Yolculuk başlangıçları zaten hep heyecanlı olur, tren iyice pekiştiriyor heyecanımızı. Hem soğuktan, hem sabırsızlıktan yerimde duramıyorum. 🙂

Doğu Ekspresi ile ilk karşılaşma

Ve nihayet Doğu Ekspresi o heybetli görüntüsü ve ‘Düt Düt’ sesiyle Ankara Garı’nı inleterek yanaşıyor perona. Hava buz! Karanlığın içinden parlak tepe ışığı ile sisler ve dumanlar arasından çıkıyor karşımıza tren. Sanki bizi alıp bir şehre götürecek bir araçtan daha fazlası. Belki bizi içsel bir yolculuğa çıkartacak veya zamanda gerilere götürecek, bilmiyorum. Öyle bir his işte.

Yataklı vagonda yerimizi buluyoruz. Minik bir otel odasını andırıyor. İçeri adımımızı atar atmaz seviyoruz burayı. İki geniş koltuk var yan yana. Kapanınca altlı üstlü iki yatak oluyor. Minik bir masa ve üstünde bavul koymak için genişçe bir raf var. Masanın altında mini bir buzdolabı ve yanında küçük bir dolap. İkişer tane meyve suyu ve kraker var ikram olarak. Minik bir lavabo, ayna, temiz el havlusu ve sabun…

Bizi o harika manzaralarla buluşturacak kocaman bir camımız var. Hemen altında ise boylu boyunca uzanan kalorifer peteği.

Biz odaya yerleşmeye çalışırken tren, düdük sesleri ve ufak sarsıntılarla hareket etmeye başlıyor. Her şeyi bırakıp, hemen cama yapışıyoruz. Ankara Garı’nda bizi uğurlayanlar varmış gibi el sallıyoruz uzunca bir süre. Yolculuğumuz tıngır mıngır sesler eşliğinde başlıyor. Saatler boyunca bize yuva olacak bu odayı iyice tanıdıktan sonra, aç karnımızı doyurmak için yemekli vagona gitmeye karar veriyoruz.

Yemeksiz – Yemekli vagon

Trenin son vagonundan baş tarafa doğru yürüyoruz. Vagonları birbirine bağlayan kapılar tıslaya tıslaya açılıyor ama yemekli vagona bir türlü varamıyoruz. Ve “Girilmez” yazısı ile trenin lokomotif kısmına geldiğimizi anlıyoruz.

Acı gerçekle yüzleşme zamanı: Bu trende yemekli vagon yok!

Yemekli vagon tadilat sebebiyle bir süreliğine kaldırılmış. Açız! Ve yanımızda 2-3 tane muz ve birkaç abur cuburdan başka hiçbir şey yok. Hadi yemekli vagon yok, belki büfe vardır diye umutlanıyoruz ama o da yok. Kompartıman görevlisi tekerlekli bir el arabasıyla bisküvi, kraker falan satıyor. Birkaç paket bisküvi alıp vagonumuza dönüyoruz. Geceye yetecek kadar yemeğimiz oldu; ama yolculuk 1 tam gün sürecek. Bunun daha sabahı var, öğleni var. İyice acıkacağız. Neyse, şimdilik karnımız tok, ‘Sabah ola hayrola’ deyip boşveriyoruz.

Harika manzaralara uyanmak

Gece uykumuz çok rahat geçiyor. Sabah 07:00 gibi açıyorum gözlerimi. Daha erken kalkıp gün doğumunu trende izlemek de güzel olurdu aslında. Uyandığımda Sivas Divriği civarlarından geçiyoruz ve manzara inanılmaz. Önümüzde koca bir gün var.

Yol boyunca dereler, tepeler, dağlar, göller geçiyoruz. Kars’a yaklaştıkça etraf daha da beyazlaşıyor. Bazen öyle anlar oluyor ki; bembeyaz, dümdüz bir ova uzanıyor önümüzde. Gökyüzünün beyazlığı ile buluşunca ufuk çizgisi eriyip gitmiş, sonsuz bir boşluk hissi kaplıyor içimizi.

Hani hep deriz ya; ‘Zaman akıyor’ diye. O uzun yol boyunca trenin kıvrıla kıvrıla, sakin ama seri bir biçimde akar gibi gitmesi bunu hatırlatıyor bize. Ama bu kez zaman duruyor ve biz içinden akıp gidiyoruz sanki.

O akışa rağmen, tren bize anda kalabilmenin mayhoşluğunu da yaşatıyor. Zira penceremizden görünen manzara her an değişiyor. Bir gördüğün yeri aynı açı ve aynı ışık ile tekrar görmen mümkün değil. Gördün gördün, aklın başka bir yere kaydığı an şimdiki an ve görüntü uçtu gitti önünden.

Yol boyunca, özellikle Kars’a yaklaştıkça, tilkiler görüyoruz karda gezinen. Her şey film gibi geliyor.

En son vagonda olduğumuz için şanslıyız; tren kıvrılırken en güzel kareler buradan yakalanıyor.

Bu büyülü yolculuk boyunca en sevdiğimiz şarkılar eşlik ediyor bize.

Koca bir beşik

Öyle tatlı bir ritmi var ki trenin, insanın uykusu geliyor. Tıngır mıngır sallanan bir beşik gibi. Neden bilmiyorum, ama rahatlatıcı bir etkisi var. Bu kadar uzun bir yolculuğun, bu denli konforlu geçeceğini düşünmemiştim.

Kars’a varış

Saatler süren sakin ve bir o kadar keyifli yolculuğumuz, harika anılarla yavaş yavaş sonlanıyor. Kompartıman görevlisinin sesiyle toparlanmaya başlıyoruz. Bir filmin son sahnesi veya rüyanın bitimi gibi. İyi ki yapmışız diyeceğimiz bir şey daha ekliyoruz kişisel tarihimize. Akşam 18:00 gibi Kars’a ayak basıyoruz. Cin gibiyiz; uykumuzu almış, dinlenmiş ve dinç. Kim der 25 saat boyunca trendeydik diye! 4 gün sonra yeniden buluşacağımız Doğu Ekspresi ile şimdilik vedalaşıp, seyahatin ilk kısmını tamamlıyoruz ve böylece Kars seyahatimiz başlamış oluyor.

