X

Ayrımcılık tazminatı: Kadın istihdamındaki cinsiyetçi yaklaşıma karşı yasal hakkımız

Arkama yaslanıp rahatça gelecekten korkmadan yaşadığımı hayal ediyorum. Çalışmanın veya çalışmamanın benim tercihim olduğu, sadece istediğim için evde oturup annelik yaptığımı veya sadece ben istediğim için kariyer basamaklarını tırmandığımı mesela. Seçmek zorunda olmadan hem anne olup hem de sevdiğim işi yapabildiğimi, babanın çocuk üzerinde anneyle eşit derecede sorumluluk sahibi olduğu, çalıştığım veya işten geç geldiğim veya işimi de çocuğum kadar sevdiğim için toplumsal baskıya maruz kalmadan, çürümüş vicdanlar tarafından acımasızca eleştirilmeden sadece var olduğumu ve hafifçe yaşadığımı hayal ediyorum.

Milan Kundera’nın “Var Olmanın Dayanılmaz Hafifliği” kitabını ne zaman görsem, bir kadın olarak yaşamanın ne kadar ağır olduğu gerçeği yankılanıyor aklımda. Oysa ki biz sadece var olmak istiyoruz. Hayatımızın herhangi bir döneminde toplumsal kalıplar tarafından sıkıştırılmadan var olmak, hangi cinsiyette var olacağımızı kendimizin belirlemediği bu dünyada hayatımızı sürdürmek istiyoruz.

Şimdi beni en çok düşündüren ise çalışabiliyor, toplumsal alanda kendimize yer bulabiliyor olmamızın sonucu olarak omuzlarımıza yerleştirilen yükler. Üniversiteye gidebilmek ve kendimize profesyonel hayatta bir yer edinebiliyor olmak, maalesef geleneksel hayatta hiçbir değişiklik yaratmadı. Kişisel farklılıklarımız göz ardı edilerek, toplumsal kuluçka makinelerinden çıkmışçasına bir hayat belirlememiz bekleniyor.

Buna karşılık bütün politik düzenlemelere rağmen, dünya genelinde erkeklerin kazandığı her bir dolar için kadınlar elli dört cent kazanıyorlar. Bu durum buz dağının yalnızca görünen kısmı. Aradaki farkı kapatmak ise ekonomistlere göre en iyi ihtimalle 202 yıl alacak. 202 yıl önceki halimizi biliyoruz değil mi? Sanayi devriminden önceki kadınlar ailelerindeki erkeklerin adlarıyla bilinen ve hiçbir hakkı olmayan varlıklardı sadece. 202 yıl sonra başka bir şekilde yine eşitsizlik çukurunda yüzüyoruz. 202 yıl sonra gerçekten ekonomistlerin tahmini gerçekleşecek mi? Peki o zaman biz kadınları bekleyen tehlike ne olacak?

Dünya çapındaki gelir eşitsizliği buna nasıl baktığınıza göre değişiyor. Son yıllarda üniversitelerde kadınların kendilerine yer bulmuş olması, birer lütufmuş gibi önümüze serildi. Ve ne yaparsanız yapın, doktor, avukat veya devlet başkanı da olsanız fark etmiyor, tam zamanlı işte çalışan bir kadın olduğunuzda, erkekten önce eve gidip ev işlerini ve yemeği halletmiş olmanız bekleniyor. Ortalama çalışan her kadın, aynı seviyedeki erkek çalışandan günde 9 saat daha fazla çalışmış oluyor. Ama aynı ücret veya çok daha aşağısı ile. 202 yıl sonra eşitlenebileceğimizi söyleyen ekonomistlerin, acaba 202 yıl sonra karşımıza çıkabilecek olan eşitsizliği düşündüler mi, çok merak ediyorum.

4857 sayılı İş Kanunun 5. Maddesi ile işverenlere eşit davranma yükümlülüğü getirilmiştir. Buna göre işveren iş sözleşmesinin yapılması aşaması da dâhil olmak üzere iş ilişkisinin şartlarının oluşturulmasında, sürdürülmesinde ve sona erdirilmesinde dil, ırk, renk, cinsiyet, engellilik, siyasi düşünce gereğince farklı işlem uygulayamayacaktır. Çok güzel bir düzenleme değil mi?

Ama şöyle bir oturup düşündüğümüzde henüz iş görüşmesinde kaç insan kaynakları müdürü biz kadın çalışanlara evlilik veya çocuk düşünüp düşünmediğimizi sordu, sayabilir miyiz? Kaç işyeri süt izni kullandığınız zaman size mobbing uygulayarak işten çıkmak zorunda bıraktı? Kadın çalışanlar maalesef bir sürü diğer hakkı gibi bu haklarından da bihaberler. Eğer, işvereniniz size iş görüşmesinde şu kadar süreyle hamilelik düşünmezsen işe alabilirim derse veya primle çalıştığınız ve çok da başarılı olduğunuz işyerinde sizin yerinize hiçbir haklı gerekçesi yokken diğer erkek çalışanı terfi ettirdiyse, maaşınızın 4 katına kadar tazminat hakkınız doğuyor: Ayrımcılık tazminatı. Evet, biz çalışanlar genelde kıdem tazminatı ve diğer bilinen ücret haklarımızı biliyoruz ama maalesef ayrımcılığa karşı da tazminat hakkımızın olduğunu bilmiyoruz.

