X

‘Anne sıkıldım’: Can sıkıntısının çocuklara faydası

Anne çok sıkıldım, canım çok sıkılıyor, baba evde canım sıkılıyor, sı-kıl-dımmm! Muhtemelen ebeveynlerin en sık duyduğu cümleler. Haliyle anne babalar da çocukların canı sıkılmasın diye ekstra bir uğraş halindeler. Günümüzün hızlı temposunda çocukların hiç boş kalmadığını, sürekli her anı dolduracak bir aktivite ile çevrildiklerini söylemek mümkün. Haliyle çocuklar sürekli meşgul tutuluyor ve uyarılmış durumda oluyorlar. Hem de aşırı uyarılmış. Ve meşguliyet dolu yaşam tarzı onları çok kritik bir deneyimden yoksun bırakmaya zemin hazırlıyor: Sıkılmak. Çocuklarınız her ‘sıkıldım’ dediğinde kendinizi hemen bir şeyler yapmak zorunda hissediyor olabilirsiniz, çünkü onların tatminsizlik yaşamasını, mutsuz olmasını istemiyorsunuz ama siz onları sürekli meşgul tutmak için çabalarken aslında iyi bir şey yaptığınızı düşünürken farkında olmadan güzel bir fırsatı ellerinden alıyorsunuz.

Pek çok araştırma ve uzman görüşü gösteriyor ki sıkılmak, çocuklar için çok değerli bir öğrenme ve gelişim fırsatı. Gelin, hem sizi her zaman bir şeyler yapmak zorunda hissettiren bu dertten kurtaralım hem de sıkılmanın çocuklar açısından ne gibi faydaları olduğuna yakından bakalım. İşte sıkılmanın çocukların gelişimine katkı sağlayan faydaları:

Yaratıcılığı geliştirir

Çocuğunuzun yeni aldığınız bir oyuncağın üzerinden daha günler, hatta saatler geçmeden onu bir kenara attığını illaki fark etmişsinizdir. Modern çağda bu kadar çok uyaran varken çocukların ilgi ve dikkat süreleri de oldukça kısıtlı. Dolayısıyla muhtemelen epey para harcayıp da satın aldığınız o oyuncağın ömrü onun için sadece birkaç saat… Yeni oyuncağı ile oynadıktan birkaç saat sonra yine ‘sıkıııldııım’ diyerek yanınıza gelebilir. Bu durumda hemen yeni bir uğraş aramanıza, eski oyuncaklarından bir kuple sunmanıza hiç gerek yok. Bırakın, çocuğunuz ne ile nasıl oynayabileceğini keşfetsin. Hayal gücünü kullansın, yaratıcı becerilerini ortaya çıkarsın.

Can sıkıntısı, yaratıcılığı geliştiren en önemli faktörlerden biri. Bir bakmışsınız tencere kapaklarından kendine bir müzik aleti yapmış ya da odasındaki yastıklardan kale kurmuş. Çocuklar canları sıkıldıkça, zaten sahip oldukları, halihazırda etraflarında olan şeyleri alıp onları tekrar eğlenceli hale getirmenin farklı yollarını aramaya başlarlar. Ve emin olun ki bulurlar.

İlginizi çekebilir: Çocukların neden daha az oyuncağı olmalı?

Düşünmeye teşvik eder

Günümüzde bu kadar çok uyaran varken ve hemen hemen her şey önlerine jet hızıyla sunuluyorken çoğu zaman çocukların düşünmesine bile gerek kalmıyor. Ancak, can sıkıntısını hissetmek, çocuklara zihinsel potansiyellerini keşfetme ve derin düşünme fırsatı sunar. Böylece, sıkılan çocuk ne yapacağı üzerine kafa yormaya başlar. İlk bakışta sıkılma, tatsız bir durum gibi gelebilir, sonuçta hiçbir ebeveyn çocuğunu canı sıkkın görmek istemez ancak biraz beklediğinizde çocuğunuzun o can sıkıntısını nelere dönüştürebileceği karşısında hayranlık duyacaksınız.

Sıkılan çocuklar önce kendilerini anlamak için ne hissettikleri üzerine düşünmeye başlarlar, daha sonra bu düşünceleri yaratıcılıklarıyla birleştirip kendilerini eğlendirmenin yollarını ararlar, hem eleştirel hem de yaratıcı düşünme becerilerini harekete geçirmek için can sıkıntısından daha iyi çok az şey var. Çocuklarınızın sıkılma anlarını boş geçen tatsız zamanlar olarak görmek yerine, kendi gelişimleri için değerlendirebilecekleri bir fırsat olarak görün. Sizin bakış açınız değiştikçe çocuğunuz da daha farklı düşünmeye başlayacak ve kendisine en iyi gelecek yaklaşımları geliştirecek.

