X

Çaba harcamak yerine sevmeliyiz: Çabayı sevgiye dönüştürecek 10 öneri

Herkese merhaba. Bugün zihinsel virüsün nedenlerinden biri olan çaba üzerine bir yazı yazmak geldi içimden. Çaba dediğimiz zaman aklınıza tabii ki hep böyle yerinde durmayan, sürekli hareket eden, sürekli bir şeyleri yapmaya, düzeltmeye çalışan, yorgun, biraz öfkeli, biraz enerjisi düşmüş insanlar gözünüzün önüne geliyor olabilir. Evet, hayatta çok fazla çaba içindeyseniz maalesef bu söylediklerimi yaşıyor olabilirsiniz. O yüzden soruyorum hayatınızda çok fazla çabaladığınız, uğraştığınız yerler neler?

Bunlar çok çok önemli. Bunların acilen sevgiye dönüşmesi gerekiyor. Çünkü doğaya baktığımız zaman doğa bize gerçekten her şeyi anlatıyor aslında. Çünkü doğada çaba yok. Bir ağaca baktığınızda o ağacın büyümesi, gelişmesi, güçlenmesi için ekstra çaba gerekmiyor. O, yağmur suyuyla besleniyor. Dalı kuruduğu zaman kendini bırakıyor ve tekrardan yenisinin gelmesine izin veriyor. Tohumunu atıyor ve diğer ağaçların çıkmasına vesile oluyor. Birbirleri ile iletişim halinde. Çünkü sevgi ve uyum içinde.

Bizim de aslında doğalımız buydu. Biz de sevgi ve uyum içindeydik, birlik içindeydik. Saflık içindeydik. Fakat yaşadığımız deneyimlerle ve onlara yüklediğimiz anlamlarla, çabalar ve kontroller üretmeye başladık. Bunu yansıtan en önemli nedenlere gelirsek: İlki olaya yüklediğimiz anlam, ikincisi “Bir daha asla bunu yaşamayacağım, ben bu deneyimi asla yaşamayacağım” demek.

O yüzden buraya birazcık sevgiyle yaklaşmamız gerekiyor. Çünkü çabayı yaratan şey korku, endişe, direnç. Çabayı dönüştürecek şey ise sevgi, uyum ve birlik içinde bir yaşam. O yüzden çabayı sevgiye dönüştürmek için sizlere 10 önerim var.

1. 10 dakika bile olsa kendinize zaman ayırmak.

Ben neden kaçıyorum? Ben neden korkuyorum? Ben bir daha bu deneyimi yaşamak istemiyorum” dediğiniz yer neresi? Eğer sen bunu yaşamamak için sürekli kaçmaya devam edersen, sürekli onu bastırmaya çalışırsan, çok fazla ödün vermeye başlıyorsun. Çok fazla emek veriyorsun, çok fazla kendinden veriyorsun, çok fazla fedakarlık yapıyorsun. Çünkü bir deneyim bize faydalarıyla ve zararlarıyla geliyor. Faydalarını görmeyip zararlarına odaklandığımda, bu sefer ne yapıyorum? Kaçmaya başlıyorum ve çok fazla çalışmaya başlıyorum, çok fazla kendimden vermeye, tüketmeye ve kendimi dinlememeye başlıyorum. Sonra da başka arızalar çıkmaya başlıyor. O yüzden lütfen sabah, akşam kendinize 10 dakika ayırın bakalım.

2. Hayatı ve deneyimleri kabul edip onları bir bütün olarak görmek.

Az önce de söylediğim gibi yaşadığımız zorluğun bize mutlaka faydaları var. Yaşadığımız zorluğun bize mutlaka bir mesajı var; buraya çok önemli. Çünkü hayat bize bütünüyle geliyor. Zaten bütünü olmayan bir şey yok. Gece ve gündüz gibi, sıcak ve soğuk gibi, aydınlık ve karanlık gibi, doğum ve ölüm gibi, negatif ve pozitif gibi aslında her şey zıttıyla yaratıldıysa, bizim de yaşadığımız deneyimler mutlaka bir denge üzerinde bize geliyor. Fayda ve zarar olarak. O yüzden siz enerjinizi nereye akıtıyorsunuz? Burayı bir görmenizi istiyorum.

