X

Ateşler üstünde 7.500 kişi!

1 aydır yazamıyorum ve gerçekten çok özledim, hem sizinle bilgiler paylaşmayı hem de sizden gelen mailleri okumayı. Umarım bu bir ay içinde, benim gibi siz de harika hissettiğiniz bir sürü an yaşamışsınızdır.

Tony Robbins’in İçindeki Gücü Uyandır – Unleash the Power Within (UPW) etkinliği için 6 Nisan Çarşamba günü Londra’ya vardığımızda saat akşamüzeri 3’ü biraz geçiyordu. Power Coaching ile Türkiye’den ve Belçika’dan etkinliğe katılacak olan toplam 17 girişimci ve yöneticinin 6’sıyla aynı uçakta birlikte gelmiştik.

Otele yerleştikten sonra hemen gidip gönüllüler ekibine kaydımı yaptırdım. Daha önce gönüllü olarak görev aldığım her iki Tony Robbins etkinliğinde de olduğu gibi “Fire Team”; yani Ateş Takımı’nda yer almayı seçtim. Yaşadıklarımı anlatacağım ama UPW’daki ateş takımına her gönüllü katılışımda hissettiğim bir şey var, önce biraz ondan söz etmem gerek.

Anthony Robbins’in Unleash the Power Within – İçindeki Gücü Uyandır etkinliği benzersiz bir deneyim ve dönüşüm vadediyor. 

Önce duyguya bakalım

Bir bütünlük duygusu bu, bir tamamlanmışlık hissi, bir her şeyle uyumluluk, bir farkındalık hali… 3 semavi din de dâhil her kadim öğretide “Bir”lik üzerine bir yaklaşım var. Felsefi açıdan bakıldığında dünya üstündeki tüm öğretiler, ahlaki vurgular ve Yeni Çağ söylemleri aynı konu üzerinde durur. Aşağıdaki cümlelerden bir veya birkaçını defalarca duymuşsunuzdur hayatınızda:

  • “Hepimiz bir’iz!”
  • “Bizler bütünü oluşturan benzersiz parçalarız.”
  • “Sana yapılmasını istemediğin şeyleri başkalarına yapma.”
  • “Sen bensin ben de sen.”
  • “Hayvanlar, bitkiler, insanlar, eşyalar hepsi birbirine bağlı”

Ta bebekliğimizden beri duyuyor, yaşıyor, biliyoruz aslında bu durumu ve:

  • Maddeden ışığa, sesten ısıya, canlıdan cansıza, duygudan düşünceye her şey enerji olduğuna göre,
  • Atomlar arasında titreşimsel bir fark olsa da yapısal bir fark olmadığına göre,
  • Quantum fizikçileri her gün önümüze her şeyin nasıl da birbirine bağlı olduğuna dair yepyeni bilgiler, araştırma sonuçları ve kanıtlar koyduğuna göre,
  • Atom altında bir iletişimin varlığı kesinleştiğine göre,
  • Her yürüyüşe çıktığımızda, her deniz kenarına indiğimizde, sevdiklerimize her sarıldığımızda iyi/tam/bütün hissettiğimize göre,

Her şeyin ve herkesin bir olduğu fikri çok şaşırtıcı bir durum değil.

Asıl şaşırtıcı olan bu “bir”lik anlayışından bu kadar uzakta nasıl yaşayabildiğimiz! Düşünsenize; küçük ölçekte kıskançlıklar, çekememezlikler, arkadan konuşmalar, kuyusunu kazmalar ve bunu yapanlara karşı kendimizi savunmalarla ve büyük ölçekte de birbirine hakaret eden devlet adamlarını, TV’de yaşanan kavgaları, sınır içinde terörü, sınır dışında savaşı izlemekle geçiyor günlerimiz.

İşte yine o his!

Ne zaman yurt dışına çıksam bir rahatlama geliyor. Ve İstanbul’dan, Türkiye’den her uzaklaşmamda hissediyorum bu, kendimi, çevremdekileri, dünyayı ne kadar sevdiğimi daha kolayca fark ettiğim inanılmaz rahatlığı. Yaşadığım tuhaf ama huzurlu “akışta, güvendeyim” duygusu; sanki üstümden bir yük kalkıyor. Yurt dışına sık çıkanlar ne demek istediğimi çok iyi anlayacaklardır.

Ülkenin hem etrafındaki hem de içindeki sürekli savaş hali, ekonomik belirsizlikler, terör olayları, eş diye seçtiği kadına düşman erkeklerin saldırıları, daima işin kötü tarafına ve/veya “nasıl olmaz”ına bakma alışkanlıklarının hepsi canımızı okuyor, ama biz farkında değiliz.

Bu tonlarca negatif enerji, siz olumsuz konulara bakmasanız bile atom altı iletişimle bütün benliğiniz tarafından hissediliyor. Yurt dışına çıkıp enerjiden uzaklaştığınız anda her şey değişiyor; daha sakin, daha huzurlu… Bir dakika, bir dakika! Yazarken buldum kelimeyi: Yurt dışına çıkıp da bu negatif enerjiden uzaklaştığınız anda etrafınızdaki her şeyin ne kadar uyumlu olduğunu hissedip rahatlıyorsunuz.

İçsel anlamda; özünde manasız ve sonucunda verimsiz tartışmalarla sürekli vakit kaybettiğiniz ve stresli hissettiğiniz için, sürekli kaotik olmakta ısrar eden anlamsız ortamdan uzaklaşıp aslında her şeyle uyumlu olan doğanıza, yani doğal halinize dönüyorsunuz.

İlkel beynimizin her an bize “Savaş!” ya da “Kaç!” dediği kaos ortamından uzakta, savaşmanız ya da kaçmanız gereken herhangi bir tehdit kalmıyor. Kelimenin tam manasıyla zihniniz sessizleşiyor. Neredeyse meditasyon!