İyi yolculuklar

Kar kış soğuk demeden, kendini Doğu Ekspresi ile yollara vuracak herkese şimdiden iyi yolculuklar… Ruhunuzu okşayacak, içinizi neşe dolduracak ve harika anılar biriktireceğiniz unutulmaz bir seyahat olur umarım.

“Tren güzergahı nasıldır?”, “Yataklı vagon fiyatı nedir?”, “Yataklı vagon haricindeki seçenekler nelerdir?”, “Trenin içi soğuk muydu?”, “Tuvaletler temiz miydi?”, “Güvende hissettik mi?”, “Yol boyunca internetimiz var mıydı?”, “Trende cağ kebabını nereden bulabilirsiniz?”, “Yolculuk boyunca kimlerle tanıştık ve karnımızı nasıl doyurduk?” sorularının cevaplarını da hikayenin devamında okuyabilirsiniz.

Kalkış noktası ve tren güzergahı

Tren güzergahı şöyle. Ankara > Kırıkkale > Kayseri > Sivas > Erzincan > Erzurum > Kars. Ara durakları da TCDD’nin sayfasından detaylıca inceleyebilirsiniz. Kalkış yeri Ankara Gar’ı. (Yazının devamında bununla ilgili önemli bir duyuru var.) Ankara’da yaşamıyorsanız, bu kısmı biraz zahmetli tabi İstanbul’dan kalkıp Ankara’ya gitmek. Yol boyunca; ‘Keşke İstanbul’dan trenle başlayabilseydik yolculuğa’ diye geçirdik aklımızdan. Evet, İstanbul-Ankara arasındaki otobüs yolculuğu bizi yordu; ama Doğu Ekspresi ile Kars seyahati buna fazlasıyla değdi.

Tren kalkış noktası hakkında önemli bilgi

Doğu Ekspresi kalkış noktası hakkında şöyle bir duyuru var: ‘Yol çalışmaları nedeniyle 11.07.2016 – 11.12.2017 tarihleri arasında Irmak – Kars – Irmak arasında işletilecektir. Ankara-Irmak arası ulaşım otobüslerle sağlanacaktır.”

Araştırdığım kadarıyla şöyle; Ankara’dan 18:00’de kalkması gereken tren için Ankara Garı’ndan otobüsler ile transferler sağlanıyor ve yolcular Irmak istasyonundan 19:28’de hareket eden trene biniyorlar. Dönüş yolculuğu da Ankara’da değil, Irmak istasyonunda son buluyor. (06:38) Yolcular oradan Ankara Garı’na yine otobüs ile transfer ediliyor. Sanıyorum otobüs için ekstra bir ücret ödemenize gerek yok.

Sefer saatleri ve yolculuğun süresi

Doğu Ekspresi Ankara’dan her gün 18:00’de kalkıyor ve yukarıda yazdığım şehirlerden geçerek Kars’a varması yaklaşık 25 saat sürüyor. Kars’tan dönüş ise 08:10’da. Seferler her gün yapılıyor. Biz hem gidiş hem dönüş için tren kullandık. Kars seyahatimiz biterken eve döneceğimiz için hüzünlenmek yerine, yeniden 1 günlük Doğu Ekspresi yolculuğumuz başlayacak diye havalara uçuyorduk. 🙂

Tek yön tercihi

Ama gün kısıtınız varsa ve tek yön tren, tek yön uçak ile yolculuk yapmayı planlıyorsanız, benim tavsiyem Ankara-Kars istikametini trenden yana seçmeniz. Hafızamda kaldığı kadarıyla manzaraların gidişte bizi daha çok etkilediğini söyleyebilirim. Belki de ilk olduğu içindir, emin değilim.

Bir başka sebebi de şu olabilir; Ankara’dan trene bindiğimizde hava kararmıştı. Sabah gün ışığıyla uyandığımızda Sivas civarından geçiyorduk ve artık yavaş yavaş beyaz örtü bizi selamlıyordu. Camı araladığımızda içeri buz gibi ve inanılmaz taze bir hava doldu, içimiz aydınlandı. Uzun lafı kısası o an yaşadığımız neşe ve huzur bambaşkaydı.

Dönüş yolcuğumuz ise dolunaya denk gelmişti. Gece boyunca dağların arasında bir görünüp bir kaybolan dolunayı izleyerek mest olmuştuk.

Tren bileti

Tren biletini TCCD’nin sayfasından ve telefonla alabilirsiniz. https://yolcu.tcdd.gov.tr/ veya 444 8 233

Seçenekler:

Benim favorim yataklı vagon. Yataklının haricinde şöyle seçenekler var:

Pulman: Normal tren koltuklarından oluşan vagonlar. Bu kadar uzun bir seyahat için konforlu olacağını düşünmüyorum.

Örtülü kuşetli: Oda şeklinde, sanıyorum 4 kişilik ve koltuklar kapanarak ranza şeklinde yatak olabiliyor. Yataklı vagon gibi kapısı var mı, varsa kapı kilitlenebiliyor mu bilgim yok açıkçası.

Kompartımanlı Vagon: Kompartımanlı vagonu web sitesinde okudum; ama bizim bindiğimiz trende böyle bir vagon yoktu.

Yemekli vagon: Ahh o yemekli vagon yok mu, yaktı bizi! 25 saat boyunca aç kalmamak için yazının tamamını okuduğunuzdan emin olun 🙂

Tuvaletler: Her vagonda tuvalet var. Yataklı vagondaki tuvalet gayet temizdi. Ancak Erzincan civarlarından itibaren hava sıcaklığının iyice düşmesiyle sular borularda dondu. Gün boyu kullanımdan ötürü inmeye yakın tuvalet kağıdı vs. bitebiliyor. Önerim; yanınızda ıslak mendil, peçete, 1 şişe su bulundurmanız.

Yataklı vagonda neler var?