3. İçeride bağıran, çırpınan, duyulmaya bekleyen seslere kulak verin.

Size ne anlatmaya çalışıyor? Size ne mesaj vermeye çalışıyor? Buraya bir kulak vermenizi ve dinlemenizi rica ediyorum. Çünkü gerçekten çabaladığınız yer, size ne anlatmaya çalışıyor? Size ne mesaj vermeye çalışıyor? Orada sizi korkutan şey ne? Bir kere o deneyim sizin deneyiminiz mi? Aslında sorulması gereken soru bu: O deneyim sizin deneyiminiz mi? Çünkü bazen anne babamızın deneyimlerini alıp sanki kendi deneyimimizmiş gibi “Ben bu deneyimi yaşamayacağım” diyerek kendimize zorluklar çıkarıyoruz. İlk önce burayı bir ayırmamız gerekiyor.

Eğer sizin deneyiminizse bir daha bu durumu yaşamamak için hangi yönlerinizi güçlendirmeniz gerekiyor? Bu durumun size sağladığı faydalar neler? Bu durum size neler anlatmaya çalışıyor? Birazcık bu duruma girip dinlemek, gerçekten o durumu dönüştürmek için çok büyük fırsat.

4. Durmak ve olana alan açmak.

Durmuyoruz. Çabalayan insanlarda durma diye bir şey maalesef yok. Zaten eril enerjiyi de dişil enerjiyi de çektiğim zaman bunun üstünde çok bahsediyor olacağım. Çabalayan insanlar durma özürlü, oturma özürlü. Sürekli ayakta, sürekli bir şeylere yetişen, sürekli yetişmeye çalışan, sürekli dediğim gibi hep bir sonraki aktiviteyi düşünen tipler… O yüzden de göremiyor. Bir dakika, bir durun. Başınız mı ağrıyor? Çabalayan insan hemen “Ben bununla uğraşamayacağım” deyip bir ağrı kesici atıyor ama durabilen insan o başının ağrısının nedenini görebiliyor.

Evet, başım ağrıyor ama buna neden olan şey ne? Bana burada ne mesaj geliyor? Hangi düşüncem, hangi duygum beni zorluyor?” Bunlara bir bakmak gerekiyor çünkü bastırmamak gerekiyor. Record Healing’de denildiği gibi tüm hastalıkların nedeni bastırılmış duygulardır. Ne kadar çok duyguyu bastırıyorsanız, o kadar çok hastalanıyorsunuz. O yüzden de ona alan açmak, izin vermek önemli. Çünkü durmak içsel güçü ortaya çıkarıyor.

Evet, hareket halinde olmak dışsal gücü ortaya çıkarıyor ama orada bir çaba var, orada bir yorgunluk var, orada bir öfke var. Ama durmak içsel gücü ortaya çıkarıyor, gerçek değerinizi ortaya çıkarıyor. Yani var oluş nedeninizi ortaya çıkarıyor, o yüzden durmak gerçekten çok çok önemli. Yani çaba, doyurulmamış ihtiyaçları karşılamak için ortaya çıkan bir durum.

O yüzden de birazcık dinlemek gerek: Orada neye ihtiyacınız var? Dışarıdan neyi almaya çalışıyorsunuz? Sevgiyi mi, ilgiyi mi, desteği mi? Çünkü sevgiyi almak için ne yapıyorsunuz? Çok fazla çaba sarf ediyorsunuz. Sonuç sevgisizlik. Ama içeriden kendinizi sevmeyi beslediğinizde, durum değişmeye ve dönüşmeye başlıyor. Çabayı dönüştüren tek şey sevgi, uyum ve dinleyiş diyebilirim.

5. İçeride doyurulmamış ihtiyaçları dışarıda aramaktan vazgeçmek.