Fazlası var…

Ama Tony’nin etkinliklerine katıldığımda çok daha farklı bir his daha geliyor: Heyecan! Saf adrenalin de diyebilirsiniz. O adrenalin nereden geliyor diye sorarsanız:

  • Daha önceden hiç tanımadığım yüzlerce insanla birlikte,
  • Binlerce katılımcının dönüşümü için,
  • 4 gün ve günde 20 saat boyunca müthiş bir koordinasyon gerektiren bir çalışmayı,
  • Zamana karşı yarışarak gerçekleştirmek!

İşte adrenalin buradan geliyor!

Ve bir de ATEŞ var

Ben 2013 yılında katılımcı olarak yer aldığım ilk UPW sonrasında tek bir şey istiyordum: Gönüllü olarak gidip, binlerce insanın üstünden yürüdüğü o ateşi yakan ekipte çalışmak. Etkinliklerdeki 3. gönüllülüğümde; 7-10 Nisan 2016 tarihleri arasında, Londra’da yapılan UPW’da da her zamanki gibi “Fire Team”deydim!

Fire Team’de yer alan dünyanın farklı yerlerinden gelmiş 60 kişi binlerce insanın üzerinde yürüdüğü ateşi hazırladı.

“Fire Team” kaptanını ve asistanını Amerika’da katıldığım etkinliklerden tanıyordum. Onun haricinde Ateş Takımı’nda yer alan 60 kişiden bir tekini bile tanımıyordum. Portekiz’den, İtalya’dan, Polonya’dan, İspanya’dan, Rusya’dan, Güney Kıbrıs’tan, Belçika’dan, Amerika’dan, Hollanda’dan, Fransa’dan… Anladınız ne demek istediğimi, Dünyanın her yerinden gelen 60 gönüllü olarak; 7 Nisan Perşembe sabahı saat 7’de ateşin yakılacağı alanda toplanacaktık.

Eşek gibi çalışmak!

Baştan söyleyeyim; bu gerçekten ağır işçilik gerektiren bir gönüllülük:

  • Odun kes.
  • Birkaç dönüme yayılan devasa alanı süpür. (7.500 kişinin çıplak ayakla salondan çıkıp ateş yollarının başına yürüyecekleri yol ve otopark alanı)
  • Eğitim al.
  • Büyük ateşin yakılacağı bölgeyi çimle kapla.
  • 22 ateş yolunu santim hesabı yaparak yine çimlerle, muntazaman inşa et,
  • Odunları yerleştir.
  • Ateşi yak.
  • Ateş yollarının etrafındaki sulama sistemini düzenle.
  • Eğitim al.
  • Alevler yerini korlara bırakırken, binlerce derece santigrata varan sıcaklığın içinden korları el arabalarına yükle.
  • Ateş yollarının başına geçip 7.500 kişi ateşin üstünden yürürken onlara destek ol.
  • Her şey bittikten sonra tüm alanı temizle.

Elbette alanı temizlemeden önce ateşte yürümeyi unutma!

Sabah 7’de başlayan tempolu çalışma ertesi gün sabaha karşı 3 gibi bitiyor. En az 20 saat aralıksız fizik gücüyle çalışmaktan bahsediyoruz. O 20 saatin sonunda insanın her bir santimetrekaresi ağrıyor, yetmezmiş gibi kan ter içinde kalıyor, is kokuyor ve sabaha karşı yapılan alanın temizlenmesi sırasında çamura bulanıyorsun. Kelimenin tam anlamıyla eşek gibi çalışan bu ekibe gönüllü katılanlar arasında kimler var biliyor musunuz? Kadınlar, erkekler, yaşlılar, gençler, kendi işinin sahibi patronlar, girişimciler, CEO’lar, yöneticiler, öğrenciler. 9 yaşında bir Ateş Takımı gönüllüsü bile tanıdım!

Bu işiyle gücüyle meşgul olması gereken başarılı insanların ya da ‘ver iPad’i eline, oynasın’ yaştaki çocukların, beş kuruş karşılık almadan, kendi ceplerinden otellerini/yolculuklarını karşılayıp inşaat işçisi gibi çalışmaya gelmelerine neden olan şey ne olabilir sizce?

Benzersiz bir tecrübe

Bir durup değerlendirin isterim:

  • Hiç tanımadığınız ve bambaşka ırk ve kültürlerden gelmiş onlarca yabancıyla ekip olacaksınız.
  • Birlikte, 7500 kişinin üstünde yürüyeceği korları hazırlamak için devasa bir ateş yakacaksınız.
  • O binlerce derecelik ısı kusan devasa ateşe yarım metre yakınlıkta çalışacaksınız.
  • Ateşten aldığınız korlarla hazırladığınız ateş yollarının üstünden 7500 kişi tek tek yürüyecek.
  • Ve birkaç dönümlük bu alanı sanki hiçbir şey olmamış gibi, bulduğunuzdan da temiz bırakacaksınız.

Ah elbette unutmadan: Maksimum 20 saat içinde!

Ama tüm bunlar bile, yaşadığımız tecrübenin benzersizliğini tam anlamıyla kapsayamıyor. Asıl hadise; daha 20 saat önce hiç tanımadığım ve dünyanın kim bilir hangi köşesinden gelmiş o yorgun, çamurlu insanlarla sarmaş dolaş bir kardeşlik bağının oluşması. Benzersizlik tam da burada şekilleniyor. Gerçekten bir kez deneyimlediğinizde hayatınızı dönüştürecek bambaşka bir olay bu!

İlgili yazı: Anthony Robbins’den öğrendiğim en önemli 5 yaşam dersi

Karşınızdaki insanın size göre kim olduğu önemli değil. Siyasi düşüncesi önemli değil, hangi takımı tuttuğu önemli değil, cinsiyeti veya cinsel tercihi önemli değil, zengin mi fakir mi olduğu önemli değil, dini önemli değil, siyah, Çinli, Hindu, Türk veya Rum olması önemli değil, yaşı önemli değil, zayıf mı şişman mı olduğu önemli değil, sulu göz, çapkın, şakacı, patavatsız ya da suratsız olması da önemli değil.

