X

“Atipik” anoreksiya nervozayla ilgili önyargıları kıralım: İki “atipik” vaka örneği

Anoreksiya nervoza rahatsızlığından bahsedildiğinde insanların aklında çoğu zaman aşırı zayıf bir kadın imgesi canlanır. Hâlbuki gerçek çok daha faklıdır çünkü anoreksiya nervoza cinsiyet, beden ölçüsü ya da kilo fark etmeksizin toplumun her kesiminden insanı etkileyebilir, hasta edebilir. Geçtiğimiz yazıda “atipik” anoreksiya nervoza hakkında genel bir bilgi vermiş, bu hastalığın “tipik” anoreksiya nervozadan farklarını ve benzer noktalarını ele almış, ayrıca “atipik” anoreksiyanın neden ihmal edildiği ve tedavi yollarının ne olabileceği hakkında konuşmuştuk. Bu hafta da aynı konu üzerinden devam edip, geçen yazıda yer veremediğim bazı noktalara değineceğim ve ardından “atipik” anoreksiyayla ilgili birkaç örnek paylaşacağım.

“Atipik” anoreksiya nervoza, “tipik” anoreksiya nervoza rahatsızlığını yaşayan ama normal kilosunun altında olmayan hastalar için kullanılıyor. Öte yandan, beslenme uzmanı Carrie Dennett’in ifade ettiği üzere, “atipik” anokresiya nervoza yanlış bir adlandırma çünkü normal kilosunda ya da normal kilosunun üzerinde olan anoreksiya nervoza hastalarının ender olduğu ya da “tipik” anoreksiya nervoza hastaları kadar ciddi sağlık sorunları olmadığı yanılsamasını yaratıyor. Bu kesinlikle büyük yanlış anlamalara, ihmallere ve tehlikeli sonuçlara yol açan bir durum. Çünkü anoreksiya nervoza rahatsızlığıyla mücadele eden ve normal kilosunda ya da bu kilonun üzerinde olan insanlar da en az kilosu düşük olan hastalar kadar ciddi sağlık sorunları, yeme bozukluğunu tetikleyen davranışlar ve bilişsel semptomlarla karşı karşıyalar. 

Bir kimsenin anoreksiya nervoza olup olmadığını onun kilosuna bakarak anlayamayız. Anoreksiya nervozanın kişiyi ne ölçüde etkilediği beden ölçüsüne bağlı değildir. Aşırı zayıf bedenleriyle anoreksiya nervoza rahatsızlığını yaşayanlar, normal kilosunda ya da bu kilonun üzerinde olan hastalara göre iyileşmeyi “daha fazla” hak etmiyor. Her iki durumda da hastalar, anoreksiya nervozanın bedenlerinde ve psikolojilerinde yarattığı ağır tahribat yüzünden ciddi bir tehlike yaşıyorlar ve tedavi için destek bekliyorlar.

İnsanlar, doğuştan farklı beden ölçülerine ve biçimlerine sahiptir. Bu nedenle, kişi toplumsal standartların dayattığı bir takım keyfi kabullere göre “kilolu” sayılabilir, hâlbuki gerçekte doğal ve sağlıklı kilosunun altında olup bedeninin rahat ettiği kiloyu bastırdığından bunun fiziksel ve psikolojik semptomlarından olumsuz etkilenebilir. Örneğin, beden kitle endeksinin 50’den 19’a düşmesi ile 19’dan 16’ya düşmesi birbirinden faklıdır.