Yazıda anlattıklarımı listeyeyim;

  • İki tane geniş koltuk,
  • Koltuklar kapanınca altlı üstlü 2 yatak,
  • Temiz çarşaf, yastık kılıfı ve battaniye,
  • Masa ve dolap,
  • Mini buzdolabı (Bizimki çok iyi çalışmıyordu),
  • İkram olarak ikişer meyve suyu ve kraker,
  • 2 adet priz (Biri bozuktu. Yanınıza mobil batarya almanız iyi olur.),
  • Minik bir lavabo, ayna, 2 tane temiz el havlusu ve sabun,
  • Ufak bir çöp kutusu (Yedek çöp poşeti almanız iyi olur, çöp kutusu epey küçük),
  • Bavul koymak için genişçe bir raf (İki kişi bavul ve kamera çantalarımızı rahatlıkla yerleştirebildik.),
  • 2 adet otel terliği (Sürekli ayakkabıyla oturmak için hem uzun bir yolculuk, hem de içerisi çok sıcak),
  • Kocaman bir cam (Güvenlik sebebiyle sadece tepe kısmındaki ince bölüm içeri doğru yarım açılabiliyor).
Yataklı vagon fiyatı:

Yataklı vagon için Ankara-Kars 2 kişi gidiş dönüş toplam 372 TL ödedik.

Oda Sıcaklığı: Yolculuk boyunca odamız hep çok sıcaktı. Trenin diğer kısımları bu kadar sıcak mıdır bilmiyorum. Dışarıda hava eksi derecelerde iken biz vagonda kısa kollu tişörtlerle oturuyorduk. Kar havasını içimize doldurmak için camı açıp dursak da içerinin ısısı hiç kaybolmadı. Çocukla gitmeyi düşünenler için bu bilgi önemli olabilir.

Güvenlik: Doğu Ekspresinin geneli hakkında kesin bir şey söyleyemem. Dikkatli olmak gerekir tabi ki ama yataklı vagonda bizi tedirgin eden tek bir şey olmadı. Odamızın kapısını içeriden kilitledik ve gönül rahatlığıyla uyuyabildik.

Ayrıca kompartıman görevlisi gece boyunca yataklı vagonu, trenin diğer vagonlarından ayıran kapıyı da kilitliyor. Böylece aslında koca bir trenle değil, tek bir vagonla yolculuk yapmış gibi oluyorsunuz. Bu da 10 odadan, maksimum 20 kişi ediyor.

Temizlik: Odamız gayet temizdi. Temizlik hassasiyeti kişiden kişiye göre değişir tabi ama bizce gayet iyi durumdaydı. Kompartıman görevlisi yolculuk başladıktan yaklaşık yarım saat sonra gelip müsaade isteyerek yatak çarşaflarını ve yastık kılıflarını yerleştirdi. Bembeyaz pamuklu çarşaflar deterjan kokuyordu. Ama yine de bu konuda hassassanız yastık kılıfı vs. götürmek iyi olabilir.

Çevrimdışı 50 saat

Trende wifi yok, telefon ve internet de yol boyunca neredeyse hiç çekmiyor. Bu başta rahatsız edici gelebilir ama öyle büyük bir nimet ki aslında. Sadece size ait koskoca 25 saat. Dönüşü de ekleyin 50 saat. Biz yanımızda kitap, dergi götürmüştük ama dışarıyı izlemekten ve sohbet etmekten, bir şeyler okumaya sıra gelmedi.

Tren ahalisi ve sosyalleşme:

Gece boyu diğer kompartımanlardan hiç ses gelmedi. Ortalıkta gezinen kimseler de yoktu. Sabah uyanıp fotoğraf çekmek için odadan çıkınca kaynaşmaya başladık diğer yolcularla.

Tanıştığımız herkes gezgin. Türk de var yabancı da. Bizim gibi gezmeyi seven 3 arkadaş; Orçun, Erdem ve Buket ile tanıştık. Erzurum’da ineceklermiş, bizim yemekli vagon hikayemizi duyunca yemeklerini bizimle paylaştılar, sağ olsunlar. Sarmalar, börekler, kekler… Kibarlık yapıp yok diyecek halde değildik tabi, kabul ettik. 🙂 Dönüş yolculuğunda ise çok tatlı bir aile ile tanıştık. Dünyalar güzeli üç küçük kızları vardı. İkisi ikiz. Yol boyu gırgır yaptık kızlarla. Ailecek komşuculuk oynadık. Biz onları çaya çağırdık, onlar bizi kahveye davet etti. Gidiş yolculuğundaki açlık korkusunun acısını çıkarırcasına yeyip içtik.

Siz siz olun yanınızda sarmanızı, kekinizi, böreğinizi götürmeyi unutmayın. Yataklı vagonun odalarında priz de var. Minik kahve makinalarını çalıştıracak kuvvette. Su ısıtıcısı olarak kullanıp çay/kahve yapabilirsiniz. Dönüş yolunda hazırlıklıydık oradan biliyorum. 🙂

Bir de Erzurum ve Sivas’ta tren garına sipariş getiren kebapçılar varmış, biz döndükten sonra Kars’ta tanıştığımız arkadaşlardan duymuştuk. Erzurum’a yaklaşırken cağ kebabı sipariş edebilir, tren durduğunda kapıdan siparişinizi alabilirsiniz. Trenden inmeye kalkmayın sakın, garda çok kısa süre kalıyor çünkü. 🙂

Kaç zamandır aklınızda olan bu yolculuğu bu kış ertelemeyin. Haydi alın yanınıza sevdiğiniz birini -yalnız da çok güzel olur tabi ki- ve düşün yollara. 🙂 Şimdiden bol şans ve iyi eğlenceler!

