X

Bugün omuzlarınızdaki tüm yükleri indirmeye gönüllü müsünüz?

Bugün bu yazımda sizlerle suçluluk üzerine dertleşeceğiz. Evet, suçluluk… Omuzlarımızda binlerce tonla taşımaya devam ettiğimiz, yeri geldiğinde altında ağırlığı ile ezildiğimiz suçluluklarımız… Gelin ilk yaşlarımızdan itibaren başlayalım, ilk kez düştüğümüzde sadece adım atmaya çalışmaktayızdır fakat annemiz yetişir “ne yaptığımızı,” “nasıl bir kabahat işlediğimizi,” “kendi kendimize zarar vermekte olduğumuzu” telkin eder değil mi? Kötü olanı yapmakta olduğumuzu hissederiz. Bu daha ilk adımdır…

Sonra ne olur? Okul hayatımız boyunca elimizden geldiğince çalıştığımızda fakat yine de o muhteşem “takdir” belgemizi alamadığımızda ne olur? Tabii ki suçluyuzdur; dışarıda top oynadığımız için, yeterince iyi olmadığımız için, komşunun kızından/oğlundan daha aşağıda bir karnemiz olduğu için… Kendimiz gibi olduğumuz için bile suçluyuzdur; başkalarının referanslarına göre, diğerlerinin beklentilerine göre… Biz ne kadar karşılık veremezsek, ne kadar onların beklentilerinden uzağa düşersek o kadar suçlu oluruz…

Aslında garip olan şudur ki, bu suçlulukları mis gibi kabul eder bir de mis gibi yükleniriz… İçten içe o kadar çok suç hissi ile dolarız ki ailemizin büyük çocuğu olduğumuz için kardeşimize sahip çıkmamız gerekir örneğin… Bunu yapamadığımızda suçluyuzdur… Kocaman insanlar olsak da bu beklentiler değişmemektedir, kardeşimiz örneğin bizim öz evladımız bile değildir ama anne ve babamızın yükledikleri ve mutlaka yerine getirilmesi gereken öz sorumluluğumuzdur değil mi? Oysa suçlu olmak ne kolaydır…

Sonra ne olur? Bir işe girdiğimizde ve bunu yeterince sevemediğimizde, belirli bir zamanda umulan performansı umulan şekilde gösteremediğimizde yine suçluyuzdur… Biz hep suçluyuzdur; beklentilere yine karşılık verememişizdir… Karşılık veremediğimiz için de bu yaşımıza gelmiş ama “bir baltaya sap olamamışızdır”… Ne derin suçluluklardır bunlar “Ne iş yapıyorsun?” sorusuna bir cevap vermek zorunda hissetmek… Oysa bu sadece “bizim” ve “ben” olanın hayatıdır… Bu sadece beni ilgilendirir, açıklama yapmaya kendi kendimizi suçlayarak karşımızdakinden takdir göreceğimiz bir cevap veremediğimiz için bile suçluluk duymaya gerek var mıdır?

Sonra evlenme zamanımız gelir çatar… Var mı diye sorarlar sevdiğin görüştüğün birlikte olduğun biri? Var deseniz neden evlenmiyorsunuz suçlaması gelir, yok deseniz neden yok suçlaması… Hangi cevabı verirsek verelim, o cevaba karşılık olacak bir “suçlama” iç güdüsü mutlaka bulunur… Ne gariptir değil mi? Bu sorular o an gelir geçer bir anlık yüreğimiz cız eder fakat biriktirdiğimiz sorumlulukları, biriktirmekte olduğumuz muhteşem “suçluluk” inancı öyle değildir… O, o anda yeşermeye başlar, o bir anlık yüreğimizin cız ettiği noktada henüz yeterince ağırlaşmamıştır. Sonradan büyür kocaman olur…

Bir delinin bir kuyuya taş atması gibi dalga dalga yayılır gerçekliği içimizde… Neden diye sormaya başlarız… Neden ben X gibi değilim? Neden ben Y için yeterince iyi değilim? Neden ben annemin, babamın, teyzemin veya dayımın, halamın “beklentilerini” karşılayabilecek bir insan olamadım? “Suçluyuzdur” işte tüm bu “başarıları” sağlayamadığımız için, biz onların “beklediği kadar” olamadığımız için gerçek bir suçluyuzdur…