“Atipik” anoreksiya üzerine çalışmalar yapan Erin Harrop’a göre, doktorlar kilosu düşük olan anoreksiya hastalarına iyileşmeleri için daha fazla yemeleri ve kilo almaları gerektiğini söylerken, normal kiloda olan hastalara aynı yönlendirmeyi yapmıyorlar. “Onlara çok fazla yediklerini ve bu yüzden kilolu olduklarını söyleyerek zaten akıllarına yer etmiş yanlış bir inancı daha da besliyoruz. Onları yeme bozukluğunun kollarına daha fazla itiyoruz.” Harrop devam ediyor: “Baygınlık geçiriyorlar ya da sindirim sistemlerinde birtakım sorunlar görülüyor fakat düşük kiloda olan anoreksiya hastalarıyla aynı tedavi koşullarına sahip olamıyorlar ve çok fazla yemek yedikleri fikriyle yanlış yönlendirmelere maruz kalıyorlar.

“Atipik” anoreksiya nervoza vakaları

“Atipik” anoreksiya nervoza tanılı aşağıdaki örnekler üzerinden bu hastalığın nasıl geliştiğini daha iyi anlayabiliriz.

Angela

Angela, 14 yaşında 8. sınıf öğrencisi, 52 kilo gelen bir kız çocuğu. Yaz kampına katılır, diyete ve her gün yürüyüş yapmaya başlar, eve döndüğünde ise yaklaşık 7 kilo zayıflamıştır. Menstrüasyon bozuklukları yaşamaya başlamıştır, cildi solgunlaşmıştır ve yaz sıcağında bile üşüyordur. Evine döndüğü gün annesi onun halini görünce çok endişelenir. Kamptan döndüğünün ertesi günü kızını bir çocuk doktoruna götürür ve Angela’ya anoreksiya nervoza tanısı konur. Ardından yeme bozuklukları konusunda uzman bir psikiyatriste yönlendirilir. Angela, bir hafta geçmeden yeme bozukluğu için dışarıdan tedaviye başlar. 9. sınıfın ikinci döneminde sağlıklı kilosuna geri dönmüştür ve yeme alışkanlıkları düzelmiştir. O senenin sonunda yeme bozukluğu tedavisi sonlandırılır.

Mariah

Mariah, 14 yaşında 8. sınıf öğrencisi, yaklaşık 90 kilo gelen bir kız çocuğu. Ebeveynleri, kızlarının “sağlıklı” olması için onu bir zayıflama kampına gönderir ve kendine güveninin artacağını umut ederler. Mariah, liseye başlamadan önce kilo vermeye ve görüntüsünü değiştirmeye odaklandığından, kampta kendisine verilen günde 1200 kaloriyle kısıtlı bir beslenme düzenine başlar ve her gün hızlı yürüyüşler yapar. Yaz sonunda eve 14 kilo zayıflamış olarak geri döner. Ailesi ona sarılır, ne kadar harika göründüğünü söyler ve bu kadar azimli olduğu için onu kutlar.

Sonraki haftalarda, Mariah, karbonhidratları keserek “sağlıklı” beslenme seçimleri yaptığı ya da her gün hava nasıl olursa olsun 8 km yürüdüğü için ailesinden övgü dolu sözler duyar. Yıllık kontroller için aile doktoruna gittiğinde, doktor kilo vererek çok sağlıklı bir davranışta bulunduğunu ve “aynı kararlılıkla devam etmesi” gerektiğini söyler Mariah’ya.

9. sınıfta Mariah kısıtlı yemeye ve yürümeye devam ederek 14 kilo daha verir. Kilosu azaldıkça, öz güveni artar. 10. Sınıfta okulun en iyi futbol takımına seçilir ve artık sabahki koşularının yanında her öğlen 2 saat antrenmana katılıyordur. Arkadaşları onu dışarı yemeğe çağırdığında eskisi gibi heyecanlanmıyor, hatta katılıp katılmamak konusunda endişeleniyordur. Yemeğe giderse “sağlıksız” şeyler yemek zorunda kalacağından korkuyor ve tekliflerini reddediyordur. Sık sık baş ağrıları çekmeye başlar. Çoğu zaman başı döner ve bayılacak gibi olur. Regl düzeni önce bozulur sonra reglleri tamamen kesilir. Kilo vermesi eski hızında devam etmeyince, çok sinirlenir ve sadece sebze, haşlanmış yumurta, diyet kola ve kahveyle beslenmeye başlar.