Photo Credit: Ahmet Ardal 

Seval Yılmaz: İstanbul’da doğdum, büyüdüm. Üniversiteyi Eskişehir’de okudum. Bir süre İspanya’da yaşadım. Uzun yıllar sivil toplum kuruluşlarında ve firmalarda eğitmenlik yaptım. Şimdilerde ise boyaların ve renklerin büyülü dünyasındayım. Çizip boyadıklarım ve tasarladıklarım, aşkla yürüdüğüm bir yola dönüştü. Çalışmalarımı @miniminidesign instagram hesabından görebilirsiniz. Kendimi bildim bileli yazı yazarım. Son zamanlarda hayata dair, her telden yazdığım yazılarım bir araya geldi ve www.sevalyilmaz.com oluştu. Hayatı sade yaşamayı, az eşyayı, yogayı, temizlik ve bakım ürünlerimi kendim yapmayı, fotoğraf ve video çekmeyi, kamp kurmayı, denizi ve ormanı, her mevsimi, öğlen kestirmelerini ve gün ortası kahvesini, işini aşkla yapan insanları seyretmeyi ve insan hikayeleri dinlemeyi, doya doya yaşamayı, insan olmayı, içinde güzellik, naiflik ve aşk olan her şeyi çok seviyorum.

Güne lezzetli bir başlangıç için kahvaltılık tarifler

Ne demiş şair; kahvaltının mutlulukla bir ilgisi olmalı. Sizce de öyle değil mi? Günün ilk öğününün, bize gün boyu yetecek kadar neşe ve enerji kaynağı olması gerekmiyor mu? İster sabahın çok erken saatlerinde ister öğlene yakın olsun, fark etmez; günün ilk öğünü her zaman çok önemli. Çünkü günün geri kalanını etkileyen, o günün ne kadar kaliteli bir gün olduğunu belirleyen en önemli faktörlerden biri; güne neler yiyerek başladığımız…



Ancak hepimiz biliyoruz ki, klasik kahvaltı tarifleri zamanla sıkıcı hale gelebiliyor. Yumurta, peynir, zeytin güzel bir başlangıç olsa da her gün aynı şeyleri yemek hayatlarımızda monotonluk yaratabiliyor. Dolayısıyla biraz daha yaratıcı alternatiflere ihtiyacımız var. Ama bir yandan da yoğun tempomuza ayak uydurabilmek için pratik ve besleyici olmalı. Tabii lezzetten de ödün vermek olmaz. İşte tam da bu noktada lezzeti ile, pratikliği ile, besleyiciliği ile kahvaltıların yıldızı müsli karşımıza çıkıyor. İşte müsli kullanarak hazırlayabileceğiniz lezzetli ve sağlıklı kahvaltılık tarifler:

Müslili Ekmek

Eğer kahvaltıda değişiklik yapmak ve lezzet ile besleyici değeri bir arada sunan bir alternatif arıyorsanız, müslili ekmek tam size göre. Klasik ekmek tariflerine göre çok daha zengin ve doyurucu bir seçenek sunan bu kahvaltılık tarifi, aynı zamanda çok daha lezzetli, çok daha eğlenceli. Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli’nin içeriğindeki kızılcık, kuru üzüm, elma ve marakuyalı özel karışım sayesinde enerjik bir sabaha doyurucu dilimlerle merhaba diyebilirsiniz.

Malzemeler:

Hamuru için:

  • 1 su bardağı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 2-3 tatlı kaşığı Dr. Oetker Aktif Maya
  • 0,5 çay bardağı süt
  • 4-4,5 su bardağı un
  • 0,5 çay bardağı toz şeker
  • 1 su bardağı ılık süt
  • 1 yumurta
  • 100 gram yumuşak margarin

Üzeri için:

  • 2-3 yemek kaşığı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 1 yemek kaşığı su

Hazırlanışı:

  • Mayayı bir kaseye alın ve üzerine yarım çay bardağı ılık sütü ilave edin. Kaşık ile birkaç kez karıştırıp 10-15 dakika bekletin.
  • Unu derin bir kaba eleyin ve üzerine beklettiğiniz mayayı ilave edin. Toz şeker, süt, yumurta ve margarini ilave edip iyice yoğurun. Üzerini kapatıp ılık ortamda 40-45 dakika bekletin.
  • Süre sonunda mayalanan hamura 1 su bardağı meyveli müsliyi ekleyin ve yoğurun. Hamuru yuvarlayıp pişirme kağıdı serilmiş fırın tepsisine alın. Üzerine su sürüp meyveli müsli serpin ve 20 dakika bekletin.
  • Fırını belirtilen dereceye ayarlayıp ısınması için önceden açın. (Alt-üst pişirme: 170 °C, Turbo pişirme: 160 °C)
  • Hamurun üzerini keskin bıçak ile 3-4 yerinden 1 cm derinliğinde kesin ve 25-30 dakika pişirin.
  • Fırından çıkarıp soğutun. Dilimleyerek servis yapın.

Çikolatalı Çıtır Smoothie Bowl

Kahvaltıda kendinizi şımartmak ve güne ‘bomba’ gibi başlamak istiyorsanız, tatlı bir kahvaltılık tarifi tam size göre olabilir. Çıtır tahıl ve çikolata parçacıkları içeren Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli ile çok pratik ve çok lezzetli bir kahvaltılık bowl hazırlayabilirsiniz.

Malzemeler:

  • 2 yemek kaşığı Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli
  • 1 adet olgun muz
  • ½ avokado
  • 1 yemek kaşığı kakao tozu
  • 1 su bardağı badem sütü

Hazırlanışı:

  • Olgun muzu, avokadoyu, kakao tozunu ve badem sütünü blender’a alın. Pürüzsüz bir kıvam alana kadar yüksek hızda karıştırın.
  • Elde ettiğiniz smoothie karışımını bir kaseye aktarın ve kahvaltılık bowl için tabanı hazırlayın.
  • Smoothie tabanın üzerine çıtır çıtır Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli’yi ekleyin. Ve harika kahvaltı kaseniz hazır.