Önemli olan az zamanda başarılacak çok işi bitirmek! Ve bunun için yapman gereken tek bir şey var: Destek vermek! Elinden ne geliyorsa yapan, ama elinden ne geliyorsa onu gönülden ve hiçbir karşılık beklemeden yapan bir sürü güzeller güzeli ruh kardeşiyle bütünleşmek.

“Yorulunca bırakmam, bitirince bırakırım”

“We’re not done when we’re tired, we’re done when we’re finished!” Bu Fire Team’in en çok tekrar edilen iki sloganından biri. Diğeri de “We got this!” (Bu iş tamam, top bizde!) Bu sloganlar çevresinde öyle bir takım ruhu oluşuyor ki size anlatamam. Aslında takım ruhu çok ama çok hafif kalıyor, Ateş Takımı’ndaki bağı tanımlayan doğru kelime : Aile.

Güneşin altında kim bilir kaç saattir çalışırken Sırbistan’dan 19 yaşında bir öğrenci sana bir su şişesini gülümseyerek uzatıp “Susuz kalma” diyebiliyor. Ya da örneğin oldukça ağır bir şeyi taşımakta zorlanıyorsunuz. Hiçbir şey söylemenize ve hiçbir şey yapmanıza gerek kalmıyor, aileden biri yanınızda bitiveriyor ve sizinle yükünüzü omuzluyor.

Elbette hiç tanışmadığımız için de söze “Selam” diye giriyor; “Türk’müşsün. Ben Dimitris, Kıbrıs’tan” bir süre duruyor ve yürekten bir gülümsemeyle eğlenerek “Siz Güney Kıbrıs diyorsunuz” diyor. Böyle güle oynaya başlayan iletişim ertesi gün; biri Güney Kıbrıs’ta diğeri İstanbul’da birbirlerini ağırlamaya can atan iki dostun ilişkisine dönüyor.

Korkuların güce dönüştüğü denizin ortasında

Kendini, etkinlik katılımcılarının hayatını dönüştürmeye adamış 60 kadın ve erkeğin sadece birbirlerine nasıl destek olabileceklerini düşünerek çalıştığı o zorlu sürecin sonunda beklenen haber geldi: 30 dakika içinde salondaki 7.500 kişi yalın ayak dışarı çıkacak ve sıcaklığı 1200 dereceyi bulan korların üstünde yürüyecekti.

Defalarca uygulayarak eğitimini aldığımız süreç başlıyordu işte! Toplam 22 ‘Ateş Yolu’nda çalışacak 11 ekibin her birinde 1 kürekçi, 2 el arabacısı ve 2 de gardiyan bulunuyor. Kürekçi yorulduğunda başka bir pozisyondaki arkadaşıyla yer değiştirebiliyor. Aynı şekilde 1. el arabasındaki korlar bitince, 2. el arabasıyla yer değiştirmelerini, el arabacılarına söyleyecek kişi de kürekçi.

Ben bu çekirdek ateş yolu ekibinin her pozisyonunda çalıştım ve her seferinde karşımızdaki insan selini yıkayan korku ve heyecanı yoğun biçimde hissettim. Kürekçi pozisyonundaysanız, katılımcılar tam sizin önünüzde ateşin başına geliyorlar. Korkuları o kadar yoğun ki elinizi uzatsanız tutabilirsiniz… Eğer 2. el arabasında ya da gardiyan pozisyonundaysanız; o korku dolu yüzlerin ateşin üstünden yürür yürümez nasıl da coşkulu bir güçle parladığını da aynı yoğunlukla görüp hissedebiliyorsunuz.

Fire Team’in hazırladığı ateş üzerinde 7 Nisan gecesi 7.500 kişi çıplak ayakla yürüdü.

7 Nisan gecesi, Londra Thames nehrinin kenarındaki ExCeL’in otoparkında, dünyanın birçok yerinden gelmiş 7.500 kişi ateşin üstünde yürüdü. Tüm gün yaptıkları özel çalışmalarla, zihinsel ve duygusal olarak hayatlarında kendilerini engelledikleri ne varsa ateşe gömüp, hepsinin üstünden yürüyüp içlerindeki gücü uyandırdılar.

Haziran’da Dallas’ta ateş yakmak

Döndüğümden beri aklımdan çıkarmadığım bir şey var; bunu sizin karşınızda niyete dökmek istiyorum: 23 Haziran’da Dallas’ta yapılacak olan UPW’da da ateş takımında çalışmaya niyet ediyorum. Çünkü aynı anda; hem o birlik ve bütünlük duygusunu doyasıya yaşadığım, hem muhteşem insanlarla tanıştığım hem de binlerce insanın olağanüstü dönüşümüne şahit olduğum yegâne yer orası!

Daha birinci günün sonunda ateşin üstünde yürüdüğünüz 4 günlük çok acayip bir eğitim almak isterseniz; takılın bana! Dallas’ta hayatınızı sonsuza kadar daha iyiye dönüştürecek bir etkinliğin keyfini birlikte çıkaralım. Bana nasıl ulaşacağınızı biliyorsunuz: tolga@powercoaching.us

Bu sırada da sen kendini birlik hissinde tutabilmek için;

  • Hiç televizyon izlememek ya da seçtiğin şeyi izlemek isteyebilirsin. (Avrupa Kupası geliyor sonuçta, değil mi? :))
  • Dedikodu yaparken kendini yakalayıp susmayı seçebilirsin.
  • Toplu taşımadaki ya da trafikteki insanları yargıladığını fark edip kendini durdurabilirsin.
  • Karşındaki insanda seni sinir eden şeyin sendeki yansımasının ne olduğunu keşfedebilirsin.
  • Ya da doğaya çıkıp her şeyle bağını kesip 1 saat boyunca öylece durabilirsin.

Ya da senin kendine has yöntemin neyse onla ilgilenebilirsin. Ama ne yaparsan yap, lütfen duygularını daima yukarıda tuttuğuna emin ol. Çünkü senden ne kadar çok varsa biz o kadar iyi hissediyoruz.