10. Sınıfta 5 kilo daha verir ve yaza kadar daha fazla zayıflamak için her şeyi dener. Her gün kusmaya ya da aşırı egzersiz yapmaya yönelir ve o yaz 5 kilo daha verir. Sonunda, gıdasızlıktan ve vücudun su kaybetmesinden dolayı ailesiyle dağ yürüyüşündeyken bayılır. Doktorları, Mariah’nın 42 sayılan kalp atışını atlet olmasına bağlar, “ideal” kilosundan ötürü onu tebrik eder ve daha fazla su içmesini söyleyerek eve gönderir.

9. sınıfta Mariah 59 kilodur; ruhen son derece depresif ve kaygılıdır, ayrıca sosyal çevresinden uzaklaşmıştır. Maç sırasında sahada baygınlık geçirince hemen acile kaldırılır.  Düşük nabız, düşük kan basıncı tanısı konup vücudun gıdasız ve susuz kaldığı saptanınca hastaneye yatılır. 2 hafta hastanede kalarak tıbbi semptomları izlenir ve durumu stabil hale gelince sonraki 3 ayı yeme bozuklukları kliniğinde geçirir. Takip eden iki sene bu kliniğe birkaç defa daha yatmak zorunda kalır, derslerini uzaktan eğitimle tamamlar. 

Bu iki kız çocuğu arasında ne fark vardır? Aynı tip davranışlar Angela’da görüldüğünde endişe ve korku yaratırken, Mariah’ya övgü ve daha fazla teşvik getirmiştir. Hızlı teşhis ve semptomların başında alınan 3 aylık yoğun tedavi, Angela’yı hastaneye yatmaktan kurtarmış ve kısa süre içinde dışarıdan müdahaleyle tam olarak iyileşmesini sağlamıştır. Mariah ise çok daha uzun süre hasta kalmış, gerek fiziksel gerek psikolojik olarak daha olumsuz etkilenmiştir. Angela, lise yıllarını evinde ailesiyle huzurlu bir ortamda geçirir ve arkadaşlarıyla çeşitli etkinliklerde bulunarak o yaşların tadını çıkarırken, Mariah neredeyse üç yılını anoreksiya nervozanın sebep olduğu kaygılarla boğuşarak harcamış ve son bir buçuk yılını çoğunlukla ailesinden, okulundan uzakta bir klinik odasında harcamıştır.

>Ne yapmak gerek? 

Bu soruya en net cevap şu: Yeme bozukluğu yaşayan herkes, kilosu ya da beden ölçüsü fark etmeksizin, ciddi bir tehlike altındadır ve iyileşmeyi hak ediyordur.

Yeme bozuklukları üzerine yapılan çalışmalara rağmen anoreksiya nervoza gibi rahatsızlıkları engellemenin mümkün olup olmadığını henüz bilemiyoruz. Öte yandan, erken teşhis ve hızlı, etkili bir tedavinin hastalık iyice kökleşmeden kişiyi belki de ölümle sonuçlanacak ağır bir tahribattan kurtarabileceğine şüphe yok. Tam da bu nedenle, tedavimizle sorumlu profesyoneller ve aileler, yeme bozukluklarının her kiloda yaşanabileceğini, cinsiyet, yaş, beden şekli ya da sosyal ekonomik ortam ayırmaksızın her insanı yakalayabileceğini gözden kaçırmamalı.