Çünkü sevilmek için çok fazla çaba sarf ediyorsunuz. Desteklenmek için çok fazla çaba sarf ediyorsunuz. Onaylanmak için çok fazla çaba sarf ediyorsunuz. Ve bu da sizi öfkeye yöneltiyor. Ben de diyorum ki “Lütfen ilk önce içeriden kendinizi besleyin.” İçeriden kendinizi sevin. İçeriden kendinize sevgiyi ve şefkati akıtın. İçeriden kendinizi onaylayın, destekleyin. O zaman zaten dışarıdan da desteği ve ilgiyi almaya başlıyorsunuz.

6. Dört mevsimi hatırlamak.

Çünkü hayatımınız yazı var, kışı var, ilkbaharı var, sonbaharı var. Yani sonuç olarak bir kış yaşıyorsanız, onun ardından mutlaka baharı ve yazı da yaşayacaksınız. Önemli olan, hep diyorum ya, yağmur yağıyorsa açın şemsiyenizi. Kar yağıyorsa takın şapkanızı, eldiveninizi.

7. Kendinize karşı nazik, samimi, anlayışlı, sevgi dolu olmak ve kabullenici yaklaşmak.

Gerçek dönüşüm burada ortaya çıkıyor. Çünkü dışarıda daha nazik ve hoş görülü olan insanlar, içeriye ne yazık ki o sevgiyi ve şefkati aktaramıyor. O yüzden kendinize nazik davranmaya, sevgiyle yaklaşmaya çalışın. Hata yaptığınızda elinizden tutup kaldırmaya çalışın. Çünkü sizi iyileştirecek, şifalandıracak tek kişi yine sizsiniz. İlacınız kendinizde. Ama şu an göremiyorsunuz belki. Bunu fark ettiğiniz anda, içerideki o iyileşme dışarıya, çocuğunuza, eşinize, dostunuza da yansımaya başlayacak.

8. Kendi sorumluluğunuzda kalın.

Evet, burada kendi sorumluluğunda kalmak çok önemli. Çünkü çaba dediğimiz zaman içinde, kurtarıcı da var, kurban da tabii ki. O yüzden de ne oluyor? Onun hayatını iyileştirmek, güzelleştirmek için, onu mutlu etmek için kendinizi feda etme eğilimine giriyorsunuz. O yüzden bundan vazgeçin. Ve yalnızca kendi sorumluluğunuzda kalın.

9. Görüşlerinizi ve yaptıklarınızı savunma ihtiyacından vazgeçin.

Savunma ihtiyacı da içinizdeki çocuğun çığlığı: “Ben sevilmek istiyorum. Ben değer görmek istiyorum. Ben onaylanmak, istiyorum” diyor. Zaten az önce de söylemiştik; içeride doyurulmamış ihtiyaçları keşfettiğiniz vakit, bunu kendi içinizde beslemeye başlıyorsunuz. Bu çok önemli bir şey.

10. Mucizeler anda gerçekleşir.

Kontrolü bıraktığınız anda, o çiçek açmaya, renklenmeye ve canlanmaya başlayacak. Ama kontrol ettiğinizde maalesef onun büyümesine, güçlenmesine, yeşillenmesine, canlanmasına izin vermiyorsunuz. O yüzden lütfen kontrolü bırakın ve anda kalmaya çalışın. Anda kalıp da geçmişi veya geleceği düşündüğünüzde maalesef şu anın mucizelerini kaçırabiliyorsunuz. Bir bebeğin gülüşünü, bir kuşun cıvıldamasını, otların arasından çıkan bir çiçeği görmeyebiliyorsunuz ne yazık k. O yüzden de yazımı şöyle bitirmek istiyorum: Fark edin, alan açın ve özgür bırakın. Bir daha ki yazımda görüşmek üzere.