V. Tolga Hancı: Doğma büyüme İstanbul'lu Tolga, 20 yıllık reklamcılık kariyerini danışmanlığa, ve oradan da koçluk ve eğitmenliğe dönüştürmüş bir yüksek performans stratejisti. Çalıştığı kişi ve kurumların; hayatın her alanında sınırsız potansiyellerinin % 100'ünü kullanarak, daima yüksek performansta kalabilmeleri için stratejiler üretiyor. Power Coaching'in ve Anthony Robbins Türkiye oluşumlarının kurucu ortağı. Birlikte çalışacağı kişi ve kurumların hedef ve hayallerini merak ediyor ve şöyle söylüyor: "İstiyorsan yaparsın! Asıl soru şu: Harekete geçmek için ne kadar isteklisin?"

Hayatın küçük tatlı sürprizlerini L’Occitane Almond Shower Oil ile yakalayın

Hayat, beklenmeyen güzelliklerle dolu bir dans gibi; eğer görmeyi, fark etmeyi bilirsek hayatın şaşırtıcı güzellikteki tatlı anlarını sık sık yakalayabiliriz. Bazen uzun zamandır görmediğimiz bir arkadaşımızla yolda karşılaştığımız, bazense tatlı bir yağmurun ardından çıkan gökkuşağını gördüğümüz o ‘an’da gizli olabilir mutluluk. Bu, beklenmedik ama her zaman iyi hissetmemizi sağlayan hoş sürprizler, hayatın şaşırtıcı güzellikteki anlarından yalnızca birkaçı olsa da tüm gün yüzümüzü güldürmeye yetebilir.



Yakalamak için istekli olursak hayatın monoton akışına biraz olsun ara vermemizi sağlayan ve yaşamın ne kadar büyüleyici olduğunu hatırlatan pek çok tatlı sürpriz bulabiliriz. Tıpkı L’Occitane Almond Shower Oil’in su ile buluştuğunda yağ kıvamından köpüğe dönüşen sürprizli formu gibi.

Sürprizlerle dolu keyif veren bir deneyim

Mutluluk veren, keyif dolu ve sürprizli anlar dediğimizde şüphesiz ki kendimize ayırdığımız zamanların önemi ve yeri çok büyük. Çünkü, günlük hayatın koşturması içerisinde kendimizi şımartabildiğimiz, bedenimizin ve zihnimizin ihtiyaçlarını karşılayabildiğimiz bu özel anlar, monotonluğun içinden bize göz kırpan küçük sürprizler gibi. Özellikle de kişisel bakım ritüellerini taçlandıran L’Occitane Almond Shower Oil ile sürprizlerin hiç sonu yok. Bu özel duş bakım yağı, suyla buluştuğu anda değişen formu ile bize sıradan görünen anları bile özel kılan küçük sürprizler sunuyor.

Almond Shower Oil’in içeriğindeki badem yağı, su ile birleştiğinde anında yoğun keyif verici bir köpüğe dönüşüyor, bize de tatlı küçük sürprizlerle dolu dokunuşların cildimizde bıraktığı o yumuşacık etkinin keyfini sürmek kalıyor. Tabii, o tatlı ve küçük sürprizler Badem Duş Yağı’nın yalnızca köpüren özel formülünde saklı değil, kokusu da bambaşka bir heyecan.

Kokuların duyuları harekete geçiren büyülü dünyası

Bazen sizin de bir kokunun esintisiyle geçmişe doğru kısa bir yolculuğa çıktığınızı hissettiğiniz oluyor mu? Kabul edelim, hayatın içindeki tatlı sürprizli anlarda kokuların da etkisi oldukça büyük. Belki çocukluğunuzdan keyifli bir anı hatırlatan nostaljik bir koku, belki gençliğinizde kullandığınız eski bir parfümün rüzgarla karışmış hali, belki de taze biçilmiş çimlerin havada dağılan dansı… Kokular da sürprizli anların başrol oyuncusu olabiliyor.



Tıpkı, Almond Shower Oil’in tatlı bademin mis kokusunu cildimizde bırakması gibi. Üstelik vegan içeriği ile tüm cilt tiplerine de uygun olan bu bakım yağı, duyuları harekete geçiren büyülü bir dünyanın da kapısını aralıyor. Hayatın bitmeyen telaş ve karmaşasında her şeyden biraz da olsa uzaklaşıp, o büyülü dünyaları keşfetmek hepimizin ihtiyacı değil mi? Daha fark edilmeyi bekleyen onca tatlı sürpriz varken…

Şaşırtıcı üçlü etki

Köpüren özel formül, büyülü dünyalara açılan mis badem kokusu, tabii bir de şaşırtıcı üçlü etki. L’Occitane Almond Shower Oil ile hayatın sürprizlerle dolu anlarını yakalamak çok kolay. Özel vegan formülü, cildi hem temizliyor hem nemlendiriyor hem de onarıyor. Bu üç etkiyi bir arada bulabilmek de en tatlı sürprizlerden biri.

Badem Duş Yağı, özel köpük yapısı ile cildi temizliyor, içeriğindeki omega 6 ve 9 bakımından zengin tatlı badem yağı ve üzüm çekirdeği yağı ile ilk kullanımda nemlendirme etkisi sağlıyor ve cildi besleyerek ışıl ışıl bir görünüme kavuşturuyor.

Elbette, hayatta daha yakalanmayı bekleyen pek çok şaşırtıcı tatlı an var. Bazıları, bir anda karşımıza çıksa da bazen de bu anları biz yaratabiliriz. Bakım rutinlerimize L’Occitane Almond Shower Oil’i eklemek, tanımadığımız birine iltifat etmek ya da sevdiğimiz birine uzun zamandır istediği bir şeyi satın almak, hayatımızda o tatlı sürprizleri artırmaya ve yaşamın keyfini doyasıya çıkarmaya yardımcı olabilir.

Hiç vakit kaybetmeden birinden başlamak istiyorsanız hemen tıklayıp sürprizlerle dolu L’Occitane Almond Shower Oil dünyasını keşfedebilirsiniz.