Portakallı Muzlu Müslili İçecek

Kahvaltılarınızı bir sonraki seviyeye taşımaya hazırsanız, Dr. Oetker Vitalis Bal Bademli Çıtır Müsli ile tanışın. Bu benzersiz müsli, sadece lezzetiyle değil, aynı zamanda sağlık açısından sunduğu faydalarla da kahvaltılarınızın vazgeçilmezi olmaya aday. Hem lif hem de Vitamin B1, demir ve magnezyum gibi önemli besin öğeleri açısından zengin olan bu müsli ile harika bir kahvaltılık içecek hazırlayabilir, güne başlarken ihtiyacınız olan enerjiyi ve besinleri alabilirsiniz:



Malzemeler:

  • 50 g Dr. Oetker Vitalis Bal Bademli Çıtır Müsli
  • 1 poşet Dr. Oetker Şekerli Vanilin
  • 2 adet muz
  • 2-3 dilim ayıklanmış ve zarları çıkarılmış portakal dilimleri
  • 2 su bardağı buzdolabında soğutulmuş süt
  • 2 yemek kaşığı bal

Hazırlanışı:

  • Muzları soyup iri parçalara kesin ve mutfak robotuna alın.
  • Üzerine portakal dilimleri, süt, bal ve şekerli vanilini ilave edip meyveler ezilinceye kadar karıştırın.
  • Hazırladığınız içeceği bardaklara alın. Üzerlerine çıtır müsliyi ekleyip kaşık ile karıştırın.
  • Buzdolabında 30 dakika bekletip servis yapın.

Meyveli Mini Kahvaltılık Muffin

Güne başlarken modunuzu yükseltecek, enerjinizi yerine getirecek ve ihtiyacınız olan besin öğelerini almanızı sağlayacak ve tüm bunları yaparken de eğlenceli bir hale çevirecek muffinlere kim hayır diyebilir ki… Siz de demezseniz, Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli ile harika bir kahvaltılık hazırlayabilirsiniz.

Malzemeler:

  • ½ su bardağı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 1 paket Dr. Oetker Hamur Kabartma Tozu
  • 1 su bardağı tam buğday unu
  • 2 yemek kaşığı bal
  • ½ su bardağı süt
  • 1 yemek kaşığı tereyağı
  • 1 adet yumurta
  • 1 adet mini muffin tepsisi

Hazırlanışı:

  • Fırını 180 derecede önceden ısıtın ve mini muffin tepsisini yağlayın.
  • Bir kasede tam buğday unu, Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli ve kabartma tozunu karıştırın.
  • Başka bir kapta süt, eritilmiş tereyağı ve yumurtayı çırpın. Islak malzemeleri kuru malzemelerin üzerine dökün ve karıştırın.
  • Hazırladığınız kek harcını mini muffin kalıplarına eşit miktarda bölün. Her bir kalıbı üçte iki oranında doldurmanız yeterli olacaktır, böylece kabardığı zaman da yeteri kadar alan kalacaktır.
  • Yaklaşık 20 dakika kadar pişirdikten sonra fırından çıkarın, birkaç dakika beklettikten sonra servis edebilirsiniz.

Bonus: Çabasız ve lezzetli kahvaltılar

Eğer daha hızlı bir şekilde lezzetli, pratik ve doyurucu kahvaltılık tarifler hazırlamak istiyorsanız, fazla çaba harcamadan da eğlenceli kahvaltılar yapabilirsiniz. Müslinizi ister sütle ister yoğurtla karıştırın; üzerine meyve, bal, biraz da kuruyemiş ekleyin ve voila! Enfes kahvaltınız hazır… Ama bir dakika; zaten eklenmişi var 🙂 Dr. Oetker Vitalis’in lezzetli, doyurucu ve sağlıklı dünyası ile klasik kahvaltılar yerine daha enerjik tariflerle güne başlayabilirsiniz.

Sağlıklı ve dengeli beslenmeyi, ‘sıkıcı’ kalıplardan çıkarmak ve her güne büyük bir neşe ile başlamak istiyorsanız Dr. Oetker Vitalis, kahvaltılarınızın vazgeçilmezi olacak. Üstelik sadece kahvaltılarınızın da değil; ara öğünlerinizde de lezzetli atıştırmalıklar olarak tüketebilirsiniz. Bu çıtır lezzetler, gününüzün her saatine enerji ve neşe katacak!

Siz de Dr. Oetker Vitalis’Dr. Oetker Vitalis’Dr. Oetker Vitalis’in Multi Meyveli Çıtır Müsli, Bal Bademli Çıtır Müsli ve Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli çeşitlerinden dilediğinizi seçebilir, güne en sevdiğiniz lezzetle harika bir başlangıç yapabilirsiniz.

*Bu yazı Dr. Oetker katkılarıyla hazırlanmıştır.

Hayatın küçük tatlı sürprizlerini L’Occitane Almond Shower Oil ile yakalayın

Hayat, beklenmeyen güzelliklerle dolu bir dans gibi; eğer görmeyi, fark etmeyi bilirsek hayatın şaşırtıcı güzellikteki tatlı anlarını sık sık yakalayabiliriz. Bazen uzun zamandır görmediğimiz bir arkadaşımızla yolda karşılaştığımız, bazense tatlı bir yağmurun ardından çıkan gökkuşağını gördüğümüz o ‘an’da gizli olabilir mutluluk. Bu, beklenmedik ama her zaman iyi hissetmemizi sağlayan hoş sürprizler, hayatın şaşırtıcı güzellikteki anlarından yalnızca birkaçı olsa da tüm gün yüzümüzü güldürmeye yetebilir.



Yakalamak için istekli olursak hayatın monoton akışına biraz olsun ara vermemizi sağlayan ve yaşamın ne kadar büyüleyici olduğunu hatırlatan pek çok tatlı sürpriz bulabiliriz. Tıpkı L’Occitane Almond Shower Oil’in su ile buluştuğunda yağ kıvamından köpüğe dönüşen sürprizli formu gibi.

Sürprizlerle dolu keyif veren bir deneyim

Mutluluk veren, keyif dolu ve sürprizli anlar dediğimizde şüphesiz ki kendimize ayırdığımız zamanların önemi ve yeri çok büyük. Çünkü, günlük hayatın koşturması içerisinde kendimizi şımartabildiğimiz, bedenimizin ve zihnimizin ihtiyaçlarını karşılayabildiğimiz bu özel anlar, monotonluğun içinden bize göz kırpan küçük sürprizler gibi. Özellikle de kişisel bakım ritüellerini taçlandıran L’Occitane Almond Shower Oil ile sürprizlerin hiç sonu yok. Bu özel duş bakım yağı, suyla buluştuğu anda değişen formu ile bize sıradan görünen anları bile özel kılan küçük sürprizler sunuyor.