Can sıkıntısı büyülüdür.
Can sıkıntısı yaratıcılığın ve tutkunun iksiridir.
Can sıkıntısı, hırsa ve harekete geçmeye giden yoldur.
Dr. Vanessa Lapointe

Problem çözme becerilerini destekler

Evet; problem çözme becerisi! 7’den 70’e hepimize lazım olan ama gittikçe de körelen bu ‘kritik’ becerinin en iyi dostlarından biri; can sıkıntısı. Çocukların, kendi başlarına karşılaştıkları sorunların üstesinden nasıl geleceklerini öğrenmeleri şart. Ancak, her zorlayıcı anda -ayakkabı giymek, yemeği üzerine dökmek, montunun fermuarını çekmek vb.- devreye giren yetişkinler oldukça problem çözmeyi öğrenmeleri için onlara yeterince alan ve zaman kalmıyor. Özellikle böylesi zamanlarda can sıkıntısının önemi daha da artıyor. Problem çözme, en temel yaşam becerilerinden biri ve sıkılmak, bunun öğrenmek için harika bir fırsat. Çocuklar, sıkıldıkları yapacak bir şeyler bulmak için bu becerilerini kullanacaklar ve böylece yaşamın en önemli becerilerinden birini geliştirebilecekler. Örneğin, en sevdiği arabanın tekerleği çıktıysa ve onunla oynayamadığı için canı sıkılmaya başladıysa çocuğunuz bu sorunu çözmek için düşünmeye ve çözümler üretmeye başlayacak. Belki başka bir arabasının tekerleğini söküp takacak, belki yapıştırmayı deneyecek ya da hiçbiri olmuyorsa onun yerine oynayacağı başka bir şey bulacak. Ama sonunda kendi problemini kendi çözecek.

Motivasyonu artırır, ilham verir

Araştırmalar gösteriyor ki; can sıkıntısı insanları yeni hedefler belirleme konusunda teşvik ediyor. Evet, yalnızca yetişkinleri değil, çocukları da. Kendinizden yola çıkacak olursanız, uzun zamandır üzerinde çalıştığınız bir proje bittiğinde oluşan o boşluk hissini doldurmak için ne yapıyorsunuz? Muhtemelen kendinize yeni bir hedef belirliyorsunuz. Benzer bir durum çocuklar için de geçerli. Örneğin, legolardan yaptığı evleri tamamladıktan sonra çocuğunuz da kendisi için yeni uğraş bulacak ve tamamladığı işten aldığı ilham ve motivasyonla sıradaki hedefi için hazır olacak. Bu ikisi arasında geçen zamandaki can sıkıntısı da ona yeni hedefini belirleyebilmek için düşünme fırsatı verecek. Bırakın, hayal kurmaya vakitleri olsun. Can sıkıntısını böyle değerlendirmeyi deneyin.

Meditasyon etkisi yaratır

Can sıkıntısının meditasyon etkisi yaratabileceğine inanmakta zorlanıyor olabilirsiniz ve evet belirtmek gerek ki özellikle çocuğunuza sıkılması için daha fazla alan ve zaman tanımaya başladığınızda ilk etapta bu etkinin gerçekleşmesi biraz zor. Hatta, daha kaotik ortamlar bile sizi bekliyor olabilir. Düne kadar her sıkıldım dediğinde alternatif eğlence yolları sunan siz, bugün çocuğunuzu can sıkıntısıyla baş başa bıraktığınızda alacağınız tepkiler çok olumlu olmayacaktır. Ancak, bunu tekrarladığınızda zaman içerisinde çocuğunuz can sıkıntısı ile barışmaya başlayacak ve düşünmeye, problem çözmek için odaklanmaya, kendini daha fazla dinlemeye ve anın içinde kalmaya çalışacak. Bu da haliyle, daha sessiz ve hareketsiz bir tavırda bu süreci geçirmesini sağlayacak. Şöyle ki çocuğunuzu canı sıkıldığında halının üzerine uzanmış ‘ne yapsam’ diye düşünürken ya da pencerenin kenarından izlediği bulutları bir şeylere benzetmeye çalışırken bulabilirsiniz. Göreceksiniz ki bu can sıkıntısı anları, durup dinlenmek, soluklanmak, çevresel uyaranlardan kısa bir süre de kopmak ve sakince durmak için etkili bir zaman dilimine dönüşecek. Hatta, bu zamanları siz de kendiniz için meditasyon yapma fırsatı olarak değerlendirebilirsiniz!