Sıra dışı bir gelecek: Otomobil dünyasında bizi neler bekliyor?

Teknolojinin, yapay zekanın ve çevre bilincinin hızla geliştiği günümüzde otomotiv dünyası da bu gelişmelerden geri kalmıyor ve inovasyonlarla ve merakla dolu bir sektöre dönüşüyor. Son yıllarda elektrikli araçlar, otonom sürüş özellikleri, akıllı yol çözümleri gibi konularla pek çok gelişime imza atan otomobil dünyasında gelecekte bizi daha nelerin beklediği büyük bir merak konusu. Hepsi çok heyecan verici olsa da en çok merak edilen sorulardan ve benim de heyecanla beklediğim gelişmelerden biri; uçan arabaların hayatımıza girip girmeyeceği 🙂 Uçan arabalar yakın zamanda hayatımıza dahil olur mu bunu bilmiyorum ama otomotiv endüstrisinin geleceği hakkında kendi perspektifimden ele alacağım pek çok konu var. Gelin, benim de bir parçası olduğum bu sıra dışı gelecekte bizi neler bekliyor olabilir birlikte bakalım.



Elektrikli otomobillerin hızlı yükselişi

Geçtiğimiz yıllarda pek çok otomobil markası, yakın gelecekte elektrikli araç üretimine ağırlık vereceğini açıklamıştı, hatta dünya çapında tamamen elektrikli araç üretimine geçmeyi planladığını belirten markalar da var. Elektrikli araçların hayatımıza dahil olması çok yeni bir gelişme olmasa da yaygınlaşması ve popülerliğinin artması son zamanlarda daha bir artış gösterdi. Gelecekte de elektrikli araçların üretiminin ve kullanıcısının artması sektörünün en beklenen gelişmeleri arasında.

Bildiğiniz gibi ben de elektrikli otomobil tutkunlarından biriyim ve sık sık sizlerle Instagram hesabımdan %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E ile olan maceralarımı paylaşıyorum 🙂 Konumuza dönecek olursak; fosil yakıt tüketimini azaltmak ve karbon emisyonlarını düşürmek için ülkelerin elektrikli araç kullanımına yönelik teşviklerini artırması da beklenenler arasında. Ayrıca, batarya teknolojisinde yeni ilerlemeler, elektrikli araçların menzillerinin artırılması, şarj altyapılarının geliştirilmesi de yine yakın gelecekte bizimle olacağa benziyor.

Sürdürülebilir ve çevre dostu çözümler

Elektrikli araçların yükselişi, otomobil dünyasının geleceğinde beklenen tek çevreci haber değil. Doğa dostu yaklaşımlar ve sürdürülebilir çözümlerle dolu yenilikler de ufukta. Pek çok sektörün son yıllarda önemli bir gündem maddesi haline gelmiş olan çevre bilinci, otomotiv dünyası için de önemli bir konu. Geri dönüştürülmüş malzemelerden üretilen iç dizayn ekipmanları, doğa dostu kumaşların kullanımı, üretim aşamasında yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı, daha az karbon salımı yapan motor teknolojileri ve daha nice gelişme, otomotiv dünyasının beklenenleri arasında.

Sektörde yeşil devrim adını verebileceğimiz daha pek çok gelişmenin damga vurması da olası. Araçların iç tasarımdan üretim süreçlerine kadar geniş bir yelpazede sürdürülebilir çözümler, otomobillerin gelecekteki dünyasını ve tabii ki dünyamızı taçlandıracak gibi. Bir çevreci olarak hızla yaygınlaşmasını görmek istediğim gelişmelerden birisi kesinlikle sürdürülebilir çözümler.

Otonom sürüş özelliklerinde ilerlemeler

Ve tabii ki otonom sürüş özelliklerinden bahsetmemek olmaz. Beni belki de en çok heyecanlandıran konulardan bir diğeri. Hani şu sürücüsüz giden otomobiller var ya, işte tam da onlardan bahsediyorum. Yakın bir gelecekte belki de araçların şoför koltukları hep boş kalacak. Olamaz mı? Bu, çok gerçekçi bir senaryo olmasa da şu an için benzer senaryolarla sık sık karşılaşacağız gibi. Çünkü pek çok dünya devi otomobil ve teknoloji firması, otonom araçlar alanında büyük yatırımlar yapıyor. Ancak, tam otonomiye ulaşmak için biraz daha geleceği beklemek gerekecek. Çünkü birtakım zorlukları aşabilmek için yeni teknolojilerin geliştirilmesi bekleniyor.

Özellikle büyük şehirlerdeki yoğun ve karışık trafik senaryoları, yasal düzenlemeler, kişisel hakların korunması, uygun yol ve altyapı çalışmalarının tamamlanması gibi pek çok faktör var. Yine de bu konudaki çalışmaların hız kazanması ve otonom sürüşün farklı seviyelerinin piyasaya sürülmüş olması, otonom sürüş teknolojilerinin potansiyelini gösteriyor. Gelecekte tam otonom seviyeye de erişilmesi mümkün.



Otonom özelliklerin yanı sıra farklı sürüş modları da ufukta. Hatta, ben şimdiden %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E  ile bu modları deneme fırsatına sahibim 🙂 Mustang Mach-E, sürüş deneyimini kişisel isteklere göre uyarlıyor; Aktive, Whisper ve Untamed modları sayesinde motor seslerini, ortam aydınlatmasını ve hatta aracın tepki verme hızını kişiselleştirmek mümkün. 

