X

2024’ten öğrendiğim 2 hayat dersi

Acısıyla tatlısıyla geçen her yıl, şüphesiz ki zihnimizde, kalbimizde, ruhumuzda derin izler bırakıyor. Gerek kazandırdıklarıyla gerekse götürdükleriyle… Bu yıl benim için de artısıyla eksisiyle, yenisiyle eskisiyle, mutluluğuyla, üzüntüsüyle uzun ve çoğu zamanda yorucu geçen bir yıldı. Yılın son günleri herkes için bir iç muhasebe zamanıyken ben de heybeme doldurduklarımdan yola çıkarak 2024’ün bana öğrettiği iki hayat dersini kaleme almak istedim.

Neye tahammül edemezsen onunla sınanırsın

Bu yılın tabiri yerindeyse kafama vura vura öğrettiği ilk şey yavaşlamak oldu. Ufak bir talihsizlik sonucu yaklaşık bir ay önce ayağım kırıldı ve benim gibi tez canlı bir insanın sınanmak isteyeceği en son şeylerden biri başıma geldi; yavaşlamak, hatta durmak zorunda kaldım.

Kendimi bildim bileli bir şeylere koşturuyorum, pek boş geçen vaktim yok, anda kalmak, mindfulness, meditasyon falan benim için en zor pratiklerden biri, böyle yavaş, ağırkanlı insanlara asla tahammül edemem, her şey hemen olsun, sonuca bağlansın isterim, herhangi bir şeyin gerçekleşmesi ile ilgili süreci hızlandırabileceğim bir şey varsa hemen yaparım hiç beklemem. Ama işte hayat böyle gitmiyor tabii, bir yerde benim de bunu anlamam gerekecekti illaki, ayağım kırılması bahane oldu.

Özellikle bu ay için sonsuz planlarım, hesap kitap yaptığım konular vardı. Yılı kapatmadan önce doktor kontrolleri, bakım rutinleri, evde yılbaşı hazırlığı, gidilecek yerler, görüşülecek insanlar, alınması gereken eşyalar, derin ev temizliği… Bir dolu şey. Peki ne oldu, hiçbirini yapamadım. Bir de hepsinin yanında ayağımın acısıyla, canımın sıkıntısıyla kalakaldım.

İşin hayır, kader, kısmet taraflarını bir kenara koyuyorum. Elbette ki ‘bunda da vardır bir hayır’ ama işte bunu o kadar kolay söyleyip de kabullenemiyor insan. O yüzden sürecin en başlarının daha zor geçeceğini düşünmüştüm ama şimdi görüyorum ki sonu (umuyorum ki sonudur) çok daha zor geçiyor. Çünkü o sıkkınlık katlanarak büyüyor ve yeni bir yılın başlayacak olması da heyecan yerine ekstra stres yaratıyor üzerimde. Çünkü eksikler çok, çünkü yapılması gereken hiçbir şeyi yapamadım, çünkü iyi hissetmiyorum, çünkü yılbaşı coşkusunu yaşamak yerine ayağım ne zaman tamamen iyileşecek endişesiyle dolu zihnim.

Tüm bunlar, bu zoraki yavaşlama ve durma hali yetmezmiş gibi bir de yine benim için çok olağan olmayan bir durumla daha uğraşıyorum; yardım istemek. Hayatta kendi başıma halledebileceğim büyük-küçük herhangi bir konu için destek aramışlığım pek yoktur, şunu da sen yap, buna da yardım eder misin, ben yapmasam olur mu ya da hiçbiri; sadece yapmayacağım diyebilmek benim için çok uzak söylemler. Şimdi ise dışarıdan alınacak en ufak bir şeyden, evde yapılacak en ufak bir işe, misafir ağırlamaktan ucundan tutulması gereken herhangi bir göreve, her şeyi benim yerime bir başkasının yapması gerekiyor. Masayı toplamaktan tutun da kahve demlemeye, eğilip yerden bir şey kaldırmaktan uzanıp bir şeyi yerleştirmeye her şey ama her şey. Tabii bunları yapabildiğim çok zorlayıcı anlar da var, yok değil ama genel olarak bir ele daha ihtiyaç duyuyorum bu olay başıma geldiğinden beri.