Öz düzenleme ve duygu kontrolüne yardımcı olur

Dijital çağda ne yazık ki hepimiz ekranlarla çok fazla zaman geçiriyoruz, ne yazık ki çocuklar da… Hızla değişen renkler, sesler, videolar, çocukları daha önceki zamanlarda olmadığı kadar fazla uyarana maruz bırakıyor, dolayısıyla beyin gelişimini bu süreçten olumsuz etkileniyor. Ve en fazla darbeyi alan bölüm ise öz düzenleme becerileri oluyor. Rewired: Protecting Your Brain in the Digital Age kitabının yazarı Dr. Marci, çocukların sıkılmasına izin vermenin en önemli faydalarından birinin duygusal kontrol olduğunu söylüyor.

Dijital dünyaya bağımlı hale gelen çocukların dikkatini çekmenin oldukça zor olduğunu söyleyen Dr. Marci, öz kontrol ve duygu düzenlemenin anahtarının sağlıklı bir prefrontal korteks olduğunu belirtiyor. Ancak, çocukların bu kadar ekranlarla iç içe olmasının bu sağlıklı gelişime engel olduğunun altını çiziyor. Ve çocukların ekranlardan uzaklaşıp boşta kalmasının, yani sıkılmasınını, prefrontal korteksin gelişimine yardımcı olacağını ve bu sayede daha başarılı öz düzenleme ve duygu kontrolü sergileyeceklerini belirtiyor. Ayrıca, uyaranlardan arınmış, sanal dünyadan uzaklaşmış çocukların daha sakin ve huzurlu olduklarını da kısa sürede gözlemleyebilirsiniz. Sıkılmasın diye eline tableti alan çocukların, sıkılmalarına izin vermek, beyin gelişimlerini ve dolayısıyla duygu düzenleme ve öz kontrol becerilerinin iyileşmesini destekleyebilir.

Sonuç olarak bir sonraki sefer çocuğunuz sıkıldım dediğinde hemen yeni bir uğraş bulmak yerine, ona sıkılması için izin vererek gelişimine destek olabilirsiniz. Can sıkıntısından korkmayın, bu onlara ilham verecek, kim olduklarını anlamalarına ve kendi kendilerine eğlenmelerine yardımcı olacak ve gelişimlerini destekleyecek. Alışma süreci hem çocuğunuz hem de sizin için uzun olabilir ama sonunda sizi muhteşem yerlere götüren harika bir yolculuğa çıktığınızı fark edeceksiniz. O yüzden denemekten ve başlamaktan korkmayın. Bırakın, sıkılsınlar!

İlginizi çekebilir: Çocukların değişim süreçleriyle başa çıkmalarını kolaylaştıracak ipuçları

Uplifers: Kaliteli ve mutlu yaşam koçunuz!

Sıra dışı bir gelecek: Otomobil dünyasında bizi neler bekliyor?

Teknolojinin, yapay zekanın ve çevre bilincinin hızla geliştiği günümüzde otomotiv dünyası da bu gelişmelerden geri kalmıyor ve inovasyonlarla ve merakla dolu bir sektöre dönüşüyor. Son yıllarda elektrikli araçlar, otonom sürüş özellikleri, akıllı yol çözümleri gibi konularla pek çok gelişime imza atan otomobil dünyasında gelecekte bizi daha nelerin beklediği büyük bir merak konusu. Hepsi çok heyecan verici olsa da en çok merak edilen sorulardan ve benim de heyecanla beklediğim gelişmelerden biri; uçan arabaların hayatımıza girip girmeyeceği 🙂 Uçan arabalar yakın zamanda hayatımıza dahil olur mu bunu bilmiyorum ama otomotiv endüstrisinin geleceği hakkında kendi perspektifimden ele alacağım pek çok konu var. Gelin, benim de bir parçası olduğum bu sıra dışı gelecekte bizi neler bekliyor olabilir birlikte bakalım.