Anoreksiya nervoza özelinde konuşacak olursak, kısıtlı beslenme herkes için fiziksel ve zihinsel sağlığı tehdit edici bir davranıştır. Kilo kaybı, çocuklarımızın ya da ergenlik dönemindeki gençlerimizin yeme bozuklukları yaşadığının sinyalini veriyor olabilir. Teşhis koymak için hiçbir bilimsel temele dayanmayan toplumsal normlara ya da bedenlerimizi manipüle etmeye çalışan yanılgılara güvenemeyiz. Kilosuyla ya da beslenmeyle sıkıntı yaşayan kimseleri, dengeli ve yeterli gıda almaları, keyif duydukları fiziksel aktivitelerde bulunmaları için teşvik etmeliyiz. Bedenlerimiz, oldukları halleriyle güzeller. Onların doğallıklarını bozarak, rahat etmedikleri biçimlere sokmaya çalışmak ancak kendimize zararla sonuçlanır ve çoğu zaman da içgüdülerimizden koparak beslenmeyle sağlıksız ilişkiler kurmamıza neden olur.

O halde, önce bedenlerimize yönelik kendi yargılayıcı iç sesimizi susturmaya çalışalım. Ve daha sonra kilomuz, beslenmemiz ya da beden şeklimizle ilgili etraftan duyduğumuz keyfi yorumları dikkate almamayı öğrenelim

Yeme bozuklarının zamanında teşhisi ve etkili bir şekilde tedavi edilmesi ancak ve ancak bu türden dayatmaların ve önyargıların kırılmasına bağlıdır.

Kaynaklar:

https://www.seattletimes.com/life/wellness/anorexia-knows-no-body-type-and-thinking-otherwise-can-be-a-barrier-to-treatment/
https://www.mirror-mirror.org/higher-weight-atypical-anorexia-nervosa.htm

İlginizi çekebilir:

https://www.uplifers.com/bedenlerimizi-ne-cok-elestiriyoruz-farkinda-misiniz/
https://www.uplifers.com/tikanircasina-yeme-bozuklugu-neden-teshis-edilemiyor/
https://www.uplifers.com/anoreksiya-nervozadan-tam-anlamiyla-kurtulmak-mumkun-mu/
https://yalnizanoreksi.wordpress.com/2020/02/26/yeme-bozukluklari-farkindalik-haftasi/
https://yalnizanoreksi.wordpress.com/2019/11/22/yediklerimiz-ya-da-yemediklerimiz-kadar-mi-masumuz-gercekten/
https://yalnizanoreksi.wordpress.com/2020/04/06/bedenimize-guvenmek-neden-bu-kadar-zor/

