X

 Artık inanmadığım kişisel gelişim klişeleri

Kişisel gelişime yönelik içeriklerle sanıyorum ki ilk defa, ortaokul/lise yıllarında okuduğum, genç kızlara yönelik dergiler ve kitaplar aracılığıyla tanıştım. Daha özgüvenli olabilmek, romantik ya da arkadaşlık ilişkilerini yönetebilmek üzerine tavsiyeler veriyorlardı. Elbette ki derinliği olmayan, popüler kültüre yönelik içeriklerdi.

Üniversite yıllarında, bir süre en çok satan kişisel gelişim kitaplarıyla zaman geçirdikten sonra psikoloji temelli ve spiritüellik/maneviyat temalı kitaplara yöneldim. Ve zaman geçtikçe kişisel gelişim kavramından gitgide uzaklaştım.

Kavramın kendisinde bir sorun olmasa da bu kavram altında pazarlanan ve empoze edilen şeyler; genelde sığ, kapitalist sistemin beklentilerine göre belirlenmiş, genel geçer mesajlar içeriyor. Başlarda belki iyi niyetli bir şekilde, gelişimimiz için öne çıkarılan bu mesajlar, günümüz dünyasında kapitalizmin bir pazarlama unsuru olmuş durumda. Olduğumuz halimizle eksik olduğumuz fikrinden yola çıkarak, devamlı çeşitli dışsal kaynaklarla kendimizi geliştirip, tamamlamamız ve diğerlerinden geride kalmamamız empoze ediliyor. Bizden, hep ileri gitmemiz ve ‘daha fazlasına’ erişmemiz bekleniyor. Ya da insanı holistik (ruh-beden-zihin) bir açıdan ele almayıp, dönüşüm süreci tek yönlü, yetersiz bir bakış açısıyla resmediliyor.

Gelişim zihniyetini (Growth Mindset) çok değerli bulan biri olarak bu bakış açısını, hayatımın her noktasında uygulamaya çalışsam da artık bu hayat boyu gelişim haline daha farklı bir yerden bakıyorum. Kendimi yıkıcı bir tavırla zorlayıp, bir yerlere ulaşmayı arzulamaktan ziyade; kendimi esnetip, dönüştürerek, daha huzurlu, dengeli ve tatminkar bir hayat yaratabilme motivasyona sahibim.

Bu doğrultuda, artık inanmadığım ve yetersiz bulduğum kişisel gelişim klişelerini gelin birlikte ele alalım.

Asla pes etme!

Disiplinli, dayanıklı ve sabırlı olmak değer verdiğim erdemler. Ünlü ve başarılı kişilerin biyografilerinde genelde; inandıkları şeyler uğruna pes etmeden, sabırla mücadele ettiklerini, reddedilseler de devam ettiklerini ve hayatın zorlukları karşısında dayanıklılığını koruduklarını görebiliriz. Fakat bunu her daim her konuda yapabilmek mümkün mü? Ve daha önemlisi gerekli mi? 

Daha önce burada Michael Jordan’ın hayatıyla ilgili bir yazı yazmıştım. O, savaşçı arketipinin hayat bulmuş isimlerinden biri; disiplinli, dayanıklı, çalışkan ve hırslı. Fakat, o bile hayatındaki çeşitli zorluklar sebebiyle zihinsel olarak tükendiği bir dönem basketbola ara veriyor. Hem de kariyerinin zirvesinde olduğu, takımıyla üst üste 3 şampiyonluk getirdiği bir dönemde! 

Şunu anlamalıyız ki bazen içinde kalıp mücadele etmemiz bazen ise pes edip, bırakabilmeyi öğrenmemiz gerekir. Hele ki genelde savaşıp, sonuna kadar gitmeye meyilli biriyseniz, bu vazgeçebilme hali sizin için daha bile önemli olabilir. 