Almond Shower Oil’in içeriğindeki badem yağı, su ile birleştiğinde anında yoğun keyif verici bir köpüğe dönüşüyor, bize de tatlı küçük sürprizlerle dolu dokunuşların cildimizde bıraktığı o yumuşacık etkinin keyfini sürmek kalıyor. Tabii, o tatlı ve küçük sürprizler Badem Duş Yağı’nın yalnızca köpüren özel formülünde saklı değil, kokusu da bambaşka bir heyecan.

Kokuların duyuları harekete geçiren büyülü dünyası

Bazen sizin de bir kokunun esintisiyle geçmişe doğru kısa bir yolculuğa çıktığınızı hissettiğiniz oluyor mu? Kabul edelim, hayatın içindeki tatlı sürprizli anlarda kokuların da etkisi oldukça büyük. Belki çocukluğunuzdan keyifli bir anı hatırlatan nostaljik bir koku, belki gençliğinizde kullandığınız eski bir parfümün rüzgarla karışmış hali, belki de taze biçilmiş çimlerin havada dağılan dansı… Kokular da sürprizli anların başrol oyuncusu olabiliyor.



Tıpkı, Almond Shower Oil’in tatlı bademin mis kokusunu cildimizde bırakması gibi. Üstelik vegan içeriği ile tüm cilt tiplerine de uygun olan bu bakım yağı, duyuları harekete geçiren büyülü bir dünyanın da kapısını aralıyor. Hayatın bitmeyen telaş ve karmaşasında her şeyden biraz da olsa uzaklaşıp, o büyülü dünyaları keşfetmek hepimizin ihtiyacı değil mi? Daha fark edilmeyi bekleyen onca tatlı sürpriz varken…

Şaşırtıcı üçlü etki

Köpüren özel formül, büyülü dünyalara açılan mis badem kokusu, tabii bir de şaşırtıcı üçlü etki. L’Occitane Almond Shower Oil ile hayatın sürprizlerle dolu anlarını yakalamak çok kolay. Özel vegan formülü, cildi hem temizliyor hem nemlendiriyor hem de onarıyor. Bu üç etkiyi bir arada bulabilmek de en tatlı sürprizlerden biri.

Badem Duş Yağı, özel köpük yapısı ile cildi temizliyor, içeriğindeki omega 6 ve 9 bakımından zengin tatlı badem yağı ve üzüm çekirdeği yağı ile ilk kullanımda nemlendirme etkisi sağlıyor ve cildi besleyerek ışıl ışıl bir görünüme kavuşturuyor.

Elbette, hayatta daha yakalanmayı bekleyen pek çok şaşırtıcı tatlı an var. Bazıları, bir anda karşımıza çıksa da bazen de bu anları biz yaratabiliriz. Bakım rutinlerimize L’Occitane Almond Shower Oil’i eklemek, tanımadığımız birine iltifat etmek ya da sevdiğimiz birine uzun zamandır istediği bir şeyi satın almak, hayatımızda o tatlı sürprizleri artırmaya ve yaşamın keyfini doyasıya çıkarmaya yardımcı olabilir.

Hiç vakit kaybetmeden birinden başlamak istiyorsanız hemen tıklayıp sürprizlerle dolu L’Occitane Almond Shower Oil dünyasını keşfedebilirsiniz.

Sıra dışı bir gelecek: Otomobil dünyasında bizi neler bekliyor?

Teknolojinin, yapay zekanın ve çevre bilincinin hızla geliştiği günümüzde otomotiv dünyası da bu gelişmelerden geri kalmıyor ve inovasyonlarla ve merakla dolu bir sektöre dönüşüyor. Son yıllarda elektrikli araçlar, otonom sürüş özellikleri, akıllı yol çözümleri gibi konularla pek çok gelişime imza atan otomobil dünyasında gelecekte bizi daha nelerin beklediği büyük bir merak konusu. Hepsi çok heyecan verici olsa da en çok merak edilen sorulardan ve benim de heyecanla beklediğim gelişmelerden biri; uçan arabaların hayatımıza girip girmeyeceği 🙂 Uçan arabalar yakın zamanda hayatımıza dahil olur mu bunu bilmiyorum ama otomotiv endüstrisinin geleceği hakkında kendi perspektifimden ele alacağım pek çok konu var. Gelin, benim de bir parçası olduğum bu sıra dışı gelecekte bizi neler bekliyor olabilir birlikte bakalım.



Elektrikli otomobillerin hızlı yükselişi

Geçtiğimiz yıllarda pek çok otomobil markası, yakın gelecekte elektrikli araç üretimine ağırlık vereceğini açıklamıştı, hatta dünya çapında tamamen elektrikli araç üretimine geçmeyi planladığını belirten markalar da var. Elektrikli araçların hayatımıza dahil olması çok yeni bir gelişme olmasa da yaygınlaşması ve popülerliğinin artması son zamanlarda daha bir artış gösterdi. Gelecekte de elektrikli araçların üretiminin ve kullanıcısının artması sektörünün en beklenen gelişmeleri arasında.

Bildiğiniz gibi ben de elektrikli otomobil tutkunlarından biriyim ve sık sık sizlerle Instagram hesabımdan %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E ile olan maceralarımı paylaşıyorum 🙂 Konumuza dönecek olursak; fosil yakıt tüketimini azaltmak ve karbon emisyonlarını düşürmek için ülkelerin elektrikli araç kullanımına yönelik teşviklerini artırması da beklenenler arasında. Ayrıca, batarya teknolojisinde yeni ilerlemeler, elektrikli araçların menzillerinin artırılması, şarj altyapılarının geliştirilmesi de yine yakın gelecekte bizimle olacağa benziyor.