Evden çalışan biri olarak gündüzlerim tamamen işimle geçtiğinden bu anlattıklarım üzerine pek kafa yormadan günü tamamlayabiliyorum (neyse ki), en zoru sadece kargo ya da market alışverişi getiren kurye için kapı açmak oluyor, onun dışında gündüzlerimin ayağımın kırılmadan önceki halinden pek bir farkı yok diyebilirim, güzel haber. Ama geceler ve hafta sonları gerçekten de sabrımı, enerjimi, umudumu, tüm pozitif duygularımı sınıyor. Velhasıl zormuş yavaşlamak zorunda kalmak, çoğu zaman durmak, bir şeyleri tek başına halledememek. Yapacak bir şey de yok tabii farkındayım, zamanın geçmesini beklemekten başka ama işte insan yine de dolduruyor kendini, zihnini, kalbini… Bakalım, bu sürecin sonunda bir şeylere iyi ki diyebilecek miyim, bir şeyler öğrenip çıkabilecek miyim son düzlükten. Yoksa ne anlamı kalır yaşadığımız olumsuz deneyimlerin, bize bir şeyleri daha farklı yapmayı ya da bir şeylere daha farklı bakmayı öğretmezse…

Neyi çok istersen o kadar zor elde edersin

Geliyorum bu yıl öğrenmekten ziyade bir kez daha anladığım diğer hayat dersine; neyi çok istersen o kadar zor elde edersin. Hepimiz hayaller kurarız, hedefler belirleriz, bir şeylerin olmasını çok ister, o şeyler için çok çaba harcarız. Ancak öyle bir an gelir ki beklediğimizden çok daha zor olduğunu fark ederiz bazı şeylerin, sanki çabalamaya devam ettikçe adımlarımız git gide ağırlaşır. Tam ‘Neden olmuyor?’ diye isyan bayraklarını çekmeye ya da ‘Nerede yanlış yapıyorum?’ diye düşünmeye başladığımızdaysa sanki hayatın bize bir şeyler anlatmaya çalıştığını hissederiz. Benim için bu; ‘zorlama’. Yani hayat sanki bana ‘zorlama’ diyor. Evet, demek ki her şeyin bir zamanı var ve o zaman, bu zaman değil. Demek ki benim hayal ettiğim, benim için değil ya da en azından şu an için değil.

Ne kadar çok gittiysem peşinden o kadar kaçırdım. Pek çok şeye ulaştım elbette ki, çok hedefimi tutturdum ama en çok istediğim, yana yakıla arzuladığım pek çok şeye de kavuşamadım. Bu sene de o senelerden biriydi ve ben artık anladım ki bir şey senin içinse, gerçekten doğru zaman ve doğru yerde zaten seni bulacaktır. Senin ona koşmana gerek yok, o sana zaten usul usul gelecektir. Yani bir şeyi ‘çok’ istememek lazım, biraz bırakmak, iplerini salmak, onun seni bulmasına izin vermek lazım. Kovalamamak, koşmamak lazım. Hoş ben zaten koşamıyorum 🙂 O yüzden mecburen saldım ipleri. Bakalım. Benimse zaten bana gelir, değil mi? Göreceğiz…

Geçen yıla pek bir beklentiyle girmemiştim, pandemi, pandemi sonrası dönem derken bir şeyler bekleyecek koşullar pek yoktu, malum bir günde nelerin değiştiğine dünyaca tanık olmuştuk. Ama bu yıl beklentilerim çok, hepsi de çok büyük. Beklentileri gerçekçi kılmaktan ya da ölçülebilir, ulaşılabilir olmasından da bahsetmeyeceğim üstelik, çünkü ben onların gerçekleşmesi için hiçbir şey yapma niyetinde değilim. Evet doğru 🙂 Yeni yılda onların beni bulmasını beklemeye karar verdim. İşe yararsa, 2025’in sonunda size de yazarım. Bir de böyle deneyelim…

Şimdiden herkese iyi seneler, mutlu başlangıçlar, gerçekleşen hayaller diliyorum.

İlginizi çekebilir: Neyi yaptığımızda ‘tamamlanmış’ hissedeceğiz?

Ecem Şenyurd Efecan: Selam, ben Ecem! Boğaziçi Üniversitesi’nden mezun olduktan sonra çeşitli özel kurumlarda çalışıp akademi özlemiyle soluğu yine üniversitede aldım, daha öğrenilecek çok şey vardı! Mindfulness üzerine tez yazıp 'an'da kalmayı hala başaramayan biri olarak insana iyi gelen ne varsa bulmaya, uygulamaya, hayatımın bir parçası haline getirmeye çalışıyorum. Tam bir kahve severim, günlük sınırsız doz alımıyla hayatımın olmazsa olmazı. Üretmeye bayılıyorum! :)