Akıllı şehirlerin kurulması

Otonom sürüş özellikleri, farklı sürüş modları, otomobil ve yapay zeka teknolojisindeki gelişmeler, yalnızca bireysel kullanımla sınırlı kalmayacak muhtemelen. Ve önemli bir toplumsal gündem haline de gelecek. Bu da akıllı şehirler gibi bir konseptin hayatımıza girmesi anlamını taşıyabilir. Şehirlerin, otomobillerin geleceği ile ne ilgisi var ki diye düşünmeye başlamadan hemen araya gireyim. Eğer başta otonom sürüş özellikleri olmak üzere otomobiller kendi başlarına -bir sürücünün aracı sürmesine ihtiyaç kalmaksızın- yolda gidebilecekse, bu şehirlerin de birtakım düzenlemelerden geçmesi anlamını taşıyor. Yollardaki alt yapı çalışmalarının bu doğrultuda düzenlenmesi, akıllı şarj istasyonlarının kurulması ve otonom araçların kendi kendini şarja takabilmesi için uygun çevresel yapılanmaların tamamlanması gibi pek çok gelişmeyi de beraberinde getirebilir. Belki de gelecekte şehirlere akıllı taksi durakları kurulacak ve birtakım mobil uygulamalar üzerinden bağlantıya geçilebilecek.

Sosyal dünya ile bağlantı sağlayan araç özelliklerinin geliştirilmesi

Bir düşünelim; otomobiliniz size en yakın kafeyi önerse ya da zevkinize uygun bir restoranda sizin için rezervasyon yaptırsa, nasıl olur? Ya da arkadaşlarınızla buluşma ayarlasa, arabaya bindiğinizde en sevdiğiniz dizinin kaldığınız bölümünü başlatsa? Siz keyifle buluşmalarınıza hazırlanırken veya dizinizi izleyip, müziğinizi dinlerken sizi istediğiniz yere götürse? Yani adeta bir eğlence merkezine dönüşse? Tüm bunlar, yakın gelecekte hayallerimizi süslemenin ötesine geçebilir. Bağlantılı araçlar, yani kendi internet erişimi olan ve verileri başka cihazlarla da paylaşabilen araçlar, otomobil dünyasının belki de gelecekte en çok parlayan yıldızı olabilir. Yalnızca yolculuk vadetmenin ötesinde bağlantılı araçlar, adeta kişisel mobil cihazlarımıza dönüşebilir.

Çoğu macerama tanıklık ettiğiniz Ford Mustang Mach-E de adeta benim eğlence merkezim. Araç içi iletişim ve eğlence sistemi olan Ford SYNC 4A ile konuşma, ses tanıma, kablosuz akıllı telefon entegrasyonu, sezgisel 15,5″ dokunmatik ekran ve çok daha fazlasını deneyimleyebiliyorum. Halihazırda gelişmiş teknolojinin keyfini sürebiliyor olsam da gelecekte bağlantılı araçlar bizi daha pek çok özelliği ile şaşırtacak diyebilirim.

Kısacası, otomobil dünyasının sıra dışı geleceğinde bizi bekleyen yepyeni heyecanlar var. Uçan arabalar yalnızca filmlerin unutulmaz bir parçası olarak mı hafızalarımızda kalır yoksa gerçekten de hayatımıza dahil olur mu bilinmez ama kesin olan bir şey varsa o da otomobil dünyasının hiç olmadığı kadar yenilik dolu olduğu. Kim bilir belki bir gün gökyüzünde bulutların arasında sıkışıp kaldığım bir trafikteyken size yazarım 🙂 Daha fazlası için yazılarımı ve Instagram hesabımı takip etmeyi unutmayın.

İlginizi çekebilir: Virtual Influencer’lar: Kim bu sıra dışı influencer’lar? Takip etmeniz gerekenler?

Güne lezzetli bir başlangıç için kahvaltılık tarifler

Ne demiş şair; kahvaltının mutlulukla bir ilgisi olmalı. Sizce de öyle değil mi? Günün ilk öğününün, bize gün boyu yetecek kadar neşe ve enerji kaynağı olması gerekmiyor mu? İster sabahın çok erken saatlerinde ister öğlene yakın olsun, fark etmez; günün ilk öğünü her zaman çok önemli. Çünkü günün geri kalanını etkileyen, o günün ne kadar kaliteli bir gün olduğunu belirleyen en önemli faktörlerden biri; güne neler yiyerek başladığımız…



Ancak hepimiz biliyoruz ki, klasik kahvaltı tarifleri zamanla sıkıcı hale gelebiliyor. Yumurta, peynir, zeytin güzel bir başlangıç olsa da her gün aynı şeyleri yemek hayatlarımızda monotonluk yaratabiliyor. Dolayısıyla biraz daha yaratıcı alternatiflere ihtiyacımız var. Ama bir yandan da yoğun tempomuza ayak uydurabilmek için pratik ve besleyici olmalı. Tabii lezzetten de ödün vermek olmaz. İşte tam da bu noktada lezzeti ile, pratikliği ile, besleyiciliği ile kahvaltıların yıldızı müsli karşımıza çıkıyor. İşte müsli kullanarak hazırlayabileceğiniz lezzetli ve sağlıklı kahvaltılık tarifler:

Müslili Ekmek

Eğer kahvaltıda değişiklik yapmak ve lezzet ile besleyici değeri bir arada sunan bir alternatif arıyorsanız, müslili ekmek tam size göre. Klasik ekmek tariflerine göre çok daha zengin ve doyurucu bir seçenek sunan bu kahvaltılık tarifi, aynı zamanda çok daha lezzetli, çok daha eğlenceli. Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli’nin içeriğindeki kızılcık, kuru üzüm, elma ve marakuyalı özel karışım sayesinde enerjik bir sabaha doyurucu dilimlerle merhaba diyebilirsiniz.