Elektrikli otomobillerin hızlı yükselişi

Geçtiğimiz yıllarda pek çok otomobil markası, yakın gelecekte elektrikli araç üretimine ağırlık vereceğini açıklamıştı, hatta dünya çapında tamamen elektrikli araç üretimine geçmeyi planladığını belirten markalar da var. Elektrikli araçların hayatımıza dahil olması çok yeni bir gelişme olmasa da yaygınlaşması ve popülerliğinin artması son zamanlarda daha bir artış gösterdi. Gelecekte de elektrikli araçların üretiminin ve kullanıcısının artması sektörünün en beklenen gelişmeleri arasında.

Bildiğiniz gibi ben de elektrikli otomobil tutkunlarından biriyim ve sık sık sizlerle Instagram hesabımdan %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E ile olan maceralarımı paylaşıyorum 🙂 Konumuza dönecek olursak; fosil yakıt tüketimini azaltmak ve karbon emisyonlarını düşürmek için ülkelerin elektrikli araç kullanımına yönelik teşviklerini artırması da beklenenler arasında. Ayrıca, batarya teknolojisinde yeni ilerlemeler, elektrikli araçların menzillerinin artırılması, şarj altyapılarının geliştirilmesi de yine yakın gelecekte bizimle olacağa benziyor.

Sürdürülebilir ve çevre dostu çözümler

Elektrikli araçların yükselişi, otomobil dünyasının geleceğinde beklenen tek çevreci haber değil. Doğa dostu yaklaşımlar ve sürdürülebilir çözümlerle dolu yenilikler de ufukta. Pek çok sektörün son yıllarda önemli bir gündem maddesi haline gelmiş olan çevre bilinci, otomotiv dünyası için de önemli bir konu. Geri dönüştürülmüş malzemelerden üretilen iç dizayn ekipmanları, doğa dostu kumaşların kullanımı, üretim aşamasında yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı, daha az karbon salımı yapan motor teknolojileri ve daha nice gelişme, otomotiv dünyasının beklenenleri arasında.

Sektörde yeşil devrim adını verebileceğimiz daha pek çok gelişmenin damga vurması da olası. Araçların iç tasarımdan üretim süreçlerine kadar geniş bir yelpazede sürdürülebilir çözümler, otomobillerin gelecekteki dünyasını ve tabii ki dünyamızı taçlandıracak gibi. Bir çevreci olarak hızla yaygınlaşmasını görmek istediğim gelişmelerden birisi kesinlikle sürdürülebilir çözümler.

Otonom sürüş özelliklerinde ilerlemeler

Ve tabii ki otonom sürüş özelliklerinden bahsetmemek olmaz. Beni belki de en çok heyecanlandıran konulardan bir diğeri. Hani şu sürücüsüz giden otomobiller var ya, işte tam da onlardan bahsediyorum. Yakın bir gelecekte belki de araçların şoför koltukları hep boş kalacak. Olamaz mı? Bu, çok gerçekçi bir senaryo olmasa da şu an için benzer senaryolarla sık sık karşılaşacağız gibi. Çünkü pek çok dünya devi otomobil ve teknoloji firması, otonom araçlar alanında büyük yatırımlar yapıyor. Ancak, tam otonomiye ulaşmak için biraz daha geleceği beklemek gerekecek. Çünkü birtakım zorlukları aşabilmek için yeni teknolojilerin geliştirilmesi bekleniyor.

Özellikle büyük şehirlerdeki yoğun ve karışık trafik senaryoları, yasal düzenlemeler, kişisel hakların korunması, uygun yol ve altyapı çalışmalarının tamamlanması gibi pek çok faktör var. Yine de bu konudaki çalışmaların hız kazanması ve otonom sürüşün farklı seviyelerinin piyasaya sürülmüş olması, otonom sürüş teknolojilerinin potansiyelini gösteriyor. Gelecekte tam otonom seviyeye de erişilmesi mümkün.



Otonom özelliklerin yanı sıra farklı sürüş modları da ufukta. Hatta, ben şimdiden %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E  ile bu modları deneme fırsatına sahibim 🙂 Mustang Mach-E, sürüş deneyimini kişisel isteklere göre uyarlıyor; Aktive, Whisper ve Untamed modları sayesinde motor seslerini, ortam aydınlatmasını ve hatta aracın tepki verme hızını kişiselleştirmek mümkün. 