Burcu Uluçay: Sözcüklerle, cümlelerle dahası dille uğraşmayı hep sevdim. Bunun üniversitede mütercim tercümanlık okumamda önemli bir payı oldu. 2012’de Marmara Üniversitesi’nden mezun olduğumda bir sene kadar çeşitli alanlarda çevirmenlik yaptım. “Şirket-bazlı” çevirmenliğin pek bana göre olmadığını anlayınca daha “naif” bir yönü olan yayıncılık dünyasına yöneldim. Fakat The University of Westminster’da Cultural and Critical Studies (Kültürel Çalışmalar) yüksek lisans programını burslu okuma şansı kapımı çalınca –pırrr– Londra’ya uçtum. 2014’te elimde afili diplomamla yurda döndüm. Ama yalnız değildim: Ben ve anoreksiya nervoza birlikte gelmiştik! Londra’ya gitmeden de ufak ufak “yoldayım” dese de pek aldırış etmediğim bu yeme bozukluğu artık sağlığım başta olmak üzere tüm hayatımı etkiliyordu ve kendisini yenmek için halen mücadele veriyorum. Bir taraftan asıl mesleğimi yani çevirmenlik ve editörlük çalışmalarımı sürdürsem de altı aydan uzun bir zamandır tam zamanlı işim buymuş gibi anoreksiya nervozadan iyileşmeye çalışıyorum. Yeme bozukluklarının nedenlerini, tedavi yollarını, iyileşen hastaların öykülerini ve güncel araştırmaları didik didik edip okumaya başladığımda tüm isteğim kendimi bu azaptan kurtarmaktı. Fakat zamanla yeme bozuklukları hakkında Türkçe yazılmış kaynakların İngilizcedekilere göre yetersiz kaldığını gördüm. Üzücü değil mi sizce de? Hele de yeme bozuklukları dünyanın hemen her yerinde bütün yaş grupları için gittikçe tehlikeli bir hal alırken. Tabii bir de yeme bozukluğu yaşayan kişilerin ailelerini, yakınlarını, arkadaşlarını düşünmek lazım. Sevdiklerine yardımcı olmak için daha güvenilir ve güncel içeriklere ulaşsalar ne güzel olur! Böylece önce kendi ailem ve yakınlarım için okuduklarıma dayanarak çeviriler ve derlemeler yapmaya başladım. TEDTalks’ta yeme bozuklukları, kaygı bozukluğu, yoga ve meditasyon gibi konularda ilham verici konuşmalar olduğunu biliyordum çünkü hemen hepsini izlemiş/dinlemiştim. Aralarında Türkçe altyazı çevirisi olmayanlar vardı. TEDTalks’un gönüllü çevirmenler projesine dâhil olup çeviriler yaptım. Sonra blog açma fikri geldi. Blogumda hem yabancı kaynaklardan edindiğim bilgileri hem de kendi deneyimlerimden yola çıkarak yazdığım içerikleri paylaşmaya başladım. Yazdıkça yazdıkça anladım ki paylaşmak ihtiyacım varmış. İtiraf etmek. Yeme bozukluklarının ciddi bir zihinsel rahatsızlık olduğunu, dahası bunu bizim “seçmediğimizi” bilin demek. Böyle böyle Uplifers’la yollarımız keşişti. Yeme bozuklukları hakkında yerleşmiş yanlış düşünceleri değiştirmek için buradaki birlikteliğimizden aldığımız güç önemli bir adım olsun. Yeme bozukluklarının zihnimize işkence eden kötücül sesine birlikte “dur” diyebileceğimize inanıyorum! Bana buradan ulaşabilirsiniz: burcu.ulucay@yahoo.com Bloguma göz atmak isterseniz: https://sahteseslereelveda.wordpress.com/

Yeni yıl hediyelerinin vazgeçilmezi Sosyopix ile anılarınızı ölümsüzleştirin

Sevdikleriniz için hediye seçmek bazen uzun uzun düşünmeyi gerektirir. Çünkü aslında aradığımız şey, sadece bir eşya değildir; bir duyguyu, bir anıyı, bir hatırlamayı karşı tarafa hissettirmektir. Tam da bu yüzden fotoğrafla kişiselleştirilmiş hediyeler, her zaman daha çok dokunur. Tek bir kare, bir gülüşün ardındaki hikayeyi yeniden canlandırır; yıllar önce çekilmiş bir fotoğraf bile açıldığında ilk günkü kadar sıcak hisseder. Sosyopix işte tam da bu noktada, o paha biçilmez anılarınızı estetik ve yaratıcı dokunuşlarla unutulmaz kılıyor.



Kişiselleştirilmiş takvimlerle zamanı anlamlandırmak

Yeni yıl, hayatımızda yeni sayfalar açmak demektir. Bu nedenle kişiselleştirilmiş takvimler, sadece günleri takip ettiğiniz bir araç olmaktan öteye geçer; umut ve güzellikle dolu bir yılın sembolü haline gelir. En güzel fotoğraflarınızla hazırlanan masa veya duvar takvimleri, sevdiklerinizin her gününe anlam katar. Her sayfa, sadece bir tarih değil, hatırlanan ve paylaşılan özel bir anı olarak kalır. Takvimi her çevirdiğinizde, geçmişin güzel anılarını hatırlamak ve geleceğe dair küçük bir mutluluk hissi yaşamak mümkündür. Bu küçük ama etkili detay, hediyenizi hem estetik hem de duygusal olarak unutulmaz kılar.



