X

Badem sütü mü inek sütü mü: Hangisi daha çevre dostu?

Hayvansal gıda endüstrisinin, özellikle de sığır yetiştiriciliğinin çevresel etkileri son yıllarda sürdürülebilirlik ve iklim kriziyle ilgili tartışmaların gündeminde yer alıyor. Metan gazı salınımından doğal kaynakların kirletilmesine kadar üretim ve tedarik sürecinde çevreye şaşırtıcı derecede fazla zarar veren hayvansal süt ve süt ürünlerinin tüketimi, özellikle son 10 yılda önemli ölçüde azalmış durumda. Hem insan sağlığına olan olumsuz etkileri hem de çevreye verdiği zarar nedeniyle tüketim tercihlerinde daha sürdürülebilir ve sağlıklı seçimler yapmak isteyenler artık inek sütü yerine badem sütü, yulaf sütü, soya sütü gibi bitkisel bazlı süt ve süt ürünlerine yöneliyor. Öyle ki, Amerika Birleşik Devletleri Tarım Bakanlığı’ndan (USDA) elde edilen veriler, inek sütü tüketiminin 2013 ile 2017 yılları arasında %12 düştüğünü ve aynı dönemde bitki bazlı alternatiflerin tüketiminin %36 arttığını gösteriyor. Aralık 2021’de yayınlanan başka bir rapor, inek sütü satışlarının hızla azalmaya devam ettiğini, 2021 yılında bir önceki yıla kıyasla inek sütü tüketiminde %5,2 düşüş yaşandığını gösteriyor.

İnek sütü üretiminin bitkisel bazlı alternatiflere kıyasla çok daha karlı bir endüstri olduğu kaçınılmaz bir gerçek olsa da, bilinçli tüketicilerin tüketim alışkanlıklarının değişmesiyle birlikte bitkisel bazlı süt alternatiflerine, özellikle badem sütüne olan talep hızlı şekilde artıyor. 2018 yılında badem sütünün bitkisel bazlı süt endüstrisindeki payı %63’ken, 2019 yılında badem sütü satışlarında %10’luk bir büyüme olduğu kaydedildi.

Hem badem sütü hem de inek sütü endüstriyel üretim süreçleriyle sofralarımıza geldiği müddetçe öyle ya da böyle çevreye verdiği zararı tam olarak önleyebilmemiz mümkün değil. Ancak üretiminde kullanılan su miktarından ham madde tedariğine, pestisit kullanımından sera gazı emisyonlarına kadar çevreyle ilgili tüm parametreleri göz önünde bulundurduğumuzda hangisinin çevre için ‘kötünün iyisi’ olduğuna karar vermek çok da zor değil.

Badem sütünün çevreye olan etkileri

Badem sütü, bitkisel bazlı alternatifler arasında en çok tercih edilen sütlerden biri. Öyle ki, 2018 yılında küresel ekonomideki payı 5,2 milyar dolar değerindeydi ve 2025’e kadar bu rakamın 13,25 milyar dolara ulaşması bekleniyor. Badem sütü üretiminde, çevreye verdiği zarar açısından yapılan değerlendirmelerde en öne çıkan parametrelerse su tüketimi ve pestisit (böcek ilacı) kullanımı.

1. Su tüketimi

Badem sütünün inek sütüne göre en büyük dezavantajı, su tüketimi açısından verimli bir seçenek olmayışı. Dünya genelinde badem ağaçlarından alınan mahsülün üretilmesi için yaklaşık 250.000 ila 410.000 litre arasında bir miktarda su kullanılıyor. Dünyadaki badem arzının %80’ini karşılayan Kaliforniya Central Valley’nin yılda yalnızca 80.000 ila 320.000 litre yağmur aldığını göz önünde bulundurduğumuzda badem üretimi için kullanılan suyun büyük çoğunluğunun temiz su kaynaklarından geldiğini söyleyebiliriz.

Badem sütü üretiminde çok fazla temiz su kaynağı tüketilmesiyle birlikte, badem ağaçlarının en iyi sıcak ve kuru iklimlerde yetiştiği gerçeğiyle senaryo daha da kötüleşiyor. Zaten sıcak ve kurak olan badem üretim alanlarında kısıtlı olan temiz su kaynakları badem üretimi için bilinçsizce tüketildiğinde daha da kurak hale geliyor ve bu durum, artan orman yangınlarının en önemli sebepleri arasında yer alıyor.

2. Arazi kullanımı

TUİK’in Tarım Ürünleri Piyasa Raporu’na göre dünyada 2019-2020 üretim sezonunda bir önceki sezona göre %10 oranında artışla 1,5 milyon ton badem üretimi gerçekleştiği tahmin ediliyor. Dünya badem üretiminde 1,4 milyon ton ile ilk sırada yer alan ABD’nin Kaliforniya eyaletinde badem bahçeleri toplam tarım arazilerinin %13’ünü oluşturuyor ve bu, 1,5 milyon dönümlük bir araziye karşılık geliyor.

Bademler, hasattan sonra ömrünü tamamlayan yulaf ve soya gibi alternatiflerden farklı olarak belirli aralıklarla dikilen ve tüm yıl boyunca bakım gerektiren badem ağaçlarında yetiştiriliyor. Dolayısıyla badem yetiştirilen araziler ağaçlarla dolu olduğu için sezon dışında başka ürünlerin ekilmesi ya da toprağın nadasa bırakılması mümkün olamıyor. Badem ağaçları ortalama 25 yıl yaşıyor. Bu da, çiftçilerin su kıtlığı yaşandığı dönemlerde üretimi azaltmak gibi bir seçeneklerinin olmadığı anlamına geliyor.