Kıyafetlerinize özen gösteren teknoloji: Siemens iQ500 ile tanışın

Evde zamanımızın büyük bir kısmı, farkında olmasak da rutin işlere gidiyor. Pek çoğumuz için bu rutinde en çok vakit alan işlerden biri de şüphesiz ki çamaşır yıkamak ve kurutmak. Çamaşırlar için uygun programı seçmek, deterjanı ayarlamak, ıslak çamaşırların kurumasını beklemek ve ütü… Tüm bunlar bazen günün temposu içinde küçük ama rutinde bir yük haline dönüşebiliyor. Hayatı kolaylaştıracak birçok yenilik ise Siemens’ten geliyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makineleri ile rutininiz artık hiç olmadığı kadar kolay ve pratik. Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makinesinde çamaşırlarınızı sizden önce düşünen, her adımı sizin yerinize planlayan bir teknoloji var. Size ise bu teknolojinin keyfini çıkarmak kalıyor. 



intelligentDry: “Ben ne yapacağımı bilirim” diyen çamaşır ve kurutma ikilisi 

Pamuk tişörtler, hassas bluzlar, okuldan gelen kalın eşofmanlar… Normalde hepsi için ayrı ayrı düşünüp doğru programı aramanız gerekir. Ama artık değil. Gün içinde onlarca şeyle uğraşırken bir de çamaşırın “fazla mı kurudu, az mı kurudu, ya buruşursa?” stresi yaşamıyorsunuz. Çünkü makineler zaten kendi arasında konuşup sizin yerinize karar veriyor.  

Çamaşır ve kurutma makineniz sadece yan yana duran iki cihaz değil; birbirini anlayan, sizin yerinize düşünen bir ikili. Siemens iQ500’ün intelligentDry teknolojisi sayesinde “Acaba doğru programı seçtim mi?” stresi tamamen bitiyor. Yıkama bittiği anda çamaşır makineniz tüm detayları (kumaş türü, yük miktarı, ıslaklık seviyesi, hatta ısı toleransını) tek tek kurutma makinesine iletiyor. Kurutma makinesi de tüm bu bilgileri alıp kıyafetlerin için en doğru programı otomatik olarak seçiyor ve başlatıyor. 



Evinizde görünmez bir iş ortağı varmış gibi… Sessiz, hızlı ve tamamen sizin konforunuz için çalışan. Tek yapmanız gereken çamaşırları makineye atmak; gerisini teknolojinin kendisine bırakmak ve keyfini çıkarmak. 

Mini Yük Özelliği: “Şunu bir hızlı aradan çıkarayım” dediğiniz anlar için 

Spor sonrası sepette sırasını bekleyen bir tişört, “yarın tekrar giyeceğim” diye bir kenara ayırdığınız gömlek ya da akşam dışarı çıkmadan önce anında yıkanması gereken bir bluz. Makineyi tam dolduracak kadar birikmesini beklemek istemezsiniz; ama tek parça kıyafet için makinenizi çalıştırmak istemezsiniz. Siemens iQ500 çamaşır makinesinin mini yük özelliği tam da bu anlar için tasarlandı. Yarım kiloya kadar olan birkaç parça çamaşırı, kısa sürede ve düşük enerji tüketimiyle yıkayabilirsiniz. 



Günlük hayatın koşturmacasında en güzeli de şu: Siemens Home Connect uygulaması üzerinden bir dokunuşla mini yük programını açıyor, çamaşırlarınızı dakikalar içinde temiz ve mis gibi alıyorsunuz. Pratik, hızlı ve o küçük yükleri büyük bir mesele olmaktan çıkaracak kadar akıllı. Siz temponuza devam edin; o, çamaşırlarınız için detayları halletsin.  

20’den fazla yıkama ve 15’den fazla kurutma programı ile gardırobunuzdaki her kıyafete ayrı bir seçenek 

Her kumaş, her kullanım, her kıyafetin ayrı bir dili vardır. Siemens çamaşır ve kurutma makinesi işte bu yüzden onlarca akıllı programla kıyafetlerinizin ömrünü uzatıyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma Makineniz, tüm ihtiyaçları bilir ve sizin için en uygun seçeneği sunar. Siemens Home Connect uygulaması sayesinde tüm programlara tek dokunuşla erişebilir, hatta yeni çıkan programları indirerek makinenizi kişiselleştirebilirsiniz. Böylece makineniz yıllar geçse bile zamana ayak uydurmaya devam eder.  

Program Asistanı: “Sen söyle, ben ayarlarım” diyen yardımcı 

“Hangi program daha doğru? Çamaşır az mı çok mu? Bir kere giydim ama uzun programa atsam mı?” diye düşünmenize gerek kalmadan Program Asistanı tüm bunları size en doğru programında çalıştırır. Kumaş türünü, çamaşırın ağırlığını, kirlilik seviyesini analiz eder ve size en uygun yıkama-kurutma programını önerir. Bu sayede yalnızca doğru programı bulmakla kalmaz; suyu, enerjiyi ve zamanı en verimli şekilde kullanır. Siz de makinelerin işini yapmasına izin verip, geri kalan zamanınızı kendinize ya da sevdiklerinize ayırabilirsiniz. 