Yogaya ilk başladığım dönemlerde kendimi zorlu pozların içinde kalmaya zorlar, ne olursa olsun yapmaya çalışırdım. Zamanla, o pozları belirli zamanlarda yapamayabileceğimi de kabul edip bırakabilmeyi bir yenilgi değil, zafer olarak görmeye başladım. 10 yoğun yılın sonunda kurumsal hayata bir süre ara verebilmek de böyle bir karardı. Zayıflık değil, kendime ve sahip olduğum bedensel-zihinsel sınırlara saygı ve şefkat gösterebilmekti. Hiç durmadan, devamlı koşmayı yücelten bu düzende, kendime dinlenme hakkını tanıyabilmek belki de verdiğim en güçlü karardı. Ve bana, daha önce hiç düşünmediğim, yepyeni kapılar açtı.

En iyi versiyonuna ulaş. 

Zihnin sınırlı bakış açısını ve limitlerini aşıp, ruhumuzun sonsuz potansiyelini fark etmek, uyanış sürecinin önemli bir parçası. Fakat bunu kendimizi yıkıcı bir şekilde devamlı geliştirmeye çalışarak değil, olduğumuz halimizi kabul ederek başlayabiliriz. Ruhun özünü sevgi oluşturur, kendimize sevgisiz davrandığımız hiçbir uygulama onun arzusu değildir. O, kendimizi sevgiyle, şefkatle ve sabırla dönüştürmemizi arzular. Belirli bir ideale göre kendimizden uzaklaşmamızı değil, özgün benliğimizi yaşamamızı ister.  

İçinde bulunduğumuz sistem ise eksikliklerimize odaklanarak; “Daha fazla sen” gibi söylemlerle bizden olağanüstü şeyler bekliyor. Evet, özümüzde olağanüstü varlıklarız fakat bunu dışarıda daha fazla şey başarıp, elde ederek birilerine kanıtlamamıza gerek yok. Bu ancak egonun bir ihtiyacı olabilir, ruhun değil. 

Hiç yorulmadan, kariyer basamaklarını erken yaşta hızlıca çıkan o başarılı iş kadını biz olmayabiliriz. Çünkü olmamız gerekli değil. Ve belki biz daha yavaş yaşayarak da başarı elde etmenin mümkün olduğunu göstermeye gelmişizdir. 

Her şeye yetişen, on parmağında on marifet annelerden biri biz olmayabiliriz. Çünkü olmamız gerekli değil. Ve belki biz kendi mizacımıza uygun bir iş-ev dengesi yaratabileceğimizin mümkün olabileceğini göstermeye gelmişizdir. 

Dışarıdan ideal görünen şey, ruhumuzun yolu olmayabilir. Biz bambaşka bir var oluş biçimini sahiplenip, ilham olmaya gelmiş olabiliriz. Uyanışın en önemli kısmı, dış koşullanmalardan ayrışıp, kendi yolumuzu bulabilmek ve onun peşinden gidebilme cesaretini gösterebilmektir.

Hayata hep pozitif taraftan bak.

Her şeyin bir sebepten dolayı kaynaklandığına, zorlukların bize bir şeyler öğretme misyonu olduğuna ve olumlu düşüncenin gününe inanıyor olsak da bunu 7/24 yaşamamız pek mümkün ve sağlıklı değil. 

İlişkilerimde yaşadığım problemler, yaşadığım rahatsızlıklar bana çok şey öğretip, yepyeni yollara girmeme vesile olsalar da bu süreçlerde oldukça zorlanmış olduğumu inkar edemem. Korku, öfke, üzüntü, hayal kırıklığı ve negatif olarak etiketlenen diğer duygular da hayatın bir parçası. Var olma sebepleri bizi engellemek değil; bizi yönlendirip, ihtiyaçlarımızı daha iyi anlamamızı sağlamak. 

Üstelik, bastırıp, kurtulmaya çalıştığımız şey bir yere gitmez, aksine güçlenir. Zamanla bedenimizi ve zihnimizi sıkıştırmaya başlar. Şahit olunan duygular ise dağılır, enerjimizi ve yükümüzü hafifletir. Pozitif olmak ya da hep sakin, dengede, ve huzurlu kalabilmek öyle idealize edildi ki yeterince böyle olamadığımız için kendimizi kusurlu hissedip, bu ‘negatif’ duygulardan kaçış yolları aramaya başladık. 