3. Sera gazı emisyonları

Badem yetiştiriciliğinin en önemli faydalarından biri, badem ağaçlarının havadaki karbondioksiti emiyor olduğu gerçeği. 1 su bardağı kadar badem sütü başına sadece 1/6 litre kadar sera gazı salınıyor ve bu oran, herhangi bir süt türüne (bitkisel ya da hayvansal) kıyasla en düşük emisyon oranı.

Ancak bu tahminlemeye dağıtım ve lojistik sürecindeki karbon ayak izi dahil değil. Dünyadaki bademlerin %80’i Kaliforniya’dan geldiği için, örneğin, İngiltere’de satılan ancak ABD bademlerinden yapılan bir badem sütünün 8000 kilometreden fazla yol kat etmesi gerekiyor. Badem sütüne olan talebin hızla yükseldiğini göz önünde bulundurursak, badem sütü çevreye verdiği zarar açısından üretimde olmasa bile tedarik sürecinde atmosfere oldukça fazla karbon salınmasına neden oluyor.

4. Pestisitler

Pestisitler, yani mahsüller için zararlı olan böcekleri öldüren zehirli tarım ilaçları, 1800’lü yıllardan beri şeftali dal kurdu olarak bilinen ve badem ağaçlarının en büyük düşmanlarından biri olarak kabul edilen parazitlerle mücadelede yaygın olarak kullanılıyor. Dünya genelinde yalnızca badem üretiminde 450’den fazla pestisit kullanıldığı biliniyor.

Tarım ürünlerinden maksimum verimi elde etmek amacıyla kullanılan bu sert ve zehirli kimyasallar topraktan sızarak yeraltı suyu rezervuarlarında ve su yollarında toplanıyor. Suda yaşayan canlı türlerini tehdit eden ve ekolojik dengeye zarar veren pestisitler ayrıca içme suyu kaynaklarına da karışarak insan sağlığına da zarar verebiliyor.

5. Hayvan sömürüsü

Pek çok kişinin inek sütü yerine badem sütü (ya da bitkisel bazlı diğer sütleri) tercih etmesinin en önemli sebeplerinden biri de hiç şüphesiz üretiminde hayvanlara doğrudan bir zarar verilmiyor oluşu. Ancak badem ağaçlarının mahsül vermesinde en büyük rolü çiçeklerin tozlaşmasını sağlayan arılar üstleniyor ve her yıl Ocak’tan Mart’a kadar devam eden üretim sürecinde tahmini olarak 1,6 milyon bal arısı badem ağaçlarını tozlaştırmak için kamyonlarla Kaliforniya’ya taşınıyor. Bu yolculuk, arıların doğal sirkadiyen ritimlerini bozarak kış uykularından erken uyanmalarına, strese girmelerine, hastalık ve virüslere karşı daha savunmasız hale gelmelerine neden oluyor. Tüm bunlara ek olarak arılar, pestisit kullanımının en yaygın olduğu dönemde tozlaşmaya zorlanıyor ve 2016 yılında yayınlanan raporlara göre ticari arı kolonisi kaybının tahmini %9’u pestisit maruziyetine bağlı.

İnek sütünün çevreye olan etkileri

İnek sütünün süpermarketlerde tek seçenek olduğu günler geride kaldı. Artık soya sütü, pirinç sütü, badem sütü, Hindistan cevizi sütü gibi bitkisel bazlı süt ve süt ürünleri alternatiflerine geçmişe kıyasla çok daha kolay erişebiliyoruz. Bitkisel bazlı sütlere olan talepteki artışa rağmen, inek sütü ABD’de 16.12 milyar dolar ve dünya çapında 718.9 milyar dolar (badem sütünün değerinin 138 katı) değerinde gelişen bir pazara sahip. Peki, inek sütü tüketmenin çevreye olan bilançosu ne boyutta?

1. Su tüketimi

1 adet badem için yaklaşık 12 litre su harcandığını ve 1 çay bardağı badem sütü üretmek için yaklaşık 5 adet bademe ihtiyaç olduğunu göz önünde bulundurursak, 1 çay bardağı süt için tam 60 litre suya ihtiyaç olduğunu söyleyebiliriz. Buna karşın, 1 çay bardağı inek sütü üretilmesi için gerekli olan miktarsa tam 192 litre!

Ortalama bir ineğin 1 günde 50 ila 200 litre arasında su içtiği düşünüldüğünde, süt hayvancılığı inanılmaz derecede fazla su kaynağının tüketildiği bir sektör. Aşırı yağış alan bazı bölgelerde bu ihtiyacın büyük çoğunluğu yağmur suyundan karşılanabilse de, çok büyük tesislerde şebeke suyundan ya da yer altı kaynaklarından karşılanıyor.

2. Arazi kullanımı

Ormansızlaşma, sığır yetiştiriciliğinin çevreye verdiği zararla ile ilgili en büyük tartışmaların başında geliyor. Dünyanın en büyük ve biyolojik çeşitliliği en fazla olan yağmur ormanlarındaki ormansızlaşmanın ana suçlusu genellikle sığır yetiştiriciliği olarak biliniyor. Bunun en önemli sebebi, özelikle ABD’de süt hayvanlarının beslenmesinin soyadan karşılanması ve soya bitkisinin yoğun olarak Amazon’da yetiştirilmesi.

Sığır çiftlikleri günümüzde, Amazon yağmur ormanlarındaki ormansızlaşmanın %70 ila %80’inden (soya ürünlerine ve meralara yer açmak için) ve 340 milyon ton karbondioksit emisyonundan sorumlu. Ormanların giderek daha fazla yok olması nedeniyle, Amazon Ormanları’nın atmosferdeki karbondioksit gazını emme oranı da bağlantılı olarak hızlı bir düşüş yaşıyor.