İlginizi çekebilir: Alma-verme dengesini kurabilmeniz için 6 ipucu

Tuba Kaytaş: Türkiye’nin ilk nefes koçlarından olan Tuba Kaytaş, Beden Eğitimi Spor Yüksek Okulu’ndan mezun oldu. İlk nefes eğitimini 2005 yılında Judith Kravitz’ten aldı. Nefesin hayatına ve kendisine yaptığı muazzam değişikliği fark edince deneyimlediği tüm güzellikleri insanlarla paylaşabilmek için yoluna nefes eğitmeni olarak devam etmeye karar verdi. 2009 yılında Ommira Kişisel Gelişim Merkezi’ni kurdu. Bu süreçte yaptığı çalışmaları ve deneyimlediklerini Özgür Kocaeli Gazetesi’nde kişisel gelişim konularında yazılar yazarak paylaştı. Yıllardır içinde bulunduğu nefes seminerlerinin ardından bilgi ve tecrübelerini 2012 yılında yayımlanan ilk kitabı Nefes’le Mucizelere Giden Yol adlı kitabında topladı. Araştırmacı ve yenilikçi bakış açısıyla, nefesle ilgili her konuyla ilgilenerek yoluna devam eden Kaytaş, Nefesimizin düşüncelerimizi etkilediğini fark edince kendi yöntemini geliştirip nefesi duygularla bütünledi. 8 yıllık çalışmaları ve eğitimleri sonucu geliştirdiği Nefs-i Terapi yöntemini aynı isimli kitapla paylaşmaya karar verdi. 3. Kitabı olan Bedenin Şifresi ile okuyucularına bedeni tanımanın ve şifanın yollarını sundu. 4. Kitabı olan 1 ile ilişkilere farklı bakış açısıyla bakabilmeye rehber oldu. Türkiye’nin İlk Transformal Nefes Koçları’ndan olup, daha sonra kendi sistemini kuran Kaytaş, nefesin en doğal halini Bütünsel Nefes’te birleştirdi. Şu anda Nefes Kampları düzenliyor, sorgulanabilir sertifikalı olan Profesyonel Nefes Uygulayıcılık Eğitimleri veriyor ve kendi sitesi olan www.nefesatolyesi.com da yazı yazmaya devam ediyor.

Lezzetli ve eşsiz tatlarla dolu bir deneyim: Macroonline’da keşif dolu bir yolculuk

Şüphesiz ki söz konusu sofralarımız olduğunda hepimiz ‘en iyisi’nin peşindeyiz. Market alışverişlerimizi yaparken de gözümüz, elimiz hep en iyisinde, en kalitelisinde. Her şeyin en iyisini aldığımızdan emin olmak istiyoruz. Ancak, böylesi bir çabanın çok fazla zaman ve enerji gerektirdiği de aşikar. Hele ki büyük şehirlerde yaşıyorsak, iş çıkış saatinde markette olmak; kalabalıklar, trafik, koşturmaca gibi dertleri de beraberinde getirebiliyor. E peki bunca yorgunluk ve zamansızlığın içerisinde mesai bitimine dakikalar kalmışken her gün zihnimizde dönen o ‘Akşam ne pişirsem’ sorularına nasıl yanıt bulacağız? Hele bir de evde hazırlamak istediğimiz tarifin malzemeleri yoksa.



Güzel haber; artık bu soru da zihnimizi kurcalamayacak, yorgun argın market sırasında beklemek zorunda da kalmayacağız. Macroonline ile yorucu market gezileri, ev konforunda keşifler yapabileceğimiz bir fırsata dönüşüyor.

Macrocenter ayrıcalıkları aynı hizmet anlayışıyla Macroonline’da

Macrocenter’ı tercih edenler bilir; Macrocenter’da alışveriş yapmak, eşsiz bir deneyimdir. Ürün çeşitliliği, yeni keşifler, taptaze lezzetler, baş döndüren kokular ve başka yerde olmayan ürünler… Macroonline da tüm bu deneyimi, bizlere online olarak sunuyor. Aynı uzmanlık, aynı lezzet ve aynı hizmet anlayışıyla tüm Macrocenter ayrıcalıkları, artık Macroonline’da. Kısacası, hayatı güzelleştirecek her şey Macroonline’da. Peki siz neredesiniz; yoksa hala kasa sırasında mı? 🙂 Gelin, Macroonline’Macroonline’Macroonline’da neler neler var biraz daha yakından bakalım… (Ne yok ki! demek serbest.)