Fransız ekonomist Pierre-Samuel Dupont de Nemours 1771 yılında yayımladığı makalede “kölenin çalışması ile gönüllü işçinin çalışmasının maliyetlerini” karşılaştırır. Ve, köle çalıştırmanın işverene, ücretli işçi çalıştırmaktan daha pahalıya mal olduğunu rakamlarla ispat eder. Bu da köleliğin kaldırılmasını hızlandırır. Kadınların oy kullanma ve profesyonel hayatta var olmasının da bu duruma benzediğini düşünmeden edemiyorum. “Tamam, madem çalışmak istiyorsunuz buyurun” dediler bize. “Ama her şeyden siz sorumlusunuz; iş yerindeki stresle başa çıkabildiğinizi kanıtlayacaksınız, yaşınız geçmeden evlenip çocuk yapacaksınız, evin ve çocuğun sorumluluğu sizin, ayrıca güzel görünmek zorundasınız yoksa pek dikkatimizi çekemezsiniz…” Bu ve bunun gibi dayatmalar özgürlük ve eşitlik gibi söylemler altında saklanıyor ama biz kadınlar bu yükü her zaman hissediyoruz.

Neden kız çocuklarının büyüdükçe gözlerindeki ışığın kaybolduğunu düşünüp duruyordum. Sonra kendimde buldum, eskiden kaç yaşında olursam olayım sekerek yürümekten gocunmaz ve ağız dolusu gülerdim. Şimdi attığım adımlarda eklenen on kiloluk ağırlıklar varmış gibi yavaş yürüyor ve gülmelerim tebessümü zor geçiyor. Zaman mı bunu yapıyor kadına diye düşünürken, bizi yoranın sistem olduğunu gördüm.

Hangi çağda olduğunuzun ve hatta nerede olduğunuzun önemi yok; uzak zamanlarda Ortadoğu’da doğmuş bir kadınsanız taşlanarak öldürülme tehlikesi ile karşı karşıyasınızdır, Roma’da doğduysanız da pazarda satın alınan attan daha değerli olmayan, eşya hukukuna tabi bir malsınızdır. Endüstriyel dönemde ise ellerinizin mahareti sebebi ile kölelikten daha ağır şartlarda günde yirmi saat çalıştırılan, yine de hakkını almayansınızdır. Kadınlar üzerinde kurulan baskının belli coğrafyalara özgü olduğunu söyleyemeyiz; Sudan’daki bir kadın cinsellikten zevk almaması için zorla sünnet edilirken, Avrupa’daki kadın toplumda kendine yer bulmak için vajinal estetik olmak zorunda olduğunu hissediyor. Bana göre her ikisi de boyunduruk. Kadının sadece var olarak yaşayamayacağı algısının bir türevi.

Çalışabilmek veya oy kullanabilmek gibi bize çok basit gelen haklarımızı, yıllar önce sokak eylemlerinde hayatları pahasına elde eden kadınlara borçluyuz. Peki, biz yarının kadınlarına ne bırakacağız? En azından onların kanı pahasına aldığımız haklarımızı koruyabiliriz. Yarın hepimiz ayrımcılık yasağının farkında olarak işlerimize gideceğiz veya iş görüşmesinde bize anne olup olmayacağımızın sorulmasına müsaade etmeyeceğiz. Zaten var olan haklarımıza sahip çıkmayı, kızlarımıza borçluyuz.

İlginizi çekebilir: Aldığımız kararları hayata geçirebilmek için: Her daim “uyanık” olmak ve haklarını bilmek

Sena Akparlak: 2012 yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinde okumaya başlayarak Adana - İstanbul arasında sürecek maceralarıma başladım. Hukuk benim adalet dağıtma ve eşitlik idealimdi, edebiyat ise her zaman hobiden öteye taşımayı hayal ettiğim ikinci kimliğim. Günlerimi okuyarak ve yeni şeyler keşfederek geçirdiğim öğrencilik hayatıma bir dergide yazarlık ve daha sonra yayın kurulu üyeliği yapmayı sığdırdım. Kadın hakları ve sosyal hayatta kadının var olabilme mücadelesinde hem psikolojik hem de hukuksal açıdan verilmesi gereken savaşın bir tarafı olarak, şu anda Adana - İstanbul arasında faaliyet gösterdiğim avukatlık ofisimde çalışıyor bir yandan da kadın hakları araştırmaları, edebiyat ve sosyolojik yazılar yazıyorum.

Yeni yıl hediyelerinin vazgeçilmezi Sosyopix ile anılarınızı ölümsüzleştirin

Sevdikleriniz için hediye seçmek bazen uzun uzun düşünmeyi gerektirir. Çünkü aslında aradığımız şey, sadece bir eşya değildir; bir duyguyu, bir anıyı, bir hatırlamayı karşı tarafa hissettirmektir. Tam da bu yüzden fotoğrafla kişiselleştirilmiş hediyeler, her zaman daha çok dokunur. Tek bir kare, bir gülüşün ardındaki hikayeyi yeniden canlandırır; yıllar önce çekilmiş bir fotoğraf bile açıldığında ilk günkü kadar sıcak hisseder. Sosyopix işte tam da bu noktada, o paha biçilmez anılarınızı estetik ve yaratıcı dokunuşlarla unutulmaz kılıyor.