Sürdürülebilir ve çevre dostu çözümler

Elektrikli araçların yükselişi, otomobil dünyasının geleceğinde beklenen tek çevreci haber değil. Doğa dostu yaklaşımlar ve sürdürülebilir çözümlerle dolu yenilikler de ufukta. Pek çok sektörün son yıllarda önemli bir gündem maddesi haline gelmiş olan çevre bilinci, otomotiv dünyası için de önemli bir konu. Geri dönüştürülmüş malzemelerden üretilen iç dizayn ekipmanları, doğa dostu kumaşların kullanımı, üretim aşamasında yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı, daha az karbon salımı yapan motor teknolojileri ve daha nice gelişme, otomotiv dünyasının beklenenleri arasında.

Sektörde yeşil devrim adını verebileceğimiz daha pek çok gelişmenin damga vurması da olası. Araçların iç tasarımdan üretim süreçlerine kadar geniş bir yelpazede sürdürülebilir çözümler, otomobillerin gelecekteki dünyasını ve tabii ki dünyamızı taçlandıracak gibi. Bir çevreci olarak hızla yaygınlaşmasını görmek istediğim gelişmelerden birisi kesinlikle sürdürülebilir çözümler.

Otonom sürüş özelliklerinde ilerlemeler

Ve tabii ki otonom sürüş özelliklerinden bahsetmemek olmaz. Beni belki de en çok heyecanlandıran konulardan bir diğeri. Hani şu sürücüsüz giden otomobiller var ya, işte tam da onlardan bahsediyorum. Yakın bir gelecekte belki de araçların şoför koltukları hep boş kalacak. Olamaz mı? Bu, çok gerçekçi bir senaryo olmasa da şu an için benzer senaryolarla sık sık karşılaşacağız gibi. Çünkü pek çok dünya devi otomobil ve teknoloji firması, otonom araçlar alanında büyük yatırımlar yapıyor. Ancak, tam otonomiye ulaşmak için biraz daha geleceği beklemek gerekecek. Çünkü birtakım zorlukları aşabilmek için yeni teknolojilerin geliştirilmesi bekleniyor.

Özellikle büyük şehirlerdeki yoğun ve karışık trafik senaryoları, yasal düzenlemeler, kişisel hakların korunması, uygun yol ve altyapı çalışmalarının tamamlanması gibi pek çok faktör var. Yine de bu konudaki çalışmaların hız kazanması ve otonom sürüşün farklı seviyelerinin piyasaya sürülmüş olması, otonom sürüş teknolojilerinin potansiyelini gösteriyor. Gelecekte tam otonom seviyeye de erişilmesi mümkün.



Otonom özelliklerin yanı sıra farklı sürüş modları da ufukta. Hatta, ben şimdiden %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E  ile bu modları deneme fırsatına sahibim 🙂 Mustang Mach-E, sürüş deneyimini kişisel isteklere göre uyarlıyor; Aktive, Whisper ve Untamed modları sayesinde motor seslerini, ortam aydınlatmasını ve hatta aracın tepki verme hızını kişiselleştirmek mümkün. 

Akıllı şehirlerin kurulması

Otonom sürüş özellikleri, farklı sürüş modları, otomobil ve yapay zeka teknolojisindeki gelişmeler, yalnızca bireysel kullanımla sınırlı kalmayacak muhtemelen. Ve önemli bir toplumsal gündem haline de gelecek. Bu da akıllı şehirler gibi bir konseptin hayatımıza girmesi anlamını taşıyabilir. Şehirlerin, otomobillerin geleceği ile ne ilgisi var ki diye düşünmeye başlamadan hemen araya gireyim. Eğer başta otonom sürüş özellikleri olmak üzere otomobiller kendi başlarına -bir sürücünün aracı sürmesine ihtiyaç kalmaksızın- yolda gidebilecekse, bu şehirlerin de birtakım düzenlemelerden geçmesi anlamını taşıyor. Yollardaki alt yapı çalışmalarının bu doğrultuda düzenlenmesi, akıllı şarj istasyonlarının kurulması ve otonom araçların kendi kendini şarja takabilmesi için uygun çevresel yapılanmaların tamamlanması gibi pek çok gelişmeyi de beraberinde getirebilir. Belki de gelecekte şehirlere akıllı taksi durakları kurulacak ve birtakım mobil uygulamalar üzerinden bağlantıya geçilebilecek.

Sosyal dünya ile bağlantı sağlayan araç özelliklerinin geliştirilmesi

Bir düşünelim; otomobiliniz size en yakın kafeyi önerse ya da zevkinize uygun bir restoranda sizin için rezervasyon yaptırsa, nasıl olur? Ya da arkadaşlarınızla buluşma ayarlasa, arabaya bindiğinizde en sevdiğiniz dizinin kaldığınız bölümünü başlatsa? Siz keyifle buluşmalarınıza hazırlanırken veya dizinizi izleyip, müziğinizi dinlerken sizi istediğiniz yere götürse? Yani adeta bir eğlence merkezine dönüşse? Tüm bunlar, yakın gelecekte hayallerimizi süslemenin ötesine geçebilir. Bağlantılı araçlar, yani kendi internet erişimi olan ve verileri başka cihazlarla da paylaşabilen araçlar, otomobil dünyasının belki de gelecekte en çok parlayan yıldızı olabilir. Yalnızca yolculuk vadetmenin ötesinde bağlantılı araçlar, adeta kişisel mobil cihazlarımıza dönüşebilir.

Çoğu macerama tanıklık ettiğiniz Ford Mustang Mach-E de adeta benim eğlence merkezim. Araç içi iletişim ve eğlence sistemi olan Ford SYNC 4A ile konuşma, ses tanıma, kablosuz akıllı telefon entegrasyonu, sezgisel 15,5″ dokunmatik ekran ve çok daha fazlasını deneyimleyebiliyorum. Halihazırda gelişmiş teknolojinin keyfini sürebiliyor olsam da gelecekte bağlantılı araçlar bizi daha pek çok özelliği ile şaşırtacak diyebilirim.