3. Sera gazı emisyonları

İnek sütünün en önemli çevresel eleştirisi, sera gazı hepimizin bildiği üzere sera gazı emisyonları. “Cowspiracy” belgeselini izleyenlerin, ineklerin sadece geğirmeleri ve gaz çıkarmalarıyla bile atmosfere önemli miktarda metan gazı bıraktıklarını artık çok iyi bildiğini düşünüyoruz. İneklerin metabolizma faaliyetlerinin bir ürünü olan metan gazı, karbondioksitten tam 80 kat daha güçlü bir sera gazı ve daha uzun süreli bir etkiye sahip. 2020 itibariyle gezegende yaklaşık bir milyar adet inek olduğu tahmin ediliyor. Oxford Üniversitesi’ndeki araştırmacılar, bir çay bardağı inek sütü başına metan emisyonun 0,6 kilogram olduğunu söylüyor. Bu, herhangi bir bitki bazlı sütün sera gazı emisyonunun tam üç katı.

4. Pestisitler

Organik üretim yapmayan sığır çiftlikleri, ineklerin tükettiği samanların, soyaların ve otların üretiminde sentetik gübreleri ve böcek ilaçlarını yoğun olarak kullanıyor. Ayrıca suni yem olarak bilinen hayvan besinlerinde çevreye ve insan sağlığına zarar verdiği bilinen çeşitli kimyasallar ve koruyucular kullanılıyor. Hayvan besinlerinin yanı sıra, çiftçiler enfeksiyonları önlemek için sütten kesme aşamasında buzağılara antibiyotik veriyorlar. Süt endüstrisi her ne kadar raflarda satılan sütlerin antibiyotik içermediğinin garantisini verse de, antibiyotiklerin yaygın kullanımı, ineklerin, inek sütüyle birlikte insanlara geçebilecek ‘antibiyotiğe dirençli bakteriler’ geliştirmelerine neden olabiliyor.

5. Hayvan Sömürüsü

İnek sütü tüketmeyi tercih etmeyen ve vegan alternatiflere yönelen tüketicilerin bu konudaki kararlarını en çok etkileyen şeylerden biri elbette hayvan sömürüsü. Sadece sütü için üretilen milyonlarca inek, oldukça kötü koşullarda ve sadece süt verimini artırma amacıyla son derece acımasız muamelelere maruz kalıyor.

İneğin süt verebilmesi için hamile kalması ve yeni doğum yapmış olması gerekiyor. Bu nedenle hayvanlar suni dölleme yoluyla sürekli olarak hamile bırakılıyor, erken doğum yapmaya zorlanıyor ve çok dar alanlarda hareket etmeden bakılıyor. Yetersiz beslenme, salgın hastalıklar, fiziksel bozukluklar ve daha pek çok çevresel faktör nedeniyle her yıl binlerce hayvan süt üretimi için telef ediliyor.

2005 yılında yapılan bir araştırma, süt ineklerinin yaşamları boyunca ortalama 729 gün süt ürettiğini, üretimleri bittiğindeyse 20 yıldan fazla yaşayabilmelerine rağmen, çoğunlukla itlaf edildiklerini gösteriyor.

Hangisi daha çevreci: Badem sütü mü inek sütü mü?

Tüm bu kriterleri değerlendirdiğimizde badem sütü, su ve pestisit kullanımı dışında, hemen hemen her parametrede inek sütünden daha ‘çevreci’ görünüyor. 1 su bardağı inek sütünün üretilmesi için 1 bardak badem sütünün üretilmesine kıyasla 3 kat daha fazla suya ihtiyaç duyulsa da, badem ağaçları su ihtiyaçlarının büyük bir kısmını sulama gerekmeksizin, insanların kullanamadığı yer altı sularından kendi kendine karşılayabiliyor.

Sera gazlarının küresel ısınmanın en önemli sebeplerinden biri olduğunu ve ineklerin karbondioksitten 80 kat daha fazla ısınma gücüne sahip metan gazı saldığını düşünürsek, sadece bitkisel bazlı süt tüketiminin değil, daha makro bir düzeyde vegan beslenmenin sera gazı azaltma potansiyelinin daha yüksek olduğunu söyleyebiliriz. Sonuç olarak, badem sütü tüketimi inek sütü tüketimine göre çevre için çok daha dost bir seçenek.

İlginizi çekebilir:

Süt kaç kalori?Hayvansal gıdalar, bitkisel beslenme ve sağlık

Kaynaklar: Tree Hugger, TUIK

Uplifers: Kaliteli ve mutlu yaşam koçunuz!

Sıra dışı bir gelecek: Otomobil dünyasında bizi neler bekliyor?

Teknolojinin, yapay zekanın ve çevre bilincinin hızla geliştiği günümüzde otomotiv dünyası da bu gelişmelerden geri kalmıyor ve inovasyonlarla ve merakla dolu bir sektöre dönüşüyor. Son yıllarda elektrikli araçlar, otonom sürüş özellikleri, akıllı yol çözümleri gibi konularla pek çok gelişime imza atan otomobil dünyasında gelecekte bizi daha nelerin beklediği büyük bir merak konusu. Hepsi çok heyecan verici olsa da en çok merak edilen sorulardan ve benim de heyecanla beklediğim gelişmelerden biri; uçan arabaların hayatımıza girip girmeyeceği 🙂 Uçan arabalar yakın zamanda hayatımıza dahil olur mu bunu bilmiyorum ama otomotiv endüstrisinin geleceği hakkında kendi perspektifimden ele alacağım pek çok konu var. Gelin, benim de bir parçası olduğum bu sıra dışı gelecekte bizi neler bekliyor olabilir birlikte bakalım.