Anıların dokunulabilir hali: Fotoğraf baskıları



Bir zamanlar telefon ekranına sığdırdığınız, galeri arşivlerinizde kalan en mutlu kareleri bu yılbaşı yeniden keşfetmenin tam zamanı. Sosyopix fotoğraf baskıları, en özel anlarınızı sıcaklığını ve kalitesini koruyarak dilediğiniz formda hayat bulduruyor. İster yaz tatilinde o hiç bitmesin dediğiniz gün batımı karesini, ister kış tatilinde çekilmiş kar manzarasını seçin; retro tarzda ya da şık bir çerçeveyle hazırlatabilirsiniz.Çalışma masasında duran küçük bir fotoğraf, sizi kış tatilinin huzuruna veya yılın en güzel anılarına götürebilir. Bu yıl sevdiklerinize sadece bir hediye değil, birlikte paylaşılan özel anıları ve mutluluğu hediye edin.

Anıların estetik hali: Fotoğraf albümleri

Fotoğraf albümleri, her dönem popülerliğini koruyan ve hiçbir zaman değerini kaybetmeyen hediye seçeneklerinden biridir. Çünkü bir albüm, yalnızca fotoğrafları bir araya getirmez; aynı zamanda belirli bir dönemin, bir ilişkinin ya da bir yolculuğun hikayesini saklar. Sayfaları çevirdikçe hatırlanan detaylar, yeniden yaşanan duygular ve geçmişten gelen sıcaklık, bu hediyeyi zamansız bir klasik haline getirir.

Kişiye özel tasarlanan fotoğraf albümleri, hem estetik hem de duygusal yönüyle güçlü bir hediye seçeneği sunar. Kapak dokusundan sayfa düzenine, renk seçiminden yerleştirdiğiniz küçük notlara kadar tamamen size ait bir anlatım oluşturma fırsatı verir. Bu, sadece bir hediye değil; kendi elinizle hazırladığınız bir zaman kapsülüdür.



Anıları duvarlara taşıyan çerçeveler

Mutlu anıları saklamanın tek yolu albümlerde biriken fotoğraflar veya fotoğraf baskıları değildir; bazen evin en görünür köşesine yerleştirilen bir çerçeve de aynı etkiyi yaratır. Ölümsüzleştirilen anları çerçeveleyerek yaşam alanlarınıza sıcaklık ve derinlik katarken sevdiklerinizin her baktığında o ana yeniden dönmesini sağlar. Farklı boyut seçenekleri sayesinde ister küçük bir köşeyi canlandırabilir ister salonunuzun atmosferini değiştirebilirsiniz.  Duvarlara zarar vermeyen yapışkanlı çerçeveler ise kolay kullanımıyla, yalnızca bir dekor değil; her gün gülümseten bir anı sunar. 

Bi’kutu anı: Özel hediye kutularıyla yeni yıl coşkusu

Yeni yıl ruhunu tek bir kutuda toplamak istiyorsanız, özenle hazırlanmış hediye kutuları bunun için ideal bir çözüm sunar. İçerisinde not defterleri, yılbaşı ruhunu yansıtan kupalar, kokulu mumlar ve daha pek çok özel hediye, kutuyu açan kişinin yüzünde sıcak bir tebessüm bırakır. Böylece hediyeniz yalnızca bir kutu değil, birlikte paylaştığınız anıların sıcacık bir yansıması olur.

Siz de bu yıl, sıradanlığın dışına çıkarak sevdiklerinizin yüzünde unutulmaz bir gülümseme oluşturmak istiyorsanız, Sosyopix’in sunduğu bu kişiselleştirilmiş dünya tam size göre. Hatıralarınızı canlandırın ve onlara, her baktıklarında sizi hatırlatacak, zamana anlam katan dokunuşlar hediyeler sunmak isterseniz aradığınız her şey Sosyopix’te!





İlgili Makale