SmartFinish: Ütüye ayırdığınız süre artık size kaldı 

Kim ister çamaşırların başında ütüyle saatlerini harcamayı? SmartFinish teknolojisi buharın gücünü kullanarak kırışıklıkları daha makineden çıkmadan %50’ye kadar azaltıyor. Sonuç? Daha az ütü, daha çok kendinize ayırdığınız zaman. Teknolojinin keyfini çıkarmak için Siemens Home Connect uygulamasıyla SmartFinish’i açmanız yeterli. Ütü masası açmadan, güç harcamadan, zaman kaybetmeden kıyafetleriniz giyime hazır hale gelir. Bir toplantı öncesi, spontane bir plan öncesi ya da sadece rahatlık istediğiniz bir anda SmartFinish teknolojisi sizin için çalışır.  

Program İndirme: Makineniz hep güncel, hep “yenilikte” 

Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makinesi, güncel yeni programları kolayca indirip tek dokunuşla kullanabilirsiniz. İhtiyaç değiştikçe çamaşır makineniz de sizinle birlikte kendini güncelliyor. Siemens’in en sevilen yanlarından biri, cihazların statik kalmaması. Yani bugün aldığınız çamaşır makinesi birkaç yıl sonra bile yeni özellikler kazanabiliyor. 



Siemens Home Connect üzerinden cihaza özel yeni yıkama ve kurutma programları indirebiliyorsunuz. Mevsimsel ihtiyaçlar, moda olan yeni kumaş türleri, spor kıyafetlerin gelişmesi… Ne değişirse değişsin, makineniz hep güncel kalıyor. 

Tıpkı telefonunuza uygulama güncellemesi indirir gibi çamaşır ve kurutma makineniz de güncellemelerle değişen yaşam tarzınıza ayak uyduruyor. 

Akıllı deterjan yönetimi: i-Dos ile her yıkamada doğru ölçü 

Makineyi tamamen doldurunca veya tek parça kıyafeti makineye attığınızda ne kadar deterjan koyacağınızı bilemiyor olabilirsiniz. İşte tam bu noktada i-Dos Deterjan Tarama teknolojisi devreye giriyor. Siemens Home Connect üzerinden şişelerin barkodunu okutup su sertliği ve deterjan yoğunluğunu makineye iletiyor, i-Dos ise her yıkamada doğru miktarı otomatik olarak ayarlıyor. Üstelik Siemens Home Connect uygulaması, deterjan seviyesini takip ederek deterjanınız tükenmeden önce size haber veriyor. Tek yapmanız gereken uygulamayı telefonunuza yüklemek ve çamaşır makinenizi uygulamaya bağlamak. 

stainRemoval teknolojisi: Zorlu lekelerle inatlaşmayı unutun 

Çay, yağ, makyaj, çikolata lekeleri… Gün içinde fark etmeden üzerinize bulaşan lekeler artık kâbus olmaktan çıkıyor. Siemens iQ500 çamaşır makinesi ile stainRemoval teknolojisi devreye giriyor. Tek bir dokunuşla çay, yağ, kozmetik veya günlük hayatta karşılaştığınız diğer zor lekeler için özel programları aktif edebilirsiniz. 

Siemens Home Connect uygulaması sayesinde daha fazla leke türünü ve bunlar için geliştirilmiş özel programları keşfetmek de mümkün. Yani sadece “lekeyi çıkar” demekle kalmıyor, sizin için en doğru yıkama programını da otomatik olarak öneriyor. Böylece hem lekelerle uğraşmak zorunda kalmıyor hem de giysilerinizin ömrünü koruyorsunuz. 

Artık çocuğunuza yemek yedirirken dökülen yemek lekeleri, kahve kazaları ya da mutfakta sıçrayan yağ lekeleri sizi endişelendirmiyor. stainRemoval, günlük hayatın getirdiği küçük sürprizlere karşı en güvenilir yardımcınız oluyor. 

Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makineleri, artık sadece kıyafetlerinizi temizleyen makineler değil; size zaman, konfor ve güven veren akıllı iş ortaklarınızdır. Ütüye harcadığınız vakti kendinize ayırın, lekelerle uğraşmayı unutun ve teknolojinin yaşam alanınıza uyumunun keyfini yaşayın.

*Bu yazı Siemens’in katkılarıyla hazırlanmıştır. 





İlgili Makale