Elektrikli otomobillerin hızlı yükselişi

Geçtiğimiz yıllarda pek çok otomobil markası, yakın gelecekte elektrikli araç üretimine ağırlık vereceğini açıklamıştı, hatta dünya çapında tamamen elektrikli araç üretimine geçmeyi planladığını belirten markalar da var. Elektrikli araçların hayatımıza dahil olması çok yeni bir gelişme olmasa da yaygınlaşması ve popülerliğinin artması son zamanlarda daha bir artış gösterdi. Gelecekte de elektrikli araçların üretiminin ve kullanıcısının artması sektörünün en beklenen gelişmeleri arasında.

Bildiğiniz gibi ben de elektrikli otomobil tutkunlarından biriyim ve sık sık sizlerle Instagram hesabımdan %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E ile olan maceralarımı paylaşıyorum 🙂 Konumuza dönecek olursak; fosil yakıt tüketimini azaltmak ve karbon emisyonlarını düşürmek için ülkelerin elektrikli araç kullanımına yönelik teşviklerini artırması da beklenenler arasında. Ayrıca, batarya teknolojisinde yeni ilerlemeler, elektrikli araçların menzillerinin artırılması, şarj altyapılarının geliştirilmesi de yine yakın gelecekte bizimle olacağa benziyor.

Sürdürülebilir ve çevre dostu çözümler

Elektrikli araçların yükselişi, otomobil dünyasının geleceğinde beklenen tek çevreci haber değil. Doğa dostu yaklaşımlar ve sürdürülebilir çözümlerle dolu yenilikler de ufukta. Pek çok sektörün son yıllarda önemli bir gündem maddesi haline gelmiş olan çevre bilinci, otomotiv dünyası için de önemli bir konu. Geri dönüştürülmüş malzemelerden üretilen iç dizayn ekipmanları, doğa dostu kumaşların kullanımı, üretim aşamasında yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı, daha az karbon salımı yapan motor teknolojileri ve daha nice gelişme, otomotiv dünyasının beklenenleri arasında.

Sektörde yeşil devrim adını verebileceğimiz daha pek çok gelişmenin damga vurması da olası. Araçların iç tasarımdan üretim süreçlerine kadar geniş bir yelpazede sürdürülebilir çözümler, otomobillerin gelecekteki dünyasını ve tabii ki dünyamızı taçlandıracak gibi. Bir çevreci olarak hızla yaygınlaşmasını görmek istediğim gelişmelerden birisi kesinlikle sürdürülebilir çözümler.

Otonom sürüş özelliklerinde ilerlemeler

Ve tabii ki otonom sürüş özelliklerinden bahsetmemek olmaz. Beni belki de en çok heyecanlandıran konulardan bir diğeri. Hani şu sürücüsüz giden otomobiller var ya, işte tam da onlardan bahsediyorum. Yakın bir gelecekte belki de araçların şoför koltukları hep boş kalacak. Olamaz mı? Bu, çok gerçekçi bir senaryo olmasa da şu an için benzer senaryolarla sık sık karşılaşacağız gibi. Çünkü pek çok dünya devi otomobil ve teknoloji firması, otonom araçlar alanında büyük yatırımlar yapıyor. Ancak, tam otonomiye ulaşmak için biraz daha geleceği beklemek gerekecek. Çünkü birtakım zorlukları aşabilmek için yeni teknolojilerin geliştirilmesi bekleniyor.

Özellikle büyük şehirlerdeki yoğun ve karışık trafik senaryoları, yasal düzenlemeler, kişisel hakların korunması, uygun yol ve altyapı çalışmalarının tamamlanması gibi pek çok faktör var. Yine de bu konudaki çalışmaların hız kazanması ve otonom sürüşün farklı seviyelerinin piyasaya sürülmüş olması, otonom sürüş teknolojilerinin potansiyelini gösteriyor. Gelecekte tam otonom seviyeye de erişilmesi mümkün.



Otonom özelliklerin yanı sıra farklı sürüş modları da ufukta. Hatta, ben şimdiden %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E  ile bu modları deneme fırsatına sahibim 🙂 Mustang Mach-E, sürüş deneyimini kişisel isteklere göre uyarlıyor; Aktive, Whisper ve Untamed modları sayesinde motor seslerini, ortam aydınlatmasını ve hatta aracın tepki verme hızını kişiselleştirmek mümkün. 

Akıllı şehirlerin kurulması

Otonom sürüş özellikleri, farklı sürüş modları, otomobil ve yapay zeka teknolojisindeki gelişmeler, yalnızca bireysel kullanımla sınırlı kalmayacak muhtemelen. Ve önemli bir toplumsal gündem haline de gelecek. Bu da akıllı şehirler gibi bir konseptin hayatımıza girmesi anlamını taşıyabilir. Şehirlerin, otomobillerin geleceği ile ne ilgisi var ki diye düşünmeye başlamadan hemen araya gireyim. Eğer başta otonom sürüş özellikleri olmak üzere otomobiller kendi başlarına -bir sürücünün aracı sürmesine ihtiyaç kalmaksızın- yolda gidebilecekse, bu şehirlerin de birtakım düzenlemelerden geçmesi anlamını taşıyor. Yollardaki alt yapı çalışmalarının bu doğrultuda düzenlenmesi, akıllı şarj istasyonlarının kurulması ve otonom araçların kendi kendini şarja takabilmesi için uygun çevresel yapılanmaların tamamlanması gibi pek çok gelişmeyi de beraberinde getirebilir. Belki de gelecekte şehirlere akıllı taksi durakları kurulacak ve birtakım mobil uygulamalar üzerinden bağlantıya geçilebilecek.