Kişiselleştirilmiş takvimlerle zamanı anlamlandırmak

Yeni yıl, hayatımızda yeni sayfalar açmak demektir. Bu nedenle kişiselleştirilmiş takvimler, sadece günleri takip ettiğiniz bir araç olmaktan öteye geçer; umut ve güzellikle dolu bir yılın sembolü haline gelir. En güzel fotoğraflarınızla hazırlanan masa veya duvar takvimleri, sevdiklerinizin her gününe anlam katar. Her sayfa, sadece bir tarih değil, hatırlanan ve paylaşılan özel bir anı olarak kalır. Takvimi her çevirdiğinizde, geçmişin güzel anılarını hatırlamak ve geleceğe dair küçük bir mutluluk hissi yaşamak mümkündür. Bu küçük ama etkili detay, hediyenizi hem estetik hem de duygusal olarak unutulmaz kılar.



Anıların dokunulabilir hali: Fotoğraf baskıları



Bir zamanlar telefon ekranına sığdırdığınız, galeri arşivlerinizde kalan en mutlu kareleri bu yılbaşı yeniden keşfetmenin tam zamanı. Sosyopix fotoğraf baskıları, en özel anlarınızı sıcaklığını ve kalitesini koruyarak dilediğiniz formda hayat bulduruyor. İster yaz tatilinde o hiç bitmesin dediğiniz gün batımı karesini, ister kış tatilinde çekilmiş kar manzarasını seçin; retro tarzda ya da şık bir çerçeveyle hazırlatabilirsiniz.Çalışma masasında duran küçük bir fotoğraf, sizi kış tatilinin huzuruna veya yılın en güzel anılarına götürebilir. Bu yıl sevdiklerinize sadece bir hediye değil, birlikte paylaşılan özel anıları ve mutluluğu hediye edin.

Anıların estetik hali: Fotoğraf albümleri

Fotoğraf albümleri, her dönem popülerliğini koruyan ve hiçbir zaman değerini kaybetmeyen hediye seçeneklerinden biridir. Çünkü bir albüm, yalnızca fotoğrafları bir araya getirmez; aynı zamanda belirli bir dönemin, bir ilişkinin ya da bir yolculuğun hikayesini saklar. Sayfaları çevirdikçe hatırlanan detaylar, yeniden yaşanan duygular ve geçmişten gelen sıcaklık, bu hediyeyi zamansız bir klasik haline getirir.

Kişiye özel tasarlanan fotoğraf albümleri, hem estetik hem de duygusal yönüyle güçlü bir hediye seçeneği sunar. Kapak dokusundan sayfa düzenine, renk seçiminden yerleştirdiğiniz küçük notlara kadar tamamen size ait bir anlatım oluşturma fırsatı verir. Bu, sadece bir hediye değil; kendi elinizle hazırladığınız bir zaman kapsülüdür.



Anıları duvarlara taşıyan çerçeveler

Mutlu anıları saklamanın tek yolu albümlerde biriken fotoğraflar veya fotoğraf baskıları değildir; bazen evin en görünür köşesine yerleştirilen bir çerçeve de aynı etkiyi yaratır. Ölümsüzleştirilen anları çerçeveleyerek yaşam alanlarınıza sıcaklık ve derinlik katarken sevdiklerinizin her baktığında o ana yeniden dönmesini sağlar. Farklı boyut seçenekleri sayesinde ister küçük bir köşeyi canlandırabilir ister salonunuzun atmosferini değiştirebilirsiniz.  Duvarlara zarar vermeyen yapışkanlı çerçeveler ise kolay kullanımıyla, yalnızca bir dekor değil; her gün gülümseten bir anı sunar. 

Bi’kutu anı: Özel hediye kutularıyla yeni yıl coşkusu

Yeni yıl ruhunu tek bir kutuda toplamak istiyorsanız, özenle hazırlanmış hediye kutuları bunun için ideal bir çözüm sunar. İçerisinde not defterleri, yılbaşı ruhunu yansıtan kupalar, kokulu mumlar ve daha pek çok özel hediye, kutuyu açan kişinin yüzünde sıcak bir tebessüm bırakır. Böylece hediyeniz yalnızca bir kutu değil, birlikte paylaştığınız anıların sıcacık bir yansıması olur.

Siz de bu yıl, sıradanlığın dışına çıkarak sevdiklerinizin yüzünde unutulmaz bir gülümseme oluşturmak istiyorsanız, Sosyopix’in sunduğu bu kişiselleştirilmiş dünya tam size göre. Hatıralarınızı canlandırın ve onlara, her baktıklarında sizi hatırlatacak, zamana anlam katan dokunuşlar hediyeler sunmak isterseniz aradığınız her şey Sosyopix’te!





İlgili Makale