Kısacası, otomobil dünyasının sıra dışı geleceğinde bizi bekleyen yepyeni heyecanlar var. Uçan arabalar yalnızca filmlerin unutulmaz bir parçası olarak mı hafızalarımızda kalır yoksa gerçekten de hayatımıza dahil olur mu bilinmez ama kesin olan bir şey varsa o da otomobil dünyasının hiç olmadığı kadar yenilik dolu olduğu. Kim bilir belki bir gün gökyüzünde bulutların arasında sıkışıp kaldığım bir trafikteyken size yazarım 🙂 Daha fazlası için yazılarımı ve Instagram hesabımı takip etmeyi unutmayın.

İlginizi çekebilir: Virtual Influencer’lar: Kim bu sıra dışı influencer’lar? Takip etmeniz gerekenler?

Sürdürülebilir çözümlerin izinde: VitrA’dan dünyanın ilk ve tek %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabosu

‘Biricik’ dünyamız günden güne artan çevreler baskılar ve azalan doğal kaynak sorunları ile karşı karşıya. İklim krizi, küresel ısınma, atık sorunları, hava kirliliği ve daha nice çevresel sıkıntı, hem dünyamızın hem de insanlığın geleceğini tehdit ediyor. Bu nedenle, sürdürülebilir yaşam alışkanlıklarına sahip olmanın önemi her zamankinden kat ve kat daha fazla. Böylesi bir gerçekliğin farkında olan tüm endüstrilerde de yenilikçi ve çevre dostu ürünlerin geliştirilmesi oldukça büyük bir öneme sahip. Bu bağlamda VitrA, büyük bir adım atarak çevreye saygısını ve döngüsel ekonomiye olan katkısını gözler önüne seriyor.



VitrA’dan bir ilk; %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabo

Çevresel ayak izlerini azaltma yolunda önemli adımlar atan VitrA, sektörün değişim öncülerinden biri olarak bizi yeni çevre dostu lavabosu ile tanıştırıyor. Dünyanın ilk ve tek %100* geri dönüştürülmüş seramik lavabosu özelliğini taşıyan bu lavabo, atık olarak kabul edilen malzemelere yeniden hayat veriyor. Yeni çevre dostu lavaboların içerik olarak yaklaşık %100’ü, kırık seramikler de dahil olmak üzere üretim sürecinde ortaya çıkan ve bertarafa giden atıklardan oluşuyor.

VitrA’nın sürdürülebilirlik konusundaki vizyon ve öncülüğünü yansıtan bu yenilikçi ve çevre dostu lavabolarla, seramik sektöründe sürdürülebilir tasarım konusunda da yeni bir standart ortaya çıkıyor. Tasarım harikası ve fonksiyonel bir ürün olmanın ötesinde geri dönüştürülmüş seramik lavabolar, çevresel bilinç ve sürdürülebilir yaşam tarzlarını da destekleyen güçlü bir mesaj taşıyor.

%30 oranında iyileşen küresel ısınma potansiyeli

ISO 14040:2006 ve 14044:2006 standartlarına uygun yapılan Yaşam Döngüsü Değerlendirmesi sonuçlarına göre, atıkların kullanılması çevresel etkilerden küresel ısınma potansiyelini %30 oranında iyileştiriyor. Geri dönüştürülmüş lavaboların üretilmesi sayesinde, ürün başına, daha az hammadde kullanılarak %36’lık iyileştirmeyle yaklaşık 5 kilogram hammadde tasarrufu ve %38 iyileştirmeyle 2,48 Kwh elektrik tasarrufu elde edilmesi hedefleniyor.

Sadece bir lavabo olma işleviyle kalmayan, çevresel sürdürülebilirliğe yönelik geniş bir vizyonu temsil eden bu ürün, çevreye duyarlı bir gelecek için atılmış çok büyük bir adım. Eczacıbaşı Yapı Gereçleri’nin çevre dostu lavabolarla benimsediği bu üretim yaklaşımı, döngüsel ekonomiye katkıyı da en üst seviyeye çıkarıyor.

Sürdürülebilir bir gelecek için hijyenik ve şık bir ilham kaynağı

Küresel ısınma potansiyelini iyileştiren, çevre dostu bir tasarım harikası olmasının ötesinde VitrA’nın geri dönüştürülmüş lavaboları, hijyen endişesini de ortadan kaldırıyor; çünkü bu lavabolar VitrA Hygiene teknolojisiyle kaplanıyor. Bakteri gelişimini %99,9 oranında önleyen VitrA Hygiene teknolojisi sayesinde, seramik lavaboların kullanımı sırasında yüzeye bulaşan bakteriler etkisiz hale geliyor. Böylece, bir numaralı önceliğimiz olan hijyenden ödün vermeden çevre dostu seçimler yapmak da kolaylaşıyor.



Ayrıca, her zevke, her alana uygun seçimler yapmak da yine VitrA ile oldukça kolay. Bilecik, Bozüyük’teki VitrA Üretim Kampüsü’nde geliştirilen yenilikçi çözümler sayesinde üretimine başlanan bu çevre dostu çanak lavabolar, ilk olarak mat bej renkte ve 5 formda tasarlanmış olsa da VitrA’nın geri dönüştürülmüş ürün gamına yeni ürün ve renklerin eklenmesi de planlanıyor.

VitrA %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabonun hikayesi, gelecekteki çevre dostu ürünler ve teknolojiler için de büyük bir ilham kaynağı. Daha sürdürülebilir bir dünya için gelecekte atılacak tüm adımlara şimdiden ilham olduğu kesin. Siz de yaşam alanlarınızı çevre dostu bir bilinç ile şekillendirmek ve bir eşi daha olmayan dünyamızın geleceği için önemli bir adım atmak istiyorsanız hemen tıklayıp VitrA %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabo çeşitlerini keşfedebilirsiniz.

* İçerik olarak yaklaşık %100’ü üretim sürecinde ortaya çıkan ve bertarafa giden atıklardan üretilmiştir.

* Bu içerik VitrA katkılarıyla hazırlanmıştır.

İlgili Makale