Sosyal dünya ile bağlantı sağlayan araç özelliklerinin geliştirilmesi

Bir düşünelim; otomobiliniz size en yakın kafeyi önerse ya da zevkinize uygun bir restoranda sizin için rezervasyon yaptırsa, nasıl olur? Ya da arkadaşlarınızla buluşma ayarlasa, arabaya bindiğinizde en sevdiğiniz dizinin kaldığınız bölümünü başlatsa? Siz keyifle buluşmalarınıza hazırlanırken veya dizinizi izleyip, müziğinizi dinlerken sizi istediğiniz yere götürse? Yani adeta bir eğlence merkezine dönüşse? Tüm bunlar, yakın gelecekte hayallerimizi süslemenin ötesine geçebilir. Bağlantılı araçlar, yani kendi internet erişimi olan ve verileri başka cihazlarla da paylaşabilen araçlar, otomobil dünyasının belki de gelecekte en çok parlayan yıldızı olabilir. Yalnızca yolculuk vadetmenin ötesinde bağlantılı araçlar, adeta kişisel mobil cihazlarımıza dönüşebilir.

Çoğu macerama tanıklık ettiğiniz Ford Mustang Mach-E de adeta benim eğlence merkezim. Araç içi iletişim ve eğlence sistemi olan Ford SYNC 4A ile konuşma, ses tanıma, kablosuz akıllı telefon entegrasyonu, sezgisel 15,5″ dokunmatik ekran ve çok daha fazlasını deneyimleyebiliyorum. Halihazırda gelişmiş teknolojinin keyfini sürebiliyor olsam da gelecekte bağlantılı araçlar bizi daha pek çok özelliği ile şaşırtacak diyebilirim.

Kısacası, otomobil dünyasının sıra dışı geleceğinde bizi bekleyen yepyeni heyecanlar var. Uçan arabalar yalnızca filmlerin unutulmaz bir parçası olarak mı hafızalarımızda kalır yoksa gerçekten de hayatımıza dahil olur mu bilinmez ama kesin olan bir şey varsa o da otomobil dünyasının hiç olmadığı kadar yenilik dolu olduğu. Kim bilir belki bir gün gökyüzünde bulutların arasında sıkışıp kaldığım bir trafikteyken size yazarım 🙂 Daha fazlası için yazılarımı ve Instagram hesabımı takip etmeyi unutmayın.

İlginizi çekebilir: Virtual Influencer’lar: Kim bu sıra dışı influencer’lar? Takip etmeniz gerekenler?

Hayatın küçük tatlı sürprizlerini L’Occitane Almond Shower Oil ile yakalayın

Hayat, beklenmeyen güzelliklerle dolu bir dans gibi; eğer görmeyi, fark etmeyi bilirsek hayatın şaşırtıcı güzellikteki tatlı anlarını sık sık yakalayabiliriz. Bazen uzun zamandır görmediğimiz bir arkadaşımızla yolda karşılaştığımız, bazense tatlı bir yağmurun ardından çıkan gökkuşağını gördüğümüz o ‘an’da gizli olabilir mutluluk. Bu, beklenmedik ama her zaman iyi hissetmemizi sağlayan hoş sürprizler, hayatın şaşırtıcı güzellikteki anlarından yalnızca birkaçı olsa da tüm gün yüzümüzü güldürmeye yetebilir.



Yakalamak için istekli olursak hayatın monoton akışına biraz olsun ara vermemizi sağlayan ve yaşamın ne kadar büyüleyici olduğunu hatırlatan pek çok tatlı sürpriz bulabiliriz. Tıpkı L’Occitane Almond Shower Oil’in su ile buluştuğunda yağ kıvamından köpüğe dönüşen sürprizli formu gibi.

Sürprizlerle dolu keyif veren bir deneyim

Mutluluk veren, keyif dolu ve sürprizli anlar dediğimizde şüphesiz ki kendimize ayırdığımız zamanların önemi ve yeri çok büyük. Çünkü, günlük hayatın koşturması içerisinde kendimizi şımartabildiğimiz, bedenimizin ve zihnimizin ihtiyaçlarını karşılayabildiğimiz bu özel anlar, monotonluğun içinden bize göz kırpan küçük sürprizler gibi. Özellikle de kişisel bakım ritüellerini taçlandıran L’Occitane Almond Shower Oil ile sürprizlerin hiç sonu yok. Bu özel duş bakım yağı, suyla buluştuğu anda değişen formu ile bize sıradan görünen anları bile özel kılan küçük sürprizler sunuyor.

Almond Shower Oil’in içeriğindeki badem yağı, su ile birleştiğinde anında yoğun keyif verici bir köpüğe dönüşüyor, bize de tatlı küçük sürprizlerle dolu dokunuşların cildimizde bıraktığı o yumuşacık etkinin keyfini sürmek kalıyor. Tabii, o tatlı ve küçük sürprizler Badem Duş Yağı’nın yalnızca köpüren özel formülünde saklı değil, kokusu da bambaşka bir heyecan.

Kokuların duyuları harekete geçiren büyülü dünyası

Bazen sizin de bir kokunun esintisiyle geçmişe doğru kısa bir yolculuğa çıktığınızı hissettiğiniz oluyor mu? Kabul edelim, hayatın içindeki tatlı sürprizli anlarda kokuların da etkisi oldukça büyük. Belki çocukluğunuzdan keyifli bir anı hatırlatan nostaljik bir koku, belki gençliğinizde kullandığınız eski bir parfümün rüzgarla karışmış hali, belki de taze biçilmiş çimlerin havada dağılan dansı… Kokular da sürprizli anların başrol oyuncusu olabiliyor.