Malzemeler:

Hamuru için:

  • 1 su bardağı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 2-3 tatlı kaşığı Dr. Oetker Aktif Maya
  • 0,5 çay bardağı süt
  • 4-4,5 su bardağı un
  • 0,5 çay bardağı toz şeker
  • 1 su bardağı ılık süt
  • 1 yumurta
  • 100 gram yumuşak margarin

Üzeri için:

  • 2-3 yemek kaşığı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 1 yemek kaşığı su

Hazırlanışı:

  • Mayayı bir kaseye alın ve üzerine yarım çay bardağı ılık sütü ilave edin. Kaşık ile birkaç kez karıştırıp 10-15 dakika bekletin.
  • Unu derin bir kaba eleyin ve üzerine beklettiğiniz mayayı ilave edin. Toz şeker, süt, yumurta ve margarini ilave edip iyice yoğurun. Üzerini kapatıp ılık ortamda 40-45 dakika bekletin.
  • Süre sonunda mayalanan hamura 1 su bardağı meyveli müsliyi ekleyin ve yoğurun. Hamuru yuvarlayıp pişirme kağıdı serilmiş fırın tepsisine alın. Üzerine su sürüp meyveli müsli serpin ve 20 dakika bekletin.
  • Fırını belirtilen dereceye ayarlayıp ısınması için önceden açın. (Alt-üst pişirme: 170 °C, Turbo pişirme: 160 °C)
  • Hamurun üzerini keskin bıçak ile 3-4 yerinden 1 cm derinliğinde kesin ve 25-30 dakika pişirin.
  • Fırından çıkarıp soğutun. Dilimleyerek servis yapın.

Çikolatalı Çıtır Smoothie Bowl

Kahvaltıda kendinizi şımartmak ve güne ‘bomba’ gibi başlamak istiyorsanız, tatlı bir kahvaltılık tarifi tam size göre olabilir. Çıtır tahıl ve çikolata parçacıkları içeren Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli ile çok pratik ve çok lezzetli bir kahvaltılık bowl hazırlayabilirsiniz.

Malzemeler:

  • 2 yemek kaşığı Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli
  • 1 adet olgun muz
  • ½ avokado
  • 1 yemek kaşığı kakao tozu
  • 1 su bardağı badem sütü

Hazırlanışı:

  • Olgun muzu, avokadoyu, kakao tozunu ve badem sütünü blender’a alın. Pürüzsüz bir kıvam alana kadar yüksek hızda karıştırın.
  • Elde ettiğiniz smoothie karışımını bir kaseye aktarın ve kahvaltılık bowl için tabanı hazırlayın.
  • Smoothie tabanın üzerine çıtır çıtır Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli’yi ekleyin. Ve harika kahvaltı kaseniz hazır.

Portakallı Muzlu Müslili İçecek

Kahvaltılarınızı bir sonraki seviyeye taşımaya hazırsanız, Dr. Oetker Vitalis Bal Bademli Çıtır Müsli ile tanışın. Bu benzersiz müsli, sadece lezzetiyle değil, aynı zamanda sağlık açısından sunduğu faydalarla da kahvaltılarınızın vazgeçilmezi olmaya aday. Hem lif hem de Vitamin B1, demir ve magnezyum gibi önemli besin öğeleri açısından zengin olan bu müsli ile harika bir kahvaltılık içecek hazırlayabilir, güne başlarken ihtiyacınız olan enerjiyi ve besinleri alabilirsiniz:



Malzemeler:

  • 50 g Dr. Oetker Vitalis Bal Bademli Çıtır Müsli
  • 1 poşet Dr. Oetker Şekerli Vanilin
  • 2 adet muz
  • 2-3 dilim ayıklanmış ve zarları çıkarılmış portakal dilimleri
  • 2 su bardağı buzdolabında soğutulmuş süt
  • 2 yemek kaşığı bal

Hazırlanışı:

  • Muzları soyup iri parçalara kesin ve mutfak robotuna alın.
  • Üzerine portakal dilimleri, süt, bal ve şekerli vanilini ilave edip meyveler ezilinceye kadar karıştırın.
  • Hazırladığınız içeceği bardaklara alın. Üzerlerine çıtır müsliyi ekleyip kaşık ile karıştırın.
  • Buzdolabında 30 dakika bekletip servis yapın.

Meyveli Mini Kahvaltılık Muffin

Güne başlarken modunuzu yükseltecek, enerjinizi yerine getirecek ve ihtiyacınız olan besin öğelerini almanızı sağlayacak ve tüm bunları yaparken de eğlenceli bir hale çevirecek muffinlere kim hayır diyebilir ki… Siz de demezseniz, Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli ile harika bir kahvaltılık hazırlayabilirsiniz.

Malzemeler:

  • ½ su bardağı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 1 paket Dr. Oetker Hamur Kabartma Tozu
  • 1 su bardağı tam buğday unu
  • 2 yemek kaşığı bal
  • ½ su bardağı süt
  • 1 yemek kaşığı tereyağı
  • 1 adet yumurta
  • 1 adet mini muffin tepsisi

Hazırlanışı:

  • Fırını 180 derecede önceden ısıtın ve mini muffin tepsisini yağlayın.
  • Bir kasede tam buğday unu, Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli ve kabartma tozunu karıştırın.
  • Başka bir kapta süt, eritilmiş tereyağı ve yumurtayı çırpın. Islak malzemeleri kuru malzemelerin üzerine dökün ve karıştırın.
  • Hazırladığınız kek harcını mini muffin kalıplarına eşit miktarda bölün. Her bir kalıbı üçte iki oranında doldurmanız yeterli olacaktır, böylece kabardığı zaman da yeteri kadar alan kalacaktır.
  • Yaklaşık 20 dakika kadar pişirdikten sonra fırından çıkarın, birkaç dakika beklettikten sonra servis edebilirsiniz.

Bonus: Çabasız ve lezzetli kahvaltılar

Eğer daha hızlı bir şekilde lezzetli, pratik ve doyurucu kahvaltılık tarifler hazırlamak istiyorsanız, fazla çaba harcamadan da eğlenceli kahvaltılar yapabilirsiniz. Müslinizi ister sütle ister yoğurtla karıştırın; üzerine meyve, bal, biraz da kuruyemiş ekleyin ve voila! Enfes kahvaltınız hazır… Ama bir dakika; zaten eklenmişi var 🙂 Dr. Oetker Vitalis’in lezzetli, doyurucu ve sağlıklı dünyası ile klasik kahvaltılar yerine daha enerjik tariflerle güne başlayabilirsiniz.