İşte suçluluklarımız yıllar geçtikçe arkadaşımız olmaya başlar. Kendimizi onların referanslarına göre onlar açısından değerlendiririz. Her konuşmaya 1-0 yenik başlarız değil mi? Bir süre sonra kabul bile edebiliriz bu durumu, nasıl olsa yeterince suçluluk hissi yüklenmişizdir… Ben suçlu olan zaten X’in beklentileri kadar iyi değilim bunda da iyi olmam ne olacak… Ben Y’nin istediği gibi bir adam değilim, bu sefer de aynısı olacak, yine kaybedeceğim de ne olacak… Hayat böylece o muhteşem “suçluluklarımızın” gözünden akıp gider…

Oysa gerçek suçluluk nedir düşünür müyüz? Bir insan sırf anne veya babasının istediği mesleği edinmediği için suçlu olabilir mi? Bu durumda bir cinayet işlemiş mi olmaktadır? Veya bir kişi sırf kırk yaşına kadar gelip de muhteşem toplumumuzun muhteşem başarı olarak nitelendirdiği “evlilik” yapmadıysa (ki buradan evli olup evli olduklarının bile farkında olmadığı günümüz evlilik ilişkilerinden hiç bahsetmiyoruz) birini silahla öldürebilmiş bir katil kadar “suçlu” mu kabul edilir? Sırf bizim o güzel toplum bakış açımızda “aykırı” olduğu için beklenilen “standartlarda” olmadığı için bu suçluluk yüklerinin altında ezilmeyi mi hak etmektedir?

Bugün bu yazımda bana eşlik eden sevgili sen… Omuzlarında taşıdıkların nelerdir? Geçmişten neleri hala yanında gezdirmektesin? Geçmişten bu yana hala neleri daha iyi yapmak için, hala neleri değiştirmek için, hala kendi suçluluklarından bir nebze kurtulmak için neler yapmaktasın? Kimin sözleri seni vicdan azabı ile doldurup taşırıyor? Kimin “iyilerine” kimin “olmuşlarına” kimin gerçekliklerine ayak uydurmaya çalışmaktasın?

Bugün tüm suçlulukları bir ceket gibi çıkartıp bir kenara koyalım… Kendimize yepyeni gözlerle bakalım… Bakalım ki daha mı hafifledik daha mı ağırlaştık, gerçekten bir görelim…

 

İlginizi çekebilir: Konfor alanı değişmeden hedef olur mu: Hedef olduğunda konfor alanı kaybolur mu?

Pınar Özeken (Ulus): 2007 yılında Boğaziçi Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik bölümü ile Kimya bölümlerini bitirdi. Aynı üniversitede Biyomedikal Mühendisliği ve İspanya Pompeu Fabra üniversitesinde master derecelerini aldı. Özellikle 2011’den bu yana moda ile ilgili çalışmalara ağırlık verdi ve hala moda üzerine yazı dizileri, farklı moda kaynaklarında yayınlanmaktadır. Yoga eğitmeni olma yolunda ilerleyen Pınar, bir Arjantin Tango aşığı. Gerçek tutkularından bir diğeri ise seyahat etmek."Dünya üzerinde ayak basılmadık toprak kalmasın" mottosu ile dünyayı dolaşmaya devam ediyor.

Yeni yıl hediyelerinin vazgeçilmezi Sosyopix ile anılarınızı ölümsüzleştirin

Sevdikleriniz için hediye seçmek bazen uzun uzun düşünmeyi gerektirir. Çünkü aslında aradığımız şey, sadece bir eşya değildir; bir duyguyu, bir anıyı, bir hatırlamayı karşı tarafa hissettirmektir. Tam da bu yüzden fotoğrafla kişiselleştirilmiş hediyeler, her zaman daha çok dokunur. Tek bir kare, bir gülüşün ardındaki hikayeyi yeniden canlandırır; yıllar önce çekilmiş bir fotoğraf bile açıldığında ilk günkü kadar sıcak hisseder. Sosyopix işte tam da bu noktada, o paha biçilmez anılarınızı estetik ve yaratıcı dokunuşlarla unutulmaz kılıyor.