Tıpkı, Almond Shower Oil’in tatlı bademin mis kokusunu cildimizde bırakması gibi. Üstelik vegan içeriği ile tüm cilt tiplerine de uygun olan bu bakım yağı, duyuları harekete geçiren büyülü bir dünyanın da kapısını aralıyor. Hayatın bitmeyen telaş ve karmaşasında her şeyden biraz da olsa uzaklaşıp, o büyülü dünyaları keşfetmek hepimizin ihtiyacı değil mi? Daha fark edilmeyi bekleyen onca tatlı sürpriz varken…

Şaşırtıcı üçlü etki

Köpüren özel formül, büyülü dünyalara açılan mis badem kokusu, tabii bir de şaşırtıcı üçlü etki. L’Occitane Almond Shower Oil ile hayatın sürprizlerle dolu anlarını yakalamak çok kolay. Özel vegan formülü, cildi hem temizliyor hem nemlendiriyor hem de onarıyor. Bu üç etkiyi bir arada bulabilmek de en tatlı sürprizlerden biri.

Badem Duş Yağı, özel köpük yapısı ile cildi temizliyor, içeriğindeki omega 6 ve 9 bakımından zengin tatlı badem yağı ve üzüm çekirdeği yağı ile ilk kullanımda nemlendirme etkisi sağlıyor ve cildi besleyerek ışıl ışıl bir görünüme kavuşturuyor.

Elbette, hayatta daha yakalanmayı bekleyen pek çok şaşırtıcı tatlı an var. Bazıları, bir anda karşımıza çıksa da bazen de bu anları biz yaratabiliriz. Bakım rutinlerimize L’Occitane Almond Shower Oil’i eklemek, tanımadığımız birine iltifat etmek ya da sevdiğimiz birine uzun zamandır istediği bir şeyi satın almak, hayatımızda o tatlı sürprizleri artırmaya ve yaşamın keyfini doyasıya çıkarmaya yardımcı olabilir.

Hiç vakit kaybetmeden birinden başlamak istiyorsanız hemen tıklayıp sürprizlerle dolu L’Occitane Almond Shower Oil dünyasını keşfedebilirsiniz.

Güne lezzetli bir başlangıç için kahvaltılık tarifler

Ne demiş şair; kahvaltının mutlulukla bir ilgisi olmalı. Sizce de öyle değil mi? Günün ilk öğününün, bize gün boyu yetecek kadar neşe ve enerji kaynağı olması gerekmiyor mu? İster sabahın çok erken saatlerinde ister öğlene yakın olsun, fark etmez; günün ilk öğünü her zaman çok önemli. Çünkü günün geri kalanını etkileyen, o günün ne kadar kaliteli bir gün olduğunu belirleyen en önemli faktörlerden biri; güne neler yiyerek başladığımız…



Ancak hepimiz biliyoruz ki, klasik kahvaltı tarifleri zamanla sıkıcı hale gelebiliyor. Yumurta, peynir, zeytin güzel bir başlangıç olsa da her gün aynı şeyleri yemek hayatlarımızda monotonluk yaratabiliyor. Dolayısıyla biraz daha yaratıcı alternatiflere ihtiyacımız var. Ama bir yandan da yoğun tempomuza ayak uydurabilmek için pratik ve besleyici olmalı. Tabii lezzetten de ödün vermek olmaz. İşte tam da bu noktada lezzeti ile, pratikliği ile, besleyiciliği ile kahvaltıların yıldızı müsli karşımıza çıkıyor. İşte müsli kullanarak hazırlayabileceğiniz lezzetli ve sağlıklı kahvaltılık tarifler:

Müslili Ekmek

Eğer kahvaltıda değişiklik yapmak ve lezzet ile besleyici değeri bir arada sunan bir alternatif arıyorsanız, müslili ekmek tam size göre. Klasik ekmek tariflerine göre çok daha zengin ve doyurucu bir seçenek sunan bu kahvaltılık tarifi, aynı zamanda çok daha lezzetli, çok daha eğlenceli. Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli’nin içeriğindeki kızılcık, kuru üzüm, elma ve marakuyalı özel karışım sayesinde enerjik bir sabaha doyurucu dilimlerle merhaba diyebilirsiniz.

Malzemeler:

Hamuru için:

  • 1 su bardağı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 2-3 tatlı kaşığı Dr. Oetker Aktif Maya
  • 0,5 çay bardağı süt
  • 4-4,5 su bardağı un
  • 0,5 çay bardağı toz şeker
  • 1 su bardağı ılık süt
  • 1 yumurta
  • 100 gram yumuşak margarin

Üzeri için:

  • 2-3 yemek kaşığı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 1 yemek kaşığı su

Hazırlanışı:

  • Mayayı bir kaseye alın ve üzerine yarım çay bardağı ılık sütü ilave edin. Kaşık ile birkaç kez karıştırıp 10-15 dakika bekletin.
  • Unu derin bir kaba eleyin ve üzerine beklettiğiniz mayayı ilave edin. Toz şeker, süt, yumurta ve margarini ilave edip iyice yoğurun. Üzerini kapatıp ılık ortamda 40-45 dakika bekletin.
  • Süre sonunda mayalanan hamura 1 su bardağı meyveli müsliyi ekleyin ve yoğurun. Hamuru yuvarlayıp pişirme kağıdı serilmiş fırın tepsisine alın. Üzerine su sürüp meyveli müsli serpin ve 20 dakika bekletin.
  • Fırını belirtilen dereceye ayarlayıp ısınması için önceden açın. (Alt-üst pişirme: 170 °C, Turbo pişirme: 160 °C)
  • Hamurun üzerini keskin bıçak ile 3-4 yerinden 1 cm derinliğinde kesin ve 25-30 dakika pişirin.
  • Fırından çıkarıp soğutun. Dilimleyerek servis yapın.