Akıllı şehirlerin kurulması

Otonom sürüş özellikleri, farklı sürüş modları, otomobil ve yapay zeka teknolojisindeki gelişmeler, yalnızca bireysel kullanımla sınırlı kalmayacak muhtemelen. Ve önemli bir toplumsal gündem haline de gelecek. Bu da akıllı şehirler gibi bir konseptin hayatımıza girmesi anlamını taşıyabilir. Şehirlerin, otomobillerin geleceği ile ne ilgisi var ki diye düşünmeye başlamadan hemen araya gireyim. Eğer başta otonom sürüş özellikleri olmak üzere otomobiller kendi başlarına -bir sürücünün aracı sürmesine ihtiyaç kalmaksızın- yolda gidebilecekse, bu şehirlerin de birtakım düzenlemelerden geçmesi anlamını taşıyor. Yollardaki alt yapı çalışmalarının bu doğrultuda düzenlenmesi, akıllı şarj istasyonlarının kurulması ve otonom araçların kendi kendini şarja takabilmesi için uygun çevresel yapılanmaların tamamlanması gibi pek çok gelişmeyi de beraberinde getirebilir. Belki de gelecekte şehirlere akıllı taksi durakları kurulacak ve birtakım mobil uygulamalar üzerinden bağlantıya geçilebilecek.

Sosyal dünya ile bağlantı sağlayan araç özelliklerinin geliştirilmesi

Bir düşünelim; otomobiliniz size en yakın kafeyi önerse ya da zevkinize uygun bir restoranda sizin için rezervasyon yaptırsa, nasıl olur? Ya da arkadaşlarınızla buluşma ayarlasa, arabaya bindiğinizde en sevdiğiniz dizinin kaldığınız bölümünü başlatsa? Siz keyifle buluşmalarınıza hazırlanırken veya dizinizi izleyip, müziğinizi dinlerken sizi istediğiniz yere götürse? Yani adeta bir eğlence merkezine dönüşse? Tüm bunlar, yakın gelecekte hayallerimizi süslemenin ötesine geçebilir. Bağlantılı araçlar, yani kendi internet erişimi olan ve verileri başka cihazlarla da paylaşabilen araçlar, otomobil dünyasının belki de gelecekte en çok parlayan yıldızı olabilir. Yalnızca yolculuk vadetmenin ötesinde bağlantılı araçlar, adeta kişisel mobil cihazlarımıza dönüşebilir.

Çoğu macerama tanıklık ettiğiniz Ford Mustang Mach-E de adeta benim eğlence merkezim. Araç içi iletişim ve eğlence sistemi olan Ford SYNC 4A ile konuşma, ses tanıma, kablosuz akıllı telefon entegrasyonu, sezgisel 15,5″ dokunmatik ekran ve çok daha fazlasını deneyimleyebiliyorum. Halihazırda gelişmiş teknolojinin keyfini sürebiliyor olsam da gelecekte bağlantılı araçlar bizi daha pek çok özelliği ile şaşırtacak diyebilirim.

Kısacası, otomobil dünyasının sıra dışı geleceğinde bizi bekleyen yepyeni heyecanlar var. Uçan arabalar yalnızca filmlerin unutulmaz bir parçası olarak mı hafızalarımızda kalır yoksa gerçekten de hayatımıza dahil olur mu bilinmez ama kesin olan bir şey varsa o da otomobil dünyasının hiç olmadığı kadar yenilik dolu olduğu. Kim bilir belki bir gün gökyüzünde bulutların arasında sıkışıp kaldığım bir trafikteyken size yazarım 🙂 Daha fazlası için yazılarımı ve Instagram hesabımı takip etmeyi unutmayın.

İlginizi çekebilir: Virtual Influencer’lar: Kim bu sıra dışı influencer’lar? Takip etmeniz gerekenler?



Lezzetli ve eşsiz tatlarla dolu bir deneyim: Macroonline’da keşif dolu bir yolculuk

Şüphesiz ki söz konusu sofralarımız olduğunda hepimiz ‘en iyisi’nin peşindeyiz. Market alışverişlerimizi yaparken de gözümüz, elimiz hep en iyisinde, en kalitelisinde. Her şeyin en iyisini aldığımızdan emin olmak istiyoruz. Ancak, böylesi bir çabanın çok fazla zaman ve enerji gerektirdiği de aşikar. Hele ki büyük şehirlerde yaşıyorsak, iş çıkış saatinde markette olmak; kalabalıklar, trafik, koşturmaca gibi dertleri de beraberinde getirebiliyor. E peki bunca yorgunluk ve zamansızlığın içerisinde mesai bitimine dakikalar kalmışken her gün zihnimizde dönen o ‘Akşam ne pişirsem’ sorularına nasıl yanıt bulacağız? Hele bir de evde hazırlamak istediğimiz tarifin malzemeleri yoksa.