Ev konforunda kaliteli bir alışveriş deneyimi

Hangimiz istemeyiz ki raflardaki en taze meyve-sebzeler yer alsın mutfak tezgahımızda, kendi ellerimizle seçtiğimiz.. Ama zamanımız ve enerjimiz yoksa ne yapacağız? Merak etmeyin, en iyilerden vazgeçmek zorunda değiliz. Macroonline, her şeyin en iyisini bizim için seçip evimize kadar getiriyor. İhtiyacımız olan her şey, sanki raflardan kendimiz seçiyormuşuz gibi aynı titizlik ve özenle seçilip bize ulaştırılıyor. Ev konforunda kusursuz ve kaliteli bir alışverişi deneyimi, Macroonline ile artık kapımıza geliyor.

Benzersiz tatlar, otantik lezzetler, yeni keşifler



Macroonline’da dilediğimiz ülkenin lezzetlerini bulmak mümkün. Bugün İtalyan, yarın Fransız Mutfağı, haftaya ise Japon, ne dersiniz? Macroonline dünyasında alışveriş yapmak, adeta geniş bir coğrafyada gezintiye çıkmak gibi. Uzak Doğu’nun egzotik sosları, ithal çikolatalar, artizan ürün çeşitliliği, her yerde bulunmayan lezzetli atıştırmalıklar, profesyonellere özgü ürün seçkileri, taptaze deniz ürünleri ve çok daha fazlası… Hepsi, premium hizmet kalitesi, zengin ürün çeşitliliği ve kolay erişim imkanıyla Macroonline’da. Tek yapmamız gereken bir tıkla sepete eklemek.

Şeflerin özgün tarifleriyle hazırlanan Homemade lezzetler

Dünya mutfağının yanı sıra Türkiye’nin özgün tatlarını da sunan Macroconline’da Homemade lezzetler de var. Şeflerin özgün tarifleriyle hazırlanan Homemade lezzetler, Macroonline’ın beklentileri aşan hizmet kalitesini evlerimize taşıyor. Hep ne pişireceğimizi düşünecek değiliz ya bazen de ne yiyeceğimizi düşünelim, öyle değil mi… Sağlıklı, lezzetli ve zahmetsiz alternatifler arayanların en gözde seçimleri, Macroonline Homemade kategorisinde.

Keyifli, pratik ve konforlu bir alışveriş deneyiminin yanı sıra keşiflerle dolu bir yolculuğa da hazırsak; istikamet: Macroonline. Üstelik, Macroonline’dan verdiğimiz siparişler 45 dakikada teslimat seçeneğiyle ve +4 dereceli araçlarla soğuk zincir kırılmadan dilediğimiz saatte bize ulaşıyor. Macrocenter’ın ayrıcalıklı dünyasını ev konforunda keşfetmek ve Macroonline’da ilk alışverişlerinize özel indirimden de faydalanmak için siz de hemen tıklayın.

*Bu yazı Macrocenter katkılarıyla hazırlanmıştır.



Sıra dışı bir gelecek: Otomobil dünyasında bizi neler bekliyor?

Teknolojinin, yapay zekanın ve çevre bilincinin hızla geliştiği günümüzde otomotiv dünyası da bu gelişmelerden geri kalmıyor ve inovasyonlarla ve merakla dolu bir sektöre dönüşüyor. Son yıllarda elektrikli araçlar, otonom sürüş özellikleri, akıllı yol çözümleri gibi konularla pek çok gelişime imza atan otomobil dünyasında gelecekte bizi daha nelerin beklediği büyük bir merak konusu. Hepsi çok heyecan verici olsa da en çok merak edilen sorulardan ve benim de heyecanla beklediğim gelişmelerden biri; uçan arabaların hayatımıza girip girmeyeceği 🙂 Uçan arabalar yakın zamanda hayatımıza dahil olur mu bunu bilmiyorum ama otomotiv endüstrisinin geleceği hakkında kendi perspektifimden ele alacağım pek çok konu var. Gelin, benim de bir parçası olduğum bu sıra dışı gelecekte bizi neler bekliyor olabilir birlikte bakalım.