Oysa ne kadar bilge olursak olalım, robot değiliz, insanız. Michael Brown’nın dediği gibi; niyetimiz iyi hissetmek değil, hissetmekte iyileşmek. 

Daha sağlıklı bir hayat için mutlaka yapman gereken 10 şey! 

Hayat boyu glutensiz/şekersiz/karbonhidratsız beslenmeyi savunanlar, belirli gıdaları/ürünleri kötü hastalıkların tek sebebi olarak etiketleyenler, günde 10-15 farklı vitamin kullanmamız gerektiğini söyleyenler… 

Ben, kendime sağlıklı ve hareketli bir yaşam sunmaya çalışan biriyim. Elbette ki bedenime iyi bakmaya çalışıyorum. Fakat, sağlıklı yaşam adı altında koca bir endüstri oluşmuş olduğunu fark edip, bazı şeylerin bir pazarlama stratejisinden ibaret olduğunu fark etmemiz gerekiyor.

Hepimizin bedeni biricik, dolayısıyla ihtiyaçları da öyle. Birine iyi gelen bir rutin ya da beslenme şekli bir başkasına iyi gelmeyebilir. Bana uç ve aşırı katı yaklaşımların iyi gelmediğini ve sağlıklı hissetme halinin tükettiklerimden ibaret olmadığını biliyorum. Bu devirde hala uzmanların, travmaların ve duygu durumumuzun fiziksel sağlığımıza etkilerini gözetmeyip, tek suçluyu dış kaynaklara atfetmelerine şaşırıyorum. Kendi adıma, korkulu ve mutlak açıklamalar yapan kişilerden/ekollerden uzak durup, bedenimin bilgeliğini dinlemeye çalışıyorum.

Liste uzayabilir ama siz mesajı aldınız. İçinde bulunduğumuz Pluto Kova dönemi, tam da alışılagelmiş bu kavramları sorgulayıp, kendi doğrularımızı bulabilmeye yönlendiriyor. 

Bu yolda iç sesimiz, en önemli rehberimiz.

İlginizi çekebilir: Bazılarımız için çatışmaya girmek neden bu kadar zor?

Kübra Keleş: 2018 yılında “kendi gerçeğimi” yaşamak üzere bir yolculuğa çıktım. Gerçi hayat boyu bu yolculuktaymışım da, bunu fark etmem 27 yılımı almış ve artık hızlanmanın zamanı gelmiş. En büyük destekçilerim Kundalini Yoga ve Gestalt öğretileriyle, kendimi değiştirmek için değil, tam tersi daha fazla “ben” olabilmek için yürümeye devam ediyorum. Hem kendimin hem de bu yoldaki diğer kahramanların yoluna ışık tutabilmek, yaralarımızı birlikte dönüştürebilmek için yazıyorum.

Kıyafetlerinize özen gösteren teknoloji: Siemens iQ500 ile tanışın

Evde zamanımızın büyük bir kısmı, farkında olmasak da rutin işlere gidiyor. Pek çoğumuz için bu rutinde en çok vakit alan işlerden biri de şüphesiz ki çamaşır yıkamak ve kurutmak. Çamaşırlar için uygun programı seçmek, deterjanı ayarlamak, ıslak çamaşırların kurumasını beklemek ve ütü… Tüm bunlar bazen günün temposu içinde küçük ama rutinde bir yük haline dönüşebiliyor. Hayatı kolaylaştıracak birçok yenilik ise Siemens’ten geliyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makineleri ile rutininiz artık hiç olmadığı kadar kolay ve pratik. Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makinesinde çamaşırlarınızı sizden önce düşünen, her adımı sizin yerinize planlayan bir teknoloji var. Size ise bu teknolojinin keyfini çıkarmak kalıyor. 



intelligentDry: “Ben ne yapacağımı bilirim” diyen çamaşır ve kurutma ikilisi 

Pamuk tişörtler, hassas bluzlar, okuldan gelen kalın eşofmanlar… Normalde hepsi için ayrı ayrı düşünüp doğru programı aramanız gerekir. Ama artık değil. Gün içinde onlarca şeyle uğraşırken bir de çamaşırın “fazla mı kurudu, az mı kurudu, ya buruşursa?” stresi yaşamıyorsunuz. Çünkü makineler zaten kendi arasında konuşup sizin yerinize karar veriyor.  