Güzel haber; artık bu soru da zihnimizi kurcalamayacak, yorgun argın market sırasında beklemek zorunda da kalmayacağız. Macroonline ile yorucu market gezileri, ev konforunda keşifler yapabileceğimiz bir fırsata dönüşüyor.

Macrocenter ayrıcalıkları aynı hizmet anlayışıyla Macroonline’da

Macrocenter’ı tercih edenler bilir; Macrocenter’da alışveriş yapmak, eşsiz bir deneyimdir. Ürün çeşitliliği, yeni keşifler, taptaze lezzetler, baş döndüren kokular ve başka yerde olmayan ürünler… Macroonline da tüm bu deneyimi, bizlere online olarak sunuyor. Aynı uzmanlık, aynı lezzet ve aynı hizmet anlayışıyla tüm Macrocenter ayrıcalıkları, artık Macroonline’da. Kısacası, hayatı güzelleştirecek her şey Macroonline’da. Peki siz neredesiniz; yoksa hala kasa sırasında mı? 🙂 Gelin, Macroonline’Macroonline’Macroonline’da neler neler var biraz daha yakından bakalım… (Ne yok ki! demek serbest.)

Ev konforunda kaliteli bir alışveriş deneyimi

Hangimiz istemeyiz ki raflardaki en taze meyve-sebzeler yer alsın mutfak tezgahımızda, kendi ellerimizle seçtiğimiz.. Ama zamanımız ve enerjimiz yoksa ne yapacağız? Merak etmeyin, en iyilerden vazgeçmek zorunda değiliz. Macroonline, her şeyin en iyisini bizim için seçip evimize kadar getiriyor. İhtiyacımız olan her şey, sanki raflardan kendimiz seçiyormuşuz gibi aynı titizlik ve özenle seçilip bize ulaştırılıyor. Ev konforunda kusursuz ve kaliteli bir alışverişi deneyimi, Macroonline ile artık kapımıza geliyor.

Benzersiz tatlar, otantik lezzetler, yeni keşifler



Macroonline’da dilediğimiz ülkenin lezzetlerini bulmak mümkün. Bugün İtalyan, yarın Fransız Mutfağı, haftaya ise Japon, ne dersiniz? Macroonline dünyasında alışveriş yapmak, adeta geniş bir coğrafyada gezintiye çıkmak gibi. Uzak Doğu’nun egzotik sosları, ithal çikolatalar, artizan ürün çeşitliliği, her yerde bulunmayan lezzetli atıştırmalıklar, profesyonellere özgü ürün seçkileri, taptaze deniz ürünleri ve çok daha fazlası… Hepsi, premium hizmet kalitesi, zengin ürün çeşitliliği ve kolay erişim imkanıyla Macroonline’da. Tek yapmamız gereken bir tıkla sepete eklemek.

Şeflerin özgün tarifleriyle hazırlanan Homemade lezzetler

Dünya mutfağının yanı sıra Türkiye’nin özgün tatlarını da sunan Macroconline’da Homemade lezzetler de var. Şeflerin özgün tarifleriyle hazırlanan Homemade lezzetler, Macroonline’ın beklentileri aşan hizmet kalitesini evlerimize taşıyor. Hep ne pişireceğimizi düşünecek değiliz ya bazen de ne yiyeceğimizi düşünelim, öyle değil mi… Sağlıklı, lezzetli ve zahmetsiz alternatifler arayanların en gözde seçimleri, Macroonline Homemade kategorisinde.

Keyifli, pratik ve konforlu bir alışveriş deneyiminin yanı sıra keşiflerle dolu bir yolculuğa da hazırsak; istikamet: Macroonline. Üstelik, Macroonline’dan verdiğimiz siparişler 45 dakikada teslimat seçeneğiyle ve +4 dereceli araçlarla soğuk zincir kırılmadan dilediğimiz saatte bize ulaşıyor. Macrocenter’ın ayrıcalıklı dünyasını ev konforunda keşfetmek ve Macroonline’da ilk alışverişlerinize özel indirimden de faydalanmak için siz de hemen tıklayın.

*Bu yazı Macrocenter katkılarıyla hazırlanmıştır.



İlgili Makale