Çikolatalı Çıtır Smoothie Bowl

Kahvaltıda kendinizi şımartmak ve güne ‘bomba’ gibi başlamak istiyorsanız, tatlı bir kahvaltılık tarifi tam size göre olabilir. Çıtır tahıl ve çikolata parçacıkları içeren Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli ile çok pratik ve çok lezzetli bir kahvaltılık bowl hazırlayabilirsiniz.

Malzemeler:

  • 2 yemek kaşığı Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli
  • 1 adet olgun muz
  • ½ avokado
  • 1 yemek kaşığı kakao tozu
  • 1 su bardağı badem sütü

Hazırlanışı:

  • Olgun muzu, avokadoyu, kakao tozunu ve badem sütünü blender’a alın. Pürüzsüz bir kıvam alana kadar yüksek hızda karıştırın.
  • Elde ettiğiniz smoothie karışımını bir kaseye aktarın ve kahvaltılık bowl için tabanı hazırlayın.
  • Smoothie tabanın üzerine çıtır çıtır Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli’yi ekleyin. Ve harika kahvaltı kaseniz hazır.

Portakallı Muzlu Müslili İçecek

Kahvaltılarınızı bir sonraki seviyeye taşımaya hazırsanız, Dr. Oetker Vitalis Bal Bademli Çıtır Müsli ile tanışın. Bu benzersiz müsli, sadece lezzetiyle değil, aynı zamanda sağlık açısından sunduğu faydalarla da kahvaltılarınızın vazgeçilmezi olmaya aday. Hem lif hem de Vitamin B1, demir ve magnezyum gibi önemli besin öğeleri açısından zengin olan bu müsli ile harika bir kahvaltılık içecek hazırlayabilir, güne başlarken ihtiyacınız olan enerjiyi ve besinleri alabilirsiniz:



Malzemeler:

  • 50 g Dr. Oetker Vitalis Bal Bademli Çıtır Müsli
  • 1 poşet Dr. Oetker Şekerli Vanilin
  • 2 adet muz
  • 2-3 dilim ayıklanmış ve zarları çıkarılmış portakal dilimleri
  • 2 su bardağı buzdolabında soğutulmuş süt
  • 2 yemek kaşığı bal

Hazırlanışı:

  • Muzları soyup iri parçalara kesin ve mutfak robotuna alın.
  • Üzerine portakal dilimleri, süt, bal ve şekerli vanilini ilave edip meyveler ezilinceye kadar karıştırın.
  • Hazırladığınız içeceği bardaklara alın. Üzerlerine çıtır müsliyi ekleyip kaşık ile karıştırın.
  • Buzdolabında 30 dakika bekletip servis yapın.

Meyveli Mini Kahvaltılık Muffin

Güne başlarken modunuzu yükseltecek, enerjinizi yerine getirecek ve ihtiyacınız olan besin öğelerini almanızı sağlayacak ve tüm bunları yaparken de eğlenceli bir hale çevirecek muffinlere kim hayır diyebilir ki… Siz de demezseniz, Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli ile harika bir kahvaltılık hazırlayabilirsiniz.

Malzemeler:

  • ½ su bardağı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 1 paket Dr. Oetker Hamur Kabartma Tozu
  • 1 su bardağı tam buğday unu
  • 2 yemek kaşığı bal
  • ½ su bardağı süt
  • 1 yemek kaşığı tereyağı
  • 1 adet yumurta
  • 1 adet mini muffin tepsisi

Hazırlanışı:

  • Fırını 180 derecede önceden ısıtın ve mini muffin tepsisini yağlayın.
  • Bir kasede tam buğday unu, Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli ve kabartma tozunu karıştırın.
  • Başka bir kapta süt, eritilmiş tereyağı ve yumurtayı çırpın. Islak malzemeleri kuru malzemelerin üzerine dökün ve karıştırın.
  • Hazırladığınız kek harcını mini muffin kalıplarına eşit miktarda bölün. Her bir kalıbı üçte iki oranında doldurmanız yeterli olacaktır, böylece kabardığı zaman da yeteri kadar alan kalacaktır.
  • Yaklaşık 20 dakika kadar pişirdikten sonra fırından çıkarın, birkaç dakika beklettikten sonra servis edebilirsiniz.

Bonus: Çabasız ve lezzetli kahvaltılar

Eğer daha hızlı bir şekilde lezzetli, pratik ve doyurucu kahvaltılık tarifler hazırlamak istiyorsanız, fazla çaba harcamadan da eğlenceli kahvaltılar yapabilirsiniz. Müslinizi ister sütle ister yoğurtla karıştırın; üzerine meyve, bal, biraz da kuruyemiş ekleyin ve voila! Enfes kahvaltınız hazır… Ama bir dakika; zaten eklenmişi var 🙂 Dr. Oetker Vitalis’in lezzetli, doyurucu ve sağlıklı dünyası ile klasik kahvaltılar yerine daha enerjik tariflerle güne başlayabilirsiniz.

Sağlıklı ve dengeli beslenmeyi, ‘sıkıcı’ kalıplardan çıkarmak ve her güne büyük bir neşe ile başlamak istiyorsanız Dr. Oetker Vitalis, kahvaltılarınızın vazgeçilmezi olacak. Üstelik sadece kahvaltılarınızın da değil; ara öğünlerinizde de lezzetli atıştırmalıklar olarak tüketebilirsiniz. Bu çıtır lezzetler, gününüzün her saatine enerji ve neşe katacak!

