Konfor alanı değişmeden hedef olur mu: Hedef olduğunda konfor alanı kaybolur mu?

“Hedefler hiçbir zaman kolay olmamalı, aksine konforsuz olsa dahi sizi çalışmaya zorlamalıdır.” Michael Phelps

Hedeflere koşarız hayat boyu… Öncelikle iyi bir öğrenci olmak hedefi çıkar önümüze… Sınıflarımızı “en iyi” dereceler ile geçmek gereklidir… Sonuna kadar çalışırız küçücük çocuk aklımızla… Zamanında hatırlarız değil mi kendimizden bile büyüktür çantamız… Altında ezildiğimiz, bu kadar çok ödev yapmak istemiyorum dediğimiz zamanlarımız da olmuştur mutlaka… Ama hedef vardır bir kere; bitirmek en iyi şekilde geçmek hedefimiz…

Sonra biraz daha büyürüz ve hedefler değişir… İyi bir üniversite bitirmek hedefimiz gelir. Sonra iyi bir iş bulmak hedefimiz gelir bunun da üzerine. Kime göre neye göre iyi olduğunu pek de bilemediğimiz bir “hedeftir” işte. Hayat bizlere vermiştir bu hedefleri, yaşamak için hayatta kalmak için, ayakta kalmak için bu hedefler yapılması gerekenlerdir… Biraz daha büyüdüğümüzde iyi bir aile kurmak hedefimiz gelir… Evet, bunun için de elimizden geleni yapmaya tüm kalbimizle hazırızdır…

Konfor alanı değişmeden hedef olur mu: Hedef olduğunda konfor alanı kaybolur mu?

İşte ben bugün bu yazımda bu hedeflerimize biraz daha yakından bakalım istiyorum sizlerle birlikte. Biz her hedefte aslında neyi tercih etmekteyizdir? Hedeflerimiz hakkında ne kadar farkındalığımız bulunuyor? Hayatımızda nereye gitmek üzereyiz? Gemimizin rotası nereye doğrulu? “Bildiğimiz” sularda kıyıdan kıyıdan yol almayı mı tercih ediyoruz yoksa hayalimiz uçsuz bucaksız denizler mi?

Hedef konusunda detayları daha iyi görebilmek için bir hedefin özüne bakalım istiyorum. Öncelikle mevcut durumumuzu değerlendirelim. Bir hedef bizleri A noktasından B noktasına götüren bir istektir aslında. Örneğin kilo vermek hedefimiz… Bugün şu anda memnun olmadığımız ve “değiştirmek” istediğimiz bir kavram dolayısı ile oluşan bir hedeftir. Bugün bulunduğumuz şartları değerlendirmiş ve bu şartlara karşın bir “değişiklik yapmak” bu şartlar hakkında bir “farklılık gerçekleştirmek” üzere karar vermişizdir.

İşte “gerçek” hedeflerimizde bulunması gereken “öz” burada durmaktadır; konfor alanımızı bozmak, konfor alanımıza meydan okumak, konforlu olduğumuz alıştığımız “Nasıl olsa biliyorum, nasıl olsa yapıyorum, nasıl olsa böyle de olur” dediğimiz çemberin dışına bir adım atabilmek… Yabancı sularda yüzmeye gönüllü olmak. Kapkaranlık bir gecede ıssız bir ormanda yürür gibi cesaretle, kalbimizle nereye gideceğimizi sonumuzun ne olacağını bilmesek de yine de yürümeye devam etmek…

Bir de şöyle düşünelim; hedefimiz kilo vermek. Fakat o konfor alanımızdan çıkmaya gerçekten gönüllü değiliz. Bir kilo versem ne olacak diye düşünüyoruz. Biraz daha yesem ne değişecek? Zaten veremiyorum, ben bunu başaramayacağım… Ben kendimi değiştiremem diye yakınıyoruz… Bu bakış açısı birçoğumuzun “Neden hedeflerime ulaşamıyorum?” diye sorguladığımız noktaya hızla sürüklenmemize yol açıyor aslında. “Konfor alanımızı” ne yaparsak yapalım değiştirmeyi başaramıyoruz. Çekiştiriyoruz, kıvranıyoruz ve yapar-mış gibi yapıyoruz ama işte olmuyor… Görülmeyen bir emniyet alanı gibi hayal edebiliriz o can-ım konfor alanımızı… İçerisinde güvendeyiz, içerisinde güçlüyüz, içerisinde kalkanlarımızı indirebiliyoruz, içerisinde “nasıl olsa” diyebiliyoruz ve en önemlisi hiç farkında olmasak da içerisinde yaratıcılığımızı bir kenara bırakabiliyoruz. Yani “belirli bir seviyede” çalışmamız, yaratmamız, emek vermemiz zaten yeterli hale gelmiş oluyor…

Konfor alanı değişmeden hedef olur mu: Hedef olduğunda konfor alanı kaybolur mu?

İşte bu yüzden, konfor alanımızın dışına adım atabildiğimiz her an aslında buz gibi bir suya girmek gibi, kalbimizi bedenimizi ve ruhumuzu adeta “diriltmeye” yarıyor. Tokat yemiş gibi oluyoruz, kendimize geliyoruz, “ben” diyoruz ve uyanıyoruz… Elektrik çarpmış gibi havaya sıçrıyoruz…  İşte bu bizi hayata karşı hazırlıklı olmaya da yönlendiriyor. O alıştığımızın dışına çıkmak bizi dönüştürüyor. Konfor alanımızın dışına çıkmak bizi yepyeni bir ben haline bakmaya zorluyor… Sınanmış oluyoruz, kendimizi görüp kendi kendimizi deniyoruz…

Bugün bu yazımda bana eşlik ediyorsanız hayatınızda var olan konfor alanlarınıza dikkatle bakmanızı dilerim. Hangi konularda “alıştıklarınızın” dışına çıkmaktan korkuyorsunuz? Hangi alanda risk almak sizin için oldukça zor geliyor? Hangi alanda var olan “siz” bu alanında dışında bir şey yapmaktan veya yeni bir adım atmaktan çekiniyor? Hedef olarak belirledikleriniz sizi bugün olduğunuz yerde biraz olsun “korkutabiliyor mu?” Yeniden düşünmenizi yeniden hissetmenizi baştan ayağa silkelenmenizi sağlayabiliyor mu?

Gelin bugün bir değişiklik yapalım, o muhteşem konfor alanlarımızın, konforlu olan alanlarımızın, konforuna alışık olduğumuz alanlarımızın yani kendimize “konfor” olmuş tüm bu varoluşun dışına küçücük de olsa bir adım atalım… Bu sabah farklı bir şekilde uyanalım, bu akşam farklı bir tat deneyim, bugün yeni bir spor etkinliğine katılalım, bugün tanımadığımız birine merhaba diyelim, bir ihtiyacı olanı sevindirmek üzere beş dakikamızı harcayalım veya sadece hiç yapmadığımız üzere kendi kendimize güneşin ısıttığı bir bankta oturup parktaki çocuk seslerini dinleyelim…

Gelin bugün bir değişiklik yapalım, kendimize bir hedef koyalım…

 

İlginizi çekebilir: Kendine kabul verebilmek: Her şey kendini sevmekle başlar

Pınar Özeken (Ulus)
2007 yılında Boğaziçi Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik bölümü ile Kimya bölümlerini bitirdi. Aynı üniversitede Biyomedikal Mühendisliği ve İspanya Pompeu Fabra üniversitesinde master derecelerini ... Devam