Elektrikli otomobillerin hızlı yükselişi

Geçtiğimiz yıllarda pek çok otomobil markası, yakın gelecekte elektrikli araç üretimine ağırlık vereceğini açıklamıştı, hatta dünya çapında tamamen elektrikli araç üretimine geçmeyi planladığını belirten markalar da var. Elektrikli araçların hayatımıza dahil olması çok yeni bir gelişme olmasa da yaygınlaşması ve popülerliğinin artması son zamanlarda daha bir artış gösterdi. Gelecekte de elektrikli araçların üretiminin ve kullanıcısının artması sektörünün en beklenen gelişmeleri arasında.

Bildiğiniz gibi ben de elektrikli otomobil tutkunlarından biriyim ve sık sık sizlerle Instagram hesabımdan %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E ile olan maceralarımı paylaşıyorum 🙂 Konumuza dönecek olursak; fosil yakıt tüketimini azaltmak ve karbon emisyonlarını düşürmek için ülkelerin elektrikli araç kullanımına yönelik teşviklerini artırması da beklenenler arasında. Ayrıca, batarya teknolojisinde yeni ilerlemeler, elektrikli araçların menzillerinin artırılması, şarj altyapılarının geliştirilmesi de yine yakın gelecekte bizimle olacağa benziyor.

Sürdürülebilir ve çevre dostu çözümler

Elektrikli araçların yükselişi, otomobil dünyasının geleceğinde beklenen tek çevreci haber değil. Doğa dostu yaklaşımlar ve sürdürülebilir çözümlerle dolu yenilikler de ufukta. Pek çok sektörün son yıllarda önemli bir gündem maddesi haline gelmiş olan çevre bilinci, otomotiv dünyası için de önemli bir konu. Geri dönüştürülmüş malzemelerden üretilen iç dizayn ekipmanları, doğa dostu kumaşların kullanımı, üretim aşamasında yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı, daha az karbon salımı yapan motor teknolojileri ve daha nice gelişme, otomotiv dünyasının beklenenleri arasında.

Sektörde yeşil devrim adını verebileceğimiz daha pek çok gelişmenin damga vurması da olası. Araçların iç tasarımdan üretim süreçlerine kadar geniş bir yelpazede sürdürülebilir çözümler, otomobillerin gelecekteki dünyasını ve tabii ki dünyamızı taçlandıracak gibi. Bir çevreci olarak hızla yaygınlaşmasını görmek istediğim gelişmelerden birisi kesinlikle sürdürülebilir çözümler.

Otonom sürüş özelliklerinde ilerlemeler

Ve tabii ki otonom sürüş özelliklerinden bahsetmemek olmaz. Beni belki de en çok heyecanlandıran konulardan bir diğeri. Hani şu sürücüsüz giden otomobiller var ya, işte tam da onlardan bahsediyorum. Yakın bir gelecekte belki de araçların şoför koltukları hep boş kalacak. Olamaz mı? Bu, çok gerçekçi bir senaryo olmasa da şu an için benzer senaryolarla sık sık karşılaşacağız gibi. Çünkü pek çok dünya devi otomobil ve teknoloji firması, otonom araçlar alanında büyük yatırımlar yapıyor. Ancak, tam otonomiye ulaşmak için biraz daha geleceği beklemek gerekecek. Çünkü birtakım zorlukları aşabilmek için yeni teknolojilerin geliştirilmesi bekleniyor.

Özellikle büyük şehirlerdeki yoğun ve karışık trafik senaryoları, yasal düzenlemeler, kişisel hakların korunması, uygun yol ve altyapı çalışmalarının tamamlanması gibi pek çok faktör var. Yine de bu konudaki çalışmaların hız kazanması ve otonom sürüşün farklı seviyelerinin piyasaya sürülmüş olması, otonom sürüş teknolojilerinin potansiyelini gösteriyor. Gelecekte tam otonom seviyeye de erişilmesi mümkün.