Çamaşır ve kurutma makineniz sadece yan yana duran iki cihaz değil; birbirini anlayan, sizin yerinize düşünen bir ikili. Siemens iQ500’ün intelligentDry teknolojisi sayesinde “Acaba doğru programı seçtim mi?” stresi tamamen bitiyor. Yıkama bittiği anda çamaşır makineniz tüm detayları (kumaş türü, yük miktarı, ıslaklık seviyesi, hatta ısı toleransını) tek tek kurutma makinesine iletiyor. Kurutma makinesi de tüm bu bilgileri alıp kıyafetlerin için en doğru programı otomatik olarak seçiyor ve başlatıyor. 



Evinizde görünmez bir iş ortağı varmış gibi… Sessiz, hızlı ve tamamen sizin konforunuz için çalışan. Tek yapmanız gereken çamaşırları makineye atmak; gerisini teknolojinin kendisine bırakmak ve keyfini çıkarmak. 

Mini Yük Özelliği: “Şunu bir hızlı aradan çıkarayım” dediğiniz anlar için 

Spor sonrası sepette sırasını bekleyen bir tişört, “yarın tekrar giyeceğim” diye bir kenara ayırdığınız gömlek ya da akşam dışarı çıkmadan önce anında yıkanması gereken bir bluz. Makineyi tam dolduracak kadar birikmesini beklemek istemezsiniz; ama tek parça kıyafet için makinenizi çalıştırmak istemezsiniz. Siemens iQ500 çamaşır makinesinin mini yük özelliği tam da bu anlar için tasarlandı. Yarım kiloya kadar olan birkaç parça çamaşırı, kısa sürede ve düşük enerji tüketimiyle yıkayabilirsiniz. 



Günlük hayatın koşturmacasında en güzeli de şu: Siemens Home Connect uygulaması üzerinden bir dokunuşla mini yük programını açıyor, çamaşırlarınızı dakikalar içinde temiz ve mis gibi alıyorsunuz. Pratik, hızlı ve o küçük yükleri büyük bir mesele olmaktan çıkaracak kadar akıllı. Siz temponuza devam edin; o, çamaşırlarınız için detayları halletsin.  

20’den fazla yıkama ve 15’den fazla kurutma programı ile gardırobunuzdaki her kıyafete ayrı bir seçenek 

Her kumaş, her kullanım, her kıyafetin ayrı bir dili vardır. Siemens çamaşır ve kurutma makinesi işte bu yüzden onlarca akıllı programla kıyafetlerinizin ömrünü uzatıyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma Makineniz, tüm ihtiyaçları bilir ve sizin için en uygun seçeneği sunar. Siemens Home Connect uygulaması sayesinde tüm programlara tek dokunuşla erişebilir, hatta yeni çıkan programları indirerek makinenizi kişiselleştirebilirsiniz. Böylece makineniz yıllar geçse bile zamana ayak uydurmaya devam eder.  

Program Asistanı: “Sen söyle, ben ayarlarım” diyen yardımcı 

“Hangi program daha doğru? Çamaşır az mı çok mu? Bir kere giydim ama uzun programa atsam mı?” diye düşünmenize gerek kalmadan Program Asistanı tüm bunları size en doğru programında çalıştırır. Kumaş türünü, çamaşırın ağırlığını, kirlilik seviyesini analiz eder ve size en uygun yıkama-kurutma programını önerir. Bu sayede yalnızca doğru programı bulmakla kalmaz; suyu, enerjiyi ve zamanı en verimli şekilde kullanır. Siz de makinelerin işini yapmasına izin verip, geri kalan zamanınızı kendinize ya da sevdiklerinize ayırabilirsiniz. 