Kişiselleştirilmiş takvimlerle zamanı anlamlandırmak

Yeni yıl, hayatımızda yeni sayfalar açmak demektir. Bu nedenle kişiselleştirilmiş takvimler, sadece günleri takip ettiğiniz bir araç olmaktan öteye geçer; umut ve güzellikle dolu bir yılın sembolü haline gelir. En güzel fotoğraflarınızla hazırlanan masa veya duvar takvimleri, sevdiklerinizin her gününe anlam katar. Her sayfa, sadece bir tarih değil, hatırlanan ve paylaşılan özel bir anı olarak kalır. Takvimi her çevirdiğinizde, geçmişin güzel anılarını hatırlamak ve geleceğe dair küçük bir mutluluk hissi yaşamak mümkündür. Bu küçük ama etkili detay, hediyenizi hem estetik hem de duygusal olarak unutulmaz kılar.



Anıların dokunulabilir hali: Fotoğraf baskıları



Bir zamanlar telefon ekranına sığdırdığınız, galeri arşivlerinizde kalan en mutlu kareleri bu yılbaşı yeniden keşfetmenin tam zamanı. Sosyopix fotoğraf baskıları, en özel anlarınızı sıcaklığını ve kalitesini koruyarak dilediğiniz formda hayat bulduruyor. İster yaz tatilinde o hiç bitmesin dediğiniz gün batımı karesini, ister kış tatilinde çekilmiş kar manzarasını seçin; retro tarzda ya da şık bir çerçeveyle hazırlatabilirsiniz.Çalışma masasında duran küçük bir fotoğraf, sizi kış tatilinin huzuruna veya yılın en güzel anılarına götürebilir. Bu yıl sevdiklerinize sadece bir hediye değil, birlikte paylaşılan özel anıları ve mutluluğu hediye edin.

Anıların estetik hali: Fotoğraf albümleri

Fotoğraf albümleri, her dönem popülerliğini koruyan ve hiçbir zaman değerini kaybetmeyen hediye seçeneklerinden biridir. Çünkü bir albüm, yalnızca fotoğrafları bir araya getirmez; aynı zamanda belirli bir dönemin, bir ilişkinin ya da bir yolculuğun hikayesini saklar. Sayfaları çevirdikçe hatırlanan detaylar, yeniden yaşanan duygular ve geçmişten gelen sıcaklık, bu hediyeyi zamansız bir klasik haline getirir.

Kişiye özel tasarlanan fotoğraf albümleri, hem estetik hem de duygusal yönüyle güçlü bir hediye seçeneği sunar. Kapak dokusundan sayfa düzenine, renk seçiminden yerleştirdiğiniz küçük notlara kadar tamamen size ait bir anlatım oluşturma fırsatı verir. Bu, sadece bir hediye değil; kendi elinizle hazırladığınız bir zaman kapsülüdür.



Anıları duvarlara taşıyan çerçeveler

Mutlu anıları saklamanın tek yolu albümlerde biriken fotoğraflar veya fotoğraf baskıları değildir; bazen evin en görünür köşesine yerleştirilen bir çerçeve de aynı etkiyi yaratır. Ölümsüzleştirilen anları çerçeveleyerek yaşam alanlarınıza sıcaklık ve derinlik katarken sevdiklerinizin her baktığında o ana yeniden dönmesini sağlar. Farklı boyut seçenekleri sayesinde ister küçük bir köşeyi canlandırabilir ister salonunuzun atmosferini değiştirebilirsiniz.  Duvarlara zarar vermeyen yapışkanlı çerçeveler ise kolay kullanımıyla, yalnızca bir dekor değil; her gün gülümseten bir anı sunar. 

Bi’kutu anı: Özel hediye kutularıyla yeni yıl coşkusu

Yeni yıl ruhunu tek bir kutuda toplamak istiyorsanız, özenle hazırlanmış hediye kutuları bunun için ideal bir çözüm sunar. İçerisinde not defterleri, yılbaşı ruhunu yansıtan kupalar, kokulu mumlar ve daha pek çok özel hediye, kutuyu açan kişinin yüzünde sıcak bir tebessüm bırakır. Böylece hediyeniz yalnızca bir kutu değil, birlikte paylaştığınız anıların sıcacık bir yansıması olur.

Siz de bu yıl, sıradanlığın dışına çıkarak sevdiklerinizin yüzünde unutulmaz bir gülümseme oluşturmak istiyorsanız, Sosyopix’in sunduğu bu kişiselleştirilmiş dünya tam size göre. Hatıralarınızı canlandırın ve onlara, her baktıklarında sizi hatırlatacak, zamana anlam katan dokunuşlar hediyeler sunmak isterseniz aradığınız her şey Sosyopix’te!





İlgili Makale