Otonom özelliklerin yanı sıra farklı sürüş modları da ufukta. Hatta, ben şimdiden %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E  ile bu modları deneme fırsatına sahibim 🙂 Mustang Mach-E, sürüş deneyimini kişisel isteklere göre uyarlıyor; Aktive, Whisper ve Untamed modları sayesinde motor seslerini, ortam aydınlatmasını ve hatta aracın tepki verme hızını kişiselleştirmek mümkün. 

Akıllı şehirlerin kurulması

Otonom sürüş özellikleri, farklı sürüş modları, otomobil ve yapay zeka teknolojisindeki gelişmeler, yalnızca bireysel kullanımla sınırlı kalmayacak muhtemelen. Ve önemli bir toplumsal gündem haline de gelecek. Bu da akıllı şehirler gibi bir konseptin hayatımıza girmesi anlamını taşıyabilir. Şehirlerin, otomobillerin geleceği ile ne ilgisi var ki diye düşünmeye başlamadan hemen araya gireyim. Eğer başta otonom sürüş özellikleri olmak üzere otomobiller kendi başlarına -bir sürücünün aracı sürmesine ihtiyaç kalmaksızın- yolda gidebilecekse, bu şehirlerin de birtakım düzenlemelerden geçmesi anlamını taşıyor. Yollardaki alt yapı çalışmalarının bu doğrultuda düzenlenmesi, akıllı şarj istasyonlarının kurulması ve otonom araçların kendi kendini şarja takabilmesi için uygun çevresel yapılanmaların tamamlanması gibi pek çok gelişmeyi de beraberinde getirebilir. Belki de gelecekte şehirlere akıllı taksi durakları kurulacak ve birtakım mobil uygulamalar üzerinden bağlantıya geçilebilecek.

Sosyal dünya ile bağlantı sağlayan araç özelliklerinin geliştirilmesi

Bir düşünelim; otomobiliniz size en yakın kafeyi önerse ya da zevkinize uygun bir restoranda sizin için rezervasyon yaptırsa, nasıl olur? Ya da arkadaşlarınızla buluşma ayarlasa, arabaya bindiğinizde en sevdiğiniz dizinin kaldığınız bölümünü başlatsa? Siz keyifle buluşmalarınıza hazırlanırken veya dizinizi izleyip, müziğinizi dinlerken sizi istediğiniz yere götürse? Yani adeta bir eğlence merkezine dönüşse? Tüm bunlar, yakın gelecekte hayallerimizi süslemenin ötesine geçebilir. Bağlantılı araçlar, yani kendi internet erişimi olan ve verileri başka cihazlarla da paylaşabilen araçlar, otomobil dünyasının belki de gelecekte en çok parlayan yıldızı olabilir. Yalnızca yolculuk vadetmenin ötesinde bağlantılı araçlar, adeta kişisel mobil cihazlarımıza dönüşebilir.

Çoğu macerama tanıklık ettiğiniz Ford Mustang Mach-E de adeta benim eğlence merkezim. Araç içi iletişim ve eğlence sistemi olan Ford SYNC 4A ile konuşma, ses tanıma, kablosuz akıllı telefon entegrasyonu, sezgisel 15,5″ dokunmatik ekran ve çok daha fazlasını deneyimleyebiliyorum. Halihazırda gelişmiş teknolojinin keyfini sürebiliyor olsam da gelecekte bağlantılı araçlar bizi daha pek çok özelliği ile şaşırtacak diyebilirim.

Kısacası, otomobil dünyasının sıra dışı geleceğinde bizi bekleyen yepyeni heyecanlar var. Uçan arabalar yalnızca filmlerin unutulmaz bir parçası olarak mı hafızalarımızda kalır yoksa gerçekten de hayatımıza dahil olur mu bilinmez ama kesin olan bir şey varsa o da otomobil dünyasının hiç olmadığı kadar yenilik dolu olduğu. Kim bilir belki bir gün gökyüzünde bulutların arasında sıkışıp kaldığım bir trafikteyken size yazarım 🙂 Daha fazlası için yazılarımı ve Instagram hesabımı takip etmeyi unutmayın.

İlginizi çekebilir: Virtual Influencer’lar: Kim bu sıra dışı influencer’lar? Takip etmeniz gerekenler?



İlgili Makale