Siz de Dr. Oetker Vitalis’Dr. Oetker Vitalis’Dr. Oetker Vitalis’in Multi Meyveli Çıtır Müsli, Bal Bademli Çıtır Müsli ve Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli çeşitlerinden dilediğinizi seçebilir, güne en sevdiğiniz lezzetle harika bir başlangıç yapabilirsiniz.

*Bu yazı Dr. Oetker katkılarıyla hazırlanmıştır.

Sürdürülebilir çözümlerin izinde: VitrA’dan dünyanın ilk ve tek %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabosu

‘Biricik’ dünyamız günden güne artan çevreler baskılar ve azalan doğal kaynak sorunları ile karşı karşıya. İklim krizi, küresel ısınma, atık sorunları, hava kirliliği ve daha nice çevresel sıkıntı, hem dünyamızın hem de insanlığın geleceğini tehdit ediyor. Bu nedenle, sürdürülebilir yaşam alışkanlıklarına sahip olmanın önemi her zamankinden kat ve kat daha fazla. Böylesi bir gerçekliğin farkında olan tüm endüstrilerde de yenilikçi ve çevre dostu ürünlerin geliştirilmesi oldukça büyük bir öneme sahip. Bu bağlamda VitrA, büyük bir adım atarak çevreye saygısını ve döngüsel ekonomiye olan katkısını gözler önüne seriyor.



VitrA’dan bir ilk; %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabo

Çevresel ayak izlerini azaltma yolunda önemli adımlar atan VitrA, sektörün değişim öncülerinden biri olarak bizi yeni çevre dostu lavabosu ile tanıştırıyor. Dünyanın ilk ve tek %100* geri dönüştürülmüş seramik lavabosu özelliğini taşıyan bu lavabo, atık olarak kabul edilen malzemelere yeniden hayat veriyor. Yeni çevre dostu lavaboların içerik olarak yaklaşık %100’ü, kırık seramikler de dahil olmak üzere üretim sürecinde ortaya çıkan ve bertarafa giden atıklardan oluşuyor.

VitrA’nın sürdürülebilirlik konusundaki vizyon ve öncülüğünü yansıtan bu yenilikçi ve çevre dostu lavabolarla, seramik sektöründe sürdürülebilir tasarım konusunda da yeni bir standart ortaya çıkıyor. Tasarım harikası ve fonksiyonel bir ürün olmanın ötesinde geri dönüştürülmüş seramik lavabolar, çevresel bilinç ve sürdürülebilir yaşam tarzlarını da destekleyen güçlü bir mesaj taşıyor.

%30 oranında iyileşen küresel ısınma potansiyeli

ISO 14040:2006 ve 14044:2006 standartlarına uygun yapılan Yaşam Döngüsü Değerlendirmesi sonuçlarına göre, atıkların kullanılması çevresel etkilerden küresel ısınma potansiyelini %30 oranında iyileştiriyor. Geri dönüştürülmüş lavaboların üretilmesi sayesinde, ürün başına, daha az hammadde kullanılarak %36’lık iyileştirmeyle yaklaşık 5 kilogram hammadde tasarrufu ve %38 iyileştirmeyle 2,48 Kwh elektrik tasarrufu elde edilmesi hedefleniyor.

Sadece bir lavabo olma işleviyle kalmayan, çevresel sürdürülebilirliğe yönelik geniş bir vizyonu temsil eden bu ürün, çevreye duyarlı bir gelecek için atılmış çok büyük bir adım. Eczacıbaşı Yapı Gereçleri’nin çevre dostu lavabolarla benimsediği bu üretim yaklaşımı, döngüsel ekonomiye katkıyı da en üst seviyeye çıkarıyor.

Sürdürülebilir bir gelecek için hijyenik ve şık bir ilham kaynağı

Küresel ısınma potansiyelini iyileştiren, çevre dostu bir tasarım harikası olmasının ötesinde VitrA’nın geri dönüştürülmüş lavaboları, hijyen endişesini de ortadan kaldırıyor; çünkü bu lavabolar VitrA Hygiene teknolojisiyle kaplanıyor. Bakteri gelişimini %99,9 oranında önleyen VitrA Hygiene teknolojisi sayesinde, seramik lavaboların kullanımı sırasında yüzeye bulaşan bakteriler etkisiz hale geliyor. Böylece, bir numaralı önceliğimiz olan hijyenden ödün vermeden çevre dostu seçimler yapmak da kolaylaşıyor.



Ayrıca, her zevke, her alana uygun seçimler yapmak da yine VitrA ile oldukça kolay. Bilecik, Bozüyük’teki VitrA Üretim Kampüsü’nde geliştirilen yenilikçi çözümler sayesinde üretimine başlanan bu çevre dostu çanak lavabolar, ilk olarak mat bej renkte ve 5 formda tasarlanmış olsa da VitrA’nın geri dönüştürülmüş ürün gamına yeni ürün ve renklerin eklenmesi de planlanıyor.

VitrA %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabonun hikayesi, gelecekteki çevre dostu ürünler ve teknolojiler için de büyük bir ilham kaynağı. Daha sürdürülebilir bir dünya için gelecekte atılacak tüm adımlara şimdiden ilham olduğu kesin. Siz de yaşam alanlarınızı çevre dostu bir bilinç ile şekillendirmek ve bir eşi daha olmayan dünyamızın geleceği için önemli bir adım atmak istiyorsanız hemen tıklayıp VitrA %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabo çeşitlerini keşfedebilirsiniz.

* İçerik olarak yaklaşık %100’ü üretim sürecinde ortaya çıkan ve bertarafa giden atıklardan üretilmiştir.

* Bu içerik VitrA katkılarıyla hazırlanmıştır.

İlgili Makale