SmartFinish: Ütüye ayırdığınız süre artık size kaldı 

Kim ister çamaşırların başında ütüyle saatlerini harcamayı? SmartFinish teknolojisi buharın gücünü kullanarak kırışıklıkları daha makineden çıkmadan %50’ye kadar azaltıyor. Sonuç? Daha az ütü, daha çok kendinize ayırdığınız zaman. Teknolojinin keyfini çıkarmak için Siemens Home Connect uygulamasıyla SmartFinish’i açmanız yeterli. Ütü masası açmadan, güç harcamadan, zaman kaybetmeden kıyafetleriniz giyime hazır hale gelir. Bir toplantı öncesi, spontane bir plan öncesi ya da sadece rahatlık istediğiniz bir anda SmartFinish teknolojisi sizin için çalışır.  

Program İndirme: Makineniz hep güncel, hep “yenilikte” 

Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makinesi, güncel yeni programları kolayca indirip tek dokunuşla kullanabilirsiniz. İhtiyaç değiştikçe çamaşır makineniz de sizinle birlikte kendini güncelliyor. Siemens’in en sevilen yanlarından biri, cihazların statik kalmaması. Yani bugün aldığınız çamaşır makinesi birkaç yıl sonra bile yeni özellikler kazanabiliyor. 



Siemens Home Connect üzerinden cihaza özel yeni yıkama ve kurutma programları indirebiliyorsunuz. Mevsimsel ihtiyaçlar, moda olan yeni kumaş türleri, spor kıyafetlerin gelişmesi… Ne değişirse değişsin, makineniz hep güncel kalıyor. 

Tıpkı telefonunuza uygulama güncellemesi indirir gibi çamaşır ve kurutma makineniz de güncellemelerle değişen yaşam tarzınıza ayak uyduruyor. 

Akıllı deterjan yönetimi: i-Dos ile her yıkamada doğru ölçü 

Makineyi tamamen doldurunca veya tek parça kıyafeti makineye attığınızda ne kadar deterjan koyacağınızı bilemiyor olabilirsiniz. İşte tam bu noktada i-Dos Deterjan Tarama teknolojisi devreye giriyor. Siemens Home Connect üzerinden şişelerin barkodunu okutup su sertliği ve deterjan yoğunluğunu makineye iletiyor, i-Dos ise her yıkamada doğru miktarı otomatik olarak ayarlıyor. Üstelik Siemens Home Connect uygulaması, deterjan seviyesini takip ederek deterjanınız tükenmeden önce size haber veriyor. Tek yapmanız gereken uygulamayı telefonunuza yüklemek ve çamaşır makinenizi uygulamaya bağlamak. 

stainRemoval teknolojisi: Zorlu lekelerle inatlaşmayı unutun 

Çay, yağ, makyaj, çikolata lekeleri… Gün içinde fark etmeden üzerinize bulaşan lekeler artık kâbus olmaktan çıkıyor. Siemens iQ500 çamaşır makinesi ile stainRemoval teknolojisi devreye giriyor. Tek bir dokunuşla çay, yağ, kozmetik veya günlük hayatta karşılaştığınız diğer zor lekeler için özel programları aktif edebilirsiniz. 

Siemens Home Connect uygulaması sayesinde daha fazla leke türünü ve bunlar için geliştirilmiş özel programları keşfetmek de mümkün. Yani sadece “lekeyi çıkar” demekle kalmıyor, sizin için en doğru yıkama programını da otomatik olarak öneriyor. Böylece hem lekelerle uğraşmak zorunda kalmıyor hem de giysilerinizin ömrünü koruyorsunuz. 

Artık çocuğunuza yemek yedirirken dökülen yemek lekeleri, kahve kazaları ya da mutfakta sıçrayan yağ lekeleri sizi endişelendirmiyor. stainRemoval, günlük hayatın getirdiği küçük sürprizlere karşı en güvenilir yardımcınız oluyor. 

Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makineleri, artık sadece kıyafetlerinizi temizleyen makineler değil; size zaman, konfor ve güven veren akıllı iş ortaklarınızdır. Ütüye harcadığınız vakti kendinize ayırın, lekelerle uğraşmayı unutun ve teknolojinin yaşam alanınıza uyumunun keyfini yaşayın.

*Bu yazı Siemens’in katkılarıyla hazırlanmıştır. 





İlgili Makale