Sağlıklı ve dengeli beslenmeyi, ‘sıkıcı’ kalıplardan çıkarmak ve her güne büyük bir neşe ile başlamak istiyorsanız Dr. Oetker Vitalis, kahvaltılarınızın vazgeçilmezi olacak. Üstelik sadece kahvaltılarınızın da değil; ara öğünlerinizde de lezzetli atıştırmalıklar olarak tüketebilirsiniz. Bu çıtır lezzetler, gününüzün her saatine enerji ve neşe katacak!

Siz de Dr. Oetker Vitalis’Dr. Oetker Vitalis’Dr. Oetker Vitalis’in Multi Meyveli Çıtır Müsli, Bal Bademli Çıtır Müsli ve Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli çeşitlerinden dilediğinizi seçebilir, güne en sevdiğiniz lezzetle harika bir başlangıç yapabilirsiniz.

*Bu yazı Dr. Oetker katkılarıyla hazırlanmıştır.

Sürdürülebilir çözümlerin izinde: VitrA’dan dünyanın ilk ve tek %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabosu

‘Biricik’ dünyamız günden güne artan çevreler baskılar ve azalan doğal kaynak sorunları ile karşı karşıya. İklim krizi, küresel ısınma, atık sorunları, hava kirliliği ve daha nice çevresel sıkıntı, hem dünyamızın hem de insanlığın geleceğini tehdit ediyor. Bu nedenle, sürdürülebilir yaşam alışkanlıklarına sahip olmanın önemi her zamankinden kat ve kat daha fazla. Böylesi bir gerçekliğin farkında olan tüm endüstrilerde de yenilikçi ve çevre dostu ürünlerin geliştirilmesi oldukça büyük bir öneme sahip. Bu bağlamda VitrA, büyük bir adım atarak çevreye saygısını ve döngüsel ekonomiye olan katkısını gözler önüne seriyor.



VitrA’dan bir ilk; %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabo

Çevresel ayak izlerini azaltma yolunda önemli adımlar atan VitrA, sektörün değişim öncülerinden biri olarak bizi yeni çevre dostu lavabosu ile tanıştırıyor. Dünyanın ilk ve tek %100* geri dönüştürülmüş seramik lavabosu özelliğini taşıyan bu lavabo, atık olarak kabul edilen malzemelere yeniden hayat veriyor. Yeni çevre dostu lavaboların içerik olarak yaklaşık %100’ü, kırık seramikler de dahil olmak üzere üretim sürecinde ortaya çıkan ve bertarafa giden atıklardan oluşuyor.

VitrA’nın sürdürülebilirlik konusundaki vizyon ve öncülüğünü yansıtan bu yenilikçi ve çevre dostu lavabolarla, seramik sektöründe sürdürülebilir tasarım konusunda da yeni bir standart ortaya çıkıyor. Tasarım harikası ve fonksiyonel bir ürün olmanın ötesinde geri dönüştürülmüş seramik lavabolar, çevresel bilinç ve sürdürülebilir yaşam tarzlarını da destekleyen güçlü bir mesaj taşıyor.

%30 oranında iyileşen küresel ısınma potansiyeli

ISO 14040:2006 ve 14044:2006 standartlarına uygun yapılan Yaşam Döngüsü Değerlendirmesi sonuçlarına göre, atıkların kullanılması çevresel etkilerden küresel ısınma potansiyelini %30 oranında iyileştiriyor. Geri dönüştürülmüş lavaboların üretilmesi sayesinde, ürün başına, daha az hammadde kullanılarak %36’lık iyileştirmeyle yaklaşık 5 kilogram hammadde tasarrufu ve %38 iyileştirmeyle 2,48 Kwh elektrik tasarrufu elde edilmesi hedefleniyor.

Sadece bir lavabo olma işleviyle kalmayan, çevresel sürdürülebilirliğe yönelik geniş bir vizyonu temsil eden bu ürün, çevreye duyarlı bir gelecek için atılmış çok büyük bir adım. Eczacıbaşı Yapı Gereçleri’nin çevre dostu lavabolarla benimsediği bu üretim yaklaşımı, döngüsel ekonomiye katkıyı da en üst seviyeye çıkarıyor.

Sürdürülebilir bir gelecek için hijyenik ve şık bir ilham kaynağı

Küresel ısınma potansiyelini iyileştiren, çevre dostu bir tasarım harikası olmasının ötesinde VitrA’nın geri dönüştürülmüş lavaboları, hijyen endişesini de ortadan kaldırıyor; çünkü bu lavabolar VitrA Hygiene teknolojisiyle kaplanıyor. Bakteri gelişimini %99,9 oranında önleyen VitrA Hygiene teknolojisi sayesinde, seramik lavaboların kullanımı sırasında yüzeye bulaşan bakteriler etkisiz hale geliyor. Böylece, bir numaralı önceliğimiz olan hijyenden ödün vermeden çevre dostu seçimler yapmak da kolaylaşıyor.



Ayrıca, her zevke, her alana uygun seçimler yapmak da yine VitrA ile oldukça kolay. Bilecik, Bozüyük’teki VitrA Üretim Kampüsü’nde geliştirilen yenilikçi çözümler sayesinde üretimine başlanan bu çevre dostu çanak lavabolar, ilk olarak mat bej renkte ve 5 formda tasarlanmış olsa da VitrA’nın geri dönüştürülmüş ürün gamına yeni ürün ve renklerin eklenmesi de planlanıyor.

VitrA %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabonun hikayesi, gelecekteki çevre dostu ürünler ve teknolojiler için de büyük bir ilham kaynağı. Daha sürdürülebilir bir dünya için gelecekte atılacak tüm adımlara şimdiden ilham olduğu kesin. Siz de yaşam alanlarınızı çevre dostu bir bilinç ile şekillendirmek ve bir eşi daha olmayan dünyamızın geleceği için önemli bir adım atmak istiyorsanız hemen tıklayıp VitrA %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabo çeşitlerini keşfedebilirsiniz.

* İçerik olarak yaklaşık %100’ü üretim sürecinde ortaya çıkan ve bertarafa giden atıklardan üretilmiştir.

* Bu içerik VitrA katkılarıyla hazırlanmıştır.

İlgili Makale